işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar
kalp etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kalp etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Rutin kalp kontrolü hayatınızı kurtarabilir!

Tıbbın ilerlemesine ve pek çok kalp hastalığı tedavi edilebilmesine rağmen kalp hastalıkları sonucu ölümler hala tüm dünyada ilk sıralarda yer almakta. Oysa şikayetiniz olsun ya da olmasın rutin kalp kontrolü yaptırmanız hayatınızı kurtarabilir. 

KadıköyŞifa Ataşehir Hastanesi Kardiyoloji uzmanı Dr. Güven Caner, rutin kalp kontrolünün neden gerekli olduğunu anlattı.

Yakın geçmişe kadar insanlar sadece hastalandıklarında hekime müracaat eder, hastalığına tanı konmasını sonrada tıbbi ya da cerrahi yöntemle hastalığının tedavi edilmesini isterlerdi. Son senelerde ise tanı yöntemlerindeki de hızlı gelişmelerinde etkisiyle hastalanmadan doktora gitmek, henüz hastalık bulguları ortaya çıkmadan tanı koymak ve gerekli önlemleri almak anlayışı yerleşmeye başlamıştı.

Kalp hastalıklarının pek çoğu rutin muayenede ortaya çıkar

Kardiyoloji ve kalp cerrahisindeki tanı ve tedavi yöntemlerinde son senelerdeki inanılmaz ilerlemelere karşın halen tüm dünyada ve tabiî ki ülkemizde de kalp hastalıklarına bağlı ölümler tüm ölümler arasında ilk sıradaki yerini korumaktadır. Bu nedenle hastalığa karşı önlem almak, erken tanı ve tedavi son derece önemlidir. Hele hele risk faktörü dediğimiz kalp hastalığına geliyorum dedirten faktörler (sigara içimi, yüksek kan yağları, ailede kalp hastalığının fazla görülmesi, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, şişmanlık, hareketsizlik, stres li yaşam vb) varsa mutlaka rutin kalp kontrolleri yapılmalıdır. Bunların hiç biri olmasa da doğuştan itibaren rutin kalp kontrolleri gerekmektedir. Doğuştan olan kalp anomalilerinin neredeyse tamamı bu rutin kontrollerde ortaya çıkmaktadır. Kalp kapak hastalıklarının çoğunun tanısı da rutin muayenede konmaktadır.

Halk arasında kalp krizi olarak bilinen akut miyokard infarktüsü genelde çok şiddetli göğüs ağrısı ile ortaya çıkan bir hastalıktır. Nadiren diş ağrısını, mide ya da safra kesesi ağrısını veya kas ağrısını taklit eden ağrı şeklinde kalp krizi geçirenler olabileceği gibi hiç ağrısız kalp krizi geçirenlerde vardır. Bu tür hastaların daha önce kalp krizi geçirdiğini anlamak ancak rutin kalp muayenesi ile mümkündür.

Spora başlamadan önce mutlaka kontrolden geçin!

Yaş kaç olursa olsun spor yapmaya karar veren birinin (bu hafif yürüyüşler şeklinde olsa bile) öncesinde mutlaka rutin kalp kontrolünden geçmesi şarttır. Kişi önce bu sporu laboratuar koşullarında hekim gözetiminde yapıp doktorun olurunu alması gerekmektedir. Ani sporcu ölümlerinin pek çoğu daha önce basit bir kardiyolojik muayeneyle ortaya konulup önlem alınabilecek hastalıklardan kaynaklanmaktadır.
Anne adaylarının hamilelik öncesi mutlak kalp kontrolünden geçmesi gerekir. Daha önce olduğu halde tanı konmamış ve hamilelikte tanı konan hastalarda kullanılması gereken ilaçların pek çoğunun ana karnındaki bebeği de etkilemesi tedavide büyük sıkıntılara neden olabilmektedir.

Rutin kalp kontrolünde saptanacak örneğin kan yağları yüksekliği, hafif bir tansiyon yüksekliği gibi durumlarda önceden önlem alınarak daha sonra yaşanması muhtemel bir kalp krizi ya da inmeden korunmak mümkündür. Genelde herhangi bir bulgu vermediğinden yüksek kan yağları, yüksek tansiyon ve daha pek çok kalp hastalığı rutin kalp kontrollerinde ortaya çıkar. Rutin kontrolde kalp içinde kitle tespit edilip erken dönemde ameliyat edilerek hayatı kurtulan hastalarda vardır.

Sonuç olarak yakınması olsun olmasın herkesin rutin kalp kontrollerini (daha sık kullanılan adıyla kardiyolojik check- up larını) önemsemesi ve düzenli yaptırması gerekir.
0 yorum

Kaplıca suyu kalp krizini engelliyor

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıbbi Ekoloji ve Hidroklimatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nergis Erdoğan, kaplıca sularının hiç bilinmeyen bir özelliğini açıkladı.

Erdoğan, yılda 15-20 gün kaplıcaya gitmenin kalbi koruduğunu ve kalp krizi riskini azalttığını söyledi.
Suyun insanlık açısından çok önemli olduğunu belirten Nergis Erdoğan, ilk çağ filozofu Thales’in ‘Her şeyin kaynağı sudur’ sözünün hatırlattı. İnsanın bir damla sudan meydana geldiğini vurgulayan Erdoğan, ilk insanların yaraların tedavisinde su ve çamuru kullandığını söyledi. Erdoğan, “Toprakta ve kaplıca sularında insan vücudunda bulunan minerallerin birçoğu bulunur. Hayvanlarda da suya girme, çamura bulanma gibi olaylar sıkça görülür. Suya girme insanoğlu için anne karnına dönüş anlamına geldiği için bir nevi kutsal bir olaydır” diye konuştu.

“KAPLICA SUYUNUN KALBİ KORUMADA ÇOK BÜYÜK ETKİSİ VAR”

Fareler üzerinde yapılan birçok deneyde sıcak suyun hücreleri koruyucu proteinleri harekete geçirerek, hücrelerin daha sağlıklı olmasını ve hastalıklardan korunmasını sağladığını söyleyen Nergis Erdoğan, bu durumun en çok kalp üzerinde etki gösterdiğini söyledi. Ülkemiz insanının sıcak suya girmekten büyük bir zevk aldığını söyleyen Erdoğan, “Ben testinin kırılmadan önce harekete geçilmesi gerektiğini düşünüyorum. Kaplıca suyunun yapılmış birçok bilimsel deneyde hücreleri koruduğu ispat edildi. Ben sıcak suyun kalp üzerinde çok önemli olumlu etkilerinin olduğuna inanıyorum. 42 derece sıcaklıktaki bir suda 10 dakika kalmak vücut sıcaklığını 39 dereye yükseltir ve bu da koruyucu proteinlere harekete geçirerek kişinin uzun süre daha sağlıklı kalmasına neden olur” ifadelerini kullandı.

“AİLESİNDE KALP RAHATSIZLIĞI OLANLAR MUHAKKAK KAPLICAYA GİTMELİ”

Kaplıca suyunun tüm insanları kalp rahatsızlıklarından koruduğunu söyleyen Erdoğan, özellikle ailesinde kalp rahatsızlığı olan kişilerin sık sık kaplıcalara giderek sıcak suya girmeleri gerektiğini söyledi. Bu tip riskli grupta olan bireylerin bu yolla kalp hastalıklarına yakalanma riskini düşürebileceklerini söyleyen Prof. Dr. Nergis Erdoğan, “Bunlar benim 20 yıldır okuyup üzerinde çalıştığım konular ve kaplıca suyunun kalbi koruduğuna dair çok ciddi kanıtlar var. Ben insanların bu bilince ulaşması için bu tip konuların daha çok konuşulması gerektiğine inanıyorum” dedi.

ROMATİZMAL HASTALIKLARI DA ÖNLÜYOR

Kaplıca suyunun yaygın olarak romatizmal hastalıkların tedavisinde kullanıldığını belirten Nergis Erdoğan, hastalıklara yakalanmadan önce suya girmenin hastalıkları önlemeye katkı sağladığını söyledi. Erdoğan, “Halkımıza yılda 15-20 gün kaplıcaya gidip, suya girmelerini şiddetle tavsiye ediyorum. Bu suların yararları bilimsel olarak defalarca kanıtlanmıştır” ifadelerini kullandı. Erdoğan ayrıca kişilerin sıcak suda çok fazla kalmamaları gerektiğini, bu durumun özellikle tansiyon hastalarında sorunlara yol açabileceğini söyledi.
0 yorum

Belki Kalbiniz 3 Kat Daha Fazla Tehlike Altında...

Kronik stres altındaysanız, her şeyin üstünüze geldiğini ve bununla başa çıkamayacağınızı düşünüyorsanız sadece ruhunuz değil kalbiniz de tehlike altında olabilir…



Hisar Intercontinental Hospital Kardiyoloji Bölümü Uzmanı Dr. Fatih Gümüşer’le D tipi kişiliği olanların hayatlarını nasıl yeniden gözden geçirmeleri gerektiğini konuştuk…

D tipi kişiliği olanların kalp damar hastalıkları yönünden normal nüfusa göre 3 kat daha yüksek risk altında bulunduğunu belirten Uzm. Dr. Gümüşer; “Kronik stres altında kalan, endişe, sinirlilik, kasvet gibi olumsuz duygulara eğilimli ve stresle baş etme yöntemlerini bulamayan kişiler, genellikle kendilerini sosyal olarak soyutlamıştır. Suskun ve özgüven eksikliği olan kişilerdir. Olumsuz duygulanıma eğilimlidirler ve bu duygularını kabul görmeme endişesi nedeniyle başkalarıyla paylaşmazlar. Toplumda %21 gibi çok ciddi oranda görülen bu problem kişilerin kalp sağlığını ciddi anlamda olumsuz yönde etkiler.”

D Tipi Kişiliğiniz Varsa Bu Önerileri Dikkate Alın…
• Öncelikle özgüveninizi kazanmak adına harekete geçin. Tek başınıza yapamayacağınızı düşünüyorsanız mutlaka psikolojik destek alın.

• Stres altında çalışıyorsanız; stresin kalp sağlığınız için en önemli tehdit olduğunu unutmayın.

• Stresle başa çıkmayı öğrenin; gerekirse profesyonel yardım alın.

• Düzenli uyuyun. Kaliteli bir uyku sağlıklı yaşamın vazgeçilmezlerindendir.

• Dengeli ve sağlıklı beslenin, spor yapın.

• Sosyal olmak için harekete geçin, hobiler edinin.

• Hayata pozitif bakın (pozitif olun), her şeye sinirlenmeyin.

• Düşmanlık beslemeyin, karamsar olmayın.

• Aile yaşamınızda problem yaşamamak adına ilişkilerinizi gözden geçirin ve düzeltmek için çalışın.

• Dertlerinizi anlatacak sırdaş edinin.

• Sigaranın dert ortağınız olmadığını anlayın ve hemen hayatınızdan çıkarın.

• Stresinizi azaltmak için aşırı yemek yemekten kaçının.

• Hipertansiyon, yüksek kolesterol gibi sağlık problemleriniz, ailenizde kalp hastalığı öyküsü varsa riskinizin daha da arttığını unutmayın ve kontrollerinizi aksatmayın.
0 yorum

Panik Atak Belirtileri Nedir?

Kalpte hızlı çarpıntı, nefes almakta zorluk ve boğulma korkusu, baş dönmesi, bulantı, depersonalizasyon ve derealizasyon, ölüm korkusu gibi belirtilerle panik atak ortaya çıkabilir.
0 yorum

Hareketsiz yaşam öldürüyor



Dünyada her yıl 3,2 milyon kişi, fiziksel hareketsizlik sebebiyle ölüyor.





Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Halk Sağlığı Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Hilal Özcebe, her yıl 3-9 Eylül tarihlerinin Halk Sağlığı Haftası olarak kutlandığını söyledi.

Bu yılın teması olarak büro çalışanlarının hareketsiz yaşamına dikkat çekildiğini ifade eden Özcebe, son yıllarda hareketsizliğin sağlık açısından çok büyük tehdit olduğunu vurguladı.

Özcebe, yetersiz fiziksel aktivitenin birçok hastalığın gelişmesinde etkisinin bulunduğunu, bu sebeple önemli bir halk sağlığı sorunu olarak görüldüğünü vurgulayarak, "Dünyada her üç erişkinden birinin yeterince hareket etmediği ve her yıl 3,2 milyon insanın fiziksel hareketsizlik nedeniyle öldüğü bilinmektedir" dedi.

Özcebe, fiziksel hareketsizliğin, kalp ve damar hastalıkları, kanserler ve şeker hastalığı gibi bulaşıcı olmayan hastalıklara bağlı olarak hem ölümlere hem de yaşam kalitesinin düşmesine yol açtığının altını çizdi.

HAREKETSİZ YAŞAYAN NÜFUS ARTIYOR
Özcebe de Türkiye'de pek çok kişinin büro tipi yerlerde çalıştığını, buna bağlı olarak hareketsizliğin arttığını belirtti.

Türkiye'de 2002 yılında yüzde 42,1 olan hizmet sektörünün toplam istihdam içindeki payının 2012 yılında yüzde 49,4'e yükseldiğini dile getiren Özcebe, toplam istihdamın yaklaşık yarısını hizmet sektörünün oluşturduğunu bildirdi. Özcebe, büro çalışmalarının istihdam içindeki payının yüzde 8,4'e yükseldiğini belirterek, bunun hareketsiz yaşayan nüfusun giderek arttığının göstergesi olduğunu söyledi.

Büro çalışanlarında hareketsiz yaşamın yanı sıra çalışma pozisyonuna bağlı olarak boyun, omuz, bel, diz, el bileği ve parmak kas ve eklemlerinde yakınmalar ortaya çıktığını anlatan Özcebe, şunları kaydetti:

"Hareketsiz kalma ve aynı hareketleri yapma sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Büro çalışanlarının günlük egzersizlerini yapmasının yanı sıra gün boyunca bazı hareketleri yapması bu tür sağlık sorunlarının görülmesini önleyecektir."

MERDİVEN ÇIKARAK KALORİ YAKIN
Spor Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Yardımcı Doçent Nazan Koşar, büro çalışanlarının her saat başı egzersiz için birkaç dakikasını ayırması önerisinde bulundu.

İş yerinde görüşmelerin telefon yerine kişinin yanına gidilerek yapılması tavsiyesinde bulunan Koşar, "İş yerinde asansör yerine merdiven kullanılmalı, çay/kahve molası yerine yürüyüş molası verilmeli, sandalyede otururken kas kuvvetlendirme veya germe egzersizleri yapılmalı, bilgisayar önünde otururken omuzlar öne ve arkaya doğru daireler çizilerek hareket ettirilmeli, öğle yemeğinden önce 10-15 dakikalık tempolu bir yürüyüş yapılmalı ve sohbet ederken oturmak yerine ayakta durulmalı" diye konuştu.

Koşar, asansöre binmek yerine merdiven çıkılarak 5 kat daha fazla kalori yakılabildiğini dile getirdi.
0 yorum

Kalp krizinden korunmak için su için



Yaşam kaynağı olan suyun vücuda bir çok önemli faydası var.




Suyun iştahı azaltarak kilo vermeye yardımcı olduğunu söyleyen Uzman Diyetisyen Şebnem Kandıralı, “Vücudun susuz olduğu zaman yağ hücrelerinin yıkılması zorlaşır bu açıdan diyet yapanlar yeterince su içmezlerse kilo vermeleri zorlaşır.

Kandıralı, “Su, kalp sağlığını korumaya, desteklemeye yardımcıdır. Kasların en sıkı ve ağır çalışanı olarak tam hızda çalışabilmesi için suya gereksinim vardır. Susuz kaldığınızda kanınız kalınlaşır bu durumda kalbin daha fazla çalışması gerekir. Eğer kalbiniz zayıfsa ilerleyen yıllarda ciddi kalp problemleri görülebilir. Günde 5 bardaktan fazla su içinler ile 2 bardaktan az içenler karşılaştırıldığında, 5 bardaktan fazla içenlerin kalp krizi riskine yakalanması riski yüzde 41 daha az olarak bulunmuş” diye konuştu.

Suyun kişinin enerjisini artıracağını da dile getiren Uzman Diyetisyen Şebnem Kandıralı daha sonra şunları kaydetti; “ Nasıl yetersiz su içilmesi beyninizi yavaşlatıyorsa aynısı vücut içinde geçerlidir. Kaslarınızın yüzde 75 i kemiklerinizin yüzde 22 si kanınızın yüzde 83 ü su ile doludur. Susuz kaldığınızda bu vücut bölümleri yeterince işlev göremez ve bu da enerji eksikliği, yorgunluk ve bitkinlik ile ilişkilidir. Baş ağrısı ve baş dönmesini azaltır.

Baş ağrısında hemen aspirine sarılmanıza gerek yoktur. Vücudunuzun susuz kaldığının bir sinyali olabilir ve su içildikçe kaybolur. Yorgunluk ve bitkinlik hali de susuz kaldığınızın göstergesidir. Cildinizi temizler. Temiz bir cilt oluşumu sağlar. Akne belirtilerinin azaltılmasına yardımcıdır. Kuru bir cildiniz varsa su içmek daha bir nem kazandırır. Su vücuttan toxinlerin atımına yardımcıdır, vücudu bakteri ve gereksiz materyallerden temizler Konsantrasyonu arttırır. Beynin yüzde 85 sudan oluşur. Susuz kalındığında bu durum otomatikman konsantrasyonu ve kısa dönem hafızayı etkiler. Susuzluk beynin enerji seviyelerinin azalmasına sebep olur.”

0 yorum

Bilinçsiz diyet kalbe zarar verebilir



Görenek, son yıllarda zararlı olan diyetlerin sıklıkla önerildiğini söyledi.






Avrupa Kardiyoloji Derneği Eğitim Komitesi Üyesi Prof. Dr. Bülent Görenek, son yıllarda gerçekte işe yaramayan hatta zararlı olan diyetlerin sıklıkla önerildiğini savunarak, "Kalp hastaları için mucize bir diyet yoktur" dedi.

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi de olan Görenek, yaptığı açıklamada, koroner kalp hastalıklarının günümüzde ölümlerin en önemli nedenleri arasında yer aldığını söyledi.

Kalp hastalarına önerilen diyet programlarına değinen Görenek, şöyle konuştu:

"Son yıllarda özellikle diyet konusunda hastaların zihinleri karıştırılıyor. Hastaların duymak istedikleri 'mucizevi' ancak gerçekte işe yaramayan hatta zararlı olan diyetlerin önerildiğine sıklıkla tanık oluyoruz. Kalp hastaları için mucize bir diyet yoktur. İlaç alır gibi antioksidan, vitamin ya da omega asit kullanılması,kalp krizi riskini azaltmamaktadır. Dengeli ve kalp dostu bir diyetle beslenen kalp hastası, sigara da içmiyorsa kendisine en büyük iyiliği yapmış olur. Gerekli olan vitaminlerin ve omega asitlerinin besinlerden alınması gereklidir. Doğal yolla yani besinlerle alınmayan hiçbir vitamin, kalp hastalarında faydalı değildir. Tabii bunun bir istisnası var; kişi bir hastalığı nedeniyle düzenli beslenemiyorsa takviye gerekebilir."

Görenek, diyet meyve ve sebze ağırlıklıysa, kişi haftada 2-3 gün derin deniz balığı tüketiyorsa, kuru baklagilleri seviyorsa, kırmızı et ve hamur işlerinden uzak kalabiliyorsa bunun kalp hastaları için sağlıklı olacağını vurguladı.

Kalp hastalarının yemeklerin hazırlanmasında sıvı yağların tercih edilmesi gerektiğini anlatan Görenek, şunları kaydetti:

"Aslında en doğrusu, bu tür beslenme alışkanlığının çocukluktan edinilmesidir. Hekimi aksini söylemiyorsa günde 30-45 dakika hızlı tempolu yürümelidir. Karışık egzersiz programlarına da ihtiyaç yoktur. Bu kadar basit. Başka mucizevi söylemlere itibar etmeyin. Hekiminizin gerekli gördüğü durumlarda kolesterol düşürücü ilaçlarını kullanmaktan da kaçınmayın. Unutmayın siz tereddüt ettikçe, yanlış beslendikçe ve mucize peşinde koştukça damarlarınız tıkanmaya devam ediyor."

0 yorum

Kalp hastaları, kırmızı eti kontrollü tüketmeli



Kalp hastaları, kımızı eti, az yağlı, az tuzlu ve az miktarda tüketebilirler.




Kamu Hastaneleri Birliği Çekmece Bölgesi Genel Sekreteri Prof. Dr. İhsan Bakır, kalp ve damar hastalarının az tuzlu ve az yağlı veya eti haşlama olarak ve az miktarda tüketmelerinde sakınca olmadığını belirtti.

Bakır, Kurban Bayramı'nda kalp hastalarının et tüketimine ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, koroner kalp hastalığı veya genetik yatkınlığı olan kişilerin, kırmızı eti kontrollü tüketmeleri gerektiğine işaret etti.

Yağlı ette doymuş yağların fazla miktarda bulunduğuna değinen Bakır, alınan yüksek miktarda etin, ilaveten tuzlu olarak tüketilmesinin kalp damar hastalığı, diyabet ve hipertansiyonu olan kişilerde sorun oluşturduğuna dikkat çekti.

Bakır, koroner kalp hastalığı olan diyabetik ya da hipertansif hastaların bayramda "miktar olarak az" ve "özellikle yağsız" etleri tercih etmesinin, sağlık açısından daha faydalı olacağını vurguladı.

Özellikle, yüksek tansiyon, kalp damar hastalarının, tuzlu ve yağlı kavurma ürünlerinden uzak durmasını tavsiye eden Bakır, şu bilgileri verdi:

AZ MİKTARDA TÜKETİLMELİDİR

"Tuz ve iç yağın aşırı tüketilmesi artan tansiyon atakları, nefes darlığı, göğüs ağrısı gibi şikayetlerle ağır ve sıkıntılı hastalık tabloları ile hastanelere başvuruları artıracaktır. Kurban bayramlarında, sakatat denilen, kurbanın, karaciğeri, dalağı, böbreği ve mumbarları yoğun kolesterol içeriği nedeniyle kalp hastalarına yedirilmemelidir. Ancak kalp ve damar hastalarının az tuzlu ve az yağlı veya eti haşlama olarak ve az miktarda tüketmelerinde bir sakınca yoktur. Kavurma yenecekse de az yağlı ve az tuzlu olmasına dikkat edilmelidir. Ateşe direkt maruz kalmış, yanmış, katranlaşmış ette kanser riski vardır. Bu bakımdan eti pişirirken dikkat etmeliyiz. Et tüketirken, yeşillik, taze salata gibi antioksiden besinlerin, etin olası zararlarını önleyebileceği unutulmamalıdır."

Kamu Hastaneleri Birliği Çekmece Bölgesi Genel Sekreteri Prof. Dr. İhsan Bakır, kalp hastalarının ölçülü olmak kaydıyla bayramda pişirilen etten rahatlıkla tüketebileceğini belirterek, şunları kaydetti:

"Balon stent yaptığımız hastalar taburcu olduktan sonra çok yağlı ve çok yoğun olmamak kaydıyla et tüketebilir. Kalp yetmezliği olan hastalarımız yine tuzlu olmamak kaydıyla kurban etinden tüketebilirler. Baypaslı hastalarımız da hastaneden çıktıktan sonra yine kurban etini rahatlıkla tüketebilir. Haşlama gibi daha tuzsuz tüketilmesi daha zararsız olabilir. Tansiyon hastaları da tuzsuz olmak kaydıyla kurban etinden rahatlıkla yiyebilir. Diyabet, kalp ve tansiyon hastalarının aşırı tatlı tüketimine dikkat etmesi gerekir. Bu hastalar, tatlı alımını en az düzeye indirmeli, hafif olan sütlü tatlıları tüketmelidirler. Kalp, tansiyon ve diyabet hastalarının, her dönem olduğu gibi bayram süresinde de ilaçlarını aksatmamaları, fiziksel egzersizlerine devam etmeleri gerekmektedir."
0 yorum

Fazla oturmak diyabet ve kalp hastalıkları riskini artırıyor


ANKARA (AA) - İngiltere'de yapılan bir çalışma, fazla oturmanın diyabet, kalp hastalıkları ve ölüm riskini artırdığını ortaya koydu.

Leicester ve Loughborough üniversitelerinin Diabetologia dergisinde yayımlanan araştırmasında, yaklaşık 800 bin kişinin katıldığı 18 araştırma incelendi.

Yapılan araştırmalara göre, uzun süre hareketsiz kalan kişiler, iş çıkışı spor salonuna ya da havuza giderek egzersiz yapsalar dahi hareketsiz kaldıkları sürenin olumsuz etkisini tam olarak ortadan kaldıramıyor. Yani, gün içinde 30 dakika egzersiz yapan bir kişi, sağlıklı bir hayatı olduğuna kendini inandırıyor, ancak geriye kalan 23,5 saatte ne yaptığını düşünmüyor.

SLAYT: DOĞAL EGZERSİZ YOLLARI

Uzun süre oturanların, oturmayanlara göre diyabet ve kalp rahatsızlığı geçirme riskinin daha fazla olduğunu vurgulayan bilim adamları, televizyon izlemek ya da bilgisayar kullanmak gibi insanı hareketsizliğe iten alışkanlıkların modern toplumlarda oldukça yaygın hale gelmeye başladığına da işaret ediyor.

Araştırmacılar, hareketsizliğin önüne geçebilmek için, bazı iş toplantılarının ayakta düzenlenmesi, öğle yemeği için ayrılan sürede yürüyüş yapılması ya da akşamları televizyon izleme süresinin azaltılması gibi önerilerde bulunuyorlar.
0 yorum

Stres Kalp Krizini Tetikliyor

"Lancet" dergisinde yayımlanan araştırmada, yaklaşık 200 bin kişinin katılımıyla diğer Avrupa ülkelerinde yapılan 13 çalışmayı analiz eden bilim insanları, aşırı iş yükü ve zaman yetersizliğinin neden olduğu stresin kalp krizi gibi koroner kalp hastalığı riskini yüzde 23 oranında artırdığını belirledi.

Araştırmacılardan Prof. Mika Kivimaki, iş stresi ile koroner kalp hastalıkları arasında tutarlı bir ilişki olduğunu belirlediklerini söyledi.

Video: Kalp Krizi

İş riskinin sigara kullanımı, hareketsizlik ve obezite gibi faktörlerle bir araya geldiğinde bu riskin çok daha fazla olduğuna dikkati çeken Prof. Kivimaki, iş stresinden şikayetçi kişilere koroner kalp hastalığı riskini azaltmak için sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemelerini önerdi.
Prof. Kivimaki, iş stresine rağmen sigarayı bırakarak, sağlıklı bir beslenme programı izleyerek ve spor yaparak kalp krizi riskinin yüzde 36 oranında azaltılabileceğine işaret etti.
0 yorum

Yoğurt, Yüksek Tansiyonu Düşürüyor

Amerikan Kalp Vakfı'nın araştırmasında, kaloriyi artırmadan öğünlere yoğurt eklenmesinin yüksek tansiyonu düşürebileceğini gösterdi.

Araştırmaya, başlangıçta yüksek tansiyonu olmayan 2 binden fazla kişi katıldı. 15 yıl süren araştırma boyunca 3 farklı dönemde katılımcıların yoğurt yeme alışkanlıkları değerlendirildi.

Video: Kan Basıncı (Tansiyon)

Yoğurt yeme alışkanlığına sahip kişilerde yüksek tansiyon riskinin az ve büyük tansiyonunun normal olduğu görüldü.

Araştırmacılar, üç günde bir yaklaşık bir kase yağsız yoğurt tüketenlerde yüksek tansiyon riskinin yüzde 31 düşük olduğunu vurguladı.
0 yorum

Kondisyon Kalp ve Ölüm Riskini Azaltır

Bir araştırma, yüksek kardiyo-solunum kondisyon seviyeleri ile ölçülen fiziken formda olmanın insanların kalp hastalığı geçirme ve herhangi bir sebepten ölme ihtimalinin daha az olduğunu gösteriyor.

Araştırmacılar, doktorların kardiyo-solunum kondisyonunu kişinin gelecekte kalp krizi geçirme veya ölme riskini değerlendirmede göz önünde bulundurmalarının nadir olduğunu söylüyorlar, çünkü farklı kondisyon seviyelerinde riskin ne derece azaldığı net değildir.
Fakat yapılan bir inceleme, düşük kardiyo-solunum kondisyon seviyesine sahip insanların herhangi bir sebepten ölme riskinin yüksek kondisyon seviyesine sahip insanlardan % 70 daha yüksek olduğunu gösteriyor.

Japonya, Ibaraki'deki Tsukuba Üniversitesi Klinik Tıp Enstitüsü araştırmacıları, "tıbbi uygulamada bir egzersiz stres testi ile kolaylıkla değerlendirilebilen kardiyo-solunum kondisyonunun ölüm oranı ve kalp hastalığı riskini tahmin etmede faydalı olabileceğini ileri sürüyoruz," diyorlar.

İncelemede araştırmacılar, yaklaşık 190.000 kişiyi içeren 33 farklı çalışmada bulunan kardiyo-solunum kondisyon ile ifade edilen fiziken formda olmak ile ölüm riski arasındaki ilişkiyi analiz ettiler.

Kardiyo-solunum kondisyon, katılımcıların bir yürüyüş bandında yorulana ve bitkin hissedene kadar yürüyerek egzersiz yaptıkları egzersiz stres testiyle ölçülür. Kardiyo-solunum kondisyon, metabolik eşdeğerle ifade edilen azami aerobik kapasite olarak tahmin edilir.

Metabolik eşdeğerler, vücudun hareket sırasında tükettiği oksijen miktarını gösterir ve egzersiz iş yükünü ölçmek üzere standart bir ölçek kullanılır. Bir metabolik eşdeğer, vücudun dinlenme halindeyken kullandığı oksijene eşittir. Egzersiz sırasında yüksek bir oksijen seviyesi elde edebilmek ve böylelikle yüksek bir metabolik eşdeğere sahip olabilmek, bir kondisyon göstergesidir.


Araştırmacılar, yüksek kardiyo-solunum kondisyonu olanlara kıyasla düşük kardiyo-solunum kondisyonu olanların herhangi bir sebepten ölme riskinin % 70 daha yüksek ve kalp krizi veya felç gibi kalp hastalığı geçirme riskinin ise % 56 daha yüksek olduğunu ortaya koydu. Orta seviye kondisyonu olanlara kıyasla düşük kardiyo-solunum kondisyonu olanların herhangi bir sebepten ölme riski % 40 ve kalp hastalığı geçirme riski ise % 47 daha yüksektir.

Araştırmacılar, kardiyo-solunum kondisyonunun minimum seviyesi olan 7.9 metabolik eşdeğerin tüm sağlığımız için önemli olabileceğini söylüyorlar. Yürüyüş hızı açısından ifade edilirse, 50 yaş civarındaki erkekler yürüyüş bandında zemin seviyesinde saatte 6.5 kilometre kesintisiz bir hızda yürüyebilmelidir ve kadınlar saatte 5 kilometre yürüyebilmelidirler veya standart yürüyüş bandı stres testinin en azından altı dakikasını tamamlayabilmelidirler (bu test, bir yokuşta daha yavaş bir hızda yürümeyi gerektirir).

Kondisyonda 1 metobolik eşdeğer artışının herhangi bir sebepten ölüm riskini % 13 ve kalp hastalığı riskini %15 azalttığını buldular. Başka bir şekilde söylersek, golf arabasına binmek ile golf oynarken yürümek arasındaki fark 1 metabolik eşdeğer seviyesindedir.
0 yorum

Çabuk yoruluyorsanız dikkat!

Kalp kapak hastalıkları, kalp kapaklarının doğumsal veya sonradan kazanılmış bozuklukları sonucu ortaya çıkan; kalp yetersizliği ve kalp ritim bozukluklarına yol açabilen bir hastalıktır

Kalbimizde ikisi karıncık ve kulakçıklar arasındaki kan geçişini sağlayan mitral ve triküspit kapaklar; diğer ikisi ise kalpten çıkan büyük damarların kalp ile birleştikleri yerde bulunan pulmoner ve aort kapaklar olmak üzere dört adet kalp kapağımız bulunur. Liv Hospital Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Yelda Tayyareci ve Liv Hospital Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Özkara, kalp kapak hastalıklarının tedavisini anlattı.

Kalp kapak hastalıklarının belirtileri nelerdir?
Kalp kapak hastalıklarında en sık görülen yakınmalar, özellikle efor sırasında meydana gelen nefes darlığı ve çabuk yorulmadır. Bu yakınmalara çarpıntı da eşik edebilir. Kalp kapak hastalıklarının ileri dönemlerinde ise, bacaklarda şişlik, istirahatte ve gece uykuda meydana gelen nefes darlığı ile karında şişlik görülebilir.

Kalp kapak hastalıkları tanısı nasıl konulur?
Kapak hastalıklarının tanısı, ekokardiyografi adı verilen gelişmiş bir kalp ultrason görüntülemesi ile mümkün. Burada ekokardiyografik incelemeyi yapan kalp uzmanının kapak hastalıkları konusunda deneyimli olması, tedavi yaklaşımının belirlenmesi açısından oldukça önem taşıyor. Bunun yanında günümüzde yeni gelişmiş teknolojiler olan üç ve dört boyutlu ekokardiyografi cihazları kullanılarak, bu konuda deneyimli merkezlerde kalp kapaklarını gerçeğine çok yakın bir kalitede görüntülemek ve incelemek mümkün olabiliyor.

Kalp kapak hastalıkları nasıl tedavi edilir?
Kalp kapak hastalıkları; kapak darlıkları veya yetersizlikleri olmak üzere iki grupta incelenir. Yapılan ekokardiyografi inceleme ve kişinin şikâyetleri göz önüne alınarak hastalığın hafif, orta veya ciddi şiddette olduğuna karar verildikten sonra, tedavi yaklaşımı belirlenir. Günümüzde hastanın kişisel özelliklerine bağlı olarak değişebilmekle birlikte hafif ve orta şiddetteki kapak hastalıklarında ilaç tedavisi ile hastalığın seyri yavaşlatmaya çalışılırken, ciddi kapak problemlerinde genellikle operasyon tercih edilir.

Kalp kapak değişimi veya tamiri ameliyatsız yapılabilir mi?
Son yıllarda tıbbi teknolojideki gelişmeler ile bazı kalp kapaklarının ameliyatsız tamiri mümkün olabiliyor. Günümüzde artık TAVİ denilen yöntem ile aort kapağı kasıktan kateterler yolu ile anjiyografiye benzer şekilde değiştirilebiliyor. Yine mitral kapağın da kateter yolu ile ameliyatsız tamiri mümkün. Ancak bu yaklaşımlar şimdilik ameliyat olması yüksek riskli olan kişilerde tercih ediliyor.

KALP KAPAĞI AMELİYATLARI GÖĞÜS KAFESİ AÇILMADAN YAPILABİLİYOR
Kalp kapak hastalıkları, özellikle mitral ve aort kalp kapak hastalıklarını kapsıyor. Günümüzde bu kapak hastalıkları, kapak değiştirilmeden protez konularak da tedavi edilebiliyor.

Mitral kapak ameliyatları, özellikle son yıllarda gelişen teknoloji sayesinde hastanın göğüs kemiği açılmadan, koltuk altına yakın bir bölgeden küçük kesilerle girilerek başarılı bir şekilde gerçekleştirilebiliyor. Hastanın kapak yapısı uygun değilse ya da daha önceden kalp kapağına müdahale edilmişse o zaman kapağı değiştirmek gerekiyor. Bu tedavide özellikle ileri yaştaki hastalarda hayvanlardan elde edilen biyolojik kapaklar tercih ediliyor. Zira kapak değiştirme ameliyatları oldukça başarılı sonuçlar veriyor. Son beş sene içerisinde hızla gelişen kapalı yöntemlerle kasıktan girilerek kapak yerleştirmesi de başarıyla sonuçlanıyor. Günümüzde bu tedavi yöntemi de ameliyat şansı olmayan hastalara uygulanıyor. Kapalı ameliyat yöntemleri ile hastanede kalış süreleri nispeten daha az olmakla birlikte bu hastaların sosyal hayata geri dönme süreleri de kısalıyor. Aort kapak cerrahisinde ise sadece aort kapağa müdahale edilecekse ameliyat yine küçük kesilerle yapılıyor. Bu şekilde hastalar kozmetik ve yaraların çabuk iyileşmesine bağlı olarak ayağa çabuk kalkma açısından büyük fayda görüyor.
0 yorum

Sağlıklı yaşamın altın kuralları

Kalbi korumak, alkol ve sigaradan uzak durmak, beslenmeye özen göstermek ve spor yapmak sağlıklı bir vücut için önemli ama yeterli değil…

Temizlikten uyku düzenine, cinsel yaşamdan stresten uzak durmaya sağlıklı yaşamın birçok kuralı olduğunu belirten TOBB ETÜ Hastanesi kardiyoloji uzmanı Dr. Rahşan Turan, hafta da 1 gün de olsa şehirden uzaklaşmayı ve doğayla baş başa olmayı önerdi.

OLMAZSA OLMAZ…
Vücudun hasta düşmemesi, esenlik ve sıhhat durumu iyiliğinin sağlıklı olmayı anlattığını ifade eden Dr. Rahşan Turan, “Sağlıklı yaşam ise kişinin temizliğine ve beslenmesine dikkat etmesi,spor yapması ile birlikte yaz-kış aylarında hastalıklara yakalanmadan yaşamını idame ettirebilmesidir. Sağlıklı yaşam kişinin olmazsa olmazlarındandır” diye konuştu.

SAĞLIK İÇİN BUNLARA DİKKAT!
Egzersiz, kalp sağlığı ve beslenme ilişkisinin önemine dikkat çeken Dr. Turan, sağlıklı bir yaşam için uyulması gerekenler ve kuralları şöyle sıraladı;
1-Spor yapmaya özen gösterilmeli.
2- Sağlıklı beslenmeli; yağlı yemekler ve aşırı yemek yenmemeli, Sabah kahvaltısı mutlaka yapılmalı, meyve-sebze tüketimine özen gösterilmeli.
3- Alkol ve sigara tüketilmemeli.
4- Gün içerisinde sürekli oturulmamalı, aktif olunmalı.
5- Kişisel temizliğe ve çevre temizliğine önem verilmeli.
6- Stresten uzak durulmalı.
7- Cinsel yaşama dikkat edilmeli.
8- Uyku düzenine dikkat edilmeli.
9- Haftada bir bile olsa şehrin stresli yaşamından uzaklaşmanız, doğa ile baş başa kalmanız size ve sağlığınıza iyi gelecektir.

TEDBİR ALIN…
Kalp ve damar hastalıkları, batı ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de en yaygın ölüm nedenlerinden biridir. Kalp sağlığını korumanın yolu önceden tedbir almaktan geçmektedir.

Beslenme
Tansiyonu ve kolesterolü kontrol altına almanın ilk şartı sağlıklı ve dengeli bir Diyet uygulamaktır. Bunun için doymuş yağlardan ve tuzdan olabildiğince kaçınmak, meyve, sebze ve lif yönünden zengin besinlere yönelmek gereklidir. Doğru rejimin normal miktarda protein içermesi, bu proteinin ise balık, kümes hayvanları ve az yağlı kırmızı etten (dana eti) alınması önerilmektedir.

Kilo
Yüksek tansiyona yol açan nedenlerin başında fazla kilolar gelmektedir. Fazla kilolu olmak aynı zamanda koroner kalp hastalığı, kalp yetersizliği ve inme için de risk oluşturmaktadır.

Alkol ve sigara
Günümüzde sigara, önlenebilir ölüm sebepleri içinde ilk sırayı almaktadır. Sigara kullanımı, kansere, kalp damarlarının tıkanmasına dolayısıyla kalp krizine sebep olmaktadır.

Fiziksel egzersiz
Düzenli sporun bizi kalp krizi ve inmenin yanı sıra kemik erimesi, şeker hastalığı, kalın bağırsak ve meme kanseri, depresyon ve bunama gibi ciddi birçok kronik hastalıktan koruduğunu gösteren güçlü kanıtlar var. Egzersizin hemen her hücremize olumlu etkisi var desek yanlış olmaz.

KALP SAĞLIĞI VE SPOR
Spor yapmanın kalp ve damar sağlığını doğrudan etkilediğini vurgulayan Dr. Turan, her kas gibi kalp kasının da antrenman yaptıkça daha güçlü ve verimli çalıştığını ifade etti. Dr. Turan, sporun vücutta yarattığı olumlu etkileri şu sözlerle aktardı;

Kalbin çok hızlı çarpmasını önler
Antrenmanlı kalp, sıkıntılı bir durumla karşılaştığı zaman sakin bir tepki verir. Hareketsizliğe alışmış olan kalp ise kolay telaşa kapılır. Örneğin; otobüse yetişmek için koşarken veya çok heyecan uyandırıcı bir durumla karşılaşan kalbin hızı kolayca yükselir, dakikada 180-200'e kadar çıkabilir. Halbuki bir sporcunun kalbi aynı koşullarda daha yavaş atarak tepki verir ve en kısa zamanda normale döner.

Tansiyonu düşürür
Düzenli spor yapanlarda, örneğin günde yarım saat tempolu olarak yürüyenlerde kan basıncının düştüğü biliniyor. Özellikle tansiyon tehlikesi altında olanların her gün yapacakları yürüyüşle bu tehdidi bertaraf etmeleri mümkün. Araştırmalara göre fiziksel egzersiz, yüksek tansiyonu olanlarda tansiyonu kontrol altına almada yardımcı olmakta ve ilaç gereksinimini azaltmaktadır.

Zayıflatır
Düzenli egzersiz sadece spor yapıldığında değil, dinlenme halinde tükettiğimiz enerjiyi de artırdığı için kilo vermeyi kolaylaştırır. Kilo verdikten sonra düzenli spor yapmadan ideal kiloyu korumak çok zordur.

İyi kolesterolü yükseltir
Damar sertliğine karşı koruyucu rol oynayan HDL kolesterolü yükseltmenin yollarından biri egzersiz yapmaktır. Haftada 3 gün 3 kilometre yürüyenlerde bile iyi kolesterolün yükseldiği biliniyor. Egzersizin süresi ve sıklığı arttıkça olumlu etki de artar.

Kanın aşırı pıhtılaşmasını önler
Düzenli egzersiz kanda pıhtılaşmayı başlatan ve güçlendiren maddelerin dengede kalmasına yardımcı olur.

Şeker hastalığını önler
Diyabet olma riski yüksek olanların ellerinde sağlıklı beslenmenin yanı sıra çok güçlü bir silah daha var: düzenli egzersiz. İlaçlardan çok daha etkin, yan etkisi yok, hem de bedava.

Stresi azaltır
Düzenli spor yapanların hareketsiz bir yaşam sürenlere göre daha az endişeli olduklarını, uykularının daha düzenli olduğunu gösteren çalışmalar var.

GEZİNTİ YERİNE HIZLI YÜRÜYÜŞ…
Günde 30 dakika hızlı (saatte 5-6 kilometre hızla) yürümenin ve bunu en az haftada 5 gün yapmanın kalp ve damarlara yararlı olduğu biliniyor. Yarım saat sürekli yürüyemezseniz, günde 3 kere 10 dakika yürüseniz bile yeterli. Yaptığınız egzersiz ağırlaştıkça sağlığa olumlu etkisi artıyor. Buna karşılık gezinti yapar gibi yavaş yürümek aynı yararı sağlamıyor. Unutulmaması gereken bir diğer önemli nokta da 30 dakikalık yürüyüşün normal günlük faaliyetlere ek olarak yapılması gerektiği.

ÖLÜME DAVETİYE ÇIKARMAYIN…
Isınmadan yapılan spor ve ani efor sarf edilmesi, kalbe ani yük getirerek kalp krizi ve ani ölümlere davetiye çıkarır. Gerekli ısınma hareketleri yapılmadan spor yapılması ve böylece kalbe ani yük getirilmesi, kalp duvarlarının kalınlaşmasına, kalbi besleyen damarların sıkışmasına, ritim bozukluğuna ve hatta kalbin durmasına neden olabilir. Doğuştan kalp rahatsızlığı olanlar, ritim bozukluğu sorunu yaşayanlar ve ailesinde kalp rahatsızlığı bulunanlar, bu konuda daha fazla risk altındadır. Bu nedenle bu kişilerin düzenli spor yapmaya başlamadan önce mutlaka bir hekim kontrolünden geçmeleri gerekir.
0 yorum

Denizden gelen sağlık

Balık sezonu açıldı; sayısız faydasıyla balık sağlık vadediyor...

Av yasağının kalkmasıyla “Vira bismillah” denildi, ağlar denize atıldı. Balıklar tezgahlarda yerini aldı. Balıkseverler hayli memnun. Ancak üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen Türkiye'de balık tüketimi dünya ortalamasına göre son derece az. Oysa balığın, kalp ve damar hastalıklarından beyin gelişimine, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinden diyabete dek sayısız faydası bulunuyor. Acıbadem Fulya Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Hande Seven, balık tüketiminin sağlığa 10 faydasını anlattı.

1. Gripten koruyor
Sonbahar geldi, grip sezonu açıldı. Mevsim geçişlerinde çok sık kapımızı çalabilen gribe karşı balık çok önemli bir kalkan. Özellikle mevsiminde tüketilen balık, içerdiği yağ asitleri sayesinde bağışıklık sisteminin kuvvetlenmesine son derece fayda sağlıyor. Balığın gribe ve enfeksiyonlara karşı vücudu koruduğu yapılan çalışmalarla kanıtlanmış durumda. Siz siz olun tam da sezonu açılmışken haftada 2 kez balık yemeyi ihmal etmeyin.

2. Şifalı yağların kaynağı
Balıkta diğer hayvansal kaynaklı besinlerin aksine doymuş yağ yerine, doymamış yağ asitleri denilen omega-3 yağ asitleri bulunuyor. Omega-3 vücudun üretmediği ve en fazla balıkta bulunan son derece faydalı bir yağ. Özellikle soğuk su balıklarından somon, uskumru, sardalye ve ton balığı omega-3'ten en zengin balıklar. Yapılan çalışmalar Omega-3'ün sağlık açısından sayısız faydasını ortaya koyuyor.

3. Zeka gelişimini destekliyor
Balık iyottan zengin bir besin kaynağı ve iyot zeka gelişiminde önemli rol oynuyor. Balık yiyen çocukların zeka puanlarında artış meydana geldiği ve öğrenme kabiliyetlerinin arttığı görülüyor. Özellikle gebeliğin ilk üç ayında düzenli balık tüketen annelerin bebeklerinde öğrenme, algılama ve bebeklik döneminde kavrama, tutma gibi el fonksiyonlarında artış olduğu saptanmış durumda. Bebek ve çocuklarda zeka gelişimini destekleyen balığın bileşimindeki DHA, görme ve nörolojik gelişimin sağlıklı bir biçimde gelişmesinde son derece etkin rol oynuyor.

4. Kalp dostu
Balığın tam bir kalp dostu olduğunu biliyor muydunuz? Sağlık için mutlaka sofranızda balığa yer verin. Balığın içerisindeki omega 3 yağ asitleri kötü kolesterolü (LDL) düşürürken iyi kolesterolü (HDL) artırıyor. Kandaki trigliserit yani serbest yağların düşürülmesini sağlıyor. Tansiyonu düşürerek kalp yetmezliğinden ve inme riskinden koruyor, kanın pıhtılaşmasını önleyerek akışkanlığını sağlıyor.

5. Kemikleri güçlendiriyor
Sayısız faydası olan balığın kemikleri de güçlendirdiğini söylesek! Yanlış duymadınız. Özellikle de kılçığı ile yenilebilen küçük balıklar kalsiyumdan zengin ve bu da kemiklerin güçlenmesini sağlıyor. Acıbadem Fulya Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Hande Seven, balığın bu özelliği dolayısıyla kemik erimesi sorunu yaşayanların, menopoz dönemindeki kadınların ve yaşlıların bol bol balık tüketmesini tavsiye ediyor.

6. Kaliteli protein kaynağı
Proteinler vücut için çok önemli besin unsurları. Vücudun bir anlamda çimentosunu oluşturuyor. Hücrelerin onarılması ve yeni dokuların yapımı için olmazsa olmaz besin öğeleri. Ancak yağlarda olduğu gibi onları depolayamıyoruz. Sürekli tüketerek vücudumuza kazandırmamız gerekiyor. Balığın da aralarında yer aldığı bazı besinler kaliteli protein yağlarını oluşturuyor. Balık da en önemli yüksek değerli protein kaynağı olarak öne çıkıyor.

7. Depresyondan koruyor
Yoğun iş ortamı ve günlük hayatın koşuşturmacasında sorunlar üst üste gelebiliyor. Hele de kişilik itibariyle yatkın olanlarda stres yerini depresyona da bırakabiliyor. Yapılan çalışmalar özellikle somon, uskumru ve ton balığı gibi yüksek oranda Omega-3 yağ asitlerini barındıran balıkların depresyona karşı büyük fayda sağladığını ortaya koyuyor.

8. Diyabete karşı balık tüketin
Özellikle bazı balık türlerinde bolca bulunan Omega-3 gençlerde diyabet riskini önemli ölçüde azaltıyor. İnsülinin işlevini artırıyor, tip 2 diyabete karşı koruma sağlıyor. Bu nedenle diyabet hastalarının ve diyabet riski taşıyanların bol bol balık tüketmesi çok faydalı.

9. Alzheimer riskini düşürüyor
İnsan ömrünün uzamasıyla birlikte çağın hastalığı olarak gittikçe daha sık görülen Alzheimer'a karşı haftada 2 kez balık tüketmek büyük önem taşıyor. Zira balık yağının ve Omega-3 yağ asitinin faydalarından biri de Alzheimer riskini düşürmesi. Alzheimer'ın yol açtığı hafıza kaybını önlemede güçlü bir silah olan balık özellikle de buğulama ya da ızgara olarak tüketilmeli.

10. Romatoid Artrit'e faydalı
Omega-3 yağ asitleri dokuların hasar görmesine neden olan mekanizmaların geri dönüşümünü sağlayarak anti-inflamatuar etki gösteren en güçlü besin bileşenleri. Acıbadem Fulya Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Hande Seven, özellikle artrit hastalarında görülen eklem romatizmasının azaltılması ve mevcut ağrıların giderilmesinde balık tüketiminin önemli faydaları olduğunu belirtiyor.
0 yorum

Kalp hastalarına 'kelle paça' uyarısı

AKÜ Tıp Fakültesi Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Darçın: "Kalp hastaları için paça ve kelle türü yiyecekler etten daha zararlı"

Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Osman Tansel Darçın, kalp hastaları için paça ve kelle türü yiyeceklerin etten daha zararlı olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Darçın, kalp krizi geçirmiş, kalbinde stent olan ya da kalp ameliyatı olmuş kişilerin et tüketiminin sınırlı olması gerektiğini belirterek, Kurban Bayramı'nda söz konusu kişilerin sakatat tüketiminde dikkatli olması uyarısında bulundu.

Kurbanın kesilmesinin ardından etin dinlendirildikten sonra tüketilmesi gerektiğini bildiren Prof. Dr. Darçın, şunları söyledi: "Özellikle kalp hastalarının eti tüketirken daha hassas davranması gerekir. Kalp hastası veya ameliyatı geçiren kişiler daha dikkatli olması gerekir. Et, Türk toplumunun hayatında kuşkusuz vazgeçemeyeceği bir gıda. Toplum olarak eti çok seviyoruz ve tüketmek istiyoruz. Gençlik yıllarında edindiğimiz gıda alışkanlıklarımızı yaşlanınca kolayca değiştiremiyoruz. Bu, sağlık açısından doğru değil. Hastalara, eti Kurban Bayramı'nda hiç tüketmeyin diyemem ancak dikkatli tüketmelerini tavsiye ediyorum. Kalp hastaları, az miktarda ve tadacak kadar yemeli. Gıda mühendisleri, etin haşlama şeklinde tüketilmesini tavsiye ediyorlar ancak eti haşlama şeklinde yemek halkımızın genellikle pek de sevmediği bir şey. Bu durumda en azından ızgara olarak tüketilebilinir. Sakatatlardan biraz daha uzak durmak gerek."

"Paça, kelle, etten daha zararlı"
Prof. Dr. Darçın, kurbanın paça ve kelle kısmından yapılan yemeklerden kalp hastalarının uzak durması tavsiyesinde bulunarak, bu tür yemeklerin, normal et yemeklerinden daha zararlı olduğunu anlattı.

Kalp hastalarının Kurban Bayramı'nda et tüketimine dikkat etmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Darçın, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Kalp hastalığı bulunan kişiler için ciğer, kelle, paça ve işkembe türü şeyler etten daha da zararlıdır. Tüketeceğimiz et eğer dana eti olursa daha iyi olur. Koyun eti, kolesterol açısından daha zengin ve zararlı. Bu noktada koyun etinden özellikle kalp hastalarının uzak durmasında fayda var. Kalp hastalarının daha ziyade az miktarda ızgara tarzında yapılmış dana etlerden tadımlık olarak yemelerini öneriyorum."
0 yorum

Kalp yetmezliği ile daha erken tanışıyoruz

Türkiye'de kalp yetmezliği 10 yaş daha erken ortaya çıkıyor

Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı BaşkanıProf. Dr. Mehmet Birhan Yılmaz, Türkiye'de kalp yetmezliğinin dünya ortalamasına göre 10 yaş daha erken ortaya çıktığını belirtti.

Dünya Kalp Günü (29 Eylül) dolayısıyla AA muhabirine açıklamalarda bulunan Yılmaz, kalbin, vücudun ihtiyaçlarını karşılayacak güçte çalışamaması ve yorgun düşmesiyle kalp yetersizliği sorunun ortaya çıktığını bildirdi. Yılmaz, bunun pek çok sebebi olabileceğini ifade ederek, hastalığın belirtileriyle ilgili şu bilgileri aktardı:

"Nefes darlığı tipik belirti olarak kabul edilir. Ayakkabı bağlanırken nefesin daralması bir belirti olabilir. Yokuş çıkarken nefes açlığı hissedilmesi halinde de kalp yetersizliği başlangıcından şüphelenilir. İlerleyen evrelerde, kalbin halsizliğine genel vücut halsizliği ve bitkinliği eşlik etmeye başlar. Takiben, ayak bileğinden başlayan şişlikler tabloyu belirler. Daha ilerleyen dönemlerde hasta sırt üstü düz yatamayacak hale gelir. Bir kaç saat sırt üstü yatıp uyuyabilmek bazı hastalar için lüks kabul edilir."

Türkiye'de son yapılan çalışmaya göre, erişkin nüfusta kalp yetmezliği görülme sıklığının yüzde 3, ortalama yaşın ise 62 olduğunu bildiren Yılmaz, bu oranın dünyada yüzde 2, ortalama yaşın ise 72 olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Yılmaz, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bunun anlamı şu, sıklık açısından dünya şampiyonuyuz. Üstelik bizde hastalık 10 yaş daha erken ortaya çıkıyor. Dünyadaki ve ülkemizdeki rakamları özetlemek gerekirse Avrupa ülkelerinde yaklaşık 15 milyon, Amerika Birleşik Devletleri'nde 6 milyon kalp yetersizliği hastası bulunuyor. Türkiye'de ise 1 milyona yakın kalp yetersizliği olgusunun bulunduğu tahmin ediliyor. 40 yaşındaki bir bireyin, yeterince uzun yaşarsa, kalp yetersizliğine yakalanma sıklığı dörtte bir oranında. Yani her 4 kişiden birisi."

Tansiyon, şeker hastalığı, kalp krizi ve kalp damar darlığının bir süre sonra kalp yetersizliğine yol açtığı uyarısını dile getiren Yılmaz, "Burada acı olan tablo şu, ülkemiz insanlarının bu çaresiz denebilecek hastalığa yakalanma yaşı 10 yaş daha erken. Çaresiz derken kastım, bu hastalığın son çaresi kalp nakli. Unutmamak lazım ki herkeste yalnızca 1 tane kalp var. Oysa iki böbreğimiz var ve biri sevdiklerimize bağışlanabilir. Öte yandan kalbimiz tek. Sadece ölüm halinde kalp sağlamsa başkasına nakledilebiliyor" dedi.

-Hastalığın nedenleri
Hastalığın görülme nedenleriyle ilgili de bilgi veren Yılmaz, kalbe yük olan her hastalığın eninde sonunda kalp yetersizliğine yol açtığını bildirdi.
Yılmaz, kalp krizi, hipertansiyon, şeker hastalığı, viral hastalıkların en sık görülme nedenleri olduğunu belirterek, kalp yetmezliğinin genelde yaşlı nüfusun hastalığı olarak bilindiğini ancak ülkede gençler arasında da sık rastlandığını söyledi.
Kalp yetmezliğinden korunma yöntemleriyle ilgili de bilgi veren Yılmaz, aşırı tuz, sigara ve şeker hastalığından sakınmanın, düzenli egzersiz yapmanın ve ailede kalp yetersizliği varsa doktora düzenli kontrole gitmenin korunmada etkili olduğunu sözlerine ekledi.
0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI