işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

Bu güzel havalar sizi de mahvetmesin

Mevsim geçişleri artık eskisi kadar belirgin değil. Havalar beklenmedik şekilde bir günden diğerine değişiyor; pırıl pırıl güneşli günler soğuk akşamlarla sonlanıyor. Bu değişime ayak uydurabilmek ve enerjinizi yüksek tutmak için Bioritm Güzellik Enstitüsü’nün önerilerine kulak verin.

Mevsimler arasında eskisine kıyasla ne kadar belirsiz bir fark olduğu herkesin dikkatini çekmiştir. Havalar beklenmedik bir şekilde bir günden diğerine değişiyor; güneşin parıldadığı ılık günler soğuk akşamlarla sonlanıyor. Vücudumuz da elbette ki bu değişimden etkileniyor. Üstelik baharın kapıda olduğu bugünlerde, bahar rehavetine kapılabiliyor, zaman zaman depresif haller içine girebiliyoruz. Bioritm Güzellik Enstitüsü, bu değişimlere ayak uydurabilmemiz, her daim enerjik ve mutlu kalabilmemiz için basit ve keyifli öneriler sunuyor.

33 dakikada daha fit, daha zinde, daha mutlu
Biodream incelmeyi kolaylaştıran bir uygulama. Ancak Biodream’i diğer yöntemlerden ayıran en önemli meziyeti kişinin hayat kalitesini de yükseltmesi. Biodream sisteminde solaryuma benzer bir yatakta şeffaf film ile sarılarak yatılıyor. Işıklar belli bir senkronda yanıp sönerek renk değiştiriyor; böylelikle kişinin nefesi ritme sokuluyor. Doğru nefes alışveriş kendinizi iyi hissettiriyor, terleme ile vücuttaki toksinler atılıyor, böylece incelme kolaylaşıyor. Seansı bitirip duş aldıktan sonra yüzünüze bir gülümseme yerleşiyor, kendinizi hafif ve taze hissediyorsunuz. Yalnızca 33 dakika süren uygulama ile ayrıca dokuların kalitesi artıyor, vücut daha sıkı ve dinç hale geliyor. Biodream ayrıca uykuyu düzenliyor, yaratıcılığın çoğalmasını ve refleks artışını sağlıyor. Konsanstrasyon, hafıza ve öğrenme kapasitesini yükselten Biodream, birden çok şeyi aynı anda yapabilme becerisini de geliştiriyor. Biodream’in son özelliği se dokuların kalitesini artırarak daha genç görünmeyi sağlaması.

Enerji, dinginlik ve sağlık için kendinizi şımartın
Natura Bisse’nin mineral taşlar ile yapılan Neuro Aroma Masajı, tarih öncesi Meksika halkının kullandığı ve halen geleneksel bir tedavi olan obsidyen minerallerini vücudunuzun hizmetine sunuyor. Masaj sırasında obsidyen ve mermerin sıcak ve soğuk kombininin tedavi edici özelliklerinden yararlanılıyor. El yapımı bu taşlar, terapistin ellerinin bir uzantısıymış gibi masajın etkisini artırıyor. Masaj ile vücudun enerji akışı düzenleniyor, cilt toksinlerden arınıyor, dolaşım gelişiyor. Vücuda dinginlik ve sağlık kazandıran Neuro Aroma Masajı, egzama, selülit, migren ve stres için ideal bir tedavi edici olma özelliği taşıyor.

0 yorum

Her Yaşın Diyeti Ayrı!

Kadınlar hayatları boyunca kilo mücadelesi vermek zorunda kalıyor. Çok az kadın bu savaştan uzak yaşıyor! "4 yapraklı yaş yoncası diyeti" ile her yaşta sağlıklı beslenin!

Her yaşın ayrı bir güzelliği var denildiği gibi, aslında her yaşın da ayrı beslenme kuralları, uzak durulması gereken yeme davranışları bulunuyor. Kadınların yaşamlarındaki 4 ayrı yaş dönemleri, 4 yapraklı bir yonca gibi birbirinden hem ayrılıyor, hem de yaşlarına özel beslenme önerilerini hayatları boyunca uygulamaları sayesinde bir bütünlük de oluşturuyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Fatma Turanlı Vardarer, kadınlara bu 4 yaş grubuna özel beslenme önerileriyle, sağlıklı kiloda kalmanın yollarını anlatıyor.

30’larda...

Bu yaşlar gençlikten yetişkinliğe geçişin ilk dönemi olmanın yanı sıra, genellikle kadınların doğurganlık çağı olması nedeniyle de önem taşıyor. Bu dönemde vücut gelişimleri tamamlanmış olan kadınların, sağlığı ve gençliği korumaya çalışılması gerekiyor. Bu nedenle özellikle kalsiyum, folik asit ve C vitamininin yeterli düzeyde alınması, adet kanaması sonucu kansızlık oluşabileceği için demir içeriği yüksek gıdaların tüketilmesine dikkat edilmesi lazım.

Öneriler:
• Her gün 2 bardak süt içmek veya yoğurt yemek, yeşil yapraklı sebzeleri ve meyveleri bol tüketmek kalsiyum ve folik asit ihtiyaçlarını karşılıyor.
• Haftada 4-5 defa kırmızı et yemek demir açısından gereklidir, yanında da taze meyve ve sebze tüketilmesi C vitamini sağlayacağı ve demir emilimine katkısı olacağı için gereklidir.
• Her gün bol miktarda sebze ve meyve tüketmek posa ve antioksidan alımını sağlamasından dolayı önem taşıyor.
• Alkol ve fast food tarzı yiyeceklerin fazla tüketilmemesi, bol su içmeye dikkat edilmesi gerekiyor.
• İlerleyen yıllara kilolu girmemek için fazla kalorili beslenmeden kaçınılmalı, eğer kilo fazlalığı varsa çok kısıtlı ve yanlış diyetler yaparak kilo verilmeme. Bu tür uygulamalar gelecekte metabolizmanızın bozulmasına ve belki de daha fazla kilo alımına yol açabiliyor.
• İskelet ve kas yapılarını korumak, kilo kontrolü için haftada en az üç gün düzenli spor yapmaya dikkat etmek, kardiyo egzersizlerine ağırlık vermek gerekiyor.

40’larda...

Bu yaş grubu kadınların metabolik enerji harcamaları düşmeye başladığı için kilo almaya yatkınlık söz konusu oluyor. Vücudun enerji ihtiyacı daha az olduğu için yiyecek tüketiminin de ona göre ayarlanması gerekiyor. Bağışıklık sisteminin güçlü olması, yeterli miktarda B grubu vitaminin tüketilmesi, ileri yaşlara daha sağlam bir vücutla girebilmek için önem taşıyor. Eğer bu yaş dönemine fazla kilolu girilmişse hızlı olmamak kaydıyla kilo verilmesinde yarar var.

Öneriler:
• Fazla kalori almamak için yiyeceklerin daha az yağlı olmasına ve şekerli gıdaların tüketilmemesine veya az tüketilmesine dikkat edilmeli.
• Bol miktarda sebze ve meyve tüketilmeli, kurubaklagil ve tahıl yemeye özen gösterilmeli.
• Vitamin ve mineral katkılı şekersiz kahvaltılık müsliler tüketilebilir.
• Yaşlanmaya karşı savaşmak için omega 3 alımı ve antioksidant tüketimi önemli. Bu nedenle haftada 2 defa balık tüketmek, ceviz ve badem gibi yağlı tohumlara ağırlık vermek gereklidir.
• Kemik sağlığını korumak için kalsiyum ve D vitamini alımına dikkat edilmeli, her gün süt, yoğurt, az yağlı peynir, koyu yeşil yapraklı sebzeler tüketilmeli.
• Haftada 3 gün çok düzenli egzersiz yapmaya devam edilmeli.
• Fazla enerji bulunan içeceklerden de uzak durulmalı, bol su içilmeli, günde 1-2 fincan yeşil çay içilmeli.

50’lerde...

Bu yaş grubu kadınların önemli bir çoğunluğu menopoza girmiş olduklarından dolayı, bazı hastalıklara yakalanma riskleri de artmış oluyor. Bu dönemde beslenme düzeninin bağışıklık sisteminin güçlü tutulmasının yanı sıra, yıpranmaya başlayan kemiklerin korunmasına uygun beslenme önerilerinin hayata geçirilmesinde fayda var.

Öneriler:
• Az yağlı ve bol posalı beslenmeye dikkat edilmeli, bol sebze tüketilmeli.
• Az yağlı süt, yoğurt ve peynir yenilmesi önemli.
• Vücudun protein ihtiyacının et ve tavuk dışında kurubaklagillerden sağlanması, kolesterol alımını da azaltacağından bu şekilde beslenmeye dikkat edilmesinde fayda var.
• Yemeklerde zeytinyağı kullanıp, katı yağlardan uzak durulmalı.
• İyice yavaşlayan metabolizma hızı nedeniyle kilo alımından korunmak için kızartılmış yiyeceklerin ve hamur işi gıdaların yenilmemesi gerekli.
• Haftada 4-5 defa 30 dakikalık yürüyüş yapılmasında yarar var.

60’larda...

Kadınlar 60’lı yaşlarına girdikleri zaman, vücudun kalsiyum, D vitamini, B grubu vitaminler, E vitamini ihtiyaçları da artıyor. Bu dönemde, sağlıklı ve zinde bir yaşlılık geçirmek için yeterli protein ve enerji miktarının karşılanması önem taşıyor.

Öneriler:
• Vücudun enerji ihtiyacı azalmış olduğu için yenilen yiyecek miktarları fazla olmamalı.
• Her gün fazla yağlı olmayan süt-yoğurt, peynir grubundan tüketilmelisinde fayda var.
• Vücudun D vitamini ihtiyacını karşılamak için 15 dakikalık güneşlenmesi gerekiyor.
• Protein kaynağı olarak haftada 2 defa kırmızı et,1-2 defa balık,1-2 defa tavuk veya hindi ve 1-2 defa kurubaklagillerin tüketilmesine özen gösterilmesi önemli.
• Koyu yeşil yapraklı sebzelerin, taze veya kuru meyvelerin mutlaka beslenmede yer almalı.
• Yemeklerde zeytinyağı kullanılmaya özen göstermek, ceviz ve badem gibi kuruyemişlerden tüketmek, fazla ve zararlı yağ tüketimini de önleyeceğinden çok yararlı.
• Çok fazla kahve, şekerli içecekler tüketilmemeli bol su içilmeli.
• Her gün esneme hareketleri ve kısa yürüyüşler yapılmasına özen gösterilmeli.

0 yorum

Reflü İle Reflü Hastalığı Aynı Şey Değil Mi?

Bayındır Hastanesi Gastroenteroloji ve Hepatoloji bölümünden Prof. Dr. Ahmet Kemal Gürbüz, reflü ile reflü hastalığının aynı anlama gelmediğinin altını çizerek “Her ikisi de farklı durumları ifade ediyor” dedi ve reflünün az bilinen yönleriyle tedavisi konusunda şu bilgileri verdi:

Reflü ile reflü hastalığı aynı anlama mı geliyor?
Hayır. Her ikisi de birbirlerini çağrıştırmakla beraber farklı durumları ifade ediyorlar. Gastroözefajial reflü sağlıklı insanlarda mide içi muhtevanın efor harcamaksızın çeşitli defalar yemek borusu içine geri gelmesi demektir ve esasen fizyolojik bir durumdur. Yani bir hastalığı ifade etmez. Bu durumda hem bireyin şikayeti yoktur hem de yemek borusu iç duvarında endoskopik olarak gözle görülür bir hasar yoktur.

Oysa Gastroözefajial Reflü Hastalığında (GÖRH) yemek borusu içine kaçan mide muhtevası gerek mikroskobik ve gerekse endoskopik düzeyde hasar oluşturur. İlaveten hastanın reflüden kaynaklanan şikâyetleri ortaya çıkar. Bu şikayetlerin en tipik olanları ise göğüste yanma ve mide asidinin yemek borusuna gırtlağa erişebilecek derecede geri kaçmasıdır. Hastalar bu hususu boğazlarına yakıcı acı bir su geldiği şeklinde ifade ederler.

Reflü hastalarına endoskopi yapıldığında bu inceleme reflü hastalığı mevcudiyetini mutlaka gösteriyor mu?
Her zaman değil. Bazı reflü hastalarında endoskopik görünüm normal olabilir. Reflü hastalığında şüphe kuvvetli ise böyle bir durumda yemek borusu iç duvarını döşeyen dokudan biyopsiler alınarak patolojik inceleme yapılmalıdır. Endoskopik incelemesi normal bulunan ve biyopsi alınmadan hakkında karar verilen vakalarda maalesef reflü hastalığı tanısı gözden kaçmakta ve böylece hastalar ihtiyaç duydukları tedavi seçeneklerinden mahrum kalabiliyorlar.

Klasik reflü hastalığı göğüste yanma ve asit geri gelmesi şeklindeki belirtileri dışında başka hangi şikâyetlere yol açabiliyor?
Yutma güçlüğü reflü hastalığının yaratabileceği diğer şikâyetlerden biridir ve vakaların yüzde 30’unda karşılaşılır. Bu daha ziyade katı gıdaların yutulması ile ilişkilidir ve yavaş yavaş gelişir. Reflü hastalarının bazılarında ağızlarının aniden hafif ekşi ve tuzlu bir sıvı ile dolması şikâyeti mevcuttur. Ağrılı yutma, hıçkırık, geğirme, bulantı ve kusma gibi şikayetlerde yine reflü hastalığı olan vakalarda yaşanabiliyor.

SESSİZ REFLÜ DE OLABİLİR
Reflü hastalığının astıma, müzmin öksürüğe neden olabildiğini duyuyoruz. Gerçekten reflü hastalığı ile bu rahatsızlıklar arasında anlamlı bir ilişki var mıdır?
Evet. Reflü hastalığı sadece yemek borusu problemleri yaratmakla kalmaz. Kalp kökenli olmayan göğüs ağrısı, astım, posterior larenjit, kronik öksürük, tekrarlayan zatürre ve bazen diş çürükleri ile seyredebilir. Sindirim sistemine ait olmayan bu bulguları yaşayan reflü hastalarının bir kısmında klasik reflü şikâyetleri olmakla beraber, çok büyük bir kısmında sessiz reflü hastalığı mevcuttur. Dolayısı ile kronik öksürük, göğüs ağrısı, astım ve düzelmeyen larenjit problemleri olan hastalarda sebebin sessiz reflü hastalığı olabileceği aklında tutulmalı ve hastalar bu açıdan incelenmelidir. Şayet astım erişkin yaşlarda başlamışsa, astım açsından bir alerjen tespit edilememişse yahut astım bronş genişletici veya kortizon tipinde ilaçlara yanıt vermiyorsa astım sebebi olarak reflü hastalığı araştırmalıdır. Reflü hastalığı kulak, burun ve boğaz gibi diğer organlarda da bazı rahatsızlıklara yol açar. Reflü larenjit bu rahatsızlıklardan en sık rastlananı olup seste boğuklaşma, boğazda yumru hissi, sık boğaz temizleme ihtiyacı ve tekrarlayan boğaz ağrısı ile kendini belli eder. Reflü hastalığı kronik öksürüğün sinüzit ve astımdan sonra gelen 3. sıklıktaki nedenidir.

Reflü hastalarının bir kısmının aile fertlerinde de reflü hastalığı ile şikayetler olduğunu duyuyoruz. Reflü hastalığı kalıtsal bir özellik mi gösteriyor?
Yapılan çalışmalarda reflü hastalığı olan bireylerin ikizlerinde %30-35 sıklıkla reflü hastalığı belirtileri ortaya çıktığı rapor edilmiş durumda. Ayrıca çocukluk çağında şiddetli formda görülen reflü hastalığının 13. kromozomdaki bir anormallikle ilişkisi olduğu da iddia edilmiş durumda. Dolayısı ile bu hastalığın genetik bir zemini de olabileceği akla yatkın görünüyor.

Son senelerde reflü hastalığı olan insanların sayısında büyük bir artış var gibi. Bilimsel olarak da bu gözlem doğru mudur?
Son 30 yıl içinde batı toplumlarında reflü hastalığı ve bunun sonucunda yemek borusu kanserlerinin giderek arttığı, bunun tersine ülser hastalığının ise giderek azaldığı saptanmış durumda. Son 20 yılda giderek artan biçimde ülserin ana nedenlerinden olan Helikobakter isimli bir bakteri, ülserli hastaların esdoskopileri esnasında tespit edildiğinde bu bakteriye karşıda tedavi uygulanmakta. Dolayısı ile batı toplumlarında son 20 yıldır helikobakter mevcut olan hasta sayısında ciddi azalma ortaya çıkmıştır. Helikobakter tedavisinin sık kullanımı sayesinde toplumda ülser hastalığının tekrarlanması giderek azalırken reflü hastalığı ve neticesinde gelişen yemek borusu kanseri sıklığı ise maalesef artmış görülüyor. Yine batı toplumlarında reflü hastalığı sıklığının son yıllarda önemli oranda artmış olmasının bir diğer nedeninin toplumda yaygınlaşan obezite sorunu olduğu da unutulmamalıdır.

Prof. Dr.
Ahmet Kemal Gürbüz
Toplumda reflü hastalığının yemek borusu kanserine neden olabildiğine dair bir kanı ve korku mevcut. Bu bilgi doğru mudur?
Gastroözefajial reflü hastalığı bulunan bazı kişilerde yemek borusu alt ucunda zaman içerisinde doku değişikliği ortaya çıkabiliyor. Bu durum Barrett’s özefagusu olarak isimlendirilir. Barrett’s özefagusu sıklığı gastroskopi (mide endoskopisi) esnasında endoskopist tarafından tanınır ve teyidi amacı ile bu bölgeden biyopsiler alınarak patolojik inceleme için gönderilir. Reflü şikâyetleri ile gastroenteroloğa giderek endoskopi yapılan vakaların %6-12’inde Barrett’s özefagusu saptanmaktadır. Önemli olan nokta Barrett’s gelişmiş hastalarda yemek borusu kanseri riskinde önemli artış oluşmasıdır. Klasik Barretts’s gelişmiş olan reflü hastalarında yemek borusu kanseri gelişme riski sağlıklı bireylerdeki riskin 30-125 katı seviyesindedir. Son 20 yılda reflü hastalığı nedeniyle ortaya çıkan yemek borusu kanseri sıklığı 5 kat artış göstermiş olup bu artış diğer tüm organ kanserlerindeki artıştan daha yüksektir. Bu nedenler reflü hastalarında artmış kanser riskinin olup olmadığını ortaya koymak amacı ile reflü vakaları endoskopik olarak incelenmeli, gerekli görülenlerde mutlaka biyopsiler alınarak patolojik inceleme yapılmalıdır.

0 yorum

Adet öncesi sendromu'na karşı dengeli beslenme

Kadınların çoğunun ortak sorunu adet öncesinde yaşanan farklı sorunlar. Gerginlik, halsizlik, aşırı iştah gibi sorunlar kadınların hayatını kabusa çevirebilir. 

KadıköyŞifa Kadıköy Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı - Dyt. Rabia Yurdagül Adet Sendromu hakkında bilgi veriyor ve dengeli beslenme ile şikayetleri nasıl azaltabileceğinizi anlatıyor.

Adet Öncesi Sendromu (Premenstrual sendrom, PMS), kadınlarda regl öncesi dönemde başlayıp ruhsal ya da fiziksel birtakım belirtilerle kendini gösteren ve reglin başlamasından bir hafta kadar önce ortaya çıkarak reglin bitiminden bir kaç gün sonra kaybolan durumu ifade eder. Karın bölgesinde şişkinlik, ağırlık artışı, iştah artışı, sık yeme ihtiyacı, tatlıya düşkünlük, cilt bozukluğu, uyku sorunları, göğüslerde hassasiyet, bel ağrısı, kabızlık, baş ağrısı, çarpıntı, duygusal dalgalanmalar, olumsuz düşünceler, depresyon hali, yorgunluk, halsizlik, unutkanlık, konsantrasyon güçlüğü, kendine güvenin azalması, gerginlik, kızgınlık ve öfke hali, seksüel isteklerde değişiklik gibi fizyolojik ve psikolojik birtakım belirtiler gözlemlenir.

Nedeni tam olarak belli olmamakla birlikte, genelde mineral ve vitamin yetersizlikleri, hormonal dengesizlikler, (progesteron yetmezliği ve diğer hormonal değişimler), kan şekerinin düşük olması, vücutta aşırı sıvı tutulumu, beyindeki bazı kimyasal ileticiler, bastırılmış cinsel arzu, psikolojik nedenler üzerinde durulmaktadır.

Regl öncesi döneminde genellikle aldatıcı bir kilo artışı görülür; ancak bu gerçek bir yağ artışı değildir. Bu durum östrojen ve progesteron hormonlarının dengelerindeki değişiklikler sonucu vücutta biriken ödemden kaynaklanır. Yine hormonal değişimler nedeniyle bağırsak sisteminin çalışma düzenindeki değişiklikler kabızlığın görülmesine neden olur ve kabızlıkta şişkinlik hissi yaratarak ağırlıkta artışın olduğunu düşündürür.

Regl dönemi biter bitmez, bağırsakların tekrar normal hızda çalışması sonucu, kabızlık sona erer ve hormonların normal dengeye ulaşmasıyla birlikte vücutta biriken sıvının atılmasıyla beraber kiloda normale döner.

Ancak regl döneminin başlangıcından birkaç gün önce, değişen iştah durumu kontrol altına alınmayıp vücudun ihtiyacından fazla enerji alınması ağırlık artışı ihtimalini yükseltir.

Regl dönemi öncesi çikolata ve bunun gibi tatlı, şekerli yiyeceklerin yenilmek istenmesinin nedeni, östrojen hormonunun vücutta dolaşımının azalmasıdır. Östrojen kadınlar için uyarıcı bir hormondur, vücuttaki seratonin, noradrenalin ve endorfin hormonlarının üretimini artırır. Östrojen azalmasıyla, kan şekerindeki düşme eğilimi artar dolayısıyla bu durum iştah metabolizmasının uyarılmasına neden olur ve sürekli tatlı yeme ihtiyacı hissedilir. Bu nedenle, özellikle bu dönemde az ve sık aralıklarla beslenmek ve glisemik indeksi düşük besinleri tercih etmek oldukça önemlidir.
Dyt. Rabia Yurdagül

İştahının artışının nedeni, vücutta progesteron seviyesinin artması sonucu metabolizma hızında artış görülmesi ve beyne daha fazla kaloriye ihtiyaç duyulduğunun sinyallerini gönderilmesi sonucu vücudun daha fazla kalori alma isteğinin oluşmasıdır.

Vücudun su tutmasının nedeni; bazı araştırmalara göre, östrojen hormonunun vücutta tuzu tutması ve bu durum sonucu vücudun tuz seviyesini normal ve sağlıklı düzeyde tutabilmek için suyu yapısında toplamasıdır. Bazı çalışmalarda ise vücuttaki suyun korunmasında rolü olan vitamin ve minerallerin eksik olması sonucu bu dönemde hassasiyetin arttığı belirtilmektedir. Ödemler genellikle karın bölgesi, göğüsler ve yüz çevresin olmaktadır.

Beslenme;
1. Kan şekeri dengesinin sağlaması için ana ve ara öğün düzenine dikkat edilerek azar azar ve sık sık beslenilmeli.
2. Karbonhidrat kaynağı olarak şeker, tatlı, çikolata gibi besinler yerine ekmek, kepekli makarna, esmer pirinç, bulgur, kuru baklagil ve sebzeler gibi kompleks karbonhidrat kaynakları tüketilmeli.
3. Tuz ve tuz içeriği yüksek salamura besinler, tuzlu bisküviler gibi besinlerin tüketimi minimuma indirilmeli.
4. Bağırsakların çalışmasına yardımcı olan ve tokluk hissini artırmayı sağlayan lif içeriği yüksek besinlerin (sebze ve meyveler gibi) tüketimine ağırlık verilmeli.
5. Çay, kahve, kola gibi kafein içeren içecek tüketiminden ve alkol tüketiminden kaçınılmalı.
6. Su başta olmak üzere yeterince sıvı tüketilmeye özen gösterilmeli.
7. Hormonal denge üzerine olumlu etkisi olduğu için egzersize mutlaka yer verilmelidir.

0 yorum

Yaz tatiliniz sağlığınızı bozmasın

Yaz aylarının yaklaşmasıyla birlikte tatil planları yapılıyor, erken rezervasyon indirimlerinden yararlanılmaya çalışıyor. Peki konaklama alanı seçerken sağlık tarafında nelere dikkat ediliyor?

Prof. Dr. Yonca Tabak özellikle astım hastalarının yaz aylarını nasıl geçirmeleri ve tatil alanlarının nasıl olması gerektiğine değiniyor. “Halı kaplı otel odaları ve klorlu havuzlar astımı tetikliyor.” diyen Tabak, yapılması ve yapılmaması gerekenleri sıralıyor.

Tatil yeri seçiminde erken rezervasyon imkanları, bütçeye uygunluk, konfor, denize ve şehir merkezine uzaklık gibi etkenler ön planda olurken, sağlık konusu geri planda kalıyor. Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak, astımlı kişilerin, özellikle de astımlı çocukların yaz tatillerini sorunsuz geçirebilmeleri için ipuçları veriyor.

Konaklama Alanlarının Seçilmesi

Kısa süreliğine de olsa evimiz olarak kullanacağımız konaklama alanları, tatilin başrol oyuncusu oluyor. Bu yüzden en dikkat edilmesi gereken konunun, bu alanların seçimi olduğunu belirten Tabak, “Özellikle astımlı çocukların %90’ının ev tozuna karşı alerjisi var. Tozun da en çok halıda biriktiğini göz önünde bulundurursak, konaklama yapılacak mekanın halı kaplı olmamasına özen gösterilmeli.” diyor.
Astımlı kişilerin özel eşyalarını da tatile yanında getirmesinin önemli olduğunu söyleyen Tabak, anti alerjik yatak kılıfı gibi özel eşyaların kullanımına tatil süresince devam edilmesinin, olası olumsuz durumları engelleyeceğini belirtiyor.

Havuz mu? Deniz mi?

Yaz aylarında serinlemenin en doğal yolu olan suyla temasta da dikkatli olunmasının gerekliliğine değinen Prof. Dr. Yonca Tabak, astımlı kişilerin havuza mesafeli olmasının önemli olduğunu söylüyor. “Havuz temizliğinde kullanılan yüksek miktardaki klor, sıcak havada buharlaşarak solunum sistemine ulaşıyor. Bu da vücutta kimyasal bir ürünün solunmasına benzer etki yaratıyor. Deniz suyunun ise sinüsleri temizleme ve burnu açma özelliği bulunuyor” diyen Tabak, astımlı kişiler için deniz suyunun daha sağlıklı olduğunun altını çiziyor.
Tabak, ayrıca deniz suyunun sinüsleri açmasıyla kış aylarında daha az astım alevlenmesi yaşanacağını ve kışa daha hazır girileceğini sözlerine ekliyor.

Prof. Dr. Yonca Tabak
Yeme İçmeye Dikkat!

Astımlı her 10 çocuktan 8’inde reflü bulunduğuna dikkat çeken Tabak, bunların çoğunun “sessiz” reflü olduğunu ve tüketilen abur cuburlar ile astımı da tetiklediğini belirtiyor. Bu anlamda özellikle yaz aylarında tüketilen buzlu ve gazlı içeceğin yanı sıra, kızartma, ketçap, çikolata ve kakaolu gıdalardan da uzak durmanın çok doğru bir hareket olacağını söyleyen Prof. Dr. Yonca Tabak, yatmadan 2 saat önce meyve tüketimine son verilmesi gerektiğini aktarıyor.

Gün içinde alınan toksinlerden arınmanın en doğal yolunun ise bol bol su tüketmek olduğuna değinen Tabak’ın özellikle değindiği konu ise özenli davranmak. “Tatil diyerek ilaç kullanımını ve düzenli hayatı bozmamak gerekiyor. Astım ilaçlarının kullanımının tamamen kesilmesi gibi durumlar, keyifli tatili ciddi bir tehlikeye dönüştürebilir.”


0 yorum

Cinsel sorunlarınıza teknolojik destek

Günümüz teknolojisi, cinsel sorunlara da çözüm üretiyor. 

Vajinusmus, Erken Boşalma, Orgazm gibi cinsel sorunlar yaşıyor, çözümü için zaman ayıramıyorsanız, işinizden izin alamıyorsanız, bulunduğunuz ilde uzman bulamıyorsanız, konu cinsellik olduğu için yüz yüze görüşmekten çekiniyorsanız, internet üzerinden uzmanlarla görüşebilir, sorunlarınıza her yerden çözüm bulabilirsiniz.

Yurt dışında çok yaygın bir şekilde kullanılan, ülkemizde ise çok yeni tanınmaya başlayan online terapi ve danışmanlık hizmetini neden yapılıyor? Cinsel Terapi Uzmanı Psk. Danş. Dolunay Kadıoğlu Türkiye’de yeni başlayan ve giderek yaygınlaşan online terapinin önemine değiniyor.

Online Danışmanlık Nedir?
Cinsel Terapi Uzmanı Psk. Danş. Dolunay Kadıoğlu profesyonel bir danışmanın, sorunu olan kişilerle internet üzerinden, sorulara cevap ve sorunlara çözüm bulunmasına yönelik, psikolojik destek ve yardım verilmesinin online danışmanlık olduğunu söylüyor. Ülkemizde cinsel sorun yaşayanların çokluğuna karşılık, cinsel terapistlerin azlığına dikkat çekiyor. Vajinismus, erken boşalma, cinsel işlev sorunu yaşayan kişilerin uzman bulmakta zorlandığını belirtiyor. Online danışmanlık sayesinde uzmanlara ulaşılabildiğine, bunun için bilgisayar, kulaklık ve kameranın yeterli olduğuna değiniyor.

Psk. Danş. Dolunay Kadıoğlu
Psk. Danş. Dolunay Kadıoğlu özellikle bu sorunları yaşan; fiziksel engellilerin, kendi kültürüne yakın uzman isteyen yurtdışında yaşayanların, çalışma saatleri içinde izin alamayanların, bulunduğu ilde uzman bulamayanların, yüz yüze yardım almaktan utananların sorunlarına çözüm olduğuna vurgu yapıyor.

Yardım Almanın En Pratik ve Etkin Yolu
Cinsel Terapi Uzmanı Psk. Danş. Dolunay Kadıoğlu, yüz yüze danışmanlık hizmetine alternatif olmayan online danışmanlık hizmetinin, yüz yüze destek alınamadığı durumlarda çok pratik ve etkili bir yol olduğuna dikkat çekiyor. Özellikle internet üzerinden yapılacak görüşmeler olduğu için uzmanın deneyiminin ve eğitimin önemine vurgu yapıyor ve özellikle uzmanın iyi araştırılmasını tavsiye ediyor. Her sorunu yaşayan kişiye uygun bir terapi yöntemi olamayacağına da değinerek, uzmanın konuyu değerlendirmesi sonucu online çalışmaya karar verilmesi gerektiğini belirtiyor.

1 yorum

Uyku apnesi ani kalp durmasına yol açabilir

Uyku apnesi, sosyal hayata, kariyere, obeziteye, unutkanlığa ve hatta depresyona neden olabiliyor.

Kalitesiz uykunun gündelik hayata darbe vurduğunu söyleyen Medical Park Bahçelievler Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Gülten Özdemir, “Uyku apnesi, sosyal hayata, kariyere, obeziteye, unutkanlığa ve hatta depresyona neden olabiliyor. Uyku apnesinin en önemli belirtisi olan horlama sorununuz varsa mutlaka bir doktora başvurulmalı” dedi.

Her 100 kişiden 40’ının horlama sorunu yaşadığını söyleyen Medical Park Bahçelievler Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Gülten Özdemir, horlaması olan kişilerin yüzde 5’inde uyku apnesi görüldüğünü söyledi.

Uyku apnesinin en önemli belirtisinin horlama olduğunu sözlerine ekleyen Uzman Dr. Özdemir şu bilgileri verdi: “Horlama; uyurken nefes alma sırasında daralan hava yollarından geçen havanın yutak çevresindeki yumuşak dokuya çarparak, dokuların titreşmesiyle oluşan sestir. Üst solunum yolunda yutak ve dil arkasında daralmayla orantılı olarak horlama da artar. Horlama, toplumda her 100 kişiden 40’ında görülebilecek kadar sıklıktadır. Yaşın ilerlemesi ve kilo artışı horlama riskini artırmaktadır. Kadınlarda kilo alma kalça bölgesi, erkeklerde ise boyun ve karın çevresinde yoğunlaşır. Böylece erkek tipi kilo almada; yatar durumdayken göğüs için basıncı daha da artar, yutak çevresinde daralmada erkeklerin kadınlara göre daha yüksek oranda horlamasına neden olmaktadır. Menopoz döneminde ise kadınların hormonal denge değişikliğiyle birlikte, artık erkek tipi kas yapıları gelişerek horlama oranları erkeklerdeki sıklıkta olmaktadır.”

HANGİ TİPTE HORLUYORSUNUZ
Horlamanın farklı tipleri olduğunu belirten Uzman Dr. Özdemir, öncelikle kişinin nasıl bir horlama sorunu yaşadığının iyi tespit edilmesi gerektiğinin altını çizdi. Özdemir sözlerini şöyle sürdürdü: “Basit horlama; daha çok sırt üstü pozisyonda ortaya çıkan ve kişinin yorulmasıyla artan şiddette kesintisiz çıkardığı gürültü sesidir. Basit horlama, hastadan çok yarattığı gürültü nedeniyle eşin uykusuna zarar verir. Ama bazen de horlama üst solunum yolu direnç sendromu denen; düzensiz, solunum güçlüklerinin eşlik ettiği fakat 5-10 saniyeyi aşmayan solunum durmalarıyla birlikte olabilir. Sık uyanıklıklara neden olur, uyku kalitesi bozulur. Uyku apne sendromuna eşlik eden üçüncü tip horlama şeklinde ise horlama; en az 10 saniye süren nefes durmalarıyla kesintiye uğrayan, boğulur tarzda şiddetli çıkarılan sesten oluşur. Yani Obstrüktif (Tıkayıcı) Uyku Apne Sendromu (OSAS) dediğimiz horlamanın, solunum durmalarıyla birlikte olduğu hastalık şeklidir.”

UYKU APNESİ ANİ KALP DURMASINA NEDEN OLABİLİR
Uyku apnesinin uykuda 10 saniyeyi aşan nefes durması olarak tanımlanabileceğini söyleyen Uzman Dr. Özdemir, “Uykuda solunum durmaları, gecede yüzlerce kere tekrarlayabilir. Her solunum durmasıyla kişi kısa süreli sık uyanıklıklar yaşar, kişi ancak uyanarak solunum durmasını giderebilir. Bu uyanıklıkları hasta gece uykusunda fark etmez, bu sık uyanıklıklar yüzünden sürekli ve dinlendirici bir uyku olamaz. Hasta farkında olmadan kalitesiz, yüzeysel bir uyku uyur. Uykuda nefesin durmasıyla, kalp ve beyin için hayati önemi olan oksijen düzeyi kanda düşer, karbondioksit düzeyi artar. Kalp atımları da düzensizleşir, ileri yaşlarda ani kalp durmalarıyla uykuda ani ölümlere neden olabilir. Hasta gece boyunca boyun çevresinden terler” şeklinde konuştu.

CİNSEL İSTEKSİZLİK NEDENİ
Uyku apnesi hastalarının kaliteli uyuyamadıkları için sabah yorgun uyandıklarını ve kendilerini uykusuz hissettiklerinin altını çizen Uzman Dr. Özdemir, “Uyku apnesi, aşırı yorgunluk miskinliğe, hareketsizliğe neden olur. Bu hareketsizlik giderek kişinin kilo alışında artışa neden olur. Sonuçta kilo; uyku apnesi hastalığını şiddetlendireceğinden bir kısır döngüye girilmiş olur. Uykusuzluk sinirliliğe, gerginliğe, iş verimliliğinde düşmeye neden olur. Trafikte kırmızı ışıkta beklerken uykuya dalarlar, uzun yolda sık trafik kazalarına sebebiyet verdikleri ortaya çıkmıştır. Cinsel fonksiyonlarda azalma ve cinsel isteksizlik görülür. Konsantrasyon güçlüklerine ve belirgin dikkat ve hafıza problemleri ile unutkanlığa yol açar. Ayrıca hastaların yüzde 30’unda depresyon olduğu araştırmalarla saptanmıştır” diye konuştu.

SÜREKLİ VE ŞİDDETLİ HORLAMAYA DİKKAT!
Horlama; eşlerin ve çevresindeki yakınlarının uykusunu bozduğu için, hastalar daha çok yakınları tarafından uyku merkezlerine müracaat etmeye zorlanırlar. Horlamanın kalp krizi, beyin damar hastalığı gibi ciddi sonuçlar doğurabilen uyku apnesinin en önemli belirtisi olduğunun altını çizen Uzman Dr. Özdemir, “Sürekli ve şiddetli horlaması, uykuda solunum durması oluyorsa, uykudan yorgun ve baş ağrısıyla uyanıyorsa, gündüz kendilerini hep yorgun ve uykulu hissediyorsa mutlaka uyku hastalıklarıyla ilgilenen uzman hekime ulaşılmalı” dedi.

0 yorum

Bagışıklık Sistemini Güçlendiren Yiyecekler Nelerdir

Son zamanlarda yaşlı veya genç herkesin hastalıklara yakalanma oranın arttığı ve sık sık hastalandığı görülmektedir. Sık hastalanmak özellikle grip, nezle, soğuk algınlığı gibi birçok hastalık ve enfeksiyon rahatsızlıklarının sebebini uzmanlar bağışıklık sisteminin yeterince güçlü olmamasından kaynaklandığını söylüyorlar. Bağışıklık sistemi düşük olan kişiler sık hastalanmakta özellikle de enfeksiyon hastalıklarına yakalanma riskleri artmaktadırlar. Bağışıklık sisteminin güçsüzlüğü sadece bu bilindik rahatsızlıklar ile değil aynı zamanda kanser, verem gibi daha ciddiyet gerektirecek rahatsızlıklara da yakalanma riskini artırmakta ve bu hastalıkların iyileşme süresini uzatmaktadırlar.

Bağışıklık sistemi düşük olan kişiler sadece sık rahatsızlanmaz aynı zamanda herhangi hastalıklarında iyileşme süreçleri oldukça uzun olmaktadır. Buda kişilerde halk tabiriyle gözümü hastalıktan açamadım tabirine yol açmaktadır. Uzmanlar sadece yetişkinlerde değil aynı zamanda çocuk ve bebeklerde de bağışıklık sisteminin düşük olmasından dolayı birçok hastalığa yakalandığı ortaya çıktığını söylüyorlar. Bağışıklık sistemini güçlendirecek besin nelerdir diye besinleri sıralamak yerine öncelikle bağışıklığı korumanın yöntemlerine bakmalıyız.


Bağışıklık sistemi nasıl korunur
Bağışıklık sistemi her insanda vardır az veya çok mutlaka bir bağışıklık sisteminiz vardır. Bağışıklık sisteminiz düşük diye teşhis konulduğunda hemen bağışıklığı sistemini güçlendirecek besinler nelerdir diye araştırma yapmayınız. Öncelikle var olan bağışıklığınızı korumaya özen göstermelisiniz. Bağışıklık sisteminiz, hazır gıdalardan oldukça kaçınmak, dengeli ve düzenli beslenmek, spor yapmak, bol oksijen almak ve vücudunuzun ihtiyaç duyduğu vitamin, mineraller ve protein değerlerine dikkat etmelisiniz. bağışıklık sisteminizin düşük olmasına veya düşmesine sebep olan ilk sebep karbon hidrat veya protein eksikliğinden olmaktadır. Bu besinlerin düzenli alınmasına özen göstermelisiniz. Bu besinleri sık tüketmek veya gereğinden fazla almak yerine düzenli ve dengeli tüketmeye dikkat edilmelidir. Spor yapmak bağışıklık sisteminizi güçlendirmeye sebep diğer bir unsurdur. 

Bağışıklık sistemini güçlendirecek besinler nelerdir; bol protein ve karbon hidrat içeren gıdalar öncelikli olarak bağışıklık sisteminizi güçlendirmenize yardımcı olacaktır. B2, B6, D ve C vitaminlerinin yeteri miktarda ve dengeli alınması da bağışıklık sisteminizi güçlendirecektir. 

Bağışıklık sistemini güçlendiren yiyecekler nelerdir sorusuna verilecek doğal besinler ise Sarımsak, Soğan, Domates, Havuç, Brüksel lahanası, kırmızı biber, kabak, portakal, brokoli, limon, mantar, süt ve süt ürünleri özellikle peynir ve yoğurt, zencefil, zerdeçal, bal, adaçayı, biberiye, maydanoz, kırmızı eti, balık eti, hindi eti, ay çekirdeği, yumurta, yeşilçay ve bunun gibi bazı gıdalar bağışıklık sisteminizi güçlendirmenize yardımcı olacaktır.
0 yorum

Televizyondan uzak dursunlar

Otizmin nedeni halen kesin olarak bilinmemekle birlikte uzmanlar, televizyonun otizmi tetikleyen bir unsur olduğu konusunda hemfikirler. 

Uzmanlara göre, 0-2 yaş arasındaki bebeklerin günde 2 saatten fazla televizyon izlemeleri otizm belirtilerinin artmasına neden oluyor.

Algı Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi uzmanlarından psikolog Özge Hoşgör, 2 yaşından önce çocuklara televizyon izlettirilmemesi gerektiği uyarısında bulunuyor.

Otizm, ülkemizde her 150 çocuktan birinde görülüyor. Erkeklerde kızlara oranla 3-4 kat daha yaygın. Otizmin nedeni halen kesin olarak bilinmemekle birlikte genetik olduğundan kuşkulanılıyor. Henüz otizm geni bulunmasa da uzmanlar bir yandan çevre kirliliği, kimyasal maddeler gibi çevresel faktörlerin de otizmi tetiklediğini düşünüyorlar. Tetikleyici bir diğer unsur da televizyon karşısında aşırı zaman geçirilmesi.

Dikkat eksikliğine yol açar
Algı Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi uzmanlarından psikolog Özge Hoşgör, bazı anne-babalar tarafından çocukların ağlamaması ve sakinleşmesi için günde 2 saat ve daha fazla süreyle televizyon karşısında oturtulduğuna dikkat çekti. 0-2 yaş arasında aşırı televizyon izleyen çocukların okul dönemlerinde dikkat eksiklikleri ve özel öğrenme güçlükleri yaşadığına işaret eden Hoşgör, “Televizyondaki renkli uyaranlara çocuklar bebeklik döneminden itibaren maruz kaldıklarında ekrandaki aksiyona odaklanıyorlar ve beyinleri normalden çok daha fazla yoruluyor. Bu durumda çocuklarda bebeklik döneminde sosyal uyaran eksikliğinden dolayı zayıf göz kontağı, dikkat dağınıklığı ve sosyal ilişkilerde yetersizlik gibi otizminde belirtileri olan faktörler kendini göstermektedir” dedi.

Televizyondan uzak dursunlar
Televizyonla otizm arasında nedensel bir ilişki bilimsel olarak kanıtlanmasa da “televizyon otizmi” denilen bir kavramın türediğini vurgulayan Hoşgör şöyle devam etti:

“Ancak unutmamak gerekir ki çocukta var olan otistik belirtiler aşırı televizyon izleme, bilgisayar oyunu oynamada gibi etkenlerle tetiklenmektedir. Aileler 2 yaşından önce çocuklarına kesinlikle televizyon izlettirmemeleri gerek. Amerikan Pediatri Akademisi önlem olarak 0-2 yaş çocuklarının televizyon ekranlarından uzak durmaları gerektiğini önemle vurguluyor. Otizm belirtileri gösteren veya buna yatkın olan çocuklar, televizyona gösterdikleri ilgiyi çevreye ve insanlara gösteremezler. Ailelerin bu konuda çok dikkatli olması gerek. Otizm belirtileri gösteren çocukların özellikle 3 yaşından önce teşhis edilmesi tedavi şanslarını artırır.”

0 yorum

Hızlı Kilo Verdiren Protein Diyeti


Hızlı kilo vermeyi saglayan protein diyetinin ana besin maddesi patates olmak ile birlikte, protein diyetinin ilk bir kaç günü yanlızca patates agırlıklı beslenmeye dikkat edilmesi gerekmektedir. Protein agırlıklı diyet listesi tüm kuralları ile uygulandıktan sonra hedeflenen ideal vücut seviyesine ulaşılması mümkündür. Protein diyeti tamamlanıp istenilen sonuçlar alındıktan sonra, diyet programına ara verilmesi gerektigi gibi, gerek duyulması anında ise 6 aylık bir zaman aralıgından sonra tekrar başlanabilmektedir. Hızlı kilo verdiren protein diyeti kurallara uygun olarak uygulanması halinde günde ortalama 600-700 kalori vermenize olanak tanımaktadır. Protein agırlıklı bu diyet programını uygulayan kilolarından şikayetçi bayanlar 1 haftada 5 kilo vermeleri ile uzman diyetisyenler tarafından özellikle tavsiye edilmesi ile adından söz ettirir. Hızlı kilo verdiren protein diyeti, adından anlaşılacagı gibi hızlı ve saglıklı kilo vermenizi saglarken, gün içerisinde metabolizmanın düzenli çalışmasınada yardımcı olmaktadır. Özellikle hamilelik dönemi boyunca fazla kilolara sahip olan ve sonrasında bu kilolardan kurtulamayan anneler için oldukça uygun bir diyet programıdır. Hızlı kilo verdiren protein diyeti için aşagıda yazılı olan kurallara mümkün oldugunca uyulmasını rica ederiz.


Protein diyetinin ilk üç günü
Kahvaltı: 2 adet orta boy haşlanmış patates
Öğle: 2 adet orta boy haşlamanmış ya da püre haline getirilip baharatlarla zenginleştirilmiş patates
Akşam: 3 adet orta boy haşlanmış patates

4.Gün
Kahvaltı: 2 adet dilimlenmiş portakal, 1 adet orta boy yeşil elma
Öğle: 2 adet orta boy patates ( baharatlar ile harmanlanmış olabilir )
Akşam: 1 çorba kaşıgı sıvı yag ile hazırlanmış zengin bir yeşil salata ve 200 gram civarında yagsız tavada hafif kızartılmış tavuk gögsü

5.Gün
Kahvaltı: 2 adet dilimlenmiş portakal, 1 adet orta boy yeşil elma
Öğle: 2 adet dilimlenmiş portakal, 1 adet orta boy yeşil elma
Akşam: 150 gram yagsız tavada hazırlanmış dana biftegi ve yanında bir çorba kaşıgı sıvı yag ile hazırlamış yeşil salata

6.Gün
Kahvaltı: 2 adet dilimlenmiş portakal, 1 adet orta boy yeşil elma
Öğle:1 adet dilimlenmiş portakal, 2 adet orta boy yeşil elma
Akşam: 1 çorba kaşıgı ile hazırlanmış yeşil salata, yagsız tavada hazırlanmış 1 adet levrek ya da çipura balıgı

7.Gün
Kahvaltı: 2 adet dilimlenmiş portakal, 1 adet orta boy yeşil elma
Öğle: nane ve yeşillik agırlıklı az yaglı patates salatası
Akşam: 2 adet yumurtadan yapılmış az yaglı omlet, hafif yaglı bol yeşillikli salata

Yukarıda bulunan açıklamada görüldügü gibi hızlı kilo verdiren protein diyetinin ana besin maddeleri patases,portakal ve et ürünleridir. Protein diyeti boyunca tüketilen besinler kısıtlı olsalarda, kısa süre sonra istenilen sonuca ulaşmak mümkün olacaktır. Diyet programı boyunca vücut et türü besinler yolu ile protein dengesini koruyacagı için, gün içerisinde yorgunluk ve bitkinlik hissi ortadan kalkacaktır.
0 yorum

Ramazan'da Nasıl Kilo Verilir

Özellikle fazla kilolarından şikayet eden bayanlar, her alanda diyete başlamanın bahanesini ararlar fakat bir çogu bu bahaneyi iç dünyalarında yaratma konusunda sıkıntı yaşarlar. Ramazan ayı nedeni ile hem oruç tutmak hemde bu vesile ile diyet'e başlamak bir taşla iki kuş vurma anlamına gelmektedir fazla kilolu bayanlar için. Ramazan'da kilo vermek mevsimsel açıdan sıcakların vücutta oluşturdugu yogun su kaybı nedeni ile olumlu etkiye sahip olacaktır. Yogun sıvı kaybının bir diger olumlu etkisi ise vücuda bir o kadar'da sıvı alınarak mide'ye besinler açısından yeteri kadar yer bırakmama anlamına gelmektedir. Ramazan'da kilo vermek isteyen bayanlar diyet süresince programa harfiyen uyarak rutin beslenme alışkanlıklarında yaglı ve karbonhidratlı besinlerden tamamı ile uzak durmaları gerekmektedir.

Ramazanda kilo vermek için uygulanacak diyet programı

SAHUR
4 dilim kepekli ekmek
80 gram light peynir
8 adet yagsız ve limonlu zeytin
Hafif yaglı olarak hazırlanmış sögüş
Yatmadan 10 dakika önce 1 bardak Şekersiz light süt

İFTAR
Hafif yag ile hazırlanmış sebze çorbası
Hafif yaglı ve bol limonlu yeşil salata
Lif agırlıklı sebze türü yemekler 1 porsiyon
3-4 yemek kaşıgı bulgur pilavı
Diyet için üretilmiş light yogurt
Uyumadan önce 1 bardak şekersiz light süt

Ramazanda kilo vermek ve saglıklı zayıflamak adına uygulanacak olan bu diyet programı ile birlikte yaklaşık 1 aylık zaman dilimi içerisinde vücudun fazla yaglardan kurtuldugunu ve bölgesel zayıflama da etkili oldugunu farkedeceksiniz. Aynı zaman da hem oruç tutmak hem de bu vesile ile bu diyet programını uygulayarak iradeniz için olumlu bir bahane yaratmış olacaksınız. Ramazan ayı süresince sahur ve iftar da tüketilen besinler gün içerisinde doyurucu etkiyi göstermesi için bol karbonhidrat ve kalorili yiyecekler seçilmesi nedeni ile bir çok kişi ramazan ayı boyunca kilo vermek yerine kilo artışı yaşamaktadırlar. Bu neden ile yukarıda bulunan diyet programı yüksek kalorili besinlerden tamamı ile kurtulmanızı saglayacaktır. Daha çok ekmek ve pide gibi hamur türü besinleri tüketenler çavdar ve kepek ekmegi takviyesi ile diyet programı konusunda degişiklige gidebilirler. Aynı zamanda diyet süresince tatlı krizi nedeni ile iradelerine hakim olamayan bayanlar komposto ve hoşaf gibi sindirim sistemini çalıştıran şekerli sıvıları tüketerek gün içerisinde rahat etmeleri mümkün olacaktır.
0 yorum

Kötü giden evlilik çocuk için boşanmaktan daha zararlı

Türkiye genelinde boşanma sayıları her geçen gün artıyor. Hem kadın hem erkek için zor bir süreci beraberinde getiren boşanmanın en çok çocukları etkilediğini söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Çocuk ve Ergen Psikiyatri Uzmanı Dr. Zafer Atasoy, “İyi yönetilemeyen bir boşanma süreci çocuk üzerinde; uyku ve beslenme sorunları, korkular, okul başarısızlığı, sosyal uyum sorunları, tırnak yeme, gece işemeleri, tikler gibi birçok sorun bırakabilir” dedi.

Yapılan araştırmalar Türkiye genelinde boşanma sayılarının her geçen yıl arttığını gösteriyor. Öyle ki Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2012 yılında 123 bini aşkın kişi evliliğini sonlandırdı. Boşanan çifter için zorlu geçen bu dönem en çok çocukları etkiliyor. Tüm çocukların boşanma öncesinde anne baba arasında ortaya çıkan gerginlikten etkilendiğini söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Çocuk ve Ergen Psikiyatri Uzmanı Dr. Zafer Atasoy bu etkinin yaş ayırt etmeden tüm çocuklarda gözlendiğini belirtti.

Kötü giden evliliklerin eşler arasında baş edilemeyen gerginlik, huzursuzluk ve mutsuzluk anlamına geldiğini söyleyen Dr. Atasoy, bu dönemde çocuğun anne baba sevgisinden yoksun olmasının ve her an ortaya çıkabilecek bir gerginlikle karşılaşma olasılığının psikolojik sorunlara yataklık yapacağını belirtti. Dr. Atasoy olası sorunları “uyku ve beslenme sorunları, korkular, okul başarısızlığı, sosyal uyum sorunları, tırnak yeme, gece işemeleri, kaka kaçırma ve külot kirletme, tikler, saplantılı düşünceler, karşı gelme, saldırgan tutumlar ve intihar düşünceleri” olarak sıraladı.

Çocuk ile iletişimde karşı tarafı suçlamayın
Boşanma kararını çocuğa söyleyerken ev içinde yaşanan gerginlikleri azaltmak ve daha huzurlu olmak için bu kararın alındığının anlatılabileceğini belirten Dr. Atasoy, “Üstünde durulması gereken en önemli konu karşı taraf ile ilgili olumsuz düşünce ve duyguları çocukla bir arkadaş gibi paylaşmamaktır. Suçlamadan kaçınılmalıdır” dedi. Çocuğun bebeklik ve küçüklük dönemlerinde anne ile kalmasının daha doğru olacağını anlatan Dr. Atasoy, “Bebek anne bakımına muhtaçtır. Diğer yandan babalar da çocuklarına bakabilir ve onların sağlıklı gelişmelerini sağlayabilirler. Ailenin sosyal, ekonomik özellikleri göz önüne alınarak çocuk için en sağlıklı olanın seçilmesi doğru olacaktır” diye konuştu.

Anne baba arasında tercihe zorlamayın
Anne baba boşanmış olsa bile çocuğun her ikisine de ihtiyacı olduğunu ve ilişkisinin devam edeceğine değinen Dr. Atasoy, “Çocuk, anne baba arasında tercih yapmaya zorlanmamalıdır. Çocuk beraber yaşamadığı ebeveyni özleyecek ve arayacaktır. Bu ebeveyn ile ilişkinin düzenli olarak sürdürülmesi, belirlenen günde ve sürede birlikte olunması çok önemlidir” dedi. Birlikte vakit geçirmenin çocuğun şımartılma ve isteklerini yerine getirmek anlamına gelmediğini söyleyen Dr. Atasoy, “Duygusal paylaşım ön planda olmalıdır. Karşı tarafın çocukla birlikte çekiştirilmesinden uzak durulmalıdır. Hem çocuk hem de ebeveyn duygusal beraberliklerini güçlendirmelidir” şeklinde konuştu.

Kötü giden evlilik çocuk için boşanmaktan daha zararlı
Boşanmış aile çocuğu olmanın ruhsal anlamda sorunlu olmak anlamına gelmeyeceğini belirten Dr. Atasoy, “Ancak duygusal alanda zedelenmiş bir çocuktan söz edilebilinir. Boşanmış çiftin boşanma sonrasında çocuğa karşı sergilediği tutumlar ruhsal sağlığın etkilenmesinde önemli yer tutacaktır” dedi.


Dr. Zafer Atasoy
Boşanmış aile çocuklarında davranış sorunları ile sık karşılaşıldığını dile getiren Dr. Atasoy, çatışmaların sürdüğü ancak evliliğin yıkılmadığı ailelerin çocuklarında daha fazla uyum ve davranış sorunları ortaya çıktığını anlattı.

BOŞANAN ÇİFTLERE ÖNERİLER
• Çocuk, evlilik ilişkisinin tamir edilerek başlatılması için girişimlerde bulunacaktır, bu durumda başa çıkmanız gerekebilir
• Birçok alanda birbiriniz ile çelişseniz bile çocuk için bir arada olmak ve ortak kararlar almalnız gerecekeğini unutmayın
• İki taraftın da yeni ilişkilere başlayabileceğini kendinize hatırlatın
• Çocuk öncelikle anne babasını birlikte görmek istediği için yeni beraberliği bu hayalin önünde bir engel olarak görebilir. Fakat tarafların mutlu olması çocuğu da mutlu edecektir
• Yeni bir ilişkiye başlanması durumunda bunun çocuğa anne baba tarafından anlatılması önemlidir

0 yorum

Genç Kalmanın Yeni Yolu: Oksijen Diyeti

Alzheimer, kalp-damar hastalıkları, şeker hastalığı gibi birçok kronik hastalığın günümüzde besinlerle, içeceklerle ve çevresel yollarla aldığımız oksidanlar sebebi ile oluştuğu biliniyor. 

Oksidanlar, vücudumuza giren ve vücudumuzda oluşan serbest radikaller yani serbest oksijen türleri. Serbest radikaller, aynı zamanda DNA ve vücut proteinlerimize zarar vererek erken yaşlanmamıza yol açıyor.

Diyetisyen ve Yaşam Koçu Gizem Şeber'in verdiği bilgilere göre, besinlerde bulunan bazı öğelerin antioksidan etkisi olduğu ve serbest radikallerin vücutta oluşturduğu zararlı etkileri yok ettiği biliniyor. Amerika Tarım Departmanı (USDA) besinlerdeki serbest radikal yok etme puanını ORAC puanı olarak ölçtü. Bu güne kadar besinlerin antioksidan değerleri birçok yol ile ölçülmesine karşın, bu puanlamanın şu ana kadar yapılmış olan en güvenilir puanlama olduğu düşünülüyor. Kısacası ORAC puanı yüksek besinler; kronik hastalıklara yakalanma riskini azaltıyor ve yaşlanmayı geciktiriyor.

Oksijen (Orac) Diyeti ile İlgili Notlar

• Oksijen diyetine göre günde 3000-5000 ORAC puanı edecek kadar sebze ve meyve tüketilmesi gerekiyor. Bu yol ile kronik hastalıklara yakalanma riskini azaltmak, yaşlanmayı geciktirmek ve vücudu serbest radikallerden temizlemek mümkün.

Diyetisyen ve Yaşam Koçu
Gizem Şeber
• Kuru meyvelerde, yaş meyvelere göre ORAC değeri daha yüksektir. Bunun sebebi kuru meyvelerin daha az miktarda su içermesi bu nedenle aynı ağırlıkta yaş meyvelere nazaran daha fazla antioksidan içermesidir. Fakat bu durum, sürekli kuru meyveler ile beslenmemiz gerektiğini göstermiyor. Beslenme düzeninde mutlaka bir denge olmalı, tek çeşit beslenmeden uzak durmak önemli.

• Bazı besinlerin ORAC değerleri yüksek fakat günlük tüketim miktarları düşük. Örneğin baharatlar… Baharatların ORAC değerleri son derece yüksek olmasına rağmen, tüketebildiğimiz miktarları düşük. Bu nedenle günlük oksijen diyetine ve ORAC puanı alımına etkileri çok yüksek değil.

• Günlük ORAC puanını beslenme ile toparlamaya çalışırken, proteinleri ihmal etmemek gerekiyor. Dört ana besin grubundan ikisi olan süt ve süt ürünleri ve et, tavuk, balık, yumurta gibi protein kaynaklarına yeterli önem gösterilmeli.


Günde 7500 Orac Puanı Kazandıran Süper İçecek

Malzemeler (4 Kişilik)
2 su bardağı light süt (400 ml) --- Porsiyon başı ORAC puanı: 1263
4 tatlı kaşığı toz kakao (20 gram) ---Porsiyon başı ORAC puanı: 2233
1 tatlı kaşığı toz tarçın (5 gram) --- Porsiyon başı ORAC puanı: 3344
1 avuç dolusu yaban mersini (70 gram) Porsiyon başı ORAC puanı: 405
1 avuç dolusu böğürtlen (70 gram) --- Porsiyon başı ORAC puanı: 366,5
Buz küpleri

Yapılışı
Tüm malzemeyi blanderin içerisinde iyice karıştırdıktan sonra en son buz küplerini ekleyin ve iyice parçalayarak karışıma yedirin. Soğuk olarak servis edin. Sağlık ve afiyet olsun

0 yorum

Kan Yapıcı Yiyecekler Nelerdir

Özellikle ülkemizde yurt dışındaki insanlara oranla kansızlık problemi yatmakta. Yapılan araştırmalara göre her on kişiden üçünde anemi(kansızlık) sorunun var olduğu açıklanmaktadır. Ülkemizin coğrafi yapısı ve diğer etkenleri düşünüldüğü takdirde bu sorunun haksız çıktığı da söylenemez. Aneminin tanımını uzman hekimler, kanda bulunan kırmızı kan hücrelerinin vücutta az olduğu için ve vücuda oksijenin miktarının düşmesine sebep olmaktadır. Kansızlığın bazı belirtileri vardır; yorgunluk, halsizlik, sürekli uyuma isteği, vücutta bitkinlik ve hareket kabiliyetinin halsizlikten dolayı kısıtlanması. Sabah uyanamama hissi gibi problemler teşkil ediyorsa yüksek ihtimalle anemi(kansızlık) problemi var olmuş olabilir. Uzman bir doktora başvurmayı denemelisiniz.

Kansızlık nasıl olur
Kansızlık problemi kandaki kırmızı kan hücrelerinin genetik veya sonradan gelişen sebeplerden dolayı bu kan hücrelerinin tahribatına ve kandaki sayılarının azalmasına sebep olmaktadır. Buda vücutta kansızlık probleminin oluşmasına ve belirtilerin de ortaya çıkmasına olanak tanımaktadır. Kansızlığın belirtilerini taşıyorsanız kan yapıcı yiyecekler nelerdir sorusuna yanıt aramak yerine öncelikle bu hastalığınızı kesin teşhisini gerçekleştirmelisiniz. Eğer doktorunuz kesin olarak anemi siniz yani sizde kansızlık problemi var diye teşhis koyduğu takdirde kan yapıcı yiyecekler nelerdir ve nasıl vücudunuzda ki kan miktarının artırırsınız bu gibi araştırmalara geçebilirsiniz. Kansızlığında çeşitleri ve farklı birçok sebebi mevcuttur. Genetik olabilir, sonradan demir ve vitamin eksikliğinden olabilir, vücudun yeterli beslenmemesi vb sorunlardan dolayı ortaya çıkan bu soruna bizler sizin adınıza tüm bu sorunlara da iyi gelebilecek 

kan yapıcı yiyecekler nelerdir sorusuna verilecek birçok besin hazırladık. Uzman hekimlerden aldığımız bu bilgileri sizlere sunuyoruz. Demir eksikliğine bağlı kansızlık problemlerini azaltmak için öncelikle demir oranı yüksek besinler ile beslenmelisiniz. Bu besinler; öncelikle et ve etçil gıdalardır. Sığır eti, kuzu eti, hindi eti, kuzu ve sığır ciğeri, süt ve süt ürünleri, istiridye, ton balığı, kalkan ve barbun balığı ve tüm balık çeşitleri demir ve fosfatı içerisinde oldukça fazla barındırarak kansızlık probleminize iyi gelecektir. Sadece et ve et ürünleri ile değil vejeteryan iseniz veya et fazla tüketmekten hoşlanmıyor iseniz sebzelerde de demir enzimi yüksek olan besinler mevcuttur. 

Sebzelerde kan yapıcı yiyecekler nelerdir; Soya fasulyesi, mercimek, barbunya, kuru fasulye ıspanak, pırasa ve yeşil yapraklı bitkilerde oldukça fazla demir minerali vardır. Bu gıdaların tüketilirken dikkat edilmesi gereken birkaç özellik çiğe yakın ve aşırı öldürmeden bu gıdaları almalıyız. Özellikle haşlanıp suyu sıkıldıktan sonra bu besinlerin alınması pekte faydalı olmayacaktır.

Kan yapıcı diğer besinlere bakıldığında, kuru üzüm ve üzümün diğer çeşitleri özellikle çekirdekli üzüm, dut ve kestane pekmezi, ay çekirdeği, kabak çekirdeği, kuşkonmaz, dereotu, maydanoz, badem fıstık, fındık ve kuruyemiş türlerinde de kan yapıcı özellikle demir oranın yüksek olduğu besinleri bulmak mümkündür. 
0 yorum

Bacak İnceltme Hareketleri Nasıl Yapılır

Düzenli olarak ve evinizde büyük bir keyif ile yapabiliceginiz bacak inceltme hareketleri, daha seksi ve çekici bacaklara kavuşmanızı sağlayacak. Sadece gün içerisinde 25 dakika aşağıda belirtmiş oldugumuz hareketler üzerinde çalışmanız yeterli olacaktır. Bacak eritme hareketleri ile kısa süre içerisinde gözle görünür bir şekilde sık basen kaslarına kavuşmak sizin elinizde. Henüz tatil planı yapmadıysanız ve tatile gitmek için öncelikle çekici bir vücuda sahip olmayı düşünüyorsanız, kısa sürede bunu yapabilmenizin sırrı yazımızda!

Bacak inceltme hareketi -1
  • Ayaklarınızı omuz genişliğinde açın.
  • Vücudunuzu dik tutmaya çalışarak aşağıya doğru oturma hareketi yapın.
  • Bir saniye kadar oturma pozisyonunda kalın. Kalkın ve hareketi aynı şekilde tekrarlamaya devam edin.
Bacak inceltme hareketi-2
  • Bacaklarınızı birbirine yapıştırın. Ardından bir balerin gibi parmaklarınızın üzerine çıkmaya çalışın. Zorlanıyorsanız, duvardan destek alarak bu hareketi yapabilirsiniz.
  • Parmak uçlarının üzerinde durma hareketinin akabinde, dizlerinizi kırmanız ve bu şekilde 2 veya 3 saniye beklemeniz yeterlidir.
Bacak inceltme hareketleri -3
  • Ayak uçlarınız karşıya bakacak şekilde bacakları omuz genişliğinde açıyoruz. Diz seviyesinden biraz yukarı gelecek şekilde topu bacaklarımızın arasına alıyoruz. Top yoksa katlamış olduğunuz bir havluyu da kullanabilirsiniz.
  • Top aşağıya düşmeyecek şekilde aşağı yönlü çömelme hareketlerini birkaç defa tekrarlayarak hareketi tamamlıyoruz.
Bacak inceltme hareketleri-4
  • Parmak uçları dışa doğru bakacak şekilde bacaklarınızı omuz genişliğinde biraz daha fazla açıyoruz. Elimize alacağımız dambılı, karın hizasın dik bir şekilde iki elimizle tutuyoruz.
  • Vücudu aşağıya doğru hareket ettirirken dambılı yukarı doğru elimizle kaldırıyoruz. Vücudun dik pozisyonunu bozmamaya gayret edilmeli. Vücut aşağıda iken bir iki saniye beklenilmeli.
Bacak inceltme hareketleri-5
  • Yere sırtüstü uzanın. Dizleri yukarıya kaldırın ve arasına top koyun. Topu olmayanlar için katlanmış havluda kullanılabilir.
  • Dizlerimizin arasında olan top veya havluyu ezmeye çalışarak bacaklarımızı çalıştırıyoruz. 30 saniye boyunca topu sıkıp, 5 saniye beklemek ve ardından bir daha 30 saniye sıkmak daha verimli olacaktır.   
0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI