işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

Göz Titremesi Nedir?


Göz titremesi (nistagmus), gözlerin istemsiz dairesel hareketleridir. Hareket halindeki bir aracı seyrederken olabilir. Göz titremesinin yavaş evresi; hasta, nesneye bakmayı sürdürürken gözlerin kaymasıyla oluşur.

Göz titremesinin hızlı evresiyse, gözlerin ani ve hızlı şekilde kayıp yerlerine geri dönmesiyle meydana gelir. Göz titremesi, yatay (bir yandan diğer yana hareketler), dikey (yukarıdan aşağıya) ya da dairesel olabilir. Herhangi bir neden olmadan meydana gelebilen göz titremesi, genellikle görüşü etkilemez. Göz titremesi bir hastalığın belirtisi olabilir. Beyinciğin zarar görmesi, içkulaktaki labirent bölgenin zarar görmesi, kalıtsal hastalıklar veya zehirlenme ortaya çıkabilir. Göz titremesine neden olan durumun bulunup tedavi edilmesi gerekir.
0 yorum

Vücut yaşlanmasını yavaşlatmanın yolu: Detoks


Banyo, duş alma, diş fırçalama, el, yüz yıkama gibi dış beden temizliği için gösterilen sürekli çabaların yanında iç beden temizliğinin ihmal edildiğine dikkat çeken Dr. Mustafa Yaşar, "İç bedenimizi ilaçlar, kimyasallar, hava kirliliği, GDO'lu gıdalar gibi etkenlerle oluşan atıklardan yılda en az iki kez arındırmamız gerekir." dedi.

Vücutta bu yolla biriken atıkların Alzheimer, Parkinson, demans, kanser gibi birçok kronik hastalığa yol açabildiğini kaydeden Dr. Yaşar, iç beden detoksu için deve dikeni tohumu, doktor gözetiminde bitkisel kürler, Diyet, spor, oruç ve hacamattan yararlanılabileceğini açıkladı. Dr. Yaşar düzenli uygulanan detoks programlarıyla vücut yaşlanmasının yavaşlatılabileceğini, 60 yaşındayken 40 yaşındaki bir bedene sahip olunabileceğini söyledi.

GDO'lu gıdalar, stres, hava kirliliği, zirai ilaç atıkları, makyaj ve temizlik ürünleri, kimyasal katkılı besinler, aşırı elektronik cihaz kullanımı gibi etkenlerle vücudumuza fazladan yüklediğimiz toksinlerin oksidatif strese yol açtığını kaydeden Dr. Mustafa Yaşar, bunun da Alzheimer, Parkinson, demans, kanser gibi birçok kronik hastalığa zemin hazırladığını vurguladı. Normalde vücutta biriken toksinler, diğer adıyla serbest radikallerin vücudun kendi antioksidan savunma sistemi sayesinde bir dengede tutulduğunu kaydeden Dr. Yaşar, özellikle şehir yaşamında fazladan yüklenilen toksinlerin vücuttan temizlenmesi için yılda en az iki kez detoks (zehirsizleştirme) uygulanması gerektiğine işaret etti.

Deve dikeni tohumu karaciğeri temizliyor
Vücudun toksinlerle savaşan antioksidan mekanizmasını güçlendirmenin büyük önem taşıdığına işaret eden Dr. Yaşar, bunun doktor gözetiminde uygulanacak bitkisel kürler, diyetler ve sporla sağlanabileceğini kaydetti. Dr. Yaşar, detoks tedavisi alma imkanı olmayanlar içinse deve dikeni tohumu önerdi. Dr. Yaşar, "Detoks için en baş sırada önereceğim deve dikeni tohumunun özellikle karaciğer üzerinde detoksu sağlayan enzimsel faaliyetleri organize ettiği, bu yolla detoks faaliyetini güçlendirdiği son yapılan klinik çalışmalarla ortaya kondu. Deve dikeni tohumunu öğütüp günlük bir çay kaşığı ölçeğinde bir ay boyunca tüketebilir, bunu senede iki kez tekrarlayabilirsiniz. Diğer bitkilerin kullanımı ancak doktor gözetiminde mümkün olabilir. Çünkü bitkiler de bir ilaçtır ve bilinçli kullanılması gerekir. Ancak deve dikeni tohumunun uzun süreli kullanımında bile herhangi bir toksik etkisi görülmedi. Halk arasında meryem ana tohumu diye de biliniyor." dedi.

Her gün yürüyüş yapılması ve iki litre su içilmesinin detoks açısından önemine değinen Dr. Mustafa Yaşar, aşırı elektronik cihaz kullanımından kaçınılması, yılda iki kez 15'er günlüğüne elektriksel kirliliğin en az seviyede olduğu köy ortamına gidilip arınılması gerektiğini belirtti. Tüm bu önlemlerin alınması ve yılda iki kez detoks programlarının uygulanması durumunda vücudun yaşlanmasının da yavaşlatılabileceğini belirtti.

Dr. Yaşar, brokoli, yaban mersini, adaçayı, civan perçemi, ısırgan yaprağı, soğan, sarımsak, elma, zencefil, maydanoz ve enginarın detoksa iyi gelen diğer bitkilerden olduğunu vurguladı.
0 yorum

Astigmatik Keratotomi



Uygun göz yapısı ve derecelerdeki astigmatlara uygulanabilecek basit bir yöntemdir.

Yumurta yapısında birbirine dik iki eksen yarıçapı farklı olan astigmatlı gözün daha dik olan eksenine 1 veya 2 adet astigmat dercesine bağlı farklı uzunlukta derin fakat korneayı delmeyen kesiler yapılmasıdır.

İki yaygın türü vardır: Şeffaf kornea ile beyazın sınırında yapıla daha az etkili Limbal Relaxing Incision (LRI)veya şeffaf korneanın ortasına daha yakın Astigmatik Keratotomi (AK). Göz damlalarla uyuşturulduktan sonra birkaç saniyede müdahale tamamlanabilir. Ameliyat sonrası hafif batma dışında pek rahatsızlık olmaz. LRI’de AK’ ya göre daha az ışık hassasiyeti ve ışık dağılması vardır. Birinci hafta sonunda kornea stabilize olur dolayısı ile görme de varacağı yere varmış olur.

VİDEO: LAZERLE ASTİGMAT TEDAVİSİ

Limbal Relaxing Incisions (LRI) katarakt cerrahisi esnasında da daha evvelden var olan astigmatı tedavi için de yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu sayede ameliyat sonrası gözlük takma ihtimali azalmış olur.
0 yorum

Fazla oturmak diyabet ve kalp hastalıkları riskini artırıyor


ANKARA (AA) - İngiltere'de yapılan bir çalışma, fazla oturmanın diyabet, kalp hastalıkları ve ölüm riskini artırdığını ortaya koydu.

Leicester ve Loughborough üniversitelerinin Diabetologia dergisinde yayımlanan araştırmasında, yaklaşık 800 bin kişinin katıldığı 18 araştırma incelendi.

Yapılan araştırmalara göre, uzun süre hareketsiz kalan kişiler, iş çıkışı spor salonuna ya da havuza giderek egzersiz yapsalar dahi hareketsiz kaldıkları sürenin olumsuz etkisini tam olarak ortadan kaldıramıyor. Yani, gün içinde 30 dakika egzersiz yapan bir kişi, sağlıklı bir hayatı olduğuna kendini inandırıyor, ancak geriye kalan 23,5 saatte ne yaptığını düşünmüyor.

SLAYT: DOĞAL EGZERSİZ YOLLARI

Uzun süre oturanların, oturmayanlara göre diyabet ve kalp rahatsızlığı geçirme riskinin daha fazla olduğunu vurgulayan bilim adamları, televizyon izlemek ya da bilgisayar kullanmak gibi insanı hareketsizliğe iten alışkanlıkların modern toplumlarda oldukça yaygın hale gelmeye başladığına da işaret ediyor.

Araştırmacılar, hareketsizliğin önüne geçebilmek için, bazı iş toplantılarının ayakta düzenlenmesi, öğle yemeği için ayrılan sürede yürüyüş yapılması ya da akşamları televizyon izleme süresinin azaltılması gibi önerilerde bulunuyorlar.
0 yorum

Stres Kalp Krizini Tetikliyor

"Lancet" dergisinde yayımlanan araştırmada, yaklaşık 200 bin kişinin katılımıyla diğer Avrupa ülkelerinde yapılan 13 çalışmayı analiz eden bilim insanları, aşırı iş yükü ve zaman yetersizliğinin neden olduğu stresin kalp krizi gibi koroner kalp hastalığı riskini yüzde 23 oranında artırdığını belirledi.

Araştırmacılardan Prof. Mika Kivimaki, iş stresi ile koroner kalp hastalıkları arasında tutarlı bir ilişki olduğunu belirlediklerini söyledi.

Video: Kalp Krizi

İş riskinin sigara kullanımı, hareketsizlik ve obezite gibi faktörlerle bir araya geldiğinde bu riskin çok daha fazla olduğuna dikkati çeken Prof. Kivimaki, iş stresinden şikayetçi kişilere koroner kalp hastalığı riskini azaltmak için sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemelerini önerdi.
Prof. Kivimaki, iş stresine rağmen sigarayı bırakarak, sağlıklı bir beslenme programı izleyerek ve spor yaparak kalp krizi riskinin yüzde 36 oranında azaltılabileceğine işaret etti.
0 yorum

Yoğurt, Yüksek Tansiyonu Düşürüyor

Amerikan Kalp Vakfı'nın araştırmasında, kaloriyi artırmadan öğünlere yoğurt eklenmesinin yüksek tansiyonu düşürebileceğini gösterdi.

Araştırmaya, başlangıçta yüksek tansiyonu olmayan 2 binden fazla kişi katıldı. 15 yıl süren araştırma boyunca 3 farklı dönemde katılımcıların yoğurt yeme alışkanlıkları değerlendirildi.

Video: Kan Basıncı (Tansiyon)

Yoğurt yeme alışkanlığına sahip kişilerde yüksek tansiyon riskinin az ve büyük tansiyonunun normal olduğu görüldü.

Araştırmacılar, üç günde bir yaklaşık bir kase yağsız yoğurt tüketenlerde yüksek tansiyon riskinin yüzde 31 düşük olduğunu vurguladı.
0 yorum

Kondisyon Kalp ve Ölüm Riskini Azaltır

Bir araştırma, yüksek kardiyo-solunum kondisyon seviyeleri ile ölçülen fiziken formda olmanın insanların kalp hastalığı geçirme ve herhangi bir sebepten ölme ihtimalinin daha az olduğunu gösteriyor.

Araştırmacılar, doktorların kardiyo-solunum kondisyonunu kişinin gelecekte kalp krizi geçirme veya ölme riskini değerlendirmede göz önünde bulundurmalarının nadir olduğunu söylüyorlar, çünkü farklı kondisyon seviyelerinde riskin ne derece azaldığı net değildir.
Fakat yapılan bir inceleme, düşük kardiyo-solunum kondisyon seviyesine sahip insanların herhangi bir sebepten ölme riskinin yüksek kondisyon seviyesine sahip insanlardan % 70 daha yüksek olduğunu gösteriyor.

Japonya, Ibaraki'deki Tsukuba Üniversitesi Klinik Tıp Enstitüsü araştırmacıları, "tıbbi uygulamada bir egzersiz stres testi ile kolaylıkla değerlendirilebilen kardiyo-solunum kondisyonunun ölüm oranı ve kalp hastalığı riskini tahmin etmede faydalı olabileceğini ileri sürüyoruz," diyorlar.

İncelemede araştırmacılar, yaklaşık 190.000 kişiyi içeren 33 farklı çalışmada bulunan kardiyo-solunum kondisyon ile ifade edilen fiziken formda olmak ile ölüm riski arasındaki ilişkiyi analiz ettiler.

Kardiyo-solunum kondisyon, katılımcıların bir yürüyüş bandında yorulana ve bitkin hissedene kadar yürüyerek egzersiz yaptıkları egzersiz stres testiyle ölçülür. Kardiyo-solunum kondisyon, metabolik eşdeğerle ifade edilen azami aerobik kapasite olarak tahmin edilir.

Metabolik eşdeğerler, vücudun hareket sırasında tükettiği oksijen miktarını gösterir ve egzersiz iş yükünü ölçmek üzere standart bir ölçek kullanılır. Bir metabolik eşdeğer, vücudun dinlenme halindeyken kullandığı oksijene eşittir. Egzersiz sırasında yüksek bir oksijen seviyesi elde edebilmek ve böylelikle yüksek bir metabolik eşdeğere sahip olabilmek, bir kondisyon göstergesidir.


Araştırmacılar, yüksek kardiyo-solunum kondisyonu olanlara kıyasla düşük kardiyo-solunum kondisyonu olanların herhangi bir sebepten ölme riskinin % 70 daha yüksek ve kalp krizi veya felç gibi kalp hastalığı geçirme riskinin ise % 56 daha yüksek olduğunu ortaya koydu. Orta seviye kondisyonu olanlara kıyasla düşük kardiyo-solunum kondisyonu olanların herhangi bir sebepten ölme riski % 40 ve kalp hastalığı geçirme riski ise % 47 daha yüksektir.

Araştırmacılar, kardiyo-solunum kondisyonunun minimum seviyesi olan 7.9 metabolik eşdeğerin tüm sağlığımız için önemli olabileceğini söylüyorlar. Yürüyüş hızı açısından ifade edilirse, 50 yaş civarındaki erkekler yürüyüş bandında zemin seviyesinde saatte 6.5 kilometre kesintisiz bir hızda yürüyebilmelidir ve kadınlar saatte 5 kilometre yürüyebilmelidirler veya standart yürüyüş bandı stres testinin en azından altı dakikasını tamamlayabilmelidirler (bu test, bir yokuşta daha yavaş bir hızda yürümeyi gerektirir).

Kondisyonda 1 metobolik eşdeğer artışının herhangi bir sebepten ölüm riskini % 13 ve kalp hastalığı riskini %15 azalttığını buldular. Başka bir şekilde söylersek, golf arabasına binmek ile golf oynarken yürümek arasındaki fark 1 metabolik eşdeğer seviyesindedir.
0 yorum

Yüzümüz Neden Kızarır

Ağzınızdan çıkan sözlere inanamıyorsunuz. Karşınızdaki kadını rencide etmek istemediniz ama oldu işte. Size ne onun ısmarladığı tavuk kanatlarından? Size dik dik bakıyor. Kalp hızınız artarken bir ürperti hissediyorsunuz. Ağzınızda metal tadı var ve yanaklarınız ısınmaya başlıyor. Utandınız ve bu yüzden kızarıyorsunuz.

Yüzünüzün kızarması ve utanmak bir aradadır. Kızarmış hissetmek, ani kişisel farkındalığa öyle doğal bir tepkidir ki duygusal olarak engelleyici bir deneyimin parçası olmasaydı neredeyse görmezden gelinebilirdi. Ama yüz kızarması eşsizdir, o yüzden bilim insanları onun hakkında daha fazla şey öğrenmek isterler. Yüz kızarmasının fizyolojisi anlaşılmaz gelse de yer alan fiziksel süreci anlıyoruz. İşte şöyle:

Utançtan kızarmak, savaş ya da kaç tepkinizi hareke geçiren aynı sistemle yönetilir: sempatik sinir sistemi. Bu sistem istemsizdir, yani süreçleri yürütmek hakkında bilfiil düşünmenize gerekmez. Aksine, kolunuzu hareket ettirmek istemli bir harekettir: Ne kadar kısa süreli olsa da onun hakkında düşünmeniz gerekir. Bu iyidir, çünkü kolunuzu oynatmak istemsiz olsaydı müzayedelerde istemediğiniz bir sürü şey alabilirdiniz.

Utandığınızda vücudunuz adrenalin üretir. Bu hormon doğal bir uyarıcı olarak işlev görür ve vücudunuzda hepsi savaş ya da kaç tepkisinin parçası olan bir dizi etki yaratır. Adrenalin nefes alıp vermenizi ve kalp atışınızı hızlandırıp sizi tehlikeden kaçmaya hazırlar. Gözbebeklerinizin büyüyüp mümkün olduğunca görsel bilgi edinmenizi sağlar. Sinirim sisteminizi yavaşlatır, böylece enerji kaslarınıza yönlendirilebilir. Bütün bu etkiler, utandığınızda hissettiğiniz ürpertiyi açıklar.

Adrenalin, kan akışını ve oksijen dağıtımını hızlandırmak için kan damarlarınızın genişlemesine de (vazodilasyon) neden olur. Yüz kızarmasında olan budur. Yüzünüzdeki damarlar, damarlara adrenalin sihrini yapmasına izin vermelerini söyleyen kimyasal transmiter adenilat siklazdan gelen bir işarete tepki verirler. Sonuç olarak, yüzünüzdeki damarlar genişleyip olağandan daha fazla kan akmasını sağlar, başkalarına utandığınızı anlatan kızarmış görüntüyü yaratır. Başka deyişle, adrenalin yanaklarınıza daha fazla bölgesel kan akmasını sağlar.

Bu, kulağa yeterince mantıklı geliyor ama bunun damarlarınızdan gelen olağandışı bir tepki olduğunu belirtmek ilginçtir. Başka kılcal damarlar da adrenaline tepki verir ama genelde kan damarları tepki vermez. Vücudunuzun başka bölgelerinde, damarlar adrenalin salındığında pek bir şey yapmazlar; hormonun üzerlerinde çok az etkisi vardır veya hiç etkisi yoktur.

Utançtan kızarmak benzersiz bir fenomendir. Yanaklarınızın kızardığı başka durumlar şöyledir: Alkol içmek ve cinsel olarak uyarılmak kızarmamıza neden olabilir ama sadece utanmak adrenalin tarafından tetiklenen kızarmaya neden olur.

Bazı insanlar kızarma tepkilerini kısıtlamak için ameliyat olmayı tercih ederler. Eritrofobi yüz kızarma korkusudur ve kişinin kızarmayı kontrol etmek için omuriliğindeki küçük sinirleri kırptırmayı seçer. Bu ameliyata endotorasik sempatetektomi adı verilir ve kızarmayı kısıtladığı gösterilmiştir.
0 yorum

Su içmeyi unutmayın

Su içmeyi unutan bir toplumuz, su yerine daha çok çay ve kahveyi tercih etmek asla suyun yerini tutamaz. İçtiğiniz su aldığınız kalorinin harcanmasına, metabolizmanın hızlanmasına, sindirim sisteminin hızlanmasına ve ödemin atılmasına yardımcı olur.



Birçok araştırma sonucuna göre ihtiyacınız ölçüsünde su içmek metabolizmayı hızlandırmaktadır. Dolayısıyla aldığınız kalorinin harcanmasını da hızlandırmaktasınız.



Su açlık hissinizi baskılar

Beynimiz açlık hissi ile susuzluğu birbirine karıştırır, kendinizi aç hissettiğinizde hemen 1 bardak su için böylelikle daha fazla kalori alınımını önleyeceksiniz.



Her yemekten önce su için

Mide kapasitesine göre tokluk hissini algılamak için daha fazla yeme isteğiniz olabilir. Bu nedenle her yemek öncesi su içmek mide kapasitesini artıracağından daha fazla kalori alımınızda önlenecektir.



Asitli içecek ve meşrubat yerine su için

Gün içerisinde sıklıkla tükettiğiniz kalorili içecekleri ya azaltın ya da hayatınızdan çıkarın. Yerine daha çok su içtiğinizde kısa süre sonra tartıda güzel rakamlar sizi bekliyor olacak.



Ne kadar su içmeliyiz?

Tüketilmesi gereken su miktarı kişiden kişiye değişir. Ortalama 2,5 lt su yeterlidir ancak idrar renginize göre yeterli içip içmediğinizi anlarsınız. Ramazanda ise iftarla sahur arasına dağıtmak gerekir.



Sadece susayınca su içmeyin

Susuzluk hissi geç algılanan bir durumdur sadece susadığınızda su içme alışkanlığınız varsa bunu değiştirmeli, düzenli aralıklarla su içmelisiniz.



Su toksik maddeleri atar

Besinlerin sindirimi sonucu oluşan artık maddelerin atımını hızlandırır, idrar veya terle toksik maddeleri atar. Ödem atımını sağladığı için tartıda daha düşük rakamlar görebilirsiniz.



Günlük su ihtiyacınızı 1 veya 2 seferde tüketmeyin

Su içmeyi bir zorunluluk olarak görüyor ve içmeniz gereken suyu gün içerisinde 1 veya 2 seferde içiyorsanız bu durum çok da sağlıklı gözükmüyor. Sindirim siteminizi daha çok yoracak, böbrekler daha çok çalışacaktır. Su tüketiminizi gün içerisine dağıtarak içmeye çalışın.



Su taşıyıcı görev yapar

Vücutta taşıyıcı göreve sahiptir, besin öğelerinin ve oksijenin hücrelere taşınmasını sağlar. Diyetisyen Özlem Sert Aydın



Diyetisyen Özlem Sert Aydın

www.ozlemsert.com
0 yorum

Asrın Hastalığına Çözüm Bulundu!


Başta AİDS olmak üzere cinsel yolla bulaşan hastalıkların tamamı artık tarih olabilir.

Avustralya’lı araştırmacılar cinsel yolla bulaşan hastalıkları önleyebilecek bir çözüm buldular.

Avustralya’lı biyo teknoloji firması Starpharmatarafından üretilen Vivagel adlı jel ile cinsel yolla bulaşan hastalıkları taşıyan AIDS ve diğer virüsler yüzde 99.9 oranla etkisiz hale getirilebiliyor.Avustralya’da AIDS hastalığına yakalanan insan sayısının son 20 yılın en yüksek rakamlarına ulaşması sebebiyle bu jelin, cinsel yolla bulaşan hastalara çözüm olması ve böyle sorunların yaşanmadan engellenmesi için nasıl bir kullanım modeli sunulabileceği üzerine araştırmalara başlayan firma, çözümü bir kondom üreticisi olanOkamoto firması ile anlaşarak bulmuş.


Cinsel yolla bulaşan hastalıklara çözüm olacak bu kondomların birkaç ay içinde Avustralya’da satışa sunulması bekleniyor. Araştırmacıları kuşkuya düşüren tek nokta ise bu kondomların yüzde 99.9 etkiye sahip olması.
0 yorum

Kemoterapi Tedavisi Son Buluyor!

Kemoterapi tedavisinin zorlu süreci artık tarih oluyor! Bilim adamları zorlu kanserler için öyle bir çözüm buldu ki...
İngiliz bilim adamlarına göre kanser hastalığından hangi genlerin sorumlu olduğunu belirlemek adına yapılan ilk proje bu ilk proje ile kemoterapi tedavisinden çok daha etkili çözüm sunan yeni kanser tedavileri bulunacak.


Genomics England araştırmacıları tarafından yürütülecek olan bu proje aslında 4 yıldır yürütülüyor. 75.000 kanser hastası gönüllünün şimdiden genetik materyallerini paylaşmak için başvuru yaptığı belirtildi. Araştırma sırasında bilim adamları gönüllü kişilerin kanser taşıyan hasta ve kansersiz sağlıklı hücrelerinden topladıkları genleri karşılaştırarak, farklılıkları saptamaya çalışıyor bunun yanında genomlarda karşılaştırılmak için diziliyor.

İngiltere’den gelen bilgilere göre ilk genom dizimi 30 Mayıs 2014’te tamamlandı ve bu yıl sonuna kadar 1000 adet genomun eşleştirilmesi planlanıyor. 2015 yılının sonunda ise 10000 adet genom eşleştirilmiş olacak. Proje sonunda kansere sebep olan genler belirlenecek ve özel tedaviler geliştirilebilecek. Bilim adamlarına göre 20 yıl sonra kemoterapi diye bir tedavi kalmayacak.
0 yorum

Kahvenin bilinmeyen faydası



Kahve tüketimi kültürümüzde keyiftir, ikramdır, sohbettir, paylaşmaktır. İçmekten vazgeçemediğimiz kahvenin tüketim miktarına göre sağlığı olumlu etkileyen birçok faydası bulunmakta. Bu nedenle sağlık durumunuza göre miktarını belirlemekte fayda var.



Hergün içilen bir fincan kahvenin inme, parkinson, bazı kanser türleri, diyabet riskini azalttığına dair çalışmalar mevcuttur.



Kaliforniya üniversitesinde 180bin kişi üzerinde yapılan bir çalışma sonucuna göre kahve tüketimi ile karaciğer kanseri riskinin azaldığı yönünde. Kanser araştırmaları seminerinde karaciğer kanseri riski olanların hergün uygun miktarda kahve tüketmeleri de önerilmiş. Kahve tüketenlerin tüketmeyenlere göre karaciğer kanser riski %42 azalmaktadır.



80bin kişi üzerinde yapılan bir çalışma sonucuna göre ise düzenli tüketilen kahvenin %20 oranında inme riskini azalttığı yönünde. Kahve içerisinde polifenol denilen maddelerin bu etkiyi sağladığı bilinmekte.



Başka bir çalışmada ise 4 hafta ve üzeri düzenli kahve tüketen şeker hastalarının şekerlerinin düştüğü ve tip2 diyabet riskinin ise %40 oranında azaldığı yönünde, kahve içerisinde bulunan krom ve magnezyum mineralinin bunda etkili olduğu düşünülüyor. Kahvenin kan şekerini düşürücü etkisi nedeniyle hipoglisemisi olanların dikkatli tüketmelerinde fayda var. Diyetisyen Özlem Sert Aydın



Diyetisyen Özlem Sert Aydın

www.ozlemsert.com
0 yorum

Sağlıklı gözler için bu önerileri dikkate alın

Basit önlemlerle göz sağlığınızı koruyabileceğinizi biliyor muydunuz?

Hisar Intercontinental Hospital Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Rıza Kurna ile göz sağlığınızı korumak için alabileceğiniz önlemleri ve dikkat etmeniz gerekenleri konuştuk…

Bilgisayar kullanırken mola verinBilgisayar gözlerinize zarar vermez; ama göz yorgunluğu ve kuruluğuna neden olabilir. 20/20/20 kuralını yani 20 dakikada bir, 20 saniye süre ile 20 feet (yaklaşık 6 metre) uzağa bakmayı deneyin. Ayrıca monitörünüzün üst kenarı göz seviyesinde olacak şekilde yaklaşık 50-60 cm uzağınıza yerleştirin.

Güneş gözlüğü sadece aksesuvar değildir.
Güneş cildiniz gibi gözlerinize de zarar verebilir. Katarakt oluşumunu hızlandıracağı gibi sarı nokta hastalığına da neden olabilir. Ayrıca alerjik şikayetlerinizin artmasını tetikleyebilir. Dışarıda olduğunuz günlerde hava bulutlu bile olsa güneş gözlüğü kullanın.

Göz sağlığınız için doğru besleninTurunçgiller, koyu yeşil yapraklı sebzeler, fasulye, bezelye, yağsız kırmızı et ve tam tahıllar gibi dolaşıma yardımcı gıdalar kalp için olduğu kadar göz sağlığınız için de iyidir. Aynı zamanda havuç, balık, üzüm, soğan ve sarımsak göz sağlığınız için yardımcı besinlerdir. Sarı nokta hastalığını engellemek için ıspanak, domates ve yaban mersini gibi gıdaların yanı sıra C, E ve A vitaminleri ile Magnezyum, Selenyum, Çinko gibi mineraller içeren besinler tüketebilirsiniz.

Gözlerinizdeki problemleri göz ardı etmeyinGözleriniz kaşıntılı veya kırmızı ise, soğuk kompres, antihistaminik veya antialerjik göz damlaları ile yatıştırabilirsiniz. Gözünüze kum kaçmış gibi hissediyorsanız temiz su veya gözyaşı damlası ile durulayın. Gözlerinizde Ağrı, şişme, ışığa duyarlılık, koyu kayan noktalar, ışık çakmaları gibi değişiklikler söz konusuysa mutlaka hekiminizle paylaşın.

Lenslerinizin temizliğini önemseyinLenslerinizi kullanmadan önce ellerinizi sabunla yıkayın. Göz doktorunuz tarafından onaylanmış damla ve solüsyonlar kullanın. Lenslerinizi özelliğine göre her akşam çıkarın ve kullanım özelliklerine göre her 15 gün veya ayda bir yenisi ile değiştirin. Lens temizlemede kullandığınız solüsyonları her gün yenisiyle değiştirmeyi ihmal etmeyin. Denize ya da havuza lenslerinizi çıkarmadan girmeyin. Temizlik ürünleri kullandığınızda lenslerinizi takmayın.

Genel sağlık durumunuzdan haberdar olunGörünüşte sağlık problemleri yaşamıyor olsanız bile mutlaka sağlık kontrollerinizi yaptırın. Tansiyon, diyabet, akciğer hastalıkları, tiroid ve bağışıklık sistemi bozuklukları gibi birçok hastalık göz sağlığınızı da olumsuz yönde etkileyebilir. Diğer tehditler multipl skleroz, anevrizma ve kanserdir. Hekiminize ailenizde görülen göz problemleri ve diğer ciddi hastalıklar konusunda bilgi verin.

İlaç etiketlerini okuyunİlaçlar ya da ilaç kombinasyonları görüş kalitenizi olumsuz yönde etkileyebilir. Bu nedenle ilaçları kullanırken yan etkilerine karşı dikkatli olun. Gözlerinizde kuruma veya sulanma, çift görme, ışık hassasiyeti, kabarık ya da sarkık göz kapakları ve bulanık görme gibi sorunları fark ederseniz hemen hekiminizle paylaşın.

Eskimiş makyaj malzemelerinizi atınBakteriler sıvı veya krem göz makyajı malzemelerinin içerisinde kolayca çoğalabilir. Gözünüzde bir enfeksiyon gelişirse hemen göz makyajınızı temizleyerek hekiminize başvurun ve bu süreçte kullandığınız makyaj malzemelerini atın. Eğer alerjik reaksiyonlara sahip olma eğiliminiz varsa, bir seferde sadece tek bir yeni ürün deneyin. Kozmetik ürünlerinizi asla paylaşmayın ve mağazalardaki örnekleri kullanmayın. Makyaj öncesi ve sonrası yüzünüzü iyice temizleyin.

Göz kontrollerinizi ihmal etmeyinSağlıklı bir insanın ilk göz kontrolünün 12-18 ay arasında mutlaka yapılması gerekir. Daha sonra ise en geç 2 yıllık periyotlarda göz muayenesinin tekrarlanması göz sağlığınız için önemlidir. Ailenizde diyabet, yüksek tansiyon veya göz hastalığı varsa mutlaka hekiminizle paylaşın. Ailenizde göz bozukluğu varsa, bu hastalığın genetik olarak sizde olma ihtimalini göz önünde bulundurarak kontrollerinizi daha erken sürelerde yaptırın.

Sigarayı bırakınSigara içiyorsanız mutlaka bırakın. Çünkü sigara göz sağlığınız için de önemli bir tehdit unsurudur. Katarakt ve göz kuruluğu riskini artırır. Ayrıca kan dolaşımını olumsuz etkilediği için retinaya zarar vererek görme kaybına neden olabilir.
0 yorum

Çabuk yoruluyorsanız dikkat!

Kalp kapak hastalıkları, kalp kapaklarının doğumsal veya sonradan kazanılmış bozuklukları sonucu ortaya çıkan; kalp yetersizliği ve kalp ritim bozukluklarına yol açabilen bir hastalıktır

Kalbimizde ikisi karıncık ve kulakçıklar arasındaki kan geçişini sağlayan mitral ve triküspit kapaklar; diğer ikisi ise kalpten çıkan büyük damarların kalp ile birleştikleri yerde bulunan pulmoner ve aort kapaklar olmak üzere dört adet kalp kapağımız bulunur. Liv Hospital Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Yelda Tayyareci ve Liv Hospital Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Özkara, kalp kapak hastalıklarının tedavisini anlattı.

Kalp kapak hastalıklarının belirtileri nelerdir?
Kalp kapak hastalıklarında en sık görülen yakınmalar, özellikle efor sırasında meydana gelen nefes darlığı ve çabuk yorulmadır. Bu yakınmalara çarpıntı da eşik edebilir. Kalp kapak hastalıklarının ileri dönemlerinde ise, bacaklarda şişlik, istirahatte ve gece uykuda meydana gelen nefes darlığı ile karında şişlik görülebilir.

Kalp kapak hastalıkları tanısı nasıl konulur?
Kapak hastalıklarının tanısı, ekokardiyografi adı verilen gelişmiş bir kalp ultrason görüntülemesi ile mümkün. Burada ekokardiyografik incelemeyi yapan kalp uzmanının kapak hastalıkları konusunda deneyimli olması, tedavi yaklaşımının belirlenmesi açısından oldukça önem taşıyor. Bunun yanında günümüzde yeni gelişmiş teknolojiler olan üç ve dört boyutlu ekokardiyografi cihazları kullanılarak, bu konuda deneyimli merkezlerde kalp kapaklarını gerçeğine çok yakın bir kalitede görüntülemek ve incelemek mümkün olabiliyor.

Kalp kapak hastalıkları nasıl tedavi edilir?
Kalp kapak hastalıkları; kapak darlıkları veya yetersizlikleri olmak üzere iki grupta incelenir. Yapılan ekokardiyografi inceleme ve kişinin şikâyetleri göz önüne alınarak hastalığın hafif, orta veya ciddi şiddette olduğuna karar verildikten sonra, tedavi yaklaşımı belirlenir. Günümüzde hastanın kişisel özelliklerine bağlı olarak değişebilmekle birlikte hafif ve orta şiddetteki kapak hastalıklarında ilaç tedavisi ile hastalığın seyri yavaşlatmaya çalışılırken, ciddi kapak problemlerinde genellikle operasyon tercih edilir.

Kalp kapak değişimi veya tamiri ameliyatsız yapılabilir mi?
Son yıllarda tıbbi teknolojideki gelişmeler ile bazı kalp kapaklarının ameliyatsız tamiri mümkün olabiliyor. Günümüzde artık TAVİ denilen yöntem ile aort kapağı kasıktan kateterler yolu ile anjiyografiye benzer şekilde değiştirilebiliyor. Yine mitral kapağın da kateter yolu ile ameliyatsız tamiri mümkün. Ancak bu yaklaşımlar şimdilik ameliyat olması yüksek riskli olan kişilerde tercih ediliyor.

KALP KAPAĞI AMELİYATLARI GÖĞÜS KAFESİ AÇILMADAN YAPILABİLİYOR
Kalp kapak hastalıkları, özellikle mitral ve aort kalp kapak hastalıklarını kapsıyor. Günümüzde bu kapak hastalıkları, kapak değiştirilmeden protez konularak da tedavi edilebiliyor.

Mitral kapak ameliyatları, özellikle son yıllarda gelişen teknoloji sayesinde hastanın göğüs kemiği açılmadan, koltuk altına yakın bir bölgeden küçük kesilerle girilerek başarılı bir şekilde gerçekleştirilebiliyor. Hastanın kapak yapısı uygun değilse ya da daha önceden kalp kapağına müdahale edilmişse o zaman kapağı değiştirmek gerekiyor. Bu tedavide özellikle ileri yaştaki hastalarda hayvanlardan elde edilen biyolojik kapaklar tercih ediliyor. Zira kapak değiştirme ameliyatları oldukça başarılı sonuçlar veriyor. Son beş sene içerisinde hızla gelişen kapalı yöntemlerle kasıktan girilerek kapak yerleştirmesi de başarıyla sonuçlanıyor. Günümüzde bu tedavi yöntemi de ameliyat şansı olmayan hastalara uygulanıyor. Kapalı ameliyat yöntemleri ile hastanede kalış süreleri nispeten daha az olmakla birlikte bu hastaların sosyal hayata geri dönme süreleri de kısalıyor. Aort kapak cerrahisinde ise sadece aort kapağa müdahale edilecekse ameliyat yine küçük kesilerle yapılıyor. Bu şekilde hastalar kozmetik ve yaraların çabuk iyileşmesine bağlı olarak ayağa çabuk kalkma açısından büyük fayda görüyor.
0 yorum

Kilo almanızın ilginç nedeni



Birçok kişide eğer uyku sorunu varsa daha fazla yeme isteği oluşmaktadır. Yapılan bir çalışmaya göre günde 6 saatten az uyuyan kişilerde, normal sürede uyuyanlara göre haftalık 800g. artış gözlenmiş.



Uykusuzluk ile kilo artışı arasındaki ilişki ile ilgili birçok çalışma bulunmakta. Uykusuzluk kilo aldırmaz sadece hormon seviyelerini etkilediğinden iştahı artırarak daha fazla yemenize ve dolayısıyla kilo almanıza neden olur.



Uykusuzluk ayrıca bağışıklık sistemini de olumsuz etkiler, daha sık hastalanabilirsiniz.



Sinir sistemi hastalıklarını tetikleyebilir, bu nedenle daha mutsuz ve depresif olabilirsiniz.



Eğer kilo problemi yaşıyor, dikkat etmenize rağmen kilo veremiyorsanız uyku düzeninizi gözden geçirin. Eğer uyku sorunlarınız varsa bunu çözümleyin.



Uyku düzeninizi değiştirmekte önce beslenmenizi değiştirmekle başlayın;

*Karbonhidrat tüketiminizi gözlemleyin, eğer basit karbonhidratları çok tüketiyorsanız; şeker ve şekerli besinler, beyaz unlu mamüller.. gibi, şeker metabolizmanızı etkileyerek uykusuzluğu tetikleyebilir.



*Sindirimi zor olan besinleri akşam saatlerinde yememeye özen gösterin. Özellikle proteinlerin sindirimi zordur, bu nedenle daha çok öğle yemeklerinizde tercih edin.



*Yağlı besinlerden, kızartmalardan, hamur işlerinden uzak durmaya çalışın.



*Serotonin hormonunun sakinleştirici özelliği vardır. Hindi ve tavuk eti serotonin salgısını artırarak stresi azaltacaktır.



*Ara öğün olarak kuruyemişleri tercih edin, tabiki uygun miktarda.



*Akşam yemeğinizden sonraki ara öğününüzde az yağlı süt veya yoğurt tüketin.



*Uyku öncesinde melisa ve papatya çayı deneyin. Diyetisyen Özlem Sert Aydın



Diyetisyen Özlem Sert Aydın

www.ozlemsert.com
0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI