işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

Bacak İnceltme Hareketleri Nasıl Yapılır

Düzenli olarak ve evinizde büyük bir keyif ile yapabiliceginiz bacak inceltme hareketleri, daha seksi ve çekici bacaklara kavuşmanızı sağlayacak. Sadece gün içerisinde 25 dakika aşağıda belirtmiş oldugumuz hareketler üzerinde çalışmanız yeterli olacaktır. Bacak eritme hareketleri ile kısa süre içerisinde gözle görünür bir şekilde sık basen kaslarına kavuşmak sizin elinizde. Henüz tatil planı yapmadıysanız ve tatile gitmek için öncelikle çekici bir vücuda sahip olmayı düşünüyorsanız, kısa sürede bunu yapabilmenizin sırrı yazımızda!

Bacak inceltme hareketi -1
  • Ayaklarınızı omuz genişliğinde açın.
  • Vücudunuzu dik tutmaya çalışarak aşağıya doğru oturma hareketi yapın.
  • Bir saniye kadar oturma pozisyonunda kalın. Kalkın ve hareketi aynı şekilde tekrarlamaya devam edin.
Bacak inceltme hareketi-2
  • Bacaklarınızı birbirine yapıştırın. Ardından bir balerin gibi parmaklarınızın üzerine çıkmaya çalışın. Zorlanıyorsanız, duvardan destek alarak bu hareketi yapabilirsiniz.
  • Parmak uçlarının üzerinde durma hareketinin akabinde, dizlerinizi kırmanız ve bu şekilde 2 veya 3 saniye beklemeniz yeterlidir.
Bacak inceltme hareketleri -3
  • Ayak uçlarınız karşıya bakacak şekilde bacakları omuz genişliğinde açıyoruz. Diz seviyesinden biraz yukarı gelecek şekilde topu bacaklarımızın arasına alıyoruz. Top yoksa katlamış olduğunuz bir havluyu da kullanabilirsiniz.
  • Top aşağıya düşmeyecek şekilde aşağı yönlü çömelme hareketlerini birkaç defa tekrarlayarak hareketi tamamlıyoruz.
Bacak inceltme hareketleri-4
  • Parmak uçları dışa doğru bakacak şekilde bacaklarınızı omuz genişliğinde biraz daha fazla açıyoruz. Elimize alacağımız dambılı, karın hizasın dik bir şekilde iki elimizle tutuyoruz.
  • Vücudu aşağıya doğru hareket ettirirken dambılı yukarı doğru elimizle kaldırıyoruz. Vücudun dik pozisyonunu bozmamaya gayret edilmeli. Vücut aşağıda iken bir iki saniye beklenilmeli.
Bacak inceltme hareketleri-5
  • Yere sırtüstü uzanın. Dizleri yukarıya kaldırın ve arasına top koyun. Topu olmayanlar için katlanmış havluda kullanılabilir.
  • Dizlerimizin arasında olan top veya havluyu ezmeye çalışarak bacaklarımızı çalıştırıyoruz. 30 saniye boyunca topu sıkıp, 5 saniye beklemek ve ardından bir daha 30 saniye sıkmak daha verimli olacaktır.   
0 yorum

Hayal kırıklığı yaşamak istemiyorsanız dikkat!

Pek çoğumuz için hayatımızda gerçekleştirmek istediğimiz farklılıkların başlangıç noktası olan yeni yıl, umut ve hayata sıfırdan başlamak anlamına geliyor. Peki, büyük kararlar aldığımız bu dönem neden yılın diğer zamanlarından farklı bir anlam taşıyor? Bu sorunun yanıtını DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden Psikolog Ayşegül Horozoğlu Enkavi verdi.

Yeni bir iş, farklı bir kariyer ve belki de aşk… 2013’ü geride bırakmaya hazırlandığımız şu dönemde pek çok kişinin yeni yıl hayallerinin en kilit kelimeleri arasında bunlar yer alıyor. Beynimizde yeni bir başlangıç ve heyecan olarak kodladığımız yeni yıl, farklı umutları da beraberinde getiriyor. Sene içinde yaşanan olumsuz durumları telafi etme fırsatı olarak da görülen yılbaşları kişilerde adeta piyango olarak görülüyor. Peki, insanlar özellikle neden yeni yıldan büyük beklentiler içine giriyor? Büyük kararlar almak için bu dönemi beklemek ne kadar doğru?

DBE Kurumsal Gelişim Merkezi Yöneticisi Psikolog Ayşegül Horozoğlu Enkavi insanların yeni seneyi bir milat olarak gördüğüne dikkat çekiyor. Enkavi, “Yeni başlangıçlar yüksek motivasyon ister. İnsanlar alışkanlıklarından kolay kolay vazgeçemezler. Şimdiye kadar yapmadığını yapmak ya da yaptığı şeyleri yapmaktan vazgeçmek kolay değildir. Bu nedenle bir başlangıç noktası belirlemek ilk adımı atmak anlamına gelir ve gerekli olan motivasyonu sağlar. Hafta başı, yılbaşı, dönem başı gibi günler başlangıcı çağrıştırdığı için herkes tarafından tercih edilen zamanlar oluyor” diyor.

İsteklerin gerçekleşmesi için plan yapmanın her zaman olumlu sonuçlar getirdiğine dikkat çeken Enkavi, bu nedenle yeni yıl motivasyonunu umut verici buluyor. Enkavi, “Burada önemli olan istediğimiz şeyin tam olarak ne olduğunu tüm detaylarıyla netleştirmektir. Yani varmak istediğimiz noktayı ve o noktaya varana kadar izleyeceğimiz yolu tanımlamak gerekir. Kariyerimizi planlarken daha çok mantığımız ile hareket ederiz ancak konu aşk olduğunda duygular daha fazla işin içine girer. Dolayısıyla kariyer gibi konularda plan yapmak daha kolay olsa da aşkı planlamak daha zordur. Yine de böyle bir planlama yapabiliyorsak ve bu bizi motive ediyorsa neden olmasın?” diyor.

Hayal kırıklığı yaşamamak için bunlara dikkat!


Ayşegül Horozoğlu
Enkavi 
Zihnimizin yeni bir şey öğrenirken yoğun bir çaba harcadığını bu nedenle ancak istikrarlı davranmanın başarıyı getirdiğini anlatan Enkavi, “Yeni davranışımız istikrarla tekrar edilirse kim olduğumuzu belirleyen unsurlardan biri haline gelir. Bu nedenle uygulaması kolay ve bizi emin adımlarla hedefe ulaştıracak kararlar almamızda fayda var. Örneğin; zayıflamak istiyorsak önce daha sağlıklı yemekler hazırlamaya başlamak, vermemiz gereken çok kilomuz varsa öncelikle vereceğimiz ilk beş kiloya odaklanmak gerekir. Küçük hedeflerin uygulaması her zaman daha kolaydır ve sizi büyük hedefe yavaş yavaş ve daha emin adımlarla ulaştırır. Değişikleri hayatımıza teker teker yerleştirmek de uzun dönemli bir başarının anahtarıdır ” dedi.

Sadece yeni yılda değil alınan tüm kararların uygulanabilir olması için hedefin çok net belirlenmiş olması, hedefin gerçekleşmesini sağlayacak aksiyonların adım adım çıkarılmış olması gerektiğini anlatan Enkavi, “Hedef uzun soluklu büyük bir hedef ise, bunu daha küçük parçalara bölerek gerçekleştirmek gerekir. Kısa vadeli hedefler gerçekleştikçe daha uzak ya da zor hedefe varmak kolaylaşır. Bizi motive eder, hedef gözümüzde büyümez ve ulaşılmaz olmaktan çıkar, çünkü ulaşılması zor gözüktüğünde, vazgeçmek çok daha kolay olur. İnsanoğlu, bir hedefin ucunda tanımlanmış bir ödül yoksa kolay vazgeçebiliyor. Kararımızı uygulamak için güçlü bir dürtü olması ve bununla ilgili duygu geliştirmemiz gerekir.

0 yorum

Haftada 150 dakika 'yürüyüş' hayat kurtarıyor

İngiltere'de yapılan bir araştırma, haftada 150 dakika tempolu yürüyüş ya da bisiklete binmek gibi orta şiddetli aktivitenin, yaşam süresini uzattığını, kaliteli uyku sağladığını, depresyon ile bunama riskini azalttığını ve hastalıklara yakalanma riskini düşürdüğünü ortaya koydu.

İngiltere sağlık bakanlığı ortaklığında ülkenin önde gelen sivil toplum kuruluşları "Ramblers" ve "Macmillan Cancer Support" tarafından gerçekleştirilen araştırma ile hastalıklara bağlı ölümlerin engellenmesinde fiziksel aktivitenin etkisinin ölçülmesi ve bu doğrultuda yerel yönetimlerin fiziksel aktivite imkanlarını arttırması için teşvik edilmesi amaçlanıyor.

Haftada 150 dakika tempolu yürüyüş ya da bisiklete binilmesi gibi orta şiddetli aktivite yapılması halinde hastalıklara bağlı ölümlerin azaldığını ortaya koyan araştırma, düzenli yürüyüş yapılması halinde 7 bin göğüs, 5 bin bağırsak kanseri, 295 bin diyabet vakasının görülmesini önlediğini ve yaklaşık 12 bin kalp hastasının acil müdahale riskini azalttığını gösteriyor.

"Türkiye, hareketsizlik konusunda Avrupa'da notu en kırık olan ülke"

Yapılan çalışmayı değerlendiren İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Spor Hekimi Prof. Dr. Erdem Kaşıkçıoğlu da araştırmanın düzenli yürüyüşün insan sağlığı açısından ne kadar önemli olduğunu gösterdiğini söyledi.

Hareketsiz yaşamın "dünyada ölüm sebepleri arasında 4. sırada yer aldığını" belirten Kaşıkçıoğlu, "Dünya Sağlık Örgütüne göre hareketsizlik konusunda Avrupa'da notu en kırık olan ülkeyiz" diye konuştu.

Sağlıklı bir yaşam için mutlaka yürüyüş yapılması gerektiğini vurgulayan Kaşıkçıoğlu, şunları kaydetti: "Çünkü yürüyüş, hareketin en masum ve en doğal şeklidir. Yürüyüş herkesin rahatlıkla yapabileceği, basit ve bedava bir yöntem. Haftanın 3 günü veya daha fazlasına yayarak toplamda 150 dakika yürüyüş öneriyoruz. Fakat, ülkemizde şehir planlama, özellikle kaldırım yapılanmaları konusunda ciddi çalışmalar yapılması gerekiyor. Yürüyüş alanlarının insanlar için mutlaka yaratılması gerekiyor. Yürüyüş, aynı zamanda meme kanseri, kolon kanseri gibi birçok hastalık için önleyici oluyor. Elimizde yürüyüş gibi ani ölümleri engelleyen, kilo kontrolü sağlayan, kalp ve damar hastalıklarını ve şeker hastalığını engelleyen bir ilaç var ve insanlarımız bu ilacı kullanmayı reddediyor. Bu yaklaşımın değişmesi gerekiyor."

0 yorum

Çocuk oynarken öğrenir

Günümüzde çocuklar artık ne yazık ki vaktinin çoğunu bilgisayar, televizyon ya da internet başında geçiriyor. Arkadaşlarıyla bir arada olmak yerine ekran başında olmayı tercih ediyor. 

Şehirleşme, çocuklardan akademik beklentinin artması, bilgisayar-video oyunları, internet, ebeveynlerin endişeleri gibi etkenler çocukları gittikçe daha fazla ev içinde kalmaya itiyor. Oyun oynamanın çocuk için eğlenceli bir aktivite olmasının yanı sıra, çocuğun bilişsel ve motor gelişimini desteklediğini söyleyen Klinik Psikolog Zeren Kadıoğlu aileleri uyarıyor: “Bilgisayar karşısında yiyip, içtiği söylenen, odalarından çıkmak istemeyen, sosyal ilişkileri bozulan çocuklar artıyor.”

Oyun oynamak bir deneyimdir. Çaba gerektirdiği kadar aynı zamanda içten gelen bir uğraştır. Bir çocuğun oyunu, sembolik olarak kendi dünyasını yansıtır. Oyun oynamanın çocuk için eğlenceli bir aktivite olmasının yanı sıra, çocuğun bilişsel ve motor gelişimini desteklemek ve duygusal çatışmalarının çözülmesini sağlamak gibi faydaları da vardır. Oyun çocukların sağlıklı gelişimleri için ayrılmaz bir unsurdur. Çocuklar oyun oynadıkça problem çözme becerileri gelişir, motor becerileri ve fiziksel gelişimleri olumlu etkilenir.

Paylaşmayı, keşfetmeyi öğrenir
Çocuklar oyun sayesinde yaratıcılıklarını geliştirebilirler ve okul öncesi gereken bilişsel gelişim düzeyine erişmelerine de oyuncaklar yardımcı olmaktadır. Böylece çocuklar paylaşmayı, keşfetmeyi, öğrenmeyi öğrenirler. Çocuğunuza bir oyuncak verdiğinizde dokunma ve görme aracılığıyla onun duyularına hitap eden bir nesne sunmuş olursunuz. Çocuklarınıza uygun oyuncaklar seçtiğinizde onun fiziksel, sosyal-duygusal ve zihinsel gelişimine de yardımcı olmuş olursunuz.

Çocuklar eve kapanıyor
Günümüzde çocukların oyun deneyimlerinin oldukça değişmeye başladığını görmekteyiz. Televizyon, internet ve özellikle de bilgisayar oyunları nedeniyle çocuklar pasif bir biçimde eğlenmekte ve hem çevrelerindeki diğer insanlarla (arkadaş, ebeveyn, vb…) hem de doğayla daha az temas etmektedirler. Şehirleşme, çocuklardan akademik beklentinin artması, bilgisayar-video oyunları, internet, ebeveynlerin endişeleri gibi etkenler gittikçe daha fazla çocukları ev içerisinde kalmaya iten etkenlerdir. Bazı ebeveynler için bilgisayarın çocuklar üzerindeki uyuşturucu etkisi çocuğu oyalayıcı ve böylece çocuğun anne-baba tarafından kontrol edilmesi zor birtakım davranışlarını engelleyici olarak görülüyor. Ayrıca çocuklar arasında internet kullanımının sınırlandırılması ebeveynler için kolay olmuyor. Durum böyle olunca çocuklar saatler boyunca bilgisayarın başından kalkmıyor, adeta ekran başında hayatlarını sürdürüyorlar. Bilgisayar karşısında yiyip, içtiği söylenen, odalarından çıkmak istemeyen, sosyal ilişkileri bozulan çocuklar her geçen gün daha fazla karşımıza çıkıyor.

Doğada oynayan çocuklarda dikkat eksikliği azalıyor
Ebeveynlerin aşırı koruyucu tutumları nedeniyle özellikle büyük şehirlerde yaşayan çoğu çocuk ev dışarısında –açık havada- oyundan faydalanamıyor. Yurtdışında 9000 okul öncesi çocuk üzerinde yapılan bir araştırmaya göre okul öncesi çocukların yarısı günlük oyun ihtiyaçları için ebeveynleri tarafından dışarı çıkartılmıyor. Özellikle bu yaş çocuklarında en azından ebeveynlerden birisinin çocuğa dışarıda oyun oynarken eşlik etmesi gerekiyor ancak çoğu ebeveyn bunu yapamıyor. American Journal of Public Health dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre doğada yapılan etkinliklerin iç alanlarda yapılanlara göre hiperaktivite ve dikkat eksikliği belirtilerini daha fazla azalttığı görülmüştür. Çünkü çocuklar açık havada daha fazla hareket ederek enerjilerini harcadıklarında sınıfta dikkat sorunu gösterme riskleri azalmakta, daha iyi konsantre olabilmektedirler.

Oyun duygusal gelişimi etkiliyor
Oyun çocuklarda duygusal gelişimi destekliyor. Doğumdan itibaren çocuklar etrafındakilerle ilişki kurmaya başlar. Yaşları büyüdükçe öncelikle yakın çevreleriyle kurmuş oldukları ilişkiler zincirinin genişleyerek çevrelerindeki diğer kişileri de kapsamaya başlaması beklenir. İlişkileri kurma ve ilerletme becerisi, doğru ile yanlışı ayırt edebilme gibi beceriler grup oyunları, oyuncak bebekler gibi oyuncaklarla gelişir. Oyunla birlikte çocuğun çevresi üzerindeki etkinliği ve farkındalığı artar. Ayrıca, çocuğun oyunlarına ebeveynleri de dahil olduğunda çocuk ve ebeveyn arasında güçlü bağlar oluşmasına yardımcı olur. Oyun oynarken ebeveynler ve çocuklar arasında oluşan etkileşim sayesinde çocuklar ebeveynlerinin onlara tüm dikkatlerini verdiğini hissederler, böylece aralarındaki ilişki güçlenir. Çocuklarıyla oyun oynayan ebeveynler çocuklarıyla nasıl daha iyi iletişim kurabileceklerini öğrenirler. Sözel becerisi çok gelişmemiş çocuklar düşüncelerini, duygularını, hatta yaşadıkları sıkıntıları bile oyun yoluyla ifade edebilirler; böylelikle ebeveynler çocuklarının bakış açısını daha iyi anlarlar. Çocuklar sosyal kuralları da oyun yoluyla öğrenmektedir. Bir arkadaşıyla ya da ebeveyniyle oyun oynayan çocuk sırayla oynamayı, oyunun kurallarına uymayı ve oyun arkadaşıyla iletişim içerisinde olmayı da öğrenmektedir.

Aileler ne yapmalı?
• Çocuklara hazır oyuncaklar yerine yaratıcılıklarını harekete geçirebilecek, bloklar, legolar, yapboz gibi oyunlar sunulmalıdır. Çamur, boya tebeşir ve oyun hamurları, değişik boyut ve renkteki küplerle, su, kum ve boyalar yaratıcı oyun etkinliği oluşturmaktadır. Resimli masal kitapları okuduğunuzda resimlere bakarak hayal güçlerine göre kendi hikayelerini yaratmasına fırsat verebilirsiniz.

• Bazı çocuklar yeni aldıkları oyuncaklarını kendileri keşfetmek isteyebilirler; çözemeyeceğini düşündüğünüz durumlarda ya da çocuğunuz yardım istediğinde ona bilgi verin. Resim yapmak da bu yaş çocuklarının hayal güçlerinin zenginleşmesine yardımcı olmaktadır.

• Çocuklar resim yaparken ebeveyn olarak ona sınırlamalar koymamanız, sürekli nasıl yapması gerektiğini söylememeniz yaratıcılıklarının gelişmesi için oldukça önemlidir.

• Farklı renkler ve boyama şekilleri kullanmak da çocuğun yaratıcılığını destekler.

• 3-4 yaş çocuğunun yaşına uygun olan bazı nesneleri vererek onları oyuncak yerine kullanması da beklenebilir.

• Bir oyuncağın başka özelliklerini de keşfetmesi veya başka bir oyuncak yerine kullanıyor olması da hayal gücü açısından önemlidir.

0 yorum

Baba olmak için geç kalmayın

Annelik yaşının artması çocuk sahibi olmayı güçleştirdiği gibi yanında bazı sakıncaları da getirdiği bilinmektedir. Peki ya babalık yaşı? Babalar için ileri yaşlarda çocuk sahibi olmanın potansiyel etkileri var mı? 

Eurofertil Tüp Bebek Merkezi’nden Dr. Elif Ergin, ileri yaştaki baba adaylarının çocuklarında şizofreni ve otizmin genç baba adaylarına oranla daha fazla olduğunu savunan araştırmaların mevcut olduğunu söyleyerek, “Bazı araştırmalar 35 yaş ve üzerindeki baba adaylarının çocuk sahibi olma olasılıklarının azalmaya başladığını göstermektedir.” dedi.

Son yıllarda üzerinde çalışılmaya başlanan konulardan biri de babalık yaşının hamilelik ve bebek üzerindeki etkileri. Babalık yaşının artmasının hem doğum şansı hem de bebek üzerinde etkileri olduğunu savunan araştırmalarda hızla artıyor. Bu araştırmalarda baba adaylarının belirli yaşlarda çocuk sahibi olma olasılığının daha yüksek, ilerleyen yaşlar ile birlikte ise bazı problemler ortaya çıkardığı görüşü desteklenmeye başladı.

İleri yaşta baba olmak zorlaşıyor
Eurofertil Tüp Bebek Merkezi’nden Dr. Elif Ergin, babalık yaşının artmasının yarattığı ilk problemlerden birinin hamile kalınma oranı olduğunu ifade ederek, şöyle konuştu:

“Fransa’da yapılan 17000 aşılama tedavisi incelendiğinde, 45 yaş üzeri erkek hastaların bulunduğu grupta gebelik oranlarının 30 yaş altındaki gruptan daha düşük olduğu görülmüştür. Erkek infertilitesinin ilerleyen yaşlarda çok daha sık görülmeye başlanması, aynı zamanda sperm kalitesindeki düşüş ile birlikte ele alındığında, ilerleyen yaşta babalık oranlarında büyük bir düşüşe yol açtığı görülmektedir.”

Sadece doğum oranları üzerinde değil aynı zamanda sağlık açısından da baba adayının yaşının ileri olmasının risk taşıdığını savunan araştırmaların da yayınlandığını anlatan Dr. Elif Ergin, şunları söyledi: “Son zamanlara kadar baba adaylarının yaşlarının, çiftlerin çocuk sahibi olmalarını olumsuz etkilediğine dair kabul edilen kesin sınırlar yoktu. Oysa artık, artan erkek yaşının sperm hareketliliğine ve sperm DNA’sına zarar verebileceği konuşulmaya başlandı. Baba adayının yaşı ile orantılı olarak şizofreni ve otizm gibi rahatsızlıkların daha sık görüldüğü bildirilmiştir.

Otizm ve şizofren tehlikesi
Dr. Elif Ergin
Yapılan bir çalışmada 87 bin 907 çift incelenmiş ve bunların 50 yaş üzeri olan erkeklerin çocuklarında, 20-24 yaş arasındaki erkeklerin çocuklarından 2,96 kez daha fazla şizofreni bulunduğu gözlemlenmiştir. Aynı şekilde başka bir çalışmada da 40 yaş üzeri ile 30 yaşından genç erkeklerin çocukları karşılaştırıldığında 5,75 kez daha fazla otizm rahatsızlığı görülmüştür. İzlanda’da baba yaşı ile birlikte otizm ve şizofreninin arttığı bildirilmiştir.”

Dr. Elif Ergin, normal yolla çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerde anne adayının yaşı ile birlikte baba adayının yaşı da arttıkça bir yıl içerisinde çocuk sahibi olma oranlarının azaldığı gibi çocuk sahibi olma sürelerinin de uzadığına işaret ederek, şöyle devam etti: “Aynı şekilde tüp bebek hastalarında da 40 yaşın üzerindeki erkek hastaların bulunduğu gruplarda gebelik oranları daha düşük bulunmuştur. Tüp bebek yöntemi ile çocuk sahibi olacak baba adayları için 40 yaş sonrasında çocuk sahibi olmaları açısından risk teşkil edebilir. Bu nedenle çocuk sahibi olmayı isteyen baba adaylarına da acele etmelerini öneririz.”


0 yorum

Yaz Aylarında Bulaşıcı Hastalıklar Artıyor

Yaz aylarında, havaların ısınmasıyla birlikte gıdaların üreticiden tüketiciye ulaştırılmasında ve gıdaların saklanmasında yaşanan iklimsel aksaklıklar, mikroplarla kontamine olmuş gıda ve suların ağız yolu ile daha fazla alınması, daha fazla klima kullanımı, farklı bölgelere yapılan seyahatler, havuz, deniz, piknik gibi değişik aktiviteler nedeni ile bazı bulaşıcı hastalıklar daha fazla görülür. 

Medicana Çamlıca Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Meltem Yavuz, Yaz hastalıkları konusunda bilgi verdi

Besinler ve sular yoluyla bulaşan hastalıklar
Mikroplarla kontamine olmuş gıdaların ve başta su olmak üzere diğer içeceklerin ağız yoluyla alınması ile, bulantı, kusma, ishal, ateş ve dehidratasyon ile seyredebilen "Gıda Zehirlenmesi" ve “Gastroenterit” adını verdiğimiz genel rahatsızlık tabloları ortaya çıkar.

Özellikle hijyen koşullarına dikkat edilmeden hazırlanan süt ve süt ürünleri; (Sütlaç, kazandibi, muhallebi, dondurma) kremalı gıdalar (yaş pasta, ekler, puding vs), yumurtalı yiyecekler (mayonez içeren soslar), vakumlu paketi açılıp kısa sürede tüketilmeyen salam, sosis, sucuk, peynir gibi gıdalar ve uygun koşullarda saklanmayan kırmızı et ( ızgara köfteler vb) , beyaz et (tavuk), deniz ürünleri (midye, istiridye ve kabuklu deniz hayvanları) sıcakların artması ile birlikte kısa sürede bozularak mikroorganizmaların daha kolay üremesine yol açar.

Ayrıca marul, salata, maydanoz gibi sebzeler de iyi yıkanmadığında riskli olabilmektedir.
İnsan sağlığını tehdit eden bu mikroorganizmalar arasında en önemlileri Salmonella ve Shigella türü bakteriler, halk arasında "amip" olarak bilinen Entamoeba hystolitica ile Giardia intestinalis gibi parazitler, Hepatit A, Rotavirüs gibi virüslerdir.

Su ve gıdalarla bulaşan enfeksiyonlardan korunmada en önemli yöntem “El Hijyeni”'dir. Ellerin sık sık ve doğru teknikle yıkanmasına mutlaka dikkat edilmelidir.

Yiyecek ve içeceklerin hazırlanma, uygun koşullarda saklanma ve sunum aşamalarında genel hijyen kurallarına dikkat edilmesi, yukarıda belirtilen riskli gıdaların tüketiminin azaltılması, dışarıdan veya açıktan alınan gıdaların tüketilmemesi, gözle görünür kirliliği olan, veya kirli görünmese bile durgun birikintilerden su içilmemesi de, su ve gıdalarla bulaşan enfeksiyonlardan korunmada etkin yöntemlerdir

HAVUZDAN VEYA DENİZDEN BULAŞABİLEN HASTALIKLAR
Havuz temizliği ve dezenfeksiyonunun yetersiz olması nedeni ile bu mikroorganizmalara bağlı olarak, göz, kulak ve cilt enfeksiyonlarının yanı sıra, sindirim- solunum sistemi enfeksiyonları, idrar yolu ve vajinal enfeksiyonlara rastlanabileceğine dikkat çeken Medicana Çamlıca Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Meltem Yavuz; “ Özellikle yüzme havuzları birçok kişinin ortak kullanım alanıdır. Bu nedenle birçok bakteri, virüs, parazit mantar etkenleri ile kolayca kontamine olabilirler. Dışkı ile kontamine olmuş havuz sularının yutulması ile bulantı, kusma ve ishal ile seyreden “Gastroenterit” tablosu görülebilir. Her ne kadar klorlama dahil pek çok yöntemle havuzlar dezenfekte edilmeye çalışılsa da, bir tek kişinin dışkı veya diğer bir vücut salgısıyla milyonlarca mikrobu suya yayması riski hep vardır.

Lağım suları ve insan dışkısı ile kirlenmiş deniz ve havuzlardan, suyun ağızdan/ burundan girmesi ve yutulması ile A tipi sarılık (Hepatit A) hastalığı da bulaşabilir.

İdrar veya dışkı ile kontamine olmuş havuzlar yolu ile özellikle kadınlarda sık idrar yolu enfeksiyonları görülebilmektedir. Ayrıca, klorlu ortamlara direnç gösteren, klorlu ortamda bölünebilen pek çok Mantar türü mikroorganizma ile vajinal bölge enfeksiyonlarının ortaya çıkabileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle havuzdan çıktıktan sonra mutlaka sabun ve su ile duş alınması, ıslak mayonun değiştirilmesi, el, ayak parmak araları ve genital bölgenin nemli kalmamasına özelllikle dikkat edilmelidir.

Yine kontamine havuz suyunun kulak ile teması sonucu, Özellikle Pseudomonas türü mikropların neden olduğu, genelde çok ağrılı ve kaşıntılı seyreden dış kulak yolu enfeksiyonuna rastlanmaktadır. Deniz veya havuz suyuna sık dalışlar sinüzit riskini artıracağı için, burun ve kulak tıkaçları kullanılmalıdır.

Ayrıca havuzlarda dezenfeksiyon amacı ile kullanılan klorun, kimyasal konjonktivit dediğimiz göz hastalığına da neden olduğu unutulmamalıdır.” dedi

Havuz yolu ile bulaşan enfeksiyonlardan Korunma ve Tedavi Yolları;
• Havuz ve deniz ortamlarının temiz olmasına dikkat edilmelidir.
• Durgun ve kirli sularda, yüzeyi köpüklü ve yeşil görünümde olan denizde yüzülmemelidir.
• Suya atlarken burnun kapatılması ve mümkünse tıkaç kullanılması önerilir.
• Havuz ve deniz suyunun yutulmamasına dikkat edilmelidir.
• Ciltte sıyrık ve kesik alanları varsa, yüzme sonrasında temiz su ve sabunla yıkanmalıdır.
• Kulak enfeksiyonlarını önlemek için kulak tıkaçları kullanılmalıdır.
• Göz enfeksiyonlarını önlemek için sualtı gözlüğü veya maskeleri kullanılabilir.
• Lağım karışan alanlara yakın bölgelerde ve şiddetli yağmurlar sonrasında yüzülmemelidir.
• Gelişebilecek ishal, solunum sistemi, cilt, kulak ve göz enfeksiyonlarının tedavileri mutlaka uzman doktorlara danışılarak yapılmalıdır.
• Havuz veya denizden çıkar çıkmaz mutlaka duş alınmalı ve vücudu sabunlayarak mikropların ciltten atılması sağlanmalıdır.

0 yorum

Bel Ağrınız Dinlenme İle Geçmiyorsa

Toplumda en sık görülen rahatsızlıklardan biri olan bel fıtığı, dayanılmaz ağrılar ve hareket kabiliyetine getirdiği sınırlamalar nedeniyle kişiyi günlük yaşamın içine hapsedebiliyor. Bu rahatsızlık günümüzde modern yöntemlerle tedavi edilebilirken, kulaktan dolma bilgiler ciddi sağlık sorunlarının kapısını aralıyor. 

Memorial Hizmet Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü’nden Op. Dr. Mehmet Tönge, bel fıtığı ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.

Omurgadaki her ağrı bel fıtığı değildir
Kişilerin genetik yapısı, kilosu, mesleği, yaşam tarzı, alışkanlıkları ve kazalar omurga rahatsızlıklarında önemli rol oynar. Ayrıca aşırı kilo, ağır yük kaldırma, ani ve ters hareketler diskin yer değiştirmesine ve sinirlere baskı yaparak fıtıklaşmaya neden olabilir. Omurgadaki diskler de, yaşla birlikte zaman içinde yıpranabilir. Belde ve ayaklarda ağrı ve uyuşma ile birlikte ağrılı bölgede kuvvet kaybı gelişebilir. Omurga eklemlerinde meydana gelen her ağrı ya da uyuşma bel fıtığı değildir.

Zaman kaybı ve yanlış tedavi felç edebilir
Hastanın öyküsü ve fizik muayenenin önemi çok büyük olsa da doğru teşhis ve tedavi için hekim gerekli gördüğü takdirde MR çektirilmesi gerekir. MR, fıtık ile aynı şikayetleri oluşturabilecek kist, kireçlenme, kemik erimesine bağlı omurga kırıkları, omurilik ve kemik tümörü gibi hastalıklar hakkında da bilgi verir. Bir an önce tanı konmalıdır, çünkü ağrı ve kuvvet kaybı uzun sürerse sıkışan sinir görevini yapamaz hale gelir, ilgili adalelerde felç başlayarak, yürüme güçlüğü ve dengesizlik oluşabilir. Ağrı önemsenmez ya da yanlış tedavilerle vakit kaybedilirse önce ağrının olduğu adale grubunda kuvvette azalma, sonrasında tam felç gelişebilir.

Bunlara dikkat edin!
• Fazla kilolar verilmeli, sigaradan uzak durulmalı, düzenli ve bilinçli egzersiz yapılmalı
• Ağır yük kaldırmaktan kaçınmalı
• Sert veya tahta zemine yatılmamalı, ortopedik yataklar tercih edilmeli
• Bel çektirmek, kupa çekmek gibi yetkisiz kişilerce yapılan bilinçsiz uygulamalardan kaçınmalı
• Ağrı, uyuşma ve kuvvet kaybı var ve yatak istirahati ile de geçmiyorsa zaman kaybetmeden beyin cerrahına başvurmalı

Mikrocerrahi tekniğiyle hastalar ameliyattan 1 gün sonra evinde
Bel fıtığında sinir hasarı yokken yatak istirahati, ağrı kesiciler ve fizik tedavi önerilirken, ileri vakalarda yani sinir tahribatının fazla olduğu durumlarda cerrahi işlem tercih edilir. Bel fıtığı tedavisinde “mikrocerrahi tekniği” uygulanır. Mikrocerrahi yönteminde, doğal doku planlarına verilen zarar asgariye indirgenerek disk mesafesine girilir; omurilik ve sinir dokuları rahatlatılır. Omurganın yük taşıyabilme ve hareket edebilme gücü bozulmadığı için hasta ameliyattan 12 saat sonra yürütülmeye başlanabilir ve genellikle ertesi gün hastaneden taburcu edilebilir. Kişiler kısa sürede eski yaşantısına kavuşabilmektedir, hatta ameliyat olduğu gün uçakla, ameliyattan bir gün sonra arabayla ya da otobüsle uzun yolculuğa çıkabilmektedir. Bir hafta sonrasında günlük yaşama kısmen dönüş sağlanabilmekte, hatta iki hafta sonra işine dönebilmekte ve araba kullanılabilmektedir. Ameliyat sonrası hastaların doktor kontrolünde spor yapmaları, ağır yük kaldırmaktan, sürekli oturmaktan ve sürekli egzersiz yapmaktan kaçınmaları gerekmektedir.

Her işlemin bir riski var
Bel fıtığı ameliyatları günümüzde gelişen teknolojinin de etkisiyle yüksek konfor ile hastalara fayda sağlasa da, tıpta her tedavide olduğu gibi bu ameliyatta da bazı riskler olabilmektedir. Başarılı bir ameliyata rağmen hastaların çok küçük bir kısmında fıtık nüksedebilir ya da fıtık tekrar etmediği halde ağrılar, bacakta uyuşukluk veya güç kayıpları düzelmeyebilir. Ayrıca her ameliyatta olduğu gibi çok düşük ihtimal de olsa enfeksiyon kapma, anesteziye bağlı ilave riskler ve kanama gibi riskler mevcuttur. Ameliyattan sonra bacaklarda felç oluşma riski çok çok düşüktür. Toplamda bu ameliyatın günümüzdeki başarı oranı mikrocerrahi teknikler sayesinde %80’lerden %95’lere çıkmıştır.

0 yorum

Güneşten Korunmak için 30 Dakika Erken Davranın

Güneşin zararlı etkileri herkes tarafından biliniyor ve cildi bu zararlı etkilerden yaz – kış korumak gerekiyor. 

Anadolu Sağlık Merkezi Deri Hastalıkları Uzmanı Doktor Figen Akın, güneşe çıkmadan 30 dakika önce mutlaka hem UVB hem de UVA’dan koruyan ürünler kullanılması gerektiği konusunda uyarılarda bulunuyor. Akın, “Güneş ışınlarının cildi kurutucu etkilerini azaltmak için cilt tipinize uygun koruyucular kullanılmalı, sabah-akşam düzenli olarak nemlendirici sürülmeli, cilt nemini arttırmak için bol su tüketilmeli (günde en az 6-8 bardak), A, C ve E vitamininden, omega-3’den zengin beslenilmelidir” diyor.

Yaz döneminde yüksek sıcaklık ve güçlü güneş ışınlarına maruz kalarak kuruyan cilde daha çok özen göstermek ve güneşin zararlı ışınlarından korunmak gerekiyor. Güneşten koruyucuların etkili olabilmesi için güneşe çıkılmadan 30 dakika önce güneş görecek bölgelere uygulanması gerektiğini söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Deri Hastalıkları Uzmanı Doktor Figen Akın, “Güneş koruyucu seçilirken cilt tipine uygun ürünler tercih edilmelidir. Kişinin yanmadan güneşte kalabileceği süreyi ifade eden SPF miktarı yani koruma faktörü açık tenlilerde en az 50 olmalıdır ve bu ürünler mutlaka güneşe maruz kalınmadan yarım saat önce cilde uygulanmalıdır” diyor. Akın, güneş koruyucu ürünlerin kullanım ömrünün 1 yıl olduğuna da dikkat çekiyor.

Yağlı ciltlere losyon, kuru ciltlere krem uygulanmalı
Güneşten koruyucu ürünlerin cilt tipine uygun olmasının önemine vurgu yapan Dr. Figen Akın, “Yağlı ciltlerde losyon, kuru ciltlerde ise krem formları tercih edilmelidir. SPF miktarı ise ten renginin açıklığına ya da koyuluğuna göre belirlenmelidir. Suya dayanıklı ürünler kullanılarak 3 – 4 saatte bir kullanım tekrarlanmalıdır ancak bu ürünlerin siyah nokta ve akne yapıcı etkileri olabildiğinden aşırı kullanımdan kaçınılmalıdır. Güneşten koruyucu ürünlerin paraben (koruyucu kimyasal) içermemesine de özellikle dikkat edilmelidir” diyor.

Çocuklarda ciltte tabaka oluşturan fiziksel güneş koruyucular tercih edilmeli
Akın, “Ciltte bir tabaka oluşturan ‘fiziksel güneş koruyucular’ olarak adlandırdığımız koruyucular sistemik olarak emilmezler ve güneş ışığını yansıtarak etki yaparlar. Bu nedenle çocuklarda fiziksel güneş koruyucular kullanılmalıdır” diyor. Çocuklar için geniş bir yüzeye etki eden renksiz sprey formların kullanılması gerektiğini de belirten Akın, parfüm ve paraben içermemesine de dikkat edilmesi gerektiğini söylüyor.

Deri Hastalıkları Uzmanı Doktor Figen Akın, yetişkinlerde ve çocuklarda güneşe bağlı cilt kuruluklarında yoğun nemlendiricilerin (üre ve lipoik asit vb. içeren) güneşe çıkılmadan önce ve su ile temastan sonra kullanılması gerektiği konusunda uyarıyor. Akın, “Güneşe maruziyet sonrası basit bir kızarıklık meydana gelmişse cilde soğuk kompresler, epitelizan kremler ve nemlendiriciler kullanılması uygundur. Eğer ciltte kızarıklık aşırı ise, su toplamaları gibi şiddetli reaksiyonlar varsa mutlaka dermatoloğa başvurulmalıdır” diyor.

0 yorum

Hedefe Yönelik Tedavilerle Kansere 12'den Vuruş

Kanserde kemoterapi yani ilaç tedavisinin hastaların psikolojisini de etkileyen olumsuz yan etkileri, günümüzde kullanılan hedefe yönelik akıllı ilaçlar sayesinde azalıyor. Hastaya özel tedavi prensibi ile pek çok kanser türünde kullanabilen ilaçlar, kanserli hücreyi hedefleyici özelliği sayesinde sağlıklı hücrelere neredeyse zarar vermiyor. 

Saç ve kaş dökülmesi gibi yan etkileri minimum seviyede olan akıllı ilaçlar, hastaların yaşam kalitesini de artırıyor.

Memorial Şişli Hastanesi Onkoloji Merkezi’nden Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Serkan Keskin, “1-7 Nisan Ulusal Kanser Haftası” öncesinde, hedefe yönelik ilaçların kanser tedavisi üzerindeki olumlu etkileri hakkında bilgi verdi.

Kemoterapi hastaya özel uygulanır
Kanser tedavisinde kullanılan başlıca yöntemler; cerrahi, kemoterapi ve radyoterapidir. Cerrahi, ilgili bölgenin cerrahi uzmanları, kemoterapi tıbbi onkoloji uzmanları ve radyoterapiyi de radyasyon onkolojisi uzmanları tarafından uygulanmaktadır. Kemoterapi, kanser hastalığının ilaç ile tedavisi anlamına gelir. Kemoterapi başlığı altında birçok tedavi alternatifinden bahsedilebilir. Her organ için ayrı kemoterapi ilacı ve bu ilacın farklı uygulama şemaları vardır. Kimi hastalar haftada bir gün tedavi alırken, bazı hastalara ise üç haftada bir gün veya beş gün tedavi uygulanmaktadır. Bu süre de yine 3 ay olabileceği gibi yıllarca da sürebilir.

Klasik kemoterapi yan etkiye yol açabiliyor
Geleneksel kemoterapide hedef, kanser hücresinin çekirdeğinde yer alan yapılardır. Eğer kanser insan vücudu dışında oluşsaydı ve biz istediğimiz miktarda kemoterapi ilacını bu dokuya verebilseydik kanserin tamamen ortadan kalkması mümkün olurdu. Ancak ilacın vücutta oluşturduğu yan etkiler nedeniyle yüksek dozlar uygulanamaması, tedavi başarısını etkilemektedir. Klasik kemoterapide sağlıklı hücreler kanserli hücrelerden ayrılamamakta ve tedavi sırasında sağlıklı hücrelerin ilaçtan etkilenmesi nedeniyle yan etkiler ortaya çıkmaktadır. Kemoterapi hızlı bölünen hücreleri etkileyen bir özelliğe sahip olduğundan, saç ve mukoza gibi hızlı bölünen normal hücreler de bundan etkilenmektedir.

Hedefe yönelik akıllı ilaç dönemi
Son yıllarda onkolojik tedavinin görünen yüzü değişmeye başlamıştır. Hedefe yönelik tedavi adı verilen bu yöntemlerle, kanser hücresi “özel olarak” hedeflenmektedir. Böylece hem etkili bir tedavi yapılmakta hem de yüksek başarı oranı elde edilmektedir. Yeni geliştirilen ve dünyada kabul gören bu ilaçlar, Türkiye’de de özellikle; meme, akciğer, kolon, yumurtalık kanseri, prostat kanseri ve melanom tedavisinde kullanılmaktadır. Kişinin tümör hücreleri hedefe yönelik ilaca uygunluk açısından test edilerek, hastanın bu tedaviden maksimum yarar sağlaması mümkünse hedefe yönelik ilaç tedavisine başlanmaktadır. Örneğin; meme kanseri hücrelerinde Her-2 reseptörü pozitif, akciğer kanserinde EGFR ve ALK gen mutasyonu var ve kolon kanserinde K-RAS mutasyonu yok ise bu ilaçlardan hasta için uygun olanları tercih edilerek kullanılmaktadır. Uygun olmayan hastalarda ise bu ilaçlar, tedavi başarısı üzerinde olumsuz etkiye neden olabilmektedir.

Tedavide maksimum başarı şansı
Hedefe yönelik ilaçların kullanımının, tedavi başarısı üzerindeki oransal etkileri de bulunmaktadır. Örneğin; meme kanserinde akıllı ilaç kullanımında, hastaların bu ilaçları kullanmayanlara oranla tedaviden gördükleri yarar %50 daha fazladır. Akciğer kanserinde ise akıllı ilaçların hastanın tedavi başarısı üzerindeki etkisi %60-70’e çıkmaktadır. Direkt kanserli hücreyi hedefleyen akıllı ilaçlar sayesinde hastaların yaşam süresinin ve tedavi başarısının artmasının yanında, yaşam kaliteleri de yükselmektedir. Bu tedaviler kapsamlı patolojik incelemeler ve genetik değerlendirmelerin yapılabileceği onkoloji merkezlerinde, başarı ile sürdürülmektedir.

0 yorum

10 Adımda Cilt Sağlığı

Yaşlanma belirtilerini ilk ele veren ve koruduğumuzda aslında zamana meydan okumamızı sağlayan cildimizin bakımını nasıl yapmamız gerektiğini Hisar Intercontinental Hospital Dermatoloji Uzmanı Dr. Burçak Bozdemir Aral’dan öğrendik…

1 Adım: Cilt tipinizi öğrenin!
Kim kusursuz görünen bir cilt istemez ki? Bunun için ilk adım cilt tipinizi öğrenmektir. Cildiniz;
• Pul pul dökülme görüyorsanız, kuru;
• Parlak, yağlı, büyük gözenekleriniz varsa, yağlı;
• Alın, burun ve çene bölgeniz yağlı, yanak bölgeniz kuruysa, karma;
• Bazı makyaj malzemelerini ve bakım ürünlerini kullandıktan sonra yanma ya da kaşıntı hissediyorsanız hassas;
cilt sınıfına girer.

2. Adım: Cildinizi önce temizleyin!
Normal ve dengeli bir cilt tipine sahipseniz yüzünüzü yıkamak için pahalı ürünleri satın almak zorunda değilsiniz. Cilt tipinize uygun olan yumuşak bir temizleyici kullanın. Bol ılık su ile durulayın, sonra kurulayın. Eğer cildiniz kurur ya da yağlanırsa farklı bir temizleyici deneyin.
Cildiniz kuruysa alkol veya koku içermeyen yumuşak bir temizleyici kullanın. Sabun kullanmayın. Nazikçe bol ılık su ile durulayın, sıcak su kullanmaktan kaçının. Pul pul dökülen deri hücrelerinden kurtulmak için haftada bir kez kuru ciltler için uygun bir peeling deneyin. Cildinizin daha da canlı görünmesini sağlayacaktır.

Cildiniz yağlı ise, yıkamak için jel şeklinde köpüren bir temizleyici kullanın. Bol ılık su ile durulayın.
Cildiniz hassas ise, çok nazik bir temizleyici ile yıkayın ve ılık su ile durulayın. Hatta durulama gerektirmeyen cilt üzerinde kalabilen temizleyici ürünler kullanabilirsiniz. Alkol, sabun, asit veya parfüm içeren ürünler yerine, aloe, papatya, yeşil çay, gliserin ve yulaf gibi maddeler içeren ürünleri tercih edin.

Cildiniz yağlı olsa bile nemlendirilmeye ihtiyacı vardır. Bu nedenle cilt tipiniz ne olursa olsun cildinize özel bir nemlendiriciyi her gün düzenli olarak kullanın. Su bazlı ve nonkomedojenik ( siyah nokta oluşturmayan ) nemlendiricileri tercih edin. Eğer cildiniz yağlı ve akneye yatkınsa hafif ve yağsız nemlendiricleri özellikle tercih edin Nemlendiricinin daha etkili olmasını istiyorsanız cildinizi yıkadıktan hemen sonra nemlendiriciyi uygulayın.

4. Adım: Güneş koruyucu kullanın!
Güneşin sadece 15 dakika içerisinde bile cildinize zarar verebileceğini unutmayın. Kullanılan nemlendiricilerin büyük bir kısmı güneş koruyucu içerse de ayrıca güneş kremi kullanmak özellikle yaz aylarında mutlaka gereklidir. Hava kapalı bile olsa mutlaka güneş kreminizi kullanın ve her üç saatte bir yeniden uygulayın.

5. Adım: Cildinizi ne zaman yıkamanız gerektiğini öğrenin!
Gün içerisinde yüzünüzü çok fazla yıkarsanız kurutursunuz. Sabah ılık su ile yüzünüzü yıkayın. Kurulamak için yumuşak bir havlu kullanın ve kurularken yüzünüzü ovalamayın. Geceleri ise yüzünüzü cildinize uygun bir temizleyici veya yumuşak bir sabun ile yıkayarak günün kir ve makyajından kurtulabilirsiniz.

6. Adım: Makyajınızı temizlemeden uyumayın!
Yorgun olduğunuzda, yüzünü yıkamadan yatağa gitmek isteseniz de; cildinizin üzerinde bıraktığınız makyaj gözeneklerinizi tıkayarak akne oluşumuna neden olur. Makyajınızı temizlemek için yumuşak bir temizleyici ya da makyaj temizleyicilerinden yararlanın.

7. Adım: Meydanı aknelere bırakmayın!
Aknelerinizi sıkmayın. Bu enfeksiyon ve kalıcı izlere yol açabilir. Bunun yerine mutlaka dermatoloğunuza başvurarak akne giderici ürünler konusunda destek alın.

8. Adım: Bronzlaşmanın cilt hasarı olduğunu unutmayın!
Bronzluk hasarlı cilt anlamına gelir. Güneş veya solaryum yardımıyla oluşan ciltteki renk değişiklikleri gelecekte daha kırışık bir cilde sahip olmanıza neden olabilir. Daha güvenli bir bronzluk için, güneşsiz kendinden bronzlaştırıcı ürünleri deneyin.

9. Adım: Makyaj malzemelerinizi paylaşmayın!
Makyaj malzemelerinizi paylaşmayın. Aynı malzemeyi kullanan diğer kişilerde var olan enfeksiyonlar size de bulaşarak cildinizi olumsuz etkileyebilir. Göz enfeksiyonu yada yüz bölgesinde siğil uçuk gibi bir enfeksiyon yaşadıysanız yeniden olmasını engellemek için o sırada kullandığınız ürünleri atıp yerine yenisini alın.

10. Beslenme ve uykunuza önem verin!
Cildinizi akıllı yiyerek sağlıklı tutun. Sebzeler, meyveler, tam tahıllar ve düşük yağlı süt ürünleri tüketin. Tavuk, balık, yağsız et, fasulye ve yumurta gibi yağsız proteinler seçin. Kolesterol, yağ, tuz ve şeker içeriği yüksek olan gıdalardan uzak durun. Bol su içmeye özen gösterin.
Uyku sağlıklı bir cildin olmazsa olmazıdır. Göz çevresinde koyu halkaların olduğu, donuk bir cilde sahip olmak istemiyorsanız düzenli ve kaliteli bir uyku uyuyun. Sigara içmeyin. Stresli yaşamdan uzak durun.

0 yorum

Modern toplumun en büyük sorunu mutsuzluk!

Kişilerin mutlu olmasının iki temel koşulu olduğunu belirten psikiyatrist Prof.Dr. Nevzat Tarhan, “Birinci adım, kişinin kendini tanıması, duygularını fark edip yönlendirmesi ve bunlar yardımıyla harekete geçmesidir. İkincisi, diğer insanlarla iletişim kurması ve böylelikle karşı tarafın duygularını fark etmesidir. Mutluluğu yakalamak doğru iletişime bağlıdır.” dedi.

Birleşmiş Milletler (BM), dünya üzerindeki insanların mutluluğu hatırlamaları ve kutlamaları için 2012 yılında 20 Mart'ı "Dünya Mutluluk Günü" olarak ilan etti. Başta BM Genel Merkezi'nin bulunduğu ABD olmak üzere üye birçok ülkede eğitim, kültür ve sosyal faaliyetleriyle kutlanan gün dolayısıyla çeşitli sivil toplum örgütleri, dernek ve kuruluşlar mesaj ve kutlamalar yayınlıyor.

Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Nevzat Tarhan, insanın mutluluğu yakalamasında iki temel adım olduğunu belirterek kişinin önce kendini tanımasını sonra da diğer insanlarla iletişim kurmasını tavsiye etti. Mutluluğu yakalamanın doğru iletişime bağlı olduğunu belirten Prof.Dr. Tarhan, şu önerilerde bulundu:

En sık başvuru mutsuzluktan!
“Mutluluğu yakalamak doğru iletişime bağlıdır. Çünkü hiç kimse tek başına mesut olamaz. İnsanlar ruh hekimlerine en çok mutsuzluk şikâyetiyle başvururlar. Bu sebeple mesleğimizin amaçlarından birisi, toplumun huzuruna ve mutluluğuna katkıda bulunmaktır. Mutsuzluğun en büyük sebeplerinden biri, onu yanlış yerlerde aramaktır. İç huzurun yolunu bulmak için uzmana başvuran kişiye, “Senin mutluluğun bu sahada değil, şu sahadadır” yönlendirmesi yapılarak, onun doğru noktalara yönelmesi sağlanmalıdır. Mesela insan penceresinin önündeki gülleri görmez de hayal ettiği bir gül bahçesine kavuşmak ister. Bu, mutluluğu yanlış yerde aramak demektir.”

Modern toplumun en büyük sorunu mutsuzluk!
Günümüzde modern toplumların en büyük sorununun mutsuzluğa çözüm bulamamak olduğunu belirten Prof.Dr. Nevzat Tarhan, şunları söyledi.

“İnsanların mutluluğa duydukları ihtiyaç, insanlığın var edildiği günden başlar. Modern çağa kadar etkisini sürdüren ahlaki öğretiler, insana mutlu olmak ile ilgili formüller sunmuştu. Ancak modern dönemin öngördüğü yaşam tarzı, bu konudaki çaresizliğe çözüm üretemedi. Yaşadığımız yüzyılda insanlar depresyona giriyor sonra da tedavi oluyorlar. Ama mutlu olmak depresyondaki birinin tedavi olmasından daha farklıdır.

Mutluluğun 5 kriteri!
Mutluluğun bedensel, zihinsel, duygusal, sosyal ve mesleki parçalardan oluşan parametreleri olduğunu belirten Prof.Dr. Tarhan, gerçek mutluluğu yakalamak için parametrelerin hepsinin dikkate alınması gerektiğini söyledi. Prof.Dr. Tarhan, şöyle devam etti:

“İnsanda acıdan kaçma eğilimi vardır. Batılı bilim adamları insanı bağımlılığa iten üç genetik eğilimden bahsetmektedirler. Bunlardan ilki, beyinde dopaminerjik sistemle çalışan yeniliği arama davranışıyla ilgilidir. İkinci eğilim, serotoninerjik sistemle yürüyen zarardan kaçma yönündedir. Üçüncüsü ise ödül bağımlılığıdır ve insanın hoşuna giden, zevk aldığı şeyler bağlanmasını ifade eder. Bu içki, kumar olabileceği gibi cinsellik, teknoloji ya da konfor bağımlılığı da olabilir. İnsanın mutluluğunda bu meyillerin doğru merkeze yönlendirmesi esastır. Yoksa maceraya girer. Hatta bir kişinin kendini değiştirme, geliştirme, radikal olma hali hep bu durumlarla alakalıdır.

Mutlu olmak için, fark edip iyiye doğru gitmek gerekir. Farkındalığın oluşması için biyolojimizi iyi tanımak işe yarayacaktır. Mesela, mutluluğun bedensel, zihinsel, duygusal, sosyal ve mesleki parçalardan oluşan parametreleri vardır. Eğer gerçek mutluluğu yakalamak istiyorsak, parametrelerin hepsini dikkate almak zorundayız. Bir insanın beden sağlığının yerinde olması mutluluğun tesisi bakımından gereklilik taşır ama yetmez. Çünkü zihinsel mutluluk da önemlidir. Tabii bunları bilmek tek başına yeterli değildir. Mutluluğu hayata geçirmek, duygusal bakımdan desteklemek ve insan ilişkilerine yansıtmak gerekir. Sosyal mutlulukta, aile ve dost çevresi, mesleki mutlulukta iş çevresi ve iş hayatı ile uyum önemlidir. Bunların hepsi insanın “mutluyum” demesinin beş ana kriterini oluşturur.”

0 yorum

Doğru ve Sağlıklı Bir Şekilde Yaş Alın

Yaşamın doğal bir parçası olan yaşlanmak yepyeni bir dönemin başlangıcıdır. Yeni döneme ayak uydurmak yaşamın getirdiklerine kendini kaptırıp koyuvermemekle mümkündür. İleri yaşı yeni bir yaşama açılan kapı olarak düşünmek beklentileri pozitife taşıyacaktır. Nasıl yaşlanacağımız genetik özelliklerimize bağlı olmakla beraber yaşam tarzımız ve alışkanlıklarımız da önemli etkenlerdir. 

İleri yaşta vücudun ve duruşun korunması gerektiğini belirten Liv Hospital Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Hilal Yıldız “İlerleyen yaşla beraber kaslarda, eklemlerde ve kemiklerde değişiklikler meydana gelir. Bu değişiklikler yaşlanma ile az ya da çok herkes için geçerlidir.

Gelişmeyi yavaşlatmak ve mümkün olduğunca engellemek elimizde. İleri yaşta bu dönemde yapacağınız düzenli egzersiz ve hareketli yaşam tarzı ile yaşlanmanın etkilerini yavaşlatın, vücudunuzu ve duruşunuzu koruyun” dedi.

• Doğru postüre sahip olun: Yürürken, otururken, çalışırken doğru duruşa özen gösterilmelidir.

• Hareketli olun: Ev içinde ve dışında mümkün olduğunca hareketli olmak gerekir.

• Düzenli egzersiz yapın: Kas gücünün korunması ve arttırılması, eklem ve kas esnekliğinin kazanılması, denge ve koordinasyonun güçlendirilmesi için mutlaka düzenli egzersiz yapılmalıdır.

• Spor yapın: Spor yapmak kişiyi daha aktif kılar, kas kuvvetini, esnekliği ve denge duyusunu güçlendirir. Ancak, omurgayı ve eklemleri zorlayacak ağır spordan kaçınmak gerekir. Yüzme, bisiklet, yoga, tai-chi ve dans en çok önerilen sporlardır.

Yürüyüş yapın: Omurga, kas ve kemik sağlığını korumak için çok önemlidir. Haftada en az 3 gün 40 dakika tempolu yürüyüş yapmak gerekir.

• Dengeli beslenin: Doğru ve dengeli beslenme kalp, tansiyon gibi rahatsızlıkları önlemenin yanı sıra kemik erimesinin önlenmesinde de çok önemlidir. Kemik erimesinden korunmak için süt, peynir, yoğurt, koyu yeşil yapraklı sebzeler gibi kalsiyum içeren gıdaları tüketmek gerekir.


• Doğru alışkanlıklar edinin: Sigaradan uzak durmak, aşırı miktarda alkol ve kahve tüketmemek kemik erimesinden korunmak için çok önemlidir.

• Güneşten faydalanın: D vitamini eksikliği sonucu kemikler daha kırılgan hale gelir, ağrı, yorgunluk, denge bozuklukları oluşabilir. Güneş en doğal D vitamini kaynağıdır. Cildimiz mutlaka güneş görmelidir.

• Düzenli uyuyun: Kaliteli uyku kasların yeterince gevşemesini sağlar, bu nedenle yeterince ve kaliteli uykunun önemi büyüktür.

• Stresten uzak durun: Stres metabolizmayı bozarak, ciltteki yaşlılık belirtilerinin daha erken ortaya çıkmasına neden olur. Her yaşta olduğu gibi stresten uzak durmak gerekir.

0 yorum

Saçlarınızdaki Hızlı Değişimleri Dikkate Alın!

Kim sağlıklı ve gür saçlara sahip olmak istemez ki? Günlük hayatın yoğunluğu içerisinde saçlarımızı ne derece dış etkenlerden koruyor ve doğru uygulamalar yapıyoruz? Zamanla saçlarda meydana gelen deformasyonlar, hastalıklar ve sonrasında saç dökülmeleri nedenlerinden ne kadar haberdarız? Kısacası saçlarımız bize neler anlatıyor?

Hisar İntercontinental Hospital Dermatoloji Uzm. Dr. Funda Ataman ile saç kayıplarının nedenleri ve nasıl önlem alınabileceğini konuştuk.

Normal şartlarda her insanda günlük saç kaybı sayısının ortalama 100 olduğunu dile getiren Uzm. Dr. Ataman; ‘Erkeklerde özellikle genetik faktörlerin de etkisiyle yaş ilerledikçe saçlar daha belirgin olarak azalır.

Saç ve saçlı deri; cinsiyete, yaşa, ırka, iklime göre farklı özellikler gösterir. Örneğin; ergenlikte saç yağlanır, gebelikte gürleşir, doğumdan sonra dökülür. Bunlar saç kayıplarına neden olan fizyolojik sebeplerdir. Bir de fizyolojik olmayan, yaşam biçimimizden ve yanlış uygulamalardan kaynaklanan saç kayıpları vardır.’ açıklamasında bulundu.

Neler saç kaybına neden olur?

• Yoğun stres ve özellikle bu strese dayalı ortaya çıkan halk arasında saç kıran olarak bilinen Alopesi,
• Hava kirliliği,
• Sigara ve alkol tüketimi,
• Hareketten uzak durağan yaşam,
• Yeterli uyumama,
• Kemoterapi ilaçları başta olmak üzere bazı ilaçlar,
• Ağır enfeksiyonlar,
• Egzama,
• Sedef,
• Büyük ameliyatlar,
• Zehirlenmeler,
• Beslenme bozuklukları,
• Hormonal dengesizlikler,
• Ağır böbrek ve karaciğer yetmezlikleri,
• Vitamin eksiklikleri,
• Liken planus gibi sinirsel deri deformasyonu yapan hastalıklar,
• Özellikle çocuklarda görülebilen mantar hastalığı,
• Mide barsak sisteminde olan kanamalar ya da kadınlarda görülen jinekolojik ağır kanamalar saç kaybına neden olabilir. Bu yüzden saçlarınızda meydana gelen kızarma, yağ dengesi bozuklukları ve dökülmeleri dikkate alın.

Normal şartlarda her insanda günlük saç kaybı sayısının ortalama 100 olduğunu dile getiren uzmanlar ‘Erkeklerde özellikle genetik faktörlerin de etkisiyle yaş ilerledikçe saçlar daha belirgin olarak azalır diyorlar.

Saç Kayıpları Önlenebilir!

• Basit saç kepeklenmeleri için selenyum sülfit, çinko prition, katran, kükürt gibi maddeleri içeren şampuanlar kullanın.
• Saç kaybının nedenine yönelik; demir, çinko, biotin içeren ilaçlar ve saç tipine uygun medikal şampuanlar losyonlar kullanın.
• Saçınızı çok sıcak suyla yıkamayın.
• Banyo sonrası saçınızı ıslak bırakmayın; ancak aşırı sıcak havayla da kurutmayın.
• Saçlarınızı her gün yıkamayın. Bu saçta aşırı yağlanmaya veya aşırı kurumaya sebep olabilir.
• Saçınızı taç ve tokalarla çok sıkı ve gergin toplamayın.
• Yapılan yanlış ve yoğun diyetler telafisi mümkün olamayacak saç kayıplarına neden olabilir. Bu nedenle diyet yapmaya karar verdiyseniz beslenme uzmanından destek alın.
• Yoğun stresten uzak kalarak beslenmenize ve uyku düzeninize dikkat edin.

0 yorum

Kalp kapağının çökmesi ne demek?

Son yıllarda çok sık duyulan bir kalp sorunu da mitral kapak prolapsusudur. Hekimler tarafından hastaya kalp kapağında çökme ya da sarkma diye tarif edildiği için hastalık halk arasında kalp kapağının sarkması ya da çökmesi olarak bilinmektedir. 

KadıköyŞifa Ataşehir Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Güven Caner Mitral kapak prolapsusu hakkında en çok merak edilen soruları cevaplandırıyor.

Mitral kapak prolapsusu nedir?

Kalpde 4 tane kapakcık vardır. Bunlardan sol kulakcık ile sol karıncık arasındaki kapak mitral kapaktır. Mitral kapağın iki kapakcığı vardır. Kalp kasıldığında kanın sol kulakcığa geri dönmesini engellemek için mitral kapak kapanır. Kalp gevşediğinde ise temiz kanın sol kulakcıktan sol karıncığa geçmesi için kapak açılır. Mitral kapağın bir ya da iki kapakcığınında kalbin kasılması sırasında sol kulakcığa doğru bombeleşmesi, gubbeleşmesi ya da çökmesine mitral kapak prolapsusu denir.

Mitral kapak prolapsusu nedeni nedir?

Mitral kapak prolapsusunun nedeni kapakcıkların düz durmasını ya da düz olarak kapanmasını sağlayan bağlantı yapılarının genellikle doğuştan bazen de sonradan oluşan doku hastalıkları nedeniyle zayıflamış olmasıdır.

Mitral kapak prolapsusu belirtileri nelerdir?

Mitral kapak prolapsusu olan hastaların doktora başvurma nedenleri genellikle çarpıntı ya da göğüste atipik ağrılardır. Ancak bu hastalığın tanısı büyük sıklıkla rutin muayenede konur. Mitral kapak prolapsusuna bağlı aşırı çarpıntısı olan hastalarda aşırı çay kahve sigara içilmesine engel olmanın yanında beta bloker dediğimiz ilaçların verilmesi hastayı rahatlatır. Göğüs ağrısı nedeniyle doktora müracaat eden hastalarda ise sorun bunun koroner arter hastalığından ayrılmasıdır ki bunun içinde efor testi, miyokard perfüzyon sintigrafisi gibi ileri tetkikler gerekebilir.

Mitral kapak prolapsusu tanısı nasıl konur?

Ekokardiografinin kullanıma girmesinden önce pek fazla da bilinmeyen, tanı konması son derece zor olan bu durum ekonun kullanıma girmesinden sonra çok kolay tanınabilir hale gelmiştir. Bir ara her dört kadından birinde olduğu söylenirken son zamanlarda tanı kriterlerinde düzenlemelerin yapılmasıyla görülme oranı % 5'lere gerilemiştir.

Mitral kalp prolapsusu tedavisi nasıl yapılır?

Mitral kapak prolapsusunda bazen kalp kapağının yapısıda bozulmuştur. Bozulan kapak yapısı nedeniyle kapak tam kapanamamakta ve bir miktar kan sol kulakçığa geri dönmektedir. Yani tıp diliyle mitral yetmezliği oluşmaktadır. Bu mitral yetmezliği bazen çok hafif derecede olabileceği gibi nadiren de ileri derecede olabilmektedir. Mitral prolapsusuna bağlı ileri derecede mitral yetmezliği olan hastalarda bazen mitral kapağın ameliyatla değiştirilmesi gerekmekte ise de bu çok, çok nadir görülen bir durumdur. Mitral kapakcıklarında yapı bozukluğu olmayıp sadece çökme olan durumlarda hiçbir zaman kalp kapağını değiştirmek gerekmemektedir.

Mitral kapak prolapsusu olan hastaların (ileri derecede mitral yetmezliği olanlar dışında) yaşamlarında herhangi bir kısıtlama yapmaları gerekmez. Yani bu hastalar spor yapabilir, hamile kalabilir gerektiğinde ameliyat olabilir. Önceleri bu hastalara diş çekimi veya herhangi bir operasyon öncesi koruyucu antibiotik tedavisi önerilmekte iken bu gün buna da gerek görülmemektedir. Bu hastaların sadece doktorun uygun gördüğü belirli aralıklarla kontrolü gerekmektedir.

Sonuç olarak mitral kapak prolapsusu oldukça sık görülen bir durumdur. Ancak hastaların bu durumu fazla abartmaması, günlük yaşantılarını değiştirmemesi, kalp hastalığı pisikozuna girmemesi sadece doktor gerekli gördüyse ilaç kullanması ve yine doktorun ön gördüğü aralıklarla kontrole gitmesi gerekmektedir.

0 yorum

Diyetinizi Sabote Edecek 15 Neden

Her pazartesi başladığınız diyetlerin bir türlü sonu gelmiyorsa ya da yılın yarısını aç gezdiğiniz halde etrafta dolaşan incecik kadınlara kıskanç gözlerle bakmaya devam ediyorsanız bu işin içinde sadece yanlışlık değil aynı zamanda diyetinizi sabote edici etkenler var demektir.

Hayatınızın yarısı çikolatalara imrenerek bakmakla mı geçti ya da her tatlı yediğiniz bir gün için üç gün pişmanlık duyduğunuz halde yine de değil bir kilo bir gram bile vermiyorsanız bu duruma bir son vermenin vakti geldi demektir.

Diyetlerinizin işe yaramadığını düşünerek beslenme düzeninizi değiştirmeden önce derinlemesine bir araştırma yapmalı yanlışın nerede olduğunu öğrenmelisiniz.

Diyetinizi Sabote Edecek 15 Neden

1. Hızlı yemek
Hızlı yemek yemek kilo almanıza neden olur bu nedenle yavaş yemelisiniz. Yiyecekleri uzun süre çiğnedikten sonra yutmak, beynin vücuda giren besinleri kaydetmesine zaman tanımak anlamına geliyor. Bu şekilde tat alma duyusu da tatmin oluyor. Böylece doyduğunuzu anlamanızla, yemeye son vermeniz arasındaki zaman kısalıyor.

2. Teknoloji
Diyetlerinizin bir işe yaramamasının en büyük etkenlerinden biri hareketsiz yaşamdır. Eskiden bir arkadaşınızla görüşmek için belki de 10 ya da 15 dakika yürürken şimdi sadece mailleşerek görüşmüş kadar oluyor ya da internet üzerinden sohbet edebiliyorsunuz. Böyle olunca da hareket yerine oturmayı seçiyorsunuz.

3. Tatlandırıcılar
Kilo almamak için sürekli şeker yerine tatlandırıcı kullanıyor olabilirsiniz. Fakat yapılan araştırmalar yapay tatlandırıcıların alınan doğal kalori alımı konusunda vücudu kandırdığını ve bu nedenle de daha fazla şeker kullanma isteğini ortaya çıkardığını gösteriyor.

4. Sebzeler
Sebzelerinizi ve salata malzemelerinizi iyi yıkadığınızdan emin olmalı ve organik olarak yetiştirilmiş olanları seçmelisiniz. Hormonlu sebze ve meyvelerden uzak durmalısınız.

5. Yağ oranı düşük yiyecekler
Yağ oranı yüksek ve düşük yiyecekler arasında aslında sanıldığı kadar çok fark yoktur. Yoğurt, süt ya da peynirde bu oran önemliyken yağ oranı düşük bir kek yemekle yağ oranı yüksek olanı yemek arasında hiçbir fark yoktur.

6. Stres
Beyin, vücutta enerjinin azaldığını fark eder etmez açlık hissetmemize yol açan kimyasal maddeler salgılar. Bu kimyasal maddeleri salgılayan kısmı, aynı zamanda duyguları da kontrol eder ve sıkıldığımız veya kendimizi kötü hissettiğimizde hemen buzdolabına koşmamızın başlıca sebebi de budur.

7. Öğün atlamak
Her yemek yediğinizde metabolik hızınız iki saat içinde yüzde 20 - 30 artar fakat öğünleri atlarsanız metabolizmanız yavaşlar. Özellikle de kahvaltı yapmamak en büyük problemdir ve gece boyunca yüzde 5 yavaşlayan metabolik hızınız bir daha yemek yiyene kadar aynı hızda kalır.

8. Meyve suları
Früktoz seviyesi yüksek olan meyve suları iştahınızı açar. Bu nedenle taze meyve suyu içmek ya da meyve yemek çok daha yararlıdır.

9. Toksinler
Karaciğer vücudun yağ yakan organıdır ve eğer alkol gibi toksinlerle doluysa yakma işlemi için daha yoğun çalışarak çok enerji harcar ve yorulur. Bu nedenle içki içerken yağ ya da şekeri çok fazla tüketmemeye dikkat etmelisiniz.

10. Salata
Diyet yaptığınız için salata yemeyi tercih edebilirsiniz fakat salatayı dışarıda yiyecekseniz soslu bir salata yememelisiniz. Çünkü özel soslarla yapılan bu salataların kalori bakımında bir hamburgerden çok da farkı yoktur.

11. Doğumgününüz
Kış mevsiminde doğduysanız baştan kaybetmiş olma ihtimaliniz yüksek çünkü yapılan araştırmalar kış bebeklerinin obeziteye daha yatkın olduklarını gösteriyor. Bunun sebebi ise daha yavaş çalışan bir metabolizmaya sahip olmaları.

12. Doğum kontrol
Kadınların en büyük sorunlarından biri de doğum kontrol yöntemleri nedeniyle alınan kilolardır. Özellikle doğum kontrol hapları bazı kadınlarda iştah açarlar.

13. Uyku düzeni
Yapılan araştırmalara göre geceleri dört saatten az uyuyan kişiler daha çok uyuyanlara oranla daha fazla kilo alırlar. Çünkü yorgun bir vücut, normal günde yakılan enerjiyi yakamaz ve metabolizması yavaşlar. Bunun için her gün uykunuzu düzenli almaya dikkat etmelisiniz.

14. Evlilik
Yeni evli çiftler hep evlendikten sonra kilo aldıklarından şikâyet ederler. Bunun nedeni ise birlikte bir yaşam paylaşma sonucu herşeyi aynı anda yapma isteğidir. Fakat sözkonusu yemek olunca bu yanlıştır eşinizle aynı miktarda ya da aynı şeyleri yemeden de mutlu bir evliliğe sahip olabilirsiniz.

15. Tiroid sorunu
Sürekli yorgun hissediyorsanız, kilo almaya başladıysanız ve sürekli üşüyorsanız tiroidiniz tembelleşmiş olabilir. Bu da metabolizmanızın daha yavaş çalışmasına neden olur. Bunun için bir uzmana başvurun ve balık, fındık gibi yararlı besinler almaya dikkat etmelisiniz.

0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI