işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

Kondisyon Kalp ve Ölüm Riskini Azaltır

Bir araştırma, yüksek kardiyo-solunum kondisyon seviyeleri ile ölçülen fiziken formda olmanın insanların kalp hastalığı geçirme ve herhangi bir sebepten ölme ihtimalinin daha az olduğunu gösteriyor.

Araştırmacılar, doktorların kardiyo-solunum kondisyonunu kişinin gelecekte kalp krizi geçirme veya ölme riskini değerlendirmede göz önünde bulundurmalarının nadir olduğunu söylüyorlar, çünkü farklı kondisyon seviyelerinde riskin ne derece azaldığı net değildir.
Fakat yapılan bir inceleme, düşük kardiyo-solunum kondisyon seviyesine sahip insanların herhangi bir sebepten ölme riskinin yüksek kondisyon seviyesine sahip insanlardan % 70 daha yüksek olduğunu gösteriyor.

Japonya, Ibaraki'deki Tsukuba Üniversitesi Klinik Tıp Enstitüsü araştırmacıları, "tıbbi uygulamada bir egzersiz stres testi ile kolaylıkla değerlendirilebilen kardiyo-solunum kondisyonunun ölüm oranı ve kalp hastalığı riskini tahmin etmede faydalı olabileceğini ileri sürüyoruz," diyorlar.

İncelemede araştırmacılar, yaklaşık 190.000 kişiyi içeren 33 farklı çalışmada bulunan kardiyo-solunum kondisyon ile ifade edilen fiziken formda olmak ile ölüm riski arasındaki ilişkiyi analiz ettiler.

Kardiyo-solunum kondisyon, katılımcıların bir yürüyüş bandında yorulana ve bitkin hissedene kadar yürüyerek egzersiz yaptıkları egzersiz stres testiyle ölçülür. Kardiyo-solunum kondisyon, metabolik eşdeğerle ifade edilen azami aerobik kapasite olarak tahmin edilir.

Metabolik eşdeğerler, vücudun hareket sırasında tükettiği oksijen miktarını gösterir ve egzersiz iş yükünü ölçmek üzere standart bir ölçek kullanılır. Bir metabolik eşdeğer, vücudun dinlenme halindeyken kullandığı oksijene eşittir. Egzersiz sırasında yüksek bir oksijen seviyesi elde edebilmek ve böylelikle yüksek bir metabolik eşdeğere sahip olabilmek, bir kondisyon göstergesidir.


Araştırmacılar, yüksek kardiyo-solunum kondisyonu olanlara kıyasla düşük kardiyo-solunum kondisyonu olanların herhangi bir sebepten ölme riskinin % 70 daha yüksek ve kalp krizi veya felç gibi kalp hastalığı geçirme riskinin ise % 56 daha yüksek olduğunu ortaya koydu. Orta seviye kondisyonu olanlara kıyasla düşük kardiyo-solunum kondisyonu olanların herhangi bir sebepten ölme riski % 40 ve kalp hastalığı geçirme riski ise % 47 daha yüksektir.

Araştırmacılar, kardiyo-solunum kondisyonunun minimum seviyesi olan 7.9 metabolik eşdeğerin tüm sağlığımız için önemli olabileceğini söylüyorlar. Yürüyüş hızı açısından ifade edilirse, 50 yaş civarındaki erkekler yürüyüş bandında zemin seviyesinde saatte 6.5 kilometre kesintisiz bir hızda yürüyebilmelidir ve kadınlar saatte 5 kilometre yürüyebilmelidirler veya standart yürüyüş bandı stres testinin en azından altı dakikasını tamamlayabilmelidirler (bu test, bir yokuşta daha yavaş bir hızda yürümeyi gerektirir).

Kondisyonda 1 metobolik eşdeğer artışının herhangi bir sebepten ölüm riskini % 13 ve kalp hastalığı riskini %15 azalttığını buldular. Başka bir şekilde söylersek, golf arabasına binmek ile golf oynarken yürümek arasındaki fark 1 metabolik eşdeğer seviyesindedir.
0 yorum

Yüzümüz Neden Kızarır

Ağzınızdan çıkan sözlere inanamıyorsunuz. Karşınızdaki kadını rencide etmek istemediniz ama oldu işte. Size ne onun ısmarladığı tavuk kanatlarından? Size dik dik bakıyor. Kalp hızınız artarken bir ürperti hissediyorsunuz. Ağzınızda metal tadı var ve yanaklarınız ısınmaya başlıyor. Utandınız ve bu yüzden kızarıyorsunuz.

Yüzünüzün kızarması ve utanmak bir aradadır. Kızarmış hissetmek, ani kişisel farkındalığa öyle doğal bir tepkidir ki duygusal olarak engelleyici bir deneyimin parçası olmasaydı neredeyse görmezden gelinebilirdi. Ama yüz kızarması eşsizdir, o yüzden bilim insanları onun hakkında daha fazla şey öğrenmek isterler. Yüz kızarmasının fizyolojisi anlaşılmaz gelse de yer alan fiziksel süreci anlıyoruz. İşte şöyle:

Utançtan kızarmak, savaş ya da kaç tepkinizi hareke geçiren aynı sistemle yönetilir: sempatik sinir sistemi. Bu sistem istemsizdir, yani süreçleri yürütmek hakkında bilfiil düşünmenize gerekmez. Aksine, kolunuzu hareket ettirmek istemli bir harekettir: Ne kadar kısa süreli olsa da onun hakkında düşünmeniz gerekir. Bu iyidir, çünkü kolunuzu oynatmak istemsiz olsaydı müzayedelerde istemediğiniz bir sürü şey alabilirdiniz.

Utandığınızda vücudunuz adrenalin üretir. Bu hormon doğal bir uyarıcı olarak işlev görür ve vücudunuzda hepsi savaş ya da kaç tepkisinin parçası olan bir dizi etki yaratır. Adrenalin nefes alıp vermenizi ve kalp atışınızı hızlandırıp sizi tehlikeden kaçmaya hazırlar. Gözbebeklerinizin büyüyüp mümkün olduğunca görsel bilgi edinmenizi sağlar. Sinirim sisteminizi yavaşlatır, böylece enerji kaslarınıza yönlendirilebilir. Bütün bu etkiler, utandığınızda hissettiğiniz ürpertiyi açıklar.

Adrenalin, kan akışını ve oksijen dağıtımını hızlandırmak için kan damarlarınızın genişlemesine de (vazodilasyon) neden olur. Yüz kızarmasında olan budur. Yüzünüzdeki damarlar, damarlara adrenalin sihrini yapmasına izin vermelerini söyleyen kimyasal transmiter adenilat siklazdan gelen bir işarete tepki verirler. Sonuç olarak, yüzünüzdeki damarlar genişleyip olağandan daha fazla kan akmasını sağlar, başkalarına utandığınızı anlatan kızarmış görüntüyü yaratır. Başka deyişle, adrenalin yanaklarınıza daha fazla bölgesel kan akmasını sağlar.

Bu, kulağa yeterince mantıklı geliyor ama bunun damarlarınızdan gelen olağandışı bir tepki olduğunu belirtmek ilginçtir. Başka kılcal damarlar da adrenaline tepki verir ama genelde kan damarları tepki vermez. Vücudunuzun başka bölgelerinde, damarlar adrenalin salındığında pek bir şey yapmazlar; hormonun üzerlerinde çok az etkisi vardır veya hiç etkisi yoktur.

Utançtan kızarmak benzersiz bir fenomendir. Yanaklarınızın kızardığı başka durumlar şöyledir: Alkol içmek ve cinsel olarak uyarılmak kızarmamıza neden olabilir ama sadece utanmak adrenalin tarafından tetiklenen kızarmaya neden olur.

Bazı insanlar kızarma tepkilerini kısıtlamak için ameliyat olmayı tercih ederler. Eritrofobi yüz kızarma korkusudur ve kişinin kızarmayı kontrol etmek için omuriliğindeki küçük sinirleri kırptırmayı seçer. Bu ameliyata endotorasik sempatetektomi adı verilir ve kızarmayı kısıtladığı gösterilmiştir.
0 yorum

Su içmeyi unutmayın

Su içmeyi unutan bir toplumuz, su yerine daha çok çay ve kahveyi tercih etmek asla suyun yerini tutamaz. İçtiğiniz su aldığınız kalorinin harcanmasına, metabolizmanın hızlanmasına, sindirim sisteminin hızlanmasına ve ödemin atılmasına yardımcı olur.



Birçok araştırma sonucuna göre ihtiyacınız ölçüsünde su içmek metabolizmayı hızlandırmaktadır. Dolayısıyla aldığınız kalorinin harcanmasını da hızlandırmaktasınız.



Su açlık hissinizi baskılar

Beynimiz açlık hissi ile susuzluğu birbirine karıştırır, kendinizi aç hissettiğinizde hemen 1 bardak su için böylelikle daha fazla kalori alınımını önleyeceksiniz.



Her yemekten önce su için

Mide kapasitesine göre tokluk hissini algılamak için daha fazla yeme isteğiniz olabilir. Bu nedenle her yemek öncesi su içmek mide kapasitesini artıracağından daha fazla kalori alımınızda önlenecektir.



Asitli içecek ve meşrubat yerine su için

Gün içerisinde sıklıkla tükettiğiniz kalorili içecekleri ya azaltın ya da hayatınızdan çıkarın. Yerine daha çok su içtiğinizde kısa süre sonra tartıda güzel rakamlar sizi bekliyor olacak.



Ne kadar su içmeliyiz?

Tüketilmesi gereken su miktarı kişiden kişiye değişir. Ortalama 2,5 lt su yeterlidir ancak idrar renginize göre yeterli içip içmediğinizi anlarsınız. Ramazanda ise iftarla sahur arasına dağıtmak gerekir.



Sadece susayınca su içmeyin

Susuzluk hissi geç algılanan bir durumdur sadece susadığınızda su içme alışkanlığınız varsa bunu değiştirmeli, düzenli aralıklarla su içmelisiniz.



Su toksik maddeleri atar

Besinlerin sindirimi sonucu oluşan artık maddelerin atımını hızlandırır, idrar veya terle toksik maddeleri atar. Ödem atımını sağladığı için tartıda daha düşük rakamlar görebilirsiniz.



Günlük su ihtiyacınızı 1 veya 2 seferde tüketmeyin

Su içmeyi bir zorunluluk olarak görüyor ve içmeniz gereken suyu gün içerisinde 1 veya 2 seferde içiyorsanız bu durum çok da sağlıklı gözükmüyor. Sindirim siteminizi daha çok yoracak, böbrekler daha çok çalışacaktır. Su tüketiminizi gün içerisine dağıtarak içmeye çalışın.



Su taşıyıcı görev yapar

Vücutta taşıyıcı göreve sahiptir, besin öğelerinin ve oksijenin hücrelere taşınmasını sağlar. Diyetisyen Özlem Sert Aydın



Diyetisyen Özlem Sert Aydın

www.ozlemsert.com
0 yorum

Asrın Hastalığına Çözüm Bulundu!


Başta AİDS olmak üzere cinsel yolla bulaşan hastalıkların tamamı artık tarih olabilir.

Avustralya’lı araştırmacılar cinsel yolla bulaşan hastalıkları önleyebilecek bir çözüm buldular.

Avustralya’lı biyo teknoloji firması Starpharmatarafından üretilen Vivagel adlı jel ile cinsel yolla bulaşan hastalıkları taşıyan AIDS ve diğer virüsler yüzde 99.9 oranla etkisiz hale getirilebiliyor.Avustralya’da AIDS hastalığına yakalanan insan sayısının son 20 yılın en yüksek rakamlarına ulaşması sebebiyle bu jelin, cinsel yolla bulaşan hastalara çözüm olması ve böyle sorunların yaşanmadan engellenmesi için nasıl bir kullanım modeli sunulabileceği üzerine araştırmalara başlayan firma, çözümü bir kondom üreticisi olanOkamoto firması ile anlaşarak bulmuş.


Cinsel yolla bulaşan hastalıklara çözüm olacak bu kondomların birkaç ay içinde Avustralya’da satışa sunulması bekleniyor. Araştırmacıları kuşkuya düşüren tek nokta ise bu kondomların yüzde 99.9 etkiye sahip olması.
0 yorum

Kemoterapi Tedavisi Son Buluyor!

Kemoterapi tedavisinin zorlu süreci artık tarih oluyor! Bilim adamları zorlu kanserler için öyle bir çözüm buldu ki...
İngiliz bilim adamlarına göre kanser hastalığından hangi genlerin sorumlu olduğunu belirlemek adına yapılan ilk proje bu ilk proje ile kemoterapi tedavisinden çok daha etkili çözüm sunan yeni kanser tedavileri bulunacak.


Genomics England araştırmacıları tarafından yürütülecek olan bu proje aslında 4 yıldır yürütülüyor. 75.000 kanser hastası gönüllünün şimdiden genetik materyallerini paylaşmak için başvuru yaptığı belirtildi. Araştırma sırasında bilim adamları gönüllü kişilerin kanser taşıyan hasta ve kansersiz sağlıklı hücrelerinden topladıkları genleri karşılaştırarak, farklılıkları saptamaya çalışıyor bunun yanında genomlarda karşılaştırılmak için diziliyor.

İngiltere’den gelen bilgilere göre ilk genom dizimi 30 Mayıs 2014’te tamamlandı ve bu yıl sonuna kadar 1000 adet genomun eşleştirilmesi planlanıyor. 2015 yılının sonunda ise 10000 adet genom eşleştirilmiş olacak. Proje sonunda kansere sebep olan genler belirlenecek ve özel tedaviler geliştirilebilecek. Bilim adamlarına göre 20 yıl sonra kemoterapi diye bir tedavi kalmayacak.
0 yorum

Kahvenin bilinmeyen faydası



Kahve tüketimi kültürümüzde keyiftir, ikramdır, sohbettir, paylaşmaktır. İçmekten vazgeçemediğimiz kahvenin tüketim miktarına göre sağlığı olumlu etkileyen birçok faydası bulunmakta. Bu nedenle sağlık durumunuza göre miktarını belirlemekte fayda var.



Hergün içilen bir fincan kahvenin inme, parkinson, bazı kanser türleri, diyabet riskini azalttığına dair çalışmalar mevcuttur.



Kaliforniya üniversitesinde 180bin kişi üzerinde yapılan bir çalışma sonucuna göre kahve tüketimi ile karaciğer kanseri riskinin azaldığı yönünde. Kanser araştırmaları seminerinde karaciğer kanseri riski olanların hergün uygun miktarda kahve tüketmeleri de önerilmiş. Kahve tüketenlerin tüketmeyenlere göre karaciğer kanser riski %42 azalmaktadır.



80bin kişi üzerinde yapılan bir çalışma sonucuna göre ise düzenli tüketilen kahvenin %20 oranında inme riskini azalttığı yönünde. Kahve içerisinde polifenol denilen maddelerin bu etkiyi sağladığı bilinmekte.



Başka bir çalışmada ise 4 hafta ve üzeri düzenli kahve tüketen şeker hastalarının şekerlerinin düştüğü ve tip2 diyabet riskinin ise %40 oranında azaldığı yönünde, kahve içerisinde bulunan krom ve magnezyum mineralinin bunda etkili olduğu düşünülüyor. Kahvenin kan şekerini düşürücü etkisi nedeniyle hipoglisemisi olanların dikkatli tüketmelerinde fayda var. Diyetisyen Özlem Sert Aydın



Diyetisyen Özlem Sert Aydın

www.ozlemsert.com
0 yorum

Sağlıklı gözler için bu önerileri dikkate alın

Basit önlemlerle göz sağlığınızı koruyabileceğinizi biliyor muydunuz?

Hisar Intercontinental Hospital Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Rıza Kurna ile göz sağlığınızı korumak için alabileceğiniz önlemleri ve dikkat etmeniz gerekenleri konuştuk…

Bilgisayar kullanırken mola verinBilgisayar gözlerinize zarar vermez; ama göz yorgunluğu ve kuruluğuna neden olabilir. 20/20/20 kuralını yani 20 dakikada bir, 20 saniye süre ile 20 feet (yaklaşık 6 metre) uzağa bakmayı deneyin. Ayrıca monitörünüzün üst kenarı göz seviyesinde olacak şekilde yaklaşık 50-60 cm uzağınıza yerleştirin.

Güneş gözlüğü sadece aksesuvar değildir.
Güneş cildiniz gibi gözlerinize de zarar verebilir. Katarakt oluşumunu hızlandıracağı gibi sarı nokta hastalığına da neden olabilir. Ayrıca alerjik şikayetlerinizin artmasını tetikleyebilir. Dışarıda olduğunuz günlerde hava bulutlu bile olsa güneş gözlüğü kullanın.

Göz sağlığınız için doğru besleninTurunçgiller, koyu yeşil yapraklı sebzeler, fasulye, bezelye, yağsız kırmızı et ve tam tahıllar gibi dolaşıma yardımcı gıdalar kalp için olduğu kadar göz sağlığınız için de iyidir. Aynı zamanda havuç, balık, üzüm, soğan ve sarımsak göz sağlığınız için yardımcı besinlerdir. Sarı nokta hastalığını engellemek için ıspanak, domates ve yaban mersini gibi gıdaların yanı sıra C, E ve A vitaminleri ile Magnezyum, Selenyum, Çinko gibi mineraller içeren besinler tüketebilirsiniz.

Gözlerinizdeki problemleri göz ardı etmeyinGözleriniz kaşıntılı veya kırmızı ise, soğuk kompres, antihistaminik veya antialerjik göz damlaları ile yatıştırabilirsiniz. Gözünüze kum kaçmış gibi hissediyorsanız temiz su veya gözyaşı damlası ile durulayın. Gözlerinizde Ağrı, şişme, ışığa duyarlılık, koyu kayan noktalar, ışık çakmaları gibi değişiklikler söz konusuysa mutlaka hekiminizle paylaşın.

Lenslerinizin temizliğini önemseyinLenslerinizi kullanmadan önce ellerinizi sabunla yıkayın. Göz doktorunuz tarafından onaylanmış damla ve solüsyonlar kullanın. Lenslerinizi özelliğine göre her akşam çıkarın ve kullanım özelliklerine göre her 15 gün veya ayda bir yenisi ile değiştirin. Lens temizlemede kullandığınız solüsyonları her gün yenisiyle değiştirmeyi ihmal etmeyin. Denize ya da havuza lenslerinizi çıkarmadan girmeyin. Temizlik ürünleri kullandığınızda lenslerinizi takmayın.

Genel sağlık durumunuzdan haberdar olunGörünüşte sağlık problemleri yaşamıyor olsanız bile mutlaka sağlık kontrollerinizi yaptırın. Tansiyon, diyabet, akciğer hastalıkları, tiroid ve bağışıklık sistemi bozuklukları gibi birçok hastalık göz sağlığınızı da olumsuz yönde etkileyebilir. Diğer tehditler multipl skleroz, anevrizma ve kanserdir. Hekiminize ailenizde görülen göz problemleri ve diğer ciddi hastalıklar konusunda bilgi verin.

İlaç etiketlerini okuyunİlaçlar ya da ilaç kombinasyonları görüş kalitenizi olumsuz yönde etkileyebilir. Bu nedenle ilaçları kullanırken yan etkilerine karşı dikkatli olun. Gözlerinizde kuruma veya sulanma, çift görme, ışık hassasiyeti, kabarık ya da sarkık göz kapakları ve bulanık görme gibi sorunları fark ederseniz hemen hekiminizle paylaşın.

Eskimiş makyaj malzemelerinizi atınBakteriler sıvı veya krem göz makyajı malzemelerinin içerisinde kolayca çoğalabilir. Gözünüzde bir enfeksiyon gelişirse hemen göz makyajınızı temizleyerek hekiminize başvurun ve bu süreçte kullandığınız makyaj malzemelerini atın. Eğer alerjik reaksiyonlara sahip olma eğiliminiz varsa, bir seferde sadece tek bir yeni ürün deneyin. Kozmetik ürünlerinizi asla paylaşmayın ve mağazalardaki örnekleri kullanmayın. Makyaj öncesi ve sonrası yüzünüzü iyice temizleyin.

Göz kontrollerinizi ihmal etmeyinSağlıklı bir insanın ilk göz kontrolünün 12-18 ay arasında mutlaka yapılması gerekir. Daha sonra ise en geç 2 yıllık periyotlarda göz muayenesinin tekrarlanması göz sağlığınız için önemlidir. Ailenizde diyabet, yüksek tansiyon veya göz hastalığı varsa mutlaka hekiminizle paylaşın. Ailenizde göz bozukluğu varsa, bu hastalığın genetik olarak sizde olma ihtimalini göz önünde bulundurarak kontrollerinizi daha erken sürelerde yaptırın.

Sigarayı bırakınSigara içiyorsanız mutlaka bırakın. Çünkü sigara göz sağlığınız için de önemli bir tehdit unsurudur. Katarakt ve göz kuruluğu riskini artırır. Ayrıca kan dolaşımını olumsuz etkilediği için retinaya zarar vererek görme kaybına neden olabilir.
0 yorum

Çabuk yoruluyorsanız dikkat!

Kalp kapak hastalıkları, kalp kapaklarının doğumsal veya sonradan kazanılmış bozuklukları sonucu ortaya çıkan; kalp yetersizliği ve kalp ritim bozukluklarına yol açabilen bir hastalıktır

Kalbimizde ikisi karıncık ve kulakçıklar arasındaki kan geçişini sağlayan mitral ve triküspit kapaklar; diğer ikisi ise kalpten çıkan büyük damarların kalp ile birleştikleri yerde bulunan pulmoner ve aort kapaklar olmak üzere dört adet kalp kapağımız bulunur. Liv Hospital Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Yelda Tayyareci ve Liv Hospital Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Özkara, kalp kapak hastalıklarının tedavisini anlattı.

Kalp kapak hastalıklarının belirtileri nelerdir?
Kalp kapak hastalıklarında en sık görülen yakınmalar, özellikle efor sırasında meydana gelen nefes darlığı ve çabuk yorulmadır. Bu yakınmalara çarpıntı da eşik edebilir. Kalp kapak hastalıklarının ileri dönemlerinde ise, bacaklarda şişlik, istirahatte ve gece uykuda meydana gelen nefes darlığı ile karında şişlik görülebilir.

Kalp kapak hastalıkları tanısı nasıl konulur?
Kapak hastalıklarının tanısı, ekokardiyografi adı verilen gelişmiş bir kalp ultrason görüntülemesi ile mümkün. Burada ekokardiyografik incelemeyi yapan kalp uzmanının kapak hastalıkları konusunda deneyimli olması, tedavi yaklaşımının belirlenmesi açısından oldukça önem taşıyor. Bunun yanında günümüzde yeni gelişmiş teknolojiler olan üç ve dört boyutlu ekokardiyografi cihazları kullanılarak, bu konuda deneyimli merkezlerde kalp kapaklarını gerçeğine çok yakın bir kalitede görüntülemek ve incelemek mümkün olabiliyor.

Kalp kapak hastalıkları nasıl tedavi edilir?
Kalp kapak hastalıkları; kapak darlıkları veya yetersizlikleri olmak üzere iki grupta incelenir. Yapılan ekokardiyografi inceleme ve kişinin şikâyetleri göz önüne alınarak hastalığın hafif, orta veya ciddi şiddette olduğuna karar verildikten sonra, tedavi yaklaşımı belirlenir. Günümüzde hastanın kişisel özelliklerine bağlı olarak değişebilmekle birlikte hafif ve orta şiddetteki kapak hastalıklarında ilaç tedavisi ile hastalığın seyri yavaşlatmaya çalışılırken, ciddi kapak problemlerinde genellikle operasyon tercih edilir.

Kalp kapak değişimi veya tamiri ameliyatsız yapılabilir mi?
Son yıllarda tıbbi teknolojideki gelişmeler ile bazı kalp kapaklarının ameliyatsız tamiri mümkün olabiliyor. Günümüzde artık TAVİ denilen yöntem ile aort kapağı kasıktan kateterler yolu ile anjiyografiye benzer şekilde değiştirilebiliyor. Yine mitral kapağın da kateter yolu ile ameliyatsız tamiri mümkün. Ancak bu yaklaşımlar şimdilik ameliyat olması yüksek riskli olan kişilerde tercih ediliyor.

KALP KAPAĞI AMELİYATLARI GÖĞÜS KAFESİ AÇILMADAN YAPILABİLİYOR
Kalp kapak hastalıkları, özellikle mitral ve aort kalp kapak hastalıklarını kapsıyor. Günümüzde bu kapak hastalıkları, kapak değiştirilmeden protez konularak da tedavi edilebiliyor.

Mitral kapak ameliyatları, özellikle son yıllarda gelişen teknoloji sayesinde hastanın göğüs kemiği açılmadan, koltuk altına yakın bir bölgeden küçük kesilerle girilerek başarılı bir şekilde gerçekleştirilebiliyor. Hastanın kapak yapısı uygun değilse ya da daha önceden kalp kapağına müdahale edilmişse o zaman kapağı değiştirmek gerekiyor. Bu tedavide özellikle ileri yaştaki hastalarda hayvanlardan elde edilen biyolojik kapaklar tercih ediliyor. Zira kapak değiştirme ameliyatları oldukça başarılı sonuçlar veriyor. Son beş sene içerisinde hızla gelişen kapalı yöntemlerle kasıktan girilerek kapak yerleştirmesi de başarıyla sonuçlanıyor. Günümüzde bu tedavi yöntemi de ameliyat şansı olmayan hastalara uygulanıyor. Kapalı ameliyat yöntemleri ile hastanede kalış süreleri nispeten daha az olmakla birlikte bu hastaların sosyal hayata geri dönme süreleri de kısalıyor. Aort kapak cerrahisinde ise sadece aort kapağa müdahale edilecekse ameliyat yine küçük kesilerle yapılıyor. Bu şekilde hastalar kozmetik ve yaraların çabuk iyileşmesine bağlı olarak ayağa çabuk kalkma açısından büyük fayda görüyor.
0 yorum

Kilo almanızın ilginç nedeni



Birçok kişide eğer uyku sorunu varsa daha fazla yeme isteği oluşmaktadır. Yapılan bir çalışmaya göre günde 6 saatten az uyuyan kişilerde, normal sürede uyuyanlara göre haftalık 800g. artış gözlenmiş.



Uykusuzluk ile kilo artışı arasındaki ilişki ile ilgili birçok çalışma bulunmakta. Uykusuzluk kilo aldırmaz sadece hormon seviyelerini etkilediğinden iştahı artırarak daha fazla yemenize ve dolayısıyla kilo almanıza neden olur.



Uykusuzluk ayrıca bağışıklık sistemini de olumsuz etkiler, daha sık hastalanabilirsiniz.



Sinir sistemi hastalıklarını tetikleyebilir, bu nedenle daha mutsuz ve depresif olabilirsiniz.



Eğer kilo problemi yaşıyor, dikkat etmenize rağmen kilo veremiyorsanız uyku düzeninizi gözden geçirin. Eğer uyku sorunlarınız varsa bunu çözümleyin.



Uyku düzeninizi değiştirmekte önce beslenmenizi değiştirmekle başlayın;

*Karbonhidrat tüketiminizi gözlemleyin, eğer basit karbonhidratları çok tüketiyorsanız; şeker ve şekerli besinler, beyaz unlu mamüller.. gibi, şeker metabolizmanızı etkileyerek uykusuzluğu tetikleyebilir.



*Sindirimi zor olan besinleri akşam saatlerinde yememeye özen gösterin. Özellikle proteinlerin sindirimi zordur, bu nedenle daha çok öğle yemeklerinizde tercih edin.



*Yağlı besinlerden, kızartmalardan, hamur işlerinden uzak durmaya çalışın.



*Serotonin hormonunun sakinleştirici özelliği vardır. Hindi ve tavuk eti serotonin salgısını artırarak stresi azaltacaktır.



*Ara öğün olarak kuruyemişleri tercih edin, tabiki uygun miktarda.



*Akşam yemeğinizden sonraki ara öğününüzde az yağlı süt veya yoğurt tüketin.



*Uyku öncesinde melisa ve papatya çayı deneyin. Diyetisyen Özlem Sert Aydın



Diyetisyen Özlem Sert Aydın

www.ozlemsert.com
0 yorum

Yavaş zayıflayanlar da verdikleri kiloları geri alıyor



Yapılan araştırmaya göre, yavaş zayıflayanlar da verdikleri kiloları geri alıyor





Avustralyalı bilim insanlarının araştırması, yavaş ve istikrarlı kilo verenlerin de hızlı zayıflayanlar gibi ilerde kaybettikleri kiloları aynı şekilde geri alabildiğini ortaya koydu.

Avustralya'da 200 obezin katıldığı araştırmada, gönüllüler 12 haftalık hızlı ve 36 haftalık yavaş kilo verme programına tabi tutuldu. Yavaş kilo verme programına katılanların kilolarının yüzde 12,5'ni kaybettiği belirlendi.

Hızlı kilo verme programına katılanların ise yüzde 12,5'ten daha fazla kilo kaybettiği ancak 3 yıl sonra her iki gruptakilerin verdikleri kiloların yüzde 71'ini geri aldığı görüldü. Ayrıca hızlı kilo verenlerin amaçlarına daha çabuk ulaştığı da belirtildi.

Araştırmaya imza atanlardan Diyetisyen Katrina Purcell, dünya genelinde obezite tedavisinde yavaş ve istikrarlı kilo kaybının önerildiğini, hızlı kilo kaybının verilen kiloların daha çabuk alınmasına yol açtığının düşünüldüğünü ancak sonuçların bunun aksini gösterdiğini vurguladı.

Bu durumun hızlı kilo vermede uygulanan çok düşük kalorili diyetin daha fazla tokluk sağlamasından ve sınırlı yiyeceğin vücuttaki yağların yakımını artırmasından kaynakladığını belirten bilim adamları, ayrıca çabuk kilo vermenin kişileri diyete bağlı kalınması konusunda motive ederek daha iyi sonuçlar alınmasına yardım ettiğine dikkati çekti.

Araştırmanın sonuçları "The Lancet Diabetes & Endocrinology" dergisine yayımlandı.
0 yorum

Bu ilaçlar artık ücretsiz



Sigarayı bırakmak için kullanılan ilaçlar vatandaşlara ücretsiz verilecek.





Bakanlar Kurulunca nikotin replasman preparatları ile Bupropion HCI ve Vareniklin içerikli ilaçların, sigarayı bırakma tedavisi alanlara sayıları 300 bini geçmemek şartıyla sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın ücretsiz karşılanması kararlaştırıldı.

Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlanan Bakanlar Kurulu kararında, sigarayı bırakma tedavisi alan hastaların; sayıları 300 bini geçmemek şartıyla herhangi bir sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın, Sağlık Bakanlığınca temin edilerek birinci, ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurum ve kuruluşlarına dağıtımı yapılacak nikotin replasman preparatları ile Bupropion HCI ve Vareniklin içerikli ilaçlardan, tütün bağımlılığı tedavi ve eğitim birimleri vasıtasıyla yararlanmada, 4736 sayılı Kanunun 1'inci maddesinin birinci fıkrası hükmünden muaf olduğu belirtildi.
0 yorum

Varis hastalığına karşı 'baldır kası' egzersizi



Yapılan egzersizlerle bacaklarda oluşan varis hastalığının önüne geçilebiliyor.





Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Nezihi Küçükarslan, periyodik tekrarlarla yapılan egzersizlerle bacaklarda oluşan varis hastalığının önüne geçilebileceğini bildirdi.

Küçükarslan yaptığı açıklamada, günümüzün genel sorunlarından varis hastalığının özellikle kadınların "korkulu rüyası" olduğunu anlattı.

Akşamları ayaklarda zonklama, huzursuzluk, karıncalanma, yanma hissi, baldırları ovma ihtiyacı, şişlik hissedilmesinin, kişinin varis hastası ya da bu hastalığa aday olduğu anlamına geldiğini ifade eden Küçükarslan, yanlış yapılan bazı şeyler ve kötü alışkanlıkların da bu hastalığı tetiklediğini belirtti.

Küçükarslan, varisin kirli kan taşıyan damarların bir hastalığı olduğunu dile getirerek, bu hastalıktan korunmanın ve oluşmuş hafif örümcek ağı görüntüsünü geriletmenin basit bir yolu olduğuna dikkati çekti.

"GÜN İÇNİDE 20 DAKİKA TEMPOLU YÜRÜYÜŞ"
Baldır kası egzersiziyle bu hastalıktan korunmanın mümkün olduğunu anlatan Küçükarslan, şöyle konuştu:

"Baldır, kas pompasını çalıştıran yürüme aktivitesidir. Gün içerisinde yirmi dakika tempolu yürüyüş, kirli kanın yoluna devamını sağlamakla kalmaz bu egzersizle kalp sağlığınızı da korursunuz. Bu yürüyüşler sırasında bacağınızda mevcut olan ven hastalığıyla orantılı basınca sahip bir varis çorabı giyerseniz, kanın asıl çalışması gereken damarlara yönlenmesi ve bu kötü damarlara kaçışı önlenmesi daha kolay olur."

Prof. Dr. Küçükarslan, egzersizlerin periyodik tekrarının, bir süre sonra yeni başlamış olan örümcek ağı görüntülerinin kaybolmasıyla sonlanacağına vurgu yaparak, "Bu eksersizlere doktor kontrolünde mikrosirkülasyonu artırıcı, damar tonusu düzenleyici bir ilacın eklenmesiyle de hem varis hastalığı şikayetlerinden kurtulunacak hemde kozmetik düzelmeye bir adım daha yaklaşılacaktır" ifadesini kullandı.
0 yorum

Ebola'nın görüldüğü ülkelerden Senegal'e girişler yasak



Algan, Senegal'e hava ve deniz yoluyla girişin yasaklandığını belirtti.





Türkiye'nin Dakar Büyükelçisi Zeynep Sibel Algan, Ebola vakasının görüldüğü ülkelerden Senegal'e hava ve deniz yoluyla girişin yasaklandığını belirtti.

Algan yaptığı açıklamada, "Sınırlarda çok ciddi tedbirler alınmış durumda, şu anda sınırlar kapalı. Sierra Leone, Liberya ve Gine dahil olmak üzere Ebola vakası görülen ülkelerden hava ve denizyolu ile ulaşım yasak ancak Ebola vakası görülen ülkelerle kara sınırı olması hastalık riskini arttırıyor" dedi.

Senegal'de sadece bir Ebola vakası tespit edildiğini dile getiren Algan, "O da zaten Gine'den geldi. Ailesinin çeşitli fertlerini Ebola'dan kaybeden üniversite öğrencisi, buradaki amcasının yanına kaçıp geldi ve onun hastalanması ile Senegal, Ebola virüsünün bulunduğu ülkeler listesine girdi" diye konuştu.

Büyükelçi Algan, Ebola vakasının bölgede "çok iyi" idare edildiğini vurgulayarak, şunları söyledi:

"Gineli genç ve temasta olduğu kişiler ivedikle tedavi altına alındı. Neyse ki karantina altına alınan diğer kişilere virüs bulaşmadığı anlaşıldı. Bu büyük bir şans. Söz konusu genç de iyileşti ve ülkesine gönderildi."

EBOLANIN EKONOMİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Ebola virüsünün ekonomiyi olumsuz etkilediğini kaydeden Algan, "Kanaatimce Ebola vakası çok büyük bir felaket, öyle ki bundan bölge ülkeleri de etkileniyor. Vakaların görüldüğü ülkelerin ekonomilerine tesir etmesinin yanı sıra tüm Batı Afrika'yı da etkisi altına alıyor. Son dönemde ortaya çıkan rakamlara göre, Ebolanın Batı Afrika ekonomisini şu ana kadar 30 milyon dolar sekteye uğrattığı düşünülüyor. Ebola, bir an önce tedbir alınmazsa sadece Batı Afrika'yı değil, tüm ülkeleri hatta dünya ekonomisini etkileyebilecek bir felaket" ifadelerini kullandı.

Büyükelçi Algan, Dünya Sağlık Örgütü'nün verilerine göre, Ebola'nın son görüldüğü tarihten itibaren 42 gün yeni bir vakaya rastlanmaması durumunda bölgenin "temizlenmiş" olarak kabul edildiğini sözlerine ekledi.
0 yorum

Nefes almak için Ballıca Mağarası'na geliyorlar

Ballıca Mağarası, rahatlamak isteyen astım hastaları tarafından ziyaret ediliyor



Tokat'ın Pazar ilçesindeki Ballıca Mağarası, turistlerin yanı sıra rahatlamak isteyen astım hastaları tarafından da ziyaret ediliyor.


Tokat kent merkezine 26 kilometre uzaklıktaki Ballıca Mağarası, keşfedilmemiş bölümleriyle gizemini koruyor. Ender rastlanan soğan sarkıtları ve mağara içi oluşumlarıyla dikkati çeken Ballıca'da, kristalleşmiş kireç taşlarından oluşan 8 salon bulunuyor.


Gezilebilen kısmı 680 metre uzunluğunda ve 95 metre yüksekliğinde olan Ballıca, "dünyanın en büyük ve görkemli mağaraları"ndan biri olarak gösteriliyor.


Ortalama sıcaklığı 18 derece ve nem oranı yüzde 54 olan mağaranın bol oksijenli havasının nefes almayı kolaylaştırdığı belirtiliyor. Mağarayı turistlerin yanı sıra rahatlamak isteyen astım hastaları da ziyaret ediyor.



MAĞARAYA ZİYARETÇİ AKINI

Tokat İl Özel İdaresi'nden 2007 yılında Orman ve Su işleri Bakanlığı 11. Bölge Müdürlüğü Tokat Şube Müdürlüğüne devrilen mağarayı bu yılın ilk 9 ayında 60 bin 350 kişi ziyaret etti.

Müdürlük tarafından ihale edilerek özel bir firmaya kiralanan mağarayı 2007 yılının son 6 ayında 35 bin 500, 2008'de 39 bin 400, 2009'da 42 bin, 2010'da 33 bin 51, 2011'de 56 bin 778, 2012'de 61 bin 671 ve 2013'te 55 bin 659 kişi gezdi.

Tokat turizmi açısından büyük önem taşıyan Ballıca Mağarası'nı 2007'den bu yılın Eylül ayı sonuna kadar 384 bin 409 kişi ziyaret etti.




"ZİYARETÇİ SAYISI BİR HAYLİ YÜKSEK"

İl Kültür ve Turizm Müdürü Abdurrahman Akyüz yaptığı açıklamada, Ballıca Mağarası'nın Türkiye ve dünya için bulunmaz bir miras olduğunu belirterek, "Tüm mağara içi oluşumlarını içerisinde bulunduran, dünya harikası bir mağara" dedi.

Ballıca'nın yaz-kış sıcaklığı değişmeyen bir mağara olduğunu belirten Akyüz, "Yazın klimalı, kışın kaloriferli bir yer gibi düşünülebilir. Ballıca, oksijen derecesi yüksek olan ve astım hastaları için şifa kaynağı olan, sağlık turizmine de hitap edebilecek mükemmel bir mağara. Bu mağaranın Tokat turizmine kazandırılması ve dünya turizmine açılması çok çok önemli. Ziyaretçi sayısı bir hayli yüksek. Bu sayıyı daha da yükseltmek için çalışıyoruz" diye konuştu.



0 yorum

Günde bir kivi bir çok derde deva



Kivi kanser dahil birçok hastalığa direnç kazandırıyor.





Anavatanı Güney Çin ve Hindistan olan kiviyi Türkiye 1980'li yılların sonunda tanıdı.

Devlet teşvikiyle Ege, Marmara ve Karadeniz'de üretimine de başlanan kivi, vitamin deposu...

Atatürk Üniversitesi'nin araştırmalarına göre meyvenin astım, kolesterol, yüksek tansiyon ,kabızlık, gribal enfeksiyon gibi birçok hastalığa şifa olduğu belirtildi.

Üniversiteye göre günde en az bir tane kivi yenmeli. Böylece başta kanser olmak üzere bir çok hastalığa karşı direnç yükseliyor.

TRT Haber
0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI