işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

Bu güzel havalar sizi de mahvetmesin

Mevsim geçişleri artık eskisi kadar belirgin değil. Havalar beklenmedik şekilde bir günden diğerine değişiyor; pırıl pırıl güneşli günler soğuk akşamlarla sonlanıyor. Bu değişime ayak uydurabilmek ve enerjinizi yüksek tutmak için Bioritm Güzellik Enstitüsü’nün önerilerine kulak verin.

Mevsimler arasında eskisine kıyasla ne kadar belirsiz bir fark olduğu herkesin dikkatini çekmiştir. Havalar beklenmedik bir şekilde bir günden diğerine değişiyor; güneşin parıldadığı ılık günler soğuk akşamlarla sonlanıyor. Vücudumuz da elbette ki bu değişimden etkileniyor. Üstelik baharın kapıda olduğu bugünlerde, bahar rehavetine kapılabiliyor, zaman zaman depresif haller içine girebiliyoruz. Bioritm Güzellik Enstitüsü, bu değişimlere ayak uydurabilmemiz, her daim enerjik ve mutlu kalabilmemiz için basit ve keyifli öneriler sunuyor.

33 dakikada daha fit, daha zinde, daha mutlu
Biodream incelmeyi kolaylaştıran bir uygulama. Ancak Biodream’i diğer yöntemlerden ayıran en önemli meziyeti kişinin hayat kalitesini de yükseltmesi. Biodream sisteminde solaryuma benzer bir yatakta şeffaf film ile sarılarak yatılıyor. Işıklar belli bir senkronda yanıp sönerek renk değiştiriyor; böylelikle kişinin nefesi ritme sokuluyor. Doğru nefes alışveriş kendinizi iyi hissettiriyor, terleme ile vücuttaki toksinler atılıyor, böylece incelme kolaylaşıyor. Seansı bitirip duş aldıktan sonra yüzünüze bir gülümseme yerleşiyor, kendinizi hafif ve taze hissediyorsunuz. Yalnızca 33 dakika süren uygulama ile ayrıca dokuların kalitesi artıyor, vücut daha sıkı ve dinç hale geliyor. Biodream ayrıca uykuyu düzenliyor, yaratıcılığın çoğalmasını ve refleks artışını sağlıyor. Konsanstrasyon, hafıza ve öğrenme kapasitesini yükselten Biodream, birden çok şeyi aynı anda yapabilme becerisini de geliştiriyor. Biodream’in son özelliği se dokuların kalitesini artırarak daha genç görünmeyi sağlaması.

Enerji, dinginlik ve sağlık için kendinizi şımartın
Natura Bisse’nin mineral taşlar ile yapılan Neuro Aroma Masajı, tarih öncesi Meksika halkının kullandığı ve halen geleneksel bir tedavi olan obsidyen minerallerini vücudunuzun hizmetine sunuyor. Masaj sırasında obsidyen ve mermerin sıcak ve soğuk kombininin tedavi edici özelliklerinden yararlanılıyor. El yapımı bu taşlar, terapistin ellerinin bir uzantısıymış gibi masajın etkisini artırıyor. Masaj ile vücudun enerji akışı düzenleniyor, cilt toksinlerden arınıyor, dolaşım gelişiyor. Vücuda dinginlik ve sağlık kazandıran Neuro Aroma Masajı, egzama, selülit, migren ve stres için ideal bir tedavi edici olma özelliği taşıyor.

0 yorum

Her Yaşın Diyeti Ayrı!

Kadınlar hayatları boyunca kilo mücadelesi vermek zorunda kalıyor. Çok az kadın bu savaştan uzak yaşıyor! "4 yapraklı yaş yoncası diyeti" ile her yaşta sağlıklı beslenin!

Her yaşın ayrı bir güzelliği var denildiği gibi, aslında her yaşın da ayrı beslenme kuralları, uzak durulması gereken yeme davranışları bulunuyor. Kadınların yaşamlarındaki 4 ayrı yaş dönemleri, 4 yapraklı bir yonca gibi birbirinden hem ayrılıyor, hem de yaşlarına özel beslenme önerilerini hayatları boyunca uygulamaları sayesinde bir bütünlük de oluşturuyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Fatma Turanlı Vardarer, kadınlara bu 4 yaş grubuna özel beslenme önerileriyle, sağlıklı kiloda kalmanın yollarını anlatıyor.

30’larda...

Bu yaşlar gençlikten yetişkinliğe geçişin ilk dönemi olmanın yanı sıra, genellikle kadınların doğurganlık çağı olması nedeniyle de önem taşıyor. Bu dönemde vücut gelişimleri tamamlanmış olan kadınların, sağlığı ve gençliği korumaya çalışılması gerekiyor. Bu nedenle özellikle kalsiyum, folik asit ve C vitamininin yeterli düzeyde alınması, adet kanaması sonucu kansızlık oluşabileceği için demir içeriği yüksek gıdaların tüketilmesine dikkat edilmesi lazım.

Öneriler:
• Her gün 2 bardak süt içmek veya yoğurt yemek, yeşil yapraklı sebzeleri ve meyveleri bol tüketmek kalsiyum ve folik asit ihtiyaçlarını karşılıyor.
• Haftada 4-5 defa kırmızı et yemek demir açısından gereklidir, yanında da taze meyve ve sebze tüketilmesi C vitamini sağlayacağı ve demir emilimine katkısı olacağı için gereklidir.
• Her gün bol miktarda sebze ve meyve tüketmek posa ve antioksidan alımını sağlamasından dolayı önem taşıyor.
• Alkol ve fast food tarzı yiyeceklerin fazla tüketilmemesi, bol su içmeye dikkat edilmesi gerekiyor.
• İlerleyen yıllara kilolu girmemek için fazla kalorili beslenmeden kaçınılmalı, eğer kilo fazlalığı varsa çok kısıtlı ve yanlış diyetler yaparak kilo verilmeme. Bu tür uygulamalar gelecekte metabolizmanızın bozulmasına ve belki de daha fazla kilo alımına yol açabiliyor.
• İskelet ve kas yapılarını korumak, kilo kontrolü için haftada en az üç gün düzenli spor yapmaya dikkat etmek, kardiyo egzersizlerine ağırlık vermek gerekiyor.

40’larda...

Bu yaş grubu kadınların metabolik enerji harcamaları düşmeye başladığı için kilo almaya yatkınlık söz konusu oluyor. Vücudun enerji ihtiyacı daha az olduğu için yiyecek tüketiminin de ona göre ayarlanması gerekiyor. Bağışıklık sisteminin güçlü olması, yeterli miktarda B grubu vitaminin tüketilmesi, ileri yaşlara daha sağlam bir vücutla girebilmek için önem taşıyor. Eğer bu yaş dönemine fazla kilolu girilmişse hızlı olmamak kaydıyla kilo verilmesinde yarar var.

Öneriler:
• Fazla kalori almamak için yiyeceklerin daha az yağlı olmasına ve şekerli gıdaların tüketilmemesine veya az tüketilmesine dikkat edilmeli.
• Bol miktarda sebze ve meyve tüketilmeli, kurubaklagil ve tahıl yemeye özen gösterilmeli.
• Vitamin ve mineral katkılı şekersiz kahvaltılık müsliler tüketilebilir.
• Yaşlanmaya karşı savaşmak için omega 3 alımı ve antioksidant tüketimi önemli. Bu nedenle haftada 2 defa balık tüketmek, ceviz ve badem gibi yağlı tohumlara ağırlık vermek gereklidir.
• Kemik sağlığını korumak için kalsiyum ve D vitamini alımına dikkat edilmeli, her gün süt, yoğurt, az yağlı peynir, koyu yeşil yapraklı sebzeler tüketilmeli.
• Haftada 3 gün çok düzenli egzersiz yapmaya devam edilmeli.
• Fazla enerji bulunan içeceklerden de uzak durulmalı, bol su içilmeli, günde 1-2 fincan yeşil çay içilmeli.

50’lerde...

Bu yaş grubu kadınların önemli bir çoğunluğu menopoza girmiş olduklarından dolayı, bazı hastalıklara yakalanma riskleri de artmış oluyor. Bu dönemde beslenme düzeninin bağışıklık sisteminin güçlü tutulmasının yanı sıra, yıpranmaya başlayan kemiklerin korunmasına uygun beslenme önerilerinin hayata geçirilmesinde fayda var.

Öneriler:
• Az yağlı ve bol posalı beslenmeye dikkat edilmeli, bol sebze tüketilmeli.
• Az yağlı süt, yoğurt ve peynir yenilmesi önemli.
• Vücudun protein ihtiyacının et ve tavuk dışında kurubaklagillerden sağlanması, kolesterol alımını da azaltacağından bu şekilde beslenmeye dikkat edilmesinde fayda var.
• Yemeklerde zeytinyağı kullanıp, katı yağlardan uzak durulmalı.
• İyice yavaşlayan metabolizma hızı nedeniyle kilo alımından korunmak için kızartılmış yiyeceklerin ve hamur işi gıdaların yenilmemesi gerekli.
• Haftada 4-5 defa 30 dakikalık yürüyüş yapılmasında yarar var.

60’larda...

Kadınlar 60’lı yaşlarına girdikleri zaman, vücudun kalsiyum, D vitamini, B grubu vitaminler, E vitamini ihtiyaçları da artıyor. Bu dönemde, sağlıklı ve zinde bir yaşlılık geçirmek için yeterli protein ve enerji miktarının karşılanması önem taşıyor.

Öneriler:
• Vücudun enerji ihtiyacı azalmış olduğu için yenilen yiyecek miktarları fazla olmamalı.
• Her gün fazla yağlı olmayan süt-yoğurt, peynir grubundan tüketilmelisinde fayda var.
• Vücudun D vitamini ihtiyacını karşılamak için 15 dakikalık güneşlenmesi gerekiyor.
• Protein kaynağı olarak haftada 2 defa kırmızı et,1-2 defa balık,1-2 defa tavuk veya hindi ve 1-2 defa kurubaklagillerin tüketilmesine özen gösterilmesi önemli.
• Koyu yeşil yapraklı sebzelerin, taze veya kuru meyvelerin mutlaka beslenmede yer almalı.
• Yemeklerde zeytinyağı kullanılmaya özen göstermek, ceviz ve badem gibi kuruyemişlerden tüketmek, fazla ve zararlı yağ tüketimini de önleyeceğinden çok yararlı.
• Çok fazla kahve, şekerli içecekler tüketilmemeli bol su içilmeli.
• Her gün esneme hareketleri ve kısa yürüyüşler yapılmasına özen gösterilmeli.

0 yorum

Reflü İle Reflü Hastalığı Aynı Şey Değil Mi?

Bayındır Hastanesi Gastroenteroloji ve Hepatoloji bölümünden Prof. Dr. Ahmet Kemal Gürbüz, reflü ile reflü hastalığının aynı anlama gelmediğinin altını çizerek “Her ikisi de farklı durumları ifade ediyor” dedi ve reflünün az bilinen yönleriyle tedavisi konusunda şu bilgileri verdi:

Reflü ile reflü hastalığı aynı anlama mı geliyor?
Hayır. Her ikisi de birbirlerini çağrıştırmakla beraber farklı durumları ifade ediyorlar. Gastroözefajial reflü sağlıklı insanlarda mide içi muhtevanın efor harcamaksızın çeşitli defalar yemek borusu içine geri gelmesi demektir ve esasen fizyolojik bir durumdur. Yani bir hastalığı ifade etmez. Bu durumda hem bireyin şikayeti yoktur hem de yemek borusu iç duvarında endoskopik olarak gözle görülür bir hasar yoktur.

Oysa Gastroözefajial Reflü Hastalığında (GÖRH) yemek borusu içine kaçan mide muhtevası gerek mikroskobik ve gerekse endoskopik düzeyde hasar oluşturur. İlaveten hastanın reflüden kaynaklanan şikâyetleri ortaya çıkar. Bu şikayetlerin en tipik olanları ise göğüste yanma ve mide asidinin yemek borusuna gırtlağa erişebilecek derecede geri kaçmasıdır. Hastalar bu hususu boğazlarına yakıcı acı bir su geldiği şeklinde ifade ederler.

Reflü hastalarına endoskopi yapıldığında bu inceleme reflü hastalığı mevcudiyetini mutlaka gösteriyor mu?
Her zaman değil. Bazı reflü hastalarında endoskopik görünüm normal olabilir. Reflü hastalığında şüphe kuvvetli ise böyle bir durumda yemek borusu iç duvarını döşeyen dokudan biyopsiler alınarak patolojik inceleme yapılmalıdır. Endoskopik incelemesi normal bulunan ve biyopsi alınmadan hakkında karar verilen vakalarda maalesef reflü hastalığı tanısı gözden kaçmakta ve böylece hastalar ihtiyaç duydukları tedavi seçeneklerinden mahrum kalabiliyorlar.

Klasik reflü hastalığı göğüste yanma ve asit geri gelmesi şeklindeki belirtileri dışında başka hangi şikâyetlere yol açabiliyor?
Yutma güçlüğü reflü hastalığının yaratabileceği diğer şikâyetlerden biridir ve vakaların yüzde 30’unda karşılaşılır. Bu daha ziyade katı gıdaların yutulması ile ilişkilidir ve yavaş yavaş gelişir. Reflü hastalarının bazılarında ağızlarının aniden hafif ekşi ve tuzlu bir sıvı ile dolması şikâyeti mevcuttur. Ağrılı yutma, hıçkırık, geğirme, bulantı ve kusma gibi şikayetlerde yine reflü hastalığı olan vakalarda yaşanabiliyor.

SESSİZ REFLÜ DE OLABİLİR
Reflü hastalığının astıma, müzmin öksürüğe neden olabildiğini duyuyoruz. Gerçekten reflü hastalığı ile bu rahatsızlıklar arasında anlamlı bir ilişki var mıdır?
Evet. Reflü hastalığı sadece yemek borusu problemleri yaratmakla kalmaz. Kalp kökenli olmayan göğüs ağrısı, astım, posterior larenjit, kronik öksürük, tekrarlayan zatürre ve bazen diş çürükleri ile seyredebilir. Sindirim sistemine ait olmayan bu bulguları yaşayan reflü hastalarının bir kısmında klasik reflü şikâyetleri olmakla beraber, çok büyük bir kısmında sessiz reflü hastalığı mevcuttur. Dolayısı ile kronik öksürük, göğüs ağrısı, astım ve düzelmeyen larenjit problemleri olan hastalarda sebebin sessiz reflü hastalığı olabileceği aklında tutulmalı ve hastalar bu açıdan incelenmelidir. Şayet astım erişkin yaşlarda başlamışsa, astım açsından bir alerjen tespit edilememişse yahut astım bronş genişletici veya kortizon tipinde ilaçlara yanıt vermiyorsa astım sebebi olarak reflü hastalığı araştırmalıdır. Reflü hastalığı kulak, burun ve boğaz gibi diğer organlarda da bazı rahatsızlıklara yol açar. Reflü larenjit bu rahatsızlıklardan en sık rastlananı olup seste boğuklaşma, boğazda yumru hissi, sık boğaz temizleme ihtiyacı ve tekrarlayan boğaz ağrısı ile kendini belli eder. Reflü hastalığı kronik öksürüğün sinüzit ve astımdan sonra gelen 3. sıklıktaki nedenidir.

Reflü hastalarının bir kısmının aile fertlerinde de reflü hastalığı ile şikayetler olduğunu duyuyoruz. Reflü hastalığı kalıtsal bir özellik mi gösteriyor?
Yapılan çalışmalarda reflü hastalığı olan bireylerin ikizlerinde %30-35 sıklıkla reflü hastalığı belirtileri ortaya çıktığı rapor edilmiş durumda. Ayrıca çocukluk çağında şiddetli formda görülen reflü hastalığının 13. kromozomdaki bir anormallikle ilişkisi olduğu da iddia edilmiş durumda. Dolayısı ile bu hastalığın genetik bir zemini de olabileceği akla yatkın görünüyor.

Son senelerde reflü hastalığı olan insanların sayısında büyük bir artış var gibi. Bilimsel olarak da bu gözlem doğru mudur?
Son 30 yıl içinde batı toplumlarında reflü hastalığı ve bunun sonucunda yemek borusu kanserlerinin giderek arttığı, bunun tersine ülser hastalığının ise giderek azaldığı saptanmış durumda. Son 20 yılda giderek artan biçimde ülserin ana nedenlerinden olan Helikobakter isimli bir bakteri, ülserli hastaların esdoskopileri esnasında tespit edildiğinde bu bakteriye karşıda tedavi uygulanmakta. Dolayısı ile batı toplumlarında son 20 yıldır helikobakter mevcut olan hasta sayısında ciddi azalma ortaya çıkmıştır. Helikobakter tedavisinin sık kullanımı sayesinde toplumda ülser hastalığının tekrarlanması giderek azalırken reflü hastalığı ve neticesinde gelişen yemek borusu kanseri sıklığı ise maalesef artmış görülüyor. Yine batı toplumlarında reflü hastalığı sıklığının son yıllarda önemli oranda artmış olmasının bir diğer nedeninin toplumda yaygınlaşan obezite sorunu olduğu da unutulmamalıdır.

Prof. Dr.
Ahmet Kemal Gürbüz
Toplumda reflü hastalığının yemek borusu kanserine neden olabildiğine dair bir kanı ve korku mevcut. Bu bilgi doğru mudur?
Gastroözefajial reflü hastalığı bulunan bazı kişilerde yemek borusu alt ucunda zaman içerisinde doku değişikliği ortaya çıkabiliyor. Bu durum Barrett’s özefagusu olarak isimlendirilir. Barrett’s özefagusu sıklığı gastroskopi (mide endoskopisi) esnasında endoskopist tarafından tanınır ve teyidi amacı ile bu bölgeden biyopsiler alınarak patolojik inceleme için gönderilir. Reflü şikâyetleri ile gastroenteroloğa giderek endoskopi yapılan vakaların %6-12’inde Barrett’s özefagusu saptanmaktadır. Önemli olan nokta Barrett’s gelişmiş hastalarda yemek borusu kanseri riskinde önemli artış oluşmasıdır. Klasik Barretts’s gelişmiş olan reflü hastalarında yemek borusu kanseri gelişme riski sağlıklı bireylerdeki riskin 30-125 katı seviyesindedir. Son 20 yılda reflü hastalığı nedeniyle ortaya çıkan yemek borusu kanseri sıklığı 5 kat artış göstermiş olup bu artış diğer tüm organ kanserlerindeki artıştan daha yüksektir. Bu nedenler reflü hastalarında artmış kanser riskinin olup olmadığını ortaya koymak amacı ile reflü vakaları endoskopik olarak incelenmeli, gerekli görülenlerde mutlaka biyopsiler alınarak patolojik inceleme yapılmalıdır.

0 yorum

Adet öncesi sendromu'na karşı dengeli beslenme

Kadınların çoğunun ortak sorunu adet öncesinde yaşanan farklı sorunlar. Gerginlik, halsizlik, aşırı iştah gibi sorunlar kadınların hayatını kabusa çevirebilir. 

KadıköyŞifa Kadıköy Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı - Dyt. Rabia Yurdagül Adet Sendromu hakkında bilgi veriyor ve dengeli beslenme ile şikayetleri nasıl azaltabileceğinizi anlatıyor.

Adet Öncesi Sendromu (Premenstrual sendrom, PMS), kadınlarda regl öncesi dönemde başlayıp ruhsal ya da fiziksel birtakım belirtilerle kendini gösteren ve reglin başlamasından bir hafta kadar önce ortaya çıkarak reglin bitiminden bir kaç gün sonra kaybolan durumu ifade eder. Karın bölgesinde şişkinlik, ağırlık artışı, iştah artışı, sık yeme ihtiyacı, tatlıya düşkünlük, cilt bozukluğu, uyku sorunları, göğüslerde hassasiyet, bel ağrısı, kabızlık, baş ağrısı, çarpıntı, duygusal dalgalanmalar, olumsuz düşünceler, depresyon hali, yorgunluk, halsizlik, unutkanlık, konsantrasyon güçlüğü, kendine güvenin azalması, gerginlik, kızgınlık ve öfke hali, seksüel isteklerde değişiklik gibi fizyolojik ve psikolojik birtakım belirtiler gözlemlenir.

Nedeni tam olarak belli olmamakla birlikte, genelde mineral ve vitamin yetersizlikleri, hormonal dengesizlikler, (progesteron yetmezliği ve diğer hormonal değişimler), kan şekerinin düşük olması, vücutta aşırı sıvı tutulumu, beyindeki bazı kimyasal ileticiler, bastırılmış cinsel arzu, psikolojik nedenler üzerinde durulmaktadır.

Regl öncesi döneminde genellikle aldatıcı bir kilo artışı görülür; ancak bu gerçek bir yağ artışı değildir. Bu durum östrojen ve progesteron hormonlarının dengelerindeki değişiklikler sonucu vücutta biriken ödemden kaynaklanır. Yine hormonal değişimler nedeniyle bağırsak sisteminin çalışma düzenindeki değişiklikler kabızlığın görülmesine neden olur ve kabızlıkta şişkinlik hissi yaratarak ağırlıkta artışın olduğunu düşündürür.

Regl dönemi biter bitmez, bağırsakların tekrar normal hızda çalışması sonucu, kabızlık sona erer ve hormonların normal dengeye ulaşmasıyla birlikte vücutta biriken sıvının atılmasıyla beraber kiloda normale döner.

Ancak regl döneminin başlangıcından birkaç gün önce, değişen iştah durumu kontrol altına alınmayıp vücudun ihtiyacından fazla enerji alınması ağırlık artışı ihtimalini yükseltir.

Regl dönemi öncesi çikolata ve bunun gibi tatlı, şekerli yiyeceklerin yenilmek istenmesinin nedeni, östrojen hormonunun vücutta dolaşımının azalmasıdır. Östrojen kadınlar için uyarıcı bir hormondur, vücuttaki seratonin, noradrenalin ve endorfin hormonlarının üretimini artırır. Östrojen azalmasıyla, kan şekerindeki düşme eğilimi artar dolayısıyla bu durum iştah metabolizmasının uyarılmasına neden olur ve sürekli tatlı yeme ihtiyacı hissedilir. Bu nedenle, özellikle bu dönemde az ve sık aralıklarla beslenmek ve glisemik indeksi düşük besinleri tercih etmek oldukça önemlidir.
Dyt. Rabia Yurdagül

İştahının artışının nedeni, vücutta progesteron seviyesinin artması sonucu metabolizma hızında artış görülmesi ve beyne daha fazla kaloriye ihtiyaç duyulduğunun sinyallerini gönderilmesi sonucu vücudun daha fazla kalori alma isteğinin oluşmasıdır.

Vücudun su tutmasının nedeni; bazı araştırmalara göre, östrojen hormonunun vücutta tuzu tutması ve bu durum sonucu vücudun tuz seviyesini normal ve sağlıklı düzeyde tutabilmek için suyu yapısında toplamasıdır. Bazı çalışmalarda ise vücuttaki suyun korunmasında rolü olan vitamin ve minerallerin eksik olması sonucu bu dönemde hassasiyetin arttığı belirtilmektedir. Ödemler genellikle karın bölgesi, göğüsler ve yüz çevresin olmaktadır.

Beslenme;
1. Kan şekeri dengesinin sağlaması için ana ve ara öğün düzenine dikkat edilerek azar azar ve sık sık beslenilmeli.
2. Karbonhidrat kaynağı olarak şeker, tatlı, çikolata gibi besinler yerine ekmek, kepekli makarna, esmer pirinç, bulgur, kuru baklagil ve sebzeler gibi kompleks karbonhidrat kaynakları tüketilmeli.
3. Tuz ve tuz içeriği yüksek salamura besinler, tuzlu bisküviler gibi besinlerin tüketimi minimuma indirilmeli.
4. Bağırsakların çalışmasına yardımcı olan ve tokluk hissini artırmayı sağlayan lif içeriği yüksek besinlerin (sebze ve meyveler gibi) tüketimine ağırlık verilmeli.
5. Çay, kahve, kola gibi kafein içeren içecek tüketiminden ve alkol tüketiminden kaçınılmalı.
6. Su başta olmak üzere yeterince sıvı tüketilmeye özen gösterilmeli.
7. Hormonal denge üzerine olumlu etkisi olduğu için egzersize mutlaka yer verilmelidir.

0 yorum

Yaz tatiliniz sağlığınızı bozmasın

Yaz aylarının yaklaşmasıyla birlikte tatil planları yapılıyor, erken rezervasyon indirimlerinden yararlanılmaya çalışıyor. Peki konaklama alanı seçerken sağlık tarafında nelere dikkat ediliyor?

Prof. Dr. Yonca Tabak özellikle astım hastalarının yaz aylarını nasıl geçirmeleri ve tatil alanlarının nasıl olması gerektiğine değiniyor. “Halı kaplı otel odaları ve klorlu havuzlar astımı tetikliyor.” diyen Tabak, yapılması ve yapılmaması gerekenleri sıralıyor.

Tatil yeri seçiminde erken rezervasyon imkanları, bütçeye uygunluk, konfor, denize ve şehir merkezine uzaklık gibi etkenler ön planda olurken, sağlık konusu geri planda kalıyor. Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak, astımlı kişilerin, özellikle de astımlı çocukların yaz tatillerini sorunsuz geçirebilmeleri için ipuçları veriyor.

Konaklama Alanlarının Seçilmesi

Kısa süreliğine de olsa evimiz olarak kullanacağımız konaklama alanları, tatilin başrol oyuncusu oluyor. Bu yüzden en dikkat edilmesi gereken konunun, bu alanların seçimi olduğunu belirten Tabak, “Özellikle astımlı çocukların %90’ının ev tozuna karşı alerjisi var. Tozun da en çok halıda biriktiğini göz önünde bulundurursak, konaklama yapılacak mekanın halı kaplı olmamasına özen gösterilmeli.” diyor.
Astımlı kişilerin özel eşyalarını da tatile yanında getirmesinin önemli olduğunu söyleyen Tabak, anti alerjik yatak kılıfı gibi özel eşyaların kullanımına tatil süresince devam edilmesinin, olası olumsuz durumları engelleyeceğini belirtiyor.

Havuz mu? Deniz mi?

Yaz aylarında serinlemenin en doğal yolu olan suyla temasta da dikkatli olunmasının gerekliliğine değinen Prof. Dr. Yonca Tabak, astımlı kişilerin havuza mesafeli olmasının önemli olduğunu söylüyor. “Havuz temizliğinde kullanılan yüksek miktardaki klor, sıcak havada buharlaşarak solunum sistemine ulaşıyor. Bu da vücutta kimyasal bir ürünün solunmasına benzer etki yaratıyor. Deniz suyunun ise sinüsleri temizleme ve burnu açma özelliği bulunuyor” diyen Tabak, astımlı kişiler için deniz suyunun daha sağlıklı olduğunun altını çiziyor.
Tabak, ayrıca deniz suyunun sinüsleri açmasıyla kış aylarında daha az astım alevlenmesi yaşanacağını ve kışa daha hazır girileceğini sözlerine ekliyor.

Prof. Dr. Yonca Tabak
Yeme İçmeye Dikkat!

Astımlı her 10 çocuktan 8’inde reflü bulunduğuna dikkat çeken Tabak, bunların çoğunun “sessiz” reflü olduğunu ve tüketilen abur cuburlar ile astımı da tetiklediğini belirtiyor. Bu anlamda özellikle yaz aylarında tüketilen buzlu ve gazlı içeceğin yanı sıra, kızartma, ketçap, çikolata ve kakaolu gıdalardan da uzak durmanın çok doğru bir hareket olacağını söyleyen Prof. Dr. Yonca Tabak, yatmadan 2 saat önce meyve tüketimine son verilmesi gerektiğini aktarıyor.

Gün içinde alınan toksinlerden arınmanın en doğal yolunun ise bol bol su tüketmek olduğuna değinen Tabak’ın özellikle değindiği konu ise özenli davranmak. “Tatil diyerek ilaç kullanımını ve düzenli hayatı bozmamak gerekiyor. Astım ilaçlarının kullanımının tamamen kesilmesi gibi durumlar, keyifli tatili ciddi bir tehlikeye dönüştürebilir.”


0 yorum

Cinsel sorunlarınıza teknolojik destek

Günümüz teknolojisi, cinsel sorunlara da çözüm üretiyor. 

Vajinusmus, Erken Boşalma, Orgazm gibi cinsel sorunlar yaşıyor, çözümü için zaman ayıramıyorsanız, işinizden izin alamıyorsanız, bulunduğunuz ilde uzman bulamıyorsanız, konu cinsellik olduğu için yüz yüze görüşmekten çekiniyorsanız, internet üzerinden uzmanlarla görüşebilir, sorunlarınıza her yerden çözüm bulabilirsiniz.

Yurt dışında çok yaygın bir şekilde kullanılan, ülkemizde ise çok yeni tanınmaya başlayan online terapi ve danışmanlık hizmetini neden yapılıyor? Cinsel Terapi Uzmanı Psk. Danş. Dolunay Kadıoğlu Türkiye’de yeni başlayan ve giderek yaygınlaşan online terapinin önemine değiniyor.

Online Danışmanlık Nedir?
Cinsel Terapi Uzmanı Psk. Danş. Dolunay Kadıoğlu profesyonel bir danışmanın, sorunu olan kişilerle internet üzerinden, sorulara cevap ve sorunlara çözüm bulunmasına yönelik, psikolojik destek ve yardım verilmesinin online danışmanlık olduğunu söylüyor. Ülkemizde cinsel sorun yaşayanların çokluğuna karşılık, cinsel terapistlerin azlığına dikkat çekiyor. Vajinismus, erken boşalma, cinsel işlev sorunu yaşayan kişilerin uzman bulmakta zorlandığını belirtiyor. Online danışmanlık sayesinde uzmanlara ulaşılabildiğine, bunun için bilgisayar, kulaklık ve kameranın yeterli olduğuna değiniyor.

Psk. Danş. Dolunay Kadıoğlu
Psk. Danş. Dolunay Kadıoğlu özellikle bu sorunları yaşan; fiziksel engellilerin, kendi kültürüne yakın uzman isteyen yurtdışında yaşayanların, çalışma saatleri içinde izin alamayanların, bulunduğu ilde uzman bulamayanların, yüz yüze yardım almaktan utananların sorunlarına çözüm olduğuna vurgu yapıyor.

Yardım Almanın En Pratik ve Etkin Yolu
Cinsel Terapi Uzmanı Psk. Danş. Dolunay Kadıoğlu, yüz yüze danışmanlık hizmetine alternatif olmayan online danışmanlık hizmetinin, yüz yüze destek alınamadığı durumlarda çok pratik ve etkili bir yol olduğuna dikkat çekiyor. Özellikle internet üzerinden yapılacak görüşmeler olduğu için uzmanın deneyiminin ve eğitimin önemine vurgu yapıyor ve özellikle uzmanın iyi araştırılmasını tavsiye ediyor. Her sorunu yaşayan kişiye uygun bir terapi yöntemi olamayacağına da değinerek, uzmanın konuyu değerlendirmesi sonucu online çalışmaya karar verilmesi gerektiğini belirtiyor.

1 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI