işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

Yumurtlama Dönemi Nasıl Hesaplanır

Yumurtlama döneminin bilinmesi en çok gebe kalmak isteyen kadınlar için önemlidir. Yine aynı şekilde gebe kalmak istemeyen kadınlarda yumurtlama döneminde korunmasız olarak cinsel ilişkiye girmeyerek kendilerini koruma imkanına sahiptir. Peki yumurtlama dönemi nasıl hesaplanır ve yumurtlama dönemi nedir?

Düzenli olarak adet gören her kadın belirli bir döngü içerisinde yumurtlar. Yumurtlama dönemi içerisinde cinsel ilişkiye giren kadınların gebe kalma ihtimalleri son derece yüksek olduğu için planlı gebelik yaşamak isteyen ya da tüp bebek tedavisi olan anne adayları için bu tarihin belirlenmesi büyük önem taşımaktadır. Yumurtlama dönemi hesaplaması için mutlaka düzenli adet görülmesi şarttır. Düzenli olarak adet görmeyen kadınlarda yapılacak hesaplama yanlış sonuçların alınmasına neden olabilir.

Bu nedenle düzenli olarak adet görmüyorsanız yumurtlama hesaplama işleminin yerine yumurtlama testleri olarakta bilinen ovülasyon testleri kullanmanız doğru sonuç almanız adına daha uygun olacaktır. Düzenli adet gören kadınlarda ise bu hesaplama bir sonraki adet başlangıç tarihinden önce geriye doğru sayılara bulunur ve 2 hafta yani 14 gün sonrası yumurtlama tarihi olarak kabul edilir. Ancak bu hesap pek çok kez çeşitli nedenlerden dolayı yanlış çıkabileceği için en doğrusu yumurtlama test kiti kullanmaktır. Bu test kiti aynı gebelik testlerine benzemekte olup yapılacak test sonucunda yumurtlama döneminde olup olmadığınız belirlenir. Yumurtlama döneminde son derece hafif kanlı akıntı ve vücut ateşinin yükselmesi gibi belirtiler de ortaya çıktığı için bu belirtileri takip ederek yumurtlama döneminde olduğunuzdan emin olmanız da mümkündür. 

0 yorum

Siyah Noktalar İçin Cilt Bakımı

Siyah noktalar daha çok portakal kabuğu cilde sahip olan insanlarda görülen bir durumdur. Cildin gün içinde maruz kaldığı toz, hava kirliliği ya da diğer etkenler gözenekli cilde temas ettikçe ciltteki gözeneklere yerleşir. Düzenli olarak temizlenmediği ya da doğru şekilde uygulama yapılmadığı için de siyah noktalar bulundukları yerde giderek çoğalmaya başlar. Bunun için önceden önlem almak ve en erken yaşta siyah noktalar için cilt bakımı yapmak gerekir. Pek çok kişi cilt tipini bilmediği için yanlış uygulama yapar. Bu da ciltte kalıcı hasarlara neden olabilir. Ancak siyah noktaların olduğu bir cildiniz varsa cildiniz çok gözenekli ve hasar görmeye yatkın demektir. Bu nedenle de düzenli temizlemek son derece önemlidir.

Siyah noktalar için cilt bakımı yapmanız gerektiğinde cilt tipinize uygun, genel temizlik yapabileceğiniz malzemeleriniz olması gerekir. Bir set olarak kullandığınızda cildinizi hem rahatlatabilir hem de kirlenme riskini en aza indirmiş olursunuz. Bunun için sadece temizleyici değil, tonik ve nemlendirici de kullanmanız gerekir. Her gün düzenli olarak bu üç malzemeyi kullandığınız zaman gözle görülür etkiler oluşacaktır. Bunun yanı sıra her gün temizlik yaptığınızda cildinizin daha çok rahatladığını ve nefes aldığını hissedeceksiniz.

Siyah noktaları için cilt bakımı yaptığınızda rutin temizliğin yanı sıra haftada bir ya da iki kere de cilt maskesi kullanmanız etkili olacaktır. Her cilt tipi için kullanılabilecek maskeler farklıdır. Bu nedenle cilt tipinizi iyi bilmeniz gerekir. Hazır olarak alabileceğiniz maskelerin yanı sıra evde kendinizin de yapabileceği maskeler vardır. Genellikle yulaf maskeleri, killi maskeler siyah noktaların temizlenmesi için kullanılabilmektedir. Ancak dikkat etmeniz gereken bir nokta var. Eğer cildinizi temizlemeden ya da cildinize maske uygulamadan önce kaynamış bir tencere suyun içine biberiye koyup yüzünüze buharını alırsanız gözenekler açılacak ve temizliğiniz daha etkili olacaktır.

Siyah noktalar için cilt bakımında son aşaması da sıkılaştırmadır. Siyah noktalardan arındırdığınız cildinizde boş kalan gözenekler kısa sürede dolabilir. Bunu engellemek için maske ya da temizlikten sonra sıkılaştırıcı bir krem kullanmanız iyi olacaktır. 

0 yorum

Sivilceler İçin Ayva Cekirdegi Kremi

 border=Pek çok insanın dert ettiği konulardan bir tanesi sivilcelerdir. Sadece bayanların değil erkeklerin de sivilcelerden yakındığı olmaktadır. Özellikle ergenlik döneminden kalan ve iz bırakan sivilceler rahatsız edici bir görüntü oluşturur. Yağlı ciltlerde olduğu zannedilse de sivilce her cilt tipinde görülebilen bir rahatsızlıktır. Leke bırakabildiği için de en kısa süre çözüm bulunması ve uygulanması gerekir. 

Ancak kullanılan her yöntem her insan için aynı etkiyi göstermez. Özellikle kullanılan yöntem ilaç ya da doğal olmayan yöntemlere dayanıyorsa ciltte geri dönülemez hatalara neden olabilir. Son zamanlarda pek çok kişinin sivilcelere ayva çekirdeği kullandığı görülmektedir. Hem doğal hem de masrafsız bir yöntem olması nedeni ile evinizdeki ayva çekirdeklerini kullanarak sivilcelerden ve cildinizdeki lekelerden kurtulabilirsiniz.

Sivilcelere ayva çekirdeği kullanmak diğer pahalı ve zor cilt tedavilerini denemekten daha kolaydır. Evinizde yapabileceğiniz ayva çekirdeği kremi ile sivilcelerinizden kurtulabilirsiniz. Ayva çekirdeklerini bir bardak suyla hafif haşlayıp dört ya da beş gün güneş görmeyecek, buzdolabı haricinde bir yerde bekletin. Sonrasında suyu çekirdeklerden temizleyip cildinize sürebilirsiniz. 

Ayva çekirdeğinin suyunu kuruyana kadar cildinizde tutabilirsiniz. Sonrasında da cildinize kantaron yağı ya da aynı muhteviyatta bir yağ ile masaj yapabilirsiniz. Bu kremi yüzünüze sürdükten sonra yıkamanıza gerek yok. Cildinizin nefes almasına ve cilt renginizin daha normal hale gelmesine yardım edecektir. Sivilcelere ayva çekirdeği kullandığınızda yan etki görmez aynı zamanda da pahalı ürünlere para vermek zorunda kalmazsınız.

Sivilcelere ayva çekirdeği kullanabileceğiniz gibi ciltteki lekeler için de kullanabilirsiniz. Eğer uzun süre beklemek istemezseniz de ayva çekirdeklerini bir bardak ılık suda bir gün bekleterek de kullanabilirsiniz. Düzenli olarak kullandığınızda cildinizdeki lekelerde azalma olduğunu göreceksiniz. 

Bu uygulamayı her cilt tipi için deneyebilirsiniz. Özellikle hassas ciltler aynı sorunları yaşamasına rağmen aynı ürünleri kullanamazlar. Bu da bu insanların daha fazla kozmetik ve benzeri ürünlere para harcamasını gerektirir. Ancak ayva çekirdeği yan etkisi olmadığı için hassas ciltlerinde rahatlıkla kullanabileceği bir yöntemdir. Düzenli kullanıldığında ve cildinizi temiz tuttuğunuzda siz de değişimi gözlerinize görebilirsiniz. 

0 yorum

Göz Çevresi İçin Cilt Bakımı

Bir insanın yüzünden en çok dikkat çeken yer gözleridir. Bu nedenle her zaman ön planda olan göz hem dış güzelliği hem de sağlığı için dikkat edilmesi gereken bir bölgedir. Hassas bir yapıya sahip olması nedeni ile herkesin uygulayabileceği standart bakımlar her insanda aynı sonucu vermeyebilir. Göz hassasiyeti farklı olan insanların buna dikkat ederek göz çevresi için cilt bakımı yapması gerekir. 

Yorgunluk, stres, yetersiz uyku gözlerin yorulmasına ve daha çabuk yıpranmasına neden olur. Bu yıpranmanın görülen en büyük belirtileri ise göz çevresinde oluşan mor halkalardır. Bu nedenle göz çevresi için cilt bakımı yapılmak istendiğinde öncelikle yaşam şeklimizin ne kadar düzenli olduğunu bilmemiz gerekir.


Yediğimiz yiyecekler, aldığımız güneş ışığı, gözümüzün en çok yorulduğu saatler bilindiğinde hem göz sağlığımızı koruyabilecek hem de göz çevresi için cilt bakımı yapabilecek önlemler almamız kolaylaşır. Buna rağmen insan doğası gereği yaşlandıkça göz çevresinde halkaların ya da morlukların oluşması doğaldır. Buna ek olarak da göz çevresinde kırışıklıklar görülebilmektedir. Cildinizi canlı tuttuğunuzda bu etkileri yavaşlatabilir göz sağlığınızı da koruyabilirsiniz. 

Göz çevresi için cilt bakımı yapmanın ilk kuralı temiz bir cilde sahip olmaktır. Makyaj yapan pek çok kadın göz makyajını doğru şekilde temizlemediği için hem göz sağlığını hem de cilt sağlığını kaybeder. Bu nedenle bu gibi durumların yaşanmaması için temizliğe dikkat edilmesi gerekir. Doğru şekilde ve uygun malzemelerle temizlemek önemlidir.

Göz çevresinde oluşan kırışıkları gidermek için kasların çalışması gerekir. Bunun için göz çevresine küçük hareketlerle masaj yapabilirsiniz. Gözaltı morluklarından kurtulmanın ilk şartı düzenli uykudur. Her insanın günlük altı ile sekiz saat arasında ve gece saatinde uykuda olması gözlerin dinlenmesi ve morlukların engellenmesi için gereklidir. Ancak bundan fazla ya da az uyumak da şişliklere neden olur. 

Hem cildinizi canlandırmak hem de göz çevresinde oluşan şişliklerden kurtulmak için evinizde hazırlayabileceğiniz karışımlar yararlı olacaktır. Zambak, siyah çay, ıhlamur, papatya çayları ile gözünüze kompres yapabilirsiniz veya gözlerinizin üzerine patates ya da salatalık dilimleri koyarak dinlendirebilirsiniz. 

0 yorum

Enginarın Faydaları Nelerdir

Enginar çiçekleri yumru şeklini andıran ve boyu yer yer 2 metreyi bulabilen bir bitkidir. Enginar tek kelime ile doğanın en büyük mucizelerinden biridir. Enginarın içerisinde bulunan C vitamini ve A vitaminlerinin yanı sıra ayrıca potasyum, demir, kalsiyum, fosfor ve mangenez gibi pek çok mineral bulunmaktadır. İçeriğinde bulunan vitamin ve minerallerin fazlalığı enginarı tam bir sağlık deposu haline getirmektedir. Enginarın faydaları incelendiğinde en çok karaciğeri desteklediği görülmektedir.

Bu nedenle siroz ve karaciğer yetmezliği gibi karaciğer ile ilgili olan hastalıklarla mücadele eden kişilerin bol bol enginar tüketmeleri tavsiye edilmektedir. Enginarın yararları arasında karaciğer hastalıklarına iyi gelmesinin yanı sıra karaciğerin düzenli çalışmasına yardımcı olması ve karaciğerin kendini yenilemesine yardımcı olması da yer almaktadır. Enginar barındırdığı antioksidanlar sayesinde vücudun kanserle savaşmasını sağlamakta ve hücre yapısını koruduğu için kanserli hücrelerin oluşmasını engellemektedir. Enginar özellikle de rahim ağzı kanseri, prostat kanseri ve meme kanseri türlerinde etkilidir. Hücreleri koruduğu için yaşlanma karşıtı etki gösterir ve yaşlılık belirtilerinin ortaya çıkmasını geciktirir.

Enginarın haşlandığı su içilirse kalp çarpıntısı şikayetlerinin geçtiği görülür. Taze enginarın üzerinde bulunan yeşil yaprakları haşlanıp elde edilen çay düzenli olarak içilirse karaciğer hastalıklarında büyük oranda gerilemeler görülür. Yine enginar çayı ile saçların yıkanması halinde saçların canlandığı ve güçlendiği görülür. Saç dökülmesi ile mücadelede enginar çayı ile saçların yıkanması tavsiye edilmektedir. Zihinsel ve bedensel yorgunluğa karşı yine enginar tüketimi önerilmektedir. Son dönemde satılan enginar hapı içerisinde kimyasal maddeler bulundurduğu için bunun yerine enginarın kendisinin kullanımı daha sağlıklı bulunmaktadır. 

0 yorum

Yeni Nesil LPG

Yeni Nesil LPG cihazları ( İntegral ve Endermolab) farklı estetik çözümleri yeni uygulama yöntemleriyle buluşturan yüksek teknolojik yapılı bir buluştur. Amerikan Sağlık Bakanlığınca (FDA) onaylı olan yeni nesil LPG cihazları; bölgesel incelme, şekillendirme, acısız ve doğal bakım teknolojisiyle sizlere kısa sürede eşsiz incelme performansı sunuyor. Yeni LPG cihazları İntegral ve Endermolab, incelme ve zayıflama konusunda hala tek doğal metot olarak liderliğini korumaya devam ediyor.



Etkileri 

-Hedefli ve derinden incelme,
-Basen kıvrımlarını şekillendirme,
-Bilimsel kanıtlanmış şekillendirme,
-Acısız ve ağrısız bakım teknolojisi,
-Optimize bakım süresi,
-Selülit giderme,
-Bacak arası inceltme,
-Sarkık cildi toparlama,
-Yara izlerini giderme,
-Göğüs dikleştirme,
-Dudak dolgunlaştırma,
-Dudak çevresi kırışıklarını giderme,
-Popo şekillendirme,
-Göz çevresi kırışıkları giderme.
-Kan dolaşımını artırarak cildin beslenmesini ve toksinlerin atılmasını sağlama
-Cildin yenilenmesine yardımcı olma
-Bağ ve kas dokudaki yara iyileşmelerinde düzelme sağlayarak boyun ağrısı, venöz bozuklukta kullanılması olumlu sonuçlanmıştır.

0 yorum

Idrar Yolu Enfeksiyonu Ve Tedavi Yöntemleri

İdrar yolu enfeksiyonu bakteri sebebiyle oluşan, idrar yolunun bir bölümünü etkileyen ve iltihaba sebep olan hastalıktır. İdrar dâhilinde normalde bakteri bulunmaz ancak idrar bakteri çoğalmasına elverişli yapıda olduğundan dolayı mesane ya da böbreğe bakteri girdiği takdirde bu bakteriler idrar içinde çoğalır ve idrar yolu enfeksiyonuna sebep olur. 
İdrar yolları böbrekten başlar ve mesane ile devam eder. Kadınların idrar yolları enfeksiyonlarına yakalanma ihtimali daha fazladır. Bunun sebebi, kadınların idrar yollarının erkeklerin idrar yollarına nazaran daha kısa olması ve bakterilerin mesaneye ulaşmasının daha kolay olmasıdır. 

İdrar yolları alt ve üst idrar yolları olarak ikiye ayrıldığından idrar yolları enfeksiyonu da iki çeşittir. Üst idrar yolları, böbrek ve böbrekle mesane arasındaki bağlantıyı sağlayan ve üretra adı verilen tüplerden oluşur. 
Alt idrar yolları ise mesane ve mesanenin dışa açılımını sağlayan üretradan oluşur. İdrarın boşaltım noktasına daha yakın olduğundan dolayı alt idrar yolları enfeksiyonunun görülme ihtimali daha yüksektir. 
Tedavi edilmezse ciddi kronik böbrek enfeksiyonlarına dek ilerleyebilir.
En çok görülen idrar yolları enfeksiyonu belirtileri; idrara çok sık çıkma, çok az idrar gelmesine rağmen sıkça idrara çıkma ihtiyacı hissetme, idrar yollarında yanma ve acı hissetme, ateş, kötü kokulu idrar, hematuri (idrarda kan bulunması), sistit yani orta idrar yolunda ağrı, piyuri yani idrarda iltihap veya akıntıdır. 

İdrar yolu enfeksiyonunun tanılanması ve teşhis edilmesi oldukça kolaydır ve pek çok yöntemle yapılmaktadır. Bunun için en çok kullanılan yöntem idrar örneğinin alınıp bulanıklık, bakteri veya kan varlığı açısından değerlendirildiği idrar tahlilidir. 
Bunun haricinde idrar içinde bakteri sayısının artıp artmadığının kontrolü için idrar kültürü yapılması yöntemi de vardır. İdrar kültürü ayrıca idrarda bulunan bakterinin hangi tür antibiyotiklere karşı dirençli olup olmadığını da belirleyerek, gereksiz antibiyotik kullanımının önüne geçmiş olur. 

Eğer ki sıkça idrar yolları enfeksiyonu geçiriyorsanız ve bu hastalık sizde sürekli tekrar ediyorsa bu durumda endoskopi,  tomografi ve sistoskopi (ışıklı bir çubukla mesanenin görüntülenmesi), IPV (ilaçlı böbrek filmi) gibi görüntüleme yollarına başvurulur. Ve böylece idrar yolu enfeksiyondan başka ne tür etmenler olduğu daha iyi anlaşılır.

1 yorum

Idrardan Kan Gelmesi

İdrardan kan gelmesi ileri derece ciddi ve riskli bir sağlık sorunu sebebiyle olabilir.
Bu sebeple hiçbir şekilde ihmal edilmeden en kısa zamanda bir hekime görülmelidir. Çoğu kişide tekrarlamasa da dahi yine de bir hastalık olduğu kesindir.  
İdrarda kanama ile doktora başvurduğunuzda kesin tanı konulana dek bu şikayet, ciddi bir şikayet olarak kabul edilir. 
Çünkü kanama çok basit bir idrar yolu enfeksiyonu sebebiyle olabildiği kadar mesane kanseri ya da boşaltım sisteminde oluşan bir tümör veya kist sebebiyle de olabilir. 

Bir çok hastalığın bulgusu olabilen idrardan kan gelmesinin sebebi bir çok idrar testi ve benzeri araştırma ve deneylerle ortaya çıkabilir. Kanlı idrar, idrardaki kan oranının durumuna göre normal sarıdan, pembe ve koyu kırmızıya dek değişir. 
İdrardaki kan, çoğu zaman gözle görülmeyebilir. Ancak gelen olarak kanlı idrar bulanıktır ve bir cam içerisinde bir süre bekletildiği taktirde idrar renk tonu olarak ikiye ayrılır. 
Kanlı çökelti alta iner ve bulanık bir görünüme sebep olur.  Üst taraf daha berraktır. İdrarda kan bulunmasının kesinleşmesi demek, boşaltım yollarında bir hastalığın kesinleşmesi anlamına gelebilir. Bunu tespit ederken en çok kullanılan yöntemlerden biri de guyon deneyidir.

İdrarında kan bulunan kişilerde, aynı zamanda sık sık idrara çıkma,  geceleri yoğunlaşan idrar ihtiyaçları, aniden oluşan idrar ihtiyaçları,  yanma yapan idrar ve özellikle karın bölgesinin alt tarafında oluşan sancı semptomları da yaşanır. İdrarda kan bulunmasının en genel sebepleri, başta böbrek taşı ve kumu olmak üzere,  boşaltım yollarında tümör oluşumu, idrar torbası iltihabı, prostat, üretra taşları, üretra iltihabı, yırtılma ve mesane kanseridir. 
Genelde idrarının kanlı olduğunu fark edenler daha önce böbrek taşı düşürmüş kişiler ise bunu olağan karşılayabilirler.

Ancak böbrek taşı düşürenler için bile bu olağan değildir ve yine de en kısa zamanda bir doktora gidilmelidir.
Çok ender olarak ağır sporlar ve bazı tehlikesiz durumlar sebebiyle de gençler arasında kanlı idrar sorunu olabilir, ancak 50 yaş ve üstünde kanlı idrar sorunu gençlere nazaran çok daha riskli bir durumdur.

0 yorum

Kafa Yaralanmalarında İlk Yardım

Trafik kazalarında, ev kazalarında, deniz ve havuzlardaki kazalarda, kafa yaralanmalarına sıkça rastlanmaktadır. Bu yaralanmalar, açık ve kapalı yaralanmalar olarak 2 ayrı grupta değerlendirilebilir. Açık kafa yaralanmalarında, yara çıplak gözle açıkça görülebilmektedir. Hemen pansuman yapılmalıdır. Yaralı 30 derecelik bir açı ile yüksekte ve oturur pozisyonda ambulansa bindirilerek, hastaneye götürülmelidir. Bazı ağır vakalarda, burundan veya kulaktan kan ya da kanlı sıvı geldiği gözlemlenir.
Bu sıvı omurilik sıvısıdır. Durumun tehlikeli olduğunu gösterir. 

Böyle durumlarda, kan gelen uzva hafif pansuman yapılır. Asla tampon uygulaması yapılmamalıdır. Sıvının dışarı akması gereklidir. Kapalı kafa yaralanmalarında ise tablo farklıdır. Bu tarz bir yaralanma yaşayan kişide aşırı bir kusma görülebilir. Kusmaya, baş ağrısı ve baş dönmesi eşlik edebilir. Bu durumdaki kişiler, bilinçlerini kaybedebilirler ve aniden uykuya dalabilirler. Yavaştan hızlıya, hızlıdan yavaşa değişiklik gösteren bir soluk alma tarzı meydana gelir. Eğer kanama artarsa gözbebekleri büyür. Bu vakalara, acilen hastanede müdahale gerekmektedir.
Kafa yaralanmalarında, şişliğin engellenmesi için, buz uygulaması yapılabilir. Buz, bölgede en fazla yarım saat tutulmalıdır ve doğrudan temas ettirilmemelidir. Kafasına bir darbe almış olan kişi, en az 24 saat yalnız bırakılmamalıdır. Ayrıca kafa yaralanması yaşayan kişiler, ilk 24 saat içerisinde araç kullanmamalıdır.

Kafaya bir yabancı cisim battı ise, bu cisim çıkarılmadan, yaralı hastaneye götürülmelidir.
Bazı vakalar için doktorlar, gerekli gördükleri takdirde antibiyotik ilaçlar yazabilirler. Kafa yüzeyinde gerçekleşmiş kesiklerde, doktorlar, lokal anestezi altında dikiş yapabilmektedirler. Kapalı kafa yaralanmalarında, içeride kanama mevcutsa, uzman doktor, öncelikle kanamanın yerini net bir şekilde tespit edecektir. Kanamanın şiddeti ve durumu kesinleştikten sonra, gerekli müdahale yapılacaktır. 


Bazı vakalarda nöbet geçirme riski bulunabilir. Bu durum söz konusu olduğunda, doktorlar tarafından nöbetleri engelleyen ilaçlar verilebilir. Ağır kafa yaralanması yaşayan yaralılara, nefes tüpü takılma ihtimali de vardır. Bu sayede, hasarın yayılması önlenir. Kafa yaralanmalarında, delinme var ise, yüksek ihtimalle ameliyat gerekliliği doğacaktır. 
Derin yaralara dikiş yapılabilir veya zımba ya da yapıştırma usulü ile yara kapatılabilir. Yaralanmaya paslı bir cismin sebep olmuş olabilmesi ihtimali göz önüne alınarak, eğer yaralının tetanos aşısı yoksa ya da üzerinden 10 yıl geçmiş ise, tetanos aşısı da uygulanır.

0 yorum

Kan Gruplarına Göre Diyet Programı

Yıllardır yapılan araştırmalar sonucunda, kan gruplarının sağlık üzerindeki etkileri belirlenmiştir. Bu araştırmalar, zayıflama ve beslenme konuları üzerinde de yapılmıştır. Varılan sonuçlar, kişilerin kan gruplarının, beslenme alışkanlıkları ve kilo alma eğilimleri üzerinde etkili olduğunu göstermiştir.
Bu sebeple, uzmanlar, kişilerin kan gruplarına göre diyet yapmaları halinde, daha hızlı ve sağlıklı kilo verebileceklerini belirtmişlerdir.
0 grubu kan grubuna sahip olan kişiler, yağsız yiyeceklere yönelmelidirler. Kırmızı et, beyaz et ve balık ihmal edilmemelidir. 

Ancak dondurulmuş gıdalardan uzak durulmalıdır. Bu gruptakiler, tahıl, ekmek ve tane olan sebzeleri yok denecek kadar az tüketmelidir. Bu konu, kilo vermelerinde çok etkilidir. Buğday ve buğdaylı gıdalar tüketilmemelidir. 
Bu gruba giren kişilerin metabolizmaları yavaş çalışabilir. Bolca deniz ürünleri, kırmızı et, ıspanak ve iyotlu tuz tüketmeleri iyi olacaktır. 0 grubu kişilerin midelerinde asit oranı olması gerekenden fazla olmaktadır. Bu sebeple et ürünlerini, diğer insanlara göre daha kolay sindirirler. Süt ürünleri metabolizmayı yavaşlattığından ve bu gruptakiler zaten yavaş metabolizmaya sahip olduklarından, süt ürünlerini fazla tüketmemeleri gerekmektedir. 

Sıvı yağlar tercih edilmelidir. A grubu kana sahip olan kişiler, tahıl ve sebzelere ağırlık vermelidirler. Organik besinleri tercih etmeleri, bu grup için iyi olacaktır. Kırmızı et yemeleri, bu kişilere enerji kaybettirir. Zor hazmederler. Bu gruptaki kişilerin vücutlarında et ürünleri yağ olarak depolandığından, fazla kiloya sebep olmaktadır. Süt ve süt ürünleri de bu grup için sakıncalıdır. Mümkün olduğunca az et ve yok denecek kadar az süt ürünü tüketmeleri en iyisi olacaktır. Et yerine balığı koymaları mümkündür.Kilo vermek isteniyorsa, domates, patates ve lahana yenilmemelidir. Bu grup için, havuç, ıspanak ve balkabağı çok yararlıdır. 



Sarımsak bolca tüketilmelidir, çünkü en yararlı olduğu grup A grubudur. Günde 3 öğün meyve tüketilmelidir. Tropikal meyveler bu grup için uygun değildir. B grubu kana sahip olan kişiler, kendileri için uygun olan beslenme türünü benimserlerse, uzun yıllar sağlıklı olarak yaşamaları mümkün olacaktır. 

Bu grup, hayvansal gıdalar ile sebzeleri dengeli bir biçimde almalıdır. Bu kişilere, mısır, buğday ve fındık kilo aldırır. Süt az miktarda tüketilmelidir. Tavuk ve piliçten tamamen uzak durulmalıdır. Beyaz et olarak hindi eti tercih edilebilir. Piliç etinin içerdiği bazı maddeler, B grubu kana sahip kişiler için zararlıdırlar. Ab grubu kan taşıyan kişiler, yemek seçiminde dikkatli olmalıdır. A ve B grubuna dahil olan kişilerin beslenme biçiminin bir karışımı, bu grup için uygun olacaktır. Et ürünleri, bu grupta fazla kiloya sebep olabilir. 
Az ve sık yeme prensibini benimsemeleri gerekir. 
Yoğurt yenilebilir ve et olarak da hindi eti ideal olacaktır. Uzak durulması gereken gıdalardan uzak durulduğu sürece, kan grubuna göre hızlı kilo vermek kolaydır.

0 yorum

Mide Yanması Neden Olur

Mide yanması, yani tıp bilimindeki adıyla gastro özofajial reflü sendromu, sindirim esnasında mide asidinin yemek borusuna kaçması sonucunda meydana gelen ve yemek borusundan gırtlağa doğru uzanan alanda oluşan yanma hissidir. Genellikle bu yanma ve ekşime hissinin oluştuğu yer mide üzerinde veya göğüsün ortasındaki kemiğin altında diyafram civarıdır.

Bazen gırtlağa hatta ağza doğru yayılabilir. Beslenme alışkanlıklarına da bağlı olarak yaygınlığı değişiklik gösterir. Ülkemizdeki insanlarda, yaklaşık yüzde 30-40 oranında bu şikâyet görülür. Kimi kişiler, hemen hemen her gün, kimi insanlar da yedikleri yiyeceğe olan hassasiyetlerine göre haftada birkaç kez, bu durumla karşı karşıya kalır. Genelde her yaşta görülse de, daha çok 25 ile 50 yaşları arasında yoğun olan bir rahatsızlıktır. Yanma hissi genelde yemekten yarım saat sonra başlar ve iki üç saat kadar devam edebilir. Mide asidinin oluşturduğu bu problemin en temel sebebi, yenilen bazı yiyeceklerin sindirimi zor olduğundan ya da midenin zorluk çekmesinden dolayı, aşırı miktarda mide asidi salgılanmasıdır. Mide asidinin aşırı olmasından dolayı, bu asit midenin kendisine zarar vermekte ve acıya sebep olmaktadır.

Normal şartlarda vücudun salgılanan pek çok aside karşı, kendini bu asitlerin zararlı etkilerinden koruyacak pek çok sistemi olmasına rağmen, bazen metabolizmada meydana gelen aksaklıklardan dolayı, metabolizma bu asitlerden etkilenir. Mide asidinin, midenin sindirim hareketleri ve oluşan basınç sebebiyle fışkırması gayet doğaldır, ancak bunun yemek borusuna girişini engelleyen ve yemek borusu ile mide arasında bulunan kapakçık, yeterli miktarda çalışmayınca bu rahatsızlık oluşur. Bunu önlemenin yolu en başta bilinçli ve dengeli beslenmeye başlamaktır. Mide mekanizmasını bozmayan, mide sağlığına faydalı yiyecekleri tüketerek bu rahatsızlığı azaltmak mümkündür.

Hastalık teşhisini koymak için doktorun kısa bir süre hasta öyküsünü ve şikâyetlerini dinlemesi yeterlidir. Kimi ağır durumlarda, özellikle ilerlemiş yaştaki hastalarda endoskopi yöntemi kullanılır. Tedavi olarak belli bir diyet haricinde, bazı ilaçlarla mide asidinin salgı miktarı azaltılmaya çalışılır. Verilen diyetlerde mide asidini azaltacak, mide asidinin salgılanmasını tetiklemeyecek ya da asidi kurutacak besinlere yer verilir. Bunların başında kızarmış ekmek, muz, maden suyu, patates ve lifli yiyecekler gelmektedir.

0 yorum

Kırıklarda İlk Yardım

Özellikle kazalarda, vücudun çeşitli kısımlarında gerçekleşen kırıklara sık olarak rastlanmaktadır. Herhangi bir kemiğinde kırık olan kişide, kırığın olduğu noktada ve yakın bölgelerde şiddetli ağrı meydana gelir.
Kırığın bulunduğu bölge, temasa karşı aşırı duyarlıdır. Dışarıdan bakıldığında, şekil bozukluğu gözlemlenir. 
Kırık olan bölge hareket ettirilemez ve şişer. Kırıklarda genel olarak uygulanan kurallar vardır. 

Kırıkta açık yara varsa ve parçalanmış kemikler görünüyorsa, bu kemiklere dokunulmamalıdır. Dokunulması, sinirlere ve damarlara ciddi zararlar verebilir. Deri üzerindeki yaraya pansuman yapılarak sargı bezi ile sarılmalıdır. 
Kırık kısma pansuman yerleştirilmelidir. Kırık kemiğin tespiti nazik hareketlerle yapılmalıdır. Herhangi bir zorlama veya ters bir hareket, acıdan dolayı şoka girilmesine yol açabilir. Kırık tespiti yapıldıktan sonra, bir tahta veya benzeri düz ve sert bir cisim atel olarak kullanılır. Atel, kırık kemiğin uçlarının hareketsiz kalmasına yardımcı olur. 
Eğer kanama mevcutsa, atel kullanılmadan önce kanama durdurulmalıdır. Atel olarak kullanılan cismin, çıplak deriye değen kısımları temiz bezlerle desteklenmelidir. Ardından kırık kemiğin üst kısmına, kalın bir havluya sarılmış halde buz konulmalıdır. Yara almış vücut kısımları, mümkünse kalp seviyesinden yükseğe kaldırılmalıdır.

Kırıklarda ilk yardım hususunda, en riskli vakalar omurga kırıklarıdır. Bu vakalarda hata yapmanın önüne geçmek için, yaralı hareket ettirilmeden önce, belinde ve boynunda ağrı olup olmadığı sorulmalıdır. Ağrı var ise, omurga kırığı söz konusu olabilmektedir. Aksinden emin olmadan, kırık var gibi hareket etmek en güvenlisi olacaktır. Omurga kırığından şüphelenildiği durumlarda, yaralının altına sert bir tahta yerleştirilmelidir. Bu işlem yapılırken, yaralı mümkün olduğunca sabit tutulmalıdır. Boynunun her iki yanına, kum torbası veya kıyafet tarzı destek verebilecek ve boynun hareket etmesini önleyecek eşyalar konulmalıdır. 


Parmaklarda yaşanan kırıklarda, parmak boyutunda bir tahta ya da metal, parmağın altına yerleştirilmelidir. Kırık parmak, kalp seviyesinden yüksekte tutulmalıdır. Kırık parmağın üzerine buz konularak, en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Eğer kırılan parmakta yüzük varsa, çekilerek çıkartılmamalıdır. Keserek çıkartılması en doğrusu olacaktır. 

Kolun ön kısmında meydana gelen kırıklarda ise, kırık olan kol, diğer omuza gelecek biçimde, göğse sarılmalıdır. Eğer varsa tahta ile destek verilmelidir. Kırık yerin üzerine, diğer tüm kırıklarda olması gerektiği gibi buz konulmalıdır. Bacak kırıklarında ise, yaralının pantolonu kesilerek çıkarılmalıdır. 
Hareket ettirmemeye özen göstererek, tahta ve benzeri sert bir cisim ile desteklenmelidir. Yaralı, sırtüstü yatırılarak hastaneye sevk edilmelidir.
Kırıklarda ilk yardım yapılırken, dikkat edilmesi gereken en önemli şey, yaralıyı mümkün olduğunca hareket ettirmemektir. Sert müdahaleler, durumu daha da kötüleştirebilmektedir. Tüm kırıklarda, mutlaka atel görevi yapacak sert bir cisim ile kırık sabitlenmelidir. Kırığın üzerine buz konularak sağlık ekipleri beklenmelidir.

0 yorum

Panik Atak Nedir Ve Tedavisi Nasılsır

Panik atak; sanılanın aksine, çok sayıda kişinin yaşadığı bir durumdur. İnsanlar hayatlarında bir defa panik atak geçirebilirler. Bazı durumlarda ise tekrarlayan ataklar söz konusudur. Tekrarlayan durumlar, panik atağın bir hastalık halini aldığının göstergesidir.

Hastalık halini alan bir panik atak tablosu, kişinin iş hayatına ve sosyal hayatına ciddi zararlar verir. Panik atak, belirli bir tetikleyicinin ortaya çıkması ile yaşanabileceği gibi, hiç sebep yokken de meydana gelebilir. 

Ortalama 20 dakika içerisinde adım adım şiddetlenen panik atak, daha sonra yine yavaş yavaş şiddetini azaltarak yok olur. 
Yaşanan ilk panik atak tecrübesinde, kişiler genellikle direkt hastaneye başvurmaktadırlar. Herhangi bir fizyolojik sebep bulunamadığında ise durumu şaşkınlıkla karşılamaktadırlar. Kimi hastalar, durumu kabullenemeyip, kendilerinde var olduğuna inandıkları bir hastalığı araştırma yoluna gitmektedirler. 
Hemen hemen her panik atak krizinde hastaneye başvuran hastalar, sonuç alamadan evlerine dönmektedirler. 
Bu durum, psikolojik olarak da kişileri yormaktadır. Panik atak yaşayan kişiler, bir takım takıntılara da sahip olabilmektedirler. Örneğin, krizlerin ne zaman, hangi ortamlarda geldiğine dair yanlış inançlara sahip olmaya başlayabilmektedirler. Bu hastaların, sosyal hayatları genellikle altüst olmaktadır.

Nedensiz beliren sıkıntılar, kalp çarpıntıları, boğulacak gibi olma hissi, ellerin ve ayakların uyuşması ve karıncalanması, sık sık geğirme, titreme, mide bulantısı, el ve ayakların terlemesi, bayılacakmış gibi hissetmek, ölüm korkusu ve delirme korkuları, panik atağın belli başlı belirtileri arasında yer almaktadır. Panik atak hastaları, doktora başvurmadan ilaç kullanmak gibi yanlışlara düşebilmektedirler. 
Genellikle rahatlatıcı özellikleri olan ilaçları tercih eden hastalar bir süre sonra bu haplara bağımlı olmaktadırlar. 


Aynı durum alkol için de geçerlidir. Bazı hastalar, alkol kullanımı ile rahatlayarak krizlerden korunma yoluna başvurmaktadırlar. Bu durum da beraberinde alkol bağımlılığını getirmektedir. Alkolün etkisi geçtiğinde belirtiler tekrar meydana gelmektedir.Yapılması gereken, panik atak fark edildiği anda, bir psikiyatri uzmanına başvurmaktır. Gerekli kontrollerin ardından, duruma panik atak teşhisi konduktan sonra, teşhise inanmak ve hastalıkla savaşmak önemlidir. Panik atak krizleri sırasında, hastaneye gitme alışkanlığından tamamen vazgeçilmelidir. Krizler hastanın kendi başına atlatabilmesi, tedavi yolunda atılmış büyük bir adımdır. Çay, kahve ve kafeinli içecekler fazla tüketilmemelidir. 
Alkolden uzak durulmalıdır. Alkolün kısa süreliğine vereceği rahatlık, ardından alkol bağımlılığını getirebilmektedir. Bağımlılık tedavileri, panik atak ve benzeri hastalıkların tedavisinden çok daha zordur. 
Psikiyatri uzmanı tarafından, panik atak tedavisi için reçete edilmiş ilaçlar, düzenli kullanılmalıdır. 
Doktor tarafından ilaç kullanımına son verilmesi söylenmedikçe, ilaçlar kullanılmaya devam edilmelidir. Panik atak, uzmanına başvurulduğu takdirde, tedavisi olan bir hastalıktır.

0 yorum

Sara krizi Anında İlk Yardım

Halk arasında Sara Hastalığı olarak bahsedilen Epilepsi, beyinde gelişen bir bozukluğun sonucunda meydana gelen bir belirtidir. Bu belirti sırasında, hareket, duyu ve bilinç işlevleri kısa süreliğine bozukluğa uğrar.
Meydana gelen nöbetler, bozukluğun oluştuğu beyin bölgesine göre değişiklik gösterir. 

İnsan beyninin, farklı kısımlarında yer alan merkezler, birbirinden farklı işlevleri yönetir. Beyindeki bozukluk, hangi merkezde meydana gelmişse, o merkezin yönettiği işlevler, nöbet sırasında bozulmaya uğrayacaktır. 3 farklı grupta toplanmış olan sara nöbeti türleri vardır. 

Bunlar; yaygın epilepsi, odaksal epilepsi ve odağı belli olmayan epilepsidir. Artarda tekrarlayan epilepsi krizlerine ise Status Epileptikus denilmektedir. Bu türün hakim olduğu krizler çok sık aralıklarla yaşanır. Hasta henüz ilk krizden tamamen çıkmamışken, 2. Kriz meydana gelir. Bu türde epilepsi krizi geçiren hastaların, krizleri, düzenli ilaç kullanımı ile engellenebilir.
Sara krizi sırasında, hastanın adalelerinde kasılmalar görülür. Hasta, normalde olmayan kokuları duyabilir. 
Bazı durumlarda, hasta bağırarak, aniden yere yığılabilir. Bu durumlarda, kafa çarpmaları da dikkate alınmalıdır. Hastanın ortalama 10 saniye nefesi kesilebileceği gibi, aşırı tükürük salgısından dolayı ağızda köpürme ve idrar kaçırma gözlemlenebilir. Sara krizi sona erdiğinde, hasta hiçbir şey hatırlamaz. Bununla beraber, ciddi bir yorgunluk hisseder.

İlerleyen tıbba rağmen, maalesef günümüzde, sara krizine girmiş bir kişiyi, krizden çıkarmak mümkün değildir. Epilepsi ilaçları, sara krizlerini önceden engellemektedir. Bazı durumlarda, ilaçlarla önlemek de mümkün olmayabilir. Böylesi vakalarda, ilaçlar sadece nöbet sıklığını azaltacaktır. 


Sara krizi için ilk yardım konusunda yapılan en bilinen yanlış, soğan koklatmadır. Bu hiçbir ise yaramayacaktır. 
Sara krizi geçiren bir hastanın, başının altına mont veya yastık gibi yumuşak bir destek konulmalıdır. Bu sayede, kriz sırasında, hastanın başının yaralanması engellenecektir. Sara krizi geçiren bir kişi, genellikle nefes almakta da zorlanacağından, kıyafetinin yakası genişletilmelidir. Hastanın aşırı tepki ve direnç göstermediği durumlarda, dişleri arasına temiz bir kumaş parçası sıkıştırmak yararlı olacaktır. 
Bu sayede, bilinci kapalı olan hasta, dilini ısırmaz. Kriz sırasında çırpınan hastanın, etrafına çarparak zarar vermemesi için gerekli önlemler alınmalıdır. Son olarak, krizden çıkan hasta, yorgun olacağından, evine ulaşması için yardımcı olunmalıdır.

0 yorum

Günes Carpması Anında İlk Yardım

Kişileri hastanelerin acil bölümlerine taşıyan, sıcakla alakalı durumlar arasında, en tehlikeli olanı sıcak çarpmasıdır. Sıcak çarpması durumunda, vücutta ısıyı düzenleyen sistemler bozulur. Bunun neticesinde, vücudun ısısı, tehlikeli seviyelere kadar yükselir.

Tehlikeli seviyelere ulaşan vücut ısısı, beyin hücrelerinin üzerinde bozulmalara yol açar. Ayrıca kan damarları da ciddi biçimde etkilenir. 
Sıcak çarpmasının, özellikle etkilediği bir yaş grubu yoktur. Her yaş grubundan, her insan sıcak çarpması yaşayabilir.
Sıcak çarpması vakaları iki kategoride ele alınabilir. 
Bu kategorilerin ilki, klasik sıcak çarpmasıdır. Klasik sıcak çarpması, sıcak havaya maruz kalındığı durumlarda görülür. 


Küçük yaştaki çocuklar, yaşlı kimseler ve alkol alanlar bu durumu yaşayabilirler. Klasik sıcak çarpmalarının bir diğer hedef kitlesi de, şeker hastalığı yaşayanlar ve kalp yetmezliği çeken hastalardır. Bu türde, aşırı sıcak olan hava terlemeye, ardından da dehidratasyona neden olur.  Diğer sıcak çarpması türü ise, egzersiz ve spor sonucunda meydana gelendir. Bu tür, genç kesimde sıkça görülür.
Havanın aşırı sıcak olduğu zamanlarda yapılan spor ve egzersizler, bu tür sıcak çarpmalarını tetikler. 
Havanın nem oranı %60 ve üzerinde olduğunda, sıcak çarpması riski de artar. 
Ortamın sıcaklığı, vücut sıcaklığına yaklaşınca, sıcak çarpması gerçekleşir. Bu durumu yaşayan kişilerde, derin uykuya geçiş görülebilir. 
Bununla beraber, taşkınlık içeren hareketler, bilinç bulanıklığı ve zihnin karışması gözlemlenebilir. Kişi komaya girebilir. Vücut ısısı normalin çok üzerindedir. Nabız değişken olmakla beraber, solunumun hızlı olduğu görülür.

Sıcak çarpmalarında ilk yardım için, hasta serin bir ortama alınmalıdır. Kişinin kafası yükseltilmeli ve kıyafetleri çıkartılmalıdır. Eğer bilinç kapalı ise, hasta yan döndürülerek yatırılmalıdır. Hastanın bedeni, ılık su ile ıslatılmış olan bezlerle sarılmalıdır. Bununla beraber, vantilatör veya pencereler ile hava akımı sağlanmalıdır. 
Sık aralıklarla, hastanın ateşi kontrol edilmelidir. Vücut ısısı 39 dereceye düştüğünde, ya sarılan bezler çıkarılmalı ya da hava akımı durdurulmalıdır. Yani hastayı serinletmek için kullanılan işlemlerden sadece bir tanesine devam edilmelidir. 
Bu konu çok önemlidir. Hastanın vücut ısısı 39 dereceye düştükten sonra, her iki serinletme işlemine de devam edilmesi, vücut ısısında ani düşüşlere sebep olur. 
Vücut, ısıyı düzenleyemez hale gelir. Bunun sonucunda da, ölüm yaşanabilir. Yine serinletme amacı ile buzlar havlulara sarılarak, hastanın başına, koltuk altlarına, kasıklarına ve boynuna konulabilir. Sıcak çarpmalarında ilk yardım uygulanmasının ardından, hasta hemen hastaneye gönderilmeli ve profesyonel tedaviye alınmalıdır.

0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI