işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

Kan Gruplarına Göre Diyet Programı

Yıllardır yapılan araştırmalar sonucunda, kan gruplarının sağlık üzerindeki etkileri belirlenmiştir. Bu araştırmalar, zayıflama ve beslenme konuları üzerinde de yapılmıştır. Varılan sonuçlar, kişilerin kan gruplarının, beslenme alışkanlıkları ve kilo alma eğilimleri üzerinde etkili olduğunu göstermiştir.
Bu sebeple, uzmanlar, kişilerin kan gruplarına göre diyet yapmaları halinde, daha hızlı ve sağlıklı kilo verebileceklerini belirtmişlerdir.
0 grubu kan grubuna sahip olan kişiler, yağsız yiyeceklere yönelmelidirler. Kırmızı et, beyaz et ve balık ihmal edilmemelidir. 

Ancak dondurulmuş gıdalardan uzak durulmalıdır. Bu gruptakiler, tahıl, ekmek ve tane olan sebzeleri yok denecek kadar az tüketmelidir. Bu konu, kilo vermelerinde çok etkilidir. Buğday ve buğdaylı gıdalar tüketilmemelidir. 
Bu gruba giren kişilerin metabolizmaları yavaş çalışabilir. Bolca deniz ürünleri, kırmızı et, ıspanak ve iyotlu tuz tüketmeleri iyi olacaktır. 0 grubu kişilerin midelerinde asit oranı olması gerekenden fazla olmaktadır. Bu sebeple et ürünlerini, diğer insanlara göre daha kolay sindirirler. Süt ürünleri metabolizmayı yavaşlattığından ve bu gruptakiler zaten yavaş metabolizmaya sahip olduklarından, süt ürünlerini fazla tüketmemeleri gerekmektedir. 

Sıvı yağlar tercih edilmelidir. A grubu kana sahip olan kişiler, tahıl ve sebzelere ağırlık vermelidirler. Organik besinleri tercih etmeleri, bu grup için iyi olacaktır. Kırmızı et yemeleri, bu kişilere enerji kaybettirir. Zor hazmederler. Bu gruptaki kişilerin vücutlarında et ürünleri yağ olarak depolandığından, fazla kiloya sebep olmaktadır. Süt ve süt ürünleri de bu grup için sakıncalıdır. Mümkün olduğunca az et ve yok denecek kadar az süt ürünü tüketmeleri en iyisi olacaktır. Et yerine balığı koymaları mümkündür.Kilo vermek isteniyorsa, domates, patates ve lahana yenilmemelidir. Bu grup için, havuç, ıspanak ve balkabağı çok yararlıdır. 



Sarımsak bolca tüketilmelidir, çünkü en yararlı olduğu grup A grubudur. Günde 3 öğün meyve tüketilmelidir. Tropikal meyveler bu grup için uygun değildir. B grubu kana sahip olan kişiler, kendileri için uygun olan beslenme türünü benimserlerse, uzun yıllar sağlıklı olarak yaşamaları mümkün olacaktır. 

Bu grup, hayvansal gıdalar ile sebzeleri dengeli bir biçimde almalıdır. Bu kişilere, mısır, buğday ve fındık kilo aldırır. Süt az miktarda tüketilmelidir. Tavuk ve piliçten tamamen uzak durulmalıdır. Beyaz et olarak hindi eti tercih edilebilir. Piliç etinin içerdiği bazı maddeler, B grubu kana sahip kişiler için zararlıdırlar. Ab grubu kan taşıyan kişiler, yemek seçiminde dikkatli olmalıdır. A ve B grubuna dahil olan kişilerin beslenme biçiminin bir karışımı, bu grup için uygun olacaktır. Et ürünleri, bu grupta fazla kiloya sebep olabilir. 
Az ve sık yeme prensibini benimsemeleri gerekir. 
Yoğurt yenilebilir ve et olarak da hindi eti ideal olacaktır. Uzak durulması gereken gıdalardan uzak durulduğu sürece, kan grubuna göre hızlı kilo vermek kolaydır.

0 yorum

Mide Yanması Neden Olur

Mide yanması, yani tıp bilimindeki adıyla gastro özofajial reflü sendromu, sindirim esnasında mide asidinin yemek borusuna kaçması sonucunda meydana gelen ve yemek borusundan gırtlağa doğru uzanan alanda oluşan yanma hissidir. Genellikle bu yanma ve ekşime hissinin oluştuğu yer mide üzerinde veya göğüsün ortasındaki kemiğin altında diyafram civarıdır.

Bazen gırtlağa hatta ağza doğru yayılabilir. Beslenme alışkanlıklarına da bağlı olarak yaygınlığı değişiklik gösterir. Ülkemizdeki insanlarda, yaklaşık yüzde 30-40 oranında bu şikâyet görülür. Kimi kişiler, hemen hemen her gün, kimi insanlar da yedikleri yiyeceğe olan hassasiyetlerine göre haftada birkaç kez, bu durumla karşı karşıya kalır. Genelde her yaşta görülse de, daha çok 25 ile 50 yaşları arasında yoğun olan bir rahatsızlıktır. Yanma hissi genelde yemekten yarım saat sonra başlar ve iki üç saat kadar devam edebilir. Mide asidinin oluşturduğu bu problemin en temel sebebi, yenilen bazı yiyeceklerin sindirimi zor olduğundan ya da midenin zorluk çekmesinden dolayı, aşırı miktarda mide asidi salgılanmasıdır. Mide asidinin aşırı olmasından dolayı, bu asit midenin kendisine zarar vermekte ve acıya sebep olmaktadır.

Normal şartlarda vücudun salgılanan pek çok aside karşı, kendini bu asitlerin zararlı etkilerinden koruyacak pek çok sistemi olmasına rağmen, bazen metabolizmada meydana gelen aksaklıklardan dolayı, metabolizma bu asitlerden etkilenir. Mide asidinin, midenin sindirim hareketleri ve oluşan basınç sebebiyle fışkırması gayet doğaldır, ancak bunun yemek borusuna girişini engelleyen ve yemek borusu ile mide arasında bulunan kapakçık, yeterli miktarda çalışmayınca bu rahatsızlık oluşur. Bunu önlemenin yolu en başta bilinçli ve dengeli beslenmeye başlamaktır. Mide mekanizmasını bozmayan, mide sağlığına faydalı yiyecekleri tüketerek bu rahatsızlığı azaltmak mümkündür.

Hastalık teşhisini koymak için doktorun kısa bir süre hasta öyküsünü ve şikâyetlerini dinlemesi yeterlidir. Kimi ağır durumlarda, özellikle ilerlemiş yaştaki hastalarda endoskopi yöntemi kullanılır. Tedavi olarak belli bir diyet haricinde, bazı ilaçlarla mide asidinin salgı miktarı azaltılmaya çalışılır. Verilen diyetlerde mide asidini azaltacak, mide asidinin salgılanmasını tetiklemeyecek ya da asidi kurutacak besinlere yer verilir. Bunların başında kızarmış ekmek, muz, maden suyu, patates ve lifli yiyecekler gelmektedir.

0 yorum

Kırıklarda İlk Yardım

Özellikle kazalarda, vücudun çeşitli kısımlarında gerçekleşen kırıklara sık olarak rastlanmaktadır. Herhangi bir kemiğinde kırık olan kişide, kırığın olduğu noktada ve yakın bölgelerde şiddetli ağrı meydana gelir.
Kırığın bulunduğu bölge, temasa karşı aşırı duyarlıdır. Dışarıdan bakıldığında, şekil bozukluğu gözlemlenir. 
Kırık olan bölge hareket ettirilemez ve şişer. Kırıklarda genel olarak uygulanan kurallar vardır. 

Kırıkta açık yara varsa ve parçalanmış kemikler görünüyorsa, bu kemiklere dokunulmamalıdır. Dokunulması, sinirlere ve damarlara ciddi zararlar verebilir. Deri üzerindeki yaraya pansuman yapılarak sargı bezi ile sarılmalıdır. 
Kırık kısma pansuman yerleştirilmelidir. Kırık kemiğin tespiti nazik hareketlerle yapılmalıdır. Herhangi bir zorlama veya ters bir hareket, acıdan dolayı şoka girilmesine yol açabilir. Kırık tespiti yapıldıktan sonra, bir tahta veya benzeri düz ve sert bir cisim atel olarak kullanılır. Atel, kırık kemiğin uçlarının hareketsiz kalmasına yardımcı olur. 
Eğer kanama mevcutsa, atel kullanılmadan önce kanama durdurulmalıdır. Atel olarak kullanılan cismin, çıplak deriye değen kısımları temiz bezlerle desteklenmelidir. Ardından kırık kemiğin üst kısmına, kalın bir havluya sarılmış halde buz konulmalıdır. Yara almış vücut kısımları, mümkünse kalp seviyesinden yükseğe kaldırılmalıdır.

Kırıklarda ilk yardım hususunda, en riskli vakalar omurga kırıklarıdır. Bu vakalarda hata yapmanın önüne geçmek için, yaralı hareket ettirilmeden önce, belinde ve boynunda ağrı olup olmadığı sorulmalıdır. Ağrı var ise, omurga kırığı söz konusu olabilmektedir. Aksinden emin olmadan, kırık var gibi hareket etmek en güvenlisi olacaktır. Omurga kırığından şüphelenildiği durumlarda, yaralının altına sert bir tahta yerleştirilmelidir. Bu işlem yapılırken, yaralı mümkün olduğunca sabit tutulmalıdır. Boynunun her iki yanına, kum torbası veya kıyafet tarzı destek verebilecek ve boynun hareket etmesini önleyecek eşyalar konulmalıdır. 


Parmaklarda yaşanan kırıklarda, parmak boyutunda bir tahta ya da metal, parmağın altına yerleştirilmelidir. Kırık parmak, kalp seviyesinden yüksekte tutulmalıdır. Kırık parmağın üzerine buz konularak, en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Eğer kırılan parmakta yüzük varsa, çekilerek çıkartılmamalıdır. Keserek çıkartılması en doğrusu olacaktır. 

Kolun ön kısmında meydana gelen kırıklarda ise, kırık olan kol, diğer omuza gelecek biçimde, göğse sarılmalıdır. Eğer varsa tahta ile destek verilmelidir. Kırık yerin üzerine, diğer tüm kırıklarda olması gerektiği gibi buz konulmalıdır. Bacak kırıklarında ise, yaralının pantolonu kesilerek çıkarılmalıdır. 
Hareket ettirmemeye özen göstererek, tahta ve benzeri sert bir cisim ile desteklenmelidir. Yaralı, sırtüstü yatırılarak hastaneye sevk edilmelidir.
Kırıklarda ilk yardım yapılırken, dikkat edilmesi gereken en önemli şey, yaralıyı mümkün olduğunca hareket ettirmemektir. Sert müdahaleler, durumu daha da kötüleştirebilmektedir. Tüm kırıklarda, mutlaka atel görevi yapacak sert bir cisim ile kırık sabitlenmelidir. Kırığın üzerine buz konularak sağlık ekipleri beklenmelidir.

0 yorum

Panik Atak Nedir Ve Tedavisi Nasılsır

Panik atak; sanılanın aksine, çok sayıda kişinin yaşadığı bir durumdur. İnsanlar hayatlarında bir defa panik atak geçirebilirler. Bazı durumlarda ise tekrarlayan ataklar söz konusudur. Tekrarlayan durumlar, panik atağın bir hastalık halini aldığının göstergesidir.

Hastalık halini alan bir panik atak tablosu, kişinin iş hayatına ve sosyal hayatına ciddi zararlar verir. Panik atak, belirli bir tetikleyicinin ortaya çıkması ile yaşanabileceği gibi, hiç sebep yokken de meydana gelebilir. 

Ortalama 20 dakika içerisinde adım adım şiddetlenen panik atak, daha sonra yine yavaş yavaş şiddetini azaltarak yok olur. 
Yaşanan ilk panik atak tecrübesinde, kişiler genellikle direkt hastaneye başvurmaktadırlar. Herhangi bir fizyolojik sebep bulunamadığında ise durumu şaşkınlıkla karşılamaktadırlar. Kimi hastalar, durumu kabullenemeyip, kendilerinde var olduğuna inandıkları bir hastalığı araştırma yoluna gitmektedirler. 
Hemen hemen her panik atak krizinde hastaneye başvuran hastalar, sonuç alamadan evlerine dönmektedirler. 
Bu durum, psikolojik olarak da kişileri yormaktadır. Panik atak yaşayan kişiler, bir takım takıntılara da sahip olabilmektedirler. Örneğin, krizlerin ne zaman, hangi ortamlarda geldiğine dair yanlış inançlara sahip olmaya başlayabilmektedirler. Bu hastaların, sosyal hayatları genellikle altüst olmaktadır.

Nedensiz beliren sıkıntılar, kalp çarpıntıları, boğulacak gibi olma hissi, ellerin ve ayakların uyuşması ve karıncalanması, sık sık geğirme, titreme, mide bulantısı, el ve ayakların terlemesi, bayılacakmış gibi hissetmek, ölüm korkusu ve delirme korkuları, panik atağın belli başlı belirtileri arasında yer almaktadır. Panik atak hastaları, doktora başvurmadan ilaç kullanmak gibi yanlışlara düşebilmektedirler. 
Genellikle rahatlatıcı özellikleri olan ilaçları tercih eden hastalar bir süre sonra bu haplara bağımlı olmaktadırlar. 


Aynı durum alkol için de geçerlidir. Bazı hastalar, alkol kullanımı ile rahatlayarak krizlerden korunma yoluna başvurmaktadırlar. Bu durum da beraberinde alkol bağımlılığını getirmektedir. Alkolün etkisi geçtiğinde belirtiler tekrar meydana gelmektedir.Yapılması gereken, panik atak fark edildiği anda, bir psikiyatri uzmanına başvurmaktır. Gerekli kontrollerin ardından, duruma panik atak teşhisi konduktan sonra, teşhise inanmak ve hastalıkla savaşmak önemlidir. Panik atak krizleri sırasında, hastaneye gitme alışkanlığından tamamen vazgeçilmelidir. Krizler hastanın kendi başına atlatabilmesi, tedavi yolunda atılmış büyük bir adımdır. Çay, kahve ve kafeinli içecekler fazla tüketilmemelidir. 
Alkolden uzak durulmalıdır. Alkolün kısa süreliğine vereceği rahatlık, ardından alkol bağımlılığını getirebilmektedir. Bağımlılık tedavileri, panik atak ve benzeri hastalıkların tedavisinden çok daha zordur. 
Psikiyatri uzmanı tarafından, panik atak tedavisi için reçete edilmiş ilaçlar, düzenli kullanılmalıdır. 
Doktor tarafından ilaç kullanımına son verilmesi söylenmedikçe, ilaçlar kullanılmaya devam edilmelidir. Panik atak, uzmanına başvurulduğu takdirde, tedavisi olan bir hastalıktır.

0 yorum

Sara krizi Anında İlk Yardım

Halk arasında Sara Hastalığı olarak bahsedilen Epilepsi, beyinde gelişen bir bozukluğun sonucunda meydana gelen bir belirtidir. Bu belirti sırasında, hareket, duyu ve bilinç işlevleri kısa süreliğine bozukluğa uğrar.
Meydana gelen nöbetler, bozukluğun oluştuğu beyin bölgesine göre değişiklik gösterir. 

İnsan beyninin, farklı kısımlarında yer alan merkezler, birbirinden farklı işlevleri yönetir. Beyindeki bozukluk, hangi merkezde meydana gelmişse, o merkezin yönettiği işlevler, nöbet sırasında bozulmaya uğrayacaktır. 3 farklı grupta toplanmış olan sara nöbeti türleri vardır. 

Bunlar; yaygın epilepsi, odaksal epilepsi ve odağı belli olmayan epilepsidir. Artarda tekrarlayan epilepsi krizlerine ise Status Epileptikus denilmektedir. Bu türün hakim olduğu krizler çok sık aralıklarla yaşanır. Hasta henüz ilk krizden tamamen çıkmamışken, 2. Kriz meydana gelir. Bu türde epilepsi krizi geçiren hastaların, krizleri, düzenli ilaç kullanımı ile engellenebilir.
Sara krizi sırasında, hastanın adalelerinde kasılmalar görülür. Hasta, normalde olmayan kokuları duyabilir. 
Bazı durumlarda, hasta bağırarak, aniden yere yığılabilir. Bu durumlarda, kafa çarpmaları da dikkate alınmalıdır. Hastanın ortalama 10 saniye nefesi kesilebileceği gibi, aşırı tükürük salgısından dolayı ağızda köpürme ve idrar kaçırma gözlemlenebilir. Sara krizi sona erdiğinde, hasta hiçbir şey hatırlamaz. Bununla beraber, ciddi bir yorgunluk hisseder.

İlerleyen tıbba rağmen, maalesef günümüzde, sara krizine girmiş bir kişiyi, krizden çıkarmak mümkün değildir. Epilepsi ilaçları, sara krizlerini önceden engellemektedir. Bazı durumlarda, ilaçlarla önlemek de mümkün olmayabilir. Böylesi vakalarda, ilaçlar sadece nöbet sıklığını azaltacaktır. 


Sara krizi için ilk yardım konusunda yapılan en bilinen yanlış, soğan koklatmadır. Bu hiçbir ise yaramayacaktır. 
Sara krizi geçiren bir hastanın, başının altına mont veya yastık gibi yumuşak bir destek konulmalıdır. Bu sayede, kriz sırasında, hastanın başının yaralanması engellenecektir. Sara krizi geçiren bir kişi, genellikle nefes almakta da zorlanacağından, kıyafetinin yakası genişletilmelidir. Hastanın aşırı tepki ve direnç göstermediği durumlarda, dişleri arasına temiz bir kumaş parçası sıkıştırmak yararlı olacaktır. 
Bu sayede, bilinci kapalı olan hasta, dilini ısırmaz. Kriz sırasında çırpınan hastanın, etrafına çarparak zarar vermemesi için gerekli önlemler alınmalıdır. Son olarak, krizden çıkan hasta, yorgun olacağından, evine ulaşması için yardımcı olunmalıdır.

0 yorum

Günes Carpması Anında İlk Yardım

Kişileri hastanelerin acil bölümlerine taşıyan, sıcakla alakalı durumlar arasında, en tehlikeli olanı sıcak çarpmasıdır. Sıcak çarpması durumunda, vücutta ısıyı düzenleyen sistemler bozulur. Bunun neticesinde, vücudun ısısı, tehlikeli seviyelere kadar yükselir.

Tehlikeli seviyelere ulaşan vücut ısısı, beyin hücrelerinin üzerinde bozulmalara yol açar. Ayrıca kan damarları da ciddi biçimde etkilenir. 
Sıcak çarpmasının, özellikle etkilediği bir yaş grubu yoktur. Her yaş grubundan, her insan sıcak çarpması yaşayabilir.
Sıcak çarpması vakaları iki kategoride ele alınabilir. 
Bu kategorilerin ilki, klasik sıcak çarpmasıdır. Klasik sıcak çarpması, sıcak havaya maruz kalındığı durumlarda görülür. 


Küçük yaştaki çocuklar, yaşlı kimseler ve alkol alanlar bu durumu yaşayabilirler. Klasik sıcak çarpmalarının bir diğer hedef kitlesi de, şeker hastalığı yaşayanlar ve kalp yetmezliği çeken hastalardır. Bu türde, aşırı sıcak olan hava terlemeye, ardından da dehidratasyona neden olur.  Diğer sıcak çarpması türü ise, egzersiz ve spor sonucunda meydana gelendir. Bu tür, genç kesimde sıkça görülür.
Havanın aşırı sıcak olduğu zamanlarda yapılan spor ve egzersizler, bu tür sıcak çarpmalarını tetikler. 
Havanın nem oranı %60 ve üzerinde olduğunda, sıcak çarpması riski de artar. 
Ortamın sıcaklığı, vücut sıcaklığına yaklaşınca, sıcak çarpması gerçekleşir. Bu durumu yaşayan kişilerde, derin uykuya geçiş görülebilir. 
Bununla beraber, taşkınlık içeren hareketler, bilinç bulanıklığı ve zihnin karışması gözlemlenebilir. Kişi komaya girebilir. Vücut ısısı normalin çok üzerindedir. Nabız değişken olmakla beraber, solunumun hızlı olduğu görülür.

Sıcak çarpmalarında ilk yardım için, hasta serin bir ortama alınmalıdır. Kişinin kafası yükseltilmeli ve kıyafetleri çıkartılmalıdır. Eğer bilinç kapalı ise, hasta yan döndürülerek yatırılmalıdır. Hastanın bedeni, ılık su ile ıslatılmış olan bezlerle sarılmalıdır. Bununla beraber, vantilatör veya pencereler ile hava akımı sağlanmalıdır. 
Sık aralıklarla, hastanın ateşi kontrol edilmelidir. Vücut ısısı 39 dereceye düştüğünde, ya sarılan bezler çıkarılmalı ya da hava akımı durdurulmalıdır. Yani hastayı serinletmek için kullanılan işlemlerden sadece bir tanesine devam edilmelidir. 
Bu konu çok önemlidir. Hastanın vücut ısısı 39 dereceye düştükten sonra, her iki serinletme işlemine de devam edilmesi, vücut ısısında ani düşüşlere sebep olur. 
Vücut, ısıyı düzenleyemez hale gelir. Bunun sonucunda da, ölüm yaşanabilir. Yine serinletme amacı ile buzlar havlulara sarılarak, hastanın başına, koltuk altlarına, kasıklarına ve boynuna konulabilir. Sıcak çarpmalarında ilk yardım uygulanmasının ardından, hasta hemen hastaneye gönderilmeli ve profesyonel tedaviye alınmalıdır.

0 yorum

Sperm Sayısı Nasıl Arttırılır

Sperm sayısı ve hareketliliği çocuk sahibi olmak için en önemli etkenlerden birisi olduğu kadar, bir erkeğin sağlıklı olup olmamasıyla da yakından ilgilidir. Bilimsel araştırma ve tespitlere göre, çocuk sahibi olabilmek için 20 ile 30 milyon arası sperm yeterli olarak görülmektedir. Ancak son yıllarda sürekli değişen, yetersizleşen ve katkı maddeleriyle dolu olan gıda maddeleri ve kötü beslenme düzenleri sebebiyle, erkeklerde eskiye nazaran çok daha az sayıda sperm bulunmaktadır. 

Ayrıca, iş ve sosyal hayattaki stres, bu oranı daha da etkilemekte ve azaltmaktadır. Sperm sayısını arttırmak için, öncelikle sperm sayısını azaltan faktörlerin önüne geçip, daha sonra beslenme alışkanlıklarını değiştirmek gerekir. Ardından da duruma göre tıbbı müdahale ve ilaç tedavileri denenebilir. Sperm sayısına etki eden faktörler arasında başta sigara gelmektedir. 

Sigaranın bünyesinde bulunan ağır kimyasal maddeler ve nikotin, sperm sayısını azaltmakta, spermlerin canlılık ve hareketlilik oranını düşürmektedir. Ayrıca, sigara içen erkeklerin eşlerinde, düşük riski oranı yükselmektedir. Sperm için en önemli etmen, erkek hormonları olduğundan dolayı, hormonları etkileyen uyuşturucu maddeler, sperm kalitesini ve üretimini olumsuz etkiler. Aşırı miktarda alkol tüketimi, spermin düzenli üretimini bozmaktadır. Alkol, ayrıca testosteron hormonu üretimini ciddi şekilde etkilemekte, hatta kronik vakalarda testislerde küçülmeye sebep olmaktadır.
Bazı ilaçlar da sperm üretimini etkilemektedir, ancak bunların çoğu geçicidir. Kemoterapi gibi tedavilerde kullanılan ilaçlar, daha kalıcı ya da tehlikeli sorunlara sebep olabilmektedir. Bunların haricinde, radyasyon ve yüksek ısılara maruz kalmak da sperm üretimini azaltır.

Bu zararlı faktörleri mümkün olduğunca azaltmak, sperm üretiminin artmasını sağlar. Bunun haricinde bazı gıdalar, meyve ve sebzeler de sperm üretiminin artmasına yardımcı olur. Özellikle bitkilerden ginseng, çakşır yaprağı, zencefil kökü, tarçın, anason, don quai, kişniş ve meyvelerden çilek, ananas, guava ve avokado, sperm sayısını arttırır. Ortak olarak C ve E vitamini, çinko, selenyum ve folik asit içerikli tüm gıdalar da sperm üretimini arttırmaktadır. Sperm sayısından şikayetçi olan kişilerde ise, doktorunun uygun görmesi halinde, mikro cerrahi müdahaleler ya da endoskopik yöntemlerle de sperm sayısını arttırabilir.

0 yorum

Yesil Çayın Faydaları

Yeşil çay, uzmanlar tarafından içilmesi önerilen bir içecektir. Çaylar yaklaşık 400 yıldır, Çin’de çeşitli hastalıkların tedavilerinde kullanılmaktadır.Yeşil çay, çok sayıda yararlı madde içerir. Düzenli olarak içilmesi, çok sayıda yarar sağlamaktadır.Yeşil çay, kateşin isimli maddelerden yüksek seviyede içerir.  Yemek borusu kanserini önlediği ispatlanmıştır. Düzenli içildiği takdirde, erkeklerde sık rastlanılan prostat kanseri riskini üçte iki oranında azaltmaktadır.

Yeşil çay içmek, ultraviyole ışınlarının bedene verdikleri zararlardan korur. Kişide tümör varsa, ciddi oranda küçülmesini sağlar. Güçlü antioksidanlar içermektedir. Kolesterolü düşürür. Tansiyondaki dengesizlikleri düzenler. Vücuttaki bakterileri öldürür. Grip hastalığına yakalananlar bolca tüketmelidir. Yeşil çayın, grip mikrobunu öldürdüğü ispatlanmıştır.

Ağız kokusu sorunu yaşayanlar için de tedavi edici özelliği vardır. 
Kafein içerdiğinden, yorgunluğu yok eder ve enerji verir. İdrar söktürücü özelliği sayesinde, diyet programlarına da dahil edilmektedir. C vitamini barındırdığından, içenin stresini azaltır. Flavonoidler ile kan damarlarının güçlenmesine yardımcı olur. Kan şekerini düşürür ve dengeler. Diş çürümelerine karşı dişleri ve diş etlerini korur.  Düzenli içildiğinde, yaşlanmayı geciktirdiği ispatlanmıştır. Birçok kanser türüne karşı vücudu korur. Sigara kullanan kişiler yeşil çay içtiğinde, sigaranın yarattığı toksik etkiler azalır. Hamile kadınların da yeşil çay içmesi önerilmektedir. Hamilelerin düzenli yeşil çay içmesi halinde, doğumlarının kolay olacağı bildirilmiştir. Doğacak bebeklerde sorun olması riskini de büyük oranda azaltmaktadır. Yeşil çay, hücreleri yeniler ve cildi besler. Kalp ve dolaşım sisteminde oluşabilecek hastalıklardan kişiyi korur. İlerleyen yaşlarda meydana gelebilen kemik erimelerine karşı korunma sağlar.

Hazımsızlık, mide ve bağırsak problemlerine iyi gelmektedir. Baş ağrısı ve migren ağrılarını kısa sürede geçirir. Yeşil çayın ana madde olduğu kozmetik ürünler de mevcuttur. Bu ürünler, gözlere ve cilde son derece iyi gelmektedir.Yeşil çay, bitki yağları içerdiğinden ciltte canlılık ve parlaklık sağlar. Güneş yanıklarının vereceği zararlara karşı koruma sağlar. Yeşil çay özlü kremler ve kozmetikler, ciltteki yaralara temas ettirilmemelidir. İçerdiği maddeler sebebi ile yaralı cilt yüzeylerinde tahrişe yol açabilir. Hayatın her alanında, yeşil çaya yer vermekte yarar vardır. Bu tarz bitkisel mucizelerin, düzenli kullanımı sonucunda yarar almak mümkündür.

0 yorum

Zayıflama Pisikolojisi

Fazla kilodan yakınan kişilerim, en büyük hayali, fit bir bedene kavuşmaktır. Ancak, fazla kilolardan kurtulmak söylenildiği gibi kolay değildir. Kesin bir irade gerekmektedir.Kilo verme hevesi ile belli bir program başlayan kişiler, çok geçmeden heveslerini yitirmektedirler. Her başarısız diyet, kişiye biraz daha hayal kırıklığı yüklemektedir. Gerçekten zayıflamak isteyen, başaracağına yürekten inanan kişiler, kısa sürede zayıflayabilmektedirler. Başarabilmek için inanmak yeterlidir.

Bazı kişiler, uzun yıllar kilolu bir bedende yaşadıktan sonra, kendileri için en uygun zayıflama yolunu bulurlar. Ardından zayıflama başlar. Ancak uzun yıllar boyunca mahvettikleri bedenleri, zayıfladıkça, daha da çok zayıflamayı arzu ederler. 
Bu durumun kontrolden çıkması halinde, psikolojik temelli çeşitli hastalıklar ortaya çıkmaktadır. Kişilerde, yemek sonrasında yaşanan pişmanlığı, bilinçli olarak kusarak yediklerini çıkarma eylemi takip edebilir. Bu sebeple dikkatli olunmalıdır.Zayıflama için, uygun bir diyet ve egzersiz programı yeterli değildir. Tüm bunlara, sabır ve inanç da eklenmelidir. Diyet programının aşırı sıkı olması, kişileri psikolojik olarak olumsuz etkilemektedir. Bu sebeple, beslenme alışkanlıklarını kökten yıkacak diyet programları seçilmemelidir. Normalde yenilen gıdaların porsiyonları küçültülmelidir. 

Beslenme alışkanlıklarında aşırı yağlı yiyecekler varsa, bunlar ya tamamen çıkarılmalı, ya da alternatifler bulunmalıdır. Tek yönlü beslenme üzerine kurulu, Dukan Diyeti benzeri programlardan uzak durulmalıdır. Bu tarz diyetler, hızlı zayıflama sağlamaktadırlar. Ancak, sağlığı tehdit etmelerinin yanında, verilen kilolar, diyetin sona ermesi ile hızla geri alınmaktadır. Bu nedenle, yavaş ama sağlıklı kilo verdiren diyet programları seçilmelidir.Kişi, uygulayacağı diyeti seçerken, sevdiği ve benimsediği yiyeceklerden fazla uzaklaşmamalıdır. Psikolojik olarak, kampa giriyormuş gibi bir temel yaratılmamalıdır. Zayıflama psikolojisi olumlu olarak yapılandırıldıktan sonra, hazır hissedildiğinde diyete başlanmalıdır. Hayatın herhangi bir kısmında yaşanılan sorunlar var ise, diyet ertelenmelidir. 


Bunun yanında, çeşitli bahanelerle diyetin her hafta, hafta başına ertelenmesi, kişinin zayıflama psikolojisine hazır olmadığını göstermektedir. Sağlığı tehdit edecek seviyede aşırı kilolar söz konusu ise, diyetisyen yardımının yanında psikolojik destek de alınmalıdır. Hızlı kilo verme sevdası ile piyasada satılmakta olan zayıflama ilaçları bilinçsizce kullanılmamalıdır. Bu ilaçlar, ancak doktor reçetesi ile verildiği takdirde tercih edilmelidir. Kişi kilolarını vermeye başlarken de kendi ile barışık olmalıdır. Daha sağlıklı bir yaşam ve daha hoş bir görüntü için zayıflayabileceğine inanmalıdır. İnternette aratılarak ulaşılabilecek olan, başarı hikâyelerini okumak da kilo verme konusundaki motivasyonu arttıracaktır.

0 yorum

1 Haftada 5 kilo Verdiren Diyet Programı

Fazla kilolu kalp hastaları için geliştirilmiş bu diyet, ameliyat öncesinde kısa zamanda kilo vermeleri amacına yönelik olarak hazırlanmıştır. Bu diyet sayesinde, sağlıklı bir biçimde yağlardan kurtulmak mümkündür. Diyet süresince, kati surette alkol alınmamalıdır.Kullanılan ilaçlar varsa, alınmalarına devam edilebilir. Bu diyet programının kilit noktası, yağ yakılmasını sağlayan çorbadır.  Bu çorbadan ne kadar çok tüketilirse, yağ yakımı da o kadar çok olacaktır. Diyete tam anlamıyla uyulursa, bir haftalık sürede 5-8 kilo verilebilmektedir.

Diyette belirtilmeyen hiçbir gıda alınmamalıdır. Eğer bir haftalık sürede 6 kilodan verilirse, diyete 2 günlük bir ara verilmedir. Diyette olunmayan zamanlarda, yağ yakıcı çorba içilmemelidir.Yağ yakıcı çorba için gerekli malzemeler; 1 orta boy lahana, 6 büyük soğan, 2 domates, 2 yeşilbiber, 1 demet maydanozdur.

Hazırlanması için; sebzeler küçük parçalar halinde kesilmelidir. Tencereye konarak, üstüne gelecek kadar su eklenmelidir. Tuz, biber ve isteğe göre et suyu tableti kullanılabilir. 10 dakika yüksek ateşte kaynatılır. Sebzeler yumuşayıncaya kadar pişirilmeye devam edilir. Bu çorba, her açlık hissedildiğinde yenilebilir. Miktar ve zaman sınırlaması yoktur. Ne kadar çok çorba tüketilirse, o kadar yağ yakılır. Sadece çorba tüketilmesi sağlık açısından sıkıntılıdır. 

Diyetin ilk günü; muz dışında her türlü meyve ve yağ yakıcı çorba yenilebilir. Çay ve kahve içilebilir. Ancak süt ve şeker eklenmemelidir.

İkinci gün; çorbanın yanında her çeşit sebze yemek serbesttir. Kuru fasulye, bezelye ve mısır yenilmeyecekler listesindedir. Akşam yemeğinde, tereyağlı, fırında patates yenilebilir. Bu gün içerisinde hiç meyve yenmez.

Üçüncü günde, sınırsız yağ yakıcı çorba, meyve ve sebze yenilebilir. Henüz üçüncü günde iken, başlangıçtan itibaren hiç kaçamak yemek yemediyseniz, 2-3 kilo vermiş olmalısınızdır. 

Dördüncü gün; sınırsız yağ yakıcı çorba, sebze ve meyve yenilebilir. Bunlara ek olarak, 1*2 adet muz ve yağsız süt de tüketilebilir. 

Beşinci güne gelindiğinde; kırmızı et yemek serbesttir. Tüm gün süresince, yarım kiloya kadar kırmızı et ve sınırsız domates yenilebilir. 6-8 bardak arası su içmek şarttır. Yağ yakan çorba bugün yalnızca 1 kez içilmelidir. 

Altıncı günde; istenildiği kadar et ve sebze yenilebilir. Patates yenilmeyecektir. Yağ yakan çorbadan en az 1 defa içilmelidir. Haftanın son gününde, kepekli pirinç ve sınırsız sebze yenilebilir. Doğal meyve suları içilebilir. Yağ yakıcı çorba da içilmelidir.

Bir hafta sona erdiğinde, 5 ile 8 kilo arasında bir zayıflama görülmelidir. Daha fazla kilo verilmek isteniyorsa, diyete birkaç günlük ara verildikten sonra tekrar başlanmalıdır.
0 yorum

Arı Sokması Anında İlk Yardım

Özellikle yaz mevsiminde sık rastlanan arı sokması, ani bir acı ile fark edilir. Ardından, arının soktuğu bölge kızarır. Kısa bir süre sonra şişme gözlemlenir. Arı sokmasına karşı alerjisi bulunmayan kişilerde bu şişlik, 24 saat içerisinde, müdahale edilmeden kendiliğinden geçer.
Nadiren şişliğin geçmediği durumlar oluşabilir. Böyle bir durumda, tıbbi yardım almak gereklidir. Alerjisi olmayan kişilerde, toksik bir etki oluşabilmesi için, kişinin aynı anda çok sayıda arı tarafından sokulması gerekmektedir. Nadiren de olsa bu tarz durumlar yaşanmaktadır.

Belirtiler baş ağrısı, kusma, halsizlik ve ateşlenme ile başlamaktadır. Ağır tablolarda, arı sokması ölüme götürebilmektedir.Arı sokmasına karşı alerjisi bulunan kişiler, en riskli gruptadırlar. Bu kişilerde, arı sokması sonrasında belirtiler hemen ortaya çıkar. Şişlik yayılır, nefes darlığı başlar. Bu belirtileri kalpte ritim bozukluğu ve tansiyon düşüklüğü izler. Arı sokması sonucunda ölen kişilerin ölüm sebebi genellikle tansiyonun olması gerekenden fazla düşmesi ve kardiyovasküler şoktur.
Arı sokmasının hemen sonrasında, arının iğnesi hemen çıkarılmalıdır. İğneyi tutup çekmek, cilt içinde kırılmasına sebep olabilir. 
Bu sebeple, iğne, cildin kazınması yöntemi ile çıkarılmalıdır. Arının soktuğu bölge, bol su ve sabun ile yıkanmalıdır. Alerjik tepkilerin önüne geçmek amacı ile buz kompresi yapılabilir. Ağrı yoğun ise, ağrı kesici kullanılabilir. Birden fazla arının soktuğu bir vaka söz konusu ise, vakit kaybetmeden hastaneye gidilmelidir.

Arı sokmalarından korunmak için, çıplak ayakla yürünmemelidir. Arılar ter kokusunu sevdiğinden, arıların olabileceği ortamlarda uzun kollu giyinmek iyi olacaktır. Çiçek kokulu parfümler ve şekerli içecekler arıları ortama çeken etkenlerdir. Genellikle saldırgan bir tavır sergileyen tür, yaban arılarıdır. Bal arıları, kızdırılmadıkları sürece sokmazlar. Arı kovanına yakın bir noktada bir arıyı öldürmek, sokulma riskini arttıracaktır.

Arıların iğnelerinde toksik etki yaratan bir zehir olduğu unutulmamalıdır.İğne vücutta kaldığı her saniye vücuda bir miktar daha zehir girecektir. Bu sebeple iğnenin çıkarılma işlemi hemen gerçekleştirilmelidir. İğnenin derinin kazınması ile çıkarılması mümkün değilse, bir cımbız kullanılmalıdır. İğnenin el ile çıkarılmaya uğraşılması, hem zaman kaybettirir, hem de iğnedeki zehrin daha hızla vücuda verilmesine sebep olur.

0 yorum

Bel Fıtıgı Nedir, Nasıl Meydana Gelir Ve Tedavisi

5 adet omura sahip olan bel bölgesinde, bu omur kemikleri arasında bulunan kıkırdaklara disk denilir. Bu diskler, bağ dokusu görevi yapmaktadırlar.
Disklerin sağlıklı olması son derece önemlidir, çünkü omurganın sağlamlığını, hareket yeteneğini ve darbelere karşı korunması bu bağ dokuları sağlamaktadır. Bu disklerde meydana gelen fıtıklaşma sonucunda, bel fıtığı ortaya çıkmaktadır. 
Fıtıklaşma gerçekleştiğinde, disklerin dış kısmı olan kıkırdak yapıda bozulmalar görülmektedir. Bu bozulmalar sonucunda, disklerin iç kısmında bulunan sıvı, dışarıya doğru taşma yapar. Taşan sıvı, sinirleri sıkıştırır. 

Bu sıkışma sonucunda da hastalık belirtileri ortaya çıkmaktadır. Disklerde fıtıklaşma meydana geldiğinde, diskin içinden sızan bazı kimyasal maddeler, sinirleri ve sinir köklerini olumsuz yönde etkiler. Bu durum da bel kısmında ağrıya sebep olur. Bel fıtığı riski, kişinin genetik ve fizyolojik özelliklerine bağlı olarak artabilmektedir. 
Disklerdeki kıkırdak yapının belli bir yaşa kadar ne kadar ve nasıl beslenmiş olduğu önemlidir. Kimi insan için önemsiz olan bir yükün kaldırılması, başka birinde bel fıtığına sebep olabilmektedir. Erken yaşlarda yüksek olan disklerdeki su miktarı, yaş ilerledikçe azalmaktadır. Bununla beraber, yaşın ilerlemesi ile, bu diskler üzerinde bir takım çatlaklar meydana gelmektedir. 

Onarımı sağlayan hücrelerin de azalması ile hassasiyet artmaktadır. Deformasyon belli bir seviyeye geldiğinde ise, küçük bir yanlış hareket veya bir yük kaldırmak, bel fıtığını ortaya çıkarmaktadır. Diyabet ve damar hastalıkları da bel fıtığının bir tetikleyicisidir. Bel fıtığı, belde ve bacak kısmında beliren ağrılar ile kendini göstermektedir. 
Bel ve bacak ağrısı bir arada olabileceği gibi, tek bir tanesi de gözlemlenebilmektedir. Basit hareketlerde sınırlanma görülür.


Kişi, zaman zaman topallayarak yürümeye başlayabilir. Ağrıya eşlik eden, bacak uyuşması ve bacaklarda karıncalanma hissi görülür. Hastalığa müdahale edilmezse, ilerleyen durumlarda, bacaklarda güç kaybı ve idrarı tutamama gibi çeşitli olumsuzluklar meydana gelebilir. Genetik yatkınlıkla meydana gelebileceği gibi, bel fıtığı riski, uzun süre oturarak çalışanlarda, ağır yük taşıyanlarda, bilinçsiz spor hareketleri yapanlarda, uzun süre araç kullananlarda ve aşırı kilo problemi yaşayan kişilerde artmaktadır.

Bel fıtığının tedavisinden önce, korunma yollarına değinmekte fayda vardır. Her hastalığı meydana gelmeden engellemek en doğrusudur. Kişiler, bel fıtığından korunmak için, ağır cisimleri kaldırmamalıdır. 
Zorunluluk halinde, dizleri kırıp yere çömelerek, kaldırılan cisim alınmalıdır. 
Bel bölgesinden öne doğru eğilerek yük kaldırmak, bel bölgesinde deformasyona ve hatta yırtılma ile bel fıtığına sebep olmaktadır. 
Sağlık sorunu oluşmadan, bel ve karın bölgesini sağlamlaştırmaya odaklı egzersizler yapmak yararlı olacaktır. Herhangi bir eşyayı almak için, uzanmak yerine eşyaya yaklaşmayı tercih etmek gereklidir. İlerlememiş olan bel fıtığı vakalarında, teşhis konulduktan sonra ilaç tedavisine başlanır. Buna ek olarak fizik tedavi uygulanır. Sert yatakta yatmaları önerilir. 

Bazen lazer ile tedavi yöntemi uygulanabilir. İlerlemiş olan bel fıtığı hastaları için, doktorları ameliyat kararı verebilir. Doktor böyle bir kararı verdiğinde, ameliyatı ertelemek ve geciktirmek doğru bir davranış değildir. Ameliyat kararının alınması, bel fıtığının son aşamada olduğunun da bir göstergesidir. Geciktirilen cerrahi müdahale öncesinde hastalar felç olabilmektedir. Günümüzde bel fıtığı ameliyatları, profesyonel ekiplerce yapıldığı takdirde hemen hemen risksizdir. Hastalar ameliyat sonrasında evlerine yürüyerek gidebilmektedirler.

0 yorum

Bogulma Anında İlk Yardım

Boğulma vakalarına özellikle ülkemizde sıkça rastlanmaktadır.Suda yaşanan kazalar, zehirli gazlar, solunum yoluna giren yabancı maddeler ve herhangi bir sebeple ağızda kan birikmesi boğulmaya sebep olabilmektedir.
Boğulmanın ilk anlarında, nabızda ciddi bir artış görülür. Nefes darlığı ve baş dönmesi yaşanır. 
Boyun damarlarının şiştiği gözlemlenir. Boğulmakta olan kişinin yüzünde kızarma olur ve dudakları morarır. 
Bu tabloya kısmen bilinç kaybı eşlik edebilir. 

Boğulma vakasını yaşayan kişiye müdahalede geç kalınmış ise, kişinin dudakları, burnu ve ayak parmakları morarmadan öteye geçerek mavi bir renk alır. Bu vakalarda, kesik kesik nefes alma veya soluksuz kalma durumu gözlemlenir. Nabız son derece yavaşlamıştır ve bilinç tamamen kapanmıştır.
Suda boğulma harici durumlarda, boğulmaya sebep olan etken yok edilmelidir. Boğulan kişinin boynu hafif arkaya doğru eğilir. 
Çenesi nazikçe aralanır ve dil geri gitmiş ise, öne doğru çekilir. Ağız yolu ile yapay solunum yaptırılmaya başlanır. Suda boğulma vakalarında ise, öncelikle kişi sudan çıkarılır. Düz bir yere sırtüstü yatırılarak, eğer varsa kıyafetinin yakası gevşetilir. Ağızda yabancı madde varsa çıkarılır. 
Buna takma dişler de dahildir. Ardından, ağız yolu ile yapay solunum yapmaya başlanır. Boğulan kişi soluk verdiği sırada, başı yana doğru çevrilmelidir. 
Bu döngü 6-7 defa tekrar edilmelidir. Bu sayede, kişi soluk alabilir ve fazla suyu çıkarır. Boğulan kişi, iki el yardımıyla karın bölgesinin altından tutularak yukarı doğru kaldırılır. Bu müdahale, hava yolunda su varsa, bu suyun dışarı çıkarılmasına yardımcı olacaktır.

Boğulmalarda ilk yardım müdahalesinin en önemli kısmı suni teneffüstür. Doğru yapılan bir suni teneffüs, hayat kurtaracaktır.


Suni teneffüse, ağızda bulunabilecek yabancı maddelerin çıkarılmasının ve dilin öne çekilmesinin ardından hemen başlanmalıdır. Boğulan kişinin, burnu parmaklar ile kapatılarak, ağzı geniş bir biçimde açılmalıdır. 
Suni teneffüsü yapan kişi, kazazedenin ağzını kendi ağzı ile kapamalıdır. Güçlü bir şekilde nefes verilmelidir. Bu işlem, kazazedenin göğsü yükselinceye kadar devam etmelidir. Daha sonra nefesin geri çıkması beklenmelidir. Ortalama 4-5 saniye aralıklarla kazazedenin ağzına nefes verilmeli ve ardından da beklenmelidir.
Çocuklarda ise durum biraz farklılık göstermektedir. Boğulan çocuk veya bebek ise, burun ve ağzı, yardım edenin ağzı ile kapatılarak, 3 saniye aralıklarla nefes verilmelidir. Boğulmalarda ilk yardım konusunda, dikkat edilecek en önemli husus, ilk 3 dakika içerisinde suni teneffüse başlanmasıdır. Çünkü 4 dakika sonunda, kişi maalesef ölmüş olacaktır. 
Suni teneffüs müdahalesi bazen 40 dakika, hatta 1 saate kadar uzayabilir. İlk yardım yapan kişi, boğulan şahsın kendi kendine nefes aldığına emin olana kadar müdahaleye devam etmelidir ve yine öldüğüne emin olmadan da suni teneffüse son vermemelidir.

0 yorum

Brokolinin Faydaları

Brokoli, günümüzde sayısız faydaları ispatlanmış olan, çok yararlı bir sebzedir. Havuçta bulunanbeta karotenden çok daha fazlasını içermektedir.Brokoli, her yemeğin yanında haşlanarak sunulabilir. Ayrıca suyu da içilebilecek bir sebzedir. Brokoliyi düzenli tüketen kişilerde, mide, bağırsak ve yemek borusu kanserlerine hemen hemen hiç rastlanmamaktadır.

Brokoli, yüksek miktarda C ve B1 vitaminleri içermektedir. Bunlara ek olarak, kükürt, selenyum, potasyum ve kalsiyumu brokoliden almak mümkündür. 3 çeşit brokoli bilinmektedir. Bunlar, beyaz, mor ve yeşil brokoli olarak sınıflandırılmıştır. Brokoli çiğ olarak yenilebilmektedir. Haşlanarak yenilmesi tercih ediliyorsa, haşlanırken suya birçok vitamin bırakacağı unutulmamalıdır. Bu sebeple, brokolinin haşlandığı su, başka bir yemekte değerlendirilmelidir. Brokoli çok miktarda alınarak, derin dondurucuda saklanabilir. Kalori açısından da çok düşük değerlere sahip olan bu sebze, diyetlerde de yer almaktadır. Özellikle mesane kanserini önlediği bilinmektedir. Hatta bu kanseri tedavi etmede de yardımcı olmaktadır. Brokoli, et ile beraber yenilirse, etin içerisinde var olması muhtemel olan kanserojen maddeleri yok eder. Eğer pişirme esnasında çıkan koku, rahatsızlık veriyorsa, haşlama sırasında, bir miktar limon suyu eklenmesi kokuyu yok edecektir.

Akciğer kanserine karşı da son derece koruyucu olduğu bilinmektedir. Brokoli, düzenli tüketildiğinde, kalp krizi ve katarakt riskini oldukça düşürmektedir. Özellikle ileri yaşlarda karşılaşılan kemik erimesine karşı, brokoli tüketilmelidir. Kadınları, göğüs kanserinden koruyan bir madde de brokolinin içerisinde bulunmaktadır. Brokoli ayrıca, antioksidan özelliğe sahip olan bir sebzedir. Kişilerin hormon dengelerini ayarlama konusunda da oldukça etkilidir. Brokoli, sigara kullanıcılarına önerilmez. Fazla tüketilmesi, cilt sorunlarına, migrene, mide rahatsızlıklarına ve nefes darlığına sebep olabilir. Her gıda gibi, brokoli de kararında tüketilmelidir. Çiçek gibi bir yapıya sahip olduğundan, ilaçlamalar sırasında, daha fazla ilacı tuttuğu için, brokoli alırken organik ürünlerden yana tercih yapılmalıdır. Brokoli haftada birkaç defa düzenli olarak tüketildiğinde, vücutta iyotun emilmesini ciddi oranda azaltır. Bu sebeple, sık brokoli tüketenler, iyotlu besinlere ve iyotlu tuza yönelmelidir. Brokoli, çorbası yapılarak, garnitür şeklinde ve salata olarak sunulabilir. Tercihe göre, zeytinyağı ve limonla pişirilerek, yoğurt ile servis edilebilir.

0 yorum

Burun Kanamasının Nedenleri

En sık rastlanan tıbbi vakalardan biri de burun kanamalarıdır. Burun kanamalarına her yaş grubunda rastlamak mümkündür. Tekrarlayan kanamalarda, mutlaka bir doktora görünmekte yarar vardır.
Halk arasında bilinen, başı geriye yaslayarak bekleme yönteminin yararı olmadığı gibi, zararları da olabilmektedir.Burun kanamasının nedenleri çok çeşitlidir. 
Üst solunum yolları ile ilgili hastalıklara, burun kanaması eşlik edebilmektedir. 

Çocuklarda ise, burna sık sık parmak sokulması ile kılcal damarların zedelenmesine bağlı olarak tekrar eden kanamalar meydana gelebilmektedir. 

Özellikle belli bir yaşın üzerindeki kişilerde, yüksek tansiyona bağlı olarak burun kanamaları gerçekleşmektedir. Bu tür kanamalar, genellikle tıbbi müdahale ile durdurulabilmektedirler. Bazı kişilerde, kanı sulandıran ilaçlar da burun kanamalarına yol açabilmektedir.  Burun üzerine, yüz bölgesine ve kafatasına darbe alınması durumunda da burun kanamaları görülebilir. Çeşitli sebeplerle kullanılan buruna püskürtülen kortizonlu ilaçlar ve kokain kullanımı da rastlanan sebeplerdendir. Daha ciddi sebeplerin başında da, burunda ve genizde oluşan tümörler gelmektedir. Herkesçe sık kullanılan, kan sulandırıcı etkiye sahip ilaçlar, burun kanamalarına yol açtığından, Aspirin de dâhil olmak üzere, tüm ilaçlar, doktor tavsiyesi ile kullanılmalıdır. 
Tansiyon hastalarının burunlarının kanamasının, beyin kanamasını önlediği inancı son derece yanlıştır. Burun kanamasının yaşandığı durumlara, beyin kanaması da eşlik edebilmektedir.

Burun kanaması meydana geldiğinde, baş kesinlikle geriye eğik tutulmamalı ve burun deliklerine herhangi bir madde tıkanmamalıdır.

Hemen bol soğuk su ile burun, zorlanmadan yıkanmalıdır. Kanlar temizlendikten sonra, burnun iki yanına parmaklarla baskı uygulanmalıdır. 
Bir süre beklenmelidir. 
Eğer kanama durmadı ise, aynı işlem tekrarlanmalıdır. Burun kanaması vakalarının büyük bir bölümünde kanama, bu yöntem ile durdurulabilmektedir. Belli bir süre zarfında durmayan kanamalar için, acilen bir Kulak Burun Boğaz uzmanına başvurmak gerekmektedir. 
Özellikle yüksek tansiyona bağlı olan ve tekrarlayan kanamalar dikkate alınmalıdır. Gerekli testler Kulak Burun Boğaz Uzmanı tarafından yapılacaktır. 
Sonuçlara göre de en doğru tedavi yöntemi bulunabilir. Tüm müdahalelere rağmen kanamaların devam ettiği durumlarda, cerrahi yöntem kullanılabilmektedir. 
Küçük bir operasyonla, kanamaya sebep veren damarlar bağlanır. Böylece,kanamaya tamamen son vermek mümkün olur. Basit bir durum olarak algılansa da, tekrarlayan burun kanamaları ciddi hastalıkların belirtisi olabilirler. Bu sebeple mutlaka dikkate alınmalıdırlar.

0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI