işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar
erkek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
erkek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Sac Dökülmesinin Sebepleri Nelerdir

Saç Dökülmesi Neden Olur
Hem erkek hem de kadınların ortak sorunlarından biri olan saç dökülmelerinin pek çok farklı nedeni bulunmaktadır. Saç dökülmesi nedenleri büyük oranla psikolojik nedenler olarak görülürken bazı fizyolojik nedenler de öne çıkmaktadır. En çok rastlanan saç dökülmesi nedenlerinden biri günümüzün kaçınılmaz sonu olarak görülen yüksek strestir. Yapılan araştırmalar yoğun stres altında çalışan kişilerin büyük bir çoğunluğunun saçlarının döküldüğünü ortaya koymaktadır. Yine çok sık saç boyatmak, kullanılan saç bakım ürünlerinin ve şampuanların saç tipine uygun olmaması ya da kalitesiz olması, vücudun yeterince protein alamaması ve genetik etkenler saç dökülmesi nedenleri arasında gösterilmektedir.

Saç Dökülmesi Ne Zaman Başlar
Aslında çocuklarda dahil olmak üzere tüm insanların saçları her gün dökülür. Her gün 50 ila 100 tel arası saçın dökülmesi normal olarak kabul edilirken bu dökülmelerin nedeni saçlı cilt derisinin kendisini sürekli olarak yenilemesidir. Saç dökülmesi özellikle de genetik faktörler açısından zayıf olan kişilerde çok daha erken yaşlarda başlarken yine erkeklerde bayanlara oranla daha erken yaşlarda ortaya çıkmaktadır. Ancak bir genelleme yapmak gerekirse saç dökülmesi 15-20 yaş aralığında başlamakta ve saç dökülmeleri şakak bölgesinden başlayarak geriye doğru ilerlemektedir.

Hamilelikte Saç Dökülmesi ve Tedavisi
Gebelikte saç dökülmesi anne adaylarının şikayetçi olduğu konular arasında yer almaktadır. Özellikle de seyrek saçlı olan bayanlar için büyük bir kabusa dönen bu dönemin ana nedeni salgılanan hormonlardır. Bu hormonlara bağlı olarak saçlar canlılıklarını kaybederken çok şiddetli bir şekilde saç dökülmeleri yaşanabilmektedir. Ancak bu korkulacak bir durum değildir ve doğumun hemen ardından bu dökülmeler tamamen duracağı gibi kısa bir sürede saçlarınız eski güzel görünümüne kavuşacaktır. Pek çok anne adayı saçlarını kestirerek ya da saç dökülmesi için şampuan kullanarak bu süreci daha az kayıpla atlatmaya çalışacaktır. Sorun saçların vücut tarafından yeteri kadar hormonlar ile desteklenmemesinden kaynaklanığı için saç kestirmeniz bir çözüm olmayacağı gibi saç güçlendirici şampuanlar bir nebze olsa da saçlarınızın dökülme hızını yavaşlatacaktır. Yine demir ve çinko takviyeleri yapmanız da saçlarınızın güçlenmesi açısından yarar sağlayabilecek önlemler arasında bulunmaktadır.


0 yorum

Aslında Birçoğumuz Yanlış Parfümü Kullanıyoruz

  
Parfüm... Duyunca bile içimizi hop ettiren, kadın erkek çoğu insanın tutkuyla bağlı olduğu, servetler yatırdığı..

 Aslına bakarsak, nihayetinde 1 bardağı bile zor dolduracak bir sıvı. Fakat o baştan çıkarıcı aromaların kokusunu alınca insan pek de öyle düşünemiyor.

  Bana güzel gelen koku başkasına güzel gelmeyebilir. Herkesin üzerinde şık duran koku ayrı. Sadece parfümünüzle bile insanların başını döndürebilirsiniz, o nedenle uygun parfümü seçmek adeta bir sanat;


  1. Öncelikle parfüm alışverişini sabah çok erken veya akşam geç saatlerde yapmayın. Uykusuzluk ve yorgunluk almaçlarınızın çalışmasını etkiler. En ideal saat öğleden sonraki saatlerdir. 
  2. 1-2 koku denedikten sonra bir süre ara vermeye çalışın. Seçimi uzun zaman dilimlerine yayın. Koku nöronları vücutta en kısa sürede adaptasyona uğrayan nöronlardır. Bir süre sonra tüm kokuları birbirine karıştırabilirsiniz. Şunu da eklemek gerekir ki, parfümün asıl kokusu sürüldükten 30 dakika sonra hissedilir.
  3. Ten renginiz, yaşadığınız iklim, hormonlarınız, giyim tarzınız, yaşınıza ve beslenmenize varana kadar her faktör koku seçiminde önemli. Örneğin, daha çok terleyen insanlar kokuyu daha farklı taşırlar. Yağlı cildi olan insanlar kokuyu daha uzun süre taşırlar, gibi...
  4. Parfüm seçmeye giderken üzerinizde asla başka parfüm olmasın. Parfümü denerken saat takmadığınız kolunuza sıkın.
  5. Son olarak, hangi parfümü kullanacaksanız kullanın, en yüksek verimi almak için nabzınızın alındığı noktalara sürün.
Kendimize uygun kokuyu seçebilmemiz için öncelikle koku sınıflarını bilmemiz gerekiyor.

Oryantal: Oldukça ağır, şehvet uyandırıcı, gizemli. Temel notaları vanilya, tarçın, karamel ve amberdir. Sıklıkla baharat aromalarıyla birlikte kullanılır. Kış mevsiminde daha çok tercih edilir. 
Bizim önerimiz: Dior-Midnight Poison, Alexander McQueen-My Queen

Çiçek: Koku ailelerinin en büyüğüdür. En çok kullanılan çiçekler manolya, zambak, gül, orkide ve yasemindir. Hafif, ferah ve fresh kokulardır. Zarif ve sofistike dururlar. Bahar ve yaz mevsimine oldukça uygundurlar.
Bizim önerimiz: Kenzo-Madly, Victoria's Secret-Incredible, Thiery Mugler-Alien

Meyve: Hafif ve çok kalıcı olmayan kokulardır. Limon, elma, turunçgiller, bergamot gibi notalar kullanılır. Romantik bir hava katar. Bahar ve yaz mevsiminde sık tercih edilir.
Bizim önerimiz: DKNY Be Delicious Red, Cacharel-Amor Amor Delight Summer

Şipre: Oldukça yoğun içerik barındırırlar. Kalıcılıkları yüksektir. Temel notaları paçuli, misk, yosundur. Çiçek ve meyve kokularıyla birlikte kullanımı sıktır.
Bizim önerimiz: Avon-Tomorrow (şipre kokularını Avon ve Oriflame'de rahatlıkla bulabilirsiniz)


Yaşam tarzına göre parfüm seçimi;

-Eğer klasik giyimi seven, yüksek topukları sık kullanan biriyseniz oryantal, baharat, sandal içeren kokuları tercih edin.

-Spor giyimi, düz ayakkabıları seviyorsanız taze, hafif kokular tam size göre. Okyanus esintileri,
misk, amber içeren fresh kokuları tercih edin.

-Gece çıkmayı seviyorsanız, günün geç saatlerinde koku algısı zayıfladığından daha yoğun kokular kullanmalısınız. Şipre ve oryantal kokuları size en uygun olanlar.

Kişilik özelliklerine göre parfüm seçimi;

-Hayalperestim, romantizmi severim: Meyve kokuları
-Mütevazıyım, kendimi belli etmekten fazla hoşlanmam: Çiçek kokuları
-Her zaman iddialıyım, büyülemeyi severim: Oryantal, vanilya, karamel

parfum 6115

Hangi tür kokuyu kullanıyorsanız kullanın, sabahları eau de toilette, geceleri eau de parfum tercih edin. Sabahın erken saatlerinde toplu mekanlara girdiğinizde henüz uyanamamış insanları kokunuzla rahatsız etmemiş olursunuz; geceleri ise koku alma algısı zayıfladığından fark edilişi artırırsınız.

Parfümünüzü güneşli havalarda cildinizden ziyade kıyafetlerinize 15 cm uzaklıktan sıkarsanız, olası cilt lekelerinin önüne geçmiş olursunuz.

Son olarak, asla sahte parfüm kullanmayın. Muhteviyatının ne olduğunu bilmediğiniz parfümlerin cildinize zarar vermesi olasıdır. Unutmayın, sağlıklı bir cilde sahip olmak, güzel kokmaktan kat kat önemli..




0 yorum

Kadına Şiddet Utancı Sürüyor!



Her gün binlerce kadın evde, okulda, işyerinde, sokakta şiddete maruz kalıyor. Kadın cinayetlerinin bir türlü ardı arkası kesilmiyor.
Kadın hakları alanında olup biten tüm olumsuzluklar ve ihlaller her geçen gün artıyor ve tehlikeli bir noktaya gidiyor. Kadın sorunlarının gündeme geldiği 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Türk kadınının durumunu masaya yatıran Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) Genel Başkanı Dr. Cem Keçe, oldukça çarpıcı tespitler yaptı. Kadın haklarının kazanılmasında nerelerden başlandığının ve bugünlere nasıl gelindiğinin hatırlanması için 8 Mart’ı özel bir gün olarak nitelendiren Dr. Keçe, her şeyde olduğu gibi, önemli manaları ve büyük meseleleri bir güne sığdırmanın, sadece o günde konuşmanın ve hatırlamanın da suni bir etkiden öteye gidemediğinin altını çizdi.

Şiddet Utancı Sürüyor!
Dr. Keçe’nin günümüz Türk kadınının yaşadığı sorunlara yönelik tespitleri oldukça önemli:
"Ülkemizde ne yazık ki kadına yönelik şiddet utancı hala yaşanmaktadır. 21. yüzyılın Türkiye’sinde hala töre veya namus cinayeti, cinsel şiddet, aile içi şiddet, kadınlarımızın hor görülmesi, dövülmesi, kız çocuklarının küçük yaşta evlendirilmesi gibi olaylar yaşanmaktadır. Bir kadının sokak ortasında eşi ya da sevgilisi tarafından katledilmesinin veya küçük yaşta bir kız çocuğunun uğradığı tecavüz olayının medyada yer almadığı bir haftayı bile geçiremez olduk."

Şiddet Normalleştirildi
Kadına şiddetin temel nedenleri arasında cinselliğin de yattığını belirten Cem Keçe, "Bekaret, kızlık zarı ve cinsellik üzerine kurgulanmış olan hurafeler, ailelerde bir baskı yaratmakta, namus kavramının sadece kendi üzerine yüklenmesi ile kadına şiddet toplumda kabul görmektedir. Yani kadına yönelik her türlü şiddet bir şekilde normalleştirilmektedir" diye konuşuyor.

Sorunların Temeli Hurafeler
Dr. Keçe’ye göre sorunların temelinde eğitimsizlik var:
"Kadına şiddeti durdurmak adına alınan kolluk önlemlerinin tek başına bu sorunun önüne geçmek için yetersiz olduğu aşikardır. Sorunun kaynağında ise her olumsuzlukta olduğu gibi eğitimsizlik yatmaktadır. Bugün halen kendi bedenini bile tanımaktan uzak, sorunlarıyla başa çıkabilmekten korkan ve hurafelere, tabulara inanmayı daha kolay gören insanların çoğunlukta olduğu bir toplum süregelmektedir. Kadına şiddet başta olmak üzere, toplumdaki birçok sorunun kaynağı olan hurafelerle ve yanlış inançlarla mücadelenin tek etkin yolu eğitim, özellikle de cinsel eğitimdir."

Cinsel Eğitim ve Evllik Öncesi Eğitim Şart
Cinsel ve evlilik öncesi eğitimin önemine de dikkat çeken Cem Keçe, şu açıklamalarda bulunuyor:
"CİSED olarak kurulduğumuz günden bu yana ilan ettiğimiz deklarasyonumuzda olduğu gibi diyoruz ki: Anaokulundan başlayarak Cinsel Eğitim yasal olarak şart olmalıdır. Ergenlik Öncesi Cinsel Danışmanlık ve Rehberlik Hizmetleri yasal olarak şart olmalıdır. Evlilik Öncesi Cinsel Danışmanlık ve Rehberlik Hizmetleri yasal olarak şart olmalıdır. Evlilik Öncesi Anne, Baba ve Eş Eğitimleri yasal olarak şart olmalıdır. Tüm bu görüşlerin ışığında, Türk kadınının 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü canı gönülden kutlar, bu günün sembolizminden ziyade, kadın hakları için samimi ve net önlemlerin pratiğe yansıdığı bir gün olmasını dilerim."

0 yorum

Bir erkek neden kadına karşı güç kullanır?

Kadına karşı şiddet olayları yüzyıllardan beridir devam eden, toplum tarafından benimsenmese de aile içinde giderek artış gösteren bir durum.

Toplumda yaşanan kadına şiddetin nedenleri nelerdir? Aile içinde kadınlara karşı şiddet uygulayan erkeklerin kamusal alanda kadına uygulanan şiddete tepki göstermelerinin nedeni nedir? Kadına uygulanan şiddeti tetikleyen faktörler nelerdir, bu faktörlerin çözüm yolları var mıdır? Kadına şiddetin nedenleri hakkında merak edilen tüm soruları konunun uzmanları yanıtlıyor.

Kadına karşı yüzyıllardan buyana süregelen şiddet olayları, toplumda benimsenmese de aile içinde artarak devam ediyor. Uzmanlar, kadına şiddetin nedenleri, dini boyutunu, kadına şiddeti tetikleyen faktörleri ve şiddet olaylarının asgari düzeye indirilmesi için yapılması gerekenler hakkında merak edilen soruları cevaplandırdı.

Günümüzde kadına yönelik şiddet gazetelerin üçüncü sayfalarında öne çıkıyor. Kadına şiddet denince toplumda nasıl bir algı oluşuyor?

Aslında kara rakamlardır bunlar. Yani, bilinen sayı asıl gerçeği yansıtmamakta, asıl gerçeğin altında olmakta. Bunun nedeni de aile içi şiddetin mahrem sayılması, ayrıca kadınların şiddet yaşadıklarını söylemekten utanmaları, söyleseler de bir yardım alamayacaklarını düşünmeleri…

Şiddet denildiğinde hala toplumun büyük bir kesiminde tokat atmak, tekmelemek, yumruk atmak, bıçakla saldırıda bulunmak ve ya tehdit etmek, itmek, ısırmak gibi fiziksel hasara neden olan eylemler algılanmaktadır. Oysa bu eylemler sadece fiziksel şiddet kapsamında değerlendirilebilecek unsurlardır. Şiddeti bu eylemlerle sınırlı tutmak, şiddet algısının yeterince gelişmesini engeller ve sığ bir bakış açısı olmasına yol açar.

Erkeklerin iki yüzü
Kadına şiddet nasıl tanımlanmalı? Erkeğin kadına karşı yaptığı hangi davranışlar şiddet olarak algılanmalı?

Kadına şiddet özel alanda aile içinde eşi tarafından uygulanınca, hala bazı kesimler tarafından doğal sayılmakta… Fakat kadın kamusal alanda şiddete maruz kaldığında aile içinde eşine şiddet uygulayan erkekler bile bu duruma tepki göstermektedir.

Kadına yönelik şiddet, cinsiyete dayanan, kadını inciten, ona zarar veren, fiziksel, cinsel, ruhsal hasarla sonuçlanma olasılığı bulunan, aile dışında ya da aile içinde ona baskı uygulanması ve özgürlüklerinin keyfi olarak kısıtlanmasına neden olan her türlü davranış olarak tanımlanabilir.

Kadın, sadece fiziksel şiddete değil, kadının aşağılanmasının, hakarete uğramasının, küçük görülmesi, küfredilmesi gibi duygusal, kadının çalışmasına izin vermemek, çalışıp kazandığı paraya el koymak, kariyerini geliştirecek fırsatları engellemek ve çok kısıtlı harçlık vermek gibi ekonomik, kadına cinsel bir eşyaymış gibi davranmak, aşırı kıskançlık ve şüphecilik göstermek, cinselliği bir cezalandırma yöntemi olarak kullanmak, açıkça karsı cinse ilgi göstermek, kaba kuvvet kullanarak cinsel ilişkiye zorlamak, duygusal baskı kullanarak cinsel ilişkiye zorlamak, tecavüz etmek, istenmeyen cinsel pozisyonlara zorlamak, fuhuşa zorlamak gibi şiddete maruz kalabilmekte, maddi ve manevi ihtiyaçlarının karşılanmaması, yok sayılması gibi ihmale maruz kalabilmektedir.

Toplumun ekonomik ve kültür düzeyi düşük olan kesimlerinde şiddetin yaygın olduğunu söyleyebilir miyiz?

Dünyada ulusal düzeyde yapılmakta olan araştırmaların sonuçları, pek çok kadının sürekli olarak birlikte yasadıkları erkekler veya kocaları tarafından şiddete maruz bırakıldıklarını ve bu şiddetin sınıf, etnik köken veya sosyoekonomik düzey gözetmeksizin uygulandığını ortaya koymaktadır.

Aile içi şiddet her yasta, toplumda, eğitim düzeyinde ve sosyoekonomik grupta meydana gelen yaygın bir problemdir.

Erkekler saldırgan yapıda

Bir erkek neden kadına karşı güç kullanır?
Erkeklerin kadınlara karsı şiddet uygulama nedenleri çok çeşitli ve karmaşıktır. Kültürel yapının erkeği 'saldırgan', kadını ise 'edilgin' olarak kabul etmesi bir anlamda erkeğin şiddet eylemlerini meşru kılması anlamına gelmektedir. Erkek saldırgan bir eylem yaptığında kadına göre daha fazla haklı olma olanağına sahiptir, çünkü o erkektir, ruhsal ve biyolojik olarak saldırgan olma hakkına doğuştan sahiptir.

Kadına yönelik şiddet nedenlerini, biyolojik bakıldığında şizofreni, paranoid şizofreni gibi bazı akıl hastalıkları ile antisosyal kişilik bozukluğu gibi bazı ruhsal bozukluklar sayılabilir.

Sosyal açıdan bakıldığında ise şiddet uygulama, öğrenilebilen bir davranıştır. En önemli öğrenme kaynağı ise, şiddeti uygulayan kişinin kendi ailesidir. Çocukluk ve gençlik dönemlerinde, aile içi şiddetin uygulandığı bir ortamda yetişenlerin, şiddet gösterme eğilimine sahip oldukları gösterilmiştir. Ayrıca şiddetin, toplum tarafından paylaşılan bir değer yargısı olarak kabul edilmesi ve kuşaktan kuşağa aktarılarak bazı kültürlerce desteklenmesi de sosyal bir neden olarak kabul edilmektedir.

Görücü usulü evliliklerde şiddetin daha yaygın olduğunu söyleyebilir miyiz?
Evlenme biçimi ile şiddet görme arasındaki ilişki incelediğinde her gruptaki kadının şiddete maruz kaldığı görülmektedir. Görücü usulü ile flört ederek evlenmeyi karşılaştırdığımızda, şiddet görme oranı açısından pek bir fark olduğunu söyleyemeyiz. Bazı araştırmalara göre, anlaşarak evlenenlerde meydana gelen kadına şiddet, görücü usulü evlenenlere göre yüzde 8 ile 3 arasında değişen oranda daha az olduğu belirtilmiştir. Ama bu oran, anlamlı değildir. Böyle bir ayrım pek gerçekçi olmamakla birlikte toplum genelini yansıtmayabilir.

Dinsel etkenlerin de kadına uygulanan şiddette bir rolü var mıdır?
Din davranış ve düşüncelerimize kutsallık kazandırmak, bireyin iç dünyasında olup bitenleri, ferdin inanç ve bilinçlerini, bilgi ve tezlerini, toplumsal kurumları, siyasal ve toplumsal düzeni, onlara nihai olarak geçerli ontolojik süreçler bahsetmekle, yani onları kutsal ve kozmik referanslar çerçevesine yerleştirmek suretiyle meşrulaştırır. Başka bir ifadeyle beşeri açıdan tanımlanan realiteyi, nihai, evrensel ve kutsal bir realiteye bağlayarak sübjektif ve objektif düzeyde haklılaştırır. Din, sosyal düzeni legal, moral ve gelenek normları vasıtasıyla meşrulaştırır.

Günümüzde kadınların karşı çıktıkları ve mücadele ettikleri birçok sorun, kadın ve erkek kimlikleri ve rolleri konusunda toplum ve kültür tarafından belirlenmiş imgeler, ön kabuller ve kalıp yargılarla ilgilidir. Bu imgeler, dinlerin ve kültürlerin yüzyıllar boyunca oluşturduğu geleneklerin hem ürünü hem parçasıdır.

Medya cinsiyetçi yapıya sahip

Şiddet olaylarında medyanın rolü nedir?
Kitle iletişim araçları kadına yönelik şiddetin artmasında etkili olmuştur. Medya cinsiyetçi bir yapıya sahiptir. Kadına sürekli toplumsal, geleneksel rollerini hatırlatan, bunları uygulaması gerektiğini dayatan bir yapıya sahiptir. Şiddet olgusunu normalize eden programlar veya haberlerle şiddetin yayılmasında etkilidir.

Medyada 'kadına şiddete hayır' konulu bir eğitici program 5 dakikalık bir görüntü ile geçiştirilirken, kadın programlarında, dizilerde ve filmlerde kadına uygulanan şiddet görüntüleri gün boyu yayınlanarak şiddetin normal bir durummuş gibi algılanmasına yol açmaktadır.

Kadına şiddet olayları asgari düzeye indirilebilir mi?
Şiddet olgusunun ortaya çıkışı insanlık tarihiyle paraleldir. Arkeologlar, kadına şiddet olaylarını 3 bin yıl öncesine götürmektedir. Erkek mumyaların kemiklerinde yüzde 9-20 kırığa rastlanırken, kadın mumyalarda bu oran yüzde 30-50′dir. Bu kırıklar savaştan çok bireysel kavgaya dönüşen kafa kırıklarıdır. Kadının eşi tarafından yöneltilen şiddet davranışıyla karşı karşıya kaldığı her dönem ve her toplumda bildirilmesine karşın buna aile içinde çözülmesi daha uygun kişisel bir sorun olarak bakılmış, bu konu bilim insanlarının pek ilgisini çekmemiştir. Yani kadına yönelik şiddet binlerce yıldır süregelen ve hala engellenmeyen bir durumdur.

Ancak cinsiyet eşitliğiyle çözülebilir

Kadına şiddet nasıl kökten çözülebilir?
Kız ve erkek çocukların, sosyal ve kültürel örüntü, önyargı ve basmakalıp cinsiyet rollerinden kaçınan ve özgüvenlerinin geliştirilmesine yönelik temel eğitim almaları sağlanmalıdır. Kız çocukları, erkek kardeşleri ya da ağabeyleri tarafından yönetilmemeli veya onlara hizmet etmesi zorunlu bireyler olarak düşünülmemelidir.

Erkek çocukları ise, kız kardeşleri ve ya ablalarından farklı bir konumda olmadıkları ve onları yönetmemeleri konusunda bilinçlendirilmelidir. Bazı gelenek ve göreneklerin, toplumsal cinsiyet eşitliğini gerçekleştirme doğrultusunda yapılan çalışmalarda olumsuz bir unsur olması nedeniyle etkinliğinin kırılması gerekmektedir. Toplumsal cinsiyet eşitliğini gerçekleştirmek üzere kısa ve uzun vadeli, zaman sınırlı hedefler konulmasının, yeterli insan gücü ile mali kaynak tahsis edilmesinin ataerkil toplumlarda görülen kadına yönelik şiddetin azalmasında etkili olacağı düşünülmektedir.

Kadına şiddet cehaletten mi kaynaklanıyor? Eğitim durumu yüksek ailelerde de bu söz konusu mudur?
Kadın eğitimi ve yetişkin kadın eğitiminin önemine yapılan vurgu, erkeğin eğitimi için de yapılmalıdır. Şiddet uygulayan erkeklerin eğitim düzeyleri ise şiddet uygulamayan erkeklere göre daha düşüktür. Şiddete maruz kalma açısından kadınların eğitim düzeyi bir fark oluşturmazken, erkeklerin eğitim düzeyi arttıkça uyguladıkları şiddet azalmaktadır. Buna karsın araştırmada kapsamındaki okuryazar, okuryazar olmayan, ilkokul mezunu, ortaokul mezunu, lise mezunu ve üniversite mezunu olmak üzere her eğitim düzeyindeki erkek grubundan esine şiddet uygulayan erkeğe rastlanmaktadır.

Kadınlarla birlikte, erkekler de bilinçlendirilmeli ve erkeklerin eylemlerinden sorumlu olmaları gerektiği vurgulanmalıdır. Erkekleri şiddet mekanizmalarını tahlil edip çözmeye ve farklı bir davranış tarzı benimseye teşvik ederek, kadınlara yönelik erkek şiddeti konusunda duyarlılık artırıcı çalışmalar yapılmalıdır.
0 yorum

Hayalinizdeki saçlar için 20 öneri

Saç kreminizden saç kesiminize, saç renginizden kullandığınız şekillendiricilere kadar saçlarınızla ilgili bilmeniz gereken ve hayal ettiğiniz saçlara kavuşmak için 20 öneri...

1. Çok kuru saçlarŞampuanı sadece ellerinizle, ıslak saçın diplerine dağıtın ve hafifçe yedirin. Durularken incelerek saçın içinden akacak olan şampuan, saçları temizlemek için yeterlidir. Böylece saçlarınızın biraz daha kurumasını önlemiş olursunuz.

2. Normal saçlarŞampuanı dairesel hareketlerle saça yedirin, hemen ardından iyice durulayın. Eğer başınızda şampuan artığı kalırsa, saçlarınız matlaşır ve kurur. Kural şu: Şampuanlamak için harcadığınız sürenin üç misli süreyi durulamak için kullanın. Saçlarınızın durulandıktan sonra gıcırdar gibi olması gerekiyor.

3. İkisi bir aradaBu ürünler hem yıkar hem de bakım yapar. Pratiktir ama her gün kullanılmaya uygun değillerdir. Çünkü bu ürünlerin çoğunda silikon yağı vardır. Önce saçları yumuşak yaparlar. Fakat uzun vadede saç tellerinin yüzeyinde birikerek, saçı ağırlaştırabilirler. Haftada sadece 1 kez kullanın.

4. Ilık su ile durulayınKaşmir kazağınızı sıcak suyla tıkayamazsınız. Saçlarımız da aynı derecede hassas olduklarından, çok sıcak suyu sevmezler. Ilık su, saçların zarar görmemesi için ide3aldir. Hatta başarabilenler, saçlarını soğuk su ile yıkamalıdır. Soğuk su , saçlara mükemmel bir parlaklık verir.

5. En iyi fön stratejisiSaçları yıkadıktan sonra dikkatle ayırın. Isıtılmış bir havluyla önden kurutun. Fön makinesini en düşük ayara getirip, saçları çok fazla karıştırmadan tam kuruyana kadar fönleyin: sonra fönü daha yüksek ısıya getirip, yuvarlak bir fırçayla şekillendirme işine girişin. Fön makinesini saçınızdan en az 15 santim uzak tutun.

6. Nazik olunIslak saçlar, hafifçe şişmişlerdir. Dolayısıyla çabuk kırılabilirler. Taramak için ayrık dişli, mümkünse kauçuk veya ahşaptan, el yapımı bir tarak kullanın (Cinsi üstünde yazar. ) Ucuz plastik tarakları tercih etmeyin.

7. Çok mu streslisiniz?Saçlarınızı yıkarken başınıza masaj yaparsanız, mutluluk hormonlarınızı aktive edersiniz. Parmak uçları ile daireler çizerek, şakaklardan saç diplerine doğru masaj yapın. Oradan tekrar kulaklara doğru inin. Sonra ensenize doğru devam edin. Bunları yaparken derin derin nefes alıp verin.

8. Ön yargıları unutunYağlı saçların her gün yıkandıkları zaman daha çabuk yağlandıklarıyla ilgili masalları unutun. Eğer kendinizi daha bakımlı hissedecekseniz, her gün duş alabilirsiniz. Önemli olan, yumuşak bir şampuan kullanmanız. Şampuanı saçınızda bekletmeyin ve hemen yıkayın.

9. Saç kremiKremi özellikle saçın aşağı sarkan kısımlarına ve uçlarına sürün. Saç diplerindeki ilk 3 santime gelmemesini sağlayın. Diplerde çıkan yeni saçların ek bir bakınma ihtiyacı yoktur.

10. Çok ince saçlarİnce telli saçlar, yağlı ürünleri kaldıramazlar. En iyisi, nemli (veya kuru) saçlara nemlendirici sprey sıkmaktır. Sprey, statik elektrik oluşmasını ve saç tellerinin 'uçuşmasını’ engeller.

11. Tatilde bakımTatildeyken saçlarınız şekle girmiyorsa, bu durum bulunduğunuz yerdeki suyun içerdiği mineral oranından kaynaklanıyor olabilir. Çözüm için saçlarınızı yıkadıktan sonra içme suyu ile durulayın.

12. Koruma ve tamirOmega-6 yap asitleri gibi lipit ve seramit içeren ürünler, saçların kırılmasını önler. Çünkü bu maddeler, saç lifleri içindeki çatlakları doldururlar ve fönden gelen sıcağa karşı korurlar.Saç kürleri yumuşacık yapar. Ama hangisini kullanmalı?

13. İnce telli saçlara kür uygulamakYoğun kür, ince telli saçları aşırı derecede yorabilir. Fakat yine de ara sıra böyle ekstra bir bakım uygulayabilirsiniz. Çözümü: Kürü saça, yıkamadan önce yedirin ve 10 dakika beklettikten sonra bildiğiniz şekilde saçlarınızı şampuanlayın.

14. Saç maskeleriMaskeler, özellikle sıcak ortamlarda saça daha iyi nüfuz ederler. En ideali, kür maskesini, havluyla nemini aldığınız saçınıza, ince demetler halinde sürerek yedirin. Sonra saçınızı sıcak fönle ısıtın ve başınızı alüminyum bir folyoyla sarın, üstüne de ısıtılmış bir havlu dolayın. En az yarım saat etki etmesini bekleyin. Çok etkili bir başka yöntem de, buharlı ortamda saç maskesi uygulamaktır (yine aynı şekilde havlu altında)

15. Sarı, kızıl ya da kahveBoyanın ömrünü özel bakım ürünleriyle uzatabilirsiniz. Yıkama sırasında, bakım kürlerinde ya da şekillendirici ürünlerde bulunan maddeler sayesinde saçlardaki renk pigmentleri tazelenir.

16. Çabuk kür uygulamak içinSaçınız uzunsa ve kürler çok vakit alıyorsa, artık dert değil! İnci proteini içeren çabuk kürleri uyguladığınızda saçınızı yıkamanıza gerek yok. Saçlarınızı ipek gibi parlak yapıyor.

17. Doğuştan güçlü ve kalın telli saçlarBu tip saçlar şekil aldıklarında adeta rüya gibidir. Fakat şekil almak istemezler ve asidirler. Doğru stratejiyle onları hükmünüz altına alabilirsiniz: a) Her gün yıkamayın, hatada 1-2 kez yıkamak yeterli.b) Her yıkamadan sonra saç kremini sürün ve her dört yıkamada bir maske uygulayın.

18. Vaks nasıl kullanılır?Genellikle fönle şekil verilen katlı kesim, sürülen vaks yüzünden gene sarkmaya başlar. İste bu yağ krizine karşı bir yöntem var: Önce saçınıza sprey sıkın, biraz kurumasını bekleyin, sonra uçlara vaks sürün. Mükemmel olacak.

19. Çok fazla jöle kaçırdıysanızEğer saçlarınızı çok fazla jölelediyseniz ve taradıysanız, saçlarınız yağlı gözükebilir. Bunu önlemek için ürünü kabında (ya da tüpünde) önce fönle kısa bir süre ısıtın. Ürün daha iyi dağılacağından dolayı otomatik olarak dozu fazla kaçırmanızı da önlemiş olursunuz.

20. Saç spreyi ve parlatıcıHavalandırıcı etki yaratmak için spreyi yukarıdan aşağıya doğru sıkmayın. Yoksa saçlarınızın üstünde ağırlık oluşur ve saçlarınız düzleşir. Onun yerine, saçları bukle bukle elinizle biraz yukarı kaldırın ve spreyi alttan yukarı olarak püskürtün. Uzun saçlarda: Başı geriye atın ve sprey bulutu aşağı doğru düşerken, saçlarınızı hafifçe silkeleyin.
0 yorum

Yaşlanan Adam Sendromu Olmadan

Orta yaştan sonra yaşam hanesine eklenen her yeni yıl, erkeklik hormonu testosteronun düşmesine yol açıyor. Bunun sonucunda da erkeklerde göbek çevresinde yağlanmadan cinsel sorunlara, uyku bozukluklarından depresif ruh haline kadar pek çok sorun ortaya çıkıyor. Bu tür sağlık problemlerinin önüne geçebilmek içinse her sağlıklı erkeğin 45 yaşından sonra ürolojik muayenesini yaptırması gerekiyor!

Yaşlanmayla birlikte erkekler, kadınlardaki menopoza benzeyen bir süreç yaşıyor. Kadında östrojen hormonunun eksikliğiyle başlayan bu sürecin erkekteki tetikleyicisi ise testosteron seviyesinin düşmesi oluyor. Her ne kadar erkekte kadınlardaki kadar büyük bir kayıp olmasa da, azalan erkeklik hormonu yüzünden bazı sıkıntılar yaşanabiliyor. Andropoz, bir başka deyişle ‘Yaşlanan Adam Sendromu’ olarak adlandırılan bu rahatsızlıkla ilgili olarak en çok merak edilen soruları Acıbadem Kocaeli Hastanesi Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Serkan Deveci yanıtladı.

- ’Yaşlanan Adam Sendromu’ nedir?‘Yaşlanan Adam Sendromu’ aynı zamanda erkek menopozu, andropoz ya da yaşlanan adamda hipogonodizm olarak da adlandırılıyor. Her erkek 30’lu yaşlardan sonra 10 yılda bir, kanında bulunan testosteronun yüzde 10’unu, 50 yaşından sonra ise yüzde 25’ini kaybediyor. Testosteron denince herkesin aklına ilk olarak cinsellik gelse de, aslında bu sadece cinsellikle ilgili bir hormon değil. Testosteron hem erkekte hem de kadında ruh halini düzenliyor. Cesaret, iyi olma hali, entelektüel aktivite, kas gücü, karın bölgesinde zayıflama ve kilo artışı da bu hormonla ilgili oluyor. Testosteron seviyesi düşen erkeğin psikolojisi olumsuz etkileniyor, kaslarında zayıflama başlıyor, göbek bölgesinde yağlanma oluşuyor ve entelektüel aktivitesi zayıflıyor. Bununla birlikte depresif ruh hali, uyku bozuklukları, cilt değişiklikleri, cinsel isteksizlik ve ereksiyon problemleri de ortaya çıkıyor. Tüm bu belirtilerin toplamı, ‘Yaşlanan Adam Sendromu’nu oluşturuyor. Yani düşen testosteron seviyesi, sadece cinsellikle ilgili olmayan, yaşamın bütününü ve iş hayatını da kapsayan bir takım sorunlara yol açıyor.

- Erkekler kaç yaşından itibaren ürolojik takip yaptırmalı?Kesin bir yaş olmasa da, 45 yaşından sonra tüm erkeklerin ürolojik olarak takibe alınmaları gerekiyor. Bu takip, prostat kanserinin ve ‘Yaşlanan Adam Sendromu’nun erken tanısı için önem taşıyor.

- Takiplerde rutin olarak neler yapılıyor?‘Yaşlanan Adam Sendromu’ ve prostat kanserinin takibi farklı olduğu için değerlendirmeler ayrı ayrı yapılmalı. Prostat kanserine erken tanı konulabilmesi için toplumda gereken bilinç oluştu. Ancak ‘Yaşlanan Adam Sendromu’ henüz bilinmiyor. Bu sendrom prostat hastalıklarından farklı değerlendiriliyor. Yaşlanan Adam Sendromu’nda, yaşlanma ile erkeklik hormonu olan testosteron seviyesindeki düşüş bir arada seyrediyor.

- Bu şikayetlerle ilgili olarak doktora başvuru oranı nedir?45 yaşından sonra prostat hastalıkları açısından muayene olma alışkanlığı gelişse de, bu muayene kapsamında ‘Yaşlanan Adam Sendromu’ değerlendirilmiyor. Çünkü hastalık çok iyi bilinmiyor. Entelektüel aktivitede zayıflama, göbek çevresinde yağlanma ve kaslarda zayıflama, yaşlanmanın doğal bir sonucu olarak görüldüğü için bu durumun üzerinde fazla durulmuyor. Ancak ‘Yaşlanan Adam Sendromu’ önemli bir sağlık sorunu olduğu için tüm bu belirtilerin önemsenmesi ve gerekli önlemlerin alınması gerekiyor.

- Tanı nasıl konuyor?Testosteron düzeyi, kan örneği alınarak ölçülüyor. Bu uygulamanın, sabah 08:00-10:00 saatleri arasında yapılması gerekiyor. Çünkü bu saatlerde, erkeklik hormonu en yoğun seviyede oluyor. Testosteron düzeylerinde düşüklük varsa ve hastalığın semptomları görülüyorsa, hastaya ‘Yaşlanan Adam Sendromu’ tanısı konuluyor ve testosteron hormon replasmanına başlanıyor.

- Testosteron takviyesine hangi aşamada karar veriliyor?Bundan 5 yıl önce, testosteron replasmanının (azalan hormonu yerine koymanın) prostat kanseri riskini artıracağı düşünülüyordu. Ancak araştırmalar bu iddianın gerçeği yansıtmadığını gösterdi. Günümüzde prostat kanseri olanlara bile testosteron replasmanı yapmak mümkün olabiliyor. Hormon replasmanı prostat kanseri riskini artırmadığı gibi, prostat kanserlilerde kanserin ilerlemesini artırmadığı konusunda son dönemlerde yayınlar bulunuyor.

- Testosteron takviyesi uygulaması hangi durumlarda sakıncalı?Erkeklerde görülen meme kanserinde, uyku apnesinde ve bu durumdan etkilenebilecek olan diğer bazı hastalıkları olanlarda testosteron replasmanı yapılması sakıncalı bulunuyor.

- Testosteron da östrojen gibi birlikte mi veriliyor?Kadın ve erkek mekanizmaları birbirinden farklı olduğu için kadınlarda replasman yapılırken östrojen ve testosteron birlikte kullanılıyor. Çünkü testosteronun aktif olması için östrojen de gerekiyor. Ancak erkeklerde böyle bir durum söz konusu olmadığı için sadece testosteron replasmanı yapılıyor. Replasmanı uygulamanın farklı yöntemleri var. Replasman ağızdan, damar içine ya da cilde sürme yoluyla yapılabiliyor. Bu uygulama teknikleri arasında cilt üzerine jel sürme, en basit ve yaygın olanı. Hastanın jeli cildinin üzerine, günde bir kez, sabahları uygulaması yeterli oluyor. Tedavide yaş sınırlaması olmadığı gibi, tedavi ömür boyu da sürebiliyor. Ayrıca biz artık yaşamın her evresinde sağlıklı ve mutlu bir hayat sürmenin mümkün olduğuna inanıyoruz.
0 yorum

Andropozla Baş Etmek



Çoğu kişi kadınların menopoz dönemi geçirdiğini bilir ancakerkeklerin de kendi menopoz dönemi olduğu pek bilinmez. Erkekler orta yaş krizidiye anılan evreyi yaşarken bazı doktorlar ve araştırmacılar aslında menopozunerkek versiyonu olan andropozu yaşıyor olabileceğini söylemektedir.

Bazı erkekler için bu şaşırtıcı olsa da andropozgitgidedaha iyi bilinmekte ve daha fazla doktor tarafından tanınmaktadır. Erkeklerdeyaş ilerledikçe görülen enerji kaybından depresyona, cinsel istek kaybındancinsel fonksiyon bozukluğuna kadar birçok durum bununla ilişkili görülmektedir.Bazı doktorlar bu belirtileri ve kemik yoğunluğunun azalması, kilo alımı gibibaşka belirtileri yaşayan erkeklerin hormon replasman terapisi veya başka birtedavi almasını tavsiye eder. Andropoz genel olarak ergenliğe girişin tersigibidir. Hormonal, psikolojik, kişisel, sosyal, cinsel ve ruhsal değişikliklerbu şekilde görülür.

Andropoz testosteron hormonunun azalmasıyla karakterizedir.Testosteron erkeklik hormonudur ve yaşlandıkça erkeklerdeki seviyeleri düşer.Ancak bazı erkekler diğerlerine göre bundan daha çok etkilenir. 40 ve 55yaşları arasındaki 25 milyon Amerikan erkeğinin andropozdan bir dereceye kadaretkilendiği düşünülmektedir.

Erkek menopozu andropoz oldukça sinsi olabilir. Testosteronkaybı 35 gibi genç bir yaşta görülebilir ve yılda %1 ila 1.5 oranında seyreder.Menopoza giren kadınlardaki ani östrojen kaybının aksine, yıldan yıla azalantestosteronun menopoza benzer belirtilere sebep olacak kadar azalması uzunzaman alabilir.

Asabiyet, yorgunluk, depresyon, azalan cinsel istek veereksiyon problemi andropozun en sık görülen belirtileridir. Kişi hiçbir şeyleilgilenmek istemediği gibi kıpırdayacak kadar bile enerjisi olmayabilir.Andropoz hakkında ilk çalışma 1940’lı yıllarda yayınlanmış olsa da tıp dünyasıyeni yeni ilgi göstermeye başladı denilebilir. Andropoz yaşayan erkeklerindoktor muayenesi sonrasında sadece belirtilerinin tedavi edilmesi yaygıngörülen bir durumdur. Örneğin andropozsebebiyle depresyon görülüyorsa, sadeceantidepresan ilaç kullanımı doğru bir tedavi değildir. Bu sadece depresyonutedavi ederken, andropozu etkilemez. Ayrıca cinsel istek kaybı gibi diğerbelirtileri daha kötü hale getirebilir.
0 yorum

Stresli Erkek Kilolu Kadını Beğeniyor

Westminster üniversitesi bilim insanlarından Viren Swami'nin başkanlığında yürütülen ve sonuçları PLoS ONE'da yayımlanan araştırmada, Avrupa ülkelerinden gelen denekler iki gruba ayrıldı.

Bir gruptan, stres ortamı oluşturabilmek için jüri önünde konuşma yapmaları ve matematik soruları çözmeleri istendi. Kısa bir aradan sonra deneklere zayıf ve kilolu kadınlara ait fotoğraflar gösterilerek, deneklerden ideal vücudu, ayrıca en çekici kadın fotoğrafını seçmeleri talep edildi.

Kontrol grubuna ise fotoğraflar, stres ortamı olmadan gösterildi.



Stres altındaki erkekler, diğer gruptan daha fazla, kilolu kadınları beğendiklerini belirtti. En çekici olarak da kiloluları seçti.

Deneklerin seçiminde rol oynayabilecek yaş, kilo, açlık gibi faktörleri en aza indirgeyen bilim insanları, tercihte stres durumunun etkili olduğunu bildirdi.

Bilim insanları, insanların stres altındayken güvende olma ihtiyacının arttığını, kilolu kadınların yeterli gıdaya ulaşımı, sağlığı ve üremeyi sembolize ettiği için tercih edildiğini belirtti.
1 yorum

Erkeğin imajını hormonlar bozuyor!

Günümüz erkeklerinin dış görünüşleriyle ilgili en önemli estetik kaygısı, saçlarıyla ilgili.

Son yıllarda genç erkeklerde de giderek artan saç dökülmesinin nedeni olarak pek çok dış faktör etkili olsa da aslında sorunun kökeninde erkeklik hormonu yatıyor

Olağan saç dökülmesi olarak bilinen androgenetik alopesi ‘Erkeklik hormonu olan androjenlere bağlı olarak 20-50 yaş aralarında genetik yatkınlığın fazla olduğu kişilerde oluşan saç dökülmesi’ olarak tanımlanıyor. Androgenetik saç dökülmesinde rol oynayan hormonlar ‘androjenler’ olarak da adlandırılan erkeklik hormonları olarak biliniyor. Androjenlerin etkileri, vücudun farklı bölgelerinde farklı şekilde görülebiliyor. Örneğin, koltuk altındaki kılların büyümesini sağlayan androjenler, kafa derisindeki saçların dökülmesine neden olabiliyor.

Rephair Danışman Dermatologu Dr. Ahmet Günay, saç dökülmesinde en önemli rolü hormonlarımızın oynadığını vurguluyor. Erkeklik hormonunun saçlar üzerindeki olumsuz etkisine dikkat çeken Dr. Ahmet Günay, testosteronun güçlü saç tellerini zamanla ince tüylere dönüştürerek saçın büyümesini engelleyip saç kökünün işlevlerini olumsuz etkilediğini belirtiyor.

Saç kaybını başlatan etken; aşırı hormon salgılanması

Kadınlarda östrojen hormonunun az, erkeklerde androjen hormonun fazla salgılandığı durumlarda saçlı deride yağlanmanın kendini gösterdiğini söyleyen Dr. Ahmet Günay, şu bilgileri verdi:

“Saçlı derideki bu yağ, ölü hücreler, kirler ve tozlarla karışarak sebum adı verilen bir maddeye dönüşüyor. Normalde günde 50 -100 tel saç dökülmesini normal kabul ediyoruz. Ancak folikül adını verdiğimiz saç kökleri sağlam kaldığı için bu dökülenlerin yerine saç çıkması sağlanır. Bu sirkülasyon devam ederken, bahsettiğim yağ karışımı dökülen saç kökünün ağzını tıkayabiliyor. Bu tıkacın zamanla üzeri deri ile kaplanır ve beslenemeyen saç kökü ölür; bu saç kaybının başlangıcını oluşturur.

Hem erkeklerde hem de kadınlarda androjen hormonu bulunur. Saç dökülmesi sürecinde iki tip androjen rol oynar. Bunlar testosteron ve dihidrotestosterondur (DHT). Dihidrotestosteron bir testosteron türevidir. DHT saç kökleri üzerindeki her tip androjen reseptörüne kolaylıkla bağlanıp kuvvetli etkisini gösterebilir. Testosteronun da saç kökleri üzerinde etkisi vardır, fakat bu DHT'ninkinden çok daha zayıf bir etkidir.”

DHT saç köklerini önce zayıflatıyor sonra yok ediyor

Saçı dökülen kişilerin saç köklerindeki androjen reseptörlerinin normalden daha hassas olduğuna işaret eden Dr. Ahmet Günay, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu da kanda normal düzeyde bulunan androjenlerin saç köklerini daha fazla etkilemesine neden olmaktadır. DHT saç köklerindeki reseptörlere bağlanır ve saç köklerinde küçülmeye neden olur. Küçülen köklerde zayıf, ince ve renksiz saçlar oluşur. Bir süre sonra da bu saç kökleri yok olur.”

Uygun ürünler yeni saç oluşumunu sağlıyor

Hemen herkeste oluşabilen saç dökülmelerini, günümüzdeki tedavi teknikleriyle durdurmanın ve saç kökleri henüz ölmediyse bunlardan yeni saç oluşumu sağlamanın mümkün olduğunu söyleyen Dr. Ahmet Günay şunları tavsiye etti:
“Saç dökülmesini engellediği klinik çalışmalarla kanıtlanmış içeriğinde HSOR enzimleri ve capigen bulunan saç dökülmesini önleyici ürünler tercih edilebilir. Saç köklerinin etrafında oluşmuş DHT’nin hızla parçalanmasını sağladığı klinik çalışmalarla ispatlanmış ürünler, saç dökülmesini erken dönemde yakalayıp durdurmaya yardımcı olmaktadır.”
0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI