işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

Meme Kanseri Belirtileri

Meme kanseri diğer tüm kanser türleri arasında en erken belirti veren kanser türlerinin başında yer almaktadır. Düzenli olarak kendi kendine meme muayenesi yapan her kadın henüz ilk evrede meme kanseri belirtisini yakalayabilir. Peki meme kanseri belirtileri nelerdir?

Meme kanseri belirtileri arasında ilk sırada memede ele gelen kitle yer alır. Memede kitle oluşumu farklı pek çok nedene bağlı olarak meydana gelebileceği gibi akla ilk gelen neden her zaman için meme kanseri olmalı ve meme kanseri taramaları yapılarak bu risk ortadan kaldırılmalıdır. Kadınların büyük çoğunluğunda iyi huylu kitle bulunmakla beraber bu kitlelerin düzenli olarak takip edilmesi büyük önem taşımaktadır. Çünkü memede bulunan her kitle kanser oluşumunu tetikleyebilecek büyük bir risk olarak kabul edilmektedir.

Meme kanseri belirtileri arasında buna ek olarak meme başında meydana gelen şekil bozuklukları, memede deformasyon, memede kızarıklık, meme başından akıntı gelmesi yer almaktadır. Bu belirtilerin tümü kendi kendine meme muayenesi yapan her kadının fark edebileceği basit belirtilerdir. Meme muayenesi için ayna karşısında önce görsel olarak kontrol yapılmalı, meme başında şekil bozukluğu, memede deformasyon ve memede kızarıklık olup olmadığı incelenmeli. Daha sonra ise koltuk altından başlayarak göğüs ucuna kadar hafif dokunuşlarla memede ele gelen kitle oluşumu aranmalıdır.Risk oluşturan bir faktörün belirlenmesi halinde hiç vakit kaybetmeden bir doktora başvuruda bulunulması gerekmektedir.

0 yorum

Pankreas kanseri ve tedavi yolları

Midenin arka kısmında 15-20 cm büyüklüğünde bulunan organın adı pankreas’tır. Pankreas başlıca dört bölümden oluşur. Baş, boyun, gövde ve kuyruk. Oniki bağırsağı ile bağlantısı olan bölge baş bölümüdür. Dalak ise kuyruk ile komşudur. Pankreas kanseri, öncelikle aileden herhangi bir bireyde bulunmasından kaynaklanan bir kanser türüdür. 
Diğer bir deyimle ırsi bir hastalıktır. Aynı zamanda sigara kullanıcıları ve şeker hastalarında pankreas kanseri daha çok rastlanan bir kanserdir. Pankreasın görevi, ikiye ayrılır. Bunlardan birincisi, sindirim işlevi ikincisi ise hormon salgılamadır.


Sindirim işlevi: Sindirime yardımcı olan enzimler denen (amilaz endopeptidazlar, egzopeptidazlar, lipaz, kolesterol esteraz, fosfolipaz A2) gibi madellerin içinde bulunduğu nişasta, yağ ve proteinler bağırsağa ulaştığında pankreas devereye girerek bunların sindirilmesinde yardımcı olur.

Hormon Salgılama: insan vücudunun belli oranda şekere ihtiyacı vardır. Bu oran yükseldiğinde insan sağlığı büyük risklerle karşı karşıya kalır. Yine besinlerde bulunan glukagon hormonunu, somatostatin, amilin, pankreatik polipeptit ve pankreastatinler bağırsağa ulaştığında bağırsak devreye girerek, şeker oranını düşürür ve insülin düzeyini arttırma işlemi görür.

Pankreas Kanseri nedir?
Her kanser türünün isminden anlaşıldığı gibi pankreas kanserine bu ismin verilmesinin nedeni kanserin pankreasta çıkmasından dolayıdır. Pankreasta habis (kötü huylu) tümörün meydana çıkmasına verinle isimdir. Dünyanın birçok yerinde bu kanser türünden ölümler yaşanmaktadır. Özellikle Amerika Birleşik devletlerinde pankreas kanserinden ölenlerin sayısı oldukça fazladır. Oran olarak ölümlere sebep olmada 5. Sırada yer almaktadır. Hastalıktan kurtulup sağlığına tekrar kavuşmak oldukça zordur. Hastalık ile mücadele ederek yaşamada en uzun süre tahmini olarak 5 yıl civarındadır. Lenf damarları ile diğer organlara yayılan pankreas kanseri bu nedenle en tehlikeli kanser türü olarak da bilinir.

Pankreas Kanserinin Belirtileri:
Sinsi bir hastalık olarak bilinen bu hastalık uzun zaman kendini gizleyebilen özelliğe sahiptir. Bu nedenle teşhis genellikle geç yapılmaktadır. Ancak hastalığın belli bazı belirtileri de vardır. Bunlar:
Halk dilinde sarılık olarak bilinen hepatit (B) hastalığında safra kanalları tıkandığından dolayı safra bağırsağa akmaz. Bunun neticesinde hastada cilt sararması, idrar renginin koyulaşması ve dışkının renginin değişmesi görülür.
Karın boşluğunun sol tarafında başlayan bir ağrının sırta vurması
Kan şekerinin seviyesini düşürmesi hastalığa bağlı olarak görülebilen bir belirtidir. Baş dönmesi, titreme ve bayılma da hastalık belirtilerindendir.

Pankreas Kanserinin Tedavisi:
Yine diğer kanserlerde olduğu gibi, tedavi hastanın hastalık evresine göre değişmektedir. Ancak genellikle ameliyat, ışın tedavisi ve ilaç tedavisidir.

0 yorum

Hamilelikte Mide Bulantisı

Hamilelik sürecinde anne adaylarını en çok zorlayan konuların başında mide bulantısı yer almaktadır.

Hamilelik döneminin ilk üç aylık döneminde etkilil olan ve daha sonra kendiliğinden geçen bu rahatsızlığın temel nedeni olarak hızla değişen hormon seviyesi gösterilir. Bazı anne adayları doğumun sonuna kadar mide bulantısı şikayetleri yaşarken bazı anne adaylarında ise hiç mide bulantısı görülmeyebilir. Bu hamile olan kadının vücudunun değişen hormon seviyelerine vermiş olduğu tepkiye bağlı olarak değişmektedir.

Gebelikte mide bulantısı bir hastalık değil gebelik belirtisi olarak kabul edilir. Bu nedenle çoğu zaman ilaç tedavisi uygulanmaz. Ancak anne adayının mide bulantısına bağlı olarak sürekli kusması ve bu nedenle kilo kaybetmeye başlaması gibi olumsuz durumlarda doktor gebelikte mide bulantısı hapı kullanımına izin verebilir. Hamilelikte mide bulantısı ilacı kesinlikle doktorun reçete ettiği durumlarda ve reçete ettiği miktarda kullanılmalıdır. Zararsız bir hap olmasına rağmen yine de gebelikte ilaç kullanımı son derece riskli bulunmaktadır.

Hamilelikte mide bulantısına doğal çözümler arayan kişiler için ilk önerilen nane limon çayıdır. Nane limon çayı gebelik bulantılarını azaltmakla kalmaz aynı zamanda sağlıklı bir içecek olduğu için anne adayının bağışıklık sistemini de desteklemektedir. Nane limon çayının yanı sıra sabah ilk kalkıldığı anda hemen tuzlu kraker yenmesi ve gebelik boyuncu düzenli olarak yüzülmesi de gebelik bulantıları için etkili sonuçlar veren basit önlemlerdir.

0 yorum

Gögüs Bakımı Nasıl Yapılır

Biz kadınlar vücudumuzda yüzümüzden sonra en çok göğüslerimize önem veririz. Peki ya gögüslerdeki sarkmalar, çatlamalar ve benzeri kusurlar için neler yapıyoruz?

Aklınıza hemen cerrahi yöntemler geliyor ama çok yanlış. Vücudumuza uygulattığımız her cerrahi yöntem daha sonraları hasarlara sebep olabiliyor. Bu zararlar yerine hem doğal hem de basit yöntemlerle göğüslerinize bakım yapmaya ne dersiniz? Bu yöntemlerin en başında soğuk su banyosu geliyor. Basınçlı soğuk suyu masaj yapar gibi göğüslerinize tutmanız; göğüslerinize yenilenme etkisi yapacaktır.

Ve bitkisel kürler var tabii. Limon suyu yöntemi ile başlayalım hadi: Yarım litre suya 1 yemek kaşığı deniz tuzu ile ikiye bölünmüş limonun suyunu karıştırın ve bu karışımı göğsünüze sürün, kuruyana kadar bekleyin. Kuruyunca vücut losyonu ile masaj yapın. Şimdi de zambak soğanı yöntemine geçelim: 3-4 adet zambak soğanı ve 20ml gliserin yeterli olacaktır. Zambak soğanını mikserde kıyıp suyunu çıkarın ve üzerine gliserini ilave edin. Bu yağ ile tüm göğüs ve göğüs çevrenizi ovun. Zambağın göğüs üzerindeki faydaları; göğüsleri geliştirir, dolgun ve dik kalmasını sağlar.

Güzel bir dekolteye sahip olmak istiyorsanız da güzelliğin sihirli değneği elma bu isteğinize yanıt oluyor. Elmayı dilimleyin ve dekoltenize koyun. Yirmi dakika bekleyin ve sonra soğuk suyla yıkayın. Düzenli şekilde uygulayacağınız bu yöntemlere basit egzersizler ekleyerek sonucu hızlandırabilirsiniz. Güzel göğüslere sahip olmak artık kolay ve sağlıklı.

0 yorum

Ciller İcin Cilt Bakımı

Çil, direkt ya da dolaylı yoldan güneşe maruz kalındığında cilt üzerinde oluşan güneş lekelerine denir.Çillerimiz bölgesel güneş yanıklarına da benzetilebilir.
Sarışın ve kızıl saçlı insanlarda daha sık görünür.Soğuk havalarda ve kış aylarında güneş ışınları sanıldığı kadar zararlı değildir bu nedenle bu organizmalar yoğun korumaya ihtiyaç duymazlar. Fakat sıcak havalarda ve yaz aylarında bu durum tam tersine dönerek ultraviyole ışınlarının cildimize zarar verecek duruma gelmesine neden olur. Bu nedenle yaz aylarında güneşe maruz kalmamız cildimizdeki çilleri arttırır.

Çillerden kurtulmak için bu yaz aylarını evde oturarak mı geçireceğiz? Tabiki hayır. Bitkisel ve yapımı kolay doğal maskelerle cildimizdeki çilleri engelleyip azaltabiliriz. Öncelikle limon suyunu örnek vermek istiyoum. Limon suyu kanıtlanmış bir çil savaşçısıdır. Limonu cildine doğrudan sürmeyin bunun için parmak uçlarınız ya da pamuk yeterli olacaktır.



İkinci maske: Yulaf unuyla yapacağımız bu karışım çillere ve cilt lekelerine iyi gelmekle beraber cildi nemlendirir. Nasıl yapacağımıza bakalım: Bir yemek kaşığı yulaf unu ile iki yemek kaşığı yoğurdu uygun bir kaba koyun ve karıştırın. Yüzünüze maske şeklinde sürün. Bu çil maskesini 25 dakika beklettikten sonra ovarak yüzünüzden silin. Düzenli kullanılması durumunda yüzünüzdeki çiller azalacaktır.


Üçüncü maske: Bir miktar keten tohumunu kaynatın ve ortaya çıkan yumuşak suyla masaj yaparak cildinizdeki çillere ve lekelere maske şeklinde uygulayın. Cildinizi hem çillerden arındıracaksınız hem de nemlendireceksiniz.

Üçüncü maske: Bir çay kaşığı toz tarçın ile bir adet yumurtanın akını karıştırın ve cildinize sürün ve 20 dakika bekledikten sonra ovalayarak çıkarın. Hassas ciltlere uygulamamanızı öneririm.

Dördüncü maske:  iki çay kaşığı su, iki çay kaşığı gliserin ile bir çay kaşığı peridrolu karıştırıp günde üç kez cildinize uygulayın. Koruyucu sürmeden güneşe çıkmamaya ve maskedeki ölçülere dikkat etmeyi unutmayın. Bu malzemeleri eczanelerde kolaylıkla bulabilirsiniz. Ve son olarak tekrar limon suyuyla ilgili bir öneride bulunayım: Herhangi bir cilt kreminin içine birkaç damla limon suyu ilave edip cildinize sürün. Bu limon suyu ve krem karışımı çillerin oluşmasına engel olur.

0 yorum

Lenf kanseri ve tedavi yolları


Onkolojik grubu hastalıklar içerisinde yaşamın daha kaliteli ve sağlıklı olarak geçirilebilmesi için ve ayrıca hastaların risk ve tehlikelerden arındırılarak, başarının en çok elde edildiği bir kanser tipidir.  Lenf kanseri sisteminden gelen kötü huylu (habis) bir kanser türüdür. 

Hastalıkta başlıca iki grup hasta tipi görülür. Bunlardan biri Hodgkin diğeri ise bunun zıttı olan nonhodgkin denilen tiptir. Lenf kanserinde en çok görülen tip hastalık nonhodgkin denen hodgkin dışı kanser tipidir. Tıp dilinde bu hastalığa “ lenfoma” adı verilmektedir.


Lenf Kanserinin oluştuğu organlar nelerdir?
İnsan vücudunun belli bazı bölgelerinde enfeksiyonlara karşı mücadele eden yerler vardır. Bunlar boyun, koltuk altı, kasık bölgeleridir. Bununla birlikte lenfatik sisteme dahil olan organlar vardır. Bunlar ise dalak, bademcikler kemik iliği, karaciğer, göğüs boşluğunda bulunan çocukluk döneminde aktif rol oynayan timus organıdır. Yine mide, ince bağırsak ve ciltte katmanlar arasında lenfatik yapılar yer alır. Saydığımız bölge ve organlarda enfeksiyonlara karşı mücadele eden hücrelerin olduğunu söyledik. 
Bu hücrelerin zamansız ve dengesiz bir şekilde bölünmenin olduğu zamanlarda lenfatik kanser hastalığı başlar. Erken tedavi ve tanı olmadığı zaman hücrelerin karaciğer, dalak ve kemik iliğine yayılabilme özelliği de bulunmaktadır.
En yaygın olarak görülen hodgkin dışı kanserin belirtilerini şu şekilde sıralamak mümkündür. Boyun, koltuk altı ve kasık bölgesindeki lenf bezlerinin herhangi bir ağrı belirtisi olmadan şişerek ele gelmesi en büyük belirtisidir. Bunun dışında kilo kaybı, terleme (özellikle gece), halsizlik ve ciltte kaşınma. Hodgkin belirtileri basit bir grip hastalığı gibi  küçük seyirlerde görülebilir. Bu tür durumlarda sağlık kuruluşlarında, hastalık uzmanları tarafından lenfoma teşhisi konur.

Lenf Kanserinin Tedavisi
Diğer kanser hastalıklarında olduğu gibi, tedavi yöntemleri hastaların durumlarına göre değişmektedir. Hastalığın evresi özellikle tedavide çok önemli bir yer tutmaktadır. Hastalığın hücre tipine, kişinin yaşına ve hastanın tedaviyi kaldırıp kaldırmayacağına bir de lenfoma şeklinin seyrine göre tedavi şekli değişmektedir. 
En riskli olan ve sık görüken hodgkin dışı yani nonhodgkin kanserinde tedavi şekli, radyoterapi, ilaç ve kemoterapi ile yapılmaktadır. Bunun haricinde hastadan kök hücreler alınarak, yüksek dozda kemoterapi uygulandıktan sonra hücrelerin yeniden hastaya nakledilmesi işlemi de uygulanabilmektedir. 

0 yorum

Akciger Kanserinin Belirtileri Ve Tedavileri

Akciğer kanseri nedir?
Akciğeri oluşturan hücrelerde çeşitli nedenlerle meydana gelen genetik bozukluklar sonucu ortaya çıkan hastalığa akciğer kanseri denilmektedir. En çok ölüme neden olan kanser türü olan akciğer kanseri erken evre de yakalanması halinde kolaylıkla tedavi edilebilmektedir.

Akciğer kanseri türleri nelerdir?
Akciğer kanseri çeşitleri hücre tipine göre belirlenmektedir. Ülkemizde en sık görülen akciğer kanseri türleri şöyledir;
·    Büyük hücreli akciğer kanseri (küçük hücreli olmayan akciğer kanseri): En sık görülen akciğer kanseri türü olarak bilinmektedir. Her 100 akciğer kanseri vakasının 75’i büyük hücreli akciğer kanseri olarak belirlenmektedir.

·     Küçük hücreli akciğer kanseri: Son derece hızlı çoğalan ancak tedaviye en kolay yanıt veren akciğer kanseri türüdür. Ülkemizde görülme sıklığı tüm akciğer kanseri vakaları arasında yüzde 25’tir.

Akciğer kanseri belirtileri nelerdir?
Akciğer kanseri belirtileri ne yazık ki hastalığın ilerlemesine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Erken evre akciğer kanseri belirtileri ile basit soğuk algınlığı belirtileri hemen hemen aynıdır. Bu belirtiler hafif öksürük ve ateş, halsizlik, yorgunluk ve sürekli uyku isteği duymaktır. Bu belirtileri gösteren pek çok kişi doktora gitmek yerine istirahat etmeyi tercih etmektedir. Akciğer kanseri ilerledikçe ortaya çıkan belirtiler de artmaya başlamaktadır. Kanserli hücrelerin yayılımına bağlı olarak geçmeyen öksürük atakları, öksürük ile beraber ağızdan kan gelmesi ya da kanlı balgam çıkarılması, hırıltılı nefes alıp vermeye başlanması, iştah kaybı, sebepsiz kilo verme, boyun ya da yüz bölgesinde meydana gelen şişlikler gibi ciddi belirtilerin ortaya çıkması akciğer kanseri ihtimalini akla getirmektedir.

Akciğer kanseri tanısı
Akciğer kanseri şüphesi için yapılacak ilk işlemler akciğer filmi çekilmesi ve ardından balgam testi yapılmasıdır. Bu iki işlemin ardından akciğer kanseri şüphesini düşündürecek bulgulara erişilmesi halinde biyopsi yapılarak kesin tanı konulmalıdır.

Akciğer kanseri evreleri
Diğer tüm kanser türlerinde geçerli olduğu gibi akciğer kanseri tedavisi içinde kanserin yakalandığı evre büyük önem taşımaktadır. Erken evre akciğer kanseri vakalarında hastaların hem tedavi süreleri kısalmakta hem de tedavinin başarı oranı yükselmektedir. Akciğer kanseri evreleri ve belirtileri 4 aşamada incelenmektedir. Akciğer kanseri evreleme basamakları şöyledir;

·    Akciğer kanseri 1.evre : Akciğer kanseri evrelemesi kanserli hücrelerin yayılımına göre yapılmaktadır. 1. evre akciğer kanseri henüz kanserli hücrlerin yayılıma başlamadığı ve sadece akciğer dokusu üzerinde sınırlı bulunduğu evredir. Akciğer kanseri 1. evre belirtileri son derece hafif belirtiler olduğu için bu evrede kanser ya tesadüfen yapılan testlerde (başka hastalıklar için yapılan tarama testleri) ya da düzenli olarak doktor taramasından geçen kişilerde yakalanabilmektedir. Akciğer kanseri 1.evre tedavisi son derece kolaydır. Sadece kanserli oluşumun tespit edildiği akciğer dokusu ameliyat ile alınarak tedavi gerçekleştirilmektedir.

·      Akciğer kanseri 2.evre : Akciğer kanseri 2. evre belirtileri biraz daha anlaşılır belirtiler olup bu evrede akciğerde bulunan kanserli hücreler lenf bezlerine sıçramış durumdadır. Akciğer kanseri 2 evre tedavisi yine kolay olup akciğerin bir bölümünün alınması sonucu gerçekleştirilmektedir. Bu evrede akciğer tümörü 5-7 cm. aralığında bulunmaktadır.

·     Akciğer kanseri 3.evre : Akciğer kanseri 3. evre aşamasında kansere neden olan tümörün büyüklüğü 7 cm.’den daha büyüktür. Bu evrede tümör nedeni ile akciğerin ana broşunun tıkanması, lenf bezlerine yayılım, kaburgalarda ya da kalp zarında kanserli hücrelerin yayılımı söz konusudur. Akciğer kanseri 3. evre tedavisi için cerrahi müdahale öncesi kemoterapi ya da radyoterapi gibi yöntemler ile ilk olarak kanserli hücrelerin yayılımının engellenmesi amaçlanmaktadır. Hastalığın kontrol altına alınması halinde cerrahi müdahale gerçekleştirilir.

·     Akciğer kanseri 4.evre : Akciğer kanseri 4. aşama ne yazık ki son evredir. Bu evrede akciğer kanseri metastaz yaparak diğer organlara yayılmaya başlamıştır. Akciğer kanserinde son evre olarak bilinen bu evrede uygulanacak müdahale hastalığın tedavisinden ziyade hastanın yaşam süresini ve yaşam kalitesini artırmaya yöneliktir. Akciğer kanseri 4. evre yaşam süresi hastanın yaşı, genel sağlık durumu ve uygulanacak tedaviye olan inancına bağlı olarak değişmektedir. Akciğer kanseri 4.evre kurtulma şansı son derece düşük olmasına rağmen bunu başaran insanların olduğu asla unutulmamalıdır. Kanser tedavisi için en etkili ilacın yüksek moral ve iyileşmeye olan inanç olduğu mutlaka bilinmelidir.

Akciğer kanseri tedavisi
Akciğer kanseri tanısı konulduktan sonra hiç vakit kaybedilmeden hızlı bir şekilde hastalığın tedavisine başlanmalıdır. Akciğer kanseri tedavisi için kullanılan yöntemler cerrahi müdahale, kemoterapi ve radyoterapidir. Akciğer kanserinde ameliyat ile yapılan tedaviler sadece erken evrede yakalanan hastalarda gerçekleştirilebilmektedir. Akciğer kanserinde cerrahi tedavi doktorunuz önerdiği sürece ilk tercih etmeniz gereken yöntemdir. Ancak kanserin yayılımı söz konusu ise akciğer kanserinde ameliyat riskleri yükselebilir. 
Bu durumda öncelikli olarak radyoterapi ve kemoterapi gibi kanserli hücrelerin hem yayılımını engelleyecek hem de yayılan kanserli hücreleri yok edecek tedaviler denenmelidir. Akciğer kanserinde radyoterapi ameliyat öncesinde kanserli hücreleri kontrol altına almak ameliyat sonrası ise gözden kaçabilecek kanserli hücreleri yok etmek amacı ile kullanılmaktadır. 

Akciğer kanserinde beyin metastazı riski bulunuyorsa radyoterapi hem akciğerlere hem de beyin bölgesine uygulanır. Beyin ile akciğer arasındaki bağ nedeni ile akciğer kanseri beyin metastazı çok sık görülmektedir. Akciğer kanseri beyine metastaz riskini önlemek amacı ile radyoterapi yöntemi tercih edilebilir. İleri evre akciğer kanseri tedavisi için öncelikli olarak kemoterapi ve radyoterapi gibi yöntemler denenmekte ve hastanın bu tedaviye verdiği yanıta bağlı olarak sonraki tedavi aşamaları planlanmaktadır. Örneğin genç yaşta akciğer kanseri hastalığına yakalanan kişilerde tedavi beklenmedik sonuçlar verebilmekte ve 4.evre akciğer kanseri hastalarında bile yaşam süresi son derece fazla uzatılabilmektedir.

Akciğer kanseri neden olur?
Akciğer kanseri nedenleri arasında ilk sırada sigara tüketimi yer almaktadır. Yapılan araştırmalar sonucu sigara içenlerin akciğer kanseri olma olasılığı ile sigara içmeyenlerin akciğer kanserine yakalanma oranlarının arasında büyük farklar olduğu kanıtlanmıştır. Buna ek olarak son yıllarda kadınların sigara tiryakilik oranlarının artması ile beraber kadınlarda akciğer kanseri görülme oranında yaşanan patlama sigara ile akciğer kanseri arasındaki yakın ilişkiyi gözler önüne sermesi açısından çok önemlidir.  Akciğer kanseri sebepleri arasında sigara içmeye ek olarak uzun süreli kirli hava solunması, genetik yatkınlıklar, obezite, çalışma koşulları nedeni ile akciğere zararlı kimyasallara uzun süreli maruz kalınması ve alkol kullanımı da yer almaktadır.

Akciğer kanseri genetik mi?
Hızla gelişen tıp teknolojisi ve kanser üzerine yapılan araştırmalar sonucunda akciğer kanseri başta olmak üzere pek çok kanser türünün genetik olduğu belirlenmiştir. Birinci dereceden yakın akrabalarında kanser olan kişilerin kanser taramalarına hem daha erken yaşlarda başlaması hem de her yıl düzenli olarak yaptırması erken tanının sağlanabilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Annesi, babası, kardeşi ve kan bağı bulunan amca, hala gibi birinci dereceden akrabalarında akciğer kanseri tanısı konulan kişilerin akciğer kanserine yakalanma riski yükselmektedir. Bu tip kişilerin sigara kullanmaması ve hiç bir şikayetleri olmasa dahi her yıl düzenli olarak akciğer filmi çektirerek balgam testi yaptırmaları şiddetle tavsiye edilmektedir. 
0 yorum

Deri Kanseri Belirtileri Ve Tedavi Yolları

Deri veya cilt kanseri olarak bilinen hastalık, genellikle güneş ışınlarının Zaralı olan kısımlarının cilde temas etmesiyle hastalık meydana gelir. Aynı zamanda kimyasal maddelerle iç içe çalışmak zorunda kalan insanlarda mesleki bir hastalık olarak da görülebilen bir hastalık türüdür. Cilt kanseri, ciltte meydana gelen yanık ve yaraların iyileşmesi tam sağlanamadan, dış etkenlerden etkilenen cildin enfeksiyon kapması durumunda da meydana gelebilen bir hastalıktır. 
Madeni yağlar, katran, parafin ve katran ile iç içe uzun süreli temas halinde deri kanseri riski daha da artış gösterir. Ülkemizde en yaygın olan kanser türlerinden olan cilt kanseri aynı zamanda X ışınlardan dolayı da meydana gelebilmektedir. Her hastalıkta olduğu gibi cilt kanserinde de erken teşhis ve tedavi mutlaka olumlu sonuçlar vermektedir.


Deri Kanseri Çeşitleri ve Tedavi Yolları
Dikkate almadığımız ancak vücudumuzun belli bölgelerinde meydana gelen yaraların uzun süreli kalması durumundan sağlık kuruluşlarına başvurmak da oldukça büyük faydalar vardır. Çünkü her yara sıradan olmayıp, kanser riski taşıyabilmektedir. Deri kanserinde en belirgin olarak üç tipte kanser görülür. Bunlar;

*Bazal hücreli kanser
*Epidermoid kanser
*Malign melanom kanserleridir.

Yapılan tetkikler ve incelemeler sonucunda %85 oranında görülen Bazal hücreli kanser tipi, baş ve boyun bölgesinde kabarık ve damarların yüzeye çıkmasıyla teşhis edilir. Bu hastalık cilt kanserinin en risksiz olanıdır. Nadiren tekrarlanma durumu söz konusu olan Bazel hücreli kanser, genellikle cerrahi yöntem kullanılarak, kriyoterapi, radyasyon, lazer, küretaj ve tpikal5 yani FU uygulanılarak hastalıkla mücadele edilir. Etkili olan bu tedavi yöntemleri erken olduğu zaman elbette daha etkili olur.

Ülkemizde en yaygın olarak bilinen deri kanseri çeşidi Epidermoid kanseridir. Bu kanser cildin üst tabakasındaki atipik epidermal keratinositlerden meydana gelir. Ciltte nadiren meydana gelen bu kanser türü, güneş ışınlarına maruz kalan ciltlerde daha çok görülen bir kanserdir. Aynı zamanda uzun süreli kalan yaralardan da meydana gelebilen Epidermoid kanserinin en belirgin özelliklerinden biri de kötü koku yaymasıdır. Çeşitli hastalıkların zemininde de gelişen bu kanser türü, değişik şekillerde olabilir. Bazal hücreli kanserde olduğu gibi öncelikli tedavi yöntemi cerrahi operasyonla kanserin alınmasıdır. Ancak hastanın durum ve yapılan tanısına göre değişiklik gösterebilen tedavi yöntemleri bulunmaktadır.

Malign melanom kanseri; Cilt kanserlerinden en çok ölümlere yol açan kanser tipi bu kanserdir. Cilde rengini veren pigmenti üreten, tıp dilinde adına melanosit denen hücrede gelişir. Özellikle güneşin X ışınlarına maruz kalan bölgelerde en çok görülen kanser çeşididir. Erkeklerde vücudun herhangi bir yerinde görülebilen bayanlarda ise genellikle bacaklarda görülen bir kanser çeşididir. Aynı zamanda vücutta daha önceden bulunan benlerden oluşabilen bu cilt kanseri türü, daha sonra çıkan benlerden dolayı da meydana gelebilir. Tedavi yöntemi, tanının zamanına göre değişiklik göstermektedir. Erken yapılan tanıda cerrahi operasyonun yanında bir takım ilaçlar da kullanılarak hastalıkla mücadele edilir.

0 yorum

Metebolizma Nasıl Hızlandırılır

Metabolizma, kişiyi hayatta tutan, hayatın tamamında faaliyet gösteren tüm kimyasal reaksiyonlara verilen isimdir. Metabolizma vücudu aşırı yağlanmaya karşı korudugu gibi bu fonksiyonun yavaş çalıştığı bireyler yağlanma ve kilo problemleri ile mücadele ederler. Metabolizması yavaş çalışan kişiler kilo verseler bile bu kalıcı olmaz. Peki, hayatımızda bu denli öneme sahip olan metabolizma nasıl hızlandırılır sorusunun cevabına bakalım:

Metabolizma, aniden hızlandırılacak bir olgu değildir. Bu bakımdan sabırlı olunmalıdır. Öncelikle uyku zamanlarına dikkat etmek gereklidir. Gece uykusu da oldukça önemlidir. Çok geç saatlerde uyuyup çok geç saatlerde uyanan kişilerin metabolizmasını hızlandırması pek mümkün değildir. Çünkü vücut kendini uyku sırasında onarmaktadır ve gece uykusu kilit noktadır. Sonrasında her gün mutlaka yarım saat civarında tempolu yürüyüş yapmak gereklidir. Günlük hafif de olsa egzersizlere de dikkat edilmelidir. Yürüyüş metabolizma hızlandırmada oldukça etkilidir. Günde en az 2,5 litre su içmeye özen gösterilmelidir çünkü su dolaşım sistemi üzerinde son derece olumlu bir etkiye sahiptir.

En önemli konulardan biri de yemek alışkanlıklarını düzenlemektir. Az ve sık yenilen yemek metabolizmanın canlı kalmasını sağlamaktadır. Yemeklerle birlikte az da olsa yoğurt tüketmeye özen gösterilmelidir. Taze sebze tüketimi mutlaka arttırılmalıdır ayrıca meyve yemeye de ağırlık verilmelidir. Çay ve kahve tüketimi de aşırıya kaçmamak kaydıyla metabolizmayı canlı tutmaktadır. Günde 2 fincan yeşil çayın da metabolizma üzerine önemli etkileri vardır. Aşırı yemekten mutlaka kaçınmak gereklidir. Tam buğday ekmeği beyaz ekmek yerine tercih edilmelidir. Alkol kullanımı var ise mutlaka ya bırakılmalı ya da azaltılmalıdır. Kalsiyum oranı yüksek gıdalar tercih edilmelidir. Özellikle de akşam yemeklerini daha hafif tutmaya özen gösterilmelidir. Yemeklerde aşırıya kaçmadan baharat kullanmak da metabolizma üzerinde olumlu etki yapar.

Hayatımızdaki en kilit sorulardan biri olan metabolizma nasıl hızlandırılır sorusunun ana hatlarıyla cevapları bu şekildedir. Aşırı yemekten uzak duran, uyku düzenini sağlayan yani gece uykusu alan, bol su tüketen, mutlaka tempolu yürüyüş yapan ve egzersizlerini ihmal etmeyen, kafeini kontrollü tüketen kişiler vücudun metabolizmasını hızlı çalıştırırlar ve daha sağlıklı bir hayatın kapısını açmış olurlar.
0 yorum

Meniere Sendromu ve Belirtileri

Meniere Sendromu Nedir?
İç kulak hastalıkları arasında yer alan Meniere Sendromu denge ve işitme kaybına neden olmaktadır. İlk kez 1861 yılında tanı konulan bu hastalık iç kulak sıvısının içerisinde mikrobiyotik oluşumların aşırı şekilde gelişmesi ya da hiç bulunmamasından kaynaklanmaktadır. Hastalığın tam nedeni henüz kesin olarak belirlenememiş olmakla beraber iç kulak sıvısında hızlı bir artışa bağlı olarak oluştuğu düşünülmektedir. Artan bu sıvı oluşuman bağlı olarak kulak içinde yükselen basınç denge kaybına neden olurken basınca bağlı olarak kulak zarında oluşan deformasyon ise duyma kayıplarına neden olmaktadır.

Meniere Hastalığı Belirtileri Nelerdir?
Meniere hastalığı belirtileri ne yazık ki çoğu zaman başka hastalıkların belirtileri ile karıştırıldığı için doktora başvuru hastalık ilerledikten sonra yapılmaktadır. Kulak sıvısının iç kulak içerisinde birikmesi sonucunda kulak zarının yırtılma ihtimalinin de bulunması hastalık belirtilerinin önemini de arttırmaktadır. Erken dönemde tanı konulan hastalar için gerekli müdahaleler yapılacağı için kalıcı işitme kayıplarının engellenmesi mümkündür. Meniere Sendromu belirtileri arasında hastaların doktora başvruda bulunmalarını sağlayan en ciddi belirtiler duymada yaşanan sıkıntılar ve denge bozuklukları olarak ortaya çıkmaktadır. Yine aniden ve sebepsiz olarak başlayan mide bulantıları ve kusma krizleri de meniere belirtisi olarak görülmektedir. Bu krizler genelde 20 dakika sürerken bazı hastalarda 24 saate kadar uzayabildiği görülmektedir. Özellikle yoğun stres altında olan kişilerde krizler sürekli olarak tekrarlanır. Yine yapılan araştırmalar aşırı tuz tüketiminin de meniere hastalığı için bir risk olduğunu ortaya koymuştur.

Meniere Hastalığı Sebepleri
Meniere hastasıyım diyen pek çok kişi neden bu hastalığa yakalandığını merak etmektedir. Ne yazık ki yapılan pek çok araştırmaya rağmen bu hastalığın kesin nedeni bulunamamıştır.

Meniere Hastalığının Doğal Tedavisi
Meniere tedavisindeki son gelişmeler hastalar adına umut vericidir. Hastalığın tedavisi için dikkat edilmesi gereken en önemli nokta beslenme stilinin ve yaşam tarzının değiştirilmesidir. Tuz tüketimi mümkün olduğunca azaltılmalı ve stresten uzak durulmalıdır. Cerrahi tedav yöntemleri ise her zaman en son çare olarak düşünülmelidir. Özellikle de atakların sıklaştığı ve hastalığın günlük hayatını nerede ise yaşanamaz kıldığı durumlarda meniere ameliyatı düşünülmelidir.  
0 yorum

Cilt Lekelerinden Kurtulmanın 7 Yolu

Cilt LekeleriNedir?
Cildin üzerinde güneş lekeleri ya da sivilce izleri gibi çeşitli nedenlere bağlı olarak oluşan lekelere cilt lekeleri denilmektedir. Özellikle de yüzde oluşan cilt lekeleri görünüm açısından pek çok kişiyi rahatsız ettiği için bu lekeleri hem önlemeye hem de oluşan lekeleri yok etmeye yönelik pek çok yöntem uygulanabilmektedir. 

Cilt lekelerinden kurtulmanın 7 yolu ise şöyle;

1-) Peeling Yapın
Cilt lekelerinin en büyük düşmanı peeling yapmaktır. Kısaca ölü cilt derisini temizleme işlemi olarak bilinen peeling cilt bakımı içinde çok önemli bulunmaktadır ve cilt lekelerinden kurtulmak isteyen kişilerin düzenli olarak haftada bir kere peeling yapmalarını önermektedir. Laktik asit başta olmak üzere C vitamini gibi çeşitli vitamin ve yağlar yönünden zengin olan scrub peeling bu işlem için önerilen peeling maskeleridir ve özellikle de cildinde ton farkları bulunan kişilerin yapmaları için son derece uygundur.

2-) Soyucu olarak bilinen cilt bakım ürünleri yine lekelerin yok edilmesi amacı ile kullanılması gereken ürünler arasında bulunmaktadır. Peeling yapıldıktan sonra lekelerin üzerine bu üründen sürülmesi zamanla lekelerin renklerinin açılmasını ve yok olmasını sağlayacaktır.

3-) Yeşil çay özününün içerisinden elde edilen ve laktik asit ile desteklenen cilt bakım ürünleri cilt lekeleri ile mücadele eden kişilerin mutlaka sahip olmaları gereken ürünler arasında bulunmaktadır. Kozmetik ürünleri satan bir mağazayı ziyaret ederek bu ürünler hakkında detaylı bilgi edinebilirsiniz.

4-) Yine özellikle de yaz döneminde son derece etkili olan güneş ışınları cilt lekelerinin koyulaşmasına neden olmaktadır. Bu nedenle cilt lekeleri ile mücadele eden kişilerin yüksek koruma faktörlü güneş kremi kullanmaları gerekmektedir.

5-) Ayda bir kere profesyonel cilt bakımı yapılması cilt sağlığı açısından çok önemlidir. Evde yapılan maskeler ne kadar sağlıklı görülse de profesyonel cilt maskeleri çok dah etkili maskelerdir.

6-) Cilt lekelerini gideren serumlar bugün son derece ekonomik fiyatlarla satılmaktadır. Bu nedenle bütçenizi aşmayack bir markanın ürününü tercih ederek bu serumları uygulamanız daha kısa sürede daha etkili sonuç almanızı sağlayacaktır.

7-) Son olarak ise cildin nemlendirilmesi gerekmektedir. Nemlendici ürünler her bakım sonrası mutlaka uygulanmalıdır.
0 yorum

Jinekolojik Muayeneyi İhmal Etmeyin

Ne yazık ki ülkemizde yaşayan pek çok kadın sadece hastalandığı zaman jinekolojik muayene olmayı tercih etmektedir. Oysa ki pek çok kadın hastalığı basit bir jinekolojik muyanenin ardından erken dönemde teşhis edilerek tedavi edilebilmektedir. Zamanında teşhis edilmeyen hastalıklar ise zamanla ilerlemekte ya kronik bir hale gelmekte ya da hem tedavi süreci uzamakta hem de tedavi masrafları artmaktadır. Jinekolojik muayenin önemi çok büyüktür ve son yıllarda Sağlık Bakanlığı da bayanları bu konuda bilinçlendirmek amacı ile pek çok kampanya yürütmektedir. 

Jinekolojik hastalıklar her geçen yıl yaygınlaşmaya devam ederken smear testi uygulaması da yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır.Smear testi diğer tüm kanser tarama testlerinden çok daha kolay olarak uygulanan bir test olup rahim ağzı kanseri başta olmak üzere pek çok hastalığın kesin tanısında kullanılabilmektedir. Yapılan jinekolojik muayenin ardından yapı olarak kulak temizleme çubuğuna benzer bir çubuk olan pap smear çubuğu ile rahim ağzının hemen içinden sıvı alınmasıya yapılmaktadır. Alınan bu sıvı laboratuvar ortamında incelenmekte ve elde edilen verilere göre olası hastalık izleri aranmaktadır. Ülkemizde yeni başlanan uygulama ile beraber smear testi standart bir test haline getirilmiş ve her jinekolojik muayene ardından uygulanmaya başlanmıştır.

Bu uygulama ile beraber ülkemizde rahim ağzı kanseri sonucu ölen kadın hasta sayısında büyük bir düşüş yaşanmıştır. Bunun en önemli nedeni bu test ile beraber rahim ağzı kanseri tanısı konulmasının çok erken evrelerde başarılabilmesi gösterilmektedir. Erken dönemde yakalanan rahim ağzı kanseri tedavisi çok daha kolay bir şekilde yapılabilmektedir. Rahim kanseri başta olmak üzere jinekolojik kanser türleri ve kadın hastalıktarından korunmanın tek yolu düzenli jinekolojik muyane yaptırmaktır. Bu muayeneler hiçbir hastalığı ve rahatsızlığı olmayan kadınlar tarafından belirli bir periyod dahilinde yaptırılmalıdır. Her kadın en azından 3 ayda bir jinekolojik muayeneden geçmeli, en azından yılda bir kere smear testi yaptırmalıdır. Özellikle de cinsel yönden aktif bir hayat yaşayan her kadın hastalıklara daha açık olması açısından bu muayenelere daha da özen göstermelidir.
0 yorum

D Vitaminiyle Çocuk Şansınızı Arttırın

Son yıllarda kadınların evlenmek için artık eğitim ve kariyer basamaklarını tırmanmayı beklemesi ve anne olmak için sürekli olarak planların ertelenmesi ne yazık ki kadınlarda doğurganlık oranlarının düşmesine neden olmaktadır. Özellikle de kadınların gebelik için otuzlu yaşları tercih etmeleri aynı zamanda çocuk sahibi olma şanslarını da belirli oranlarda düşürmeleri anlamına gelmektedir. Ancak günümüzde gelişen tıbbi imkanlar çocuk sahibi olmak isteyen kadınların bu amaçlarına ulaşmak amacı ile desteklerini sürdürmekte ve çeşitli önlemler ile doğurganlık oranını arttırmayı amaçlamaktadır.

Başta Amerika ve İngiltere olmak üzere bu sorunla mücadele eden gelişmiş ülkelerde yapılan araştırmalar sonucunda D vitamini ile doğurganlık oranı arasında ciddi bir ilişki olduğu kanıtlanmış olup düzenli olarak D vitamini alan kişilerin gebe kalma oranlarının çok daha yüksek olduğunu ortaya çıkarmıştır. D vitamini eksikliği hamilelik önünde büyük bir engel olarak görülürken gebe kalmak istiyorum diyen kadınların bu nedenle ilk önce tam kan sayımı testi yaptırmaları ve bu test sonucunda demir eksikliği tespit edilirse önce bunun tedavisine yönelmeleri büyük bir önem taşımaktadır. Vücutta her şeyin fazlası zararlı olduğu için kesinlikel fazla D vitamini almamak adına bunların tümünün doktor kontrolünde yapılması ve doktorun belirttiği dozajlar daha erken sonuç alırım umudu ile asla aşılmamalıdır.

Yapılan araştırmalar gebe kalmak için çok istekli olan çiftlerin üzerlerinde oluşturdukları yoğun baskı nedeni ile gebe kalma oranlarının düştüğünü göstermektedir. Bu nedenle korumasız olarak cinsel ilişkiye girmelerine rağmen 1 yıl içinde sonuç alamayan çiftlerin kadın doğum uzmanına başvuruda bulunarak buna neden olabilecek bir sağlık sorunlarının olup olmadığı araştırılmalıdır. Çok nadir olsa da ortada hiçbir sağlık sorunu olmamasına rağmen bebek sahibi olamayan çiftlerde bulunmaktadır. Bunun nedeni olarakta gebe kalmak için aşırı istek duyulması gösterilmektedir. Hamile kalmak için kullanılan D vitamini yine gebelik sürecinde de büyük bir önem taşımaktadır. Bebeğin anne karnında hem zeka hem de bedensel gelişiminin daha sağlıklı olabilmesi açısından anne adaylarının mutlaka düzenli D vitamini kullanımı zorunludur.
0 yorum

Metebolizmayı Hızlandırmanın 10 Yolu

Özellikle de kilo vermek isteyen kişilerin dikkat etmeleri gereken en önemli konulardan biri de metabolizma hızlarıdır. Metabolizma hızı kişinin yaşına, cinsiyetine ve bazı genetik özelliklerine bağlı olarak değişmektedir ve yaş ilerledikçe vücudun metabolizma hızında düşüşler görünür. Yapılan araştırmalar yenilen bazı yiyeceklerin ve günlük hayatta alınacak bazı basit önlemlerin bile metabolizma hızına olumlu şekilde etki ettiğini ortaya koymaktadır. 

Metabolizmayı hızlandırmanın 10 yolu olarak açıklanan maddeler incelendiğinde aslında metabolizma hızını arttırmanın ne kadar kolay olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.Metabolizmayı hızlandırmak için yapmanız gereken ilk şey vücudunuzda bulunan kas dokusunu mutlaka arttırmaktır. Vücutta bulunan yağ dokusu az kas dokusu fazla olursa o vücudun metabolizma hızı da buna paralel olarak artmaktadır. Bu nedenle metabolizmayı hızlandırmak için mümkün olduğunca kas yapan sporların yapılması ve yağ kitlesinin azaltılarak bu kitlenin kas kitlesine çevrilmesine çalışılmalıdır. Yine alınan her fazla kilo vücudun metabolizma hızına vurulan bir darbe olarak görülmelidir. Yani hızlı bir metabolizma için aşırı kilo almaktan kaçınılmalıdır. Protein ve lif alınması da metabolizma hızını arttırmak için önemlidir.

Ayrıca yine C vitamini metabolizmayı hızlandırmak amacı ile dengeli bir şekilde tüketilmelidir. Yapılan araştırmalar sonucunda C vitamini ile metabolizma hızı arasında son derece ciddi bir ilişki olduğu ortaya çıkarılmış ve günlük düzenli olarak C  vitamini alan kişilerin metabolizma hızlarının daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Yine süt ve yoğurt gibi kalsiyum yönünden zengin olan besinlerin tüketilmesi de metabolizmanın hızlandırılması için tavsiye edilmektedir. İlerleyen yaş ile beraber metabolizma hızının yavaşlaması nedeni ile bu önlemlerin alınması çok daha önemlidir. Çünkü metabolizmanın yavaşlaması demek daha az kalori yakılması ve buna bağlı olarak aynı miktarda yemek yenilse bile zamanla kilo alınması demektir. Bu nedenle yaş ilerledikçe ya yenilen yemek miktarına dikkat edilmesi ya da metabolizma hızını artıracak önlemlerin alınması zorunludur. Özellikle de 35 yaşından sonra metabolizmanın yavaşlamaya başladığı bilinen bir gerçektir. Bu nedenle kademeli olarak bu yaştan sonra ek önlemlerin alınması kilo kontrolü açısından gereklidir.
0 yorum

Göz Altı Şişliklerinden Kurtulmak Mümkün

Özellikle de uykusuz geçen bir gecenin ardından sabah sizi ayna karşısında karşılayan göz altı şişlikleri bayanların en büyük düşmanlarından biri olarak görülmektedir. Ayna karşısında yapılan makyajı zorlaştıran bu şişlikler aynı zamanda daha yorgun bir surat ifadesine bürünmenize de neden olmaktadır. Göz altı torbaları aslında yaygın kanının aksine son derece kolay bir şekilde tedavi edilebilmekte ve basit makyaj hileleri ile kamufle edilebilmektedir. 

Peki göz altı şişlikleri nasıl giderilir?

Gözaltı şişliklerinin ve torbalarının en önemli nedeni tüm yüz derisine oranla göz altında bulunan cildin çok daha narin olmasıdır. Bu nedenle bu bölgenin bakımında daha özen gösterilmesi ve makyaj temizlerken mutlaka bu bölgenin hassas bir pamukla özel makyaj temizleme toniği ile temizlenmesidir. Günümüzde pek çok kadın göz makyajını ellerinin altında bulunan ıslak mendiller ile yapmaktadır. Ancak yapılan işlem bu bölgenin yıpranmasına ve zamanla göz altı şişikleri ve morluklarına karşı korunmasız kalmasına neden olmaktadır. Bu bölge çok narin olduğu için yeteri kadar sıvı alınmaması, uykusuzluk, aşırı yorgunluk, stres ve adet dönemlerinde yaşanan hormon seviyesinde yaşanan ani değişimlere bağlı olarak bile tepki verebilmekte ve güzelliğinizi gölgeleyecek göz altı şişliklerinin oluşmasına neden olabilmektedir.

Göz altı şişliği için botoks uygulaması son derece yaygın olarak uygulanan bir yöntemdir. Botoks yönteminde uygulanan bölgede kas ve sinir duyularının birbirleri ile olan ileşimleri kesilmekte ve böylelikle şişliğin ve göz altı torbası gibi istenmeyen görünümlerin ortadan kaldırılması sağlanabilmektedir. Ancak bu yöntem bakışlarda ifadesizlik gibi pek çok yan etkiye neden olabilmektedir. Bu nedenle mümkün olduğunca doğal yöntemler denenmesinde ve ancak bu yöntemlerden yarar alınamazsa botoks uygulanmasına geçilmesi önemlidir. Acil olarak müdahale edilmesi gereken göz altı şişliklerinin en etkili tedavi yöntemi kesinlikle soğuk salatalık dilimleridir. Salatalık dilimleri göze uygulanır ve gözler kapalı halde en az 10 dakika gözde bekletilirse göz altı şişliklerinin ve torbalarının bir süre sonra azaldığı gözle görülecek seviyeye gelecektir. Ancak ne olursa olsun bunların önüne geçmek adına düzenli uyku uyumak büyük bir önem taşımaktadır.
0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI