işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar
Genel Saglik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Genel Saglik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Sedef Hastalıgı Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri

Sedef hastalığı, tıp dilinde “Psoriasis” olarak adlandırılan, halk dilinde ise görünümü nedeni ile “sedef” olarak nitelendirilen bir deri hastalığıdır. Vücutta sınırları belirli, üzeri sedef rengi pullanmalarla kaplı para ya da daha büyük kızarıklıklarla seyreden hastalık, sıklıkla 20 – 40 yaşlar arasında görünmesine karşın hemen her yaştan insanın yaşayabileceği bir sorundur. 
Çoğunlukla genetik bir hastalık olarak tanımlanan sedef, kişiye öncelikle görüntüsüyle büyük rahatsızlık veren bir hastalıktır. Derinin dış yüzeyine yerleşerek zaman zaman kepekli dökülmelere neden olduğu için hastalar, fiziksel rahatsızlığın yanı sıra psikolojik olarak da oldukça etkilenmekte ve sosyal yaşama kısıtlı bir şekilde katılmak zorunda kalmaktadırlar. 

Deride ölü hücre sayısını artıran ve böylelikle derinin üst tabakasını kalınlaştırarak vücudun yerleştiği bölgesinde kızarıklığa, sedef rengi pullanmalara ve deri döküntüsüne yol açan hastalık, sıklıkla dirseklerde, dizlerde, saçlı deride, bel bölgesinde ve tırnaklarda görülmektedir. Hastalığın seyri bazen hafif bazen ise alevlenmelerle şiddetlidir. Müzmin olmasına karşın bulaşıcı değildir ve tedavi edilebilen bir rahatsızlıktır.

Hastalığın kesin bir nedeni bulunmamakla birlikte, sıklıkla kalıtımsal faktörlerin rahatsızlığa yol açtığı düşünülmektedir. Ailesinde daha önce bu hastalığı yaşayanların bulunduğu kişilerin sedef hastalığına yakalanma oranlarının daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Ayrıca beyaz kan hücrelerindeki anormallikler de hastalığın olası nedenleri arasında sayılmaktadır. Bunun yanı sıra kesikler, kaşımalar, aşırı güneş yanığı, bağışıklık sisteminin gücünü azaltan ilaçlar ve vücutta kalsiyum yetersizliği de sedef hastalığına neden olan faktörlerdir. 

Sedef hastalığı belirtileri yaşlara göre farklılıklar gösterebilir. Çocuklarda hafif kızarıklıklar halinde görülebilen rahatsızlık, yetişkinlerde daha belirgin kızarıklık ve pullanmalarla kendini gösterir. Yaşlılarda ise derinin iyice kalınlaşmasıyla rahatsızlık üst boyutlara taşınmaktadır. Öncelikle saçlı deride görülen sedef, daha sonra vücudun birçok yerine yayılabilir. Yüz bölgesinde pek rastlanmasa da hastalığın ilerleyen dönemlerinde bu bölgede de görünmesi olasıdır. Önce küçük kızarıklıklar halinde başlasa da sedef, giderek genişleyen bir ivme gösterebilir. Pullanmalar elle dokunulduğunda toz şeklinde dökülmelere yol açar. Kaşınması durumunda ise kanamalara yol açabilmektedir. Bu durum mikrobik rahatsızlıkları da beraberinde getirebilmektedir. Eklem iltihaplanmasıyla beraber sedef hastalığını yaşayan kişilerin sayısı hiç de az değildir. Bu tür bir rahatsızlık yaşayan kişilerin sedef hastalığı belirtileri konusunda daha titiz olmaları gerekmektedir. Çünkü sedef hastalığı eklemlerde şişmeye ve hareket kısıtlılığına da neden olur. Bu durum hastaya daha da çok sıkıntı verebilir. 

Hastalığın nedeni bilinmediğinden tedavisi nedene değil daha çok alevli süreçleri rahatlatmaya yöneliktir. Tedavisi zor ancak olanaksız değildir. Işın, kortizon ve ilaçlarla gerçekleştirilen tedavilerin süresi hastaya göre değişmekle birlikte çoğunlukla olumlu sonuç vermektedir. Sedef hastalıgı belirtileri hakkında bilgi sahibi olmak rahatsızlığın baştan yakalanarak daha da büyümesine ve tedavisinin zorlaşmasına engel olacaktır. 
0 yorum

Cingıl Bellz Cingıl Bellz: Yılbaşı Gecesi Ne Yemeli Ne İçmeli?


Yılbaşı, adı üstünde asıl eğlence 12'den sonra başlıyor. Yani uyku düzeni, sindirim alt üst oluyor. Şimdi gelelim yılbaşı gecesini en hafifi şekilde nasıl atlatırız'a...



Sabah kalkma zorunluluğu olmayanlara fazla erken kalkmamalarını öneririm. Unutmayın gece genç, uyku size daha çok lazım olacak:) Enerjiinizi depolayabildiğiniz kadar depolayın.

Güne sıkı bir kahvaltıdan önce 1 bardak oda sıcaklığında suya 3-4 damla limon damlatıp içerek başlayın. Bunun sırrını çoğunuz biliyorsunuzdur artık, önceki günden kalanların bağırsaklarınızdan atılmasını kolaylaştıracak. Yani vücudunuzun kontak anahtarını çeviriyorsunuz bir nevi ona su vererek:)

Kahvaltıda hamur işi, krep gibi ağır şeyler tüketmeyin. Nasıl olsa bütün gece bunlar çeşit çeşit olacak masanızda. O nedenle kahvaltıda mutlaka 1 bardak süt tüketin. Yumurta, peynir zeytin ve yeşilliği de ihmal etmeyin. 2 dilim ekmek tüketebilirsiniz, beyaz siyah sizin tercihinize kalmış ama 2'nin üzerine çıkmayın derim.

Kahvaltının üzerine mutlaka 1 bardak yeşil çay ile takviye yapın. Ayrıca gün içinde içeceğiniz 2 litre su, hem sindiriminizi kolaylaştıracak, akşam alkol tüketeceğiniz için çok su kaybedeceksiniz, o nedenle bunu yerine koymaya şimdiden başlamak lazım değil mi? Cildinizi gerginleştirmesi de cabası! Unutmayın dünyanın en usta ellerine bile makyajınızı yaptırsanız, altında güzel bir cilt yatmıyorsa ne fayda! Işıl ışıl parlamak istiyorsanız kendinizi su-yeşil çay ikilisine bırakın derim.

Hazırlanmak için daha çok vaktiniz var, kahvaltıdan 1-2 saat sonra 1 saatlik tempolu bir yürüyüşe çıkabilirsiniz.     Veyahut yüzme, fitness yine aynı şekilde yardımcı olacaktır. Hem de akşam ayakta uzun saatler geçirebilme ihtimalinizi göz önünde bulundurun, vücudunuzu harekete hazırlayın.

Öğle yemeğinde fazla kaçırmayın ölçüyü. Akşama mideniz dolu olmasın ki özenle yapılmış yemeklerden tadabilin. 1 kase çorba, ki kış aylarında en ideali, yanında 1 tabak salatayı bol limonla/sirkeyle tatlandırarak tüketebilirsiniz. Ekmeksiz yemeye çalışın mümkün olduğunca ki fazla doygunluk hissetmeyin.

Yavaş yavaş hazırlıklar başlıyor! Akşam üzeri saat 16.0-17.00 gibi hazırlanırken bir taraftan bir adet yeşil elma yiyebilirsiniz. Hem midenizi alkole hazır tutar, hem de yemekler nerde kaldıı yahuuu diye gözünüzün dönmesini engeller:)

Eveet! Şimdi geldik yılbaşı yemeğine. Önünüzde birbirinden güzel mezeler, içkiler, en güzeli de birçoğunuzun masasında hindi var. Bu gece yemek yerken aklınızda şu olsun; 'sanki daha önce hiç yemedim'. Evet. Örneğin patates kızartması yiyorsunuz, hayatınızda ilk defa yiyormuş gibi davranıp küpüne girmenize gerek yok. Daha önce kaç türlüsünü yediniz çünkü. Bilmediğiniz şey değil. Sadece ev sahibine fikir beyan etmek adına tadına bakmanız sizin için faydalı olacaktır. 

Gelelim en önemli meseleye, alkole. Yılbaşı gecesi de içmeyeceksek ne zaman içeceğiz? dediğinizi duyar gibiyim. Keyfiniz öyle istiyorsa, elbette alkol tüketeceksiniz. Sonuçta yılbaşı senede 1 gün geliyor. Onda da kendimize katı kurallar koymaya gerek yok. Çünkü büyük bir çoğumuz o geceyi midemize zehir edip ertesi gün hepten beter koyveriyoruz. Yılbaşı gecemiz de elimizden uçup gidiyor.  Öncelikle, eğer seviyorsanız, şarap öneririm.  Faydalı olan tek içki çünkü. İki kadeh keyif yapayım hem de fayda sağlayayım diyorsanız kırmızı şarap ideal! 

Gençler genelde bira/votka/tekila tercih ediyor. Hatta birçoğu eve gidince kokmayayım diye votkadan vazgeçemiyor:) Votka tüketecekseniz eğer, limonla, portakalla, vişneyle yani meyve sularıyla tercih edin mümkünse. Votka-enerjiye hayır! Enerji içecekleri yapay, ne idüğü belirsiz kafein bombaları çünkü. Hiç gerek yok.

Biranın da ne denli kalorili olduğunuz biliyoruz ama bir gecelik bunu düşünmeyin eğer çok seviyorsanız. Ama yine de 4-5 taneden fazla içmeyin derim. Bir de sızma riski var üstelik:)

Sigara tüketimine gelince... Eğer içiyorsanız, üstüste tüketimlerden kaçının. Peşpeşe en fazla 2 adet içmelisiniz. Fazlası, akut nikotin zehirlenmesine kadar gidiyor. 

Uzun lafın kısası, gecenizi berbat etmek istemiyorsanız hiçbir şeyin ölçüsünü kaçırmayın. Unutmayın yılbaşının amacı yemek yemek değil, hep birlikte olmak, dilekler dilemek, yeni yılı ailemizle karşılamak:)



Sağlık Sayfam hepinize şimdiden güzel bir 2015 diler, mutlu kalın, sağlıklı kalın! :)
0 yorum

Grip, Sen mi Büyüksün Ben mi?

Havaların ne yapacağını bilemediği, mevsim geçişlerinin adeta göbeğinde olduğumuz şu dönemlerde en çok dikkat edilmesi gereken hastalıklardan biri de grip. Hava bir açıyor bir kapıyor. Önce güneşin altında terliyoruz, sonra rüzgarı yiyip üşütebiliyoruz. E hal böyle olunca dışarı ne giyip çıkacağımızı da şaşırıyoruz. İyisi mi biz işi şansa bırakmadan gribe karşı önlemlerimizi alalım, vücudumuzu kış mı yaz mı olacağını şaşıran havalardan koruyalım.

Öncelikle şunu söylemeliyim ki, gripten korunmak öyle bir iki günlük bir şey değil. Mikrop vücudunuza yerleşiyor ve zayıf anınızı kolluyor. O nedenle bağışıklık sisteminizi yaz kış demeden düzgün beslenerek dinç tutmalısınız.

Şimdi sıkı giyinin, atkı bere takın dememe gerek yok, nasılsa anneniz söylüyordur bunları:) Benim bu yazıyı yazmamın asıl amacı, ne tür besinleri, bitkileri, çayları tüketerek gripten korunuruz, yakalandığımız gribi hafif atlatırız?




-Elma sirkesi & bal: Sabah kalkar kalkmaz içilen elma sirkesinin yağ yakımını artırdığı ilk ortaya çıktığında diyet dünyasını sallamıştı hatırlarsanız. Bilmeyeniniz yoktur. İçine koyacağınız bir kaşık bal hem direncinizi yüksek tutacak hem de zihninizi berraklaştıracaktır. Ayrıca bu karışımı öksürük kesici olarak da kullanabilirsiniz, size kalmış.

-Ayaklara sıcak su banyosu: Büyüklerimiz 'ayağını sıcak, başını serin tut' derler. Ne güzel demişler! Ayaklarınızın ısısı tüm vücudunuza yayılır ve kolay kolay üşümezsiniz. Sıcak suyun içine birkaç damla da okaliptus yağı damlatabilirsiniz. Sıcak su banyosundan sonra bir süre yorgan altında ter atmak da mikroorganizmaları vücuttan uzaklaştırmak için iyi bir yöntem. Dikkat: sakın ola ki terinizin üzerinizde soğumasına izin vermeyin. İyileşeceğim derken daha kötü olursunuz!

-C vitamini: Artık araştırmalar gösteriyor ki gribe yakalandıktan sonra alınan C vitamininin hastalığa bir faydası yok. Fakat öncesinde korunma amaçlı kullanıldığında faydaları saymakla bitmez. O nedenle günde en az 1 adet portakal-mandalina gibi turunçgiller tüketin. Mevsimi değilse yine C vitamininden oldukça zengin olan yeşil biberi, maydonozu, domatesi mutfağınızdan eksik etmeyin.

-Meyve tüketimi: Meyveleri birbirinden ayırmak oldukça güçtür. Hepsinin ayrı faydası ayrı bir hikmeti var. Zararlı meyve görülmemiştir. Hangi meyveyi tüketirseniz tüketin, yeniyorsa mutlaka kabuğuyla, meyvenin kendisini yiyin. Suyunu sıkıp içmeyin. Hem besin değerlerini büyük ölçüde kaybeder, hem de asıl vitaminin gizli olduğu kabuktan faydalanamazsınız. Ayrıca meyvenin kendisini tüketmek daha fazla tokluk hissi verir.

-Uyku: Kış aylarında, soğuk havalarda vücudunuzun uyku ihtiyacı artar. En az 8 saat uyumaya özen gösterin.

-Bitki çayları: Hangi bitkinin çayını içerseniz için, kesinlikle kaynatmayın, demleyin. Önce suyu kaynatın, ardından bitkileri içinde 1-2 dakika beklettikten sonra süzün ve suyunu için. Tatlandırmak istiyorsanız da rafine şeker değil, bal kullanın.


Poşet çaylar kullanım kolaylığı açısından cazip gözüküyor fakat mümkün olduğunca bitkileri aktardan taze taze edinmeye bakın. Hem daha hesaplı olur, hem de poşetten alacağınız verimin daha fazlasını alırsınız.




Gelelim vücudu gripten koruyan çay tariflerine...

Aslan pençesi, hindiba kökü gibi zor bulunur bitkilerdense evinizde günlük olarak tükettiğiniz, keseyi sarsmayacak ve kolay edinilecek bitkiler içeren çayları sizlerle paylaşmaya gayret ettim.

1) 1 çay dolusu kekik, 1 bardak kaynamış suya eklenir. 1-2 dakika beklenip süzüldükten sonra içilir. Günde en fazla 2 bardak tüketilebilir. Bağışıklığı güçlendirirken, vücuttaki ödemi de atmaya yardımcıdır.

2)Aynı şekilde kuşburnu çayını da rahatlıkla tüketebilirsiniz. İçerdiği antioksidan ve C vitamini ile bağışıklığınızı güçlendirmekle kalmayıp hemoroid ve osteoartrit(kireçlenme) tedavisine de yardımcı olur. İltihap giderici etkisi vardır.

3)Ihlamur(yaprağı ve tomurcukları beraber), ebegümeci(öksürüğü keser), meyan kökü(mukus söktürücüdür)zencefil(öksürüğü keser), kuşburnu(antioksidandır) ve kekik(ödem attırıcıdır) 'ten birer tutam alarak kaynamış suda demleyin. Süzüp suyunu için.

4)1 adet kırmızı elmanın kabukları, 1 adet dilimlenmiş limon, 2 çubuk tarçını yarım litre suyla kaynatın. Sıcakken tüketin. Bağışıklığınızı güçlendirmekle kalmayıp, içerdiği çubuk tarçın sayesinde kan şekerinizi de dengeler.

4)Papatya, solunum yollarının tahriş olmasını engeller. Aynı zamanda iltihap gidericidir., sakinleştirici, yorgunluk gidericidir. Aşırıya kaçmamak kaydıyla rahatlıkla çayını demleyip içebilirsiniz.

4)Adaçayı, limon kabuğu rendesi ve kekiği kaynamış suda demleyin. Süzdükten sonra bir tutam toz tarçın ve bal ekleyip için.

5)Aktardan rahatlıkla bulabileceğiiz ekinezya, vücuttaki lökosit(akyuvar)lerin sayısını artırır, böylece enfeksiyon durumunda vücudunuzun savunma direncini artırarak mikroorganizmaların öldürülmesini kolaylaştırır. Yorgunluğun atılmasına yardımcı olur. Çayını demleyip günde 2-3 bardak tüketebilirsiniz.

6) 1 adet soğanın suyunu çıkarın, 1 bardak su ve 1 tatlı kaşığı bal ile karıştırıp için. Öksürüğünüzü büyük ölçüde azalttığını göreceksiniz.


Bu kadar tariften sonra, hala da 'benim vaktim kısıtlı, bunlarla uğraşamam hazır bir şeyler yok mu?' diyorsanız;
özellikle Doğadan A-C-E vitaminli yeşil çay, Doğadan naneli ıhlamur, Doğadan büyülü bohça kuşburnu çayı, Lipton ekinezyalı kış çayı,  Doğuş nane limon çayı, Doğadan beşi bir yerde karışık bitki çaylarını tüketebilirsiniz.


0 yorum

Ara Öğün, Ana Öğün Olmasın


Uzmanlar bas bas bağırıyor, ‘’sık yiyin, az yiyin’’ diye. Duymayanınız kalmamıştır. Gerçekten de öyle. Vücudumuzu bir makine gibi düşünürsek, metabolizmayı çalıştırmak için sürekli yakıt vermemiz gerekiyor. O nedenle, ideal beslenmenin yolu 3 ana, 3 ara öğün yapmaktan geçiyor.
Fakat adı üstünde, ‘’ara’’ öğün. Yani ufak tefek, maksadını aşmayacak şekilde olması, 100-150 kaloriyi aşmaması gerekiyor. Ara öğün yapacağım diye yarım ekmek arası sandviç yerseniz diyet, diyet olmaktan çıkar. Bu yazıda, diyet yaparken tüketebileceğiniz sağlıklı ve düşük kalorili ara öğün önerilerinde bulunacağım.

nutt-5 adet fındık / 5 adet badem / 2 adet ceviz içi + 2 adet kuru kayısı / 8-10 adet çekirdekli siyah üzüm
-2 adet kepekli galeta / 3 adet diyet bisküvi + 1 bardak ayran/kefir
-1 porsiyon meyve + 1 bardak yağsız süt
-2 dilim tam buğday ekmeğinden yapılmış peynirli tost


-1 dilim az yağlı, esmer şeker ve tam buğday unuyla yapılmış kek
-1 kase, yağsız sütte beklemiş ve1 çay kaşığı bal ile tatlandırılmış yulaf ezmesi
-Yağsız sütle yapılmış ve üzerine bol tarçın serpilmiş sütlü tatlı
fluffy green salad 004
-Mevsim yeşilliklerinden yapılmış, sirke/limon ve zeytinyağı gezdirilmiş salata + 1 adet galeta/kepekli diyet kraker
-1 kutu meyveli probiyotik yoğurt
-Yarım paket diyet kraker / bisküvi
-Yarım simit + az yağlı beyaz peynir
Ara öğün denince çoğumuzun aklına kolay ulaşılabilir, çantaya atılabilir diyet bisküviler geliyor.
Fakat üzerinde ‘’light’’ yazıyor olması onları o kadar da masum kılmıyor. Ayrıca endüstri ürünleri oldukları için içlerinde tatlandırıcılar, katkı maddeleri olabiliyor ve beklendiği kadar tok tutamıyorlar. Kan şekerini çok da iyi dengeleyemiyorlar.
O nedenle, evden çıkmadan önce bir 10 dakikanızı ayırıp, ara öğünlerinizi kendiniz hazırlayıp çantanıza koymanızı öneririm. Hem kesenize hem de vücudunuza daha faydalı olur.
Unutmadan, günde en az 3-4 porsiyon taze sebze-meyve tüketmelisiniz. Vitaminlerden tam anlamıyla faydalanmak için sularını içmeniz değil, meyvenin/sebzenin kendisini tüketmeniz, mümkünse kabuklarını soymamanız sizin için en iyisi olacaktır.


0 yorum

Negatif Kalori, Sınırsız Tüketim


Yediğimiz içtiğimiz her şeyin belli bir kalori değeri var. Sıfır kalorili olan tek şey, hani şu zor anlarda yaradana sığınıp suçu attığımız su.

Örneğin 100 kalorilik bir besin tükettiniz. Vücudunuz da bunu sindirmek için 30 kalori harcadı. Sonuç olarak bu besin size 70 kaloriye mal olacak.

Sarf ettirdiği enerji, aldırdığı enerjiden yüksek olan besinlere ‘’negatif kalorili besinler’’diyoruz. Bu besinleri diyet yaparken yağsız olmak koşuluyla, bol bol, gönül rahatlığıyla tüketebiliyoruz. Tabii ki yine de günde 3-4 porsiyon sebze-meyveyi geçmemekte fayda var. Peki bunlar neler?



SEBZELER:
KABAK
ISPANAK
ŞALGAM
SOĞAN
MARUL
LAHANA
SALATALIK
KARNABAHAR
KEREVİZ
ŞEKER PANCARI
KUŞKONMAZ
BROKOLİ
ŞALGAM

MEYVELER:
YABAN MERSİNİ
ELMA
LİMON
MANGO
GREYFURT
PORTAKAL
AHUDUDU
BÖĞÜRTLEN

Fakat önemli olan bu besinleri haşlayarak, ızgara yaparak veya çiğ tüketmek. Kabağı göl gibi yağa atıp negatif kalorilerden medet ummak elbette olmaz. Diğer bir püf noktası ise beraberinde bol bol sıvı almak.

Afiyet bal şeker olsun, yeter ki kalori olmasın!

0 yorum

Bilgisayarla Kommensal Yaşam Sürmenin Yolları

Yaşadığımız yüzyılda gerek iş hayatında gerekse özel hayatta bilgisayarsız bir hayat sürmek neredeyse mümkün değil. Deyim yerindeyse 'almayanı dövüyorlar'. Fakat bilgisayara uzun saatler boyunca dayanmak her yiğidin harcı değil. Hem gözler, hem vücut farkına varmadan oldukça yıpranabiliyor.



Özellikle masa başında sürekli bilgisayarla çalışan insanların, bu ağır koşulların olumsuz etkilerini hafifletmeleri için birkaç öneri:

-Öncelikle bilgisayarınız sağlık açısından ne kadar elverişli, buna bakmak gerekiyor. İdeal bir bilgisayar ekranı, yüksek çözünürlüklü LCD ekranlardır ve koruyucu film takılarak yansıma ve radyasyon bir nebze azaltılmalıdır.

-Omuzlarınızı kasmamalı, gevşek bırakmalısınız.

-Bel ağrılarının önüne geçmek için mutlaka dik oturmalısınız.

-Ayaklarınız yere değmeli, kolayca ayaklarınızı hareket ettirebileceğiniz bir masada çalışmalısınız.

-Sandalyeniz yumuşak, bel kısmı hareket edebilen, boyu ayarlanabilen ve dönebilen bir sandalye olmalıdır.

-Bilgisayarınız ekranı gövdenize kol uzunluğunuzdan daha az yakınlıkta olmamalıdır.

-Bilgisayarla çalışma esnasında her 30 dakikada bir ara verip esneme hareketleri ve kısa yürüyüşler yaparak kan dolaşımınızı artırabilirsiniz. Aksi takdirde dolaşım bozukluklarına ve özellikle varislere davetiye çıkarırsınız.



0 yorum

Az Bilinen, Çok Faydalı: Çay Ağacı Yağı

Çay ağacı, bizim bildiğimiz çay bitkisiyle pek ilgisi olmayan, Avusturalya dolaylarında yetişen bir bitki. Ağacın yapraklarının ezilip distilasyonu yapıldıktan sonra tamamen doğal olan çay ağacı yağı elde edilir.

Avusturalyalılar günlük hayatta yanık, akne, enflamasyon gibi birçok sorun için bu yağı kullanmaktadırlar.


Çay ağacı yağının bilmediğimiz, tahmin edemediğimiz pek çok özelliği bulunmaktadır. Fakat sadece haricen kullanılmaktadır.

-Akne, yüz lekeleri, mantar, uçuk için pamukla 1-2 damla sürerek,

-Kepek sorunu olan saça birkaç damla ile masaj yapıp, gece bekletildikten sonra sabah yıkayarak,

-Bit bulaşmış saça 1-2 damla tarağa sürüp tarayarak,

-Böcek ısırıklarında kaşınan yerin üzerine 1-2 damla pamukla sürerek,

-Ayak kokusu için her gün 1 kere ayağa masaj yaparak,

-Grip, soğuk algınlığı gibi durumlarda tıkanan sinüsleri açmak için 1 tencere suya 10 damla döküp 15 dakika inhale ederek,

-Su toplaması, yanık gibi durumlarda yara yeri temizlendikten sonra antiseptik amaçla sürülerek,

-Ateş düşürmek için nemli beze 1-2 damla damlatıp ferahlık verdirmek amacıyla kullanılabilir.


Çay ağacı yağını aktarlardan edinebileceğiniz gibi, pek çok kozmetik mağaza zincirinden de edinebilirsiniz.
0 yorum

Ömrümüz Su Gibi Olsun

Su, vücut sıvılarında bulunarak, eklemlerin kayganlaşmasına neden olur. İdrarla zararlı maddelerin atılmasını sağlar.
Diyette proteine göre karbonhidrat ve yağın yüksek olması metabolik suyu artırır. Örnek verecek olursak, bir bardak sütün %89’u, bir ince dilim ekmeğin %38’i, bir elmanın % 84’ü, bir yemek kaşığı balın %17’si sudur. Ek olarak gün içinde içtiğimiz çay, kahve, soda, gazlı ve gazsız içeceklerle de su almaktayız.
Hücre ve kas dokularını güçlendirir. Karbonhidratları, yağları, proteinleri, hormonları ve oksijeni, kanda bulunarak kaslara taşır. Zararlı maddeleri dokulardan uzaklaştırmayı sağlar.
Cildi gerginleştirir, parlaklık kazandırır.
Deri yoluyla, akciğerde solum yoluyla, böbreklerden idrarla ve bağırsaklardan su kaybı vardır. Bu oran ortalama 8-10 bardak sıvı kaybetmek anlamına gelir. Su içmek, susama merkezi ile hormonal olarak uyarılma sonucunda meydana gelir.Vücut toplam suyun %0-1 kadarını kaybedince susama duygusu oluşur.
Çok sıcak ve soğuk havalarda vücut normal ısısını sağlayabilmek için daha fazla su harcar. Yoğun egzersiz ve ağır işler yapıldığında su kaybı fazlalaşır. Hamilelik ve emzirme döneminde, uzun süren yolculuklarda, hastalık durunda, kusma, ishal ve ateşli hastalıklarda, yüksek lifli beslenme içeren diyetler yapıldığında daha fazla sıvı almak gerekir. 
Su tüketimini artırmak için;
- Gün içerisinde çay, kahve yerine su molası verin. Çalışma masanızda bir sürahi ve bardak buludurun.
- Yemeklerinizi ve ara öğünlerinizi su, süt, ayran, taze sıkılmış meyve suyu ile tamamlayın. Ya da öğünlerinize çorba ile başlayın.
- Toplantılarda ve özel günlerde diüretik etkisi nedeniyle alkol yerine soda tüketin. Ancak fazla soda tüketiminden kaçının. Böbrek sağlığınız için nadir tüketmekte fayda var.
- Egzersiz yaparken ve sıcak havalarda çalışırken mutlaka su için.
- Seyahatleriniz boyunca yanınızda su bulundurun. 
   Ömrünüz su gibi olsun! Su verenleriniz çok olsun:)
.
0 yorum

Kış Geliyor Ört Hocam Yorgan Yorgan Üstüne


Evet bu kış pek kış gibi geçmedi. Her an ‘amaan bu ne biçim ocak ayı ya’ diye homurdandık durduk. Ama istediğimiz oldu ve kar göründü! Tabi ki kar demek, sadece kar topu, eğlence kayak demek değil. 0’ın altında hava sıcaklıkları demek, üşümek demek.

 Gelelim soğuk havanın vücudumuzda yaratabileceği olumsuz değişikliklere;
Uzun bir süre hava sıcaklıklarının mevsim normallerinin üzerinde seyretti ve doğal olarak son günlerde meydana gelen ani düşüşler insanların biyolojik ritminde değişikliklere yol açabilecek.

Soğuk havalarda kalp damarlarında meydana gelen büzüşme ölümle sonuçlanabilecek koroner kalp hastalıklarına yol açabiliyor. Şeker hastaları ve böbrek yetmezliği olan hastalar da ritm bozukluğu ve kalp yetmezliği açısından sıcaklığın ani düşüşünden olumsuz etkileniyor.

Ayrıca ısınmak için yakılan sobaların ve kalorifer atıklarının havayı kirletmesi, solunum yolu enfeksiyonlarını şiddetlendirip, astım, nefes darlığına neden oluyor.Tabi iç mekanlarda da maruz kaldığımız kuru ve sıcak havalar cilde zarar veriyor.
Sadece hava sıcaklıklarının düşmesi bile hastalıkların oluşum sıklığını artırırken mevsim değişikliğine bağlı olarak halsizlik, isteksizlik, baş ağrısı ve yorgunluk gibi belirtilerle grip, soğuk algınlığı, bronşit gibi pek çok hastalık da kendini göstermeye başlıyor.
  Peki ne yapmalıyız?
Güçlü bir bağışıklık sistemi, hastalıklara yakalanmayı önler, bu nedenle yaşlı genç herkesin özellikle yediği besinlerle bağışıklık sistemini güçlendirmesi gerekiyor.
1.Brokoli, kivi, enginar, yoğurt, domates, havuç gibi besinler hem bağışıklık sistemini güçlendirir, hem de dinç hissettirir. 
Su ihtiyacını karşılamak için günde en az 2 litre su içmek gerek.Pekmez, limonlu çaylar, nane limon, rezene çay, bal ve C vitamini içeren meyvelerin tüketilmesine ağırlık vermekte fayda var.
2. Soğuk algınlığı, enfeksiyon, zayıf bağışıklık sistemi ve kanserden korunma gibi durumlarda dünyanın en önemli şifalı bitkilerinden olan ekinezya çayının da kullanımı son derece faydalı.Hem ekinezyanın, nam-ı diğer kış çayı, Lipton tarafından hazırlanmış poşetlerini marketlerden temin edebilirsiniz. Ama tabi ki aktardan alıp kaynatıp içmek daha faydalı ve tesirli. 
3.Tabii ki cildimiz de çok önemli. Cildin kurumasını azaltmak için yağ oranı fazla likit oranı yüksek nemlendiricilerin kullanılması gerekiyor. Ayrıca bol bol balık tüketilebilir. Çünkü balığın içinde yağ miktarları fazla olduğundan derinin kuruluğuna iyi gelir ve canlılık kazanmasına yardımcı olur.
4.Eldiven, bere ve atkı gibi koruyucu giysileri muhakkak kullanmakta fayda var. Ayrıca aşırı yünlü giysiler giyilmemeli.5.Kışın ısınmak amacıyla sıcak suyla yıkanılması yanlıştır. Aşırı sıcak su deriyi kurutur, saçlarda matlaşmaya neden olur. Islak saçla dışarı çıkıldığında rüzgarın etkisiyle derideki ani değişimler kuruma ve çatlamaları daha da artırır. Saçınızı kurutmadan dışarı çıkmayın! 
6.Güneş koruyucular yazın kullanılır, şeklindeki düşünce yanlıştır. Ultraviyole ışınları kışın da etkilidir. Güneş ışınları kışın da vücudun açık yerlerine geldiği için yaşlanma riskini artırır. Güneşin zararlı etkilerinden korunmak için muhakkak el ve yüz için güneş koruyucunun kış döneminde de kullanılması faydalıdır. Ayrıca koruma faktörlü dudak nemlendiricileri de faydalı. Özellikle Nivea ve Neutrogena’nın lipstickleri hem güzel kokulu hem oldukça nemlendirici etkili.
Tabi ki zorunda olmadıkça evde kalmak en iyisi. Soğuk havalarda battaniyelere sarılıp, bütün gün bitki çayları eşliğinde DVD seyretmek büyük keyif. Ama yine de arada bir camları açıp evi havalandırmayı, kuru kalorifer havasını dışarı çıkarmayıihmal etmeyin evde yokken. Havalar soğuk olduğundan oksijen yoğunluğu fazla, bol nefes alın, verin. Ciğerlerinizi temizleyin. Ve kar topu oynayın, hayatın tadını çıkarın!
0 yorum

Başımızın Belası: Migren

Sizin yerinizde olsam bu yazıyı okumadan önce sahip olduğunuz ağrının migren mi yoksa sıradan bir baş ağrısı mı olduğunu öğrenirim. Bu test size yardımcı olacaktır;
   

Migren neden görülür?


Migren bir baş ağrısı türüdür .Genelde soğuk terleme ile birlikte görülür. Migrene bulantı, kusma, görme bozuklukları ve nadir olarak geçici felç ve konuşma kaybı eşlik edebilir. Aynı zamanda hastalar atak sırasında ışığa, sese ya da bazı kokulara duyarlılık (aşırı duyarlılık) bildirmektedirler.


Migren baş ağrıları, kan damarlarının genişlemesi ve bu kan damarlarının çevresini saran sinir liflerinden çeşitli kimyasal maddelerin salınması nedeni ile oluşmaktadır.

Migreni neler tetikler?

Çok parlak ışık, yanıp sönen ışık.
Parfüm, boya, temizlik ürünleri, egzoz dumanı, sigara dumanı solumak.
Hava durumu değişiklikleri, aşırı nem, deniz seviyesinden çok yükseklerde olmak.
Çikolata, narenciye, soğan, fasulye, fındık ve aşırı yağlı gıdalar.
Alkol
Kafein ya da kafein yokluğu.
Sodyum Nitrat:(örneğin; sosisli sandviçte var)
Tatlandırıcılar

Uykusuzluk ya da çok uyumak
Düzenli beslenmemek
Kafa yaralanması
Sigara içmek
Fiziksel güç harcamak
Ritim değişikliği

Kadınlarda hormonal değişiklikler: Menopoz, oral kontrasepsiyon, hormon replasman tedavisi, gebelik
Bazı ilaçlar
Başka bir neden ile oluşan baş ya da boyun ağrısı

Peki ne yapmalıyız?

Akut migren ataklarını ağrı kesicilerle kısmen önleyebiliriz. Fakat bu kısa sürer. Ağrı kesicileri haftada en fazla 2 kere almalısınız.


Tabii ki etkisi yadsınamaz bir alternatif tıp gerçeği de var. Her hastalıkta olduğu gibi şifalı otlarımızdan bu konuda da medet umabiliriz. Peki neler bu güzel bitkiler?
Anason
Biberiye(Kuşdili)
Melisa


Bu gibi bitkileri kaynatıp çayını içerek migren ataklarını hafifletebilirsiniz, hem de sakinleşirsiniz.Ayrıca idrar söktürücü etkileri vardır, rahatlatırlar.





Ağrı kesici ilaçlara haftada 2 defadan fazla ihtiyaç duyanlar, ilaçla ağrıları geçiremeyenler ve gebelik kalp krizi gibi nedenlerle ağrı kesici kullanamayanlar ne yapmalı? İşin bu noktasında erteleyici değil önleyici tedavi gerekir. Doktora görünmek zorunludur!
0 yorum

Kusursuz Bir Cildin Düşmanları

1-Makyajı silmeden uyumak: Biliyoruz, özene bezene yaptığınız makyajları çoğu zaman üşengeçlikten, bazen de silmeye kıyamadığınız için silmiyorsunuz. Fakat siz uyurken bu kimyasallar gözeneklerinizi tıkıyor cildinizin hava almasını güçleştiriyor ve bakteri enfeksiyonlarına davetiye oluyor.

2-Sigara içmek: Sigara ciltteki yüzeyel kılcal dmarları daraltır, tıkar. Bu da derinizin beslenmesine engel olur. Yaşlanma belirtileri erken görülür.

3-Fazla alkol alımı: Dozunda alınırsa vücuda faydası bile dokunabilen alkol, aşırıya kaçtığı zaman ciltte sarkmalara ve kırışıklıklara yol açabiliyor.

4-Gereğinden fazla peeling yapmak: Peeling ölü derileri temizleyip cildinizin daha ışıltılı görünmesini sağlar fakat aşırıya kaçarsanız cildinizi kurutur, aşırı yağ salgılanmasına sebep olursunuz. Haftada 1-2 kez yapılmalıdır.

5-Bilinçsiz kozmetik alışverişi yapmak: Herkesin cilt tipi farklıdır. Öneriyle bakım ürünü alınmaz. Önce cildinize neyin uygun olduğuna karar vermelisiniz.

6-Yeterince uyumamak: Uyku, vücudumuzun dinlendiği, kafamızdan fazlalıkların atıldığı belki de hayatın en önemli zaman dilimlerinden biri. Biz hareket etmiyoruz ama vücudumuz uyurken çok iş yapıyor. İyi hissetmek, sağlıklı olmak için günde en az 8 saat uyumalısınız.

7-Güneş korumasını ihmal etmek: Sadece yaz aylarında değil, kış aylarında da koruyucu kremleri sürmelisiniz. Güneşin zararlı ışınları cildin erken yaşlanmasına ve sarkmasına sebep oluyor.

8-Gün içinde makyaj tazelemek: Yaptığınız makyaj gün içinde ter, rüzgar gibi faktörlerden dolayı etkisini kaybeder fakat silmeden üst üste sürülen kimyasallar gözeneklerin tıkanmasına yol açar.

Tüm bu faktörlerin yanında, aslında söylemeye gerek bile yok ama bol bol su içmek en önemlisi. Su demek kan demek, hayat demek.
Ayrıca cildinizin ışıldaması için iyi hissetmeniz şart. Yoksa milyonlarca liralar döktüğünüz kremler hiçbir işe yaramaz. Kendinizi, cildinizi sevmeye bakın.
0 yorum

Alkolün Vücuda Etkileri, Akşamdan Kalma Olmayı Engellemenin Yolları

Alkolün vücuda pek çok olumsuz etkisi bulunmaktadır. Bu etkiler; içeceğin alkol miktarına, bireyin metabolizma hızına, içme hızına ve süresine, açlık ve tokluk durumuna, sigara/madde veya yemek ile birlikte alınıp alınmadığına göre değişir.

Erişkin bir birey vücuttan dakikada ortalama 0,15 gram alkol temizler. Bu rakam, bireyden bireye farklılık göstermektedir. Ayrıca alkolün etkilerinin kadınlarda erkeklere göre daha çabuk görüldüğünü de eklemek gerekir.



Alkolün vücuda etkilerine gelecek olursak;

-Algılarda yavaşlama

-Yüzde kızarma

-Reflekslerde zayıflama

-Dikkat eksikliği

-Vücut hareketlerini kontrol edememe

-Bulantı, kusma

-Görme bozuklukları, halüsinasyonlar

-Bilinç kaybı

-Diürez (sık idrar çıkma)

-Terleme

-Uyku hali

-Hafıza kaybı


Akşamdan Kalmalık:

Alkol alımını takiben doz bağımlı olarak ortaya çıkan bu etkilerin haricinde, fazla miktarda alkol alımı sonrası ertesi gün kendini gösteren; halk arasında 'akşamdan kalma' veya 'hangover' denilen durum ise 12 ila 24 saat kadar sürebilir ve kendini şu şekilde gösterir;

-Baş ağrısı

-Dehidratasyon (susuzluk)

-Mide ağrısı/bulantısı/yanması

-Sersemlik, yorgunluk, güçsüzlük

-Işığa ve sese hassasiyet

-Kan şekerinde düşme, sık acıkma hissi

-Titreme



Gelelim, keyifli bir gecenin ardından bu sendromlarla dolu bir gün geçirmemek için neler yapılabileceğine;

-Bol su tüketin: Alkol almadan önce, alım sırasında ve aldıktan sonra olmak üzere mutlaka su için. Saydığımız bu sendromların pek çoğunun asıl sebebi susuzluktur. Ortalama 250 mi alkol alımını takiben vücut 1 litre civarı su kaybeder. Alkol, iyi bir diüretiktir.

-Aç karnına alkol tüketmeyin: Alkol almadan önce midenizin boş olmadığından emin olun. Hatta alkolü yemekle birlikte alın veya yanına kuruyemiş tüketin.

-Şeker içeren içeceklerle yapılan kokteyllerden kaçının: Şeker, alkolün etkilerini artırıcı etki gösterir.

-Farklı içecekleri karıştırmayın: Geceye ne ile başladıysanız onunla devam etmeye özen gösterin.

-Alkol alımından evvel kafeinden uzak durun: Papatya, rezene, melisa, ıhlamur gibi bitki çaylarını tercih edin.

-Bol C vitamini tüketmeye özen gösterin: Yüksek miktarda C vitamini içeren besinler; brokoli, maydonoz, domates, biber, turunçgillerdir. Özellikle turunçgillerin sularını değil, kendisini tüketmeye çalışın.

-Eve geldiğinizde ayıldıktan sonra uyumaya çalışın.

-Ertesi sabah yüksek kalorili kahvaltılardan kaçının: Zaten alkolle baş etmeye çalışan midenizi ağır yiyeceklerle yormayın.

-Çok sıcak veya çok soğuk, şok duşlardan kaçının: Ilık suyla alınan bir duş sizi kendinize getirmeye yardımcı olacaktır.

-Bütün günü yatakta geçirmektense temiz havada 30-35 dakikalık yürüyüşler yapın.



Medikal Tedavi: Alka Seltzer olarak bildiğimiz, aslında hepimizin yakından tanıdığı Aspirin'in efervesan formu olan ilaç, akşamdan kalma etkilerini silmek için oldukça sık kullanılmaktadır.
Bu ilacı gebeliğinin son 3 ayında olanlar, kanama eğilimi olanlar ve astım hastaları kullanmamalıdır. Kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği gibi kronik hastalığı olanlar ise mutlaka doktora danışmalıdırlar.


Unutmadan... Alkol bir zehirdir. En iyi tedavi, kullanmamaktır.


0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI