işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

Botoks zararlı mı degil mi

Yüzdeki kırışıklıkların engellenmesi için yapılan botoks ve dolgu uygulamalarının risk taşıdığına ilişkin haberlere ilişkin olarak, “geçici etkiye sahip botoksla ilgili yıllar sonra rastlanılan bir olumsuzluğun veya zararın bilimsel olarak ortaya konulmadığını” ifade etti.

Dernek, son günlerde bazı basın yayın organlarında yer alan botoks ve dolgu maddeleri hakkında çıkan haberler üzerine yazılı açıklama yaptı.

Haberlerin, Times gazetesinden tercüme edilerek yapıldığı belirtilen açıklamada, “Ülkemizde çıkan haber, farklı tercümelerle ifade edildiği için kamuoyu ve hastalar açısından yanlış algılamalara yol açmaktadır” görüşü savunuldu. Botoksun, yıllardır hem tedavi hem de estetik amaçla tıpta kullanıldığı belirtilen açıklamada, şunlar kaydedildi: “Botoks, geçici etkiye sahiptir, bugüne kadar uygulamalarla ilgili yıllar sonra rastlanılan bir olumsuzluk veya zarar bilimsel olarak ortaya konulmamıştır. Uzman uygulamalarıyla güvenle kullanılabilir. Kalıcı dolgu maddelerinin kullanımı, yıllar öncesinden terk edilmiştir. Kalıcı dolgu maddelerinin kontrolü güç olduğu kadar uzun sürelerde çeşitli problemler içermektedir ve tümüyle geriye alınmaları mümkün değildir. Orijinal yazıda bahsedilen sorunlar bu maddeleri içermektedir. Derneğimiz de bu maddelerin kullanılmasını önermemektedir. Güvenilirliği bilinen, bilimsel çalışmalarla kullanımı ispatlanmış geçici dolgu maddeleri güvenle Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanları tarafından kullanılmaktadır.”


Kullanılan ilaçlar kadar bunları kimin uygulandığının önemine işaret edilen açıklamada, “Hastalar, yüze yapılan tüm uygulamaların birer ciddi tıbbi işlem olduğunu unutmamalı, plastik rekonstrüktif ve estetik cerrahi uzmanları ve dermatoloji uzmanlarına güvenmelidir. Hastaların, bu branşlar dışında uygulama yaptırmamaları, oluşabilecek sorunların veya olumsuzlukların önüne geçilmesi için en önemli basamaktır” ifadelerine yer verildi.

"BOTOKS ENFEKSİYONA SEBEP OLUYOR"
Haberde görüşlerine yer verilen Plastik cerrahi uzmanı Barry Jones'un “Kalıcı dolgular uzun vadede vücuda zarar veriyor. Enfeksiyonlara sebep oluyor ve kişiyi rahatsız ediyor. Eğer bu dolguları çıkartmak için bıçak altına yatarsanız durumu iyileştiremezsiniz. Aksine, sağlığınızı daha da kötüleştirirsiniz. Bu soruna ne yazık ki henüz bir cevap yok” şeklindeki açıklamasına da yer veriliyor

Kaynak: Hüriyet.com

0 yorum

Kolesterolü üzüm çekirdegi ile düsürmeye çalısmayın

Kolesterol ilaçlarının hastalara yararlı mı yoksa zararlı mı olduğu konusu uzun süreden beri bitmeyen bir tartışma konusu. Bu tartışmadan olumsuz etkilenen bazı yüksek kolesterol hastaları, ilaçlardan uzaklaşıp bitkisel yollara başvuruyorlar.
Muzdan üzüm çekirdeğine kadar farklı bitkilerle kolesterollerini düşürmeye çalışıyorlar.
Oysa uzmanın önermesine rağmen ilaçlarını bırakarak yalnızca bitkisel yolla kolesterolü düşürmeye çalışmak çeşitli sağlık risklerine davetiye çıkarmak anlamına gelebiliyor.


Acıbadem Kadıköy Hastanesi'nden Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Dağdelen, kolesterolün düşürmesindeki birincil yaklaşımın önce dengeli, düzenli beslenme ve spor formülüyle aşılmaya çalışılmasının önemine değinerek, ?Eğer bu önlemlere rağmen kolesterol değerleri düşmüyorsa ilaca başlanabilir. En son bilimsel çalışmaların ışığında kolesterol ilaçlarının doğru hastada kullanıldığında kalp krizini önlemede büyük rol oynadıklarını biliyoruz? diyor.

 İlaç almadan bitkisel yollarla kolesterolünü düşürmeye çalışanları ise çeşitli sağlık tehlikeleri bekliyor.
Kolesterolü düşürmesi amacıyla ister üzüm çekirdeği ya da başka bitkilerin tüketilmesinin zararlı olabileceğine değinen Prof. Dr. Sinan Dağdelen, şunları söylüyor:
Üzümü ya da başka bitkisel ürünleri normal bir gıda alır gibi tükettiğinizde, sık sık ve fazla miktarda yemediğinizde bir zararı olmayabilir.
Ancak üzüm çekirdeğini ya da başka bir bitkisel ürünü her gün tedavi edici maksatla düzenli olarak kullanıyorsanız o artık bir ilaçtır.
Hepsinin yan etkileri vardır. Üzüm çekirdeğinde veya kabuğunda bulunan proantosiyanidin ve reservatrol denilen maddelerin özellikle hayvanlar üzerinde yapılmış çalışmalarında, kötü kolesterolün oksidasyonunu azaltıcı ve safrada yağ miktarını artırmak gibi etkileri gösterilmiştir. Üstelik kanıtlanmış klinik yararları kesin değildir.  Bu konuda yeterli ve geniş kapsamlı araştırma bulunmamaktadır.
 Her gün aşırı muz yerseniz kalbinizi durdurabilirsiniz. İlaçların da bir kısmı bitkisel kaynaklıdır, bir şeyi her gün ve tedavi edici maksat ile alıyorsanız o artık bir ilaç olur. Normal bir insan haftada 2-3 muz tüketebilir, ancak bunun üzerinde aşırı muz tüketimi kanda bazı mineralleri toksik (toksik) seviyelere çıkartabilir.

Her gün sarımsak yerseniz tansiyon düşmesinden mağdur olursunuz. Bir meyve veya sebzeyi gündelik hayatta normal olarak tüketebilirsiniz, ancak sırf iyi gelecek diye abartılı tüketmek yanlıştır. Her gün doğal besin olarak arzu ediliyor ise 1-2 diş sarımsak tüketilebilir. Ancak bunu tedavi edici maksatla düzenli ve aşırı miktarlarda almak, yokuş aşağı giden direksiyonsuz bir araca benzer. Unutulmamalıdır ki her besinin faydaları vardır, ama yanlış kullanımlarının önemli yan etkileri vardır.
Bilim adamı olmayan, tedavi yetkisi bulunmayanlar kişilerin , hekimlerin işleriyle ilgili yaklaşımlarda bulunmamaları lazımdır.  ?Efendim bitkiseldir ve bu nedenle yan etkisi hiç yoktur? yaklaşımı yanlıştır ve hiçbir bilim adamı bu ifadeyi zaten kulanmaz.
  Biz kullandığımız ilaçların yan etkilerini biliyoruz hastaya verirken de bunları göz önünde bulunduruyoruz.

Kolesterol Yüksek Kalırsa, Cinsel Organ Damarları Bile Tıkanıyor
Kolesterol yüksekliği belli derecelerin üzerine çıkınca belli yaşlarda, belli şartlarda kişilerin hayatını tehdit ediyor, belki başını ağrıtmıyor, görmesinde bozukluk ya da midesinde bulantı yapmıyor ama kolesterol yüksekliği aylar, yıllar içinde damarlara hasar veriyor. Damar hücrelerinin fonksiyonlarını bozuyor, tehdit ediyor. Beyin, göz damarları, cinsel organ, böbrek, kalp damarlarında tıkanmaya yol açıyor.
Vücudun en iyi ilacının kan olduğunu, organlara sağlıklı bir şekilde kan gittiği zaman kanın adeta ilaç etkisi yaptığını vurgulayan Prof. Dr. Sinan Dağdelen şu bilgileri verdi:
?Kalp, beyin damarlarına kan gitmezse felç olur, göze gitmezse körlük olur. Tüm bu sonuçlar milyonlarca kişinin üzerinde yapılan araştırmaların sonucunda ortaya çıkmış ve dünya bilimsel otoritelerinin ortak görüşüdür.?
Diyet ve Sporla Düşmeyen Kolesterolü İlaç Düşürüyor
Kolesterol sorununun çözülebilmesi için hastalara kilo verdirip spor yaptırmak gerekiyor. Eğer bunlar yeterli gelmiyorsa ilaç tedavisine başladıklarını anlatan Prof. Dr. Sinan Dağdelen, ?Eğer verilen ilacın dozu yeterli gelmiyorsa ikinci bir ilaca başlamak gerekebilir.  Değişmez bir gerçek vardır, hangi yöntemi denerseniz deneyin kolesterolü normal sınırlara çekmek gerekiyor. Bazı hastalarda kolesterol seviyeleri o kadar yüksektir ki, ne diyetle ne de sporla düşmez. Bu durumda hastaya doğrudan ilaç tedavisi verirsiniz? diyor.

Alıntı : www.saglikbilgisi . com



0 yorum

Böbrek Kumu Nasıl Dökülür

Böbrek kumu ile böbrek taşı aynı şeydir.  Ancak böbrek kumu çok 
daha  küçük boyutta olabildiği için buna kumda denilebilmektedir.

NEDENLERİ VE TEDAVİSİ BİTKİSEL ÇÖZÜM YÖNTEMLERİ

Böbrek kumu ile böbrek taşı aynı şeydir. Ancak böbrek kumu çok daha küçük boyutta olabildiği için buna kumda denilebilmektedir. Böbrek kumu belirtileri ile Böbrek taşı belirtileri arasında farklılık yoktur ancak ağrı şiddeti (düzeyinde) farklılık olabilmektedir.

Böbrek Kumu Böbrek Taşı Nedir?
Böbrek Taşları böbreklerde toplanan kalsiyum ve benzeri küçük mineral parçalarının üreterden mesaneye geçemeyecek kadar büyük olanları tarafından oluşturulur. Böbrek taşı oluşumunun başlıca belirtileri şiddetli bölgesel ağrı ve yoğun ter ve yine ilintili hastalıklardır.

Böbrek Kumu Böbrek Taşı Belirtileri Nelerdir?
Böbrek taşı oluşumunun en sık rastlanan belirtisi karın bölgesinde aniden ortaya çıkan insanı takatten düşüren ve ani oluşan ağrıdır.Genellikle böbrek taşının ilk belirtisi şiddetli ağrıdır. Ağrı, taş, idrar yolunu tahriş edince veya çoğunlukla tıkayınca gelişir ve aniden başlar.Hastalar, tipik olarak taşın olduğu tarafta sırtta veya karnın alt kısmında keskin, kramp tarzında gelip giden ağrılar duyarlar. 

Bazen bu yakınmalara bulantı ve kusma eşlik eder. Daha sonra ağrı, kasık bölgesine doğru yayılır. Eğer taş düşemeyecek kadar büyükse, idrar yolunun herhangi bir kesiminde takılır ve yerine göre farklı yakınmalara sebep olurlar.
Mesaneye çok yaklaşmış taşlarda, hastalar, sık idrara çıkma, idrarda yanma hissi duyarlar. Bu daha çok irritasyona bağlı olduğu için bekledikleri kadar idrar yapamazlar. İdrar yaparken çok fazla ağrı ve yanma hissederler. 

 
Yine taşların idrar yollarını irrite etmesi sonucu idrarda kanama görülür. Ancak bu hiçbir zaman önemli bir kanama olamaz. Bu belirtilerle birlikte ateş de varsa, bu da infeksiyon belirtisidir. Bu durumda acilen doktorla irtibat kurmak gerekir.

Böbrek Kumu Böbrek Taşı Neden Olur, Kimlerde Görülür?
- Beslenme, genetik gibi faktörler böbrek taşı oluşumunda rol oynuyor.
- Az su içen kişilerde taş oluşumu çok kolaylaşır. Çünkü idrar çok yoğun konsantre haline gelir. En büyük risklerden biridir. Çünkü bol içimi, idrar kristal halindeyken o kristallerin yıkanıp atılmasını sağlar.

Böbrek Kumu Böbrek Taşı Tedavisi Nasıl Olur?
Birçok taş kendiliğinden düşer. Küçük boyuttaki taşların çoğuna kendilerinin düşebilmeleri için gerekli şans tanınmalıdır. Genellikle taşların tedavisi ilgili taşın yerleşimi ve boyutuna göre değişmektedir.Taşınızı tam olarak görüntüleyebilmek amacı ile doktorunuz ilk etapta sizden IVP adı verilen bir film isteyecektir. Eğer taşınız kendiliğinden düşemyecek şekilde ise birçok tedavi seçenekleri mecvuttur. Son birkaç yıla kadar, böbrek taşları için en iyi tedavi şekli açık ameliyat olarak kabul edilmekte idi. Günümüzde ise teknolojik gelişmeler, taş cerrahisini daha nadir hale sokmuştur.

ESWL Taş Kırma Makinası:
Bu tedavi metodunda, şok dalgaları vücud dışarısından sıvı bir ortamdan geçirilerek, taşa uygulanarak taşın kırılması sağlanmaktadır. Taş, vücuda hasar vermeden kırınıtlar haline getirilerek vücudun bu ufak parçacıkları atması sağlanır.
Üretereskopi:
Bu teknik, idrar borusunda mesaneye ve buradan da dar olan üreterlere teleskop ile girilerek direk görüş altında, buradaki taşın parçalanması veya direkt olarak çıkarılması işlemidir.
Perkütan Taş Kırma:
Sırttan bir teleskop ile böbreğe ciltten girilerek, yine görüş altında taşa müdahale edilmesi işlemini içermektedir. Bu teknik genellikle büyük taşlar için kullanılmaktadır.

Böbrek Ameliyatı:
Günümüzde yukarıda kullanılan yeni teknikler sayesinde daha az oranlarda açık taş cerrahisi uygulanmaktadır. Eğer siz bu gruba giriyorsanız doktorunuz bunu nedenlerini size açıklayacaktır.

Tekrar Taş ve Kum Oluşmaması İçin Ne Yapılmalıdır?
Tüm dünyada kabul edilen en önemli tedbir, mümkün olduğu kadar vücuda su alınmasıdır. Kristalize olarak taş oluşumuna neden olacak kimyasal maddelerin konsantrasyonlarını azaltarak bu ihtimali azaltmaktadır.
Bunun dışında taş oluşumundaki mekanizma oldukça karmaşıktır. Bu taşınızın kimyasal içeriğine, kan ve idrar biokimyanıza ve diyetinize bağlıdır. Doktorunuz bu konuda çeşitli testler isteyebilir ve bunlara göre size tedavi önerebilir.

Böbrek Kumu Böbrek Taşı Dökmek İçin Bitkisel Tedavi Yöntemleri Nelerdir?
Kum için, kuru armut, turp suyu günde bir bardak içilir. Kereviz suyu içilmelidir. Çörek otu bal karışımı içilir. Gül, menekşe ve keten tohumu çayı içilir. Ebegümeci yaprağı haşlanır ve balla tatlandırılarak yenir. Enginar, turp, kereviz ve böğürtlen çayı içilir.
Böbreklere avakado iyi gelir. Limon suyuda böbrek taşınızı düşürür
Avokado yaprağı kaynatılıp bal ile tatlandırılarak içilirse, böbrek iltihabına iyi gelir, mesane yollarını yumuşatır, kumları döker.
Kum dökmesi için avakado yaprağı, kiraz sapı ve mısır püskülü içeren karışık çaylar kullanabilirsiniz. Ya da hepsinden birer tutam alıp bir litre suda kaynatıp akşama kadar o bir litre suyu içsin. Ve de gilaburu suyu günde 3 çay bardağı yeterli olur. Bunları kullanın kum namına bir şey kalmaz.

0 yorum

Böbrek tası ve kum dökme nasıl gerçeklesir ve tedavisi nasıldır

Her hastalığın acısı zordur ama bana göre dünyanın en zor acılarından biri şüphesiz,böbrek taşı ve kum dökme olduğunu söyleyebilirim.Bütün hastalara ALLAH yardım etsin, şifa versin diyor ve tedavi yöntemlerini ele alalım bu yazımızda

Böbrek Taşlarının Oluşma Nedenleri ve Tedavisi Sizlerle ;
Üriner sistem, böbrekler, ureterler, mesane ve uretradan oluşmuştur. Böbrekler, fasulye şeklinde organlar olup, kaburgaların hemen altında ve belkemiğinin her iki yanında yeralır. Bu organların asıl görevi, vücuttaki fazla suyu ve artık maddeleri idrar şeklinde dışarı atmaktır. Bu işlevi sonucunda, kandaki bazı dengeleri sabit şekilde tutmayı destekler. Böbrekle mesane arasında yeralan ve idrarı mesaneye taşıyan tüp şeklindeki organlara da "üreter" denir. Yaklaşık 22-25 cm uzunluğundadır. Mesane ise karnın alt kısmında yeralır ve idrarın depolanmasına yarar. Tıpkı bir balon gibi elastikliği sayesinde genişleyerek bu işlevini yerine getirir.

Burada depolanan idrar, "uretra yolu" ile vücut dışına atılır.Esas olarak böbrek taşı, idrar içinde çöken kristallerin böbrek iç yüzeyine tutunmasından ve birikmesinden oluşur. Normalde idrar içinde bu kristalleşmeyi ve çökmeyi engelleyen ve "inhibitör" denilen maddeler vardır. Bu inhibitörler, her insanda yeterli miktarda olmayabilir ve bu da taş oluşumuna yolaçar.Diğer bir neden ise idrarın asidik veya bazik oluşudur. Eğer oluşan bu kristaller ve kumlar, yeteri kadar küçükse, idrar yollarına takılmadan ve de herhangi bir probleme yolaçmadan düşerler.

Böbrek taşları, kimyasal yapıları bakımından birçok maddenin kombinasyonundan oluşmuştur. En çok görülen taş tipi, kalsiyum içeren ve fosfat veya oksalat kombinasyonlu taşlardır. Bu maddeler, bir insanın normal günlük gıdalarında mutlaka bulunurlar.Doktorlar, oluşan taşların sebebini bazen tam olarak bilemezler. Bazı gıdaların taş oluşumundan sorumlu olduğu düşünülse de bu spesifik maddelerin taş oluşumunda kesin etkili olduğu şüphelidir. Ailesinde taş olan birisinin, kendisinde de taş oluşması olasılığ,ı genetik faktörlere bağlı olarak fazladır.İdrar yolları infeksiyonları, kistik böbrek hastalığı gibi bazı böbrek hastalıkları, paratiroid bezinin fazla çalışması gibi durumlarda, böbrek taşı oluşması kolaylaşır.
0 yorum

226 Bitkisel Ürünün Satısı Yasaklandı

Bakanlık 266 bitkinin ürünlerde kullanımını yan etkilerinden dolayı yasakladı. Bundan böyle sarı kantaron, yüksük otu satan aktarlar kapatılacak. Zayıflattığı iddia edilen bitkisel ürünlerden ölümlerin artması üzerine Sağlık Bakanlığı aktar ve baharatçıları takibe aldı. Bakanlık bundan böyle ilaç gibi etki gösterdiği belirtilen ürünlerin sağlık beyanlarını araştırıp, bunların bilimsel bir dayanağı olup olmadığını inceleyecek.

Eğer hastalıkları önlediği veya iyileştirdiği yönünde bir ifade kullanılmışsa bu ürün hakkında işlem yapılacak. Yapılan araştırmada şimdiye kadar bine yakın bitkisel ürün incelendi. 266 bitkiden yapılan ürünlerin yan etkileri belirlenerek bu ürünlerin kullanımı tamamen yasakladı. Araştırmada 125 bitkinin toz edilmiş kısımları ve ekstreleri de incelendi. 43 mantar ekstresinin gıda takviyelerinde yer alamayacağına karar verildi.

CİNSEL UYARICI ETKİSİ
Bakanlık yetkilileri “Ürünler tek tek incelendi. İçeriklerinde cinsel uyarıcılar, zayıflatma amacıyla üretilmiş sağlıksız ilaç molekülleri gibi kimyasallar saptandı. Aktar ve baharatçılarda satılan bu ürünlerin incelenmesi devam edecek” dedi.

İNTERNETTE SATIŞ YASAĞI
Zayıflattığı iddia edilen bu ürünlerin satışı ile RTÜK, Ticaret Bakanlığı, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu ile ortak çalışmalar yapıldı. Sağlık Bakanlığı, bu ürünlerin satıldığı web sayfalarını artık güvenli internet portalı içerisinde tanımlatacak. Böylelikle bu sitelere ulaşım engellenecek.

Kurala uymayan aktarlar kapatılacak
Sağlık Bakanlığı İlaç Eczacılık Genel Müdürlüğü 14 Ağustos tarihinde aktar ve baharatçılarla ilgili bir genelge yayınlayarak 81 il valiliğine gönderdi. Genelgeye göre satışı yasaklı ürünlü satan aktarlara 2 ay süreverilecek. Bu sürede aktar, söz konusu ürünleri satmaya devam ederse ruhsat iptali ve dükkan kapatma cezaları ile karşı karşıya kalacak.

Satışı yasaklanan bazı bitkiler
- Ada soğanı
- Katran ruhu
- Güzel avrat otu
- Yüksük otu
- Tatula yaprağı veçiçeği
- Balıkotu
- Ebu cehil karpuzu
- Sarı kantaron

0 yorum

Limon Yagının Faydaları

Limon salatalarda sos olarak, sağlık açısından bol C vitamini olarak, güzellikte ise cilt dostu olarak karşımıza çıkıyor. Yani limonun kullanılmadığı alan yok gibi.
Bu yazımda limon yağının cilt bakımı ve sağlık açısından faydalarından limon yağından bahsedeceğim. Selülit ve çatlak özellikle kadınları için çok büyük sorun.
Selülit şişman ya da zayıf ayırımı yapmaksızın , özellikle ergenlik döneminden itibaren hormonal değişikliklerin etkisiyle her yaş gurubunda ortaya çıkan yağ hücrelerinin deformasyonu ile ilgili estetik bir sorundur.
Çatlak ise cildin esnekliğini kaybetmesi nedeniyle, cilt yüzeyinde oluşan deformasyondur.

Selülit ve çatlaklar için en uygun bitkisel bakım ürünü ise limon yağı. Limon yağıyla güzel bir saç bakımı yapmanız da mümkün. Gerekli malzemeler : 2 Adet limonun kabuğu 50 gr beyaz yağlı sabun 750 ml (3 su bardağı) içme suyu 50 ml alkol %30 sulandırılmış 10 gr potasyum karbonatı 7-8 damla limon yağı limonların kabuklarını ince bir şekilde suyun kaynattığınız 250 ml suyun içinde 20 dakika kaynatın.
Geri kalan 500 ml suyun içine sabunu koyun ve kaynatmadan erimeye bırakın. Sabun eridikten sonra içine potsyum karbonatını ekleyin. Bütün sabun karışımını 25 dak kaynatın. Ve soğumaya bırakın. Haşladığınız limon kabuklarını süzün ve sabun çözeltisine karıştırın.

Limon yağı ve alkolü karıştırıp elde ettiğiniz çözeltipi sabun çözeltine karıştırın. Bu karışımı şampuan olarak kullanabilirsiniz. Son durulama suyuna da bir miktar limon suyu ve sirke katıp saçlarınızı durulayın.



SAĞLIK AÇISINDAN LİMON YAĞI

Tıpkı limon meyve olarak kullanıldığında sağladığı yararlar gibi limon yağı da sağlık açısından son derece yaralı bir yağ. Nezle grip ve soğuk algınlığına karşı kullanılır. Hafızayı güçlendirir.

Boğaz ağrısı, mide yanması, kan temizlemede, böbrek taşında, idrar sökme zorluğunda, bağ dokusu hastalığında kullanılır.
Kas kuvvetlendiricidir, mikrop öldürücüdür.
Vücuttaki istenmeyen yağların atılmasını sağlar. Tonik olarak kullanılır. Cildi güçlendirir, sivilceleri giderir. Yağlı ciltlerde gerdirme ve yağ salgısının dengelenmesinde faydalıdır.
Böcek ve sinek ısırmalarında, kaşıntı ve şişmeleri önler. Kalp ve damar tıkanıklığında açıcı özelliğe sahiptir. Dişlerin beyazlatılmasında kullanılır.
Kuvvetli bir antibakteriyeldir. Kullanılışı ve dozu: Günde 3 defa bir çay bardağı suya veya şekere 2-3 damla damlatılarak alınır. Ayrıca cilde masaj yapılarak kullanılır

0 yorum

Cingıl Bellz Cingıl Bellz: Yılbaşı Gecesi Ne Yemeli Ne İçmeli?


Yılbaşı, adı üstünde asıl eğlence 12'den sonra başlıyor. Yani uyku düzeni, sindirim alt üst oluyor. Şimdi gelelim yılbaşı gecesini en hafifi şekilde nasıl atlatırız'a...



Sabah kalkma zorunluluğu olmayanlara fazla erken kalkmamalarını öneririm. Unutmayın gece genç, uyku size daha çok lazım olacak:) Enerjiinizi depolayabildiğiniz kadar depolayın.

Güne sıkı bir kahvaltıdan önce 1 bardak oda sıcaklığında suya 3-4 damla limon damlatıp içerek başlayın. Bunun sırrını çoğunuz biliyorsunuzdur artık, önceki günden kalanların bağırsaklarınızdan atılmasını kolaylaştıracak. Yani vücudunuzun kontak anahtarını çeviriyorsunuz bir nevi ona su vererek:)

Kahvaltıda hamur işi, krep gibi ağır şeyler tüketmeyin. Nasıl olsa bütün gece bunlar çeşit çeşit olacak masanızda. O nedenle kahvaltıda mutlaka 1 bardak süt tüketin. Yumurta, peynir zeytin ve yeşilliği de ihmal etmeyin. 2 dilim ekmek tüketebilirsiniz, beyaz siyah sizin tercihinize kalmış ama 2'nin üzerine çıkmayın derim.

Kahvaltının üzerine mutlaka 1 bardak yeşil çay ile takviye yapın. Ayrıca gün içinde içeceğiniz 2 litre su, hem sindiriminizi kolaylaştıracak, akşam alkol tüketeceğiniz için çok su kaybedeceksiniz, o nedenle bunu yerine koymaya şimdiden başlamak lazım değil mi? Cildinizi gerginleştirmesi de cabası! Unutmayın dünyanın en usta ellerine bile makyajınızı yaptırsanız, altında güzel bir cilt yatmıyorsa ne fayda! Işıl ışıl parlamak istiyorsanız kendinizi su-yeşil çay ikilisine bırakın derim.

Hazırlanmak için daha çok vaktiniz var, kahvaltıdan 1-2 saat sonra 1 saatlik tempolu bir yürüyüşe çıkabilirsiniz.     Veyahut yüzme, fitness yine aynı şekilde yardımcı olacaktır. Hem de akşam ayakta uzun saatler geçirebilme ihtimalinizi göz önünde bulundurun, vücudunuzu harekete hazırlayın.

Öğle yemeğinde fazla kaçırmayın ölçüyü. Akşama mideniz dolu olmasın ki özenle yapılmış yemeklerden tadabilin. 1 kase çorba, ki kış aylarında en ideali, yanında 1 tabak salatayı bol limonla/sirkeyle tatlandırarak tüketebilirsiniz. Ekmeksiz yemeye çalışın mümkün olduğunca ki fazla doygunluk hissetmeyin.

Yavaş yavaş hazırlıklar başlıyor! Akşam üzeri saat 16.0-17.00 gibi hazırlanırken bir taraftan bir adet yeşil elma yiyebilirsiniz. Hem midenizi alkole hazır tutar, hem de yemekler nerde kaldıı yahuuu diye gözünüzün dönmesini engeller:)

Eveet! Şimdi geldik yılbaşı yemeğine. Önünüzde birbirinden güzel mezeler, içkiler, en güzeli de birçoğunuzun masasında hindi var. Bu gece yemek yerken aklınızda şu olsun; 'sanki daha önce hiç yemedim'. Evet. Örneğin patates kızartması yiyorsunuz, hayatınızda ilk defa yiyormuş gibi davranıp küpüne girmenize gerek yok. Daha önce kaç türlüsünü yediniz çünkü. Bilmediğiniz şey değil. Sadece ev sahibine fikir beyan etmek adına tadına bakmanız sizin için faydalı olacaktır. 

Gelelim en önemli meseleye, alkole. Yılbaşı gecesi de içmeyeceksek ne zaman içeceğiz? dediğinizi duyar gibiyim. Keyfiniz öyle istiyorsa, elbette alkol tüketeceksiniz. Sonuçta yılbaşı senede 1 gün geliyor. Onda da kendimize katı kurallar koymaya gerek yok. Çünkü büyük bir çoğumuz o geceyi midemize zehir edip ertesi gün hepten beter koyveriyoruz. Yılbaşı gecemiz de elimizden uçup gidiyor.  Öncelikle, eğer seviyorsanız, şarap öneririm.  Faydalı olan tek içki çünkü. İki kadeh keyif yapayım hem de fayda sağlayayım diyorsanız kırmızı şarap ideal! 

Gençler genelde bira/votka/tekila tercih ediyor. Hatta birçoğu eve gidince kokmayayım diye votkadan vazgeçemiyor:) Votka tüketecekseniz eğer, limonla, portakalla, vişneyle yani meyve sularıyla tercih edin mümkünse. Votka-enerjiye hayır! Enerji içecekleri yapay, ne idüğü belirsiz kafein bombaları çünkü. Hiç gerek yok.

Biranın da ne denli kalorili olduğunuz biliyoruz ama bir gecelik bunu düşünmeyin eğer çok seviyorsanız. Ama yine de 4-5 taneden fazla içmeyin derim. Bir de sızma riski var üstelik:)

Sigara tüketimine gelince... Eğer içiyorsanız, üstüste tüketimlerden kaçının. Peşpeşe en fazla 2 adet içmelisiniz. Fazlası, akut nikotin zehirlenmesine kadar gidiyor. 

Uzun lafın kısası, gecenizi berbat etmek istemiyorsanız hiçbir şeyin ölçüsünü kaçırmayın. Unutmayın yılbaşının amacı yemek yemek değil, hep birlikte olmak, dilekler dilemek, yeni yılı ailemizle karşılamak:)



Sağlık Sayfam hepinize şimdiden güzel bir 2015 diler, mutlu kalın, sağlıklı kalın! :)
0 yorum

Mucize Bakım Önerileri

Eskiler için cilt ve vücut temizliği sadece, üzerinden buharlar yükselen sıcak bir banyoyu akla getiriyordu ancak günümüzde sadece sabun veya şampuan yeterli değil.Duş köpüğünden, nemlendiriciye, bakım setlerinden maskelere kadar çok çeşitli temizlik- bakım ürünleri, sağlıklı ve genç kalmak isteyenlere sayısız alternatifler sunuluyor.Günün yorgunluğunu üstünüzden atmak ve şehrin üzerinize sinen tozundan, kokusundan bir an önce kurtulmak için ılık bir duştan daha iyi ne olabilir.
Ama unutmayın, market raflarından, parfümeri reyonlarından öylesine seçip sepete attığınız ve renkli ambalajını beğenip satın aldığınız bir cilt kremi, yada maske ile  cildinizin , saç larınızın ve vücudunuzun tüm kirlerinden arındığını, cildinizin bakımını yaptığınızı zannederken, daha da sağlıksız bir görüntü elde edebilirsiniz.

Günümüz insanı kişisel temizliğine ve günlük bakımına her zamankinden daha fazla özen gösteriyor. Kuşkusuz aynaya baktığınız da  yüzünüzü canlı ve sağlıklı görmek istersiniz. Ayrıca cilt sağlığı gençlik ve güzellik gibi faktörlerin kaşınızdaki kişilerde olumlu izlenim bıraktığını bilirsiniz. Her ne kadar günümüzün yaşam temposu giderek yoğunlaşsa bile kendinize zaman ayırmaya çalışın.Bu moralinizi yükseltecektir. Size yönelik günlük, haftalık ve aylık yoğun bakım öneri programı hazırladım.

GÜNLÜK BAKIM PROGRAMI 
Sabah: Yataktan kalktıktan sonra açık pencere önünde derin nefes alıp verin.Güne bol oksijen depolayarak başlayın ( 30 saniye )
Kan dolaşımını hızlandırmak  ve vücut yüzeyinde biriken ölü hücreleri atmak için banyoda vücudunuza orta sertlikte bir fırçayla masaj yapın ( 3 dakika )
Ardından yapacağınız ılık duşta kullanacağınız vücut şampuanı, hem kaslarınızı yumuşatır hem de istenmeyen vücut kokularını giderirsiniz.

Duştan sonra vücudunuzu iyice kurulayın ve vücut sütü, yağı ile masaj yapın.Böylece vücudunuz nemlenecek ve yumuşak olacaktır.Ardından koltuk altlarınıza deodorant sürünüz ( 5 dakika ) Yüz boyun ve dekoltenizi cildinize uygun  bir tonik ile temizleyip gözeneklerinizi sıkıştırın.Cilt tipinize uygun  bir nemlendiriciyi yine yüz,boyun ve dekoltenize hafif masaj yaparak sürün ( 5 dakika )
Fondöten , allık, ruj ve rimelden oluşan hafif bir makyaj yapın.Saçlarınızı çok sert olmayan bir fırça ile fırçalayın.( 5 dakika )

Öğlen: Alın,burun,ve çene bölgesinde oluşan parlaklığı gidermek için pudranızı ve rujunuzu tazeleyin.

Akşam:Günün yorgunluğunu sıcak banyo yada bir duş ile atınız ( 15 dakika ) Önce göz makyajınızı uygun bir ürünle temizleyin.Sonra cilt tipinize göre yağlı ise köpük kuru ise içeriğinde süt bulunan temizleyicileri tercih edin.Ardından bol su ile durulayın.Tonikle sildikten sonra besleyici ve nemlendiren bir gece kremi sürün.Parmak uçlarınızla hafif masaj yaparak kremi cildinize yüz, boyun, dekolteye kadar yedirin.

HAFTALIK BAKIM PROGRAMI
Pazartesi: İstatistiklere göre haftanın en keyifsiz günü olduğu saptanmıştır,ama pazartesi gününe cilt bakımıyla başlarsanız bütün haftayı keyifle geçirebilirsiniz.Bu bakımı bir güzellik merkezinde profesyonel cilt bakım uzmanına yaptırabilir veya kendiniz evde haftalık bakımınızı yapabilirsiniz.Evde, önce cilt yapısına uygun temizleme sütü veya köpükle yüz temizlenir.Gözenekleri açıcı buhar banyosu yapılır.Bu , elektrikli bir buhar banyosu ya da yüzü, sıcak su dolu bir kaba ( baş  bir havlu ile örtülerek ) tutarak yapılır.Daha sonra yine cilde uygun bir maske seçilerek yüz, boyun ve dekolteye sürülür, gözleri dinlendirmek için ılık suyla nemlendirilmiş pamukla kapatılır 20-25 dakika bekleme süresinden sonra maske ılık suyla  temizlenip bir tonikle nemlendirip, kuruduktan sonra besleyici bir krem sürülür.Bu işlem haftada bir kez olmak üzere tekrarlanabilir.

Salı:Özellikle işi sürekli masa başında olanlar için vücudun tüm bölgelerine aromatik yağlarla 45 dakika süren bir masaj uygulanarak kan dolaşımı düzenlenir ve kaslar gevşetilir  ve son derece rahatlarsınız.

Çarşamba: El ve Ayak bakımı manikür, pedikür.

Perşembe: Spor. Bir spor merkezinde veya 1 saat tempolu yürüyüş yaparak vücudunuza dinçlik kazandırırsınız.

Cuma: Sauna veya Hamam günü yapabilirsiniz

Cumartesi: Saç bakımı bir salonda veya evde ( 2 çorba  kaşığı tatlı badem yağı veya zeytin yağ,1 yumurta sarısı,1 çorba kaşığı limon suyu ) hepsini birlikte karıştırın tüm saçlarınıza yedirin parmak uçlarınızla masaj şeklinde firiksiyon yapın sonra tarakla tarayın ardından başınıza bone geçirin üzerine sıcak havlu dolayın 1-2 saat bekleyin.
Bekleme süresinden sonra saçlarınızı yıkayın en son durulama suyuna 1 çorba kaşığı elma sirkesi ilave edin saçlarınızı çalkalayın.Bu karışım saçlarınızı besler,saç dökülmelerine iyi gelir ve saçlar parlaklık kazanır. Haftada 1 kez tekrarlanabilir.

Pazar:Tatil zamanı,Bitkisel yağ ve köpüklerle hazırlanmış bir küvette sıcak suda vücut dinlendirilir.Daha sonra vücut, nemlendirici losyonları ile ovulup uzanarak ya da ayakları baş yüksekliğinde yukarı uzatarak ve sevdiğiniz müzik eşliğinde 1 saat dinlenilir, hafta başına dinlenmiş güzel bir başlangıç yaparsınız.

AYLIK YOĞUN BAKIMLAR
Profesyonel uzmanın  size yönelik ön gördüğü yoğun bakımlardan birini aylık olmak üzere yaptırmanızda fayda vardır.Çünkü mevsim geçişlerinde cildimizi mevsime göre hazırlarsak cildimizle problem yaşamayız ( Komedon,Akne, kuruluk, erken yaşlanma kırışma gibi oluşumlara ) önlem almakla birlikte, uzmanın verdiği ev tavsiyeleriyle birlikte cildimizin sağlığını, güzelliğini sürdürmüş oluruz.

BİO HEATING MASK :Her cilt tipine ve her yaş grubuna kişiye özel uygulanır.Cilt fonksiyonlarını hızlı şekilde tazeleyip, yenileyip ve gençleştirme özelliğine sahiptir.

VİTAMİN A KÜRÜ:Enes Bio Cosmetic’ın yüksek dozajlı Vitamin Serum ileri yaş Akneleri için geliştirilmiş Retinol içeriği, kırışık açıcı, rejenere edici, nem verici, nasırlaşmayı önleyici yoğun bakım.

HYDRO LOTİON AKNE KÜRÜ:”Oleanol Acit,etken madde ciltte antibiyotik etkisi yaratarak aşırı yağ üretimini düzenliyor sivilce oluşumu önleyeci yoğun kür.

BİYOLOJİK CİLT SOYMA KÜRÜ:Akne iz ve lekeleri, pigment ve güneş lekeleri,ince kırışıkları açan bitkisel kür  programı.

MESO - MYO – PORATASYON ( ORGANİK BOTOX SİSTEMİ ) iğne ve neştersiz “Arigeline “ etken madde Instante Lift  serum cilde nüfuz etmesiyle, mimik çizgileri, gevşemeleri toparlayan yoğun kür.

Sizlere önerdiğim programlardan yararlanmanız dileği  ile,
Sevgiyle kalın!!
Int. Dipl. Kozmetisyen
Nesrin SÜRER

0 yorum

Kadınların korkulu rüyası: Panik atak

Panik çok ani ve beklenmedik şekilde gelişen, kişiyi çaresiz ve işlevsiz kılan yoğun bir korku ve panik halidir.Bu atakların en büyük özelliği kalp çarpıntısı, göğüs ağrısı, nefes alamama, mide bulantısı, baş dönmesi, el ve ayaklarda uyuşma, titreme, sıcak basmaları gibi birtakım bedensel şikayetlerin bu korku haline eşlik etmesidir.Bu şikayetlerin yanı sıra kişi o esnada kontrolünü kaybedeceğine, bayılacağına, kalp krizi geçireceğine, öleceğine veya kimsenin ona yardımcı olamayacağına dair ciddi endişeler yaşar.


Bu ataklar, yaşayan kişi tarafından hem fiziksel hem de duygusal olarak oldukça zorlayıcı ve yorucu deneyimler olarak tanımlanabilir. Öyle ki, atakların sonrasında sakinleşmek ya da atakların etkisinden kurtulmak oldukça uzun süreler alabilmektedir. Zaman zaman bu ataklar gece uykuları sırasında da görülebilir. Gün içerisinde yaşananlara oranla sıklığı daha az olmasına rağmen bu ataklar, kişiyi sebepsiz bir korku ile aniden uykusundan uyandırabilir ve kişinin sakinleşerek kendine gelmesi epey uzun zaman alabilir.


Ataklar daha çok geceleri görülür!
Çok tipik olarak fiziksel bir sebebi olmadan tekrarlayıcı birden çok atak geçiren, yeniden bir atak geçireceğine ve kontrolünü kaybedeceğine dair ciddi korkuları olan ve bu ataklar ışığında davranışlarında çeşitli değişiklikler ve kısıtlamalar yaşayan insanlar bu noktada panik bozukluk tanısı alırlar.
Burada ayırıcı tanı konusu önem kazanmaktadır; zira, diğer anksiyete spektrumundaki hastalıklarda, posttravmatik stres bozukluğunda, ya da bazı maddelerin intoksikasyonu ya da geriçekilme reaksiyonlarında da panik atağa benzer seyirler gösterebilir. Ayırıcı tanı tedavini seyri açısında büyük önem teşkil etmektedir.



Panik atak kadınlarda daha sık görülüyor!
Genellikle kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülen ve yaşamın çeşitli dönemlerinde de ortaya çıkmasına rağmen en sık genç yetişkinlikte kendine gösteren panik atağın ortaya çıkışını anlamak üzere günümüzde değin birçok teori ortaya atılmış. 
Özellikle son yıllarda bu konudaki araştırmaların sayısında artışlar meydana gelmiştir. Bunların en ünlülerinden biri “korkunun korkusu” ya da başka bir deyişle “korkudan korkmak” kavramından yola çıkarak bedensel duyumların bir kez kaygıyla eşleştiğinde takip eden her seferinde bu duyumların kaygı ve korkunun habercisi, tetikleyicisi haline gelebildiğini ifade etmektedir. 
Bu döngüye ek olarak söz konusu kişi aynı zamanda bedeninde gelişen fiziksel semptomları da bir felaket gibi yorumlamaktadır. Bu yorumlar da kaygı ve korkunun daha da artmasına sebebiyet vererek döngüyü daha da kuvvetlendirmektedir. 


Kendini çok dinleyen Panik atağa daha yatkın!
Panik atak aynı zamanda son yıllarda kaygıya duyarlılık kavramı ile de ilişkilendirilmektedir. Buna göre son yıllarda yapılan birçok yabancı kaynaklı araştırma vücudundaki değişimlere hassas olan, fiziksel semptomları felaket olarak yorumlamaya daha yatkın olarak tanımlanan kaygı hassasiyeti yüksek insanların panik atak geçirme risklerinin bu hassasiyeti daha az olan insanlara göre daha yüksek olduğunu göstermektedir. 
Bunu destekler nitelikte, bu atakların duygu ve düşüncelerden daha çok bedensel duyumlarına odaklanan ve duygularını söze dökme becerileri görece daha zayıf olan kişilerde görüldüğünü de söylemek mümkündür. 
Bu kişilerin daha çok zihninin bedensel duyumlarla ve değişikliklerle meşgul olduğu söylenebilir. Halk arasındaki tabiriyle belki “kendini, bedenini sık sık dinleyen” kişiler bu gruba rahatlıkla dahil edilebilirler.
Kayıplar ilk atağı tetikleyebilir!
Biyopsikososyal yaklaşım ise diğer birçok duygusal sıkıntıda olduğu gibi paniğin biyolojik hassasiyetler, düşünce şekli, ve birtakım sosyal stresörlerin birleşimi ile ortaya çıktığını ifade etmektedir. En başta genetik geçirgenliğin etkili olduğunu, ailesinde panik atak yaşayan bireyler bulunan kişilerin hayatlarının bir döneminde benzer ataklar geçirme olasılıklarının böyle bir aile öyküsü olmayanlara oranla elbette ki daha fazla olacağı bilinmektedir. 
Bu yönde ortaya atılan başka bir teori ise vücudumuzun gerçek ve fiziksel bir tehdit karşısında harekete geçen ve kendimizi korumamıza yol açan bir dizi fiziksel ve zihinsel mekanizmalardan oluşan alarm sisteminin ortada gerçek bir tehdit ya da tehlike yokken gereksiz yere harekete geçmesi şeklinde açıklanabilir. 
Buradaki temel mekanizmalardan birinin kişinin içinde bulunduğu durumu yanlış yorumlaması olduğu belirtilmekte olsa da yine de bu durumun tam olarak nasıl ortaya çıktığı sorusu henüz tam bir yanıta kavuşmamıştır. 
Atakları tetikleyici sosyal faktörlere bakacak olursak ilk atağın genellikle kayıpla bağlantılı bir stres faktörü ile tetiklenebildiğini söylemek mümkündür. Örneğin geçirilen büyük bir hastalık, bir yakının ölümü, iş yaşamında bir stres, veya büyük değişimler atakları tetikleyebilmektedir. 
Bunun yanı sıra birçok araştırma geçmişinde fiziksel ya da cinsel taciz öyküsü olan kişilerin bu atakları yaşama riskinin böyle bir yaşam öyküsü bulunmayan kişilere oranla daha yüksek olduğunu göstermektedir.

Genellikle panik atağa depresyon eşlik eder!
Panik ataklara yönelik yapılan araştırmalar ve klinik bulgular hastalık sürecini en çok etkileyen faktörlerin yaşanan panik atakların sıklığı, kaygının derecesi ile panik bozukluğa sıklıkla eşlik eden depresyon gibi diğer zorlanmaların varlığı olduğunu göstermektedir. 
Bunların yanı sıra hastalığın sürecini ve devamlılığını etkileyen en önemli faktörlerden biri ise birçok hastada görülebilen kaçınma davranışıdır. 
Buna göre, kişi bir kez bir yerde panik atak geçirdiğinde yeniden atak gelecek diye korkarak gerçek dışı bir korku geliştirebilir ve bu durumlardan ve ortamlardan kaçınmaya başlayabilir. Bu bazen öyle bir noktaya varabilir ki kişi evinden çıkmaya korkar hale gelebilir. 
Bu durum agorafobinin eşlik ettiği panik bozukluk olarak tanımlanır ve agorafobinin geliştiği durumlar, ya da daha genel bir deyişle kaçma ve kaçınmanın eşlik ettiği durumlar hastalığın sürmesine ve daha kötü bir prognozu olmasına büyük etki eder. Böyle bir durum elbette ki bu atakların kişinin kendini birçok aktiviteden de alıkoyması anlamına gelerek yaşamını iyice kısıtlamaya başlaması açısından da büyük önem taşır. 


Panik atak mutlaka tedavi edilmeli!
Hem klinik bulgular hem de bu alanda yapılan araştırmalar panik atakların tedavi edilmemesi durumunda kendiliğinden geçme ihtimalinin neredeyse yok denecek kadar az olduğunu, ciddi anlamda kronikleşebilme riskinin yüksek olduğunu göstermektedir. 
Bu nedenle bu atakların yaşanması halinde tedaviye başvurmak oldukça önemlidir. Ancak bu hastalar çoğunlukla birçok tıbbi tetkikten geçmiş şekilde ruh sağlığı uzmanlarına ulaşırlar. Bu birçok hasta için aslında son duraktır. 
Çünkü ilk etapta kendilerine bir şey olacağından korkarak panik içerisinde hastanelere veya en yakın sağlık kuruluşlarına başvururlar. Fakat aldıkları sonuç bir anlamda hayalkırıklığı yaratma derecesindedir çünkü sonuçlar bedensel şikayetlerinin fiziksel bir dayanağı olmadığını gösterir. Bu noktada somut bir şey duyamamak ve bu nedenle de o esnada somut bir tedavi şekli ile karşılaşamamak, kendisine ne olduğunu ve semptomlarını anlamlandırmakta zorlanan hastaları bir türlü rahatlatmaz. 
Hatta ruh sağlığı uzmanlarına başvuran hastalar dahi şikayetlerinin halen fiziksel bir dayanağı olduğuna inanmak ister, bu şekilde bir tedavi sürecinin daha kolay olacağını düşünürler ya da bunun ruhsal bir sorun olduğunu bir türlü kabul etmek istemezler, veya birçoğu doktorların birtakım şeyleri gözden kaçırmış olabileceklerine dair müthiş endişe duyarlar. 
Özellikle tedavinin başlangıç aşamasında yine sıklıkla doktora gitme, çeşitli tahliller yaptırma gibi davranışlar içerisine girebilirler. Bu hasta grubu bu anlamda ne yazık ki tedavide işbirliği sağlamanın görece biraz daha güç olduğu, kısmen dirençli vakalardır denebilir. Ancak işbirliği sağlandığında da tedavisi mümkün olan bir durumdur. 
Fiziksel bir dayanağının olmaması yaşanan bu kaygı ve korkunun büyüklüğü ile bunun ciddiye alınması gereken ve tedavisi mümkün olan bir durum olduğu gerçeğini değiştirmez. Bu süreçte birçok hasta için medikal destekle birlikte psikoterapi en etkin çözümü sunar.
Ancak atakların çok sık olmadığı, kişinin yaşam kalitesini ve günlük işlevselliğini büyük oranda bozmadığı durumlarda ilaç tedavisi bir uzman değerlendirmesi sonucunda önerilmeyebilir. Fakat ilaç desteği tedavi protokolünün bir parçası olmasa dahi psikoterapi olmazsa olmaz bir parçasıdır.
Psikoterapi çalışması ile hastanın bu semptomların gelişmesine sebep olan duygusal faktörleri ve düşünce süreçlerini anlaması, bu faktörlerle nasıl baş edeceğini, anksiyeteyi azaltıcı ve kontrol altına alıcı çeşitli rahatlama tekniklerini ve bu atakları engellemeyi ya da başladığında kendisini yatıştırabilmesini öğrenebilmesi hedeflenir.
Salt ilaç tedavisinin uygulandığı durumlarda atakların zaman içerisinde nüks etme riski oldukça yüksektir. Eğer siz de bu şikayetleri yaşıyorsanız mutlaka gecikmeden bir uzmana başvurmanız ve tedavi sürecine mümkün olan en kısa sürede başlamanız önerilir.

0 yorum

Diyabetliler için 7 harika besin

Yeni okuduğum bir makalede bahsedilen 7 önemli gıdayı sizlerle paylaşmak ve bakış açınızı biraz değiştirmek istiyorum
Diyabetliyseniz, vücudun insülin yanıtına yardımcı omega-3 bakımından zengin somonun sizin için çok iyi bir seçenek olduğunu biliyorsunuzdur.
Yüksek lif içeriğiyle diyabetin sebep olduğu kalp rahatsızlıklarını etkisiz hale getiren brokoli de unutulmamalı. Ancak tabii ki diyabetli diyetinde yer alması gereken besinler sadece somon ve brokoli değil. Diyabet kontrolü için aşağıdaki lezzetli  seçenekleri de deneyebilirsiniz.

1-Kabak çekirdeği: Yağlı ve şekerli yiyeceklere karşı büyük iştahınız varsa bu duygunuzla baş etmek için lezzetli, sert ve gevrek kabak çekirdeğini deneyin. Demir ve doymamış yağlar içeren kabak çekirdeği, kalbiniz için iyi olmakla birlikte yeterli tatmin ve doygunluğu da sağlar. Tüm ara öğünlerde olduğu gibi önemli nokta, porsiyon kontrolünü sağlamak. İki yemek kaşığı tüketirseniz  5 gr.’dan daha az karbonhidrat almış olursunuz.

2-Karışık kuruyemiş: Günde yaklaşık 40-50 gr. karışık kuruyemiş tüketmek, diyabetinizi kontrolde etkili. Kanadalı araştırmacılar, 117 diyabetli bireyi (tip-2) üç gruba ayırıp, ilk gruba şekerli kurabiye, ikinci gruba karışık kuruyemiş ve şekerli kurabiye, üçüncü grubaysa sadece karışık kuruyemiş verdi. Üç ayın sonunda, sadece karışık kuruyemiş tüketen grubun kan şekeri seviyesinin daha dengeli olduğu görüldü.

3-Mercimek: Kuru baklagiller sınıfında yer alan mercimek, kan şekerini kontrol etmekte oldukça etkili. Yüksek lif içeren bu gıda, yavaşça sindirilir. İngiltere’de yapılan bir çalışmaya göre, günde 50 gr. lif (özellikle çözülebilen) tüketen diyabetliler, daha az lif alanlara göre, kan şekerini kontrol etmekte daha başarılı. Mercimek aynı zamanda enerjiyi yükseltir ve duygu durumunu iyileştirir.

4-Sardalya: Sardalya da somon gibi kalp sağlığı için önemli omega-3 ve protein içerir. Küçük balık olduğu için büyük balıklara oranla cıva seviyesi daha düşük.

5-Pancar: Lipoik asit bakımından zengin. Aynı zamanda yaşlanmaya karşı vücudu koruyan anti-oksidanlar içerir. Bazı çalışmalar, lipoik asidin diyabetli bireylerin el ve ayaklarında oluşan hissizlikle ağrıya sebep olan sinir hücreleri hasarının iyileşmesine yardımcı olduğunu gösterir. Diğer çalışmalarsa pancarın kan kolesterolünü düşürücü etkisi olabileceğine işaret eder.

6-Chia tohumu: Ülkemizde yeni yeni tanınmaya başlanan bu besin, organik ürünler satan mağazalarda sıklıkla karşımıza çıkar. Aslen nane familyasından çiçekli bir bitkinin tohumu olan chia, en yüksek omega-3 yağ asitlerini içerir. Omega-3, trigliserid değerlerini düşürüp, HDL (iyi huylu) kolesterolü yükseltir. Lif zengini chia tohumunun aynı zamanda tok tutucu etkisi ve kan şekerini dengeleyici özelliği var.

7-Soya fasulyesi: Edamame, taze soya fasulyesinin kabuklu halidir ve haşlama olarak iyi bir atıştırmalıktır. Genelde suşi  restoranlarında rastlayabileceğiniz edamame,  tip-2 diyabetliler için harika bir besin. Protein, potasyum, magnezyum, kalsiyum ve omega-3 yağ asitleri içerir. Dondurulmuş olarak büyük marketlerde bulabilir, 3-4 dakika haşlayarak servise hazırlayabilirsiniz.
Dilara Koçak Yazdı

0 yorum

Bagısıklık sisteminizi güçlendirin

Sonbaharda vücudumuzda metabolik değişimler meydana gelir, özellikle hormonal değişimler ve bağışıklık sisteminde zayıflama bu mevsimde sıklıkla görülür. 
Bu değişikliklere vücudumuzun uyum sağlaması ve sonbaharda sıklıkla görülen hastalıklara yakalanmamak için birtakım önlemler almakta fayda var.

*Sonbaharda antioksidan olarak görev yapan, bağışıklık sistemimizi güçlendiren C vitaminine ağırlık verilmesi gerekir. C vitamini, bağ dokularınızı koruyarak vücudumuzda birçok yapının bir arada tutulmasını sağlar, diş etlerini koruyarak kanamayı önler, bitkisel kaynaklı demirin emilimini hızlandırır, soğuk algınlığında antihistaminik etki göstererek belirtileri hafifletir. C vitamini vücudumuzda depo edilmediği için günlük olarak tüketilmesi gerekmektedir ve sadece limon, portakal gibi turunçgillerle değil, özellikle kuşburnu, kırmızı ve yeşil sivri biber, kivi, maydanoz, roka, domateste tüketilmelidir.

Bir diğer önemli antioksidan A vitaminidir; havuç, ıspanak, kabak, domates, karaciğer, havuç, ıspanak, brokoli, marul, kayısı ve kavunda bulunmaktadır. Kandaki beyaz hücre aktivitesini artırarak kanser tümörleriyle savaşmaya yardım eder.

*Sonbaharda güne illaki kahvaltı ile başlayın. Kahvaltı hem metabolizmanızı hızlandıracak, hem de kan şekerinizi dengeleyerek kilo artışını önleyecektir. Kahvaltı yapanların gün içerisinde işlerine veya derslerine daha konsantre oldukları bilinmektedir. Bütün besin gruplarını içeren bir kahvaltı, örneğin klasik bir diyetisyen kahvaltısı olarak tahıllı ekmek, peynir, zeytin, domates, sivri biber ve haftada üç kez yumurta ile bağışıklık sisteminizi de güçlendirmiş olacaksınız.


Omega-3 yağ asitlerinden zengin olan balıkları da haftada en az 2 kez sofralarınızda bulundurmanızda fayda var. Vücudumuzda bulunan kötü huylu hücrelerin etkilerini azaltmak veya yok etmek için balık tüketmeliyiz, böylelikle bağışıklık sistemimizin güçlenmesiyle kanser riskimizi de minimuma indirmiş olacağız.

*Protein ve enerji bakımından yetersiz ve kötü beslenme durumlarında da bağışıklık sistemi zayıflamaktadır. Yağ ve kolesterol tüketimi, protein alımı ve diyet lifi de en az aldığımız besinlerin çeşitliliği kadar önemlidir. Kurubaklagiller hem protein, hem lif hem de demir açısından zengindir. Haftada 1-2 kez tüketilmesinde fayda var. Diyetisyen Özlem Sert Aydın

*Alkol alışkanlığının bağışıklık sistemi üzerinde olumsuz etkiler yaptığı kanıtlanmıştır. Bu nedenle tüketim miktarı önemlidir.

*Yaşam kaynağımız olan suyun da metabolik sürecin devamında büyük rolü bulunmaktadır. Yenilen yiyeceklerin sindirilmesi, vücuttan atılması, vücut ısı denetimi, hücrelerin organizmadaki hareketleri için günde 2-2,5 lt. su içilmesi gereklidir.

Diyetisyen Özlem Sert Aydın

0 yorum

Sonbahar detoks zamanıdır

Yaz mevsiminin son günlerini yaşadığımız bu günlerde yaz döneminde alınan toksik maddelerin de atımı için en uygun süreç. Tüketilen alkol, yenilen karbonhidratlı besinler, kızartma, şarküteri ürünleri ve yağlı tuzlu besinler vücudunuzda toksik madde miktarını da artıracaktır. 

Bu durum sizde sonbahar yorgunluğu, halsizlik, uyku problemleri, şişkinlik, sinirlilik, konsantrasyon problemleri yaşatabilir.

Peki önlemek için daha çok hangi besinleri tüketelim;

Güne ılık limonlu su ile başlayın
Su sindirim sisteminin çalışmasına destek olur eğer mide veya tansiyon sorununuz yoksa limonlu su ile toksik maddelerini atımını hızlandırmış olacaksınız.

Sebzelerin en yeşilini tüketin
Yeşil sebzeler içeriğindeki klorofilden dolayı kan dolaşımındaki oksijen kapasitesini artırıyor. Yeşil sebzeler enflamasyonu azaltıyor yani ödem atıcı özellikleri var. Ayrıca lif, C vitamini, demir, folik asit içerikleri de oldukça zengin.


Balık tüketiminizi artırın
Kırmızı et, sakatat, şarküteri ürünlerinden bir süre uzak durup daha çok balık ve tavuk yemeğe çalışın. Balık içeriğindeki omega-3 sayesinde sonbaharda bağışıklık sisteminizi de güçlendirecek.

Alkol, çay ve kafein içeren içeceklerden uzak durun
Vücuttaki toksik madde miktarını artırdıkları için bir süre içmemenizde fayda var. Yerine yeşil çay, ısırgan, ıhlamur desteği almanızı öneririm. Diyetisyen Özlem Sert Aydın

Beyaz un yerine tahıllı, kepekli unlu besinler tercih edin
Detoks süresince lif tüketiminizin yüksek olması önemli. Tahıllı, kepekli unla yapılmış ekmek lif ihtiyacımızın bir kısmını karşılayacaktır, ayrıca daha az işlem gördüğü için en sağlıklı ekmek çeşididir.

Konserve, salamura ürünleri tüketmeyin
İçeriğindeki yüksek orandaki tuz ve besin değerini kaybetmesinden dolayı bu dönemde konserve ve salamura besinlerden uzak durun, herşeyin tazesini tercih edin.

Diyetisyen Özlem Sert Aydın

0 yorum

Omega-3 Vitamini tüketirken dikkat

İnsan sağlığına olan yararlı etkilerinden dolayı, modern beslenmenin bir parçası olduğunu, koroner kalp hastalıkları, kanser, romatoid aritirid, astım, alzheimer gibi  birçok hastalığın önlenmesi ve tedavisinde, özellikle bebeklerde görme ve nöral fonksiyonların gelişiminde önemli etkileri olduğu belirtildi.

ETİKET İLE ÜRÜN FARKLI
Eczanelerde satılan Omega-3 serisi yağ asitleri içeren kapsül ve şuruplarla ilgili yaptıkları araştırmanın sonuçlarını paylaşan Doç. Dr. Özyurt, örneklerin bazılarında EPA ve DHA oranlarının etiket içeriği ile örtüşmediğini kaydetti.

Araştırmanın 2011'den bu yana süregeldiğini kaydeden Doç. Dr. Gülsün Özyurt, şunları söyledi:
"Eczanelerde satılan balık yağı kapsül ve şuruplarından alınan örneklerde ürün üzerinde belirtilen etiket bilgilerinin, yani içerdiği toplam Omega-3, EPA ve DHA oranlarının genel olarak yansıtıldığı belirlenmiştir. Ancak bunların arasında etiketinde belirtilenden daha az seviyede olan ürünlerle de karşılaşılmıştır.

Balık yağları bitkisel yağlardan farklı bir karakteristiğe sahiptir.
Uzun zincirli yağ asitleri pek çok bitkisel yağda nadiren yüzde 5 civarında ve genellikle de daha az düzeylerde bulunur. Yapılan bu araştırmada bir kapsülde yüzde 40 civarında linolenik asit bulunurken, yüzde 4 EPA ve yüzde 2 civarında DHA olduğu saptanmıştır. Bu durumda üründe az balık yağı olduğu ve hiç içermediği söylenebilir. Ancak üretici firma ürün üzerinde hiçbir şekilde balık yağı içerir ve benzeri bir ifade kullanmamıştır.
Ürünün isim benzerliği, aynı ürün portföyü içerisinde satışa sunumu veya eczanedeki görevlilerin yanlış yönlendirmesi sonucu pek çok tüketici bu tip ürünleri gerçek balık yağı farz ederek satın almaktadır. Gerçekte satılan bu ürünlerdeki düşük fiyat farkı da içeriğini yansıtmaktadır."

'SAĞLIK YARARI BEKLERKEN ZARAR GÖRMEYELİM!'

Yüksek doymamışlık derecelerinden dolayı bağlık yağlarının acılaşmaya (oksidasyon) karşı çok hassas olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Özyurt, üreticilerin genellikle yağın hazırlanması ve depolanması sürecinde bu sorunla karşılaşmamak için oksitlenmeyi engelleyen maddeler kullandığını, bunun de balık yağlarının yararlı etkilerini azalttığını dile getirdi. Doç. Dr. Özyurt, şunları kaydetti:

"Oksitlenmeyi önleyici maddeler, balık yağının ağır kokusu, jelatin kaplama ve tatlandırıcı kullanılması nedeniyle tüketiciler tarafından fark edilmeyebilir. Serbest yağ asitleri, peroksit, anisidin ve totox değeri gibi testler yağların kimyasal kalitelerini belirlemede sıklıkla kullanılan yöntemlerdir. Tüketime sunulan balık yağlarının anisidin değerinin 20'nin totox değerinin ise 26'nın atında olması gerekmektedir.Bu açıdan yaptığımız araştırmada da piyasada satılan bazı balık yağı kapsül ve şuruplarının anisidin ve totox değerinin sırasıyla kapsüllerde 5-9 ile 7-17, şuruplarda ise 21-26 ile 35-38 arasında olduğu bulunmuştur.
Bu sonuçlara göre araştırmada değerlendirilen balık yağı kapsülleri kabul edilebilir sınırlar içerisindeyken, balık yağı şuruplarının limitleri aştığı görülmektedir.
Oksidize ürünlerin balık yağlarının yararlı etkisini azaltmasına karşı ilgili otoritelerin düzenli denetlemeler yapması ve tüketicilerin özellikle bu ürünlerin son kullanım tarihlerine dikkat etmeleri gerekmektedir."

0 yorum

Bitkiler o kadar masum degildir

Bitkilerin bazı hastalıkları tedavi edici özelliğinin bulunduğu ancak bilinçsizce kullanıldığında vücutta önemli hasarlara yol açabileceği belirtildi. 

Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi Anabilim Dalı Başkanı ve aynı zamanda Farmakognozi ve Fitoterapi Derneği Başkanı Prof. Dr. Ömür Demirezen, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bitkilerin ilaç maksadıyla kullanımı ile ilgili uyarılarda bulundu. 

Halk arasında bitkisel ilaçlara önemli oranda bir talebin söz konusu olduğuna işaret eden Demirezen, bu talebin zamanla arttığını söyledi. Demirezen, talebin artmasındaki en önemli nedenlerden birinin, bitkilerin tamamen zararsız görünmesi olduğuna dikkati çekti. 

Ancak bitkilerin sanıldığı kadar masum olmadığını kaydeden Demirezen, bazı bitkilerin ilaç niyetiyle bilinçsizce kullanılması halinde çok ciddi sonuçlar doğurabileceğini vurguladı. 

Bitkilerin ilaç olarak kullanıldığında bir yan etkisinin olmadığına yönelik düşüncenin de yaygın olduğuna dikkati çeken Demirezen, şunları söyledi: 

''Oysa bu da yanlış bir düşünce. Örneğin, vücut için çok sayıda yararları olan sarımsak bile belli bir dozun üstünde kullanılması zararlı olabiliyor. Karaciğerde olumsuz etkiler yapabiliyor. Vatandaş gidip ilaç maksadıyla papatya alıyor ya da topluyor. Ancak, papatyaya çok benzeyen ve böcek öldürücü özelliğe sahip olan başka bir bitki de var. Bunun ayırt edilmesi zor. Ya da kekik almak isteyen bir kişi, 9 çeşit kekik olduğunu ve bunların her birinin farklı özelliğinin bulunduğunu bilmiyor.'' 

''HEKİMLER BİTKİSEL İLACA SICAK BAKMALI'' 

Bitki tüketiminde bir bilinçsizliğin hakim olduğunu ifade eden Demirezen, halkın kulaktan dolma bilgilerle aktarlardan bitki alıp bunları tükettiğini vurguladı. Bu durumun insan sağlığında ciddi tehlikelere yol açabileceğine işaret eden Demirezen, bu nedenle bilinçsiz bitki tüketiminin önüne geçilmesi gerektiğini vurguladı. Bunun için de öncelikle hekimlerin bitkisel ilaca artık sıcak bakmaları gerektiğini ifade eden Demirezen, şöyle devam etti: 

''Hekimler, eczacılar bitkisel ilaçlara sıcak bakarsa, halk da bunu bilinçli ve sağlıklı bir şekilde kullanma imkanına sahip olur. Hekimler bitkisel ilaçlara sıcak bakmadıkça, hastalar aktarların sattığı bitkilerde şifa aramaya devam eder. Ancak hekimlerimiz henüz bitkisel ilaçların yanında yer almıyor.'' 

Özellikle kanser hastalarının bitkilere daha fazla ilgi gösterdiklerini anlatan Demirezen, ''Bu hastaların kullandıkları bitkilerin bazıları kemoterapide ters etki yapıyor. Bazı hastalar ise bitki kullanıp kemoterapi tedavisi görmüyor'' dedi. 

Demirezen, hekimlerin bitkisel ilaçlar hakkında bilgili olmaları halinde hastalarını yönlendirebileceklerini ve bu tür olumsuz sonuçların ortaya çıkmasını engelleyebileceklerini ifade etti. 

Demirezen, bu konuda hekimlere ulaşmak ve halkın bitkisel ilaçları bilinçli şekilde tüketimlerini sağlamak için dernek olarak çaba sarf ettiklerini sözlerine ekledi. 

0 yorum

En fazla yapılan diyet hataları

Bireyin zayıflamaya karar verdikten sonra bazı kurallara dikkat etmesi gerekir, peki bu kurallar neler?
Şişmanlık; vücut ağırlığının istenilenden fazla olmasıdır.
Vücut ağırlığını, gıdalarla alınan enerji ile harcanan enerjinin birbirine eşit olmasıyla dengede tutabiliriz. Eğer alınan enerji harcanan enerjiden fazla ise vücutta fazla miktarda yağ depolanır ve bu da şişmanlığa neden olur.
Şişmanlığa; çok yemek yeme, fiziksel aktivitenin az olması, psikolojik bozukluklar, metabolik ve hormonel bozukluklar sebep olabilir. Bunlar arasındaki en büyük etmen de çok fazla yemek yemektir. Zayıflamak için kişinin harcadığı enerjinin, aldığı enerjiden daha çok olmasına dikkat etmeli ve fiziksel aktivitesini artırmalıdır.
Bireyin zayıflamaya karar verdikten sonra bazı kurallara dikkat etmesi gerekir;

• İlk etapta birey, diyette başarılı olmak istiyorsa beyin olarak diyete hazır olup olmadığını düşünmesi gerekir. Eğer kişi buna hazır değilse diyeti tam olarak uygulayamayacak, kaçamaklar yapacak ve başarısızlığa uğrayacaktır. Başarısız oldukça da umutsuzluğa düşecektir.

• Bireyin hedeflerini, yani kaç kilo vereceğini ve bu kiloyu ne kadar sürede verebileceğinin belirlenmesi gerekir. Kişi hiçbir zaman kısa sürede kilo kaybetmeyi planlamamalı, bu şekilde uygulanan diyetlerle belki hedeflere ulaşabilir. Fakat daha sonra koruma safhasına geçildiğinde başarılı olunamaz. Hatta birey diyet yapmaya başladığı kilonun da üzerine çıkabilir.

• Standart diyet yoktur, her diyet kişiye özel olmalıdır. Bir diyet uzmanı tarafından, o kişinin beslenme alışkanlıklarına, yaşına,cinsiyetine, iş koşullarına, bazal metabolizma hızına ve sağlık problemlerine (yüksek kolesterol, tansiyon, diyabet ) uygun diyet programı belirlenmelidir. Herkesin aynı diyeti yapması söz konusu olamaz.
 Her bireyin kişisel özellikleri farklı olacağından diyete vereceği cevap da farklı olacaktır. Kimi sağlıklı bir şekilde kilo verirken diğer bir kişi hiç kilo veremediği gibi metabolizmasına uygun olmadığı için birçok, geri dönüşü zor sağlık problemleri ile karşılaşabilir.

• Diyette öğünler, azar azar ve sık tüketilecek şekilde düzenlenmeli, öğün atlanılmamalıdır. Genelde diyet yapan bireyler tüm gün boyunca aç kalıp, metabolizmalarını zayıflatırlar ve metabolizmanın en zor çalıştığı akşam saatlerinde çok daha fazla yemek tüketirler, buna paralel olarak hızlı bir şekilde kilo alırlar. Akşam yemekleri en geç yatmadan 4 saat önce yenilmelidir.

• Diyetler genelde 3 ana ve 3 ara öğün olacak şekilde düzenlenir. Fakat ana öğünler kadar önemli olan ara öğünler her zaman ihmal edilir ve atlanılır. Kan şekeri, kişi öğününü tükettikten 2-2,5 saat sonra yavaş yavaş düşmeye başlar ve böylece açlık hissi doğar. Buradaki ara öğünlerin amacı da kan şekerinin düşmesini ve açlık duyulmasını engellemektir. Bu nedenle de ara öğünlere gereken önem verilmeli.

• Diyet içersinde, her besin grubunda bulunan besinler dengeli bir şekilde dağıtılmak koşulu ile bulunmalıdır. Tek tip besinlerle yapılan diyetlerin çoğu en başta kilo kaybetmeyi sağlamakta fakat başlangıçtaki hızlı kilo kaybından sonra eskisinden daha çok kilo alınmasına neden olmaktadır.

• Diyet sırasında en az 2 – 2,5 litre su içilmelidir. Herhangi bir sağlık problemi yok ise, bu miktarın üzerinde içilen su böbrekleri gereksiz yere çalıştıracaktır. Sular yemeklerden önce içilmeli yemek arası veya yemekten hemen sonra içilmemelidir.

• Diyet sırasında koşullar el verdiği sürece spor yapmalıyız. Ne yazık ki günümüz şartlarında spora pek vaktimiz kalmıyor. Bu nedenle günlük hayatta mümkün olduğunca hareketli olalım. Mesela yürüyen merdivenler ve asansörler yerine merdivenleri, çok yakın mesafelerde yürümeyi tercih edelim.
 Genelde beyaz ekmek tüketenler diyet sırasında kalorisi azalacağı düşüncesi ile ekmeği kızartırlar. Fakat bu şekilde sadece ekmekte su kaybı olurken, kalorisinde hiç bir değişiklik olmamaktadır. Aynı zamanda bu uygulamayla protein kaybı da söz konusudur.

• Yine aynı şekilde sabahları aç karnına içilen sıcak su veya limonlu su gibi içeceklerinde vücuttaki yağları erittiği düşülür. Bunların vücuttaki yağları eritmek gibi fonksiyonları yoktur ama aç karnına içilen bu içecekler bağırsakları harekete geçirir ve kabızlığı ortadan kaldırır.

• Meyve ve sebzelere diyette çok daha fazla önem verilmelidir. Bu besinler vitamin ve mineral açısından oldukça zenginlerdir. Aynı zamanda posa içeriği yüksektir. Posa içeriğinin yüksek oluşu kişide kabızlık problemi varsa onun tedavisine yardımcı olurken bir çok sağlık probleminin de tedavisine yardımcı olacaktır.

• Kepekli ekmek, kurubaklagiller ( kuru fasulye , nohut , mercimek ) ,meyve ve sebzeler posa oranı yüksek bir besinlerdir. Beyaz ekmek yerine tercih edilmesi birçok avantaj doğurur. Bağırsak hareketlerinin düzenlenmesinde, kan şekerinin ve kan yağlarının dengelenmesinde, midede şişerek tokluk hissinin artmasında etkilidir. Aynı zamanda kalori değeri daha düşüktür.

• Kalorisi düşük olduğu için içeriğinde tatlandırıcı bulunan ürünler diyet süresince fazlasıyla tercih edilir. Fakat bunlar zayıflama diyetlerine yönelik ürünler değillerdir. Bu ürünler (reçeller, çikolatalar, baklavalar... vb. ) diyabet (şeker) hastalığı olan insanlara yönelik geliştirilmiş ürünlerdir.

• Yapılan hatalardan biri de zayıflama dönemi bittikten sonraki beslenme dönemdir. Genelde kilonun korunması gereken bu dönemde, diyete başlamadan önceki, şişmanlamaya neden olan kötü beslenme alışkanlıklarına geri dönüş yapılır.
Burada yapılması gereken, sağlıklı beslenme alışkanlığının bir yaşam tarzı haline getirilmesi ve diyet süresince belirlenen ilkelerin bu dönemde de benimsenmesidir. Bu beslenme alışkanlıklarını benimsenmesinin yanında bazı davranış değişiklikleri de yapmak gerekir.

Örneğin;
• Alışverişe giderken liste yapıp onun dışına çıkmamak, her zaman tok karnına alış veriş yapmak,
• Tabağı çok doldurmamak,
• Yemek yerken yiyecekleri çok çiğnemek ve gereksiz yere masa başında vakit geçirmemek,
• Fast-food türü besinlere, hamur işlerine ve tatlılara ağırlık verilmemek, gibi örnekleri geniş tutmak mümkündür.

Deniz Şafak Akçayoğlu
Beslenme ve Diyet Uzmanı


0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI