işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

Mide Ekşimesine İyi Gelen Yiyecekler

Ağır yemeklerden sonra mide ekşimesi yaşıyorsanız beslenme alışkanlığınızda bir takım değişiklikler yaparak mide ekşimesini en aza indirgeyebilirsiniz. Fakat hafif bir yemek yedikten sonra bile mideniz ekşiyorsa ya da haftada 2 veya 3 gün gibi sürelerde mide ekşimesi sorunu yaşıyorsanız gastrit ve reflü gibi hastalıkların belirtisi olarak bu durumla karşılaşmış olabilirsiniz. Erken teşhisin önemli olduğu reflü ya da gastrit hastalığını doğru beslenerek kısa sürede yenebilirsiniz. Ara ara yalanan mide sorunlarının çözümü için mide ekşimesine ne iyi gelir konusunda sizin için bir araştırmak yaptık. Detaylarını aşağıda görebilirsiniz.


Mide Ekşimesine Yol Açan Besin Kaynakları

Mide asidi üretimi yavaşladığı zaman mide ekşimesi oluşur. Gıdaların parçalanması için mide asidinden yardım alan vücudumuz normal şartlarda bu asidi mide zarından dışarı çıkarmaz. Ancak normalden fazla asit üretimi yapıldığında mide asidi yemek borusundan yukarı çıkabilir. Yemek borusu mide asidi için yaratılmamıştır. Bu nedenle bir zaman sonra tahrişler oluşacak ve canınızı yakacaktır. Göğsünüzde bir ağrı ya da yanma hissi yaşıyorsanız doktora başvurmalısınız.

Mide zarı ülser nedeniyle hasar görmüşse de aynı sorunu yaşabilirsiniz ve ülser hastaları mide ekşimesi ile bu yüzden çok sık karşılaşır. Ara ara mide asidi üretimiz arttığı için sindirimi zor olan gıdalardan uzak durmalısınız. Ağır ve yağlı yiyeceklerden uzak durmalısınız. Bunun dışında aşağıda listelenen yiyecek ve içecekleri tüketmemelisiniz.
  • Portakal
  • Greyfurt
  • Kahve
  • Çikolata
  • Nane
  • Alkol

Mide Ekşimesine Çözüm

Mide ekşimesi yaşıyorsanız aşağıdaki uygulamaları deneyerek sorundan uzak kalabilirsiniz.
  • Sırt üstü yatmak yerine oturur pozisyonda dik bir şekilde ayaklarınızı uzatın.
  • Yemek sonrası çay ve kahve içmeyin.
  • Yemekten sonra tatlı yemeyin.
  • Mide ekşimesi hissettiğinizde bir parça ekmek tüketin.
  • Uzun süre sakız çiğnemeyin.
  • Yemekten sonra biraz egzersiz yapın.
  • Mide ekşimesi geçene kadar sigara içmeyin.
  • Ilık zencefil çayı tüketerek midenizi rahatlatın.
  • Uyurken ekstra yastık kullanın.

Mide Ekşimesinden Nasıl Uzak Durulur?

Mide ekşimesine iyi gelen yiyecekler nedir sorusu yerine mide ekşimesi için ne tüketilmemelidir sorusunu sormalıyız. Çünkü mide ekşimesi otomatik olarak yedikleriniz ile alakalıdır. Kendinizi bu mide rahatsızlığından soyutlamak isterseniz bir takım sevilen yiyeceklerden uzak durmanız gerekir. Bu sayede belli bir süre içindir. Mide ekşimesinden tamamen kurtulduğunuzu düşündüğünüzde tekrar bir takım besinleri tüketebilirsiniz.
  • Öğünlerinizi küçülterek öğün sayınızı arttırın.
  • Aşırı yağlı yiyecekler tüketmeyin.
  • Aşırı baharatlı yemekler tüketmeyin.
  • İçeriğinde kafein bulunan içeceklerden uzak durun.
  • Kola tarzı gazlı içeceklerin hepsinden uzak durun.
  • Çikolata yemeyin.
  • Cips tüketimini ve kraker tüketimini azaltın.
  • Asitli meyveler tüketmeyin.
Yukarıda bahsedilen konular üzerinde yoğunlaşırsanız. Kısa sürede mide ekşimesinden kurtulabilirsiniz. Bu durumda mide ekşimesine ne iyi gelir sorusuna cevabımız, midenize ağır gelen ve mide asidini arttıran yiyeceklerden uzak durmaktır.
0 yorum

Omuz Agrısı Tedavisi Nasıl Yapılır

İlerleyen yaşlarda etkisini daha fazla göstermeye başlayan vücut ağrıların başında omuz ağrısı gelmektedir. Her on kişiden altısı omuz ağrısı çektiğini belirtmektedir. Bu ağrıların nedenleri zorlama, kaza gibi durumların dışında yanlış oturma, dik durmama ve yanlış yastık seçimi gibi etkenlerden de kaynaklanmaktadır. Omuz ağrısı tedavisi ağrının nedeni saptandıktan sonra başlar.

Omuz ağrısı tedavisi için birçok yöntem uygulanmaktadır. Bu yöntemlerin başında ilaç tedavisi gelmektedir. Özellikle orta yaşlı kişilerde romatizma olarak görülebilen omuz ağrısı için romatizma ilaçları kullanılmaktadır. Ayrıca ağrının hafiflemesi için ağrı kesici ilaçlar ve acıyı hafifletmek için ise kas gevşeticiler kullanılmaktadır. Bu ilaçlar kalçadan enjeksiyon yöntemi ile ağızdan ve krem olarak hastaya önerilmektedir.

Omuz ağrısı için yapılan enjeksiyonlar genel olarak anestezi etkisi gösteren ilaçlar ve kıkırdak yenileyici karışımlardır. Bir diğer tedavi yöntemi ise, fizik tedavidir. Ağrının neye bağlı gerçekleştiği saptandıktan sonra ve hangi evrede devam eden bir hastalık olduğu tespitinin ardından fizik tedavi aşamalı olarak uygulanmaktadır. İlk evrede ağrıyı dindirecek akımlar ve soğuk şoklama tedavisi uygulandıktan sonra oldukça derine etki eden dirin ısıtıcı olarak bilinen yöntem uygulanmaktadır. Rehabilitasyon araçları ile yapılan tedavinin amacı ise hareket kabiliyetini arttırmaktır. Rehabilitasyon araçlarının başında, makaralı kaldıraç, tırmanma merdiveni, amuz çarkı gibi aletler bulunmaktadır. Omuz ameliyatları ilerleyen yaşlarda oldukça risklidir. Bu nedenle öncelikle fizik tedavi yöntemine cevap verebilirliği kontrol edilir. Ancak cerrahi bir müdahale gerekli ise hastanın yaşı göz önünde bulundurularak müdahale edilmektedir.

Omuz ağrısı tedavisi olan masaj kas zorlanması, zedelenme, omuz sıkışması gibi durumlarda uygulanmalıdır. Ancak bu uygulama öncesi mutlaka doktor tarafından muayene şarttır. Omuz ağrısına neden olan, ağır yük kaldırma, cereyan da kalma, uzun süre kolları yukarıda veya sabit tutma, dik oturmama, spor alışkanlığı olmaması gibi durumları ortadan kaldırmak için düzenli egzersiz yapmak doğru yastık seçimi yapmak ve sadece omuzu değil tüm vücudu fazla zorlamamak gerekmektedir. Kemiklerimizin arasında bulunan yumuşak doku oldukça hassastır ve zamanla aşınma nedeni ile kaybolur bunun sonucu kireçlenme ve sonrasında ağrılar meydana gelir. Bu gibi durumlarla karşılaşmamak için vücudu spor yaparak ısıtmak ve hareket kabiliyetini arttırmak gerekmektedir.
0 yorum

Sıcaklarla beraber beden ağrıları da artıyor

Baharın gelişiyle doğa canlanıp renklenirken bedenlerimiz ağrılara teslim oluyor. Uyku bozukluğu, stres, isteksizlik şeklinde kendini gösteren bahar yorgunluğu aynı zamanda kas ve eklemlerde de şiddetli ağrılara yol açıyor. 

Bahar mevsiminde artan ağrıların, ağrı kesici ilaçlarla geçiştirilmemesi gerektiğini belirten Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Hasan Doğan, “Doğal bir tedavi olan Proloterapi yöntemi sayesinde bu ağrılardan kalıcı olarak kurtulmak mümkündür” açıklamasında bulundu.

Havadaki elektrik yükünün değişmesi ile pozitif ve negatif yüklü iyon artışının sinirleri etkileyerek stres seviyesini yukarılara çekmesi bahar yorgunluğuna yol açıyor. Kendisini yorgunluk, halsizlik, enerji düşüklüğü şeklinde gösteren bahar yorgunluğu; baş, boyun, sırt ve bel bölgelerinde de şiddetli ağrılara neden oluyor.

Bahar Yorgunluğunuzu Ağrı Kesiciler İle Geçiştirmeyin!
Özellikle bahar mevsiminde artan ağrıların, ağrı kesici ilaçlarla geçiştirilmemesi gerektiğini belirten Proloterapi Eğitmeni, Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Hasan Doğan, bu ağrıların altında yatan nedenlerin araştırılması gerektiğine vurgu yaparak, doğanın kendini yenilediği bahar mevsiminde artan ağrılardan kalıcı olarak kurtulmanın Proloterapi Yöntemi ile mümkün olduğunu belirtti.

Vücudumuzu Toksin Yükünden Kurtarmalıyız!
Bahar aylarında artan kas ve eklem ağrılarının kişilerde büyük rahatsızlık yarattığına değinen Op. Dr. Hasan Doğan, “ Özellikle kürek kemiğinde, boyun ve bel bölgesinde ortaya çıkan ağrılar kişilerin psikolojisini de olumsuz yönde etkiliyor. Hem omurga kaynaklı sorunlar hem de beslenme şekli bu etkiyi arttırıyor. Beyin ve bağırsak arasındaki ilişkinin önemini anlatan GAPS Bağırsak ve Psikoloji Sendromu İçin, Doğal Tedavi Yöntemini uygulamanın yararına da değinmek istiyorum” dedi.
Dr. Doğan, sözlerine şöyle devam etti; “Bağırsakları sağlıklı olmayan kişilerde vücudun toksin yükü artıyor. Bu da kas iskelet sisteminin toksinlere daha fazla maruz kalıp, kemik erimesine, eklem kireçlenmesine ve aşınmasına yol açmaktadır. Dışardan vitamin, mineral almakla iş bitmiş olmuyor. Önemli olan bu mineralleri ve vitaminleri emerek vücuda taşıyacak, sağlıklı bir bağırsak sistemine sahip olmaktır. Baharla mademki doğa kendini yeniliyor. O zaman bizde beslenmeden yaşam tarzına kadar önemli değişiklikler yaparak toksin yükünden arınmalıyız “.

Proloterapi İle Baharın Getirdiği Ağrılardan Kurtulun
Bahar mevsimindeki ağrılara kadınların erkeklerden daha fazla maruz kaldığı bilgisini veren Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Hasan Doğan, gelişen tamamlayıcı tıp uygulamalarının başında yer alan Proloterapi yöntemi sayesinde ağrılara neden olan rahatsızlıklardan kalıcı olarak kurtulmanın mümkün olduğunu ifade etti.

Baharla Birlikte Migren Atakları da Artıyor
Vücudun doğal iyileştirme mekanizmasının devreye sokulmasının önemine vurgu yapan Dr. Hasan Doğan, “ Ağrıya neden olan hasarlı doku üzerine özel bir solüsyon enjekte edilerek bu bölgede mikropsuz iltihaplanmanın oluşturulması sağlanarak iyileştirici hücrelerin hasarlı doku üzerinde hızla artması sağlanıyor. Böylece bedeniniz kendi kendini iyileştirebiliyor. Baharla gelen migren ataklarındaki artıştan, kas ve eklem rehatsızlıklarından, diz kireçlenmelerinden, boyun, sırt ve bel ağrılarından Proloterapi tedavisi ile kurtulunabilir” dedi.

Doğal bir tedavi olan ve vücudun kendi kendini iyileştirme gücünü harekete geçiren Proloterapi yönteminin başta Amerika ve Kanada olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde uzman doktorlar tarafında yaygın olarak kullanılan doğal bir tedavi olduğunu belirten Dr. Hasan Doğan, bu yöntemin donanımlı merkezlerde deneyimli ve uzman hekimler tarafından uygulanması gerektiğinin önemine de dikkat çekti.

0 yorum

Kötü Anılarınızla Barışın

Geçmişte yaşanılan travmalar kimi zaman günlük hayatta da peşinizi bırakmıyor mu? Çok sık seyahat etmenize rağmen her uçak yolculuğu sizin için korku filmi gibi mi geçiyor? Ya da asansör ya da metro gibi hayatınızı kolaylaştıracak araçlara binemiyor ve her türlü kapalı alan sizin için tehlike mi oluşturuyor? 

EMDR ismiyle bilinen Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme Terapisi, travmadan kaygı bozukluğuna, vajinismustan kekemeliğe birçok sorunun tedavisinde kullanılıyor. Kötü anıyla yüzleşip barışma esasına dayanan EMDR yöntemi sadece birkaç seansla başarılı sonuçlar veriyor. Liv Hospital Klinik Psikoloğu Hacerhan Sarsmaz EMDR yöntemini anlattı…

- EMDR nedir?
EMDR, Türkçe açılımıyla ‘Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme’, güçlü bir psikoterapi yaklaşımıdır. Bugüne kadar her yaştan yaklaşık 2 milyon kişinin farklı tiplerde psikolojik rahatsızlıklarının başarıyla tedavi edilmesini sağlamıştır.

- EMDR nasıl çalışır?
Günde yaklaşık 20 bin anıyı kaydediyoruz. Bu anıların bazıları olumlu, bazıları olumsuz, birçoğu ise önemsiz ve nötr olanlardan oluşuyor. Olumlu ve nötr anılar, bilgi işleme sürecinden normal bir şekilde geçip hafızaya atılır. Olumsuz ve travmatik anılar ise, tıpkı bilgisayara giren virüs gibi, bu süreci bozarlar. Bu anılar, anlamlandırma sürecinin normal çalışmasını engeller. Olumsuz anı, sadece geçmişte yaşamakla kalmıyor, etkisini hala ‘bugün’ yaşanmışçasına canlı olarak sürdürüyor. EMDR, bu tür anıların sağlıklı işlenmesini sağlayan fizyolojik temelli bir terapidir. Terapi sırasında, beynin sağ ve sol yarımküreleri uyarılarak, zamanında yapamadığı işlemin yapılmasını sağlar. Kilitli kalmış anı ile diğer anı ağları arasında ilişki kurulması, öğrenmenin sağlanarak bilginin adaptif bir şekilde depolanması ile mümkün olur. Kişi artık rahatsız olmaz ve anıyı yeni ve sağlıklı bir bakış açısıyla görür.

- EMDR olumsuz her şeyi unutturur mu?
EMDR rahatsız edici, acı veren anıyı unutturmaz. Ancak terapi sonrası, bu acı yüzünden hissedilen öfke, korku, üzüntü, kaygı, hayal kırıklığı gibi tüm olumsuz duygulara karşı duyarsızlaştırır

- Terapi nasıl gelişiyor?
EMDR terapisinde 8 aşamalı, üç yönlü (geçmiş, şimdi, gelecek) bir protokol uygulanır. Hedef, geçmişte yaşanan anıların yeniden işlenerek duyarsızlaşmanın sağlanması, bugünkü semptomların tedavisi, kişinin gelecekte karşılaşacağı benzer sorunlar karşısında, kazandığı olumlu inanç ve duyguların geliştirdiği yeni bakış açısının yönlendirdiği davranışları gösterebilmesidir.

- EMDR ne kadar sürede etkili olur?
Bazen tek seansta sorunun çözüldüğü gözlemlendiği, gibi bazen de daha uzun çalışma gerektirebilir.

- EMDR ile hangi sorunlar tedavi edilir?
EMDR'ye göre psikolojik ve/veya psikosomatik rahatsızlıkların çoğunluğunun işlenmemiş anılara bağlı olması, klinik uygulama alanını giderek genişletmiş, birçok sorunun verimli ve hızlı bir şekilde tedavisinin sağlandığı görülmüştür. Bu alanlara örnek olarak kişilik bozuklukları, panik bozukluğu, kaygı bozuklukları, depresyon, yas, rahatsız edici anılar, fobiler, ağrı rahatsızlıkları, yeme bozuklukları, performans kaygısı, stres kontrolü, bağımlılıklar, cinsel ve/veya fiziksel taciz, beden algısı bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları, davranış bozuklukları ve özgüven sorunları vb.

Günlük Hayatınız Kolaylaşacak!

• Çok çalışmanıza ve denemelerde istediğiniz başarıyı yakalamanıza rağmen, gerçek sınav yaklaştıkça, yüksek kaygıdan dolayı hiçbir şey yapamadığınızı gözlemliyorsanız
• Sevgiliniz tarafından terk edildiniz ve kendinizi hep o anı yaşamaktan alıkoyamıyorsanız
• Şiddete maruz kaldınız ve bu görüntüler bütün hayatınızı altüst etmişse;
• Annenizin yıllardır süren eleştirel tavrı ve sözleri, her yeni girdiğiniz ortamda kulaklarınızda çınlıyor ve hareket edemez hale geliyorsanız;
• Vertigonuzu tedavi ettirdiniz ancak ‘ya tekrar olursa’ korkusuyla kendinizi eve hapsetmişseniz;
• Boşandınız ve evliliğinizin son döneminde işittiğiniz hakaretler bir türlü aklınızdan çıkmıyorsa;
• Bir türlü ‘hayır’ diyemiyor ve bu tavrınız size her seferinde büyük sıkıntı yaşatıyorsa;
• Çok sık seyahat ediyorsunuz ama her uçak yolculuğu sizin için korku filmi gibi geçiyorsa;
• Asansör ya da metro gibi hayatınızı kolaylaştıracak araçlara binemiyor ve bunlar gibi her türlü kapalı alan sizin için tehlike anlamına geliyorsa;
• Kendi başarınızı sürekli iş arkadaşlarınızın başarısıyla kıyaslıyor ve bu sizde büyük kaygı yaratıyorsa,
• Yaşadığınız her olumsuz olaydan sonra ‘benim suçum’ yorumunu yapıyorsanız;
• Kaza geçirdiniz, bir süre sonra her şey düzelip iyileştiniz, ama tekrar arabaya binmek en büyük kabusunuz olduysa;
• Sosyal ortamlarda, en iyi bildiğinizi şeyi bile anlatmakta zorluk çekip, bir kenarda susup oturmayı tercih eder hale geldiyseniz;
• Her yaptığınız şeyde başkalarının onayına ihtiyaç duyuyor, kendi fikirleriniz size değersiz geliyorsa;
• İkili ilişkilerde hep yanlış insanları buluyorum; ilişkilerimi sürdüremiyorum ve sonu hep istemediğim şekilde bitiyor diyorsanız EMDR ile çözüme kavuşabilirsiniz.

0 yorum

Enerji Dolu Olmanın 10 Sırrı

Çevrenizde gördüğünüz enerjik insanların acaba özel bir sırrı mı var? Zinde bir hayat sürmenin olmazsa olmazları neler?

Kolunuzu kaldırmaya haliniz olmuyor ve bu durumu sürekli havalara bağlıyorsanız yaşamınızda bazı değişiklikler yapmanın vakti geldi de geçiyor. Beslenme düzeni, hayat tarzı ya da uyku saatlerinizde yapacağınız ufak değişiklikler çok daha enerjik olmanızı sağlayabiliyor.

International Hospital İç Hastalıkları Uzmanı Dr. A. Kerim Çıkım, kendinizi zinde hissetmenizi sağlayacak özel öneriler veriyor.

İşte sağlıklı ve zinde bir hayat sürmenin 10 yolu:


1- Düzenli uyuyun: Sekiz saat uyumaya çalışın ve uyku saatlerinizi doğru planlayın. Mümkün olduğu kadar geceyi uykuda, gündüzü ise uyanık olarak geçirin. Unutmayın, güne erken başladığınızda enerjik olmanızı sağlayan hormonlarınız sağlıklı çalışıyor ve performansınız artıyor. Gece karanlıkta uyuyup, gündüz aydınlıkta ayakta olursanız hormonlarınızın sirkadien ritmi (uyku-uyanıklık düzenine göre salgılanma durumu) sağlıklı çalışıyor.
Sabahları uyanmakta zorluk çekiyor, bütün gün halsizlik yaşıyorsanız tiroid hastalıkları açısından doktorunuza görünün.

2- Dengeli beslenin: Kahvaltı günün en önemli öğünü. Güne aç karınla başlamayın. Doktorunuzun kısıtladığı özel bir diyetiniz yok ise domates-salatalık-biber, peynir-zeytin, açık çay-süt, iki dilim ekmek ile vucüdunuzun yakıtını sabahtan doldurun ki gününüz verimli geçsin. Öğle ve akşam yemeklerinde aşırıya kaçmadan, protein-yağ-karbonhidrat dengesini koruyarak yemeklerinizi seçin. Son zamanlarda popüler olan sadece proteinli gıdaların tüketildiği tek tip beslenme yöntemi kısa vadede kilo vermenizi sağlayabiliyor. Ancak ileride birçok hastalığın oluşmasına neden olabiliyor. Unutmayın, kilo vermenin yolu dengeli beslenme ve spordan geçiyor.

3- Ara öğün yapın: Üç ana öğün atlamadan, aşırıya kaçmadan yediniz, ama birkaç saat sonra açıktınız. Karnınız gurulduyor, ne yesem diye düşünüyorsunuz. Ara öğün zamanı... Az yağlı veya yağsız süt-yoğurt, yağda kavrulmamış kuruyemiş, 1 porsiyon meyve ya da diyet galeta tercih edebilirsiniz. Yemeklerden sonra çabuk acıkıyor, tatlı yeme ihtiyacı hissediyor, bir de gece uykudan tatlı yeme krizi ile kalkıyorsanız hipoglisemi atağı geçiriyor olabilirsiniz. En kısa zamanda doktorunuza bilgi verin.


4- Daha fazla su tüketin: Vücudumuzun yüzde 60’ını su oluşturuyor. Su hayat demek. Günlük en az 2 lt su içmeye çalışın (çay-kahve-çorba hariç). İdrar rengi berrak ise yeterli içiyorsunuzdur. Koyu ise ha gayret biraz daha için... Çok su içip az idrar yapmak ya da az su içip çok idrar yapmak böbrek hastalıkları belirtileri olabilir, doktorunuza görünmenizde fayda var...

5- Tuz ve şekeri hayatınızdan çıkarın: Tuzun fazlası tansiyon yükselmesine, şekerin fazlası ise kilo alımına ve kan şekerinin yükselmesine sebep verir. Sofranızda tuzluk olmasın ve şeker daha az kullanmaya çalışın. Unutmayın ki vucüd ihtiyacı olan tuz ve şekeri doğal besinlerden zaten alıyor. Kaygı duymanıza gerek yok. Normalden daha çok tuz yemek ihtiyacı duyuyorsanız böbrek hastalığı veya tansiyon düşüklüğü belirtisi olabilir. Şekere doymuyor iseniz diyabet hastalığı belitileri olabilir, dokturuna gidiniz...

6- Sigara - alkol kullanmayın: Herkesin bildiği gibi sigara ve alkol, enerjik bir yaşamın en önemli düşmanları arasında yer alıyor. Zinde bir hayatınız olmasını istiyorsanız bu ikiliden uzak durun. Akciğer kanseri yaptığı kanıtlanan sigara ve siroz başta olmak üzere birçok hastalığa neden olan alkol en büyük düşmanınız olsun. Sigara ve alkolü bırakmakta zorlanıyor, daha önce bırakmayı deneyip başarısız oldunuz ise yardımınıza hazır kurum ve kuruluşlar olduğunu unutmayın.

7- Spor yapın: Yaş ilerledikçe metabolizmanız yavaşlıyor. Yediklerinizi enerjiye çeviremiyor ve kilo almaya başlıyorsunuz. Sonrasında ise vücut şekliniz değişiyor; göbek ve basende şekil bozuklukları yaşanıyor. Bu durumu engellemenin en önemli kuralı ise, spor. Spor ile formda kalabilirsiniz. Haftada en az 3 gün minimum 30 dakika tempolu bir şekilde yürümeniz gerekiyor. Ancak bu yürüyüşün çarşıda dolaşır gibi değil, terleyecek ve kalp hızını artıracak bir şekilde olması şart. Spora başlamadan önce egzersiz tolerans kapasiteniz için doktara görünüp "spor yapabilir" onayını almanız sağlığınız açısından önemli.

8- Check-Up yaptırın: Kaderden kaçınılmaz ama herşey de kader değil. Önceden önlenebilecek hastalıkları, tedbir alınarak atlatılacak hastalıkları yaşamak bir yerde eksik olduğunu gösteriyor. Hastalıkların bir bölümünü check – up ile erken bir dönemde teşhis edebilirsiniz. Çok değil yılda bir defa vakit ayırıp check – up yaptırın. Bu şekilde birçok hastalığın önüne geçebilirsiniz. Yaşa uygun check-up programları ile erken tanı-tedavi şansını değerlendirin.


9- Hobileriniz olsun: Hep çalışmak, hep diyet ve spor yapmak sağlınızı iyileştirse de ruhunuzu iyileştirmeye yetmiyor. Kendizinize vakit ayırıp hoşunuza giden etkinlikleri yapmalısınız. Herkes sanatçı olmayabilir, resim-müzik-el işleri yapamayabilirsiniz. Bazen bir bankta oturup etrafı seyretmek, tabiyatı dinlemek bile ruhunuza huzur verir... İçinizdeki cevheri keşfetmek için birçok kurslar mevcut. Bu kurslara gidebilirsiniz...

10- Tatil yapın: Günlük rutin işler, hep aynı yemekler, yürü yürü bitmeyen yollar. Sizin tatil yapma zamanınız gelmiş. Tatil, kafanızı meşgul eden sıkıntılardan kurtulmanın en güzel yolu. Tatilde diyette ufak kaçamaklara müsade. Sigara-alkol olmasın ama… Hadi biraz da dinlenip sporu aksatabilirsiniz. Dönüşte aynı tempo sizi bekliyor, unutmayın... Uzun tatil yerine kış ve yaz aylarında kısa kısa tatiller sizi daha çok rahatlatabilir.

0 yorum

Doğadan gelen sağlık ve güzellik: Yeşil çay

Kimimiz ondan vazgeçemiyor, kimimiz tadını sevmediği için içemiyor. Dünya genelinde en bilinen bitki çaylarının başında gelen yeşil çayın sağlığa ve güzelliğe faydaları saymakla bitmiyor. 

Diyetisyen Sanem Apa Doğan yeşil çayı bu kadar değerli kılan nedenleri ve formülünü bizler için sıraladı. Doğan, bilinçli bitki tüketimine dikkat çekerek ‘Yeşil çaydan en iyi şekilde yararlanmak için doğru ve güvenilir kaynaklardan elde edilmiş ürünleri tercih etmeli ve en fazla 2-3 dakika demlemelisiniz.’ dedi.

Değerli besin öğeleri içerir
Yeşil çay, içerdiği kateşin ve flavonoidler gibi polifenoller sayesinde antioksidan kapasiteyi artırır. Böylece birçok hastalığa yol açan serbest radikallerin oluşmasını azaltarak, hücre ve molekülleri zararlı etkilere karşı korur. İçeriğindeki C vitamini, mevsim geçişlerinin yol açtığı grip ve genel soğuk algınlığı tedavisine yardımcı olur.

Yeşil çayın içerdiğinde en önemli bileşik olan Epigallokateşingallat (ECGC) dir. ECGC’nin birçok hastalığa iyi gelen ve tedavi edici özelliği vardır.

Yeşil çayda bulunan bileşikler beyin fonksiyonlarını geliştirir
Yeşil çay tüketimi bizi sadece uyanık tutmaz, algılarımızı da açar. Yeşil çayda kafein ile birlikte L-theanin vardır ve L-theanin endişelere karşı etki yaratır. Ayrıca dopamin seviyesini de arttırır.
Yapılan çalışmalar kafein ve L-theanin’in sinerjik etki gösterdiğini ve böylece beyin fonksiyonlarını geliştirdiğini göstermektedir.

Yeşil çay, yağ yakımını artırır ve fiziksel performansı geliştirir
Yağ yakıcı özelliği ile bitkiler arasında ilk sırada olan yeşil çayın, bugüne kadar yapılmış birçok çalışmada metabolik hızı artırdığı da görülmüştür. 10 erkek üzerinde yapılmış bir çalışmada enerji harcanmasını % 4 oranında artırdığı gözlenmiştir. Başka bir çalışma ise yağ yakımını ortalama % 17 oranında artırdığını ve glikoz toleransını da yükselttiğini ortaya koymuştur.

Yeşil çay ağız içindeki bakterileri yok eder
Streptococcus Mutans ağızda bulunan bakterilerin başında gelir. Plak oluşumuna neden olan bu bakteri diş çürüklerine de neden olur. Çalışmalar yeşil çayın Streptococcus Mutansı’ın gelişimini engelleyebileceğini ortaya koymuştur. Ayrıca ağız kokusuna karşı yeşil çayla gargara yaparak önlem alabilirsiniz.

0 yorum

Hafızaya İyi Gelen Yiyecekler Nelerdir

Hafızanın yaşla birlikte zayıflaması normal olarak kabul edilmeyi epey oldu. Hayat boyu doğru beslenme alışkanlıkları edinerek ve beyni çalıştıran egzersizler yapılarak yaşlılığa bağlı hafıza kaybı artık azaltılabiliyor. Yaş ilerledikçe elbette tüm diğer organlarımız gibi beynimizde yaşlanır ama doğru yiyecekleri seçilerek yaşlanmanın getirdiği bu olumsuz etkileri en aza indirilebilir.

Hafızaya iyi gelen yiyecekler arasında çoğunlukla B kompleks vitaminleri yer alır. Ayrıca C vitamini, omega 3 yağ asitleri ve antioksidanlar da hafızaya iyi gelmektedir.


Hafızayı Güçlendiren Besin Kaynakları

B12 Vitamini:
B12 vitamini eksikliği hafıza zayıflığı ve hafıza kaybına yol açabilmektedir. B12 vitamini eksikliğinin uzun süreli devam ederse nöropsikiyatrik bozukluklara neden olur. B12 eksikliğinin nedenleri B12 vitamini bakımından zengin gıdaları tüketmemektir ya da pernisiyöz anemi gibi B12 vitamininin vücut tarafından emilmesini engelleyen hastalıklardır. B12 vitamini eksikliği yaşamamak için kümes hayvanları, et ve balığı beslenmenize ekleyin ve bunun dışında hafızaya iyi gelen yiyeceklerden olan kuru tahıl ürünlerini tüketin.

Yaban Mersini: C vitamini bakımından zengin olan yaban mersini antioksidan içeren özelliği ile yaşla birlikte zayıflayan hafızaya iyi gelir. İçerisinde bulunan antosiyaninler ile flavonoidler beynin hafızadan sorumlu bölgesi olan hipokampus üzerinde direk etki sağlar. Yapılan araştırmalarda yaban mersininin hafızayı kesin güçlendirdiği ortaya koyulmuştur. Hatta alzheimer hastalığından dolayı hafıza kaybına iyi gelip gelmediği konusu şuan araştırılmaktadır.

Yumurta: Bellekte önemli bir sentez için gerekli kolin maddesi yumurtada bol miktarda bulunduğundan hafızaya iki gelir. Kolin almanın Alzheimer hastalığını önlediği söylenemez ama hayvanlar üzerinde yapılan bazı araştırmalar erken yaşlarda kolin alan kişilerin ileride hafızasında sorun olmadığını göstermiştir.

Yeşil Çay: Yeşil çay içinde polifenoller bulunur ve özellikle de içindeki flavonoidlerin hafızayı geliştirdiği düşünülür. Alzheimer hastalarının beyinlerinde plak oluşturan proteinlerin üretiminin azaltılmasına yardımcı olan yeşil çay hafızayı zayıflatan nöron kaybını da engeller.

Balık: Beynin düzgün olarak çalışabilmesi için gerekli olan bir besin kaynağıdır. Hafızanın kuvvetlenmesi için oldukça önemli sayılan omega 3 yağ asitleri bulunur. Ton, somon veya alabalık gibi soğuk su balıklarının haftada en az iki öğün tüketilmelidir.

Sebzeler: Düşük kalorili olan sebzeler, A vitamini ve demir gibi birçok temel vitamin ile mineralleri de içerir. Ispanak, marul ya da lahana gibi yeşil yapraklı sebzeler hafızaya iyi gelen yiyecekler arasında yer alır.


Güçlü Bir Hafıza için Yapılması Gerekenler
  • Tansiyonunu ve kolesterolü normal değerlerde tutmak gerekir. Kalp ve damar sağlığını koruyarak beynin düzgün çalışması bu şekilde sağlanır.
  • Uyku düzenini de önemli bir etkendir. Uyku bozuklukları hafızanın zayıflaması ile yakından ilgilidir
  • Düzenli egzersiz yapmak ve düzenli fiziksel aktivite bulunmak Alzheimer hastalığı ya da bunama riskini azaltır.
  • Beyin jimnastiği yapmak da önemlidir. Bulmaca ya da bir lisan öğrenme gibi beyni çalıştıran aktiviteler ilerleyen yaşlarda beyin sağlığı için önemlidir.
0 yorum

Kadınlara Kötü Haber...

Son yapılan araştırmalara göre uykusuzluğun kadınların sağlığını erkeklerden daha kötü etkilediği ortaya çıktı. 

Genellikle trafik kazalarına ya da iş kazalarına sebep olduğu söylenen uykusuzluğun aslında diabet, yüksek tansiyon, depresyon ve obeziteyle de yakından ilişkili olduğu belirlendi.

Warwick Tıp Fakültesi'ne bağlı araştırmalar yapan bilim adamları uykusuzluğun yüksek kan basıncıyla yakından ilişkili olduğunu ortaya çıkarttı. Ancak araştırmanın bir diğer önemli tarafı bu durum kadınları erkeklerden çok daha fazla ilgilendiriyor.

Geçtiğimiz hafta Pittsburgh Üniversitesi Tıp Fakültesi araştırmacıları tarafından yapılan bir başka araştırmaya göre uykusuzluk çeken kadınlar ilişkilerinde sorun yaşıyor ancak bu durum yine erkekleri çok da fazla etkilemiyor.

Birçok araştırmaya göre kısa ve kalitesiz uykunun kronikleşmesi kadınların ve erkeklerin daha erken ölmesine sebep oluyor.

5 saat ve altında uyuyan kadınlar diğer hemcinslerine göre 2 kat fazla yüksek kan basıncı sorunu yaşıyor. Ancak 5 saat ve altında uyuyan erkeklerde bu durumun kan basıncı üzerinde etkisi olmuyor.

Kadın ve erkeklerin uyku kalitelerinde ise kadınların daha şanslı olduğu görüldü. Pennsylvania Üniversitesi'nde yapılan araştırma sonucuna göre ise kadınlar genellikle 70 dakika derin uyku uyurken erkeklerde ise bu durum en fazla 40 dakika.

0 yorum

'Hayatımda böyle ağrı yaşamadım' diyorsanız...

Tüm yaşamımız süresince öyle ya da böyle bir baş ağrısı sıkıntısı mutlaka yaşarız. Baş ağrısı yapan üçyüze yakın neden vardır. En tehlikeli baş ağrısı da anevrizma dediğimiz beyin kanaması nedeniyle ortaya çıkan baş ağrısı.

Özellikle baş ağrısı nedenleri arasında sık karşımıza çıkan; gerilim tipi ve migren tipi baş ağrılarıdır. Bunun yanında kafatası içerisindeki hava ile dolu boşlukların iltihaplanması durumu olan sinüzit de sık baş ağrısı nedenlerinden biridir. Yine arteriyel basınç değişiklikleri, yani yüksek ya da düşük tansiyon baş ağrısı nedeni olabildiği gibi kan şekeri ile ilgili değişiklikler de aynı şekilde klinik belirti gösterebilir. Beyin Ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Candan Hundemir, ani ve şiddetli baş ve ense ağrısı konusunda uyarılarda bulundu.

"HAYATIMDA BÖYLE BİR AĞRI İLE KARŞILAŞMADIM"

Ani ve şiddetli gelişen ve enseyi de içine alan, hatta hastaların; “hayatımda böyle bir ağrı ile karşılaşmadım”, “beynim, kafam yerinden kopacak gibiydi”, “ensemden yukarı doğru çok şiddetli bıçak saplanır tarzda bir ağrı”, “şimşek çakar gibiydi” şeklinde ifadelendirdiği baş ağrılarının altında beyin kanamalar yatabiliyor. Beyin kanaması beyin zarının içine kan sızması şeklinde olabileceği gibi direkt beyin dokusu içine de olabilir.

ANEVRİZMA BEYİNDE BALONCUK OLUŞMASI

Halk arasında baloncuk hastalığı olarak da ifade edilen anevrizmalar; temiz kan taşıyan damarlardaki (arter) zayıf yerlerden gelişen ve genellikle damarın daha küçük dallara ayrıldığı noktalarda oluşan anormal genişlemelerdir. Zayıf olan baloncuk duvarı, basınca dayanamadığı anda yırtılır ve damar dışına kan sızar. Bu olay ya kendiliğinden (yüksek tansiyona bağlı) ya da eforla (öksürme, hapşırma, ıkınma, cinsel temas gibi) oluşur. Kanın beyin zarı içine yayılması ile de yukarıda sözü edilen o şiddetli baş ağrısı ortaya çıkar.

HASTA ÖYKÜSÜ VE MRG İLE TANI KOYULUYOR

Tanıda ilk aşamada hastalık öyküsü ve muayeneyi doğrulamak amacı ile öncelikle tomografi ve bazen MRG kullanılmaktadır, tetkikleri normal çıkan ancak kliniği bizi tatmin etmeyen vakalarda belden alınan beyin omurilik sıvısının incelenmesi de önemli bir tanı yöntemidir. İkinci aşamada hastanın da kliniği uygunsa kanayan damarı ve baloncuğun büyüklüğünü görmemizi sağlayan “serebral anjiografi” yani beyin damarlarının görüntülenmesi tetkiki ivedi bir şekilde yapılır. Böylece baloncuğun ameliyat kriterlerine uygun olup olmadığı (geniş boyunlu olması, dev boyutta olması ya da kötü yerleşimli olması gibi) anlaşılır.

Hasta ameliyat edilemiyorsa bu durumda bir girişimsel radyolog tarafından kasık bölgesindeki damardan yerleştirilen katater yardımı ile beyindeki baloncuk içine girilebilmekte, içi özel materyallerle doldurulmak suretiyle bertaraf edilebilmektedir.

0 yorum

'Güzel' misiniz 'fena değil' mi?

Kendinizi nasıl buluyorsunuz? "Güzel" mi? "Ortalama" mı? Ünlü bir güzellik firmasının 5 şehirde yaptığı araştırmanın sonuçları şaşırtıcı... Siz olsanız hangi kapıdan girerdiniz?

Ünlü bir güzellik markası yeni reklam filmi için ilginç bir deney yaptı. Bir alışveriş merkezine gelen kadınlar, fiziksel güzelliklerini baz alarak yan yana duran iki kapıdan birini seçmeye zorlandı. Birinin üzerinde "güzel", diğerinin ise "ortalama" yazıyordu. Kadınların yüzde 96'sı kendini "ortalama güzellikte" bulduğu için "avarage" kapısından geçmeyi tercih etti.

Şangay, San Francisco, Londra, Sao Paulo ve Delhi'de yapılan deneyde, kendisini "ortalama güzellikte" bulan kadınların çoğu, seçimini yaptıktan sonra pişmanlık duydu. Reklam filmi sosyal medyada #ChooseBeautiful hashtag'iyle kullanıcılar tarafından değerlendiriliyor.


0 yorum

Çocuklarda obeziteyi önlemenin yolları

En önemli sağlık sorunlarının başında gelen obezite artık çocuklar için de tehdit oluşturuyor. Sağlık sorunlarının yanı sıra çocuklarda obezite duygusal, psikolojik ve sosyal konularda yara almış yetişkinlerin yetişmesine neden olur. Sürekli alay konusu olması nedeniyle kendine olan güvenleri de sarsılabiliyor. 

Beslenme uzmanı ve diyetisyen Serkan Tutar obeziteyi önlemek için yapılması gerekenleri anlattı:

Kilosu hakkında dalga geçmeyin
Çocuğunuzun vücut yapısı ile uyarıda bulunmak, arkadaşları ile kıyaslamak, sürekli bu konuda eleştirmek veya aşağılamak onun özgüvensiz bir çocuk olmasından başka bir işe yaramayacağını bilmelisiniz. Sağlıklı ve pozitif yaşam tarzı değişikliklerine odaklanmalısınız.

Alışverişi ve yemeği beraber yapın
Besin seçimi konusunda sağlıklı kararlar verebilmeyi çocuğunuza öğretmelisiniz. Bunu da en rahat yapabileceğiniz yer alıverişlerdir. Bu sayede çocuğunuz yaşamının sonuna kadar hep doğru besin tercihleri yapabilir. Ayrıca yemek hazırlarken çocuğunuzu da mutfağa sokmak onun besinlere karşı direnç geliştirmesini engeller. Bu sayede yemek seçmeyen ve her hazırladığınızı tüketen bir çocuğunuz olur. Son olarak yemeği beraber tüketin ama kesinlikle televizyonun karşısında değil.

Çocuğunuzun yeteri uyuduğundan emin olun
Çalışmalar önerilen uyku saatlerinden daha az uyuyan çocukların yüksek kilolu veya obezite olmaları riskinin yüksek olduğunu göstermektedir. Okul çağındaki çocuklarda önerilen uyku saati 10 iken, daha küçük çocukların 12 saat uyumaları önerilmektedir.

Sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanmasına yardımcı olun
Dengeli ve tutarlı bir diyet çocuklarınızın yeterli büyüme ve gelişmesinin sağlanması için önemlidir. Meyve, sebze, tam tahıllar, yağsız protein kaynakları, süt ürünleri çocuğunuzun her gün alması gereken besin gruplarıdır. Bunlardan birisi eksik olduğunda uzun vadeli beslenme yetersizliğine bağlı olarak hastalıklar gelişebilir. Yağ ve şeker içeriği yüksek yani yüksek kalorili gıdalarda limit koymalısınız. Porsiyon kontrolü de obezite riskinin azalması açısından önemlidir.

Fiziksel olarak aktif olmasını teşvik edin
Bisiklet, yürüyüş, dışarda oyun vb aktiviteler ile çocuğunuzun her gün bir saat hareket etmesini sağlayın. Ayrıca buna sizde katılarak çocuğunuzu daha fazla motive edebilirsiniz. Babalar araba yıkamada anneler evi temizlemede yardım istemesinin bile çocuklarınız için hareket olduğunu unutmayın. Ayrıca çocuklarınızı daha keyifli aktiviteler olan dans kursları veya dövüş sanatları kurslarına yazdırabilir veya okuldaki futbol veya basketbol takımına katılmasını teşvik edebilirsiniz.

Yemeği ödül yapmayın
Yemeği ödül olarak göstermek uslu ama obez bir çocuğa sahip olmanıza neden olur. Çünkü genelde ödül olarak verilen yemekler yüksek şeker ve yağ içeriklidir.

Düzenli uzman ile görüşün
Doğru beslenme alışkanlıklarını çocuğunuzun sizden öğreneceğiniz gerçeğinden yola çıkarak sizin de doğru beslenme alışkanlıklarını öğrenmeniz gerekir. Bunun en doğru adresi uzman diyetisyenden yardım almanızdır. Bu sadece hem siz hem de aileniz için doğru beslenme adımları atmış olursunuz.

Ekran zamanını sınırlayın
Çocuklar günde en az 2 saatlerini televizyon, bilgisayar veya oyun konsolları karşısında geçirdikleri için hareketleri çok ciddi seviyede düşmüştür. Bunun en önemli yansıması uzun vadede vücuda gelen kilolardır. Bunu mümkün olduğunda sınırlanması gereklidir. Ayrıca 2 yaşından küçük çocuklar için ailelerin televizyon izletmemesi çok önemlidir.

0 yorum

Bel Ağrısından Kurtulmanın 9 Doğal Yolu

En sık doktora gitme sebeplerimizden bel ağrısı, günlük yaşamımızı ve iş hayatını olumsuz etkilemeye devam ediyor. Bu yüzden bel ağrısının sebepleri kadar bel ağrısından kurtulmak için başvurulan yöntemler de önem kazanıyor. 

Yrd. Doç. Dr. Gamze Şenbursa, bel ağrısından kurtulmanın 9 doğal yolunu sizler için yazdı:

Akupunktur
Bel ağrısı için akupunktur, konvansiyonel terapinin diğer formlarını tamamlama açısından güçlü kanıtlara sahip. Toplam 6 bin 359 hastayla yapılan 23 klinik çalışmanın analizinden sonra, çalışma sahipleri, bel ağrısında akupunkturun hiçbir tedavi almamaktan daha yararlı olduğu konusunda ılımlı kanıtlar olduğu sonucuna vardı. Bu alandaki çalışmalar sürüyor.

Peki, akupunktur nasıl etki eder? Geleneksel Çin tıbbına göre ağrı, vücut boyunca enerjinin geçtiği yolların blokasyonu sonucu meydana gelir. Bu görünmez yollara akupunktur iğneleri batırıldığında enerji blokajı kaldırılır. Akupunktur doğal ağrı kesici olan opoidlerin salınımını etkileyebilir, sempatik sinir sistemine sinyaller göndererek nörokimyasalları ve hormonları serbest bırakabilir.
Eğer akupunkturu denemek isterseniz, başlangıç olarak haftada 1-3 seanslık planlama yapabilirsiniz.

Masaj Terapi
Bilim dergisi Spine’da yayınlanan araştırmaya göre, araştırmacılar bel ağrısında masaj kullanılan 13 klinik çalışmayı derledi. Çalışmanın yazarları subakut ve kronik bel ağrısında, özellikle egzersiz ve hasta eğitimi ile kombine edilirse masajın hastalar için etkili olabileceği sonucuna vardı.
Masaj terapi aynı zamanda anksiyete ve depresyonla ilgili kronik ağrıyı da azaltabilir. Masaj terapi, hamilelik sırasında bel ağrısı için kullanılan en popüler doğal tedavi şeklidir.

Karyopraktik
Bel ağrısı, insanların bir karyopraktiktisti en sık ziyaret etme sebebidir. Karyopraktik doktorları eklem hareketliliğini restore edebilmek için spinal mobilizasyonu kullanırlar. Kas yaralanması, burkulma, inflamasyon ve ağrıyla kısıtlanan eklemleri kontrollü bir kuvvet uygulayarak maniple eder. Manipulasyonun ağrıyı ve kas gerginliğini azalttığı ve iyileşmeyi hızlandırdığına inanılır.

Journal of Manipulative Physiological Therapeutics adlı dergide yayınlanan bir derleme çalışmasına göre karyopraktik tedavi; akut, subakut ve kronik bel ağrısı olan hastalarda spinal manipulasyonla semptomları azaltmayı ve fonksiyonu geliştirmeyi amaçlıyor. 64 klinik çalışma ve 887 dokümanın incelenmesiyle oluşturulmuş bu derlemede; yazarlar karyopraktik tedavisinin egzersizle kombine edilmesinin, sonuçları hızlandırdığı, geliştirdiği ve ileri dönemdeki bel ağrılarına karşı koruyucu olduğu sonucuna vardılar.

Vitamin D
Kronik kas ağrısı D vitamini eksikliğinin bir semptomu olabilir. The British Medical Journal’da yayınlanan araştırmaya göre, D vitamin seviyesi düşük olan hastalarda D vitamin takviyesinin, bel ağrısında klinik olarak iyileşme sağladığını göstermiştir.

Temel besin maddesi olarak bazı gıdalarda (zenginleştirilmiş süt ya da küçük kemikli balıklar gibi) bulunur, D vitamini güneşin ultraviyole ışınlarına maruz kaldıkça vücut tarafından doğal olarak üretilir. Ama gün boyunca yiyeceklerden ve güneşten önerilen miktarda D vitamini almak zorlaştığından, birçok uzman D vitamini seviyenizi ek gıda alarak yükseltmenizi tavsiye ediyor.

Anti-İnflamuar Bitkiler
Bel ağrısının gelişiminde inflamasyonun rol oynadığı anlaşıldığından beri, bazı bitkilerin anti inflamatuar etkilerinin bel ağrısında yararlı olabileceği düşünülüyor.

Örneğin; beyaz söğüt kabuğu, aspirin benzeri özellikleri nedeniyle ağrıyı rahatlatabilir. Beyaz söğüt kabuğunda bulunan, Salicin olarak bilinen madde, vücudun salisilik asit salınımını artırır (Benzer olarak Aspirin de vücutta salisilik asit salınımını artırır). Salisilik asitin, ağrıyı ve inflamasyonu azaltmanın aktif bir bileşeni olduğuna inanılır.

Bel ağrısı tedavisinde kullanılan başka bir bitkide; şeytan pençesidir. (devil’sclow) Şeytan pençesi, içinde anti inflamatuar kimyasal bileşenler bulunan harpagonsit içerir.
2007’de Spine dergisinde yayınlanan bir derlemede, hem beyaz söğüt kabuğunun hem de şeytan pençesinin ağrıyı azaltmada plasebodan daha etkili olduğu bulunmuştur. Derlemedeki birçok çalışmanın kalite yönünden zayıf olması dolasıyla; bu bitkilerin kullanımının standart tedaviyle karşılaştırılması hakkında daha fazla çalışma yapılması gerekiyor.

Magnezyum
Magnezyum vücutta en çok bulunan 4. mineraldir. 300’den fazla biyokimyasal reaksiyonda bulunması nedeniyle, normal kas ve sinir fonksiyonlarını sürdürmeye, kalp ritmini sabit tutmaya, bağışıklık sistemini desteklemeye ve kemik gücünün korumasına yardımcı olur. Magnezyum ayrıca kan şeker seviyesinin düzenlenmesine, kan basıncının düzenlenmesine yardımcı olur ve aynı zamanda enerji metabolizmasında ve protein sentezinde de görevlidir.

2001 de Journal of Trace Elements in Medicine and Biology’de yayınlanan bir çalışmaya göre, çalışmadaki kronik bel ağrısı bulunan 82 hastanın 76’sında mineral takviyesiyle ağrılarında azalma gözlenmiştir. Ek olarak, takviyelerin magnezyum seviyesini %11 oranında artırdığı bulunmuştur.

Vitamin B12
2000 yılında European Review for Medical and Pharmacological Sciences’da yayınlanan bir çalışmaya göre bel ağrısı olan hastalara B12 vitamin enjeksiyonunun etkinliği ve güvenilirliği incelenmiştir. 60 hastanın dahil olduğu çalışmada, B12 vitamini enjekte edilen hastalarda istatistiksel olarak ağrıda önemli oranda azalma görülmüştür. Aynı zamanda plasebo alan kişilerden daha az ilaç kullanılmıştır.

Çalışmalar, B12 vitamininin oral yoldan tablet olarak ve nazal yoldan sprey olarak alınmasını da etkili olduğunu göstermiştir.

Tai Chi
Tai Chi; yavaş ve zarif hareketleri içeren, meditasyon ve derin solunumu kapsayan savaşa özgü, eski bir sanattır. Stresi azalttığı düşünülmesine rağmen, tai chi çok az çalışmada kronik ağrısı olan kişilerde yararlı olduğu bulunmuştur.

Tai chi’nin bel ağrısı tedavisi ile ilgili çalışmaları kısıtlı olmasına rağmen, tai chi uygulamasının bel ağrısının belli seviyede azaltacağı yönünde çalışmalar da vardır. 2011 yılında Arthritis Care&Research’de yayınlanan bilimsel çalışmalarda 10 haftalık tai chi programının uzun süreli kronik bel ağrısı olan hastalarda ağrıyı azalttığı, fonksiyonu geliştirdiği bulunmuştur. Çalışma, kronik bel ağrısı olan 160 yetişkini içermektedir, katılımcıların yarısı 40 dakikalık tai chi seansını 10 hafta içerisinde 18 kez uygulamışlardır.

Balneoterapi
Ağrıyı azaltmada en eski terapilerden biri olan balneoterapi; mineralli su ve ılık su banyosunu içeren bir tür hidroterapi yöntemidir.

2006 yılında Rheumatology’de yayınlanan bir çalışmada; araştırmacılar bel ağrısı tedavisinde balneoterapinin kullanıldığını göstermiştir. 5 klinik çalışmaya bakıldığında, yazarlar balneoterapinin bel ağrısı olan hastaların tedavisindeki etkilerinin ‘umut verici’ olduğunu raporlamışlardır. Destekleyici bilginin kısıtlı olması nedeniyle, araştırmacılar balneoterapi ve bel ağrısı üzerine büyük ölçekli çalışmalar yapılmasını önermektedir. Yine de; kalp problemleri olanlar balneoterapiyi uzman gözetimi olmadan kullanmamalı.

0 yorum

Bakteriler en çok hangi güzellik ürünlerinde bulunuyor?

Kişisel hijyenimize ne kadar dikkat edersek edelim, kullandığımız güzellik malzemelerden vücudumuza geçen bakterileri fark etmiyoruz. Bakteri yuvası olan ve düzenli olarak temizlenmesi gereken güzellik malzemelerini yazdık.

Ne yazık ki kullandığımız tüm güzellik malzemelerinde bakteri bulunuyor. Ne kadar dikkatli olsak da kendilerine yer edinen bakterilerden tamamen kurtulmak mümkün değil. Ama en çok yer edindikleri güzellik malzemelerini bilip, özellikle onların temizliğine dikkat etmemiz faydalı olabilir.

İşte bakterilerin yuva yaptığı ve günlük hayatımızda çok fazla kullandığımız şeyler...

Saç kurutma makineleri
Eğer saçlarınızı kurutmak için üflemeli saç kurutma makinelerinden birini kullanıyorsanız, içinde birikmiş olan bakterilerin de havayla birlikte saçınıza geçtiğini bilmelisiniz. Bu nedenle saç kurutma makinenizi düzenli olarak temizlemenizde fayda var.

Saç düzleştiriciler ve maşalar
Saçlarınızı ısıdan korumak için birçok ürün kullanıyor olabilirsiniz ama bu düzleştiricileri ya da maşaları düzenli olarak temizlemediğinizde aslında saçınıza çok daha fazla zarar veriyorsunuz.

Banyo lifleri
Sürekli nemli bir ortamda bulunan banyo lifleriniz tam bir bakteri ve küf yuvası haline gelebiliyor, bu da cildinizde irritasyonlara ve hatta daha ciddi sorunlara yol açabilir. Bu durumda size tavsiyemiz, banyoda temizlenmek için sadece elinizi kullanmanız.

Kalıp sabunlar
Bir kere kullanıldıktan sonra asla tam olarak kurumayan kalıp sabunlar bu şekilde birçok bakteriyi de üstlerinde biriktirmiş oluyorlar ve ne yazık ki siz cildinizi temizlediğinizi düşünürken tüm bu bakterileri üstünüze çekmiş oluyorsunuz.

Manikür salonları
Eğer manikürünüzü evde yapamıyorsanız, gittiğiniz yerin oldukça güvenilir olmasına dikkat etmenizde fayda var. Sizin için kullanılan malzemelerin temiz ve yeni olduğundan ayrıca manikürünüzü yapan kişinin kişisel hijyeninden emin olmalısınız.

Kuaförler
Manikür salonları için geçerli olan her şey aslında kuaförler için de geçerli. Saçınızı kesmek için kullanılan makasın ya da size verilen havlunun sizden önceki müşteriden sonra temizlenmiş olduğundan bir şekilde emin olmanız, tüm o bakterileri vücudunuza çekmemeniz için bir gereklilik.

Ağda salonları
Hijyen konusunda en çok dikkat etmeniz gereken yerler aslında ağda salonları özellikle de bikini bölgeniz için gidiyorsanız. Ağda yapan kişinin eldiven takmasına ve ağda yapılacak yerin her müşteriden sonra temizlenmesine dikkat etmemeniz, ciddi sağlık sorunlara yol açabilir.

Saç fırçaları ve taraklar
Her gün saçınıza birçok ürün sürdüğünüzü ve bu saç fırçalarını da her gün kullandığınızı düşünürsek, tüm o ürünlerin fırça üzerinde birikerek bakteri oluşumuna sebep olduğunu söyleyebiliriz. Bu yüzden, saç fırçanızı her kullanımdan sonra temizlemenizde fayda var.

Küpe
Cildinizin bir şekilde içine soktuğunuz küpeleri, her çıkardığınızda üzerlerinde birçok bakteri birikiyor ve tekrar kullanmak istediğinizde tüm o bakterileri vücudunuza davet etmiş oluyorsunuz.

Diş fırçaları
Özellikle diş fırçanızı banyoda tuvalete yakın bir yerde tutuyorsanız, tüm o havadan gelen bakterilerin fırçanın kılları üzerinde biriktiğiniz söyleyebiliriz. Bu nedenle en iyisi bir diş fırçası kabı kullanmanız olacak.

Tıraş bıçakları
Epilasyon için tıraş bıçağı tercih ediyorsanız, onların vücudunuzdaki kıllarla ve hatta zaman zaman kanla da temas ettiğini biliyorsunuzdur. Cildinizde irritasyona sebep olmaması için kullan at tıraş bıçaklarını kullanmanız çok daha iyi seçenek.

Makyaj fırçaları
Makyajınızı banyoda yaparken, havadan gelen tüm o bakterilerin makyaj fırçanıza ve oradan da cildinize geçtiğini elbette fark edemeyebilirsiniz ancak bu durumun cildinizde yaratacağı sorunları fark etmemek mümkün değil. Bu yüzden makyaj fırçalarınızı düzenli olarak temizleme alışkanlığı edinmenizde fayda var.

Maskara
Maskaranız da bakteriler için bir yuva olabilir. Bu nedenle bitmemiş olsa bile, maskaranızı en geç 3 ayda bir değiştirmenizde fayda var.

Kozmetik tester'ları
Kozmetik mağazalarında denediğiniz tüm o tester'ların aslında birer bakteri yuvası olduğunu tahmin etmek zor değil. Daha önce kim tarafından kullanıldığını bilmediğiniz bu ürünleri cildinize ya da dudaklarınıza değdirmek yerine eliniz üzerinde denemenizde fayda var.

Cep telefonları
Gün içinde birçok yere temas eden cep telefonunuz birçok virüs, mantar ve bakteriye ev sahipliği yapıyor olabilir. Ve hatta tüm bu organizmalar cildinizdeki lekelerin, sivilcelerin ya da kızarıklıkların da sorumlusu olabilir. Bu yüzden cep telefonu ekranınızı düzenli olarak temizlemenizde fayda var.

Kulaklıklar
Kulağınıza içine soktuğunuz kulaklığınızın ne kadar çok bakteriyi vücudunuza taşıdığını ve onları düzenli olarak temizlemenizin sizi aslında birçok sağlık probleminden kurtarabileceğini hiç düşünmüş müydünüz?

Makyaj paletleri
Her kapağını açtığınızda havadan birçok bakteri alan makyaj paletinize her dokunduğunuzda da elinizden bakteriler geçiyor olabilir. En azından makyaj yapmadan önce ellerinizi yıkayarak bunların bir kısmından kurtulmanız mümkün.

Ruj
Eğer yemeklerden sonra ruj tazeleme gibi bir alışkanlığınız varsa, tüm o yemek kalıntılarının da rujunuza yapışarak zamanla bakteri oluşumuna neden olduğunu aklınızda bulundurmalısınız.

Çantalar
Çantanızın yere değen kısmı, elinizde tuttuğunuz yeri ve hatta özellikle deriden yapılmışsa tamamı da bir bakteri yuvası olabilir. Çantalarınızı düzenli olarak temizlemenizde fayda var.

Havlular
Saçımızı, vücudumuzu ya da yüzümüzü kurulamak için kullandığımız havlular ıslak kaldığında küf ve bakteriler için bir yuva haline gelebiliyorlar. Havlularınızı düzenli olarak değiştirmelisiniz ayrıca yüzünüz için kağıt havlu tercih edebilirsiniz.

Hava
Bütün günü iş yerinizde ya da evde geçiriyorsanız, içerdeki hava da cildiniz için oldukça zararlı. İçerdeki havanın ne kadar çok bakteri barındırdığını tahmin bile edemezsiniz.

Cildiniz ve saçınız
Cildimiz ve saçlarımız da havadan gelen tozları tutarak bakteriye dönüştürebiliyorlar ve bu bakterilerin nefes yoluyla vücudumuza girmesi de hastalanmamıza neden olabiliyor. Bu yüzden aslında kişisel hijyenin her şeyden önemli olduğunu unutmamanızda fayda var.

0 yorum

Günde 100 kalori azaltmak için 15 öneri

Zayıflamak istiyorsanız, pratik önerilerimizi uygulayarak her gün fazladan 100 kalori yakabilirsiniz, hem de hiç uğraşmadan. Kilo vermek için pratik öneriler!

Yaz yaklaşıyor, biraz göbekten, biraz yanlardan kilo verseniz ne iyi olur, değil mi? Açıkça söylüyoruz, yediklerinizi kısıtlamazsanız, kilo vermeyi unutun. Beslenme tarzınızı değiştirmeden kilo vermeniz imkansız.

Zayıflamak için her hafta ya 3,500 kalori yakacaksınız ya da yediklerinizden azaltacaksınız. Bu, ortalama günde 500 kalori azaltmanız anlamına geliyor. Egzersiz yaparak 500 kalorinin büyük bir kısmını yakmanız mümkün, ama çok da kolay değil. 30 dakikalık koşu yaklaşık 250 kalori yakmanıza yardımcı olur. O zaman biraz da yediklerinizden feragat etmelisiniz.

Size önereceğimiz 15 pratik adımla farkında bile olmadan, günlük kalori alımınızdan 100 kalori azaltabilirsiniz.

1- Sandviç yerken üst taraftaki ekmeği ayırın ve üstü açık şekilde yiyin.
2- Kahvaltıda meyve suyu içmekten vazgeçin, bu size 112 kalori kaybettirecek.
3- Günde en az 10 dakika bisiklete binin, bir yerden bir yere bisikletle gidin.
4- Yediğiniz sandviçin içinden mayonezi çıkarın, 90 kalori kaybedeceksiniz.
5- Salatanıza balzamik sirke eklemeyin, 100 kalori kaybedeceksiniz.
6- Pişirdiğiniz yemeklere her zamankinin yarısı kadar yağ koyun.
7- Köpeğinizle zıplayıp yuvarlanarak oyun oynamak yarım saatte 100 kalori yakmanızı sağlar.
8- Tabağınıza koyduğunuz yemek miktarını 1/3 oranında azaltın.
9- Sipariş verdiğiniz yemeğin yanında pilav veya patates kızartması varsa, bunların yerine haşlanmış sebze veya salata tercih edin.
10- İçki içecekseniz, 1 kadehten fazla içmeyin.
11- Mümkün olduğunca merdivenleri kullanın. Merdiven çıkmak, kalori yakan iyi bir egzersiz.
12- Yalnızca bir saat ev temizliği yaparak 100 kalori yakabilirsiniz.
13- Bahçenizle ve çiçeklerinizle ilgilenmek, hem keyiflidir hem de kalori yaktırır.
14- Pizza yiyecekseniz ince hamur tercih edin.
15- Kola, gazoz gibi gazlı içecekleri tüketmeyi bırakın.

0 yorum

Migren Tedavi Yöntemleri

Migren baş ağrısı olarak bilinen ve çok yaygın olan kronik hastalıkların başında gelir. İlerleyen evrelerde insanların normal hayatlarına müdahale eden bu hastalık dört evreden oluşmaktadır. Migren tedavi yöntemleri arasında ilaç ve bitkisel tedavi bulunmaktadır.

Migren tedavi yöntemleri uygulanmadan önce migrenin hangi evrede olduğunun saptanması önemlidir. İlk evrede uyarılar baş gösterir. Vücutta ağırlık, uyuma isteği, yorgunluk ve durgun bir tavır sergilenir. İkinci evrede aura olarak bilinen baş ağrısı öncesinde hissedilen belirtidir. En belirgin özelliği ise, görme esnasında görülen çizgiler, çoğu nesneyi gri renkte görme, düşünce de karışıklık, yüzde karıncalanma gibi durumlar gözlenmektedir.

Üçüncü evre ise baş ağrısı başlamasıdır. İkinci evreden sonra en çok acı veren baş ağrısı dönemidir. Bu ağrı başın tüm bölgelerinde görülebilmektedir. En fazla ağrıyı tetikleyen ise keskin ışık ve yüksek sestir. Çeşitli ilaçlar yardımı ile veya kendiliğinden ağrı dindikten sonra vücut tamamen bitkin düşer, saatlerce iş yapmış hissine kapılır, sık sık esner ve uyuma hissi uyanır. Migren ağrısı yaşandığı an gürültüden uzak durmak, beyni yoracak aktivitelerden uzak durmak gerekmektedir. Ayrıca migren ağrısını tetikleyen bazı besinler vardır. Bunlardan bazıları, sucuk, çikolata ve domuz etidir. Alkol kullananlarda migren ağrısının daha şiddetli yaşandığı kanıtlanmıştır.

Migren tedavi yöntemleri arasında en çok tercih edilen ilaç tedavisidir. Migrenin bulunduğu evreye göre uygun görülen ağrı kesiciler ile migren çözümlenmeye çalışır. Bunun yanı sıra fizik tedavi yöntemi ile de tedavi uygulanmaktadır. Çok yaygın olmayan ve halen geliştirilmeye çalışan tedavi yöntemlerinden biri olan beyne elektrik ve manyetik tepkiler gönderen mıknatıslar ile tedavi yöntemidir. Alternatif tıp yöntemleri arasında olan bitkiler ile ağrıyı hafifletme yaygın olarak kullanılmaktadır. özellikle bu konuda yararlı olarak görülen, kuşdili otu, melisa ve biberiye bitkileri ile migren ağrısı için özel çaylar hazırlanmaktadır. 

Migren halk arasında kronik baş ağrısı olarak bilinmektedir. En büyük düşmanı stres ve yorucu bir yaşamdır. Her insanın yaşama riski olan migren, ayrıca ailede daha önce migren hastalığı bulunması nedeni ile de görülebilmektedir. Bu rahatsızlıktan korunmanın tek yolu stresten uzak durmak olacaktır.  
0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI