işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

Sivilce Yapan Yiyecekler

Sivilce, tedavisi en uzun soluklu olan cilt hastalıklarından biridir. Bu sebeple, doktor kontrolünde çeşitli ilaç ve kremlerle sürdürülen tedaviler, sonuna kadar götürülmelidir. Tedavi süresince, kişiler, ciltlerini korumalıdır. Yağlı kozmetik maddeler kullanılmamalıdır.

Eğer mümkünse hiçbir makyaj malzemesinin kullanılmaması iyi olacaktır. Kozmetik ürünler, cildin gözeneklerini tıkayarak, cilt sağlığını olumsuz yönde etkilemektedirler. Özellikle sivilce tedavisi gören kişiler için, bu durum son derece zararlıdır. Bunların dışında, sivilce yapan yiyeceklerden de kaçınmakta yarar vardır. 

Yeni sivilcilerin oluşmasına sebep olacak gıdalar, tedaviyi de olumsuz yönde etkileyerek, tedavi süresini uzatacaktır.Sivilceyi önlemek için tüm abur cuburlardan uzak durmak şarttır. Şekerli gıdalar da uzak durulması gerekenlerin başında gelmektedirler. Şeker bağışıklık sistemini güçsüzleştirebilmektedir. Buna bağlı olarak sivilcelenme görülebilir. Kan şekeri değerleri de değişeceğinden, cilt gözenekleri olumsuz yönde etkilenecektir. Süt ürünlerinin de sivilce konusunda olumsuz etkileri bulunmaktadır. 
Tam olarak sebepleri tespit edilememiş olsa da, süt ürünleri sivilce oluşumunu tetiklemektedir. İlla süt ve süt ürünü tüketilecekse, organik olan ürünlere yönelmek doğru olacaktır. Ancak bu da zararın önüne tam olarak geçemeyecektir. 
İşlenmiş gıdalar adı altında toplanabilecek olan tüm yiyecekler, sivilce oluşumuna direkt etki yapmasalar da, cildin sağlıksız olmasına sebep olacaklardır. Kırmızıbiber ve domates yemeklerde fazla tercih edilmemelidir. Acılı gıdalardan da uzak durmak faydalı olacaktır.  Bu gibi gıdalar ve baharatlar, sivilce oluşturmasa da, ciltteki kan dolaşımını hızlandırırlar. Kan dolaşımının hızlanması ile sivilcelerin rengi daha belirgin hale gelecektir.



Unutulmamalıdır ki, yalnızca beslenme programına dikkat etmek, sivilceleri tedavi etmeyecektir. Ancak, kapsamlı bir şekilde yürütülen doğru tedavi ile sivilcelerden tamamen kurtulmak mümkündür. Bu sorunu yaşayanlar, ciltlerini daima temiz tutmalıdırlar. Günde en az 2 defa yüzün yıkanması gereklidir. En azından tedavi süresince makyajdan uzak durmak yararlı olacaktır. Doktor tarafından yazılmış olan ilaç ve kremler düzenli olarak kullanılmalıdır. 
Uyku düzeni de son derece önemlidir. Geceleri uykunun iyi alınması, cildin de dinlenmesini sağlamaktadır. Bunlara ek olarak beslenmeye de dikkat edilir ve sivilce yapan yiyeceklerden uzak durulursa, sivilce tedavisi umulandan kısa bir sürede başarı ile tamamlanabilir.

0 yorum

Sok Durumunda İlk Yardım

Hayati tehlike yaratan şok durumları, dolaşım yetmezliğinden ötürü ortaya çıkmaktadır. Dolaşım yetmezliği sonucunda, kan basıncı ciddi oranda düşer.
Organlara giden kanda yüksek miktarda azalma olur. Şoka giren hastada, tansiyon düşer ve bilinç kaybı yaşanabilir. 

Nabız hızlanır, nefes almada zorlanmalar başlar. Şok durumunu yaşayan kişi, aşırı derecede su ihtiyacı duyabilir. 
Bununla beraber idrara çıkma sıklığı azalır. Dolaşım bozukluğu, beyni de etkilediğinden, taşkın davranışlar ve sürekli uykulu olma hali de gözlemlenebilir. Şok belirtilerinin tamamı bir arada görülmeyebilir.

Yaralanmaların sebep olduğu kanamalar ve iç kanamalar, şoka sebep olabilir. Yanıkların oluştuğu kazalar sonucunda da, kişilerin şok yaşaması mümkündür. Şiddetli ishal durumlarının sebep olduğu yüksek miktarda su kaybı da sık rastlanan şok nedenlerinden biridir. Vücutta azalan su miktarı, kandan da azalır. Bu durumda kanın kıvamı koyulaşır ve miktar olarak azalma görülür. Şok durumunu yaşayan hastanın hiçbir şey yapmak için enerjisi kalmaz. Nabzı son derece hızlıdır, ancak zayıftır.

Ani olarak karşılaşılan şok durumunda ilk yardım uygulamasında, amaç durumun daha da ağırlaşmasını önlemek olmalıdır. Şok durumundaki hasta, düz bir yüzeye yatırılmalıdır. Ardından bacaklarının her ikisi de, vücudun kalanından daha yukarıda duracak şekilde kaldırılmalı ve bu şekilde sabitlenmelidir. Bu işlem, kanın kalbe gidişini düzenler. Kan dolaşımı, ciddi oranda düzene girmeye başlar. 
Hastanın üzerinde dar kıyafetler var ise, bunlar çıkarılmalıdır. Dar kıyafetler, dolaşımı olumsuz etkileyecektir. 
Hastanın üşümemesi ve sıcak tutulması çok önemlidir. Ancak, sıcak tutulmasından anlaşılması gereken, vücudun normal ısıda sabitlenebilmesidir.

Hastanın vücudu gereğinden fazla ısıya maruz bırakılmamalıdır. Çok sıcak bir vücut, hastanın damarlarını genişletir, dolaşım bozukluğu tetiklenir ve tansiyon da istenmeyecek oranda düşer. 

Hastanın yaşadığı şoka sebep olan, bir kaza sonucu yaralanma ise, kanama hemen durdurulmalıdır. Hemen sağlık ekiplerine haber verilmelidir. Sağlık ekipleri beklenirken, hastaya ağız yolu ile sıvı takviyesi yapılmalıdır. En etkili sıvı takviyesi, 1 litre içme suyunun içine, 1 kaşık tuz eklenerek hastaya içirilmesidir. Şok durumlarında ilk yardım önemli olduğu kadar, hastanın en hızlı biçimde hastaneye yetiştirilmesi de hayati önem taşımaktadır. 

0 yorum

Zayıflama Hapları Kullanırken Dikkat Edilmesi Gerekenler

Yaptıkları diyetlerden sonuç alamayanların ve diyet yapmak istemeyenlerin tercihi zayıflama hapları oluyor. Zayıflama hapları değişik isimler ve çeşitlerle piyasada satılmaktadır. Bu hapların sahtelerine de internette ve bazı dükkanlarda rastlamak mümkündür.
Zayıflama hapı satın alınacaksa, doktor tavsiyesi önemsenmelidir. Kişiler, şahsi beğeni ve kulaktan dolma bilgilerle zayıflama hapı satın alarak kullanmamalıdır. Sağlık Bakanlığı da bu konuda sıkça uyarılar yapmaktadır. Defalarca, halkın sağlığını tehdit eden zayıflama hapları piyasadan toplatılmıştır. 

Televizyon kanallarında, bu hapları kullanmaları neticesinde ciddi sağlık sorunları yaşayarak hastanelik olan kişilerin haberleri defalarca yapılmıştır. Buna rağmen, zayıflama vaadi ile sağlığı tehdit eden hapların satışı sürmektedir. Kilo problemini aşmak isteyen kişilerce de hala satın alınmaya devam edilen bu haplar, belki kilo verdirmektedir. Ancak çok sayıda zararları da tespit edilmiştir.

Zayıflama hapları, reçetesiz olarak ve bitkisel ürün adı altında satışa sunulmaktadır. Bitkisel içerikli olmaları, insanların bu hapları gönül rahatlığı ile almalarına sebep olmaktadır. Ancak, doğada bulunan çeşitli bitkilerin de bazı kişilerde yan etki gösterebileceği unutulmamalıdır. Bu hapların üretildiği mekanın nitelikleri ve kullanılan bitkilerin kalitesi de son derece önemlidir. Kişiler, daha evvel hiç kullanmadıkları bir bitkinin, bedenleri üzerinde yapacağı etkileri bilemezler. Bu sebeple, reçetesiz satın alınarak kullanılan ilaçlar, ishalden daha ciddi hastalıklara uzanan sorunlara yol açmaktadırlar.

Hızlı kilo verdiren diyetler için geçerli olan her şey, bu haplar için de geçerlidir. 
Yani, bu haplar ile hızlıca verilen kilolar, hap kullanımının bırakılması ile beraber, hızla geri alınmaktadırlar. Bu sebeple, diyetisyenler tarafından da pek desteklenmedikleri bir gerçektir. Diyetisyenler, kişilerin sağlıklı ve kalıcı bir şekilde kilo vermelerini amaçlarlar.


Dengesiz beslenme sağlayan diyetler ile zayıflama hapları, bu amaca hizmet etmemektedir. Kalıcı ve sağlıklı bir biçimde kilo vermek isteyenler, mutlaka alanında uzman bir diyetisyene başvurarak yardım almalıdırlar. İnternette satışı yapılan zayıflama haplarına itimat edilmemelidir. Bu hapların içeriklerinde bulunan maddelerin bir araya gelmesi ile oluşacak etkiler asla bilinemez. Reçetesiz ilaç kullanımı, sadece zayıflama haplarında değil tüm haplar konusunda geçerlidir. Her insanın metabolizması ve sahip olduğu hassasiyetler farklıdır. Bu sebeple, bir kişide çok iyi bir etki sağlayan ilaç, diğer bir kişide etkisiz veya zararlı olabilmektedir.

0 yorum

Zayıflık Nedenleri Tedavisi Ve Beslenme Önerileri

Vücut ağırlığının, boya göre olması gerekenden az oluşu söz konusu olduğunda, zayıflıktan bahsedilebilir. İlk olarak, unutulmaması gereken, zayıflığın bir hastalık olduğudur. Ayrıca bu tablolarda, beslenme yetersizliği mevcuttur.
Şişmanlıkta oluğu gibi, zayıflıkta da sağlık açısından riskler mevcuttur. Zayıf kişilerde, vücut yakacak yağ bulamadığından ötürü, kas dokularından enerji elde eder. Bu da çok sağlıklı bir durum değildir.Zayıflık bir problem olmaya başladığında, doktora başvurularak, kapsamlı bir check-up yaptırılmalıdır. Bu kapsamlı kontroller sonucunda, zayıflığın sebebi tespit edilecektir. 

Zayıflık hastalığının çok farklı sebepleri olabilmektedir. Kişide hiçbir problem yokken, normal seviyede yemek yedikleri halde, hareketliliğe bağlı zayıflık görülebilmektedir. Bazı kişilerde ise, zayıflıkla ile beraber enerji kaybı da görülür. Bu kişilerde iştahsızlık da belirtilere eşlik etmektedir. Bu hastaların, zayıflığının temelindeki sorunlar tespit edilmelidir. 
Aşırı stres ve sinirli yapı da zayıflığa sebep olmaktadır. Psikolojik değişimler, kimilerinde şişmanlığa sebep olurken, kimi kişilerde ise zayıflama sebebi olabilir. Metabolizması hızlı çalışan kişiler, fazlasıyla yemek yemesine rağmen kilo alamayabilirler. 
Bu durumda çare, metabolizma hızının düzenlenmesidir. Önemli hastalıklar da zayıflamalara sebep olabilmektedir. Ayrıca bilinçaltında kilo almaktan korkan kişiler de istemsiz olarak zayıflamaya yönelmektedirler. Gerekli kontroller sonucunda, zayıflığın net sebebi ortaya çıkarılarak, sebebi ortadan kaldırmaya yönelik bir tedaviye başlanılır.

Herhangi bir hastalık söz konusu değil ise, zayıflık sorununu yaşayan kişi, doktor tarafından belirlenecek olan beslenme programıyla, sağlıklı kilosuna ulaşabilir. Kilo almak adına, hareketsiz kalmak ve yüksek kaloriye sahip tatlı gıdaları tüketmek sağlıksız bir girişim olacaktır.


Zayıflıktan kurtulmak için, bedene zarar verecek yollardan kaçınılmalıdır. 
Kişi yemek seçiyor ise, zevkine yönelik ama tam bir beslenme sağlayacak olan gıdalardan oluşan bir program hazırlanır. Beslenme programı hazırlanırken, dengeli beslenme kuralı temel olarak alınır. Kilo almak isteyen kişi, kahvaltı başta olmak üzere hiçbir öğünü atlamamalıdır. 
Hazırlanan programda, vücudun yağ almasına dikkat edildiği kadar, kas oluşumunun da göz önünde bulundurulması gereklidir. 
Kas oluşumu için, normalden fazla protein alınmalıdır. Çay ve kahvenin yerine, sıkça ayran ve doğal meyve suları tüketilmelidir. Kuru kayısı, kuru üzüm ve benzeri gıdalar sıkça yenilmelidir. Sabırlı davranılırsa, doktor yardımı ile kısa sürede kilo almak mümkündür.

0 yorum

Hangi Corba Hangi Hastalıga İyi Geliyor

Hastalara çorba içirme geleneği, aslında sağlam bir bilgiye dayanmaktadır. Sofraların vazgeçilmezi olan çorbalar, içlerinde birçok yararı da barındırıyor.Uzmanlar, hangi çorbanın hangi hastalığa iyi geldiği konusunda araştırmalar yapmıştır. Bu araştırmalar sonucunda, çorbaların birer şifa kaynağı olduğu belirlenmiştir.

Tarhana çorbası, çok besleyici bir seçim olacaktır. Bu çorba, çok sayıda protein, vitamin ve mineral içermektedir. Sindirim sistemini zorlamaz. Bağırsakların düzenlenmesini sağlar. Diyabet ve yüksek tansiyon hastalarına önerilen tarhana çorbası, hasta kişilerin iyileşme sürecinde de büyük bir destekçi olmaktadır. Domatesin yararları herkesçe malumdur. Domates çorbası ise, kan basıncını azaltmasının yanında, kalori olarak düşük olmasından dolayı da tercih edilmektedir. Kansere karşı koruyucu olduğu tıbben ispatlanmıştır. Türk sofralarının en bilinen çorbası olan mercimek çorbası ise, kalp krizi riskini azaltmaktadır. Kan şekerini düşüreceğinden, diyabet hastaları için de tavsiye edilmektedir. Bağırsaklar üzerindeki olumlu etkileri de çok sayıdadır. Özellikle hemoroit hastalığında iyileşmeye destek sağlamaktadır. Demir eksikliği problemi yaşayanlar için de, mercimek çorbası iyi bir demir deposudur. Yüksek tansiyonu engeller ve kanser riskini de azaltır. 

Vitamin ihtiyacı olanlar için, brokoli çorbası iyi bir seçenektir. A, C ve E vitaminlerini barındıran brokoli çorbası, bağışıklığı güçlendirerek, hastalıklara karşı korunma sağlar. Antibiyotik etkisiyle vücudu etkin biçimde koruduğu tespit edilmiştir. Ayrıca, bağırsak, prostat ve meme kanserleri için sağlam bir koruma etkisi yaptığı ispatlanmıştır. Yayla çorbası, yüksek miktarda yoğurt içerdiğinden, en faydalı çorbalardan biridir.

Kötü kolesterolün düşmesini sağlarken, iyi kolesterolü de yükseltir. Kilo almayı önler ve karnındaki yağlardan kurtulmak isteyenler için ideal bir çorbadır. İçinde bulunan yoğurt sayesinde, bağırsaklarda yaşayan mikropları öldürür ve ayrıca tüberküloz hastaları için de yararlıdır. Grip vakalarında önerilen çorba ise, tavuk çorbasıdır. Kolesterol içermez ve kalp krizi riskini azaltır. Mantar çorbası, yorgun bedene iyi gelmektedir.

Kansızlığa karşı, içerdiği yüksek seviyede demirle etkili olur. Hazımsızlık sorunlarında, pirinç çorbası içmek iyi bir çözüm olacaktır. Ayrıca bu çorba, yüksek tansiyonu düşürmesi ile de bilinir. İshale karşı son derece etkilidir. Soğuk algınlığı durumlarında, ıspanak çorbası da tercih edilebilir. Üst solunum yolu rahatsızlıkları ve göğüs hastalıklarında son derece yararlıdır.
Çorbaların, saymakla bitmeyen adeta ilaç gibi özellikleri bulunmaktadır. Bu yararlar, elbette evde hazırlanan çorbalarda yüksek orandadır. Hazır çorbalarda, birçok vitamin öldüğünden, aynı derecede yarar sağlamak pek mümkün olmayacaktır. Çorbalar her öğünde, yemeğe başlanırken mutlaka içilmelidir. Sindirimi kolaylaştırmalarının yanında, değişiklik gösteren önemli yararlara sahiptirler.

0 yorum

Hızlı Kilo Vermenin Zararları

Kilo vermeye karar veren kişiler, genellikle bunun en hızlı yolunu araştırırlar. Gerçekten hızlı kilo verdiren diyetler mevcuttur. Ancak, kısa sürede kilo vermeye odaklanarak hazırlanmış olan bu diyetler, kişinin beslenmesini dengesizleştirir.

Hızlı kilo vermek adına, kişi sağlığından olabilir. Son günlerde en çok konuşulan diyetlerden biri Dukan Diyeti’dir. Bu diyet, tek yönlü beslenmeye dayalı bir program sunar. Gerçekten de kısa sürede ciddi kilolar verilebilir. Ancak diyetin ardından, normal bir beslenme tarzına dönüleceğinden verilen kilolar aynı hızla geri alınacaktır. 

Diyet süresince, çeşitli besin eksikliklerinin sebep olduğu hastalıklara rastlamak mümkündür.
Hızlı kilo vermek amacıyla, bu diyetleri yapan kişilerin kan şekeri olması gerekenin altında seyreder. Bu da psikolojiyi doğrudan etkilemektedir. Kişi, sinirli ve tahammülsüz bir ruh hali içerisinde yaşamaya başlar. 
Bedenin sıvı elektrolit dengesi bozulur. Osteoporoz riski yüksek oranda artar. Bu tarz diyetleri uygulayan kişilerin kanındaki ürik asit miktarı artar. Bu durum, kişinin böbrek taşı dökmesine sebep olabilir. Bilindiği gibi böbrek taşı dökmek, son derece acı verici bir durumdur. Bu dengesiz beslenme diyetleri, kişilerin gut hastalığına yakalanma riskini de arttırmaktadır. 

Kolesterolün yükselmesi, kalp ve damar hastalıklarına, damarların tıkanmasına sebep olabilir. Kalpte ritim bozukluğuna da sık rastlanır. Bu diyetleri uygulayan kişiler, diyet devam ettiği sürece yorgun ve bitkin olurlar. Konsantre olmakta güçlük ve baş ağrısı çekerler. Bağırsaklar da ciddi anlamda etkilenir. Kişi kabızlık veya ishal durumları yaşayabilir. 
Kadınlarda adet düzensizlikleri görülebilir. Yetersiz beslenme, aşırı üşümeye sebep olur. Ayrıca saçlar dökülmeye başlar ve sağlıksız bir görünüm alırlar. Bu diyetler, hızlı kilo verdirirken, kişilerin sağlıklarını da ellerinden alırlar. Bedensel rahatsızlıkların yanında psikolojik olarak da ciddi zararlar verirler. 

Kişilerin hissettiği halsizlik ve asabiyet, sosyal hayatlarını olumsuz yönde etkiler. Kilo vermeye karar vermiş olan kişiler için, en doğru tercih, bir diyetisyen gözetiminde yapılacak sağlıklı diyetlerdir. Diyete egzersiz programı da eklendiğinde, sağlıklı bir şekilde kilo verilebilir. Bununla beraber, kilo verdikten sonra, verilen kiloların geri alınmaması için, sağlıklı beslenmeye devam edilmelidir. Egzersizler de kişilerin hayatlarını sağlıklı sürdürmelerini sağlamaktadır. Bu sebeple, sadece diyet döneminde değil, her zaman düzenli egzersiz yapılmalıdır.

0 yorum

Hamilelikte Kilo Artısı Nasıl Olmalı

Hamilelik döneminde anne adaylarının kilo alması kaçınılmazdır. Önemli olan bu sürecin sonuna kadar alınacak toplam kilo miktarıdır. Hamilelikte kilo almamak için diyet yapmakbebeğinize yapabileceğiniz en büyük kötülüktür. Zaten gebelikte sağlıklı beslenme ve egzersiz programları beraber uygulandığı takdirde aşırı kilo alınması mümkün değildir. Peki hamilelikte kilo artışı nasıl olmalı?

Hamilelikte anne adayının alacağı kilonun belirlenmesinde en önemli etken anne adayının gebe kaldığında sahip olduğu kilodur. Hamile kaldığında aşırı düşük kiloya sahip olan anne adayı gebeliği boyunca daha fazla kilo alma imkanına sahipken yüksek kiloda hamile kalan anne adaylarının kilolarına çok daha fazla dikkat etmeleri gerekmektedir.


Gebelikte aşırı kilo alma hem anne adayının hem de bebeğin sağlığı açısından pek çok riskin oluşmasına neden olmaktadır. Ayrıca alınan her fazla kilo doğumun daha zor olmasına neden olmaktadır. Normal kiloda hamile kalan anne adaylarının gebeliklerinin sonuna kadar 9-12 kilo almasına müsade edilmektedir. Bu kiloların büyük bir bölümü 7. aydan sonra alındığı için ilk aylarda fazla kilo almamaya çalışılması gereklidir. Doğum ile beraber 4-5 kilo kaybedilmekte kalan fazla kilolar ise 1 senelik süreçte çoğunlukla diyete bile gerek kalmadan emzirme döneminde verilmektedir. Bu nedenle gebelikte kilo almamak için ekstra bir çaba sarf etmeye gerek yoktur. 

0 yorum

Maydanozun Faydaları Nelerdir

Maydanozgiller ailesinin değerli bir üyesi olan maydanoz yeşil renge sahip parlak yapraklı bir bitkidir. Ülkemizde hemen hemen tüm bölgelerde yetiştirilmekte olup uygun şartlarda maydanoz tohumu ekilen her evin bahçesinde kolaylıkla büyütülecek bir bitkidir. Maydanozun kendisinin yanı sıra kökleri ve damıtma yöntemi ile elde edilen maydanoz yağı da şifa bulmak için kullanılmaktadır. Maydanoz daha ziyade taze olarak kullanılsa da uygun şartlarda kurutulması da mümkündür. Maydanoz çok güçlü bir C vitamini deposu olmasının yanı sıra ayrıca büyük bir demir kaynağıdır. 

Yeşil olarak tüketilen maydanoz içerisinde C vitamin, demir, potasyum, kalsiyum ve kükürt gibi pek çok vitamin ve mineral bulunmaktadır. Bu zengin içeriği onu şifalı bir bitki yapmaktadır. Maydanozun faydaları arasında ilk sırayı kadın hastalıklarına iyi gelmesi almaktadır. Maydanozun içerisinde bulunan etken maddeler idrar yolu enfeksiyonlarının iyileşmesinde mucize etkiler göstermektedir. Bir demet maydanoz, 4-5 dilim limon ile kaynatılıp suyu içilirse kadın hastalıklarının iyileşmesine yardımcı olmaktadır.

Ayrıca çok yüksek miktarda demir içirmesi maydanozu kansızlık ile savaşın bir numaralı askeri yapmaktadır. Folik asit, A vitami, C vitamini ve E vitaminini bol miktarda içermesi maydanozu diş etleri hastalıklarında son derece etkili bir ilaç haline getirmektedir. Taze maydanozun çiğnenmesi ya da çay yapılarak bu su ile ağızın gargara yapılması diş eti hastalıklarının tedavisinde etkilidir. Magnezyum, potasyum ve kalsiyum içermesi nedeni ile tansiyonun dengelenmesini sağlamaktadır. Bu özelliği ile tansiyon hastalarının günlük diyetlerinden maydanoza yer vermesi önemlidir. Maydanozun faydaları arasında bunlara ek olarak kanı temizlemesi, bağırsakları çalıştırması, hazmı kolaylaştırması, idrar söktürücü özelliği ile ödem attırması ve böbrek taşını düşürmeye yardımcı olması yer almaktadır. 

0 yorum

Lohusa Otunun Faydaları Nelerdir

Lohusa otu boyu 1 metreye kadar ulaşabilen, kalp şekline sahip yaprakları ile dikkat çeken otsu ve çok yıllık bir bitkidir. Bu ota lohusa otu denmesinin en önemli nedeni doğumu kolaylaştırması ve doğum sonrası iyileşme sürecini hızlandırmasıdır. Ancak aşırı kullanımı zehirlenmeye yol açabildiği için kesinlikle bilinçsiz olarak kullanılmamalıdır. Lohusa otuna bağlı zehirlenmelerin yaşanması halinde mide bulantısı, kusma, baş dönmesi ve hayal görmeler gibi belirtiler ortaya çıkmakta ve bu belirtilerin görülmesi halinde hiç vakit kaybedilmeden en yakın sağlık kuruluşuna başvuruda bulunulması gerekmektedir.

Lohusa otunun faydaları arasında doğum sancılarını sıklaştırması, doğumun başlamasını hızlandırması ve kolay doğum yapılmasını sağlaması ilk sıralarda yer almaktadır. Zaten bu özellikleri nedeni ile bu ot lohusa otu olarak anılmaktadır. Bu otun lohusa döneminde içilmesi halinde rahim kendisini çok daha kısa sürede toplamaktadır. Lohusa otu aynı zamanda çok güçlü bir adet söktürücü olup geç adet gören kişilerin kullanımı halinde adetlerinin bir düzene girmesini sağlayacaktır.  Bu nedenle lohusa otunu adet düzensizliği ile mücadele eden kişilerin kullanması önerilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus kullanılan miktardır.

Lohusa otunun yararları arasında bir diğer dikkat çekeni bu otun son derece güçlü bir ağrı kesici etkiye sahip olmasıdır. Lohusa otu özellikle de romatizma ağrılarında etkilidir ve arterit şikayetlerinin tedavisinde çoğu zaman başarılı sonuçlar vermesi ile tanınır. Bağırsakları çalıştırdığı için kabızlık sorunu yaşayan kişilerin kullanımı önerilir. Bazı bölgelerde yılan ısırmasında kullanılan en etkili ilaç lohusa otudur. Ayrıca yine yüksek ateşi düşürmede lohusa otundan yararlanılmaktadır. Lohusa otunun lapası ise egzama ve sedef başta olmak üzere pek çok cilt hastalığının tedavisinde kullanılmaktadır. 

0 yorum

Mide Kanseri Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri

Karın bölgesinin sol üst bölümünde bulunan mide organının mukozasında çeşitli nedenlerden dolayı tümörler gelişebilir. Sıklıkla midenin küçük kenarında ortaya çıkan mide kanseri midenin herhangi bir parçasından kaynaklanabilir. Bazı vakalarda mide kanserinin yemek borusu, gırtlak ya da ince bağırsaklara yayıldığı görülebilir. Bu duruma metastaz denir.

Erkeklerde en çok görülen ikinci kanser türüdür. Her yıl dünyada ortalama sekiz yüz bin kişinin ülkemizde ise yirmi bin kişinin mide kanserinden dolayı yaşamını kaybettiği bilinmektedir. Erkeklerde mide kanserine yakalanma riski kadınlara oranla daha yüksektir. 

Dünyada bu hastalığın en sık rastlanıldığı yerler; Rusya ve bazı Kuzey Avrupa ülkeleri, Latin Amerika ülkeleri, Uzak Doğu’da Tayland, Çin ve Japonya gibi ülkelerdir. Genetik faktörler haricinde bilinen en etkili oluşum sebepleri arasında beslenme alışkanlıkları yer tutmaktadır. Sebze ve meyve tüketiminin az olması haricinde aşırı tuz tüketimi, yanmış ya da gerektiği gibi pişirilmemiş kırmızı et veya mangal etlerinin tüketilmesi önde gelmektedir.Mide ülseri ya da gastrite neden olan helicobacter pylori bakterisinin de ciddi tetikleyici etkisi vardır. Sigara ve alkol tüketimi de her kanser türünde olduğu gibi mide kanserine de yakalanma ihtimalini arttırır.

Erken teşhisin zor olduğu mide kanserinde ilk etaplarda belirtiler fazla olmaz. İlerleyen dönemlerde mide bölgesinde ağrı, iştahsızlık ve kilo kaybı, bulantı, kusma ve yorgunluk görülür. Çoğu durumda bağırsak işlevlerinde ve dışkıda kan ya da siyah renkte dışkı görülebilir. Bu sebeple de kansızlık oluşabilir. Mide kanseri teşhisinde en etkili yöntem endoskopidir.

Mide kanserinin en etkili tedavi yönetimi cerrahi müdahaledir. Yapılan cerrahi müdahale ile ameliyatla mide çıkartılır. Karaciğer kanserlerinde yapılan cerrahi müdahaledeki gibi sadece kanserli kesimi almak işe yaramaz çünkü mide kanserinde tüm midenin alınması gerekir. Hastalığın seyrine ve ağırlığına göre ışın tedavisi (radyoterapi) ya da ilaç tedavisi (kemoterapi) uygulanır.  Hücre öldürücü sitotoksik ilaçların kullanımı midedeki kanserli hücrelerin azalmasında ciddi etki gösterebilir.
Nüksetme ihtimali yüksek olan bir kanser türü olduğundan dolayı başarılı sonuç veren tedavilerin ardından, düzenli beslenme, perhiz ve ek ilaçlarla hastalığın tekrar oluşumunun önüne geçilmesi gerekmektedir.

0 yorum

Meme Kanserinden Korunmanın 10 Etkili Yolu

Meme kanseri, sık rastlanan bir kanser türü olmasına rağmen, önlenmesi, erken teşhisi ve tedavisi mümkündür. Meme kanserinden korunmak için, tıbben ispatlanmış etkili yöntemler vardır. Bu yöntemler benimsendiği ve yaşam stiline uygulandığı takdirde, meme kanseri yüksek oranda engellenecektir.


Aktif bir hayat sürmek çok önemlidir. Meme kanserinden korunmak için, en z haftada 5 gün egzersiz yapmak gereklidir. Düzenli yapılan kısa yürüyüşler, asansör yerine merdiven çıkmak gibi aktiviteler yararlı olacaktır.Tüm kanserlerde olduğu gibi, meme kanserinde de, aile hikayesi önemlidir. Elbette aile geçmişinde meme kanserinin olması, kişinin de meme kanserine yakalanacağı anlamına gelmez. Ancak yapılan araştırmalar, meme kanserinde yarı yarıya genetik faktörlerin de etkili olabildiğini göstermiştir. Bu sebeple, aile fertlerinde meme kanseri yaşamış kişi veya kişiler varsa, bazı tetkiklerin düzenli olarak yapılması gereklidir.Yapılan araştırmalar, alkol kullanımının da meme kanseri üzerinde etkili olduğunu göstermiştir. Alkol kullanımına son vermek, riski azaltır. Alkol kullanan kadınların, kullanmayanlara oranla 1,5 kat daha fazla meme kanserine yakalanma riski olduğu tespit edilmiştir.
Sigara kullanılıyorsa tamamen ve hemen bırakılmalıdır. Sigara kullanımının meme kanseri ile direkt bir bağı bulunamamıştır, ancak sigara tiryakisi kadınların meme kanserine yakalanma riskinin arttığı bilinmektedir.Uzun zaman devam eden hormon tedavilerinin meme kanserini tetiklediği ispatlanmıştır. Hormon tedavilerinde kullanılan ilaçların kullanımının bırakılmasının ardından 5 senelik süre içerisinde meme kanseri riski düşer. Menopoz sonrasında hormon tedavisi gerekli görüldü ise, risk faktörleri araştırılarak tedaviye başlanmalıdır.Fazla yağlı gıdalar tüketmek, meme kanserine yakalanma riskini arttırır. Bu sebeple mümkün olduğunca yağsız gıdaların tüketilmesinin alışkanlık haline getirilmesi çok önemlidir.Kadınların kendi kendilerine memelerini muayene edebilmeyi bilmeleri gerekir. Kişinin kendi göğsünü düzenli olarak muayene edebilmesi, meme kanserinin erken teşhis edilebilmesine olanak sağlar. Bu sayede göğüsün alınmasına gerek kalmaksızın tedavi şansı doğar.


Önleyici etkisi olmasa da, mamografi çekilmesi de son derece önemlidir. Meme kanserine sebep olan kitle büyüyüp, kişinin elle yaptığı muayenede hissedilebilecek boyuta gelmeden, mamografi de fark edilebilir. Bu da mümkün olan en erken teşhis olup, tedaviyi kolaylaştıracaktır. Kadınlar, düzenli olarak mamografi çektirmelidir.Çocuk sahibi olmak için erken yaşları tercih etmek, meme kanseri riskini azaltır. Hiç anne olmayan kadınlarda ve geç denilebilecek yaşlarda anne olan kadınlarda, meme kanseri riskinin arttığı bilinmektedir.Anne olan kadınların, bebeklerini uzun süre emzirmeleri yararlıdır. Hamilelik ve emzirme dönemlerinde, diğer zamanlarda adet dönemlerinde yaşanan hormon aktiviteleri durur. Buna bağlı olarak meme kanseri riski de azalmaktadır.  

0 yorum

Karaciger Kanseri Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri

Karaciğer kanseri; hepatit a, hepatit b, hepatit c ya da sirozun etkilerinden kaynaklanabileceği gibi, hiçbir sebep olmaksızın da direk karaciğerde ortaya çıkabilecek bir kistle belirebilir. Karaciğerin kendi hücrelerinden oluşma ihtimali vardır. Primer tümörler arasında yaygınlık oranının %75 civarında olması sebebiyle, en yaygın kanser çeşididir. 
Diğer adı ‘hepatoma’dır. İnsanlar arasında kadınlara nazaran erkeklerde 5 kat daha fazla görülür. En çok görüldüğü yaş aralığı  40 ile 60 yaşları arasıdır. Dünyada en fazla görüldüğü yerler Güneydoğu Asya ve Güney Afrika’dır.

Belirtileri bir çok hastalığın belirtileriyle benzer olduğu için, bu hastalığa yakalananlar ilk başta belirtileri ciddiye almazlar. Bu sebeple tanı konması genellikle zor olur. Genelde karın bölgesinin sağ ve sağ üst kısmında hissedilen ağrı, yorgunluk hissi, dikkat çeken kilo kaybı ve karında şişkinlik görülebilir. Karaciğer kanseri hastalarının yarısına yakınında, aynı zamanda sarılık da oluşur. Bazı vakalarda dalak büyümesi ve sindirim sisteminde kanamalar görülmektedir.

Metastaz yapma ihtimali en yüksek olan kanser çeşidi olduğundan tedavisi de oldukça zordur. En kesin ve başarılı tedavi yöntemi cerrahi müdahale ile karaciğerdeki kanserli dokunun alınmasıdır. Bu ise ancak metastaz yapmamış vakalarda yapılabilmektedir. 
Cerrahi mücadele için ayrıca hastada başka bir karaciğer hastalığı olup olmadığı ve varsa bu hastalığın derecesi de önemlidir. 
Karaciğer etrafındaki herhangi bir doku ya da organa sıçramış bir karaciğer kanserinde cerrahi müdahale imkanı yoktur. Böylesi metastaz yapmış vakalarda kurtulma ihtimali oldukça düşüktür ve yaşam süresi genelde 6-8 ay civarındadır. Bu tür vakalarda yapılan tedavi çeşitleri daha çok kanseri yok etme çabasından ziyade hastanın ömrünü uzatma amacına yöneliktir.


Cerrahi müdahale ve organ nakli haricinde diğer yaygın olan tedavi türleri kemoterapi, radyoterapi ve kemo-embolizasyondur. Kemo-embolizasyon; onkolojik ilaçlar ve  tümörü besleyen damarların tıkanması yoluyla yapılan bir tedavidir. 
Kemoterapide ise, düşük bir yüzdeyle başarılı sonuç elde edilmiş olmasına karşın, ilaç tedavisinin etkisi karaciğer kanserinde çok sınır­lıdır. Radyoterapi; ışın te­davisinin karaciğer kanseri vakalarında iyileştirici rolü ilaç tedavisiyle birlikte kullanıl­masına karşın görülmemiştir. Bu tedavi biçimi günümüz­de,  hastanın ömrünü uzatmak için kullanılmaktadır.

0 yorum

Kemik Erimesi Ve Tedavi Yöntemleri

Kemikler, en sert doku olmakla birlikte, vücuda tam anlamıyla destek verirler. Aynı zamanda kalsiyum deposu görevini de üstlenmektedir. Tıbbi adı osteoporoz olan kemik erimesi hastalığı, kemiklerin kalitesinin düşmesi ve yoğunluklarının azalması ile belirti vermeye başlar. Hastalığa yakalanan kişilerin kemiklerinde ciddi anlamda zayıflama olur ve kırılma riskleri normal insanlara göre yüksek oranda artar.
Bu hastalıkta herhangi bir belirtinin fark edilmesi kolay değildir. 


Genellikle kemiklerde kırılma başladığında fark edilir. Bu kırıklar için en riskli bölgeler, kalça, el bilek kemiği ve omurga kemikleridir. Kalça kırıklarında ameliyat şarttır. Omurga kemiklerinde ise, hastanın boyu kısalabilir, aşırı sırt ağrısı görülebilir ve bedende şekil bozuklukları ortaya çıkabilir. Özellikle yaşı ilerlemiş olan hastalarda, kırıkların sebebi genellikle kemik kütlesinin azalmasıdır. Menopoz sonrası dönemi yaşayan kadınların yüzde ellisi de bu durumla karşı karşıya kalabilir. Bu sebeple, kemik mineral yoğunluğu testi mutlaka yapılmalıdır. Bu testin yapılmasıyla, menopoz sonrası dönemde, kişide kemik erimesi riskinin olup olmadığı net bir biçimde belirlenir.
                
Kemik erimesi hastalığı riskini arttıran etkenler çok sayıdadır. Bunların başında beslenme alışkanlıklarının yanlış olması gelmektedir. Protein ağırlıklı ve kalsiyumdan yana eksik beslenen kişilerin, bu hastalığa yakalanma riski fazladır. Bu hastalıktan korunmak için yeterli miktarda D vitamini ve kalsiyum alınmalıdır. Yaşlanma, kemik kütlesinin azalmasına sebep olmaktadır. Bu sebeple, yaş ilerlediğinde gerekli kontrollerin düzenli olarak yapılması gereklidir. Genetik faktörlerle, bu hastalık kalıtımsal bir yol izleyebilmektedir. 
Bu sebeple, ailesinde kemik erimesi yaşanmış olan kişiler, 2 kat daha fazla risk altındadır. Menopoz sonrası dönemi yaşayan kadınlar, erkeklere göre daha fazla risk altındadır. Bunun sebebi, menopoz sonrasında yaşanan östrojen eksikliğidir.

Bazı hastalıkların tedavisinde kullanılan bir takım ilaçlar da riski arttırabilir. Bununla beraber bir dönemde yaşanmış ağır kırıklar, diğer risk faktörlerinden biri de eşlik ettiğinde riski yüksek oranda arttırmaktadır. Sigara ve alkol de diğer hastalıklarda olduğu gibi, kemik erimesi konusunda da risk yaratmaktadır. Özellikle günde en az 15 dakika güneş görmeyen kişiler, kemik erimesi hastalığı riski altındadırlar.
                
Belirti vermemesi sebebiyle kemik erimesi hastalığına, “sessiz hastalık” da denilir. Genellikle ilk kırığa kadar fark edilmez. Bu sebeple, risk oranına bağlı olarak düzenli kontrol yaptırılmalıdır. Kemik mineral yoğunluğu testi, kolayca yapılabilen ve kişiye ağrı vermeyen bir testtir. Bu test, x-ray ışınları yardımıyla, kemiklerin kalınlığını ve gücünü ölçer. 
Kemik erimesi tespit edilmesi halinde, ilaç tedavisine başlanır. Kemiklerin yıpranmasını durduran ve kemikleri güçlendiren ilaçlara ek olarak bir diyet uygulaması verilebilir. İlaçların haricinde D vitamini ve kalsiyum desteğine de çok önem verilir. Hastanın, yaş,  cinsiyet ve yaşam biçimi açısından değerlendirilmesi ile uygun ilaçlara karar verilir ve tedaviye başlanır.  

0 yorum

Meme Kanserine Karsı Soya

Meme Kanseri, günümüzde sık rastlanan, ancak erken teşhiste tedavisi mümkün olan bir hastalıktır. Çoğunlukla hastalık, memede bir kitle ile belirti verir ve hasta kendi fark ederek doktora başvurur. Memede el ile hissedilebilen kitle, meme iltihabı veya memede oluşmuş bir kistin de belirtisi olabilir.
Bunun netleşebilmesi için, fark edildiği anda doktora gidilmelidir. Diğer belirtilerden biri, memenin tamamen veya kısmen şişmesidir. Cilt üzerinde kızarıklıklar oluşabilir, memede süreklilik arz eden ağrı olabilir. 
Meme başından kanlı veya kansız akıntı gelebilir. Elle hissedilebilen kitle, memede olabileceği gibi koltukaltında da olabilir.
Doktorun meme kanseri teşhisi koymasının ardından, ilk tercih edilecek tedavi yöntemi, genellikle ameliyat ile kanserli dokunun vücuttan alınmasıdır. 

Bunun dışında, kanserli hücreleri yok etmek ve büyümelerinin önüne geçmek için de çeşitli tedaviler uygulanır. Bazı durumlarda iki tedavi yöntemi senkronize olarak uygulanabilir. Kadınların, kendi göğüslerini muayene etmeyi bilmeleri gereklidir. Bu sayede, kişinin düzenli olarak kendi göğsünü muayene etmesiyle, erken teşhis mümkün olmaktadır. Erken teşhis olduğu takdirde, günümüz tıp imkanlarıyla, meme kanserinden kurtulmak kolaylaşmıştır.
             
Beslenme biçiminin, kanser oluşumunda direkt etkili olduğu kanıtlanmıştır. Et yemenin kansere sebep olduğuna dair bir kanıt yoktur. Ancak, etin pişirilme biçimi çok önemlidir. Kızartma ve ızgara yöntemi ile pişirilen etlerde çeşitli kanserojen maddeler oluşur. Bu maddeler, özellikle memede bulunan dokular için çok zararlıdır. Yapılan araştırmalara göre, özellikle meme kanseri riskini azaltmak adına, fazla pişmiş etlerden uzak durmak gerekiyor. Yine araştırmalara göre, bazı besinlerin tüketilmesi ile kanser önlenebiliyor. 
Bunların başında balıklardan alınabilecek olan Omega 3 yağı geliyor.

Özellikle beslenmesinde soyaya sıkça yer veren kadınların, meme kanserine yakalanma riskleri, ciddi oranda azalıyor. Soyanın antioksidan etkisi vardır. Soyanın içeriğinde bulunan maddeler, tümörlerin genişlemesi için gerekli olan kana ulaşmalarını engeller. Meme kanserinden korunmak için günlük 25 ile 100 miligram arası soya alınması gerekir. Uzmanlar, soyanın direkt alınmasındansa, soya içerikli besinler vasıtasıyla alınmasını öneriyorlar. 

Soya peyniri, soya filizi ve soya sütünü sıkça tüketmek, kanserin önlenmesi konusunda büyük bir katkı sağlıyor. Soya, serbest östrojeni ciddi oranda engellediğinden, östrojenin olumsuz etkilerini ortadan kaldırır. Östrojene duyarlı meme tümörleri de vardır. 
Bu durumu yaşayan kadınlar, besin listesinde soyayı ya azaltmalı ya da tamamen ortadan kaldırmalıdır. Soya içerisinde bulunan bir madde, bu tarz tümörlerin büyümelerini tetikleyebilir. Bu sebeple, yararlarını ve olası zararları göz önünde tutarak, haftada ortalama 3 porsiyon soyalı gıda yemek yeterli olacaktır.  

0 yorum

Beyin Tümörleri Ve Tedavi Yöntemleri

Beyin tümörleri, kafatası boşluğu içerisinde oluşan ve beyin dokularına yerleşebilen tümör ya da zararsız kistlerdir.  Bu kitleler geliştikçe beyne dışarıdan baskı yapar.  Beyin tümörleri kafatası içerisindeki sinir dokularından ya da damar ve beyin zarı tümörlerinden kaynaklanabilir.

Vücudun en hassas bölgesi olan beyin içinde yerleştiklerinden dolayı iyi huylu veya kötü huylu olsalar dahi ciddi riskler oluşturmaktadırlar. Bu riskler, hem tedavi aşamasındaki cerrahi müdahalelerden hem de beyin yapısından ileri gelmektedir. Beyin, en sert kemik olan kafatası ile çevrili olduğundan dolayı beyin ile kafatası arasında oluşan tümörler beyne baskı yaparak büyürler. Bu durum iltihaplara ya da beynin şişmesine neden olmaktadır.

Beyindeki iyi huylu tümörler beyin hücrelerinden kolaylıkla çekilebilir ve tamamına yakını ayrılabilir. Bu sebeple cerrahi müdahaleler sonrası sonuçlar çok olumlu olmaktadır. İyi huylu tümörler, yavaş gelişme hızına sahiptirler. Ancak yine de daha önce bahsedilen sebeplerden ötürü bünyede kalıcı hasar ve işlev sorunlarına neden olabilirler

Kötü huylu tümörler ise, iyi huylu tümörlere nazaran çok daha hızla artar ve yayılırlar. Cerrahi müdahale ile alınması çok zordur ve çamur kıvamında olurlar. Tekrar nüksetmeleri yüksek bir risktir.

Beyin bünyesinde oluşan bir hastalık olduğundan ötürü, ileri derecede rahatsız eden ve çok sayıda belirtileri vardır. Sürekli olan ve uyanınca daha kötüleşen bir ağrı, özellikle sabahları etkili olan kusma, kişilik ve davranışta değişiklikler, zihin becerilerde düşüş, hafıza kaybı, görme ve duyma kaybı, konuşma zorlukları, tam anlamıyla uyanamama, güçsüzlük ve uyuşukluk, el titremeleri ve yüz felci en ciddi belirtileridir. Kimi zaman geçici nefes alma duraklamaları da olabilir.

Beyin tümörleri acil şekilde tedavi edilmesi gereken hastalıklardır. Tedavisinde en çok kullanılan yöntem cerrahi müdahaledir. Kafatası açılır ve tümörler beyin dokuları üstünden tamamen temizlenir. Ancak bunun yapılması için beyin tümörlerinin, beynin riskli olmayan bir bölgesi üstünde olması gerekmektedir.  
Cerrahi müdahale haricinde ışın tedavisi de çok kullanılan ve başarılı yöntemlerden birisidir. Kimi zaman ışın tedavisi ile tümörlerin yok edilmesi ya da ilerlemesinin durdurulması başarılabildiği gibi kimi zaman da cerrahi müdahaleler sonrası beyin dokusu etrafında kalan mikroskobik tümörlerin yok edilmesi içinde kullanılır.


0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI