işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

Bacak İnceltme Hareketleri Nasıl Yapılır

Düzenli olarak ve evinizde büyük bir keyif ile yapabiliceginiz bacak inceltme hareketleri, daha seksi ve çekici bacaklara kavuşmanızı sağlayacak. Sadece gün içerisinde 25 dakika aşağıda belirtmiş oldugumuz hareketler üzerinde çalışmanız yeterli olacaktır. Bacak eritme hareketleri ile kısa süre içerisinde gözle görünür bir şekilde sık basen kaslarına kavuşmak sizin elinizde. Henüz tatil planı yapmadıysanız ve tatile gitmek için öncelikle çekici bir vücuda sahip olmayı düşünüyorsanız, kısa sürede bunu yapabilmenizin sırrı yazımızda!

Bacak inceltme hareketi -1
  • Ayaklarınızı omuz genişliğinde açın.
  • Vücudunuzu dik tutmaya çalışarak aşağıya doğru oturma hareketi yapın.
  • Bir saniye kadar oturma pozisyonunda kalın. Kalkın ve hareketi aynı şekilde tekrarlamaya devam edin.
Bacak inceltme hareketi-2
  • Bacaklarınızı birbirine yapıştırın. Ardından bir balerin gibi parmaklarınızın üzerine çıkmaya çalışın. Zorlanıyorsanız, duvardan destek alarak bu hareketi yapabilirsiniz.
  • Parmak uçlarının üzerinde durma hareketinin akabinde, dizlerinizi kırmanız ve bu şekilde 2 veya 3 saniye beklemeniz yeterlidir.
Bacak inceltme hareketleri -3
  • Ayak uçlarınız karşıya bakacak şekilde bacakları omuz genişliğinde açıyoruz. Diz seviyesinden biraz yukarı gelecek şekilde topu bacaklarımızın arasına alıyoruz. Top yoksa katlamış olduğunuz bir havluyu da kullanabilirsiniz.
  • Top aşağıya düşmeyecek şekilde aşağı yönlü çömelme hareketlerini birkaç defa tekrarlayarak hareketi tamamlıyoruz.
Bacak inceltme hareketleri-4
  • Parmak uçları dışa doğru bakacak şekilde bacaklarınızı omuz genişliğinde biraz daha fazla açıyoruz. Elimize alacağımız dambılı, karın hizasın dik bir şekilde iki elimizle tutuyoruz.
  • Vücudu aşağıya doğru hareket ettirirken dambılı yukarı doğru elimizle kaldırıyoruz. Vücudun dik pozisyonunu bozmamaya gayret edilmeli. Vücut aşağıda iken bir iki saniye beklenilmeli.
Bacak inceltme hareketleri-5
  • Yere sırtüstü uzanın. Dizleri yukarıya kaldırın ve arasına top koyun. Topu olmayanlar için katlanmış havluda kullanılabilir.
  • Dizlerimizin arasında olan top veya havluyu ezmeye çalışarak bacaklarımızı çalıştırıyoruz. 30 saniye boyunca topu sıkıp, 5 saniye beklemek ve ardından bir daha 30 saniye sıkmak daha verimli olacaktır.   
0 yorum

Hayal kırıklığı yaşamak istemiyorsanız dikkat!

Pek çoğumuz için hayatımızda gerçekleştirmek istediğimiz farklılıkların başlangıç noktası olan yeni yıl, umut ve hayata sıfırdan başlamak anlamına geliyor. Peki, büyük kararlar aldığımız bu dönem neden yılın diğer zamanlarından farklı bir anlam taşıyor? Bu sorunun yanıtını DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden Psikolog Ayşegül Horozoğlu Enkavi verdi.

Yeni bir iş, farklı bir kariyer ve belki de aşk… 2013’ü geride bırakmaya hazırlandığımız şu dönemde pek çok kişinin yeni yıl hayallerinin en kilit kelimeleri arasında bunlar yer alıyor. Beynimizde yeni bir başlangıç ve heyecan olarak kodladığımız yeni yıl, farklı umutları da beraberinde getiriyor. Sene içinde yaşanan olumsuz durumları telafi etme fırsatı olarak da görülen yılbaşları kişilerde adeta piyango olarak görülüyor. Peki, insanlar özellikle neden yeni yıldan büyük beklentiler içine giriyor? Büyük kararlar almak için bu dönemi beklemek ne kadar doğru?

DBE Kurumsal Gelişim Merkezi Yöneticisi Psikolog Ayşegül Horozoğlu Enkavi insanların yeni seneyi bir milat olarak gördüğüne dikkat çekiyor. Enkavi, “Yeni başlangıçlar yüksek motivasyon ister. İnsanlar alışkanlıklarından kolay kolay vazgeçemezler. Şimdiye kadar yapmadığını yapmak ya da yaptığı şeyleri yapmaktan vazgeçmek kolay değildir. Bu nedenle bir başlangıç noktası belirlemek ilk adımı atmak anlamına gelir ve gerekli olan motivasyonu sağlar. Hafta başı, yılbaşı, dönem başı gibi günler başlangıcı çağrıştırdığı için herkes tarafından tercih edilen zamanlar oluyor” diyor.

İsteklerin gerçekleşmesi için plan yapmanın her zaman olumlu sonuçlar getirdiğine dikkat çeken Enkavi, bu nedenle yeni yıl motivasyonunu umut verici buluyor. Enkavi, “Burada önemli olan istediğimiz şeyin tam olarak ne olduğunu tüm detaylarıyla netleştirmektir. Yani varmak istediğimiz noktayı ve o noktaya varana kadar izleyeceğimiz yolu tanımlamak gerekir. Kariyerimizi planlarken daha çok mantığımız ile hareket ederiz ancak konu aşk olduğunda duygular daha fazla işin içine girer. Dolayısıyla kariyer gibi konularda plan yapmak daha kolay olsa da aşkı planlamak daha zordur. Yine de böyle bir planlama yapabiliyorsak ve bu bizi motive ediyorsa neden olmasın?” diyor.

Hayal kırıklığı yaşamamak için bunlara dikkat!


Ayşegül Horozoğlu
Enkavi 
Zihnimizin yeni bir şey öğrenirken yoğun bir çaba harcadığını bu nedenle ancak istikrarlı davranmanın başarıyı getirdiğini anlatan Enkavi, “Yeni davranışımız istikrarla tekrar edilirse kim olduğumuzu belirleyen unsurlardan biri haline gelir. Bu nedenle uygulaması kolay ve bizi emin adımlarla hedefe ulaştıracak kararlar almamızda fayda var. Örneğin; zayıflamak istiyorsak önce daha sağlıklı yemekler hazırlamaya başlamak, vermemiz gereken çok kilomuz varsa öncelikle vereceğimiz ilk beş kiloya odaklanmak gerekir. Küçük hedeflerin uygulaması her zaman daha kolaydır ve sizi büyük hedefe yavaş yavaş ve daha emin adımlarla ulaştırır. Değişikleri hayatımıza teker teker yerleştirmek de uzun dönemli bir başarının anahtarıdır ” dedi.

Sadece yeni yılda değil alınan tüm kararların uygulanabilir olması için hedefin çok net belirlenmiş olması, hedefin gerçekleşmesini sağlayacak aksiyonların adım adım çıkarılmış olması gerektiğini anlatan Enkavi, “Hedef uzun soluklu büyük bir hedef ise, bunu daha küçük parçalara bölerek gerçekleştirmek gerekir. Kısa vadeli hedefler gerçekleştikçe daha uzak ya da zor hedefe varmak kolaylaşır. Bizi motive eder, hedef gözümüzde büyümez ve ulaşılmaz olmaktan çıkar, çünkü ulaşılması zor gözüktüğünde, vazgeçmek çok daha kolay olur. İnsanoğlu, bir hedefin ucunda tanımlanmış bir ödül yoksa kolay vazgeçebiliyor. Kararımızı uygulamak için güçlü bir dürtü olması ve bununla ilgili duygu geliştirmemiz gerekir.

0 yorum

Haftada 150 dakika 'yürüyüş' hayat kurtarıyor

İngiltere'de yapılan bir araştırma, haftada 150 dakika tempolu yürüyüş ya da bisiklete binmek gibi orta şiddetli aktivitenin, yaşam süresini uzattığını, kaliteli uyku sağladığını, depresyon ile bunama riskini azalttığını ve hastalıklara yakalanma riskini düşürdüğünü ortaya koydu.

İngiltere sağlık bakanlığı ortaklığında ülkenin önde gelen sivil toplum kuruluşları "Ramblers" ve "Macmillan Cancer Support" tarafından gerçekleştirilen araştırma ile hastalıklara bağlı ölümlerin engellenmesinde fiziksel aktivitenin etkisinin ölçülmesi ve bu doğrultuda yerel yönetimlerin fiziksel aktivite imkanlarını arttırması için teşvik edilmesi amaçlanıyor.

Haftada 150 dakika tempolu yürüyüş ya da bisiklete binilmesi gibi orta şiddetli aktivite yapılması halinde hastalıklara bağlı ölümlerin azaldığını ortaya koyan araştırma, düzenli yürüyüş yapılması halinde 7 bin göğüs, 5 bin bağırsak kanseri, 295 bin diyabet vakasının görülmesini önlediğini ve yaklaşık 12 bin kalp hastasının acil müdahale riskini azalttığını gösteriyor.

"Türkiye, hareketsizlik konusunda Avrupa'da notu en kırık olan ülke"

Yapılan çalışmayı değerlendiren İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Spor Hekimi Prof. Dr. Erdem Kaşıkçıoğlu da araştırmanın düzenli yürüyüşün insan sağlığı açısından ne kadar önemli olduğunu gösterdiğini söyledi.

Hareketsiz yaşamın "dünyada ölüm sebepleri arasında 4. sırada yer aldığını" belirten Kaşıkçıoğlu, "Dünya Sağlık Örgütüne göre hareketsizlik konusunda Avrupa'da notu en kırık olan ülkeyiz" diye konuştu.

Sağlıklı bir yaşam için mutlaka yürüyüş yapılması gerektiğini vurgulayan Kaşıkçıoğlu, şunları kaydetti: "Çünkü yürüyüş, hareketin en masum ve en doğal şeklidir. Yürüyüş herkesin rahatlıkla yapabileceği, basit ve bedava bir yöntem. Haftanın 3 günü veya daha fazlasına yayarak toplamda 150 dakika yürüyüş öneriyoruz. Fakat, ülkemizde şehir planlama, özellikle kaldırım yapılanmaları konusunda ciddi çalışmalar yapılması gerekiyor. Yürüyüş alanlarının insanlar için mutlaka yaratılması gerekiyor. Yürüyüş, aynı zamanda meme kanseri, kolon kanseri gibi birçok hastalık için önleyici oluyor. Elimizde yürüyüş gibi ani ölümleri engelleyen, kilo kontrolü sağlayan, kalp ve damar hastalıklarını ve şeker hastalığını engelleyen bir ilaç var ve insanlarımız bu ilacı kullanmayı reddediyor. Bu yaklaşımın değişmesi gerekiyor."

0 yorum

Çocuk oynarken öğrenir

Günümüzde çocuklar artık ne yazık ki vaktinin çoğunu bilgisayar, televizyon ya da internet başında geçiriyor. Arkadaşlarıyla bir arada olmak yerine ekran başında olmayı tercih ediyor. 

Şehirleşme, çocuklardan akademik beklentinin artması, bilgisayar-video oyunları, internet, ebeveynlerin endişeleri gibi etkenler çocukları gittikçe daha fazla ev içinde kalmaya itiyor. Oyun oynamanın çocuk için eğlenceli bir aktivite olmasının yanı sıra, çocuğun bilişsel ve motor gelişimini desteklediğini söyleyen Klinik Psikolog Zeren Kadıoğlu aileleri uyarıyor: “Bilgisayar karşısında yiyip, içtiği söylenen, odalarından çıkmak istemeyen, sosyal ilişkileri bozulan çocuklar artıyor.”

Oyun oynamak bir deneyimdir. Çaba gerektirdiği kadar aynı zamanda içten gelen bir uğraştır. Bir çocuğun oyunu, sembolik olarak kendi dünyasını yansıtır. Oyun oynamanın çocuk için eğlenceli bir aktivite olmasının yanı sıra, çocuğun bilişsel ve motor gelişimini desteklemek ve duygusal çatışmalarının çözülmesini sağlamak gibi faydaları da vardır. Oyun çocukların sağlıklı gelişimleri için ayrılmaz bir unsurdur. Çocuklar oyun oynadıkça problem çözme becerileri gelişir, motor becerileri ve fiziksel gelişimleri olumlu etkilenir.

Paylaşmayı, keşfetmeyi öğrenir
Çocuklar oyun sayesinde yaratıcılıklarını geliştirebilirler ve okul öncesi gereken bilişsel gelişim düzeyine erişmelerine de oyuncaklar yardımcı olmaktadır. Böylece çocuklar paylaşmayı, keşfetmeyi, öğrenmeyi öğrenirler. Çocuğunuza bir oyuncak verdiğinizde dokunma ve görme aracılığıyla onun duyularına hitap eden bir nesne sunmuş olursunuz. Çocuklarınıza uygun oyuncaklar seçtiğinizde onun fiziksel, sosyal-duygusal ve zihinsel gelişimine de yardımcı olmuş olursunuz.

Çocuklar eve kapanıyor
Günümüzde çocukların oyun deneyimlerinin oldukça değişmeye başladığını görmekteyiz. Televizyon, internet ve özellikle de bilgisayar oyunları nedeniyle çocuklar pasif bir biçimde eğlenmekte ve hem çevrelerindeki diğer insanlarla (arkadaş, ebeveyn, vb…) hem de doğayla daha az temas etmektedirler. Şehirleşme, çocuklardan akademik beklentinin artması, bilgisayar-video oyunları, internet, ebeveynlerin endişeleri gibi etkenler gittikçe daha fazla çocukları ev içerisinde kalmaya iten etkenlerdir. Bazı ebeveynler için bilgisayarın çocuklar üzerindeki uyuşturucu etkisi çocuğu oyalayıcı ve böylece çocuğun anne-baba tarafından kontrol edilmesi zor birtakım davranışlarını engelleyici olarak görülüyor. Ayrıca çocuklar arasında internet kullanımının sınırlandırılması ebeveynler için kolay olmuyor. Durum böyle olunca çocuklar saatler boyunca bilgisayarın başından kalkmıyor, adeta ekran başında hayatlarını sürdürüyorlar. Bilgisayar karşısında yiyip, içtiği söylenen, odalarından çıkmak istemeyen, sosyal ilişkileri bozulan çocuklar her geçen gün daha fazla karşımıza çıkıyor.

Doğada oynayan çocuklarda dikkat eksikliği azalıyor
Ebeveynlerin aşırı koruyucu tutumları nedeniyle özellikle büyük şehirlerde yaşayan çoğu çocuk ev dışarısında –açık havada- oyundan faydalanamıyor. Yurtdışında 9000 okul öncesi çocuk üzerinde yapılan bir araştırmaya göre okul öncesi çocukların yarısı günlük oyun ihtiyaçları için ebeveynleri tarafından dışarı çıkartılmıyor. Özellikle bu yaş çocuklarında en azından ebeveynlerden birisinin çocuğa dışarıda oyun oynarken eşlik etmesi gerekiyor ancak çoğu ebeveyn bunu yapamıyor. American Journal of Public Health dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre doğada yapılan etkinliklerin iç alanlarda yapılanlara göre hiperaktivite ve dikkat eksikliği belirtilerini daha fazla azalttığı görülmüştür. Çünkü çocuklar açık havada daha fazla hareket ederek enerjilerini harcadıklarında sınıfta dikkat sorunu gösterme riskleri azalmakta, daha iyi konsantre olabilmektedirler.

Oyun duygusal gelişimi etkiliyor
Oyun çocuklarda duygusal gelişimi destekliyor. Doğumdan itibaren çocuklar etrafındakilerle ilişki kurmaya başlar. Yaşları büyüdükçe öncelikle yakın çevreleriyle kurmuş oldukları ilişkiler zincirinin genişleyerek çevrelerindeki diğer kişileri de kapsamaya başlaması beklenir. İlişkileri kurma ve ilerletme becerisi, doğru ile yanlışı ayırt edebilme gibi beceriler grup oyunları, oyuncak bebekler gibi oyuncaklarla gelişir. Oyunla birlikte çocuğun çevresi üzerindeki etkinliği ve farkındalığı artar. Ayrıca, çocuğun oyunlarına ebeveynleri de dahil olduğunda çocuk ve ebeveyn arasında güçlü bağlar oluşmasına yardımcı olur. Oyun oynarken ebeveynler ve çocuklar arasında oluşan etkileşim sayesinde çocuklar ebeveynlerinin onlara tüm dikkatlerini verdiğini hissederler, böylece aralarındaki ilişki güçlenir. Çocuklarıyla oyun oynayan ebeveynler çocuklarıyla nasıl daha iyi iletişim kurabileceklerini öğrenirler. Sözel becerisi çok gelişmemiş çocuklar düşüncelerini, duygularını, hatta yaşadıkları sıkıntıları bile oyun yoluyla ifade edebilirler; böylelikle ebeveynler çocuklarının bakış açısını daha iyi anlarlar. Çocuklar sosyal kuralları da oyun yoluyla öğrenmektedir. Bir arkadaşıyla ya da ebeveyniyle oyun oynayan çocuk sırayla oynamayı, oyunun kurallarına uymayı ve oyun arkadaşıyla iletişim içerisinde olmayı da öğrenmektedir.

Aileler ne yapmalı?
• Çocuklara hazır oyuncaklar yerine yaratıcılıklarını harekete geçirebilecek, bloklar, legolar, yapboz gibi oyunlar sunulmalıdır. Çamur, boya tebeşir ve oyun hamurları, değişik boyut ve renkteki küplerle, su, kum ve boyalar yaratıcı oyun etkinliği oluşturmaktadır. Resimli masal kitapları okuduğunuzda resimlere bakarak hayal güçlerine göre kendi hikayelerini yaratmasına fırsat verebilirsiniz.

• Bazı çocuklar yeni aldıkları oyuncaklarını kendileri keşfetmek isteyebilirler; çözemeyeceğini düşündüğünüz durumlarda ya da çocuğunuz yardım istediğinde ona bilgi verin. Resim yapmak da bu yaş çocuklarının hayal güçlerinin zenginleşmesine yardımcı olmaktadır.

• Çocuklar resim yaparken ebeveyn olarak ona sınırlamalar koymamanız, sürekli nasıl yapması gerektiğini söylememeniz yaratıcılıklarının gelişmesi için oldukça önemlidir.

• Farklı renkler ve boyama şekilleri kullanmak da çocuğun yaratıcılığını destekler.

• 3-4 yaş çocuğunun yaşına uygun olan bazı nesneleri vererek onları oyuncak yerine kullanması da beklenebilir.

• Bir oyuncağın başka özelliklerini de keşfetmesi veya başka bir oyuncak yerine kullanıyor olması da hayal gücü açısından önemlidir.

0 yorum

Baba olmak için geç kalmayın

Annelik yaşının artması çocuk sahibi olmayı güçleştirdiği gibi yanında bazı sakıncaları da getirdiği bilinmektedir. Peki ya babalık yaşı? Babalar için ileri yaşlarda çocuk sahibi olmanın potansiyel etkileri var mı? 

Eurofertil Tüp Bebek Merkezi’nden Dr. Elif Ergin, ileri yaştaki baba adaylarının çocuklarında şizofreni ve otizmin genç baba adaylarına oranla daha fazla olduğunu savunan araştırmaların mevcut olduğunu söyleyerek, “Bazı araştırmalar 35 yaş ve üzerindeki baba adaylarının çocuk sahibi olma olasılıklarının azalmaya başladığını göstermektedir.” dedi.

Son yıllarda üzerinde çalışılmaya başlanan konulardan biri de babalık yaşının hamilelik ve bebek üzerindeki etkileri. Babalık yaşının artmasının hem doğum şansı hem de bebek üzerinde etkileri olduğunu savunan araştırmalarda hızla artıyor. Bu araştırmalarda baba adaylarının belirli yaşlarda çocuk sahibi olma olasılığının daha yüksek, ilerleyen yaşlar ile birlikte ise bazı problemler ortaya çıkardığı görüşü desteklenmeye başladı.

İleri yaşta baba olmak zorlaşıyor
Eurofertil Tüp Bebek Merkezi’nden Dr. Elif Ergin, babalık yaşının artmasının yarattığı ilk problemlerden birinin hamile kalınma oranı olduğunu ifade ederek, şöyle konuştu:

“Fransa’da yapılan 17000 aşılama tedavisi incelendiğinde, 45 yaş üzeri erkek hastaların bulunduğu grupta gebelik oranlarının 30 yaş altındaki gruptan daha düşük olduğu görülmüştür. Erkek infertilitesinin ilerleyen yaşlarda çok daha sık görülmeye başlanması, aynı zamanda sperm kalitesindeki düşüş ile birlikte ele alındığında, ilerleyen yaşta babalık oranlarında büyük bir düşüşe yol açtığı görülmektedir.”

Sadece doğum oranları üzerinde değil aynı zamanda sağlık açısından da baba adayının yaşının ileri olmasının risk taşıdığını savunan araştırmaların da yayınlandığını anlatan Dr. Elif Ergin, şunları söyledi: “Son zamanlara kadar baba adaylarının yaşlarının, çiftlerin çocuk sahibi olmalarını olumsuz etkilediğine dair kabul edilen kesin sınırlar yoktu. Oysa artık, artan erkek yaşının sperm hareketliliğine ve sperm DNA’sına zarar verebileceği konuşulmaya başlandı. Baba adayının yaşı ile orantılı olarak şizofreni ve otizm gibi rahatsızlıkların daha sık görüldüğü bildirilmiştir.

Otizm ve şizofren tehlikesi
Dr. Elif Ergin
Yapılan bir çalışmada 87 bin 907 çift incelenmiş ve bunların 50 yaş üzeri olan erkeklerin çocuklarında, 20-24 yaş arasındaki erkeklerin çocuklarından 2,96 kez daha fazla şizofreni bulunduğu gözlemlenmiştir. Aynı şekilde başka bir çalışmada da 40 yaş üzeri ile 30 yaşından genç erkeklerin çocukları karşılaştırıldığında 5,75 kez daha fazla otizm rahatsızlığı görülmüştür. İzlanda’da baba yaşı ile birlikte otizm ve şizofreninin arttığı bildirilmiştir.”

Dr. Elif Ergin, normal yolla çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerde anne adayının yaşı ile birlikte baba adayının yaşı da arttıkça bir yıl içerisinde çocuk sahibi olma oranlarının azaldığı gibi çocuk sahibi olma sürelerinin de uzadığına işaret ederek, şöyle devam etti: “Aynı şekilde tüp bebek hastalarında da 40 yaşın üzerindeki erkek hastaların bulunduğu gruplarda gebelik oranları daha düşük bulunmuştur. Tüp bebek yöntemi ile çocuk sahibi olacak baba adayları için 40 yaş sonrasında çocuk sahibi olmaları açısından risk teşkil edebilir. Bu nedenle çocuk sahibi olmayı isteyen baba adaylarına da acele etmelerini öneririz.”


0 yorum

Yaz Aylarında Bulaşıcı Hastalıklar Artıyor

Yaz aylarında, havaların ısınmasıyla birlikte gıdaların üreticiden tüketiciye ulaştırılmasında ve gıdaların saklanmasında yaşanan iklimsel aksaklıklar, mikroplarla kontamine olmuş gıda ve suların ağız yolu ile daha fazla alınması, daha fazla klima kullanımı, farklı bölgelere yapılan seyahatler, havuz, deniz, piknik gibi değişik aktiviteler nedeni ile bazı bulaşıcı hastalıklar daha fazla görülür. 

Medicana Çamlıca Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Meltem Yavuz, Yaz hastalıkları konusunda bilgi verdi

Besinler ve sular yoluyla bulaşan hastalıklar
Mikroplarla kontamine olmuş gıdaların ve başta su olmak üzere diğer içeceklerin ağız yoluyla alınması ile, bulantı, kusma, ishal, ateş ve dehidratasyon ile seyredebilen "Gıda Zehirlenmesi" ve “Gastroenterit” adını verdiğimiz genel rahatsızlık tabloları ortaya çıkar.

Özellikle hijyen koşullarına dikkat edilmeden hazırlanan süt ve süt ürünleri; (Sütlaç, kazandibi, muhallebi, dondurma) kremalı gıdalar (yaş pasta, ekler, puding vs), yumurtalı yiyecekler (mayonez içeren soslar), vakumlu paketi açılıp kısa sürede tüketilmeyen salam, sosis, sucuk, peynir gibi gıdalar ve uygun koşullarda saklanmayan kırmızı et ( ızgara köfteler vb) , beyaz et (tavuk), deniz ürünleri (midye, istiridye ve kabuklu deniz hayvanları) sıcakların artması ile birlikte kısa sürede bozularak mikroorganizmaların daha kolay üremesine yol açar.

Ayrıca marul, salata, maydanoz gibi sebzeler de iyi yıkanmadığında riskli olabilmektedir.
İnsan sağlığını tehdit eden bu mikroorganizmalar arasında en önemlileri Salmonella ve Shigella türü bakteriler, halk arasında "amip" olarak bilinen Entamoeba hystolitica ile Giardia intestinalis gibi parazitler, Hepatit A, Rotavirüs gibi virüslerdir.

Su ve gıdalarla bulaşan enfeksiyonlardan korunmada en önemli yöntem “El Hijyeni”'dir. Ellerin sık sık ve doğru teknikle yıkanmasına mutlaka dikkat edilmelidir.

Yiyecek ve içeceklerin hazırlanma, uygun koşullarda saklanma ve sunum aşamalarında genel hijyen kurallarına dikkat edilmesi, yukarıda belirtilen riskli gıdaların tüketiminin azaltılması, dışarıdan veya açıktan alınan gıdaların tüketilmemesi, gözle görünür kirliliği olan, veya kirli görünmese bile durgun birikintilerden su içilmemesi de, su ve gıdalarla bulaşan enfeksiyonlardan korunmada etkin yöntemlerdir

HAVUZDAN VEYA DENİZDEN BULAŞABİLEN HASTALIKLAR
Havuz temizliği ve dezenfeksiyonunun yetersiz olması nedeni ile bu mikroorganizmalara bağlı olarak, göz, kulak ve cilt enfeksiyonlarının yanı sıra, sindirim- solunum sistemi enfeksiyonları, idrar yolu ve vajinal enfeksiyonlara rastlanabileceğine dikkat çeken Medicana Çamlıca Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Meltem Yavuz; “ Özellikle yüzme havuzları birçok kişinin ortak kullanım alanıdır. Bu nedenle birçok bakteri, virüs, parazit mantar etkenleri ile kolayca kontamine olabilirler. Dışkı ile kontamine olmuş havuz sularının yutulması ile bulantı, kusma ve ishal ile seyreden “Gastroenterit” tablosu görülebilir. Her ne kadar klorlama dahil pek çok yöntemle havuzlar dezenfekte edilmeye çalışılsa da, bir tek kişinin dışkı veya diğer bir vücut salgısıyla milyonlarca mikrobu suya yayması riski hep vardır.

Lağım suları ve insan dışkısı ile kirlenmiş deniz ve havuzlardan, suyun ağızdan/ burundan girmesi ve yutulması ile A tipi sarılık (Hepatit A) hastalığı da bulaşabilir.

İdrar veya dışkı ile kontamine olmuş havuzlar yolu ile özellikle kadınlarda sık idrar yolu enfeksiyonları görülebilmektedir. Ayrıca, klorlu ortamlara direnç gösteren, klorlu ortamda bölünebilen pek çok Mantar türü mikroorganizma ile vajinal bölge enfeksiyonlarının ortaya çıkabileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle havuzdan çıktıktan sonra mutlaka sabun ve su ile duş alınması, ıslak mayonun değiştirilmesi, el, ayak parmak araları ve genital bölgenin nemli kalmamasına özelllikle dikkat edilmelidir.

Yine kontamine havuz suyunun kulak ile teması sonucu, Özellikle Pseudomonas türü mikropların neden olduğu, genelde çok ağrılı ve kaşıntılı seyreden dış kulak yolu enfeksiyonuna rastlanmaktadır. Deniz veya havuz suyuna sık dalışlar sinüzit riskini artıracağı için, burun ve kulak tıkaçları kullanılmalıdır.

Ayrıca havuzlarda dezenfeksiyon amacı ile kullanılan klorun, kimyasal konjonktivit dediğimiz göz hastalığına da neden olduğu unutulmamalıdır.” dedi

Havuz yolu ile bulaşan enfeksiyonlardan Korunma ve Tedavi Yolları;
• Havuz ve deniz ortamlarının temiz olmasına dikkat edilmelidir.
• Durgun ve kirli sularda, yüzeyi köpüklü ve yeşil görünümde olan denizde yüzülmemelidir.
• Suya atlarken burnun kapatılması ve mümkünse tıkaç kullanılması önerilir.
• Havuz ve deniz suyunun yutulmamasına dikkat edilmelidir.
• Ciltte sıyrık ve kesik alanları varsa, yüzme sonrasında temiz su ve sabunla yıkanmalıdır.
• Kulak enfeksiyonlarını önlemek için kulak tıkaçları kullanılmalıdır.
• Göz enfeksiyonlarını önlemek için sualtı gözlüğü veya maskeleri kullanılabilir.
• Lağım karışan alanlara yakın bölgelerde ve şiddetli yağmurlar sonrasında yüzülmemelidir.
• Gelişebilecek ishal, solunum sistemi, cilt, kulak ve göz enfeksiyonlarının tedavileri mutlaka uzman doktorlara danışılarak yapılmalıdır.
• Havuz veya denizden çıkar çıkmaz mutlaka duş alınmalı ve vücudu sabunlayarak mikropların ciltten atılması sağlanmalıdır.

0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI