işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar
kalp krizi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kalp krizi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Rutin kalp kontrolü hayatınızı kurtarabilir!

Tıbbın ilerlemesine ve pek çok kalp hastalığı tedavi edilebilmesine rağmen kalp hastalıkları sonucu ölümler hala tüm dünyada ilk sıralarda yer almakta. Oysa şikayetiniz olsun ya da olmasın rutin kalp kontrolü yaptırmanız hayatınızı kurtarabilir. 

KadıköyŞifa Ataşehir Hastanesi Kardiyoloji uzmanı Dr. Güven Caner, rutin kalp kontrolünün neden gerekli olduğunu anlattı.

Yakın geçmişe kadar insanlar sadece hastalandıklarında hekime müracaat eder, hastalığına tanı konmasını sonrada tıbbi ya da cerrahi yöntemle hastalığının tedavi edilmesini isterlerdi. Son senelerde ise tanı yöntemlerindeki de hızlı gelişmelerinde etkisiyle hastalanmadan doktora gitmek, henüz hastalık bulguları ortaya çıkmadan tanı koymak ve gerekli önlemleri almak anlayışı yerleşmeye başlamıştı.

Kalp hastalıklarının pek çoğu rutin muayenede ortaya çıkar

Kardiyoloji ve kalp cerrahisindeki tanı ve tedavi yöntemlerinde son senelerdeki inanılmaz ilerlemelere karşın halen tüm dünyada ve tabiî ki ülkemizde de kalp hastalıklarına bağlı ölümler tüm ölümler arasında ilk sıradaki yerini korumaktadır. Bu nedenle hastalığa karşı önlem almak, erken tanı ve tedavi son derece önemlidir. Hele hele risk faktörü dediğimiz kalp hastalığına geliyorum dedirten faktörler (sigara içimi, yüksek kan yağları, ailede kalp hastalığının fazla görülmesi, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, şişmanlık, hareketsizlik, stres li yaşam vb) varsa mutlaka rutin kalp kontrolleri yapılmalıdır. Bunların hiç biri olmasa da doğuştan itibaren rutin kalp kontrolleri gerekmektedir. Doğuştan olan kalp anomalilerinin neredeyse tamamı bu rutin kontrollerde ortaya çıkmaktadır. Kalp kapak hastalıklarının çoğunun tanısı da rutin muayenede konmaktadır.

Halk arasında kalp krizi olarak bilinen akut miyokard infarktüsü genelde çok şiddetli göğüs ağrısı ile ortaya çıkan bir hastalıktır. Nadiren diş ağrısını, mide ya da safra kesesi ağrısını veya kas ağrısını taklit eden ağrı şeklinde kalp krizi geçirenler olabileceği gibi hiç ağrısız kalp krizi geçirenlerde vardır. Bu tür hastaların daha önce kalp krizi geçirdiğini anlamak ancak rutin kalp muayenesi ile mümkündür.

Spora başlamadan önce mutlaka kontrolden geçin!

Yaş kaç olursa olsun spor yapmaya karar veren birinin (bu hafif yürüyüşler şeklinde olsa bile) öncesinde mutlaka rutin kalp kontrolünden geçmesi şarttır. Kişi önce bu sporu laboratuar koşullarında hekim gözetiminde yapıp doktorun olurunu alması gerekmektedir. Ani sporcu ölümlerinin pek çoğu daha önce basit bir kardiyolojik muayeneyle ortaya konulup önlem alınabilecek hastalıklardan kaynaklanmaktadır.
Anne adaylarının hamilelik öncesi mutlak kalp kontrolünden geçmesi gerekir. Daha önce olduğu halde tanı konmamış ve hamilelikte tanı konan hastalarda kullanılması gereken ilaçların pek çoğunun ana karnındaki bebeği de etkilemesi tedavide büyük sıkıntılara neden olabilmektedir.

Rutin kalp kontrolünde saptanacak örneğin kan yağları yüksekliği, hafif bir tansiyon yüksekliği gibi durumlarda önceden önlem alınarak daha sonra yaşanması muhtemel bir kalp krizi ya da inmeden korunmak mümkündür. Genelde herhangi bir bulgu vermediğinden yüksek kan yağları, yüksek tansiyon ve daha pek çok kalp hastalığı rutin kalp kontrollerinde ortaya çıkar. Rutin kontrolde kalp içinde kitle tespit edilip erken dönemde ameliyat edilerek hayatı kurtulan hastalarda vardır.

Sonuç olarak yakınması olsun olmasın herkesin rutin kalp kontrollerini (daha sık kullanılan adıyla kardiyolojik check- up larını) önemsemesi ve düzenli yaptırması gerekir.
0 yorum

Kaplıca suyu kalp krizini engelliyor

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıbbi Ekoloji ve Hidroklimatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nergis Erdoğan, kaplıca sularının hiç bilinmeyen bir özelliğini açıkladı.

Erdoğan, yılda 15-20 gün kaplıcaya gitmenin kalbi koruduğunu ve kalp krizi riskini azalttığını söyledi.
Suyun insanlık açısından çok önemli olduğunu belirten Nergis Erdoğan, ilk çağ filozofu Thales’in ‘Her şeyin kaynağı sudur’ sözünün hatırlattı. İnsanın bir damla sudan meydana geldiğini vurgulayan Erdoğan, ilk insanların yaraların tedavisinde su ve çamuru kullandığını söyledi. Erdoğan, “Toprakta ve kaplıca sularında insan vücudunda bulunan minerallerin birçoğu bulunur. Hayvanlarda da suya girme, çamura bulanma gibi olaylar sıkça görülür. Suya girme insanoğlu için anne karnına dönüş anlamına geldiği için bir nevi kutsal bir olaydır” diye konuştu.

“KAPLICA SUYUNUN KALBİ KORUMADA ÇOK BÜYÜK ETKİSİ VAR”

Fareler üzerinde yapılan birçok deneyde sıcak suyun hücreleri koruyucu proteinleri harekete geçirerek, hücrelerin daha sağlıklı olmasını ve hastalıklardan korunmasını sağladığını söyleyen Nergis Erdoğan, bu durumun en çok kalp üzerinde etki gösterdiğini söyledi. Ülkemiz insanının sıcak suya girmekten büyük bir zevk aldığını söyleyen Erdoğan, “Ben testinin kırılmadan önce harekete geçilmesi gerektiğini düşünüyorum. Kaplıca suyunun yapılmış birçok bilimsel deneyde hücreleri koruduğu ispat edildi. Ben sıcak suyun kalp üzerinde çok önemli olumlu etkilerinin olduğuna inanıyorum. 42 derece sıcaklıktaki bir suda 10 dakika kalmak vücut sıcaklığını 39 dereye yükseltir ve bu da koruyucu proteinlere harekete geçirerek kişinin uzun süre daha sağlıklı kalmasına neden olur” ifadelerini kullandı.

“AİLESİNDE KALP RAHATSIZLIĞI OLANLAR MUHAKKAK KAPLICAYA GİTMELİ”

Kaplıca suyunun tüm insanları kalp rahatsızlıklarından koruduğunu söyleyen Erdoğan, özellikle ailesinde kalp rahatsızlığı olan kişilerin sık sık kaplıcalara giderek sıcak suya girmeleri gerektiğini söyledi. Bu tip riskli grupta olan bireylerin bu yolla kalp hastalıklarına yakalanma riskini düşürebileceklerini söyleyen Prof. Dr. Nergis Erdoğan, “Bunlar benim 20 yıldır okuyup üzerinde çalıştığım konular ve kaplıca suyunun kalbi koruduğuna dair çok ciddi kanıtlar var. Ben insanların bu bilince ulaşması için bu tip konuların daha çok konuşulması gerektiğine inanıyorum” dedi.

ROMATİZMAL HASTALIKLARI DA ÖNLÜYOR

Kaplıca suyunun yaygın olarak romatizmal hastalıkların tedavisinde kullanıldığını belirten Nergis Erdoğan, hastalıklara yakalanmadan önce suya girmenin hastalıkları önlemeye katkı sağladığını söyledi. Erdoğan, “Halkımıza yılda 15-20 gün kaplıcaya gidip, suya girmelerini şiddetle tavsiye ediyorum. Bu suların yararları bilimsel olarak defalarca kanıtlanmıştır” ifadelerini kullandı. Erdoğan ayrıca kişilerin sıcak suda çok fazla kalmamaları gerektiğini, bu durumun özellikle tansiyon hastalarında sorunlara yol açabileceğini söyledi.
0 yorum

Kalp krizinden korunmak için su için



Yaşam kaynağı olan suyun vücuda bir çok önemli faydası var.




Suyun iştahı azaltarak kilo vermeye yardımcı olduğunu söyleyen Uzman Diyetisyen Şebnem Kandıralı, “Vücudun susuz olduğu zaman yağ hücrelerinin yıkılması zorlaşır bu açıdan diyet yapanlar yeterince su içmezlerse kilo vermeleri zorlaşır.

Kandıralı, “Su, kalp sağlığını korumaya, desteklemeye yardımcıdır. Kasların en sıkı ve ağır çalışanı olarak tam hızda çalışabilmesi için suya gereksinim vardır. Susuz kaldığınızda kanınız kalınlaşır bu durumda kalbin daha fazla çalışması gerekir. Eğer kalbiniz zayıfsa ilerleyen yıllarda ciddi kalp problemleri görülebilir. Günde 5 bardaktan fazla su içinler ile 2 bardaktan az içenler karşılaştırıldığında, 5 bardaktan fazla içenlerin kalp krizi riskine yakalanması riski yüzde 41 daha az olarak bulunmuş” diye konuştu.

Suyun kişinin enerjisini artıracağını da dile getiren Uzman Diyetisyen Şebnem Kandıralı daha sonra şunları kaydetti; “ Nasıl yetersiz su içilmesi beyninizi yavaşlatıyorsa aynısı vücut içinde geçerlidir. Kaslarınızın yüzde 75 i kemiklerinizin yüzde 22 si kanınızın yüzde 83 ü su ile doludur. Susuz kaldığınızda bu vücut bölümleri yeterince işlev göremez ve bu da enerji eksikliği, yorgunluk ve bitkinlik ile ilişkilidir. Baş ağrısı ve baş dönmesini azaltır.

Baş ağrısında hemen aspirine sarılmanıza gerek yoktur. Vücudunuzun susuz kaldığının bir sinyali olabilir ve su içildikçe kaybolur. Yorgunluk ve bitkinlik hali de susuz kaldığınızın göstergesidir. Cildinizi temizler. Temiz bir cilt oluşumu sağlar. Akne belirtilerinin azaltılmasına yardımcıdır. Kuru bir cildiniz varsa su içmek daha bir nem kazandırır. Su vücuttan toxinlerin atımına yardımcıdır, vücudu bakteri ve gereksiz materyallerden temizler Konsantrasyonu arttırır. Beynin yüzde 85 sudan oluşur. Susuz kalındığında bu durum otomatikman konsantrasyonu ve kısa dönem hafızayı etkiler. Susuzluk beynin enerji seviyelerinin azalmasına sebep olur.”

0 yorum

İnmede ilk 4 saat hayati önem taşıyor



Doç. Dr. Yakup Krespi, inme (ani felç) ve tedavisi hakkında bilgi verdi.




İnme, dünya genelinde ilk, Türkiye’de ise üçüncü sakatlık sebebi arasında yer alıyor. Yaş ilerledikçe artan inme riskinde, yaşam tarzı önemli rol oynuyor. Diyabet, sigara kullanımı, yüksek kolesterol ve aşırı kilo inmeye sebep oluyor. Doç. Dr. Yakup Krespi, inme ve tedavisi hakkında bilgi verdi.

İNME ANİDEN ORTAYA ÇIKIYOR
İnme bir hastalık değil, durumdur. Aniden ortaya çıkan ve hiçbir habercisi olmayan bir beyin fonksiyonu kaybıdır. Bu durum, halk arasında felç olarak adlandırılmaktadır ki kısmen doğrudur. Hasta o sırada konuşamazsa, konuşma fonksiyonu; yutamazsa, yutma fonksiyonu; göremezse, görme fonksiyonu felç olur. Kısacası beynin bir fonksiyonu kaybolduğunda ortaya felç çıkar. Ani felçle gelen hastaların yüzde 80-85’inde damar tıkanması sorunu görülmektedir. İnmeye yol açan riskler; kol ve bacakta güç kaybı, ani konuşma bozukluğu, ani görme kaybı, ani duyu kaybı, baş dönmesi, dengesizlik, çift görme, baş ağrısına bağlı olarak bulantı ve kusma şeklinde sıralanabilir.

KALP KRİZİ VE İNME ARASINDA YAKIN İLİŞKİ VAR
Kalp krizi riski, genç yaşta; inme riski, daha ileri yaşta ortaya çıkmaktadır. Kalp krizi geçiren bir hastada inme riski; inme geçirmiş bir hastada, kalp krizi geçirme riski yüksektir. İnme geçiren bir hasta iyi tedavi edilmez, riskleri iyi bir şekilde azaltılmaz ise, kalp krizi geçirme ve kalp krizinden hayatını kaybetme riski de artar. Aynı şekilde kalp krizi geçirmiş bir hastanın riskleri iyi yönetilmezse, yaslandıkça inme geçirme riski artacaktır. Bazı kalp rahatsızlıkları inme riskini direkt artırmaktadır. Bunlardan biri, kalpteki ritim bozukluklarıdır. “Atrial Fibrilasyon” denilen ritim bozukluğu, kalpteki pıhtı gelişmesine zemin hazırlamakta, inme riskini de yükseltmektedir. Bu sebeple ritim bozukluğunun erkenden tanınması, varsa da kan sulandırıcı ilaçlarla inmenin engellenmesi gerekmektedir.

İNME TEDAVİSİ ZAMANLA BİR YARIŞ
İnme tedavisinin karşısında duran en büyük engel bireylerdir. Genellikle inmenin tedavi edilebildiği bilinmediği için hastaların hastaneye ulaştırılmasında çok geç kalınmaktadır. İnme tedavisinde başarılı olunması için tıkanan damarın en kısa sürede açılması gerekir. Bu, ya toplardamar yoluyla verilen bir pıhtı eritici ilaç tedavisi ya da kalpte olduğu gibi anjiyografik yöntemle, tıkalı damarın açılmasıyla yapılır. Eğer zamanında müdahale edilmezse, açılan damarın bir hükmü kalmıyor. Hatta damar geç açılmışsa, beyinde kanama riski de artıyor. Pıhtı eriticinin inme geçirildikten sonraki ilk 4,5 saat içinde, anjiyografik tedavinin ise ilk 8 saatte hastaya mutlaka uygulanabilmiş olması gerekiyor. Toplardamar yoluyla yapılan ilaç tedavisi ilk 1,5 saatte gerçekleşirse, tedavi edilen üç hastanın birinde; ilk üç saatte yapılırsa, 7 hastanın birinde; ilk 4,5 saatte yapılırsa, 11 hastanın birinde felç ortadan kalkar.

İNME UYKUDA YAKALIYOR
İnmelerin önemli bir kısmı uyurken ortaya çıkıyor. İnmenin ne zaman gerçekleştiği bilinmediği için tedavi de zorlaşıyor. Bu nedenle inme belirtileri ortaya çıktığında, hasta yalnız değilse, yanındaki kişiye önemli görevler düşüyor. Yüzdeki felci anlamak için hastanın gülümseyip, dişlerini göstermesi istenebilir; bu şekilde yüzün bir tarafa kayıp kaymadığı görülebilir. İki kolunu havaya kaldırması söylenebilir; eğer biri erken düşerse sıkıntı var demektir. Kişi ayağa kalkmaya çalışırken kalkamıyor, konuşmakta güçlük çekiyor ve düzgün cümle kuramıyorsa felç geçiriyor demektir. Bütün bu belirtilerin farkındaysak beklememeli, vakit kaybetmeden hastayı tam teşekküllü bir hastaneye götürmeliyiz. Hastanın yüzüne su serpmek, başını soğuk suyun altına tutmak gibi işlemlerle vakit kaybedilmemelidir. Eğer ambulansın gelmesi uzun sürecekse, kendi arabanızla hastanın olabilecek en kısa sürede hastaneye götürülmesi gerekmektedir.

DOĞRU ZAMANDA DOĞRU TEDAVİ HASTAYI ESKİ YAŞANTISINA KAVUŞTURUYOR
İnme geçirmiş bir hastanın şanslı kabul edilebilmesi için ilk 4,5 saatte “tedavinin yapıldığı” hastaneye ulaştırılması gerekmektedir. Doğru zamanda doğru tedaviler alan bir hasta, %70 eski yaşantısına geri dönebilmektedir.
0 yorum

Fazla oturmak diyabet ve kalp hastalıkları riskini artırıyor


ANKARA (AA) - İngiltere'de yapılan bir çalışma, fazla oturmanın diyabet, kalp hastalıkları ve ölüm riskini artırdığını ortaya koydu.

Leicester ve Loughborough üniversitelerinin Diabetologia dergisinde yayımlanan araştırmasında, yaklaşık 800 bin kişinin katıldığı 18 araştırma incelendi.

Yapılan araştırmalara göre, uzun süre hareketsiz kalan kişiler, iş çıkışı spor salonuna ya da havuza giderek egzersiz yapsalar dahi hareketsiz kaldıkları sürenin olumsuz etkisini tam olarak ortadan kaldıramıyor. Yani, gün içinde 30 dakika egzersiz yapan bir kişi, sağlıklı bir hayatı olduğuna kendini inandırıyor, ancak geriye kalan 23,5 saatte ne yaptığını düşünmüyor.

SLAYT: DOĞAL EGZERSİZ YOLLARI

Uzun süre oturanların, oturmayanlara göre diyabet ve kalp rahatsızlığı geçirme riskinin daha fazla olduğunu vurgulayan bilim adamları, televizyon izlemek ya da bilgisayar kullanmak gibi insanı hareketsizliğe iten alışkanlıkların modern toplumlarda oldukça yaygın hale gelmeye başladığına da işaret ediyor.

Araştırmacılar, hareketsizliğin önüne geçebilmek için, bazı iş toplantılarının ayakta düzenlenmesi, öğle yemeği için ayrılan sürede yürüyüş yapılması ya da akşamları televizyon izleme süresinin azaltılması gibi önerilerde bulunuyorlar.
0 yorum

Stres Kalp Krizini Tetikliyor

"Lancet" dergisinde yayımlanan araştırmada, yaklaşık 200 bin kişinin katılımıyla diğer Avrupa ülkelerinde yapılan 13 çalışmayı analiz eden bilim insanları, aşırı iş yükü ve zaman yetersizliğinin neden olduğu stresin kalp krizi gibi koroner kalp hastalığı riskini yüzde 23 oranında artırdığını belirledi.

Araştırmacılardan Prof. Mika Kivimaki, iş stresi ile koroner kalp hastalıkları arasında tutarlı bir ilişki olduğunu belirlediklerini söyledi.

Video: Kalp Krizi

İş riskinin sigara kullanımı, hareketsizlik ve obezite gibi faktörlerle bir araya geldiğinde bu riskin çok daha fazla olduğuna dikkati çeken Prof. Kivimaki, iş stresinden şikayetçi kişilere koroner kalp hastalığı riskini azaltmak için sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemelerini önerdi.
Prof. Kivimaki, iş stresine rağmen sigarayı bırakarak, sağlıklı bir beslenme programı izleyerek ve spor yaparak kalp krizi riskinin yüzde 36 oranında azaltılabileceğine işaret etti.
0 yorum

Kondisyon Kalp ve Ölüm Riskini Azaltır

Bir araştırma, yüksek kardiyo-solunum kondisyon seviyeleri ile ölçülen fiziken formda olmanın insanların kalp hastalığı geçirme ve herhangi bir sebepten ölme ihtimalinin daha az olduğunu gösteriyor.

Araştırmacılar, doktorların kardiyo-solunum kondisyonunu kişinin gelecekte kalp krizi geçirme veya ölme riskini değerlendirmede göz önünde bulundurmalarının nadir olduğunu söylüyorlar, çünkü farklı kondisyon seviyelerinde riskin ne derece azaldığı net değildir.
Fakat yapılan bir inceleme, düşük kardiyo-solunum kondisyon seviyesine sahip insanların herhangi bir sebepten ölme riskinin yüksek kondisyon seviyesine sahip insanlardan % 70 daha yüksek olduğunu gösteriyor.

Japonya, Ibaraki'deki Tsukuba Üniversitesi Klinik Tıp Enstitüsü araştırmacıları, "tıbbi uygulamada bir egzersiz stres testi ile kolaylıkla değerlendirilebilen kardiyo-solunum kondisyonunun ölüm oranı ve kalp hastalığı riskini tahmin etmede faydalı olabileceğini ileri sürüyoruz," diyorlar.

İncelemede araştırmacılar, yaklaşık 190.000 kişiyi içeren 33 farklı çalışmada bulunan kardiyo-solunum kondisyon ile ifade edilen fiziken formda olmak ile ölüm riski arasındaki ilişkiyi analiz ettiler.

Kardiyo-solunum kondisyon, katılımcıların bir yürüyüş bandında yorulana ve bitkin hissedene kadar yürüyerek egzersiz yaptıkları egzersiz stres testiyle ölçülür. Kardiyo-solunum kondisyon, metabolik eşdeğerle ifade edilen azami aerobik kapasite olarak tahmin edilir.

Metabolik eşdeğerler, vücudun hareket sırasında tükettiği oksijen miktarını gösterir ve egzersiz iş yükünü ölçmek üzere standart bir ölçek kullanılır. Bir metabolik eşdeğer, vücudun dinlenme halindeyken kullandığı oksijene eşittir. Egzersiz sırasında yüksek bir oksijen seviyesi elde edebilmek ve böylelikle yüksek bir metabolik eşdeğere sahip olabilmek, bir kondisyon göstergesidir.


Araştırmacılar, yüksek kardiyo-solunum kondisyonu olanlara kıyasla düşük kardiyo-solunum kondisyonu olanların herhangi bir sebepten ölme riskinin % 70 daha yüksek ve kalp krizi veya felç gibi kalp hastalığı geçirme riskinin ise % 56 daha yüksek olduğunu ortaya koydu. Orta seviye kondisyonu olanlara kıyasla düşük kardiyo-solunum kondisyonu olanların herhangi bir sebepten ölme riski % 40 ve kalp hastalığı geçirme riski ise % 47 daha yüksektir.

Araştırmacılar, kardiyo-solunum kondisyonunun minimum seviyesi olan 7.9 metabolik eşdeğerin tüm sağlığımız için önemli olabileceğini söylüyorlar. Yürüyüş hızı açısından ifade edilirse, 50 yaş civarındaki erkekler yürüyüş bandında zemin seviyesinde saatte 6.5 kilometre kesintisiz bir hızda yürüyebilmelidir ve kadınlar saatte 5 kilometre yürüyebilmelidirler veya standart yürüyüş bandı stres testinin en azından altı dakikasını tamamlayabilmelidirler (bu test, bir yokuşta daha yavaş bir hızda yürümeyi gerektirir).

Kondisyonda 1 metobolik eşdeğer artışının herhangi bir sebepten ölüm riskini % 13 ve kalp hastalığı riskini %15 azalttığını buldular. Başka bir şekilde söylersek, golf arabasına binmek ile golf oynarken yürümek arasındaki fark 1 metabolik eşdeğer seviyesindedir.
0 yorum

Brokoli kansere karşı panzehir olabiliyor!

Dr. Sinan Akkurt, Ekim ayının Meme Kanseri Bilinçlendirme Ayı olması nedeniyle yaptığı konuşmada, günlük hayatımızda alabileceğimiz basit ama çok faydalı önlemleri sıraladı.

Brokolinin kanseri önleyici özelliği dışında içerdiği flavonoidler bakımından bağışıklık sistemini güçlendirdiği, kalp hastalıklarına yakalanmada, kalp krizi riskini azaltmada rol oynadığı ve vücudun hormon dengesini sağladığı bilgilerini veren Akkurt, radyasyona karşı da ev ve işyerlerinde kaktüs yetiştirilmesini önerdi.

Ekim ayının Meme Kanseri Bilinçlendirme Ayı olması nedeniyle bir açıklama yapan Dr. Sinan Akkurt, meme kanserinin tedavi edilebilir bir hastalık olduğuna ve çıkabilecek belirtilerde mutlaka hekim kontrolüne gidilmesi gerektiğine dikkat çekti.

Meme kanseri riskine karşı haftada 1 ya da 2 kez brokoli yenilmesini öneren Akkurt, A, C, E ve karotin bakımından zengin bir yapıya sahip olan brokolinin antioksidan bakımından da zengin olmasının hücreleri serbest radikallere karşı koruduğunu, "sülforafan" zengini olan brokoli filizinin tam bir panzehir görevi üstlendiğini belirtti.

Akkurt'un verdiği bilgilere göre, brokolinin tohumundan yeni çıkmış olan brokoli filizleri, erişkin bir sebzeye göre 50 kat daha fazla sülforafan taşıyor. Sülforafan maddesi kanserli hücrelerin büyümesini engellemekle birlikte onları öldürebiliyor. Yapılan klinik araştırmalarında meme kanseri olan kadınlara brokoli, kıvırcık lahana, beyaz lahana ve karnabahar gibi besinler verilerek, meme kanseri riskinin yüzde 50 azaltıldığı, kimilerinde ise tamamen iyileşme belirtisi gösterdiği görülmüş durumda. Ayrıca brokoli içerisinde bol miktarda göğüs kanseri riskini azaltan 'indole" adlı bir madde içeriyor. Bu besin göğüs kanserine neden olan östrojen bozukluklarını engelliyor.

Brokoliyi iyice yıkadıktan sonra, çay, çorba, yemek ve çiğ şeklinde salata olarak tüketebileceğimizi hatırlatan Akkurt, Omega 3 doymamış yağ asitlerine sahip olan balıkyağı ve arıların kovanlarını izole ettikleri propolis maddesinin de kanserle savaşta destek olabileceğinin araştırmalarda görüldüğünü açıkladı.

Dr. Akkurt, hastalıkla ilgili alternatif tedavi metotlarının da geliştiğine değinerek, yardımcı tedavi metodu olarak biorezonanstan yararlanılabildiğini açıkladı.

Cep telefonu, televizyon, bilgisayar, floradan lamba, yüksek enerjili ısıtıcılar v.b. gibi radyasyon yayan cihazlardan uzak durmanın ve ölçülü kullanmanın gerektiğini söyleyen Akkurt, "Ne yazık ki, toplum olarak cep telefonu bağımlısıyız. Ancak kanser açısından bu telefonlar çok büyük risk faktörü. Cep telefonu ilk çaldığı an kesinlikle açmamalı, yolculukta telefonu kapatmalı, yatarken de telefonu yatak odanızdan uzakta şarj etmelisiniz" dedi.

Deterjan yerine limon suyu oda kokusu yerine saf uçucu yağ

Bu cihazların radyasyon da yaydıklarını ve bu iyonların havada asılı kaldığını söyleyerek şu önerilerde bulundu: "Çözücüler, boyalar, mürekkepler, böcek ilaçları v.b. gibi kimyasallardan kaçınmak gerekiyor. Ayrıca kağıt ve mürekkep kartuşlarının geri dönüşümlü olmasına dikkat etmelisiniz. Evde kullanılan deterjanlar, oda spreyleri kanserojen maddeler içerdiği için kanser riskini artırıyor. Ev temizliğini sirke, limon suyu, kabartma tozu, çamaşır sodası ve zeytinyağı ile yapmanızda fayda var. Oda kokusu olarak taze doğal çiçekler veya organik çiçeklerden elde edilen saf uçucu yağlar en idealidir. Leke, su tutmayan yatak örtüleri, mobilyalar, el çantaları kanserojen maddelerdir. Hammaddesi pamuk, keten, yün ve kenevir olan elbiseleri tercih etmelisiniz. Dolaplarınızda naftalin yerine ceviz yaprağı kullanmalısınız."

Sağlıklı beslenmenin son derece önemli olduğunu vurgulayan Akkurt, koruyucu ve yapay katkı maddesi ihtiva eden fabrikasyon gıdalardan, beyaz, esmer, her türlü şeker, beyaz un, rafine tuz, kızartma v.b. gibi yiyeceklerden kesinlikle kaçınılması, özellikle gebelikte tuzlama türü gıdalardan uzak durulması gerektiğini belirtti.

Uzay besinleri ile beslenin

Astronotların kullandığı uzay besinleri ile radyasyondan korunmamızı öneren Akkurt, şu bilgileri verdi: "Vitaminler, radyasyona karşı savaşta önemli bir yer tutar. A, C ve E vitaminlerinin moleküler yapıları sayesinde antioksidan koruma sağladığı kanıtlanmıştır. Bu vitaminlerin ve diğer antioksidanların yüksek miktarda alınması, pilotlar gibi yüksek irtifada çalışanları, mesleki bir tehlike olan ve radyasyonla harekete geçen kromozom hasarından korur. ACE katkıları ayrıca, astronotları yüksek radyasyon seviyelerinden korumak için 'uzay besinleri' olarak da önerilmektedir. A vitamini, radyasyon etkilerini iyileştiriyor ve kanser hücrelerini öldürüyor. C vitamini, glutatyon gibi doğal antioksidan sistemleriyle birlikte, DNA'nın ve kromozomların, oksidatif hasardan korunmalarına yardımcı olur. C vitamini aynı zamanda insan kan hücrelerinin radyasyon yüzünden ölümünü de önler. C ve E vitamini, serbest radikalleri etkisiz hale getiriyor. E vitamini de serbest radikalleri oluşur oluşmaz stabilize eder ve toksisitelerini azaltır."

Yapılan araştırmaların CT taramalarının, zannedilenden dört kat daha fazla radyasyon yaydığını ortaya koyduğunu, sıradan tıbbi X ışınlarıyla karşılaştırıldığında, CT taramalarının çok daha yüksek çözünürlüklü görüntüler verdiğini de sözlerine ekledi.
0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI