işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

Erken Gebelik Belirtileri Nelerdir

Erken gebelik belirtileri anne adaylarının gebe kaldıkları ilk aylarda ortaya çıkan gebelik belirtilerine verilen isimdir. Ancak yapılan incelemeler sonucunda bu belirtilerin büyük bir bölümünün psikolojik olduğu ve özelilkle de gebe kalmak için uğraşan anne adaylarında ortaya çıktığı belirlenmiştir. Yani hamile kalmak isteyen kadınlarda erken gebelik belirtilerinin görülme oranı çok daha yüksektir.


Doktorlar tarafından kabul edilen en erken gebelik belirtisi ise adet gecikmesidir. Kadının hamile kalması durumunda beyin tarafından özel olarak salgılanan hormonlar yumurtlamayı sona erdirmekte ve buna bağlı olarak doğum sonrasına kadar yumurtlama gerçekleşmemektedir. Yumurtlama olmadığı için de ölü yumurtaların dışa atıldığı adet kanamaları hamile kadınlarda oluşmamaktadır. Adet gecikmesinden önce ise anne adayları tarafından hissedilen pek çok erken gebelik belirtisi bulunmaktadır.


Bunlardan bazıları adet olacakmış gibi karın ve kasık ağrık ağrısı, kasık bölgesinde yaşanan tek taraflı ağrı, gögüslerde dolgunluk hissi ve yaşanan aşırı hassasiyet, ağıza sık sık pasa benzer bir tad gelmesi, beyaz ve kokusuz akıntı ile sürekil olarak uyuma isteğidir. Gebeliğin ilk haftalarında uyku büyük bir öneme sahip olduğu için anne adaylarının mümkün olduğunca çok uyuması gereklidir. Bunun nedeni vücudun gereken enerjiyi toplayabilmesi için dinlenmeye ihtiyaç duymasıdır. Gebelikte yaşanan beyaz akıntı ise rahim ağzının koruyucu bir bariyer ile kapatılmasıdır. Akıntı süresince iç çamaşırının düzenil olarak değiştirilmesi bölgenin kuru kalmasına yardımcı olacak ve mantar oluşumunu engelleyecektir.

0 yorum

Formoline L112 Zayıflama Hapı

Yaza yaklaşırken kilo vermek isteyen kişilerin bir numaralı tercihi haline gelen Formolıne L112 zayıflama hapı diğer zayıflama haplarından farklı olarak bitkisel içeriği ve sağlığa zarar vermeyen yapısı sayesinde öne çıkmaktadır.Bitkisel ilaçların reçete edilebildiği Almanya'da doktorlar tarafından en çok reçete edilen zayıflama hapı olma unvanına sahip olan Formolıne L112 sıfır yan etki garantisi ile satışa sunulmaktadır. 

Zayıflama hapları arasında Almanya'dan ithal edilmesi ile kalite farkı yaratan Formoline yağların bağırsaklarda tutulumunu sağlayarak daha hızlı şekilde kilo verilmesini sağlamaktadır. Yine yağların bağırsaklarda emilimini engelleyerek kilo vermesini sağlaması açısından kilo verirken en çok şikayet edilen konu olan vücudun yağ oranının azalmaması sorununu da ortadan kaldırmaktadır.

Özellikle de diyet yapmakta zorlanan ve diyetlerinde yağ tüketimini sınırlandıramayan kişiler için özel olarak geliştirilen Formoline zayıflama hapı alınan fazla yağların bağırsaklarda egale edilerek kana karışmadan vücuttan atılmasını sağlamaktadır. Formolıne L112 kullanıcı yorumları incelendiğinde kullanıcıların nerede ise tamamının ilacın bir yan etki yapmaması nedeni ile duydukları memnuniyeti belirttiği görülürken ayrıca yine kullanıcıların yarısından fazlasının da kilo verdiğini belirtmektedir. Bu nedenle zayıflama hapı yan etkileri ve zararlarından endişelenen ancak kilo veremediği için şikayetçi olan ve zayıflama hapı kullanmak istiyorum diyen kişilerin gönül rahatlığı ile kullanabileceği bir hap olarak öne çıkmaktadır.

Sizde hemen zayıflamak istiyorum diyorsanız tek yapmanız Formolıne L112 zayıflama hapı siparişi vermek. Formolıne L112 yağ tutucu özelliğinin yanı sıra aynı zamanda yüksek miktarda lif içerdiği için aynı zamanda kullanan kişilerin kendilerini daha uzun süre tok hissetmelerine de yardımcı olmaktadır. Bu özelliği sayesinde açlık hissetmeden diyet yapmak gibi son derece zor bir olayı da başaran Formoline diğer zayıflama hapları gibi tek bir etki değil çok yönlü fayda sağlamaktadır. Almanya'da zayıflama hapı önerileri arasında bir numaraya oturan ve obezite ile mücadele konusunda en büyük silah olarak görülen Formolıne L112 bu sayede yaza çok daha formda girmeniz konusunda sizinde en büyük destekçiniz olacaktır. Daha formda bir hayat için yapmanız gereken tek şey hemen Formolıne L112 zayıflama hapı siparişi vermek...
0 yorum

Biberiye Ve Biberiye Yagının Faydaları Nelerdir

Bir diğer ismi de kuş dili olan biberiye son derece keskin bir kokuya sahip olan iğne yapraklı bir bitkidir. Süs bitkisi olarakta kullanılan biberiyenin yaprakları yaz mevsiminde toplanıp kurutulmaktadır. Kurutulan bitkilerden biberiye çayı yapılırken aynı zamanda yapraklarının özel bir yöntem ile damıtılması sonucunda da biberiye yağı elde edilmektedir. Hem biberiye çayı hem de biberiye yağı binbir derde şifa olan özel bir iksirdir.

Biberiyenin faydaları arasında en etkili olanı ve en çok kullanılanı zayıflamaya olan etkisidir. Tüm zayıflama çaylarının içerisinde mutlaka biberiye bitkisi de bulunur. Hazmı kolaylaştırmasının yanı sıra bağırsakları da çalıştırması zayıflama konusunda biberiyeyi rakipsiz kılmaktadır. Tabi ki sadece biberiye çayı içerek zayıflamak mümkün değildir. Biberiye çayı sadece sizin diyetinizi destekleyen bir faktördür. İştah kesici özelliğinin yanı sıra sindirimi hızlandırması ve bağırsakları çalıştırması diyetiniz boyunca daha başarılı olmanızı sağlayacaktır.

Biberiyenin yapraklarından elde edilen biberiye yağı cildin bir numaralı dostudur. Cildi sıkılaştırması ve esneklik vermesi nedeni ile biberiye yağı cilt bakım sektörünün sık kullandığı bitkiler arasında yer almaktadır. Ilık bir su içerisine katılan biberiye yağı ile cilt yıkanırsa cilt hem temizlenecek hem de gerginlik kazanarak daha genç bir görünüme kavuşacaktır. Yine bir litre suyun içerisine kekik yağı ve biberiye yağı eşit olarak katılıp bu suyun buharında yüzünüzü dinlendirmeniz cildinizi derinlemesine temizleyecek ve var olan sivilcelerinizden kurtulmanızı sağlayacaktır. Sivilceli ciltlerin en büyük düşmanı biberiye yağıdır. Biberiye yağı ile eşit miktarda karıştırılan kekik yağı sivilcelerin üzerine bir pamuk yardımı ile sürülüp kurumaya bırakılırsa sivilcelerin kurumasını sağlayacaktır. 

0 yorum

Amaç Zayıflamak Mı

Hep zayıflama isteğimiz vardır fakat nerden başlayacağınızı bilmiyoruz degil mi ? Doğru yapılan düzenli beslenmeler her zaman size doğru zayıflama olarak geri döner. Çünkü doğru beslenme insanın varoluşundan beri devam eden bir anatomidir. Doğal ve saglıklı beslenme sizi daha bilinçli yapar, kilo vermenize yardımcı olur ve diyet yapanların olmazsa olmazıdır. Diyet dedigimiz olay aslında insanın düzenle beslenme alışkanlıgıdır.. Zayıflamak yada formda kalmak için kalorili ve yararı olmayan gıdaların olabildiğince gözümüzün önünde olmaması gerekiyor.


Gözümün önünde olsa bile iradem güçlü yemem “demeniz ne yazık ki sadece bir hayal. Hergün insanların dogal beslenmesi için diyetler türemektedir, Dukan Diyeti, Sebze Diyeti gibi popüler diyetler öne cıkmaktadır. Zayıflama sürecinde mutfağa her gişinizde belki bir süre dayanacaksınız ama daha sonra ucundan diye başlayacağınız yemeler kalori bombardımanı ile bitecek. Kesinlikle kalorili besinler out sağlıklı besinler in olmalı. Sizcede artık zayıflama yolunda bir adım atma zamanı gelmedi mi

0 yorum

Basur belirtileri Nelerdir

Halk arasında mayasıl ve basur isimleri ile bilinen hemoroid makat içerisinde bulunan toplar damarlarda meydana gelen bozulmalardır.Basur nedenleri arasında ilk sırada aşırı kilo alımı ve hareketsiz bir yaşam sürmek yer almaktadır.Günümüzde hızla artan obez kişi sayısı ve hareketsiz yaşam tarzına bağlı olarak hemoroid hastalığı ile mücadele eden kişi sayısı da artmaktadır.

Peki basur belirtileri nelerdir
Basur belirtileri arasında ilk sırayı dışkılama sırasında meydana gelen kanama alır. Kanama basurun derecesine göre değişen bir miktara sahiptir. Basur memesinin büyümesi ile beraber yoğun kanamalar görülebilir ve çoğu hastanın doktora başvuruda bulunma nedeni yoğun kanamaya bağlı olarak meydana gelen kansızlık rahatsızlığıdır. Ayrıca makat bölgesinde aşırı kaşınma oluşması da basur belirtileri arasında yer alır.Yine basur memesinin büyümesine ve dışa doğru çıkması ile beraber dışkılarken yoğun bir acı hissedilmesi de basur belirtisi olarak kabul edilmektedir.

Basur hastalığı erken dönemde yakalandığı takdirde ilaçla tedavi edilebilen bir hastalıktır. Ancak ülkemizde pek çok kişinin yoğun kanama oluşmadan doktora başvuruda bulunmaması nedeni ile genelde 3. Ve 4. evre de yakalanmakta ve cerrahi müdahale gerektirmektedir. Sağlık teknolojisi alanında yaşanan ilerlemeler ve yeni geliştirilen cihazlar ile basur ameliyatı artık çok daha kolay gerçekleştirilen bir ameliyat yöntemi haline gelmiştir. Bazı yöntemlerde hastalar aynı gün hastaneden taburcu edilmekte ve ertesi gün ağrısız bir şekilde tuvalete çıkabilmektedir.

0 yorum

Erken Dogum Nedir, Erken Dogum Belirtileri Nelerdir

Sağlıklı olarak süren her gebeliğin 40. haftanın dolması ile beraber doğum ile son bulması beklenir.

Doğum bu tarihten önce olabileceği gibi bu tarihten sonra da gerçekleşebilir. 40. Haftadan sonra gerçekleşen doğumlar geç doğum olarak adlandırılırken 36. haftadan önce gerçekleşen doğumlarda erken doğum olarak adlandırılmaktadır.


Günümüzde sağlık teknolojisinde yaşanan inanılmaz gelişmeler sayesinde erken doğum sonrası bakım üniteleri yaygınlaştırılarak yaşam oranı yükseltilmiştir. Günümüzde tam donanımlı ekipmanlara sahip hastanelerde yapılan doğumlarda 6 aylık bebeklerin bile yaşatılması sağlanmaktadır. Ancak bebeğin en sağlıklı olarak gelişecek yerin anne karnıolması nedeni ile mümkün olduğunca doğumun geciktirilmesi önemlidir. Erken doğum nedenleri anne kaynaklı ya da bebek kaynaklı olarak ortaya çıkabilir.

Temel nokta anne ya da bebeğin genel sağlık durumunun tehlike altında olmasıdır. Böyle bir durumda her zaman öncelik anneye aittir ve annenin can sağlığı korunmalıdır. Annenin hayatının riskte olduğu her gebelik hemen doğum ile sonlandırılmalıdır. Bazen de hiç bir risk ortada yokken kasılmalar başlayarak doğum gerçekleşebilir. Erken doğum belirtileri arasında yer alan kasılmaların ortaya çıkması halinde hiç vakit kaybedilmeden hemen doktora başvuruda bulunulması gerekir. Verilecek ilaçlar ile kasılmanın önlenmesi mümkündür. Bu nedenle özellikle de birbirini takip eden düzenli kasılmalarda gebeliğin içinde bulunduğu ay dikkate alınmadan hemen doktora başvuruda bulunulması önemlidir.

0 yorum

Emmeyen Bebek İcin Ne Yapılır

Yapılan her yeni araştırma anne sütünün önemini bir kere daha ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle sağlıklı nesillerin yetişmesini sağlayabilmek adına Sağlık Bakanlığı düzenlediği özel kampanyalar ile anneleri bebeklerini emzirmeleri konusunda bilinçlendirmeye çalışmaktadır. 

Bebekler anne karnında parmaklarını emmeye başladıkları için emme refleksi ile dünyaya gelirler ve pek çok bebek annesinin memesine yaklaştığı anda memeyi kavrayarak emmeye başlamaktadır.

Ancak bazı bebeklerde emme refleksinin az olması ya da anne sütünün az gelmesi gibi nedenlere bağlı olarak memeyi reddetme davranışı görülebilmektedir. Peki emmeyen bebek için ne yapılır? Emmeyen bebek için yapılması gereken ilk şey sabırlı olmaktır. Anneler bebeklerinin aç kaldığını düşünerek acele bir şekilde hemen biberon ile beslemeye geçmek isterler. Ancak biberonu bir kere alan bebeğin bir daha annesinin memesini emmek istemeyeceği bilinmelidir. Bunun nedeni biberon ile süt akışının çok daha yoğun gelmesi ve bebek açısından emmenin çok daha kolay olmasıdır. Hazır mamaların yüksek fiyatları emmeyen bebek anneleri için artı bir giderdir.


Üstelik alınan en kaliteli hazır mama markası dahi anne sütünün yerini asla tutamaz. Bu nedenle ilk günlerde biraz daha sabırlı davranılması önemlidir. Ancak anne sütünün olmadığı doktor tarafından da teyit edilirse bu durumda hazır mamaya geçiş yapılmalıdır. Anne sütünün olduğu ancak bebeğin memeyi kabul etmediği durumlarda ise yapılacak en doğru davranış alınacak süt sağma pompaları ile annenin gün içerisinde sütünü sık sık sağarak bebeğe biberon ile vermesidir. Sağılan süt mutlaka buzdolabında saklanmalı ve biberon içerisinde benmari usülü sıcak su içerisinde ılıtılarak bebeğe verilmelidir. 

0 yorum

Dogum Korkusu Nasil Yenilir

İlk kez doğum yapacak anne adaylarının yanı sıra çok zor bir ilk doğum yapan anne adaylarında da doğum fobisi sıklıkla görülmektedir. Doğumda gerek kendileri gerekse de bebeklerine yönelik yoğun korku yaşayan anne adaylarının bu durumu mutlaka aşması gerekir. Aksi halde doğumun güvenliği büyük bir risk altına girmiş olur. 

Peki doğum korkusu nasıl yenilir?
Doğum korkusunu yenmenin en kolay yolu doğum hakkında gereken tüm bilgileri edinmektir. Doğumun aşamaları ve doğum anında yapılması gerekenler hakkında detaylı bilgiyi edinen anne adaylarının  doğumdan korkmaları için hiç bir neden yoktur. Korku sonunun bilinmediği bir süreçten dolayı yaşanan endişedir. Ancak sürekli olarak bir sonraki aşamada ne yaşayacağını bilen anne adaylarının doğumdan korkmak için bir nedenleri kalmaz. 

Özellikle de nefes egzersizleri sizi korkudan uzaklaştıracak önemli  bir alıştırmadır. Doğumda doğru nefes alma teknikleri hakkında gerekli bilgiyi edinen anne adayı doğum anında acıdan çok kendisini doğru nefes almaya ve yerinde ıkınmaya vereceği için o anda korku aklına bile gelmeyecektir. Ancak yapılan tüm çalışmalara rağmen anne adayı kendisini bir türlü yoğun korkudan alamıyorsa bu durumda psikolojik destek alması en doğrusudur. Alınan seansların bir işe yaramaması halinde ise normal doğumdan vazgeçilerek sezaryenle doğum yapılması doğumun güvenliğinin sağlanması açısından önerilmektedir. Çünkü doğum anında yaşanabilecek yoğun korku anne adayının kilitlenmesine neden olarak doğumun sağlıklı bir şekilde meydana gelmesini engelleyebilir. 

0 yorum

Sivilce Nasıl Geçer

Özellikle de ergenlik dönemindeki gençlerin en büyük sorunlarından biri olarak görülen sivilceler aslında gereken tedbirler alındığında çok daha hızlı iyileşen cilt hastalıklarıdır. Sivilceler konusunda dikkat edilmesi gereken en önemli nokta cilt temizliğine ve cilt sağlığına çok daha fazla özen göstererek sivilce oluşumunu baştan engellemektir. Sivilce yapan yiyecekler olarak bilinen aşırı yağlı patates kızartması, cipsler, baharatlı yemekler ve çekirdek gibi kuruyemişlerden mümkün olduğunca uzak durulması özellikle de ergenlik döneminde çok önemlidir.

Günlük düzenli uyku, sağlıklı beslenme, sıvı tüketimi ve cilt temizliği sivilce oluşumu konusunda dikkat etmeniz gereken en önemli konulardır. Bunlara dikkat edildiği takdirde çok daha az sivilceniz olacak ve bu sıkıntılı dönemi çok daha kolay bir şekilde atlatma şansınız oluşacaktır. Bunlar sivilce çıkmaması için dikkat edileceklerdir. 

Peki çıkan sivilceler için neler yapılabilir, sivilce nasıl geçer?
Sivilcenin geçmesi için ilk yapmanız gereken asla çıkan sivilceyi sıkmamak ve direkt olarak iltihabını dışarı atacak bir müdahalede bulunmamaktır. Sivilce sıkmak hem cildin o bölgesinde bir defarmasyon oluşmasına neden olmakta hem de sivilcenin içinden çıkan iltihabın yakın bölgede bulunan boş gözeneklere girerek yeni sivilece oluşumlarına neden olacaktır. Sivilcelerden kurtulmak için yapabileceğiniz en kolay tedavi yöntemi her gün günde 3 kere taze sıkılmış domates suyu içmenizdir. Domates içerisinde barındırdığı etken maddeler ile sivilcelerle savaşan en güçlü ilaç olarak gösterilen domates bugün bitkisel ilaçların kullanıldığı pek çok ülkede doktorlar tarafından hastalarına reçete edilmektedir. Yine domates kürü olarak bilinen bu kürde sivilce ile savaş konusunda pek çok ünlü uzman cilt doktoru tarafından önerilmektedir.

Sivilcelerden kurtulmak için yapılacaklardan bir başkası da aspirin kullanımıdır. Ancak aspirin hap olarak içilmeden sert bir cisimle dövülerek ezilir ve oksijen suyu ile karıştırılarak macunumsu kıvama getirilerek cilde sürülmelidir. Bu macun kuruyup cilt tarafından iyice emildikten sonra cilt ılık su ile yıkanmalı, en son maden suyuna batırılmış pamuk ile cilt nemlendirilmelidir. Bu kür düzenli olarak uygulandığı takdirde bir süre sonra cilt üzerindeki olumlu etkileri gözle görülür hale gelecektir.
0 yorum

Jinekolojik Muayeneyi İhmal Etmeyin

Ne yazık ki ülkemizde yaşayan pek çok kadın sadece hastalandığı zaman jinekolojik muayene olmayı tercih etmektedir. Oysa ki pek çok kadın hastalığı basit bir jinekolojik muyanenin ardından erken dönemde teşhis edilerek tedavi edilebilmektedir. Zamanında teşhis edilmeyen hastalıklar ise zamanla ilerlemekte ya kronik bir hale gelmekte ya da hem tedavi süreci uzamakta hem de tedavi masrafları artmaktadır. Jinekolojik muayenin önemi çok büyüktür ve son yıllarda Sağlık Bakanlığı da bayanları bu konuda bilinçlendirmek amacı ile pek çok kampanya yürütmektedir. 

Jinekolojik hastalıklar her geçen yıl yaygınlaşmaya devam ederken smear testi uygulaması da yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır.Smear testi diğer tüm kanser tarama testlerinden çok daha kolay olarak uygulanan bir test olup rahim ağzı kanseri başta olmak üzere pek çok hastalığın kesin tanısında kullanılabilmektedir. Yapılan jinekolojik muayenin ardından yapı olarak kulak temizleme çubuğuna benzer bir çubuk olan pap smear çubuğu ile rahim ağzının hemen içinden sıvı alınmasıya yapılmaktadır. Alınan bu sıvı laboratuvar ortamında incelenmekte ve elde edilen verilere göre olası hastalık izleri aranmaktadır. Ülkemizde yeni başlanan uygulama ile beraber smear testi standart bir test haline getirilmiş ve her jinekolojik muayene ardından uygulanmaya başlanmıştır.

Bu uygulama ile beraber ülkemizde rahim ağzı kanseri sonucu ölen kadın hasta sayısında büyük bir düşüş yaşanmıştır. Bunun en önemli nedeni bu test ile beraber rahim ağzı kanseri tanısı konulmasının çok erken evrelerde başarılabilmesi gösterilmektedir. Erken dönemde yakalanan rahim ağzı kanseri tedavisi çok daha kolay bir şekilde yapılabilmektedir. Rahim kanseri başta olmak üzere jinekolojik kanser türleri ve kadın hastalıktarından korunmanın tek yolu düzenli jinekolojik muyane yaptırmaktır. Bu muayeneler hiçbir hastalığı ve rahatsızlığı olmayan kadınlar tarafından belirli bir periyod dahilinde yaptırılmalıdır. Her kadın en azından 3 ayda bir jinekolojik muayeneden geçmeli, en azından yılda bir kere smear testi yaptırmalıdır. Özellikle de cinsel yönden aktif bir hayat yaşayan her kadın hastalıklara daha açık olması açısından bu muayenelere daha da özen göstermelidir.
0 yorum

D Vitaminiyle Çocuk Şansınızı Arttırın

Son yıllarda kadınların evlenmek için artık eğitim ve kariyer basamaklarını tırmanmayı beklemesi ve anne olmak için sürekli olarak planların ertelenmesi ne yazık ki kadınlarda doğurganlık oranlarının düşmesine neden olmaktadır. Özellikle de kadınların gebelik için otuzlu yaşları tercih etmeleri aynı zamanda çocuk sahibi olma şanslarını da belirli oranlarda düşürmeleri anlamına gelmektedir. Ancak günümüzde gelişen tıbbi imkanlar çocuk sahibi olmak isteyen kadınların bu amaçlarına ulaşmak amacı ile desteklerini sürdürmekte ve çeşitli önlemler ile doğurganlık oranını arttırmayı amaçlamaktadır.

Başta Amerika ve İngiltere olmak üzere bu sorunla mücadele eden gelişmiş ülkelerde yapılan araştırmalar sonucunda D vitamini ile doğurganlık oranı arasında ciddi bir ilişki olduğu kanıtlanmış olup düzenli olarak D vitamini alan kişilerin gebe kalma oranlarının çok daha yüksek olduğunu ortaya çıkarmıştır. D vitamini eksikliği hamilelik önünde büyük bir engel olarak görülürken gebe kalmak istiyorum diyen kadınların bu nedenle ilk önce tam kan sayımı testi yaptırmaları ve bu test sonucunda demir eksikliği tespit edilirse önce bunun tedavisine yönelmeleri büyük bir önem taşımaktadır. Vücutta her şeyin fazlası zararlı olduğu için kesinlikel fazla D vitamini almamak adına bunların tümünün doktor kontrolünde yapılması ve doktorun belirttiği dozajlar daha erken sonuç alırım umudu ile asla aşılmamalıdır.

Yapılan araştırmalar gebe kalmak için çok istekli olan çiftlerin üzerlerinde oluşturdukları yoğun baskı nedeni ile gebe kalma oranlarının düştüğünü göstermektedir. Bu nedenle korumasız olarak cinsel ilişkiye girmelerine rağmen 1 yıl içinde sonuç alamayan çiftlerin kadın doğum uzmanına başvuruda bulunarak buna neden olabilecek bir sağlık sorunlarının olup olmadığı araştırılmalıdır. Çok nadir olsa da ortada hiçbir sağlık sorunu olmamasına rağmen bebek sahibi olamayan çiftlerde bulunmaktadır. Bunun nedeni olarakta gebe kalmak için aşırı istek duyulması gösterilmektedir. Hamile kalmak için kullanılan D vitamini yine gebelik sürecinde de büyük bir önem taşımaktadır. Bebeğin anne karnında hem zeka hem de bedensel gelişiminin daha sağlıklı olabilmesi açısından anne adaylarının mutlaka düzenli D vitamini kullanımı zorunludur.
0 yorum

Gripten korunmanın yolları

Üst solunum yolu hastalıkları arasında yer alan grip virüslerin hava yolu ile yayılması nedeni ile çok kısa sürede yayılan bir hastalıktır. Özellikle de kış mevsiminde havasız ortamlarda grip virüsü taşıyan kişilerin bulunması sonucunda hastalık salgın haline dönüşmekte ve her sene mutasyona uğrayarak antibiyotiklere karşı direnç kazanan grip virüsü çok daha tehlikeli bir hale gelmektedir. 

Peki gripten korunmak için neler yapılmalıdır?

Gripten korunmak için ilk yapılması gereken bağışıklık sistemini güçlendirmektir. Bunun için grip aşısı yaptırmak önemlidir. Grip aşısı her sene yenilenen ve en yeni grip virüslerinden oluşan koruyucu bir aşı olup özellikle de hastalığı daha zor geçiren yaşlı kişilerin ve çocukların yaptırmaları tavsiye edilmektedir. Aşının yüzde 100 koruyucu etkisi bulunmayıp yine de en kötü ihtimalle hastalığın daha hafif geçmesine yardımcı olacağı için riskli yaş grupları içinde yer alan kişiler için önemlidir. Bağışıklığı arttırmanın bir başka yolu da sağlıklı beslenmektir. Özellikle de C vitamini yönünden zengin besinlere günlük beslenme listesi içinde bol bol yer vermek hastalığa karşı bağışık sisteminizi güçlendirecektir. Örneğin her güne taze sıkılmış portakal suyu ile başlamak   öğün aralarında elma, portakal, mandalina gibi mevsim meyvelerinden tüketmek, ana öğünlerde ise yeşil yapraklı sebzeler ile yapılan hafif yemeklerin tüketimi sağlığınıza yapabileceğiniz en iyi yatırım olacaktır.

Ayrıca kış çayı olarakta bilinen ve bağışıklık sistemini güçlendiren bitki çayları da son derece etkilidir. İçinde ekinezya, yeşil çay gibi  şifalı bitkiler barındıran çaylar kışın günde bir fincan tüketilmeli ve böylelikle vücudun grip virüsüne karşı kendisini koruması sağlanmalıdır. Ayrıcı grip salgını olan dönemlerde mümkün olduğunca kalabalık ortamlardan uzak durulması, otobüsler gibi toplu taşıma araçlarını kullanırken maske takmak, selamlaşırken öpüşmeden sadece tokalaşmak alınabilecek en basit önlemler arasında bulunmaktadır. Gribi daha erken atlatmak için ise yapılabileek tek şey mümkün olduğunca dinlenmeye çalışmaktır. Hastanın bol bol sıvı almaya çalışması, beslenmesine dikkat etmesi, gün içinde dinlenmesi ve mümkün olduğunca uyuyarak vücudunun hastalıkla savaşmasını sağlayacak güç ve enerjiyi sağlaması önemlidir.
0 yorum

Yüksek Tansiyon Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri

Tansiyon değerlerinin belirlenen normal değerlerden daha fazla olması yüksek tansiyon olarak isimlendirilmektedir. Yüksek tansiyon bazı durumlara göre ani olarak yükselir ve yine kendiliğinden düşebilmektedir. Ancak yüksek tansiyon hastaları için durum böyle değildir. Tansiyon sürekli olarak normal değerlerin üstünde seyreder ve hayat tarzına dikkat edilmediği takdirde ölümcül seviyelere kadar yükselme riski barındırır.

Bu nedenle yüksek tansiyon belirtileri herkes tarafından bilinmeli ve bu belirtiler ortaya çıktığı anda evde tansiyon ölçme aleti yok ise en yakın sağlık kurumuna başvuruda bulunularak tansiyon değerleri öğrenilmelidir. Yüksek tansiyon belirtileri arasında ilk sırayı baş ağrısı alır. Yüksek tansiyon kalbin güçlü bir şekilde kasılması sonucu oluşur ve bu kasılma esnasında damarlara şiddetli biçimde kan pompalanır. Beyin damarları vücutta bulunan en ince ve hassas damarlar olduğu için bu güçlü basınç ile karşılaşınca zorlanır ve bu kişiler tarafından şiddetli baş ağrısı olarak hissedilir. Ayrıca baş dönmesi, mide bulantısı, kusma, kulaklarda çınlama ve burun kanaması gibi diğer belirtilerde ortaya çıkabilmektedir.

Tansiyonun aniden yüksek seviyelere çıkması sonucunda oluşan burun kanaması aslında vücudun kendini korumak için aldığı bir önlemdir ve oluşan basıncın azalmasını sağladığı için hastalarda rahatlama hissinin oluşmasını sağlar. Yüksek tansiyon tedavisi için uygulanacak yöntem kişinin tansiyon değerlerine ve yaşına bağlı olarak belirlenir.  Örneğin kişi genç ise ve aşırı kilolu ise tansiyonu kontrol altına almak adına ilk önce acil şekilde kilo vermesi gerekir. Yüksek tansiyon tedavisinde hastaların ilaç kullanması gereklidir. Yüksek tansiyon ilaçları kesinlikle doktor tarafından belirlenmeli ve asla doktorun belirttiği dozajlar aşılmamalıdır. Ayrıca tansiyonu yükselttiği bilinen aşırı tuzlu ve yağlı gıdalardan da uzak durulmalıdır.

0 yorum

Güzel Bir Cilt Neme İhtiyac Duyar

Cilt bakımında ilk adım, cildin doğru nem oranına kavuşması ve korumasıdır. Güzel bir cilt için her şeyin temelini nem oranı oluşturmaktadır.

Özellikle kış aylarında, cildin nem oranı ciddi anlamda düşmektedir. Evlerde kalorifer ve ısıtıcı kullanımı da cildin nem oranını düşürmektedir. Buna ek olarak, bazı ilaçların kullanımı da ciltte kuruluğa neden olabilir. Kullanılan kozmetik ürünlerin seçiminde de dikkatli olmak gereklidir. Doğru seçilmeyen ürünler, cildi kurutur ve zarar verir.

Sigara kullanımı, birçok hastalığa neden olmasının yanında, cilde de büyük zararlar vermektedir. Sigara kullanan kişilerde, cildi besleyen kılcal damarların daraldığı ve işlevlerini tam olarak yerine getirmedikleri görülür. Banyo yapılması sonucu, cilt belli bir oranda nem alır. Ancak bu kısa sürelidir. Çünkü, su, derinin koruyucu yağ tabakasını azaltır. Mutlaka nemlendirici bakım uygulanması, bu sebeple şarttır.

Cilt kuruluğu her yaştan insanda görülebilir. Cildin tamamında veya bir bölümünde, çatlaklık, pullanma ve kızarma görülüyorsa, cildin nem oranı panik düzeyde düşmüş demektir. Cildin doğru nem oranına kavuşması için, en önemli başlangıç beslenmedir. Vitaminler gerektiği şekilde alınmalıdır. Bitkisel yağlardan zengin bir beslenme biçimi belirlenmelidir. Çeşitli sebze, meyve ve balık türleri, öğünlerde mutlaka alınmalıdır. Kafeinden ve alkolden uzak durulmalıdır. Kafein, vücutta su kaybını arttırır. Günde en az 2 litre su içilmesi şarttır.

Duş, elbette temizliğin temelidir. Ancak cildin nem kaybetmemesi için, en uzun duş süresi 15 dakika ile sınırlandırılmalıdır. Zeytinyağı içerikli duş jelleri kullanılabilir. Cilt kuruluğu yaşanıyorsa, kesinlikle kese uygulanmamalıdır. Duştan çıktıktan sonra, çok hafif bir kurulanma yeterlidir. 

Cilt, kupkuru olana kadar kurulanmamalıdır. Hafif kurulanmanın ardından, güvenilirliğinden emin olunan sağlıklı bir nemlendirici cilde masaj yaparak uygulanmalıdır. 
Ciltle temas eden iç çamaşırı gibi giysiler, mümkün oldukça pamuklu kumaştan seçilmelidir. Kullanılan tüm kıyafetler, imkan olduğu derecede kimyasallarla yıkanmamalıdır. Doğal ürünlerin kullanımı çok önemlidir. Kış aylarında, cilt düzenli olarak nemlendirilmeli, yaz aylarında ise özellikle güneşe çıkarken koruyucu ve sonrasında nemlendirici uygulanmalıdır. 
Evlerdeki nem oranı da aynı derecede önemlidir. Kaloriferli evlerde, radyatörlerin üzerine su kapları asılmalı ve havadaki nem oranı elden geldiğince korunmalıdır. Tüm bu uygulamalara rağmen, cildin nem oranında düzelme görülmezse, uzman bir dermatologa kontrole gidilmelidir.

0 yorum

Düsügün İlk Belirtileri Nelerdir

Gebeliğin ilk 3 aylık süreçte sona ermesi düşük olarak tanımlanmaktadır. Düşüğün nedenleri çok çeşitli olup bazı düşüklerin önlenmesi mümkündür. Bu nedenle düşüğün erken belirtileri her anne adayı tarafından bilinmeli ve bu belirtilerin ortaya çıkması halinde hemen gebeliği takip eden doktor bilgilendirilmelidir. Peki düşüğün ilk belirtileri nelerdir?

Düşüğün ilk belirtileri arasında ilk sırada kanama yer almaktadır. Kanama çok şiddetli olabileceği gibi aynı zamanda sadece lekelenme tarzında kanamaların da görülmesi mümkündür. Gebelikte kanama pek çok nedenden meydana gelebileceği gibi her kanama mutlaka doktor kontrolünü gerektirecek önemli bir risk faktörü olarak görülmelidir. 

Hamileliğin ilk döneminde görülen yerleşme kanamaları bu kanamalardan farklı olarak çoğu zaman anne adayının gebe olduğunu öğrenmeden önce yaşanmaktadır.

Bunlara ek olarak kasık bölgesinde özellikle de tek bir tarafta ortaya çıkan şiddetli ağrılarda düşüğün belirtileri olarak kabul edilmektedir. Düşük belirtileri görüldüğü anda doktora başvurulduğu takdirde verilen ilaçlar ile düşüğün engellenmesi sağlanabilmektedir. Ancak bazı düşük vakaları vücudun kendini koruma mekanizması sonucu oluştuğu için bunların engellenmesi mümkün değildir. Yapılan araştırmalar sonucu yapılan düşüklerin büyük bir miktarında bebeklerin genetik bozukluğa sahip olduğu belirlenmiştir. Üst üste yaşanan düşüklerde ise tekrarlayan düşük vakaları söz konusudur. Bu tip düşüklerde gerekli araştırmalar yapılarak  düşüğün nedeni tespit edilir ve tedavisi mümkünse tedavi edilerek bir sonraki gebeliğin sağlıklı olarak gerçekleşmesi sağlanabilmektedir. 

0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI