işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

Sık Tüketilen Kuruyemişlerin Faydaları

Günlük hayatımızda atıştırmalık olarak, çeşitli içeceklerin yanında tüketmeyi çok sevdiğimiz kuruyemişlerin vücuda pek çok faydası bulunmakta. Ayrıca tüm kuruyemişlerintuzla kavrulmuş olanlarının değil, çiğ olanlarının daha faydalı olduğunu eklemekte yarar var. Aşırı miktarları zararları olabileceğinden ölçülü tüketmekte fayda olan, bitkisel yağ ve vitamin deposu kuruyemişlerin içeriklerine, vücuda etkilerine bakacak olursak;

Fındık:
Demir, potasyum, magnezyum, çünko, vitamin E ve Omega-3 yağ asidi içeren fındık, kalp ve damar sağlığı açısından çok faydalıdır:
LDL kolesterolü düşürmeye yardımcıdır, güç ve enerji sağlar.
Beyin fonksiyonlarını ve hafızayı olumlu etkiler.
Cildi güzelleştirir.
Böbrek fonksiyonlarını olumlu yönde etkileyerek taş ve kum düşürme gibi hastalıkların iyileşme sürecini hızlandırır.
Yaşlanmayı geciktirir.
İçerisinde bulunan vitamin b5 sayesinde stresi azaltır, gerginliği önler.
Cinsel gücü artırır.


Badem: 
Anne sütünü artırıcı etkiye sahiptir.
Kalp ve damar fonsiyonlarını olumlu etkiler, LDL kolesterolü düşürür.
Kan şekerini dengeler.
İçerdiği magnezyum sayesinde adet öncesi şişkinliği önler.
Kemikleri güçlendirir, kemik erimesini geciktirir.
Yara iyileşmesini hızlandırır.
Cinsel gücü artırır.

Ceviz:
Beyin fonksiyonlarını geliştirir.
Damarların elastikiyetini korumasına yardımcı olur.
Kemikleri güçlendirir.
İçerdiği lif sayesinde sindirimi olumlu etkiler.
Antioksidan içeriği sayesinde kanser gelişimini önlemeye yardımcıdır.

Antep fıstığı:
LDL kolesterolü düşürmeye yardımcı olur.
Kan şekerini dengeler.
Yara iyileşmesini hızlandırır.
Öksürüğün kesilmesine yardımcıdır.


0 yorum

Bembeyaz Dişler Hayal Değil

Tonlarca para dökülen kremler, cilt bakımları, rujlar, kalemler... Cildimizde kusurlu olan her yeri makyaj hileleriyle kapatabiliyoruz, dişler hariç! Mükemmel görünmenin, bir gülüşle karşınızdakini etkilemenin yolu ışıl ışıl parlayan, bembeyaz dişlere sahip olmaktan geçiyor. Peki mükemmel dişlere sahip olmak için ne yapmalı, nelerden kaçınmalı, nelere dikkat etmeli?
Öncelikle dişleri sarartan unsurlara değinelim;
-Gün içerisinde çay ve kahvenin aşırı tüketimi dişlere oldukça zarar veriyor.
-Asitli içecekler, özellikle kola, diş minelerini zedeleyebiliyor.
-Bilindiği üzere, sigara kullanımı da dişleri oldukça sarartıyor.
Elbette öncelikle bu 3 maddeden uzak durmak gerekiyor. Peki bembeyaz dişlere sahip olmak için püf noktaları neler?
-Dişlerinizi ve sabah kalktığınızda ve gece yatarken mutlaka fırçalamalısınız. Karbonat içeren, ekstra beyazlatıcı diş macunlarını piyasada kolaylıkla bulabilirsiniz. Ayrıca diş ipi de kullanmanız da fayda var.
-Çoğunlukla atlanır ve dayanması zordur ama; dilinizi de mutlaka fırçalayıp üzerindeki plak tabakasını atmalısınız. Dilinizi fırçalamadan tam anlamıyla ferah bir nefese kavuşamazsınız.
-Yemekten kalktıktan hemen sonra dişlerinizi fırçalamak diş minelerinize zarar verebilir. En az 1 saat geçmesini beklemelisiniz.
-Elma, havuç, çilek, kereviz gibi yerken dişleri temizleyen ve aynı zamanda beyazlatan besinler tüketebilirsiniz.
-Haftada 2 kez olmak üzere diş fırçanıza karbonat döküp dişlerinizi fırçalayabilirsiniz.
-Sabahları elma sirkesi ile gargara yapabilirsiniz. Elma sirkesi beyazlatıcı özelliği yanında, karbonat ile karışırılırsa diş macunu özelliği kazanır.
-Portakal kabuğunun beyaz kısmı ile dişlerinize hafifçe masaj yapıp beyazlamalarını sağlayabilirsiniz.
-Yarım çay bardağı suyun içerisine bir kaç kaşığı karbonat ekleyerek evde kendi ağız gargaranızı yapabilir, plak ve çürük oluşumundan korunabilirsiniz.
Bembeyaz dişlerin yanında, ferah bir nefes de olmazsa olmaz. Nefesimizi verip koklamaya çalışırsak kötü bir koku varsa bile anlayamayız. Çünkü nefes kokumuz hep bizimle olduğu için burnumuza garip gelmez. Nefesinizin gerçek kokusunu öğrenmek için, dilinizle elinizi yalayın ve sonra koklayın.
Eğer kötü bir nefes kokunuz varsa ve diş fırçalayamayacak bir ortamdaysanız, mutlaka yanınızda naneli ağız spreyleri, sakız veya karanfil taşıyın.
Hepinize sağlıklı, mutlu günler...
0 yorum

Yaz Aylarında Sıvı Tüketimi

Vücudumuzun her daim sıvıya ihtiyacı var, yaz aylarında ise sıcak havalar ve terleme ile kaybedilen sıvının artışıyla birlikte bu ihtiyaç daha da artıyor.


Kalbimizden pompalanan kanın ortalama %20'si böbreklerimize gelir ve böbrekler kanı filtre ederek vücudun sıvı-tuz dengesini düzenler. Sıvı alımını azaltırsak böbreklerimize giden kan miktarı azalacak, böbrek kılcallarının basıncı yükselecek ve hipertansiyon, kardiyovasküler hastalıklar gibi pek çok sorun baş gösterecektir.


Günde ortalama 2500 mililitre kaybımız vardır. Bunun 1500'ü böbreklerden idrar ile, 500'ü deriden ter ile, 300'ü barsaklardan dışkı ile ve 300'ü de solunum yoluyla su buharı olarak kaybedilir.


Bu nedenledir ki günlük sıvı alımımızın en az 2-2,5 litre olması, kaybımızı yerine koymak açısından hayati önem taşır. Yaz aylarında ise bu miktarı, eğer herhangi bir kardiyovasküler hastalığımız yoksa, 3 litre civarına yükseltmek faydalı olacaktır.


Peki sıvı tüketimi yalnızca sudan mı ibaret? Elbette hayır. Aldığımız sıvının en az 1,5 litresi su olmak üzere toplamda 3 litre sıvı tüketmemiz gerekmektedir. Fakat günlük sıvı alımını artırmak amacıyla tükettiğimiz çay, kahve, alkol gibi içecekler diüretik etkileriyle daha çok sıvı kaybettirici etkileri olduğundan vücuda uzun vadede hiçbir fayda sağlamazlar. Yani bir günde 3 litre çay tüketip günlük sıvı ihtiyacınızı karşıladığınızı düşünmek çok yanlıştır.


Yaz meyvelerine gelecek olursak, özellikle karpuz, %95'i sudan ibaret bir besin olduğundan oldukça faydalıdır fakat fazla tüketimi de meyve şekeri(fruktoz)nin fazla alımına sebep olur ve vücutta direkt olarak yağ şeklinde depolanır. 'Nasılsa hafif' diyerek yaz aylarında 1 öğünü koca dilim karpuzlarla doldurmaya çalışmak yapılan en büyük hatalardan biridir.




Meyve suları da yaz aylarında sık tercih ettiğimiz sıvılardan. Fakat meyveler sıkılırken metallerle temas ediyor ve vitaminlerini büyük ölçüde kaybediyorlar. Ayrıca meyvelerin sahip olduğu, asıl faydanın mevcut olduğu posayı ve kabuklarını meyve sularından alamıyorsunuz. O nedenle meyveleri sıkarak değil, mümkün olduğunca bıçak değdirmeden, kabuklarıyla ısırarak tüketin.


Kahvelere gelince... 1 bardak sade sütsüz filtre kahve ortalama 8 kaloridir. Buna kahvenin kalorisi yok da diyebiliriz. Fakat içine krema, süt, karamel, çikolata gibi maddeler eklendikçe 1 bardak kahvenin kalorisi 500 kaloriye kadar çıkabilir. Bu da kalori alımı için oldukça büyük bir tuzaktır. Kahvenize mümkün olduğunca krema eklemeyin, sütsüz tüketemiyorsanız da yağsız süt veya soya sütü tercih edin.


En önemlisi olan su tüketimine gelecek olursak... Yaz aylarında çoğu insan doğal olarak soğuk su tüketmekten hoşlanır. Soğuk su, oda sıcaklığındaki suya göre midede daha uzun süre kalır ve ısıtılması için daha çok kalori yakımına sebep olur fakat soğuk suyu bir içişte çok tüketmek mümkün değildir. Bu nedenle oda sıcaklığındaki su en iyisidir, yine de içemiyorsanız içine 1 küp buz ekleyebilirsiniz.




Suyu tüketemiyorum, çekici gelmiyor diyorsanız, zorla içmeye çalışanlar için de önerilerim var:

-1 sürahi suyun içine nane, maydanoz, limon kabukları, çubuk tarçın ekleyerek suyunuzu tatlandırabilirsiniz.


-Piyasada satılan meyve suyu konsantrelerinden az miktarda, tadını değiştirecek kadar karıştırabilirsiniz. Dikkat! Suyun tadını değiştireceğim derken abartıp meyve suyu elde etmeyin!


-Buz kalıplarına limon sıkarak, içlerine tarçın da dökerek eğlenceli küpler oluşturabilir, bunları sularınıza atıp eğlenceli hale getirebilirsiniz.


Önümüzün Ramazan olduğunu da hesaba katarsak, sahurda ve iftarda su tüketimine daha da çok önem vermeniz gerektiğini hatırlatmadan yazıyı bitirmek olmaz.



0 yorum

Doğadan Plus Bitki Çayları

Doğadan'ın bitki ve meyve çaylarını içmemiş olanınız yoktur. Senelerdir gözümüz kapalı tükettiğimiz, oldukça güven veren ve bitki-meyve çayları konusunda kendini kanıtlamış bir marka Doğadan. Son zamanlarda sıkça mailler, sorular almaya başladım. Doğadan Plus diye bir şey çıkmış, tıbbi kullanım alanları varmış, nerede satılır, nedir ne değildir diye. Biraz internet araştırması yaparak biraz da eczacılara danışarak bilgi sahibi oldum. Sizi de tıbbi endikasyonları ve içerikleri konusunda aydınlatmak istedim.

Doğadan Plus çaylar, marketlerde satılmıyor. Sadece eczanelerde ve bazı online alışveriş sitelerinden edinebilirsiniz. Aynı zamanda drajeleri de var Doğadan Plus'ın. Çantaya atıp yeri geldiğinde ağza atmalık, oldukça pratik buldum.






6 çeşit çayı, 5 çeşit de drajesi var. Önce, asıl merak konusu olan çaylara bir bakalım: 1 kutunun içinde 20 poşet çay var. Yazdığına göre katkı maddesi içermiyor, tamamen doğal. Direkt tedavi değil, adjuvan, yani destekleyici olarak kullanıldığını da unutmayalım. Yani sorununuz neyse, buna sadece çaylarla deva bulmanız pek olası değil tabii ki.


Lactate: İçinde anason, rezene, frenk kimyonu, melisa, ısırgan ve limon otu var. Rezene ve melisanın sakinleştirici, yatıştırıcı etkisi olduğu zaten su götürmez bir gerçek. Ama asıl etkisi, anne sütünün artmasına yardımcı olmak. Biliyoruz ki bebeklerin ilk 6 ay sadece anne sütü içmesi, su bile içmemesi gerekiyor. Sütü az gelen, emziremeyen annelere destekleyici bir çözüm olabilir.





Diabexin: İçinde zeytin yaprağı, krom, tarçın ve dut yaprağı var. Adından da tahmin edebileceğiniz gibi diyabet hastalarının kullanabileceği bir çay. Tarçının kan şekerini dengeleyici etkisini duymayanınız kalmamıştır. İhtiyacınıza göre tüketi miktarını ayarlayabilirsiniz.






Brotect: İçinde sulforafan glukosinolat(SGS), brokoli tohumu ekstresi, yeşil çay ve limon kabuğu var. SGS, vücudun kansere karşı direncini artırırken, brokoli ve yeşil çay da bilinen en iyi antioksidanlardan olduklarından, kanserden korunmak için etkili bir çay Brotect. Farkına varmadan bir sürü kanserojen maddeye maruz kaldığımız için, ben de bu çaydan düzenli olarak tüketiyorum. En sevdiğim yanı, hiç sevmediğim bir sebze olan brokolinin tadının ağzıma gelmemesi. Limonlu yeşil çay tadı alıyorum içerken. Kansere açtığım savaşta en büyük destekçilerimden bir tanesi.





Relaxive: İçinde passiflora, sarı kantaron, valerian, melisa ve papatya var. Bu saydığım maddelerin hepsi sedatif etkili. Yani misler gibi bir uyku uyumanıza yardımcı maddeler. Aynı zamanda özellikle passiflora olmak üzere huzur verici, rahatlatıcı, dikkat toplamaya yardımcı etkileri de mevcut.







Proflu: İçinde vitamin C, mürver meyvesi, zeytin yaprağı, zencefil, ekinezya, adaçayı, karabiber, limonotu, limon kabuğu, melisa ve kır iğdesi var. Bu bitkileri duyduğunuz an 'grip' lafı zihninizde çoktan beliriyor zaten. Gripten korunmak, gribe yakalanmışsanız semptomları hafifiletmek için tercih edebilirsiniz.






Allergenol: İçinde çörek otu, zencefil, ısırgan, şahtere, limon otu ve melisa var. Adından da anlaşılacağı üzere allerjik bünyelerin kullanabileceği bir çay.







Gelelim drajelere. Öncelikle şunu söylemeliyim ki drajelerin hepsi şekersiz. Bunları da sadece eczanelerden temin edebiliyorsunuz. Drajeler de; nane-karanfil, ekinezya-zencefil, ıhlamur-bal-zencefil, ada çayı-ökaliptus ve passiflora-melisa olmak üzere 5 çeşitten oluşuyor. Passiflora ve melisa içeren drajeleri uykusuzluk, huzursuzluk gibi sorunlarınız için; diğerlerini de gribin öksürük, balgam, boğaz ağrısı gibi semptomlarını azaltmak için kullanabilirsiniz.





0 yorum

Özel Çanakkale Millet Hastanesi

Adres: Barbaros Mh., 17020 Çanakkale

Telefon:(0286) 218 2429

0 yorum

Çanakkale Devlet Hastanesi

Adres: İsmetpaşa Mh., 17100 Çanakkale

Telefon:(0286) 217 1098

0 yorum

Bursa Konur Hastanesi

Adres: Kükürtlü Mh., 16080 Bursa
0 yorum

Bursa Devlet Hastanesi

Adres: Alaaddin Mh., 16040 Bursa

Telefon:(0224) 280 2800

0 yorum

Bilecik Devlet Hastanesi

Adres: Ertuğrulgazi Mh., 11040 Bilecik

Telefon:(0228) 212 1195

0 yorum

Sakarya Kadın Doğum Ve Çocuk Bakımevi

Adres: Yeni Doğan Mah., Fabrika Cd, Adapazarı Merkez/Sakarya (Adapazari)

Telefon:(0264) 274 5080

0 yorum

Sakarya Devlet Hastanesi

Adres: Adnan Menderes Caddesi, Sağlık Sokak No: 193, 54100 Sakarya

Telefon:(0264) 275 1014

0 yorum

Beyin Kanaması Tedavisi

Beyin kanaması kafatası içerisinde meydana gelen damarlarda yaşanan sorunlar nedeni ile beyinin içinde ya da üzerinde kan birikmesine bağlı olarak meydana gelen rahatsızlıktır. Beyin kanaması kafaya alınan şiddetli travmalar sonrasında yaşanabileceği gibi ani tansiyon yükselmesi gibi sağlık sorunlarına bağlı olarakta yaşanabilir.

Beyin dokusunun kendisini yenileme yeteneği olmadığı için beyin kanamaları büyük risk oluşturmaktadır. Kanamanın meydana geldiği bölgedeki beyin hücreleri yenilenemeyecek şekilde yok oldukları için kalıcı hasarların oluşma riski her zaman yüksektir. Beyin kanaması sonucu ortaya çıkan fazla kan beyin hücrelerini kapalı kafatası içerisinde basınç oluşturarak sıkıştırır ve bu sıkıştırma sonucunda beyin hücreleri ölmeye başlar. Hastaya hemen müdahale edilmesi halinde bu basınç boşaltılacağı için hasar minimum seviyeye iner.

Beyin kanaması tedavisi kesinlikle doktor tarafından yapılmalıdır. Hastaya yapılacak müdahalenin zamanlaması ve kanamanın boyutunun yanı sıra hastanın yaşı ve genel sağlık durumu gibi önemli kriterler bir araya toplanarak uygulanacak tedavi yöntemi belirlenir. Cerrahi müdahale ilk saatler içerisinde yapılırsa hasta eski sağlığına kalıcı olarak kavuşabilir. Beyin kanamasına bağlı olarak komanın gelişmesi halinde ise cerrahi müdahale sonrasında uzun bir yoğun bakım süreci yaşanabilir. Ayrıca yine beyin kanaması sonrası felç yaşanma riski de yüksektir. Bu riski belirleyen ise kanama sonucu ölen beyin hücresi sayıdır. Yine kanamanın beyinin hangi noktasında meydana geldiği de risklerin yükselmesine neden olan önemli bir faktördür.

0 yorum

Bebeklerde Alerjisine Dikkat

Antalya Hastane Kompleksi Çocuk Alerjisi ve İmmünoloji Hastalıkları Bölümü'nden Uzman Dr. Zafer Berber, besin alerjisi tanısı kesinleşmiş hastalar için radikal bir tedavi yönteminin olmadığını belirtti. Medical Park Antalya Hastane Kompleksi Çocuk Alerjisi ve İmmünoloji Hastalıkları Bölümü'nden Uzman Dr. Zafer Berber, "Hastanın alerjik olduğu besin ve ürünlerinden kaçınması reaksiyonları önlemenin tek yoludur. Çok az miktarda alımlarda bile şiddetli reaksiyon olabileceği için mutlak kaçınma şarttır. Önemli bir besin diyetten çıkarılmışsa beslenme bozukluğunun önlenmesi için diyetin düzenlenmesi gereklidir" dedi. "AİLEYE ACİL EYLEM PLANI VERİLMELİDİR" Besin alerjisi tanısı konulan çocuğun ailesinin, bakıcı ve okul personelinin belirtileri tanıması ve gerekirse acil tedavi konusunda bilgilendirilmesi gerektiğini söyleyen Uzman Dr. Berber, "Aileye bir acil eylem planı verilmelidir, ciddi reaksiyonlarda Adrenalin otomatik enjektörü kullanımı konusunda eğitilmelidir. Besin alerjisi olan çocuk arkadaşlarından, yabancılardan veya satış yapan yerlerden yiyecek almamalıdır" şeklinde konuştu. "ALIŞVERİŞ ESNASINDA BESİN ETİKET VE İÇERİKLERİNE DİKKAT" İşlenmiş, dondurulmuş veya paketlenmiş gıdaların gizli besin proteinleri içerebileceğini, alışveriş sırasında besin etiket ve içeriklerinin dikkatle okunması gerektiğini ifade eden Uzman Dr. Berber, "Restoranlarda yenen yemeklerde de gizli besin alerjenleri olabilir; hazırlayan kişilerden yiyecek içerikleri hakkında mutlaka bilgi alınmalıdır. Bu nedenle aileler bu konuda da titizlikle davranmalıdır" ifadelerini kullandı. "İNEK SÜTÜ ALERJİSİ OLAN BEBEK İÇİN ANNE SÜTÜ YETERLİ" İnek sütüne alerjisi olan çocukların sütün her formundan hatta diğer hayvanların sütlerinden kaçınması gerektiğinin altını çizen Uzman Dr. Berber, "Tereyağı, margarin, kaymak, hayvansal yağ, yoğurt, puding, krema, sütlü tatlılar, peynir, krem peynir, lor, peynir altı Suyu, Kefir, ekşi krema, kesilmiş süt gibi yiyeceklerden uzak durmalı. İnek sütü alerjisi olan bebekler için ilk 6 ayı içindeyse sadece Anne Sütü yeterlidir" dedi. "SÜT ALERJENİ İÇERMEYEN MAMALAR TERCİH EDİLMELİ" Bebeklerde ilk 6 aydan sonra inek sütünün yerini tutabilecek, normal büyüme ve gelişmeyi devam ettirecek ancak süt alerjeni içermeyen mamaların kullanılabileceğini belirten Uzman Dr. Berber, şunları kaydetti: "Bu mamalar giderek artan koruyuculuk sırasına göre; soya mamaları (6 ayın altındaki bebeklerde önerilmez), yüksek derecede hidrolize mamalar ve esansiyel aminoasit mamalar olarak sıralanabilir. İnek sütüne alerjisi olan bebeklerin yüzde 30 ila 50 kadarının soya bazlı mamalara, yüzde 10 kadarının da hidrolize mamalara reaksiyon gösterir. Bu çocuklara esansiyel aminoasit mamaları verilmelidir. Bu özel mamaları yeterince alamayan bebeklerin diyetinde diğer Protein ve kalori kaynaklarının arttırılması ve mutlaka kalsiyum ve vitamin desteği verilmesi gereklidir."(İHA)
0 yorum

Kaşıntı Önemli Hastalıkların Habercisi Olabilir

Antalya'nın Kemer ilçesinde düzenlenen 25. Ulusal Dermatoloji Kongresi devam ediyor. Dermoskopinin, derinin yüzeyel mikroskopik incelemesi ile koyu renkli lekelere tanı koymak amacıyla kullanılan bir muayene yöntemi olduğunu belirten Türk Dermatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ertan Yılmaz, tecrübeli bir uzmanın bu yöntemle melanomları kolaylıkla tanıyabildiğini kaydetti. Prof. Dr. Ertan Yılmaz, "Dermoskopi için yüksek kaliteli büyütücü bir merceğe ve de kuvvetli bir ışık sistemine ihtiyaç vardır. Bu yöntemle derinin yapısı ve dokusu büyütülerek daha rahat algılanabilir. Bu amaçla hazırlanmış birçok cihaz vardır. Bazı aletler ile incelenen bölgelerin fotoğraflarını da çekmek mümkündür" dedi. DERMOSKOPİNİN AVANTAJLARI Dermoskopinin şüpheli lezyonlarda hekimin karar vermesine yardımcı olduğunu vurgulayan Türk Dermatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ertan Yılmaz, "Örneğin büyümekte olan bir benin alınmasının gerekli olup olmadığını dermoskopi söyleyebilir. Böylece hastayı bu tip cerrahi girişimlerden koruyabilir. Çıplak gözle çok rahatsız edici görünen bir benin, dermoskopla bakıldığında çok masum olduğu anlaşılabilir. Tam tersine sorunsuz bir ben de dermoskopla bakıldığında çok farklı görülebilir ve biyopsi alınması gerekebilir. Bu cihazlarla kombine edilen bilgisayar yazılımları muayene görüntülerini arşivlemeyi, uzmanın tanısını ve rapor çıkarabilmesini sağlar. Hastaların eski benlerinin fotoğrafları arşivlenebildiğinden, ta kip döneminde benlerde değişiklik olup olmadığı kontrol edilebilmekte, eğer riskli bir değişiklik varsa bunu erkenden tedavi edebilme şansı doğmaktadır" şeklinde konuştu. KAŞINTI ÖNEMLİ HASTALIKLARIN HABERCİSİ OLABİLİR Kaşıntının, deri hastalıkları dışında, kansızlıktan parazite kadar pek çok hastalığın belirtisi olabildiğine dikkat çeken Türk Dermatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ertan Yılmaz, şunları söyledi: "Bu nedenle uzun süren kaşıntıları ciddiye almak gerekir. Egzemadan bitlenmeye, ilaç döküntülerinden uyuza ve mantar hastalıklarına kadar pek çok hastalıkta, bireyi hekime yönelten en önemli yakınma kaşıntıdır. Kimi zaman en az ağrı kadar hastayı rahatsız eden; uykusuzluğa ve Depresyona yol açan, hatta intiharın eşiğine getiren bu bulguya, pek çok iç hastalığı da eşlik edebilmektedir. Kaşıntı için vücudun bir çeşit uyarısı ya da derinin bir tepkisi demek mümkün. Basit gibi görünse de, kaşıntı bazen oldukça karmaşık sorunlarla birliktelik gösterebilir.Barsak parazitlerinden kansere kadar pek çok hastalık kaşıntıya neden olabilir. Kaşıntının nedenleri araştırılırken hastanın yaşı, var olan hastalıkları, kullandığı ilaçlar, banyo alışkanlıkları ve hastanın psikolojik durumu gibi faktörler dikkate alınmalıdır. Bazı ilaç alerjilerinde, deride görünen herhangi bir şey olmaksızın kaşıntı gelişebileceği unutulmamalıdır. Barsak parazitleri, diyabet, iç organ kanserleri (safra kesesi, karaciğer, barsak kanseri); safra kesesi taşları ya da viral hepatit (sarılık) gibi nedenlerle ortaya çıkan safra yolu tıkanıklıkları, lösemi ve lenfoma gibi malign (kötü huylu) kan hastalıkları, böbrek yetmezliği, AIDS gibi sistemik (birçok organı tutan) hastalıkların gidişi sırasında ya da bazen bu hastalıkların ilk belirtisi olarak yaygın ve nedensiz kaşıntılar ortaya çıkabilir." EN SIK RASTLANAN KAŞINTI NEDENİ CİLT KURULUĞU Kaşıntının en sık rastlanan nedenlerinden birisinin deri kuruluğu olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ertan Yılmaz, "Yaşlı hastalarda çok sık rastlanan bir türdür. Çünkü insan yaşlandıkça deri fonksiyonları, derinin esnekliği ve Su tutabilme özelliği azalır. Sert Alkali sabunlarla ve çok Sıcak su ile sık banyo yapılması, derideki bu bozulmayı daha da arttırıp, koruyucu lipid tabakasını zayıflatarak, deri kuruluğuna ve kaşıntıya yol açar. Ülkemizde yaygın olan liflenme ve keselenme alışkanlığının da derinin kuruyup kaşınmasında önemli rolü vardır. Deride görünür herhangi bir şey yokken, hasta kaşıntıdan yakınıyorsa, bu durum aksi kanıtlanana dek, altta yatan bir hastalığın belirtisi olarak kabul edilmelidir" şeklinde konuştu. İLK BAŞVURULAN HEKİM DERMATOLOG Genellikle kaşıntısı olan kişilerin ilk başvurdukları hekimin dermatolog olduğunu belirten Türk Dermatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ertan Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: "Dermatologlar, deri muayenesi ve genel muayene ile kaşıntının nedenini belirlemeye çalışırlar. Deride herhangi görünür bir bulgu yoksa muayene bulgularına göre Kansızlık (demir eksikliği), karaciğer ya da böbrek hastalıkları, tiroid hastalıkları, barsak parazitleri ya da yukarıda belirtilen diğer klinik tablolar yönünden incelemeler yapılır. Tüm bu araştırmaların sonuçlarına göre, gerekirse ilgili diğer dallardan uzman hekimlerin de yardımına başvurulur." KAŞINTI TEDAVİSİ Kaşıntıda öncelikle nedene yönelik tedavi yapılması gerektiğini bildiren Türk Dermatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ertan Yılmaz, var olan deri hastalıklarının uygun ilaçlarla tedavi edildiğini, kaşıntı tedavisinde çok sık olarak kullanılan antihistaminlerin, ürtiker (kurdeşen) dışındaki kaşıntılarda etkisinin olmadığını kaydetti. Prof. Dr. Yılmaz, "Birinci kuşak diye tanımlanan ve sedatif (uyku verici) özellikleri olan antihistaminler, bu özellikleri nedeniyle kullanılabilir. Mentollü krem ya da pudraların, uzun süreli kullanımda, tahrişe neden olabileceği unutulmamalıdır. Yine de, kısa süreli olarak vazelinli, kortikosteroidli pomatlarla birlikte kullanılabilir" dedi. DERİ KURULUĞUNU ÖNLEMEK İÇİN Prof. Dr. Yılmaz, deri kuruluğu nedeniyle oluşan kaşıntıdan kaçınmak için yapılması gerekenleri ise şöyle sıraladı: "Banyo ılık Suyla yapılmalı, kısa sürmeli ve gerekmedikçe haftada ikiyi geçmemelidir. Banyolarda sabun yerine syndet diye tanımlanan, sert (alkali yapılı) olmayan ve derinin Asit ve lipid örtüsünü bozmayan ürünler kullanılmalıdır. Kese ve lif kullanılmamalı, temizleyici ürün vücuda elle sürülmelidir. Banyo sonrasında, yumuşak bir havluyla deriyi fazla tahriş etmeden kurulanmalı ve ilk 3 Dakika içinde, henüz daha deri kuruyup gerilmeden, derideki nemliliğin sürmesini sağlayacak nemlendirici, yağlayıcı pomat ya da emülsiyonlar yaygın olarak sürülmelidir.Kolonya, Alkol gibi Maddelerin, kaşıntı giderici jel ve Sulu pudraların deriyi kurutarak kaşıntının daha da artışına neden olacağı unutulmamalıdır. Derisi kuru ve kaşıntıya eğilimli bireylerde, vücuda ilk temas eden giysilerin pamuklu olması gerekir. Sentetik ürünlerin ya da yünlü giysilerin deriye doğrudan teması kaşıntıyı arttırır. Yüksek ısılı ve düşük nemli ortamların da, deri kuruluğu ve kaşıntıya yol açabileceği akılda tutulmalıdır." PSİKİYATRİK SORUNLAR DA KAŞINTIYA NEDEN OLUYOR Türk Dermatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ertan Yılmaz, uzun süren ve bir nedene bağlanamayan kaşıntılarda, hastanın bir psikiyatrist ile konsülte edilmesi gerektiğine dikkat çekti. Prof.Dr. Yılmaz, "Neden ne olursa olsun, serin ve klimalı bir ortam, pamuklu, hafif giysi ve yatak takımlarının kullanılması, aşırı terlemeden kaçınılması kaşıntıyı azaltır. Kalın, yünlü ya da sentetik giysilerin giyilmesi, çok sıkı giyinilmesi; hem deriyi tahriş etmekte, hem de vücut ısısını arttırarak kaşıntıyı tetikleyebilmektedir. Alkol alımından, sıcak ve baharatlı yiyeceklerle, sıcak içeceklerden kaçınılması uygun olacaktır. Bu maddeler deride vazodilatasyona (damarların genişlemesine) neden olarak kaşıntıyı arttırabilirler" diye konuştu. FAST-FOOD TÜKETENLERDE DERİ SORUNLAR DAHA SIK GÖRÜLÜYOR Yoğun biçimde fast-food tüketenlerin daha az meyve, sebze tükettiklerini ve daha az su içtiklerinin gözlemlendiğini vurgulayan Türk Dermatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ertan Yılmaz, "Bu Sağlıksız beslenme şekli, kişinin genel görüntüsünü ve güzelliğini olumsuz etkiliyor. Az vitaminli yiyeceklerle beslenmek, yağda eriyen vitaminler dediğimiz A, D, E, K vitaminlerini eksik almak cilt güzelliğini bozuyor. E ve A vitamini; güzel, sağlıklı ve kırışıksız bir cilt için olmazsa olmaz. Beslenmenin cilt sağlığındaki önemi tartışılmaz. Günlük diyette yeşil yapraklı çiğ sebzeler ile meyve tüketimine dikkat edilmesi gerekir. Öte yandan su tüketimi de cilt sağlığı için çok önemli. Su, cildimizin nem oranını etkiler, susuz kaldığımızda cildimiz de susuz kalıp nem kaybına uğrayacağı için yeterli miktarda su içmeliyiz, bu da Günde en az 1,5 Litre yani 5-6 bardak su içilmesi gerekliliğine işaret eder. Güzelliğin en önemli unsurları arasında yer alan bitkisel Proteinler, özellikle tahıllarda bulunan B vitamini saç ve tırnak güzelliği için çok önemlidir" ifadelerini kullandı.(İHA)
0 yorum

Stresli Hayat Alzheimer Riskini Artırıyor

Özellikle kadınlarda orta yaş dönemlerinde bazı stresli travmalar yaşamaları sonucu vücutta birtakım hormonal değişikliklerin meydana geldiği belirtildi. Medical Park Antalya Hastane Kompleksi Nöroloji Bölümü'nde görevli Uzman doktor Ayşenur Durna, "Stresli travmalarda aynı zamanda vücuttan bazı enflamatuar Maddelerin salındığı ortaya çıkmıştır. Bu hormonal ve enflamatuar değişiklik başta beyin olmak üzere tüm vücutta zararlı etkiler ortaya çıkarmaktadır" diye konuştu. "YAŞLANMA SÜRECİNİ TETİKLEMEKTE" Kişiler ne kadar fazla travmatik stres yaşadılarsa alzheimer hastalığına yakalanma risklerinin de o kadar artış gösterdiğini belirten Uzman Dr. Durna, "Kişiler bu stresli travmalardan uzaklaşsalar bile vücutta bir kez başlayan bu değişim etkisini devam ettirmekte ve son bulmamaktadır. Bu durum ilerleyen dönemlerde beynin dejeneratif yaşlanma sürecini hızlandırmakta veya tetiklemektedir" dedi. "HAREKETSİZ VE İÇE KAPANIK YAŞAM RİSKİ ARTIRIYOR" Yapılan çalışmaların bu stresör travmaların başında, eş ya da çocuk kaybı, evde herhangi birinin kronik ilerleyici hastalığının olması, boşanma süreci, herhangi bir saldırı, tecavüz veya benzeri durum, hırsızlık olayları, Araba kazası, kişinin kendi kronik hastalıkları ve finansal problemlerin geldiğini hatırlatan Uzman Dr. Durna, "Özellikle kişinin şeker hastalığı, tansiyon, obezite ve kan yağları yüksekliği gibi risk faktörleri varsa ve hareketsiz, içe kapanık bir yaşam sürüyorsa bu risk artmaktadır" diye konuştu.(İHA)
0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI