işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

Grip, Sen mi Büyüksün Ben mi?

Havaların ne yapacağını bilemediği, mevsim geçişlerinin adeta göbeğinde olduğumuz şu dönemlerde en çok dikkat edilmesi gereken hastalıklardan biri de grip. Hava bir açıyor bir kapıyor. Önce güneşin altında terliyoruz, sonra rüzgarı yiyip üşütebiliyoruz. E hal böyle olunca dışarı ne giyip çıkacağımızı da şaşırıyoruz. İyisi mi biz işi şansa bırakmadan gribe karşı önlemlerimizi alalım, vücudumuzu kış mı yaz mı olacağını şaşıran havalardan koruyalım.

Öncelikle şunu söylemeliyim ki, gripten korunmak öyle bir iki günlük bir şey değil. Mikrop vücudunuza yerleşiyor ve zayıf anınızı kolluyor. O nedenle bağışıklık sisteminizi yaz kış demeden düzgün beslenerek dinç tutmalısınız.

Şimdi sıkı giyinin, atkı bere takın dememe gerek yok, nasılsa anneniz söylüyordur bunları:) Benim bu yazıyı yazmamın asıl amacı, ne tür besinleri, bitkileri, çayları tüketerek gripten korunuruz, yakalandığımız gribi hafif atlatırız?




-Elma sirkesi & bal: Sabah kalkar kalkmaz içilen elma sirkesinin yağ yakımını artırdığı ilk ortaya çıktığında diyet dünyasını sallamıştı hatırlarsanız. Bilmeyeniniz yoktur. İçine koyacağınız bir kaşık bal hem direncinizi yüksek tutacak hem de zihninizi berraklaştıracaktır. Ayrıca bu karışımı öksürük kesici olarak da kullanabilirsiniz, size kalmış.

-Ayaklara sıcak su banyosu: Büyüklerimiz 'ayağını sıcak, başını serin tut' derler. Ne güzel demişler! Ayaklarınızın ısısı tüm vücudunuza yayılır ve kolay kolay üşümezsiniz. Sıcak suyun içine birkaç damla da okaliptus yağı damlatabilirsiniz. Sıcak su banyosundan sonra bir süre yorgan altında ter atmak da mikroorganizmaları vücuttan uzaklaştırmak için iyi bir yöntem. Dikkat: sakın ola ki terinizin üzerinizde soğumasına izin vermeyin. İyileşeceğim derken daha kötü olursunuz!

-C vitamini: Artık araştırmalar gösteriyor ki gribe yakalandıktan sonra alınan C vitamininin hastalığa bir faydası yok. Fakat öncesinde korunma amaçlı kullanıldığında faydaları saymakla bitmez. O nedenle günde en az 1 adet portakal-mandalina gibi turunçgiller tüketin. Mevsimi değilse yine C vitamininden oldukça zengin olan yeşil biberi, maydonozu, domatesi mutfağınızdan eksik etmeyin.

-Meyve tüketimi: Meyveleri birbirinden ayırmak oldukça güçtür. Hepsinin ayrı faydası ayrı bir hikmeti var. Zararlı meyve görülmemiştir. Hangi meyveyi tüketirseniz tüketin, yeniyorsa mutlaka kabuğuyla, meyvenin kendisini yiyin. Suyunu sıkıp içmeyin. Hem besin değerlerini büyük ölçüde kaybeder, hem de asıl vitaminin gizli olduğu kabuktan faydalanamazsınız. Ayrıca meyvenin kendisini tüketmek daha fazla tokluk hissi verir.

-Uyku: Kış aylarında, soğuk havalarda vücudunuzun uyku ihtiyacı artar. En az 8 saat uyumaya özen gösterin.

-Bitki çayları: Hangi bitkinin çayını içerseniz için, kesinlikle kaynatmayın, demleyin. Önce suyu kaynatın, ardından bitkileri içinde 1-2 dakika beklettikten sonra süzün ve suyunu için. Tatlandırmak istiyorsanız da rafine şeker değil, bal kullanın.


Poşet çaylar kullanım kolaylığı açısından cazip gözüküyor fakat mümkün olduğunca bitkileri aktardan taze taze edinmeye bakın. Hem daha hesaplı olur, hem de poşetten alacağınız verimin daha fazlasını alırsınız.




Gelelim vücudu gripten koruyan çay tariflerine...

Aslan pençesi, hindiba kökü gibi zor bulunur bitkilerdense evinizde günlük olarak tükettiğiniz, keseyi sarsmayacak ve kolay edinilecek bitkiler içeren çayları sizlerle paylaşmaya gayret ettim.

1) 1 çay dolusu kekik, 1 bardak kaynamış suya eklenir. 1-2 dakika beklenip süzüldükten sonra içilir. Günde en fazla 2 bardak tüketilebilir. Bağışıklığı güçlendirirken, vücuttaki ödemi de atmaya yardımcıdır.

2)Aynı şekilde kuşburnu çayını da rahatlıkla tüketebilirsiniz. İçerdiği antioksidan ve C vitamini ile bağışıklığınızı güçlendirmekle kalmayıp hemoroid ve osteoartrit(kireçlenme) tedavisine de yardımcı olur. İltihap giderici etkisi vardır.

3)Ihlamur(yaprağı ve tomurcukları beraber), ebegümeci(öksürüğü keser), meyan kökü(mukus söktürücüdür)zencefil(öksürüğü keser), kuşburnu(antioksidandır) ve kekik(ödem attırıcıdır) 'ten birer tutam alarak kaynamış suda demleyin. Süzüp suyunu için.

4)1 adet kırmızı elmanın kabukları, 1 adet dilimlenmiş limon, 2 çubuk tarçını yarım litre suyla kaynatın. Sıcakken tüketin. Bağışıklığınızı güçlendirmekle kalmayıp, içerdiği çubuk tarçın sayesinde kan şekerinizi de dengeler.

4)Papatya, solunum yollarının tahriş olmasını engeller. Aynı zamanda iltihap gidericidir., sakinleştirici, yorgunluk gidericidir. Aşırıya kaçmamak kaydıyla rahatlıkla çayını demleyip içebilirsiniz.

4)Adaçayı, limon kabuğu rendesi ve kekiği kaynamış suda demleyin. Süzdükten sonra bir tutam toz tarçın ve bal ekleyip için.

5)Aktardan rahatlıkla bulabileceğiiz ekinezya, vücuttaki lökosit(akyuvar)lerin sayısını artırır, böylece enfeksiyon durumunda vücudunuzun savunma direncini artırarak mikroorganizmaların öldürülmesini kolaylaştırır. Yorgunluğun atılmasına yardımcı olur. Çayını demleyip günde 2-3 bardak tüketebilirsiniz.

6) 1 adet soğanın suyunu çıkarın, 1 bardak su ve 1 tatlı kaşığı bal ile karıştırıp için. Öksürüğünüzü büyük ölçüde azalttığını göreceksiniz.


Bu kadar tariften sonra, hala da 'benim vaktim kısıtlı, bunlarla uğraşamam hazır bir şeyler yok mu?' diyorsanız;
özellikle Doğadan A-C-E vitaminli yeşil çay, Doğadan naneli ıhlamur, Doğadan büyülü bohça kuşburnu çayı, Lipton ekinezyalı kış çayı,  Doğuş nane limon çayı, Doğadan beşi bir yerde karışık bitki çaylarını tüketebilirsiniz.


0 yorum

Ara Öğün, Ana Öğün Olmasın


Uzmanlar bas bas bağırıyor, ‘’sık yiyin, az yiyin’’ diye. Duymayanınız kalmamıştır. Gerçekten de öyle. Vücudumuzu bir makine gibi düşünürsek, metabolizmayı çalıştırmak için sürekli yakıt vermemiz gerekiyor. O nedenle, ideal beslenmenin yolu 3 ana, 3 ara öğün yapmaktan geçiyor.
Fakat adı üstünde, ‘’ara’’ öğün. Yani ufak tefek, maksadını aşmayacak şekilde olması, 100-150 kaloriyi aşmaması gerekiyor. Ara öğün yapacağım diye yarım ekmek arası sandviç yerseniz diyet, diyet olmaktan çıkar. Bu yazıda, diyet yaparken tüketebileceğiniz sağlıklı ve düşük kalorili ara öğün önerilerinde bulunacağım.

nutt-5 adet fındık / 5 adet badem / 2 adet ceviz içi + 2 adet kuru kayısı / 8-10 adet çekirdekli siyah üzüm
-2 adet kepekli galeta / 3 adet diyet bisküvi + 1 bardak ayran/kefir
-1 porsiyon meyve + 1 bardak yağsız süt
-2 dilim tam buğday ekmeğinden yapılmış peynirli tost


-1 dilim az yağlı, esmer şeker ve tam buğday unuyla yapılmış kek
-1 kase, yağsız sütte beklemiş ve1 çay kaşığı bal ile tatlandırılmış yulaf ezmesi
-Yağsız sütle yapılmış ve üzerine bol tarçın serpilmiş sütlü tatlı
fluffy green salad 004
-Mevsim yeşilliklerinden yapılmış, sirke/limon ve zeytinyağı gezdirilmiş salata + 1 adet galeta/kepekli diyet kraker
-1 kutu meyveli probiyotik yoğurt
-Yarım paket diyet kraker / bisküvi
-Yarım simit + az yağlı beyaz peynir
Ara öğün denince çoğumuzun aklına kolay ulaşılabilir, çantaya atılabilir diyet bisküviler geliyor.
Fakat üzerinde ‘’light’’ yazıyor olması onları o kadar da masum kılmıyor. Ayrıca endüstri ürünleri oldukları için içlerinde tatlandırıcılar, katkı maddeleri olabiliyor ve beklendiği kadar tok tutamıyorlar. Kan şekerini çok da iyi dengeleyemiyorlar.
O nedenle, evden çıkmadan önce bir 10 dakikanızı ayırıp, ara öğünlerinizi kendiniz hazırlayıp çantanıza koymanızı öneririm. Hem kesenize hem de vücudunuza daha faydalı olur.
Unutmadan, günde en az 3-4 porsiyon taze sebze-meyve tüketmelisiniz. Vitaminlerden tam anlamıyla faydalanmak için sularını içmeniz değil, meyvenin/sebzenin kendisini tüketmeniz, mümkünse kabuklarını soymamanız sizin için en iyisi olacaktır.


0 yorum

Aslında Birçoğumuz Yanlış Parfümü Kullanıyoruz

  
Parfüm... Duyunca bile içimizi hop ettiren, kadın erkek çoğu insanın tutkuyla bağlı olduğu, servetler yatırdığı..

 Aslına bakarsak, nihayetinde 1 bardağı bile zor dolduracak bir sıvı. Fakat o baştan çıkarıcı aromaların kokusunu alınca insan pek de öyle düşünemiyor.

  Bana güzel gelen koku başkasına güzel gelmeyebilir. Herkesin üzerinde şık duran koku ayrı. Sadece parfümünüzle bile insanların başını döndürebilirsiniz, o nedenle uygun parfümü seçmek adeta bir sanat;


  1. Öncelikle parfüm alışverişini sabah çok erken veya akşam geç saatlerde yapmayın. Uykusuzluk ve yorgunluk almaçlarınızın çalışmasını etkiler. En ideal saat öğleden sonraki saatlerdir. 
  2. 1-2 koku denedikten sonra bir süre ara vermeye çalışın. Seçimi uzun zaman dilimlerine yayın. Koku nöronları vücutta en kısa sürede adaptasyona uğrayan nöronlardır. Bir süre sonra tüm kokuları birbirine karıştırabilirsiniz. Şunu da eklemek gerekir ki, parfümün asıl kokusu sürüldükten 30 dakika sonra hissedilir.
  3. Ten renginiz, yaşadığınız iklim, hormonlarınız, giyim tarzınız, yaşınıza ve beslenmenize varana kadar her faktör koku seçiminde önemli. Örneğin, daha çok terleyen insanlar kokuyu daha farklı taşırlar. Yağlı cildi olan insanlar kokuyu daha uzun süre taşırlar, gibi...
  4. Parfüm seçmeye giderken üzerinizde asla başka parfüm olmasın. Parfümü denerken saat takmadığınız kolunuza sıkın.
  5. Son olarak, hangi parfümü kullanacaksanız kullanın, en yüksek verimi almak için nabzınızın alındığı noktalara sürün.
Kendimize uygun kokuyu seçebilmemiz için öncelikle koku sınıflarını bilmemiz gerekiyor.

Oryantal: Oldukça ağır, şehvet uyandırıcı, gizemli. Temel notaları vanilya, tarçın, karamel ve amberdir. Sıklıkla baharat aromalarıyla birlikte kullanılır. Kış mevsiminde daha çok tercih edilir. 
Bizim önerimiz: Dior-Midnight Poison, Alexander McQueen-My Queen

Çiçek: Koku ailelerinin en büyüğüdür. En çok kullanılan çiçekler manolya, zambak, gül, orkide ve yasemindir. Hafif, ferah ve fresh kokulardır. Zarif ve sofistike dururlar. Bahar ve yaz mevsimine oldukça uygundurlar.
Bizim önerimiz: Kenzo-Madly, Victoria's Secret-Incredible, Thiery Mugler-Alien

Meyve: Hafif ve çok kalıcı olmayan kokulardır. Limon, elma, turunçgiller, bergamot gibi notalar kullanılır. Romantik bir hava katar. Bahar ve yaz mevsiminde sık tercih edilir.
Bizim önerimiz: DKNY Be Delicious Red, Cacharel-Amor Amor Delight Summer

Şipre: Oldukça yoğun içerik barındırırlar. Kalıcılıkları yüksektir. Temel notaları paçuli, misk, yosundur. Çiçek ve meyve kokularıyla birlikte kullanımı sıktır.
Bizim önerimiz: Avon-Tomorrow (şipre kokularını Avon ve Oriflame'de rahatlıkla bulabilirsiniz)


Yaşam tarzına göre parfüm seçimi;

-Eğer klasik giyimi seven, yüksek topukları sık kullanan biriyseniz oryantal, baharat, sandal içeren kokuları tercih edin.

-Spor giyimi, düz ayakkabıları seviyorsanız taze, hafif kokular tam size göre. Okyanus esintileri,
misk, amber içeren fresh kokuları tercih edin.

-Gece çıkmayı seviyorsanız, günün geç saatlerinde koku algısı zayıfladığından daha yoğun kokular kullanmalısınız. Şipre ve oryantal kokuları size en uygun olanlar.

Kişilik özelliklerine göre parfüm seçimi;

-Hayalperestim, romantizmi severim: Meyve kokuları
-Mütevazıyım, kendimi belli etmekten fazla hoşlanmam: Çiçek kokuları
-Her zaman iddialıyım, büyülemeyi severim: Oryantal, vanilya, karamel

parfum 6115

Hangi tür kokuyu kullanıyorsanız kullanın, sabahları eau de toilette, geceleri eau de parfum tercih edin. Sabahın erken saatlerinde toplu mekanlara girdiğinizde henüz uyanamamış insanları kokunuzla rahatsız etmemiş olursunuz; geceleri ise koku alma algısı zayıfladığından fark edilişi artırırsınız.

Parfümünüzü güneşli havalarda cildinizden ziyade kıyafetlerinize 15 cm uzaklıktan sıkarsanız, olası cilt lekelerinin önüne geçmiş olursunuz.

Son olarak, asla sahte parfüm kullanmayın. Muhteviyatının ne olduğunu bilmediğiniz parfümlerin cildinize zarar vermesi olasıdır. Unutmayın, sağlıklı bir cilde sahip olmak, güzel kokmaktan kat kat önemli..




0 yorum

Negatif Kalori, Sınırsız Tüketim


Yediğimiz içtiğimiz her şeyin belli bir kalori değeri var. Sıfır kalorili olan tek şey, hani şu zor anlarda yaradana sığınıp suçu attığımız su.

Örneğin 100 kalorilik bir besin tükettiniz. Vücudunuz da bunu sindirmek için 30 kalori harcadı. Sonuç olarak bu besin size 70 kaloriye mal olacak.

Sarf ettirdiği enerji, aldırdığı enerjiden yüksek olan besinlere ‘’negatif kalorili besinler’’diyoruz. Bu besinleri diyet yaparken yağsız olmak koşuluyla, bol bol, gönül rahatlığıyla tüketebiliyoruz. Tabii ki yine de günde 3-4 porsiyon sebze-meyveyi geçmemekte fayda var. Peki bunlar neler?



SEBZELER:
KABAK
ISPANAK
ŞALGAM
SOĞAN
MARUL
LAHANA
SALATALIK
KARNABAHAR
KEREVİZ
ŞEKER PANCARI
KUŞKONMAZ
BROKOLİ
ŞALGAM

MEYVELER:
YABAN MERSİNİ
ELMA
LİMON
MANGO
GREYFURT
PORTAKAL
AHUDUDU
BÖĞÜRTLEN

Fakat önemli olan bu besinleri haşlayarak, ızgara yaparak veya çiğ tüketmek. Kabağı göl gibi yağa atıp negatif kalorilerden medet ummak elbette olmaz. Diğer bir püf noktası ise beraberinde bol bol sıvı almak.

Afiyet bal şeker olsun, yeter ki kalori olmasın!

0 yorum

Bilgisayarla Kommensal Yaşam Sürmenin Yolları

Yaşadığımız yüzyılda gerek iş hayatında gerekse özel hayatta bilgisayarsız bir hayat sürmek neredeyse mümkün değil. Deyim yerindeyse 'almayanı dövüyorlar'. Fakat bilgisayara uzun saatler boyunca dayanmak her yiğidin harcı değil. Hem gözler, hem vücut farkına varmadan oldukça yıpranabiliyor.



Özellikle masa başında sürekli bilgisayarla çalışan insanların, bu ağır koşulların olumsuz etkilerini hafifletmeleri için birkaç öneri:

-Öncelikle bilgisayarınız sağlık açısından ne kadar elverişli, buna bakmak gerekiyor. İdeal bir bilgisayar ekranı, yüksek çözünürlüklü LCD ekranlardır ve koruyucu film takılarak yansıma ve radyasyon bir nebze azaltılmalıdır.

-Omuzlarınızı kasmamalı, gevşek bırakmalısınız.

-Bel ağrılarının önüne geçmek için mutlaka dik oturmalısınız.

-Ayaklarınız yere değmeli, kolayca ayaklarınızı hareket ettirebileceğiniz bir masada çalışmalısınız.

-Sandalyeniz yumuşak, bel kısmı hareket edebilen, boyu ayarlanabilen ve dönebilen bir sandalye olmalıdır.

-Bilgisayarınız ekranı gövdenize kol uzunluğunuzdan daha az yakınlıkta olmamalıdır.

-Bilgisayarla çalışma esnasında her 30 dakikada bir ara verip esneme hareketleri ve kısa yürüyüşler yaparak kan dolaşımınızı artırabilirsiniz. Aksi takdirde dolaşım bozukluklarına ve özellikle varislere davetiye çıkarırsınız.



0 yorum

5 Adımda Evde Manikür

Bir kadını gösteren en önemli unsurlardan biridir elleri. Asla saklayamaz, sürekli göz önündedir, bakımlı ve güzel olmalıdır. Manikür yaptırmak için kuaföre her ay bir ton para dökmeyin, evde hem daha steril, hem de daha pratik biçimde kendi manikürünüzü yapın!


1-Öncelikle, ellerinizi ve tırnaklarınızı bol su ve sabunla güzelce yıkayın. Ojeleriniz varsa temizleyin. Aseton tırnağa zarar verebilir, fazla ovmadan nazik hareketlerle silmeye çalışın.

İpucu: Eğer koyu renk ojeleri tırnaklarınızdan çıkarmakta güçlük çekiyorsanız, ojeyi sürmeden önce altına 1 kat şeffaf oje sürebilirsiniz. Dayanıklılığını da artırmış olursunuz.

2-Ellerinizi, 1 kap suya limon ve zeytinyağı hazırlayarak içinde bekletin. Zeytinyağı etleri yumuşatacak, limon ise tırnakları beyazlatıp daha sağlıklı bir görünüm verecektir.

3-Ellerinizi tekrar yıkadıktan sonra, tırnaklarınızı çok dipten olmamak üzere kesin. Kütikül dediğimiz, tırnak dibindeki etleri asla kesmeyin! Kütiküller, mantar enfeksiyonlarından ellerinizi korumaktadır. Tahta çubukla nazikçe tırnak dibine iterek görünmelerini engelleyebilirsiniz.

4-İşleminiz bittikten sonra nemlendirici, besleyici bir el kremini tırnaklarınıza ve ellerinize masaj yaparak yedirin.

5-Elleriniz nemlendiriciyi iyice emdikten sonra, ojelerinizi sürmeye başlayın! Daha uzun süre kullanmak istiyorsanız, altına ve üstüne birer kat şeffaf oje sürün.

İpucu: Ojelerinizi sürdükten sonra ellerinizi buzlu suda bekletmek, daha çabuk kurumasına yardımcı olur. Fakat bu işlem, ojenizin ömrünü azaltır!
0 yorum

Az Bilinen, Çok Faydalı: Çay Ağacı Yağı

Çay ağacı, bizim bildiğimiz çay bitkisiyle pek ilgisi olmayan, Avusturalya dolaylarında yetişen bir bitki. Ağacın yapraklarının ezilip distilasyonu yapıldıktan sonra tamamen doğal olan çay ağacı yağı elde edilir.

Avusturalyalılar günlük hayatta yanık, akne, enflamasyon gibi birçok sorun için bu yağı kullanmaktadırlar.


Çay ağacı yağının bilmediğimiz, tahmin edemediğimiz pek çok özelliği bulunmaktadır. Fakat sadece haricen kullanılmaktadır.

-Akne, yüz lekeleri, mantar, uçuk için pamukla 1-2 damla sürerek,

-Kepek sorunu olan saça birkaç damla ile masaj yapıp, gece bekletildikten sonra sabah yıkayarak,

-Bit bulaşmış saça 1-2 damla tarağa sürüp tarayarak,

-Böcek ısırıklarında kaşınan yerin üzerine 1-2 damla pamukla sürerek,

-Ayak kokusu için her gün 1 kere ayağa masaj yaparak,

-Grip, soğuk algınlığı gibi durumlarda tıkanan sinüsleri açmak için 1 tencere suya 10 damla döküp 15 dakika inhale ederek,

-Su toplaması, yanık gibi durumlarda yara yeri temizlendikten sonra antiseptik amaçla sürülerek,

-Ateş düşürmek için nemli beze 1-2 damla damlatıp ferahlık verdirmek amacıyla kullanılabilir.


Çay ağacı yağını aktarlardan edinebileceğiniz gibi, pek çok kozmetik mağaza zincirinden de edinebilirsiniz.
0 yorum

Dismenore Nedir? Başa Çıkma Yöntemleri Nelerdir?

Ağrılı adet görmek, tıp dilinde 'dismenore' olarak adlandırılır. Bu ağrılar geçmişten günümüze kadar pek çok kadının karşı karşıya geldiği, yaş ilerledikçe şiddeti azalan, genellikle ani başlangıçlı; sıklıkla kramp şeklinde olan, kasık, bel ve kimi zaman da uyluk kısmına doğru yayılabilen ağrılardır. Rahim kasılmalarının yansıyan ağrı olarak bu bölgelere yansıması sonucu cereyan etmektedirler.

Bu yazıyı yazarken amaçladığım şey; menarş döneminden menopoza kadar ortalama 21-35 gün arası bir döngüyle adet görmek durumunda olan kadınların bu ağrıları nasıl en hafife indirgeyebileceği, hangi yöntemlerle, hangi besinleri tüketerek bunu sağlayabilecekleri hakkında bilgi vermek.

Adet ağrıları, ortalama 5 gün süren bir menstrüasyonun sıklıkla ilk 3 gününde hissedilir. Alel acele ağrı kesicilere sarılmadan; evde uygulayabileceğiniz doğal yöntemlerle ağrı yönetimini gerçekleştirmenin pek çok yolu bulunmaktadır. Şunu unutmamak gerekir ki; her ilaç bir zehirdir, ilaç son çaredir.

Her şeyden önce şunu da söylemek gerekir ki; bu ağrılar dayanılamaz şiddette ise, kişinin performansını ve yaşamını etkiliyorsa mutlaka bir jinekoloji uzmanına görünmek gerekir. Çünkü ardında endometriozis, tümör, polip, demir eksikliği anemisi, uygunsuz RİA kullanımı gibi sekonder dismenoreye sebep verebilen patolojiler yatıyor olabilir.

REGL AĞRILARINI HAFİFLETEN BESİNLER:

-Adet döneminde ağrıların yanında vücuttaki ödem de büyük ve rahatsız edici bir sorun. Bunun önüne geçmeniz, ağrılarınızı da hafifletecektir. Bunun için; ananas, maydanoz, tüm yeşil yapraklı sebzeler, nar, kivi, kavun, tüketebilirsiniz.

Ayrıca maydanoz sapı, mısır püskülü, kiraz sapı, ıhlamur, kimyon, funda yaprağı, kuşkonmaz, kekik gibi bitkileri sıcak suda demleyip çaylarını içebilirsiniz.

Ödemi azaltmak kadar artırmamak da önemli. Bu nedenle kafein, alkol, sigara, asitli içecekler, tuz, rafine şeker ve karbonhidratlardan mümkün olduğunca uzak durmanız fayda edecektir. O nedenle adet dönemindeki kaçınılmaz tatlı krizlerini mümkün olduğunca doğal şekerlerle, taze veya kuru meyvelerle atlatmalısınız. 

Ekmeği de tam buğdaylı veya çavdarlı tüketirseniz kan şekerinizi dengede tutar, krizlerin önüne geçmiş olursunuz. Eğer tatlı isteği geçmek bilmiyorsa, şerbetlilerden ziyade sütlü tatlılara yönelmelisiniz.

Ayrıca elbette en az 2,5 litre su tüketmelisiniz.

-Ağrılara bir de kabızlık eklenirse hissedilebilirliği daha da artacağından bol lifli gıdalar tüketip barsak hareketlerini düzenlemelisiniz. 

-Fındık, fıstık, badem, ceviz gibi kabuklu kuruyemişler tüketmelisiniz.

-Hayvansal yağlardan ziyade bitkisel yağlara yönelmelisiniz.

REGL AĞRILARINI HAFİFLETEN FİZİKSEL HAREKETLER:

-Uzun süre ayakta durmaktan, ağır egzersizlerden kaçınmalısınız. Temiz havada yapacağınız 30-35 dakikalık hafif tempolu yürüyüşler ağrılarınızın hafiflemesine yardımcı olacaktır.

-Ilık suyla yapılan duş da vücudunuzu gevşetecek, yine büyük fayda sağlayacaktır.

-Değinilmesi gereken önemli bir konu da; pek çok kadının ağrıyı hisseder hissetmez kaynar suyla doldurup karnına koyduğu sıcak su torbaları. Sıcak kompres, damarların genişlemesine ve kan akımının hızlanmasına neden olur. Fakat direkt olarak karın üzerine yapılan uygulamalardansa, torbayı ayaklarınızın altına koyarak ısıyı tüm vücuda yaymak en faydalısı olacaktır. 

-Aşırı sinir ve stres ağrıları artıracağından, mümkün olduğunca dinlenmeye özen göstermelisiniz.

DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR:

YANLIŞ: Adet döneminde banyo yapmak sakıncalıdır.
DOĞRU:Adet döneminde vajinadan gelen kan mikroorganizmaların üremesine elverişli bir ortam oluşturduğundan, bilakis bu dönemde ılık suyla banyo yapılmalıdır.

YANLIŞ: Doğum yaptıktan sonra adet ağrıları geçer.
DOĞRU: Doğumun, adet ağrıları ile organik bir ilişkisi bulunmamaktadır.

YANLIŞ: Döngüde düzensizlik hastalığa işarettir.
DOĞRU: Ara sıra her kadının döngüsünde psikolojik durumuna ve yaşam koşullarına bağlı olarak değişimler olabilir. Fakat bu durum 1-2 aydan fazla süreklilik gösterirse ve uzun süren gecikmeler yaşanırsa doktora başvurulmalıdır.

YANLIŞ: Döngü üzerinden yapılan hesaplamalar, güvenilir bir doğum kontrol yöntemidir.
DOĞRU: Her kadının döngüsü beklenmeyen değişkenlikler gösterebileceğinden, takvim yöntemi güvenilir bir yöntem değildir.



0 yorum

Ömrümüz Su Gibi Olsun

Su, vücut sıvılarında bulunarak, eklemlerin kayganlaşmasına neden olur. İdrarla zararlı maddelerin atılmasını sağlar.
Diyette proteine göre karbonhidrat ve yağın yüksek olması metabolik suyu artırır. Örnek verecek olursak, bir bardak sütün %89’u, bir ince dilim ekmeğin %38’i, bir elmanın % 84’ü, bir yemek kaşığı balın %17’si sudur. Ek olarak gün içinde içtiğimiz çay, kahve, soda, gazlı ve gazsız içeceklerle de su almaktayız.
Hücre ve kas dokularını güçlendirir. Karbonhidratları, yağları, proteinleri, hormonları ve oksijeni, kanda bulunarak kaslara taşır. Zararlı maddeleri dokulardan uzaklaştırmayı sağlar.
Cildi gerginleştirir, parlaklık kazandırır.
Deri yoluyla, akciğerde solum yoluyla, böbreklerden idrarla ve bağırsaklardan su kaybı vardır. Bu oran ortalama 8-10 bardak sıvı kaybetmek anlamına gelir. Su içmek, susama merkezi ile hormonal olarak uyarılma sonucunda meydana gelir.Vücut toplam suyun %0-1 kadarını kaybedince susama duygusu oluşur.
Çok sıcak ve soğuk havalarda vücut normal ısısını sağlayabilmek için daha fazla su harcar. Yoğun egzersiz ve ağır işler yapıldığında su kaybı fazlalaşır. Hamilelik ve emzirme döneminde, uzun süren yolculuklarda, hastalık durunda, kusma, ishal ve ateşli hastalıklarda, yüksek lifli beslenme içeren diyetler yapıldığında daha fazla sıvı almak gerekir. 
Su tüketimini artırmak için;
- Gün içerisinde çay, kahve yerine su molası verin. Çalışma masanızda bir sürahi ve bardak buludurun.
- Yemeklerinizi ve ara öğünlerinizi su, süt, ayran, taze sıkılmış meyve suyu ile tamamlayın. Ya da öğünlerinize çorba ile başlayın.
- Toplantılarda ve özel günlerde diüretik etkisi nedeniyle alkol yerine soda tüketin. Ancak fazla soda tüketiminden kaçının. Böbrek sağlığınız için nadir tüketmekte fayda var.
- Egzersiz yaparken ve sıcak havalarda çalışırken mutlaka su için.
- Seyahatleriniz boyunca yanınızda su bulundurun. 
   Ömrünüz su gibi olsun! Su verenleriniz çok olsun:)
.
0 yorum

Sudan Gelen Hayat: Balık

Bazılarımız balık sevmeyiz ama o bizi sever. Ve de tahmin edemeyeceğimiz kadar yararlıdır.


Haftada en az bir kez balık yemek yaşlanmaya bağlı zihinsel faaliyetlerdeki düşüşü en az üç-dört yıl yavaşlatıyor. Archives of Neurology isimli dergide yer alan bir araştırmanın sonuçlarına göre, balık ağırlıklı diyet uygulayanlar yaşlılıkta daha keskin bir zekaya sahip oluyor.

ABD deki Rush Üniversitesi den Clare Morris, “Araştırma sonucunda haftada bir kez balık yiyenlerin düşünme kabiliyetlerindeki düşüşün yılda yüzde 10 oranında yavaşladığını, haftada iki kez balık yiyenlerde ise oranın yüzde 13 olduğunu gördük” dedi.



Altı yılda üç deney:


3 bin 718 kişiye uygulanan ve bir hikayenin detaylarının hatırlanmasına ilişkin basit testlerle gerçekleştirililen araştırmanın tamamı, Chicago da yaşayan 65 yaşın üzerindeki deneklerle ve altı yıl içinde üç kez yapıldı.

Ayrıca aynı kişilere, 139 gıda maddesinin isim listesinin bulunduğu bir anketle neler yedikleri de soruldu.

Kalp hastalıklarına karşı balık:
Daha önce yapılan bazı araştırmalar da balık yiyen insanların Alzheimer hastalığına yakalanma ve kalp krizi geçirme risklerinin azaldığını göstermişti.

Bu araştırmalar, somon ve tuna gibi omega-3 yağ asidi açısından zengin olan balıkların bütün kalp hastalıklarını önleyici bir etki yaptığını da ortaya koymuştu.

Omega-3 beyne iyi geliyor!
Öte yandan araştırmacılar, omega-3 yağ asidi ile beynin faaliyetlerinin düşüşe geçmesi arasında bir bağlantı olup olmadığını da inceledi ancak bir bağlantı bulamadı.

Daha önce yapılan bazı araştırmalar omega-3 yağ asidi ile beyin faaliyetleri arasında bir bağ bulunduğunu ortaya koymuştu.

Diyeceğim o ki, deniz ürünlerini sevin, denizden babanız çıksa yiyin:)
0 yorum

Dar Pantolon: Şık ama Tehlikeli

Evet hepimiz üstümüze yapışan pantolonları, nam-ı diğer ‘skinny jean’leri çok seviyoruz!
Spor ayakkabısından tutun topuklusuna çizmesine kadar çok iyi taşıyorlar, bilumum kıyafetle çok güzel kombinleniyor,yakışana da yakışıyor hani. Ama bu moda vazgeçilmezi maalesef vücudumuz için pek vazgeçilmez değil. Oldukça ciddi komplikasyonlara yol açabiliyor.
Şimdi gelelim acı gerçeklere..

Çok sıkı olmaları nedeniyle rahatsız hissettirebiliyorlar.
Üst bacaklarımızı fazlasıyla sıkıştırdığı için kan dolaşımını zorlaştırıyorlar.
Ve bu nedenle selülit ve varis oluşumuna neden oluyorlar.
Ayrıca, genital bölgedeki ısıyı yükseltikleri için, vajinal mantar enfeksiyonuna yakalanma riskini de artırıyorlar!
Elbette gardroplarımızın olmassa olmazından, bu güzel enfes pantolonlardan bir anda vazgeçmek mümkün değil ama, günlük hayatta çok sık tercih etmemekte yarar var!
0 yorum

Kış Geliyor Ört Hocam Yorgan Yorgan Üstüne


Evet bu kış pek kış gibi geçmedi. Her an ‘amaan bu ne biçim ocak ayı ya’ diye homurdandık durduk. Ama istediğimiz oldu ve kar göründü! Tabi ki kar demek, sadece kar topu, eğlence kayak demek değil. 0’ın altında hava sıcaklıkları demek, üşümek demek.

 Gelelim soğuk havanın vücudumuzda yaratabileceği olumsuz değişikliklere;
Uzun bir süre hava sıcaklıklarının mevsim normallerinin üzerinde seyretti ve doğal olarak son günlerde meydana gelen ani düşüşler insanların biyolojik ritminde değişikliklere yol açabilecek.

Soğuk havalarda kalp damarlarında meydana gelen büzüşme ölümle sonuçlanabilecek koroner kalp hastalıklarına yol açabiliyor. Şeker hastaları ve böbrek yetmezliği olan hastalar da ritm bozukluğu ve kalp yetmezliği açısından sıcaklığın ani düşüşünden olumsuz etkileniyor.

Ayrıca ısınmak için yakılan sobaların ve kalorifer atıklarının havayı kirletmesi, solunum yolu enfeksiyonlarını şiddetlendirip, astım, nefes darlığına neden oluyor.Tabi iç mekanlarda da maruz kaldığımız kuru ve sıcak havalar cilde zarar veriyor.
Sadece hava sıcaklıklarının düşmesi bile hastalıkların oluşum sıklığını artırırken mevsim değişikliğine bağlı olarak halsizlik, isteksizlik, baş ağrısı ve yorgunluk gibi belirtilerle grip, soğuk algınlığı, bronşit gibi pek çok hastalık da kendini göstermeye başlıyor.
  Peki ne yapmalıyız?
Güçlü bir bağışıklık sistemi, hastalıklara yakalanmayı önler, bu nedenle yaşlı genç herkesin özellikle yediği besinlerle bağışıklık sistemini güçlendirmesi gerekiyor.
1.Brokoli, kivi, enginar, yoğurt, domates, havuç gibi besinler hem bağışıklık sistemini güçlendirir, hem de dinç hissettirir. 
Su ihtiyacını karşılamak için günde en az 2 litre su içmek gerek.Pekmez, limonlu çaylar, nane limon, rezene çay, bal ve C vitamini içeren meyvelerin tüketilmesine ağırlık vermekte fayda var.
2. Soğuk algınlığı, enfeksiyon, zayıf bağışıklık sistemi ve kanserden korunma gibi durumlarda dünyanın en önemli şifalı bitkilerinden olan ekinezya çayının da kullanımı son derece faydalı.Hem ekinezyanın, nam-ı diğer kış çayı, Lipton tarafından hazırlanmış poşetlerini marketlerden temin edebilirsiniz. Ama tabi ki aktardan alıp kaynatıp içmek daha faydalı ve tesirli. 
3.Tabii ki cildimiz de çok önemli. Cildin kurumasını azaltmak için yağ oranı fazla likit oranı yüksek nemlendiricilerin kullanılması gerekiyor. Ayrıca bol bol balık tüketilebilir. Çünkü balığın içinde yağ miktarları fazla olduğundan derinin kuruluğuna iyi gelir ve canlılık kazanmasına yardımcı olur.
4.Eldiven, bere ve atkı gibi koruyucu giysileri muhakkak kullanmakta fayda var. Ayrıca aşırı yünlü giysiler giyilmemeli.5.Kışın ısınmak amacıyla sıcak suyla yıkanılması yanlıştır. Aşırı sıcak su deriyi kurutur, saçlarda matlaşmaya neden olur. Islak saçla dışarı çıkıldığında rüzgarın etkisiyle derideki ani değişimler kuruma ve çatlamaları daha da artırır. Saçınızı kurutmadan dışarı çıkmayın! 
6.Güneş koruyucular yazın kullanılır, şeklindeki düşünce yanlıştır. Ultraviyole ışınları kışın da etkilidir. Güneş ışınları kışın da vücudun açık yerlerine geldiği için yaşlanma riskini artırır. Güneşin zararlı etkilerinden korunmak için muhakkak el ve yüz için güneş koruyucunun kış döneminde de kullanılması faydalıdır. Ayrıca koruma faktörlü dudak nemlendiricileri de faydalı. Özellikle Nivea ve Neutrogena’nın lipstickleri hem güzel kokulu hem oldukça nemlendirici etkili.
Tabi ki zorunda olmadıkça evde kalmak en iyisi. Soğuk havalarda battaniyelere sarılıp, bütün gün bitki çayları eşliğinde DVD seyretmek büyük keyif. Ama yine de arada bir camları açıp evi havalandırmayı, kuru kalorifer havasını dışarı çıkarmayıihmal etmeyin evde yokken. Havalar soğuk olduğundan oksijen yoğunluğu fazla, bol nefes alın, verin. Ciğerlerinizi temizleyin. Ve kar topu oynayın, hayatın tadını çıkarın!
0 yorum

Yüksek Topuk: Seksi ama Zararlı

Başlıktan da anladığınız üzere konumuz Topuklu Ayakkabı! Oyy insanın adını telaffuz ederken bile içi bir garip, bir hoş oluyor.O Cristian Loboutin‘lerin resimleri kadar kadınların kalbini kimse çarptıramaz! Ne Kıvanç Tatlıtuğ da ne Hugh Jackman.. Bu topuklu denen meret öyle bir şey ki, çoğu kızın kalbini çalabilir, çoğu kızı da ben de niye yok diye söylettirebilir. Öyle etkileri var ruh durumumuz üzerinde.





Tabii ki çok seksi bir görünüm katıyor, bacakların duruşunu bile değiştiriyor. Özel davetlerin ve toplantıların şıklık göstergesi. Jean, elbise, etek her türlü kıyafetin tamamlayıcısı. Hem zaten kısa boylular için de olmazsa olmaz! Uzun boyluysanız da göklere erişiveriyorsunuz üstündeyken.


Ama bu moda harikasının zararları hem çok, hem de tahmin edemeyeceğimiz boyutlara ulaşabiliyor. İşin kötü yanı da şu ki; her 10 kadından 8'i ayaklarını rahatsız etse bile, her şeye rağmen topuklu ayakkabı alıyor.



Gün boyu vücudun bütün ağırlığını taşıyan ayaklar, doğru ayakkabı giyilmediğinde büyük zarar görüyor.Özellikle topuklu ayakkabılar kadınların ayaklarında şekil bozukluğu başta olmak üzere çeşitli rahatsızlıklara sebep oluyor.








Her adımda vücut ağırlığımızın yüzde ellisi ayağımızın ön tarafına, yüzde ellisi de topuğumuza yüklenir. Ayakkabının topuğu ne kadar yüksek olursa ayağın önündeki yük de buna bağlı olarak artar.

Uygun olmayan ayakkabı kullanımı nedeniyle tarak kemiğine uygulanan yüksek basınç ağrılara, nasırlara ve parmaklarda şekil bozukluğuna sebep olur.Özellikle sivri burunlu ayakkabılarda parmakların üst üste binmesine ve doğal duruşunun bozulmasına yol açar. Ayak bileğindeki sinir sıkışmaları ayak parmaklarına doğru yayılan ağrı ve uyuşmalara neden olur. Ayrıca dize doğru yayılan ağrılar da olabilir.


Eğer şikayetlerin yüksek topuklu ve dar ayakkabıdan kaynaklandığı uzun süre fark edilmemiş ise tablo ağırlaşır ve ameliyat şart olabilir.








Peki alınacak önlemler neler?

Öncelikle, kesinlikle, acele de olsanız, asla denemeden ayakkabı almayın!
Gerekmedikçe yüksek topuklu ayakkabı giymekten kaçının.
Mümkün olduğu kadar ayakkabıyı çorapla giyin çünkü çorap bilekteki sinir sıkışmasını nispeten önler.
Ayak numaranızı iyi belirleyin ve ayağınıza uygun ayakkabıyı seçin.
Mümkün olduğunca alçak ve kalın topuklu ayakkabılar tercih edin.
Eğimi öne doğru daha hafif olan modelleri seçin.
Ayakkabıyı seçerken ayağınıza giyip bir süre yürüyün, oturun kalkın ve size uygun olup olamayacağını, içinde rahat edip edemeyeceğinizi düşünün.
Özellikle şeker hastalığı ya da dolaşım bozukluğunuz varsa, sinir sıkışmaları konusunda daha duyarlı ve dikkatli olun ve belirli zamanlarda ayaklarınızı kontrol ettirin.

Tabii ki tamamen vazgeçin diyemem, bunu çoğu kadın 'dalga mı geçiyorsun' diye yanıtlar. Ama mümkün olduğunca, özellikle günlük rutin yaşamınızda az kullanmaya dikkat ederseniz riski azaltmış olursunuz.



0 yorum

Başımızın Belası: Migren

Sizin yerinizde olsam bu yazıyı okumadan önce sahip olduğunuz ağrının migren mi yoksa sıradan bir baş ağrısı mı olduğunu öğrenirim. Bu test size yardımcı olacaktır;
   

Migren neden görülür?


Migren bir baş ağrısı türüdür .Genelde soğuk terleme ile birlikte görülür. Migrene bulantı, kusma, görme bozuklukları ve nadir olarak geçici felç ve konuşma kaybı eşlik edebilir. Aynı zamanda hastalar atak sırasında ışığa, sese ya da bazı kokulara duyarlılık (aşırı duyarlılık) bildirmektedirler.


Migren baş ağrıları, kan damarlarının genişlemesi ve bu kan damarlarının çevresini saran sinir liflerinden çeşitli kimyasal maddelerin salınması nedeni ile oluşmaktadır.

Migreni neler tetikler?

Çok parlak ışık, yanıp sönen ışık.
Parfüm, boya, temizlik ürünleri, egzoz dumanı, sigara dumanı solumak.
Hava durumu değişiklikleri, aşırı nem, deniz seviyesinden çok yükseklerde olmak.
Çikolata, narenciye, soğan, fasulye, fındık ve aşırı yağlı gıdalar.
Alkol
Kafein ya da kafein yokluğu.
Sodyum Nitrat:(örneğin; sosisli sandviçte var)
Tatlandırıcılar

Uykusuzluk ya da çok uyumak
Düzenli beslenmemek
Kafa yaralanması
Sigara içmek
Fiziksel güç harcamak
Ritim değişikliği

Kadınlarda hormonal değişiklikler: Menopoz, oral kontrasepsiyon, hormon replasman tedavisi, gebelik
Bazı ilaçlar
Başka bir neden ile oluşan baş ya da boyun ağrısı

Peki ne yapmalıyız?

Akut migren ataklarını ağrı kesicilerle kısmen önleyebiliriz. Fakat bu kısa sürer. Ağrı kesicileri haftada en fazla 2 kere almalısınız.


Tabii ki etkisi yadsınamaz bir alternatif tıp gerçeği de var. Her hastalıkta olduğu gibi şifalı otlarımızdan bu konuda da medet umabiliriz. Peki neler bu güzel bitkiler?
Anason
Biberiye(Kuşdili)
Melisa


Bu gibi bitkileri kaynatıp çayını içerek migren ataklarını hafifletebilirsiniz, hem de sakinleşirsiniz.Ayrıca idrar söktürücü etkileri vardır, rahatlatırlar.





Ağrı kesici ilaçlara haftada 2 defadan fazla ihtiyaç duyanlar, ilaçla ağrıları geçiremeyenler ve gebelik kalp krizi gibi nedenlerle ağrı kesici kullanamayanlar ne yapmalı? İşin bu noktasında erteleyici değil önleyici tedavi gerekir. Doktora görünmek zorunludur!
0 yorum

İnsan Vücudunun Olmazsa Olmazı: Omega-3 Yağ Asidi

Omega-3 bir doymamış yağ asididir. Eikosapentaenoik asit(EPA) ve dokosaheksaenoik asit(DHA) insan vücudu için elzem olan türevleridir.

Günümüzde fast food, konserve, hazır ve paketlenmiş gıda tüketimi arttığından dışarıdan omega-3 alımı oldukça azalmış durumdadır.

Omega-3 içeren besinler; deniz ürünleri, ceviz, semizotu, brokoli, keten tohumu, asma yaprağı, soya yağı, kanola yağıdır. Günlük hayatta pek sık tüketilmeyen yiyecekler olduklarından omega-3'ün doğal yollarla alınması güçleşebilmektedir.

Omega-3 en çok yağlı balıklarda bulunur. Hamsi, uskumru, somon, sardalya ve ton balığı bunlar arasındadır. Midye de iyi bir omega kaynağıdır. Bir insanın omega-3 ihtiyacını karşılayabilmesi için haftada en az 2 gün balık tüketmesi gerekmektedir.

Omega-3 yağ asidinin başta zihinsel fonksiyonlar olmak üzere tüm vücuda olumlu etkileri vardır:

-LDL kolesterolü düşürür, HDL kolesterolün artışını destekler.

-Trigliseridi düşürür.

-Sağlıklı kilo kaybını destekler.

-Kanın pıhtılaşmasını güçleştirir.

-Depresyonu önleyici, ruh halini iyileştirici, dikkat ve konsantrasyonu artırıcı etkisi vardır.

-Beynin başta hafıza olmak üzere fonksiyonlarını yerine getirmesinde rolü büyüktür.

-Alzheimer'a karşı zihni koruyucudur.

-İmmün sistemi güçlendirir.

-Kemik ve eklem dayanıklılığını artırır.

-Aterosklerozu önlemede büyük rol oynar.

Omega-3 yağ asidini besinlerle almakta güçlük çekiyorsanız, iyice araştırmak kaydıyla omega-3 kapsülleriyle dışarıdan takviye alabilirsiniz. 1 adet omega-3 hapı ortalama 10 kalori içerir ve kesinlikle kilo aldırıcı bir etkisi yoktur. Aksine, vücutta omega 3 ve 6 yağlarının oranı dengeleneceğinden kilo vermeyi destekleyicidir.


0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI