işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

Sudan Gelen Hayat: Balık

Bazılarımız balık sevmeyiz ama o bizi sever. Ve de tahmin edemeyeceğimiz kadar yararlıdır.


Haftada en az bir kez balık yemek yaşlanmaya bağlı zihinsel faaliyetlerdeki düşüşü en az üç-dört yıl yavaşlatıyor. Archives of Neurology isimli dergide yer alan bir araştırmanın sonuçlarına göre, balık ağırlıklı diyet uygulayanlar yaşlılıkta daha keskin bir zekaya sahip oluyor.

ABD deki Rush Üniversitesi den Clare Morris, “Araştırma sonucunda haftada bir kez balık yiyenlerin düşünme kabiliyetlerindeki düşüşün yılda yüzde 10 oranında yavaşladığını, haftada iki kez balık yiyenlerde ise oranın yüzde 13 olduğunu gördük” dedi.



Altı yılda üç deney:


3 bin 718 kişiye uygulanan ve bir hikayenin detaylarının hatırlanmasına ilişkin basit testlerle gerçekleştirililen araştırmanın tamamı, Chicago da yaşayan 65 yaşın üzerindeki deneklerle ve altı yıl içinde üç kez yapıldı.

Ayrıca aynı kişilere, 139 gıda maddesinin isim listesinin bulunduğu bir anketle neler yedikleri de soruldu.

Kalp hastalıklarına karşı balık:
Daha önce yapılan bazı araştırmalar da balık yiyen insanların Alzheimer hastalığına yakalanma ve kalp krizi geçirme risklerinin azaldığını göstermişti.

Bu araştırmalar, somon ve tuna gibi omega-3 yağ asidi açısından zengin olan balıkların bütün kalp hastalıklarını önleyici bir etki yaptığını da ortaya koymuştu.

Omega-3 beyne iyi geliyor!
Öte yandan araştırmacılar, omega-3 yağ asidi ile beynin faaliyetlerinin düşüşe geçmesi arasında bir bağlantı olup olmadığını da inceledi ancak bir bağlantı bulamadı.

Daha önce yapılan bazı araştırmalar omega-3 yağ asidi ile beyin faaliyetleri arasında bir bağ bulunduğunu ortaya koymuştu.

Diyeceğim o ki, deniz ürünlerini sevin, denizden babanız çıksa yiyin:)
0 yorum

Dar Pantolon: Şık ama Tehlikeli

Evet hepimiz üstümüze yapışan pantolonları, nam-ı diğer ‘skinny jean’leri çok seviyoruz!
Spor ayakkabısından tutun topuklusuna çizmesine kadar çok iyi taşıyorlar, bilumum kıyafetle çok güzel kombinleniyor,yakışana da yakışıyor hani. Ama bu moda vazgeçilmezi maalesef vücudumuz için pek vazgeçilmez değil. Oldukça ciddi komplikasyonlara yol açabiliyor.
Şimdi gelelim acı gerçeklere..

Çok sıkı olmaları nedeniyle rahatsız hissettirebiliyorlar.
Üst bacaklarımızı fazlasıyla sıkıştırdığı için kan dolaşımını zorlaştırıyorlar.
Ve bu nedenle selülit ve varis oluşumuna neden oluyorlar.
Ayrıca, genital bölgedeki ısıyı yükseltikleri için, vajinal mantar enfeksiyonuna yakalanma riskini de artırıyorlar!
Elbette gardroplarımızın olmassa olmazından, bu güzel enfes pantolonlardan bir anda vazgeçmek mümkün değil ama, günlük hayatta çok sık tercih etmemekte yarar var!
0 yorum

Kış Geliyor Ört Hocam Yorgan Yorgan Üstüne


Evet bu kış pek kış gibi geçmedi. Her an ‘amaan bu ne biçim ocak ayı ya’ diye homurdandık durduk. Ama istediğimiz oldu ve kar göründü! Tabi ki kar demek, sadece kar topu, eğlence kayak demek değil. 0’ın altında hava sıcaklıkları demek, üşümek demek.

 Gelelim soğuk havanın vücudumuzda yaratabileceği olumsuz değişikliklere;
Uzun bir süre hava sıcaklıklarının mevsim normallerinin üzerinde seyretti ve doğal olarak son günlerde meydana gelen ani düşüşler insanların biyolojik ritminde değişikliklere yol açabilecek.

Soğuk havalarda kalp damarlarında meydana gelen büzüşme ölümle sonuçlanabilecek koroner kalp hastalıklarına yol açabiliyor. Şeker hastaları ve böbrek yetmezliği olan hastalar da ritm bozukluğu ve kalp yetmezliği açısından sıcaklığın ani düşüşünden olumsuz etkileniyor.

Ayrıca ısınmak için yakılan sobaların ve kalorifer atıklarının havayı kirletmesi, solunum yolu enfeksiyonlarını şiddetlendirip, astım, nefes darlığına neden oluyor.Tabi iç mekanlarda da maruz kaldığımız kuru ve sıcak havalar cilde zarar veriyor.
Sadece hava sıcaklıklarının düşmesi bile hastalıkların oluşum sıklığını artırırken mevsim değişikliğine bağlı olarak halsizlik, isteksizlik, baş ağrısı ve yorgunluk gibi belirtilerle grip, soğuk algınlığı, bronşit gibi pek çok hastalık da kendini göstermeye başlıyor.
  Peki ne yapmalıyız?
Güçlü bir bağışıklık sistemi, hastalıklara yakalanmayı önler, bu nedenle yaşlı genç herkesin özellikle yediği besinlerle bağışıklık sistemini güçlendirmesi gerekiyor.
1.Brokoli, kivi, enginar, yoğurt, domates, havuç gibi besinler hem bağışıklık sistemini güçlendirir, hem de dinç hissettirir. 
Su ihtiyacını karşılamak için günde en az 2 litre su içmek gerek.Pekmez, limonlu çaylar, nane limon, rezene çay, bal ve C vitamini içeren meyvelerin tüketilmesine ağırlık vermekte fayda var.
2. Soğuk algınlığı, enfeksiyon, zayıf bağışıklık sistemi ve kanserden korunma gibi durumlarda dünyanın en önemli şifalı bitkilerinden olan ekinezya çayının da kullanımı son derece faydalı.Hem ekinezyanın, nam-ı diğer kış çayı, Lipton tarafından hazırlanmış poşetlerini marketlerden temin edebilirsiniz. Ama tabi ki aktardan alıp kaynatıp içmek daha faydalı ve tesirli. 
3.Tabii ki cildimiz de çok önemli. Cildin kurumasını azaltmak için yağ oranı fazla likit oranı yüksek nemlendiricilerin kullanılması gerekiyor. Ayrıca bol bol balık tüketilebilir. Çünkü balığın içinde yağ miktarları fazla olduğundan derinin kuruluğuna iyi gelir ve canlılık kazanmasına yardımcı olur.
4.Eldiven, bere ve atkı gibi koruyucu giysileri muhakkak kullanmakta fayda var. Ayrıca aşırı yünlü giysiler giyilmemeli.5.Kışın ısınmak amacıyla sıcak suyla yıkanılması yanlıştır. Aşırı sıcak su deriyi kurutur, saçlarda matlaşmaya neden olur. Islak saçla dışarı çıkıldığında rüzgarın etkisiyle derideki ani değişimler kuruma ve çatlamaları daha da artırır. Saçınızı kurutmadan dışarı çıkmayın! 
6.Güneş koruyucular yazın kullanılır, şeklindeki düşünce yanlıştır. Ultraviyole ışınları kışın da etkilidir. Güneş ışınları kışın da vücudun açık yerlerine geldiği için yaşlanma riskini artırır. Güneşin zararlı etkilerinden korunmak için muhakkak el ve yüz için güneş koruyucunun kış döneminde de kullanılması faydalıdır. Ayrıca koruma faktörlü dudak nemlendiricileri de faydalı. Özellikle Nivea ve Neutrogena’nın lipstickleri hem güzel kokulu hem oldukça nemlendirici etkili.
Tabi ki zorunda olmadıkça evde kalmak en iyisi. Soğuk havalarda battaniyelere sarılıp, bütün gün bitki çayları eşliğinde DVD seyretmek büyük keyif. Ama yine de arada bir camları açıp evi havalandırmayı, kuru kalorifer havasını dışarı çıkarmayıihmal etmeyin evde yokken. Havalar soğuk olduğundan oksijen yoğunluğu fazla, bol nefes alın, verin. Ciğerlerinizi temizleyin. Ve kar topu oynayın, hayatın tadını çıkarın!
0 yorum

Yüksek Topuk: Seksi ama Zararlı

Başlıktan da anladığınız üzere konumuz Topuklu Ayakkabı! Oyy insanın adını telaffuz ederken bile içi bir garip, bir hoş oluyor.O Cristian Loboutin‘lerin resimleri kadar kadınların kalbini kimse çarptıramaz! Ne Kıvanç Tatlıtuğ da ne Hugh Jackman.. Bu topuklu denen meret öyle bir şey ki, çoğu kızın kalbini çalabilir, çoğu kızı da ben de niye yok diye söylettirebilir. Öyle etkileri var ruh durumumuz üzerinde.





Tabii ki çok seksi bir görünüm katıyor, bacakların duruşunu bile değiştiriyor. Özel davetlerin ve toplantıların şıklık göstergesi. Jean, elbise, etek her türlü kıyafetin tamamlayıcısı. Hem zaten kısa boylular için de olmazsa olmaz! Uzun boyluysanız da göklere erişiveriyorsunuz üstündeyken.


Ama bu moda harikasının zararları hem çok, hem de tahmin edemeyeceğimiz boyutlara ulaşabiliyor. İşin kötü yanı da şu ki; her 10 kadından 8'i ayaklarını rahatsız etse bile, her şeye rağmen topuklu ayakkabı alıyor.



Gün boyu vücudun bütün ağırlığını taşıyan ayaklar, doğru ayakkabı giyilmediğinde büyük zarar görüyor.Özellikle topuklu ayakkabılar kadınların ayaklarında şekil bozukluğu başta olmak üzere çeşitli rahatsızlıklara sebep oluyor.








Her adımda vücut ağırlığımızın yüzde ellisi ayağımızın ön tarafına, yüzde ellisi de topuğumuza yüklenir. Ayakkabının topuğu ne kadar yüksek olursa ayağın önündeki yük de buna bağlı olarak artar.

Uygun olmayan ayakkabı kullanımı nedeniyle tarak kemiğine uygulanan yüksek basınç ağrılara, nasırlara ve parmaklarda şekil bozukluğuna sebep olur.Özellikle sivri burunlu ayakkabılarda parmakların üst üste binmesine ve doğal duruşunun bozulmasına yol açar. Ayak bileğindeki sinir sıkışmaları ayak parmaklarına doğru yayılan ağrı ve uyuşmalara neden olur. Ayrıca dize doğru yayılan ağrılar da olabilir.


Eğer şikayetlerin yüksek topuklu ve dar ayakkabıdan kaynaklandığı uzun süre fark edilmemiş ise tablo ağırlaşır ve ameliyat şart olabilir.








Peki alınacak önlemler neler?

Öncelikle, kesinlikle, acele de olsanız, asla denemeden ayakkabı almayın!
Gerekmedikçe yüksek topuklu ayakkabı giymekten kaçının.
Mümkün olduğu kadar ayakkabıyı çorapla giyin çünkü çorap bilekteki sinir sıkışmasını nispeten önler.
Ayak numaranızı iyi belirleyin ve ayağınıza uygun ayakkabıyı seçin.
Mümkün olduğunca alçak ve kalın topuklu ayakkabılar tercih edin.
Eğimi öne doğru daha hafif olan modelleri seçin.
Ayakkabıyı seçerken ayağınıza giyip bir süre yürüyün, oturun kalkın ve size uygun olup olamayacağını, içinde rahat edip edemeyeceğinizi düşünün.
Özellikle şeker hastalığı ya da dolaşım bozukluğunuz varsa, sinir sıkışmaları konusunda daha duyarlı ve dikkatli olun ve belirli zamanlarda ayaklarınızı kontrol ettirin.

Tabii ki tamamen vazgeçin diyemem, bunu çoğu kadın 'dalga mı geçiyorsun' diye yanıtlar. Ama mümkün olduğunca, özellikle günlük rutin yaşamınızda az kullanmaya dikkat ederseniz riski azaltmış olursunuz.



0 yorum

Başımızın Belası: Migren

Sizin yerinizde olsam bu yazıyı okumadan önce sahip olduğunuz ağrının migren mi yoksa sıradan bir baş ağrısı mı olduğunu öğrenirim. Bu test size yardımcı olacaktır;
   

Migren neden görülür?


Migren bir baş ağrısı türüdür .Genelde soğuk terleme ile birlikte görülür. Migrene bulantı, kusma, görme bozuklukları ve nadir olarak geçici felç ve konuşma kaybı eşlik edebilir. Aynı zamanda hastalar atak sırasında ışığa, sese ya da bazı kokulara duyarlılık (aşırı duyarlılık) bildirmektedirler.


Migren baş ağrıları, kan damarlarının genişlemesi ve bu kan damarlarının çevresini saran sinir liflerinden çeşitli kimyasal maddelerin salınması nedeni ile oluşmaktadır.

Migreni neler tetikler?

Çok parlak ışık, yanıp sönen ışık.
Parfüm, boya, temizlik ürünleri, egzoz dumanı, sigara dumanı solumak.
Hava durumu değişiklikleri, aşırı nem, deniz seviyesinden çok yükseklerde olmak.
Çikolata, narenciye, soğan, fasulye, fındık ve aşırı yağlı gıdalar.
Alkol
Kafein ya da kafein yokluğu.
Sodyum Nitrat:(örneğin; sosisli sandviçte var)
Tatlandırıcılar

Uykusuzluk ya da çok uyumak
Düzenli beslenmemek
Kafa yaralanması
Sigara içmek
Fiziksel güç harcamak
Ritim değişikliği

Kadınlarda hormonal değişiklikler: Menopoz, oral kontrasepsiyon, hormon replasman tedavisi, gebelik
Bazı ilaçlar
Başka bir neden ile oluşan baş ya da boyun ağrısı

Peki ne yapmalıyız?

Akut migren ataklarını ağrı kesicilerle kısmen önleyebiliriz. Fakat bu kısa sürer. Ağrı kesicileri haftada en fazla 2 kere almalısınız.


Tabii ki etkisi yadsınamaz bir alternatif tıp gerçeği de var. Her hastalıkta olduğu gibi şifalı otlarımızdan bu konuda da medet umabiliriz. Peki neler bu güzel bitkiler?
Anason
Biberiye(Kuşdili)
Melisa


Bu gibi bitkileri kaynatıp çayını içerek migren ataklarını hafifletebilirsiniz, hem de sakinleşirsiniz.Ayrıca idrar söktürücü etkileri vardır, rahatlatırlar.





Ağrı kesici ilaçlara haftada 2 defadan fazla ihtiyaç duyanlar, ilaçla ağrıları geçiremeyenler ve gebelik kalp krizi gibi nedenlerle ağrı kesici kullanamayanlar ne yapmalı? İşin bu noktasında erteleyici değil önleyici tedavi gerekir. Doktora görünmek zorunludur!
0 yorum

İnsan Vücudunun Olmazsa Olmazı: Omega-3 Yağ Asidi

Omega-3 bir doymamış yağ asididir. Eikosapentaenoik asit(EPA) ve dokosaheksaenoik asit(DHA) insan vücudu için elzem olan türevleridir.

Günümüzde fast food, konserve, hazır ve paketlenmiş gıda tüketimi arttığından dışarıdan omega-3 alımı oldukça azalmış durumdadır.

Omega-3 içeren besinler; deniz ürünleri, ceviz, semizotu, brokoli, keten tohumu, asma yaprağı, soya yağı, kanola yağıdır. Günlük hayatta pek sık tüketilmeyen yiyecekler olduklarından omega-3'ün doğal yollarla alınması güçleşebilmektedir.

Omega-3 en çok yağlı balıklarda bulunur. Hamsi, uskumru, somon, sardalya ve ton balığı bunlar arasındadır. Midye de iyi bir omega kaynağıdır. Bir insanın omega-3 ihtiyacını karşılayabilmesi için haftada en az 2 gün balık tüketmesi gerekmektedir.

Omega-3 yağ asidinin başta zihinsel fonksiyonlar olmak üzere tüm vücuda olumlu etkileri vardır:

-LDL kolesterolü düşürür, HDL kolesterolün artışını destekler.

-Trigliseridi düşürür.

-Sağlıklı kilo kaybını destekler.

-Kanın pıhtılaşmasını güçleştirir.

-Depresyonu önleyici, ruh halini iyileştirici, dikkat ve konsantrasyonu artırıcı etkisi vardır.

-Beynin başta hafıza olmak üzere fonksiyonlarını yerine getirmesinde rolü büyüktür.

-Alzheimer'a karşı zihni koruyucudur.

-İmmün sistemi güçlendirir.

-Kemik ve eklem dayanıklılığını artırır.

-Aterosklerozu önlemede büyük rol oynar.

Omega-3 yağ asidini besinlerle almakta güçlük çekiyorsanız, iyice araştırmak kaydıyla omega-3 kapsülleriyle dışarıdan takviye alabilirsiniz. 1 adet omega-3 hapı ortalama 10 kalori içerir ve kesinlikle kilo aldırıcı bir etkisi yoktur. Aksine, vücutta omega 3 ve 6 yağlarının oranı dengeleneceğinden kilo vermeyi destekleyicidir.


0 yorum

Kusursuz Bir Cildin Düşmanları

1-Makyajı silmeden uyumak: Biliyoruz, özene bezene yaptığınız makyajları çoğu zaman üşengeçlikten, bazen de silmeye kıyamadığınız için silmiyorsunuz. Fakat siz uyurken bu kimyasallar gözeneklerinizi tıkıyor cildinizin hava almasını güçleştiriyor ve bakteri enfeksiyonlarına davetiye oluyor.

2-Sigara içmek: Sigara ciltteki yüzeyel kılcal dmarları daraltır, tıkar. Bu da derinizin beslenmesine engel olur. Yaşlanma belirtileri erken görülür.

3-Fazla alkol alımı: Dozunda alınırsa vücuda faydası bile dokunabilen alkol, aşırıya kaçtığı zaman ciltte sarkmalara ve kırışıklıklara yol açabiliyor.

4-Gereğinden fazla peeling yapmak: Peeling ölü derileri temizleyip cildinizin daha ışıltılı görünmesini sağlar fakat aşırıya kaçarsanız cildinizi kurutur, aşırı yağ salgılanmasına sebep olursunuz. Haftada 1-2 kez yapılmalıdır.

5-Bilinçsiz kozmetik alışverişi yapmak: Herkesin cilt tipi farklıdır. Öneriyle bakım ürünü alınmaz. Önce cildinize neyin uygun olduğuna karar vermelisiniz.

6-Yeterince uyumamak: Uyku, vücudumuzun dinlendiği, kafamızdan fazlalıkların atıldığı belki de hayatın en önemli zaman dilimlerinden biri. Biz hareket etmiyoruz ama vücudumuz uyurken çok iş yapıyor. İyi hissetmek, sağlıklı olmak için günde en az 8 saat uyumalısınız.

7-Güneş korumasını ihmal etmek: Sadece yaz aylarında değil, kış aylarında da koruyucu kremleri sürmelisiniz. Güneşin zararlı ışınları cildin erken yaşlanmasına ve sarkmasına sebep oluyor.

8-Gün içinde makyaj tazelemek: Yaptığınız makyaj gün içinde ter, rüzgar gibi faktörlerden dolayı etkisini kaybeder fakat silmeden üst üste sürülen kimyasallar gözeneklerin tıkanmasına yol açar.

Tüm bu faktörlerin yanında, aslında söylemeye gerek bile yok ama bol bol su içmek en önemlisi. Su demek kan demek, hayat demek.
Ayrıca cildinizin ışıldaması için iyi hissetmeniz şart. Yoksa milyonlarca liralar döktüğünüz kremler hiçbir işe yaramaz. Kendinizi, cildinizi sevmeye bakın.
0 yorum

Alkolün Vücuda Etkileri, Akşamdan Kalma Olmayı Engellemenin Yolları

Alkolün vücuda pek çok olumsuz etkisi bulunmaktadır. Bu etkiler; içeceğin alkol miktarına, bireyin metabolizma hızına, içme hızına ve süresine, açlık ve tokluk durumuna, sigara/madde veya yemek ile birlikte alınıp alınmadığına göre değişir.

Erişkin bir birey vücuttan dakikada ortalama 0,15 gram alkol temizler. Bu rakam, bireyden bireye farklılık göstermektedir. Ayrıca alkolün etkilerinin kadınlarda erkeklere göre daha çabuk görüldüğünü de eklemek gerekir.



Alkolün vücuda etkilerine gelecek olursak;

-Algılarda yavaşlama

-Yüzde kızarma

-Reflekslerde zayıflama

-Dikkat eksikliği

-Vücut hareketlerini kontrol edememe

-Bulantı, kusma

-Görme bozuklukları, halüsinasyonlar

-Bilinç kaybı

-Diürez (sık idrar çıkma)

-Terleme

-Uyku hali

-Hafıza kaybı


Akşamdan Kalmalık:

Alkol alımını takiben doz bağımlı olarak ortaya çıkan bu etkilerin haricinde, fazla miktarda alkol alımı sonrası ertesi gün kendini gösteren; halk arasında 'akşamdan kalma' veya 'hangover' denilen durum ise 12 ila 24 saat kadar sürebilir ve kendini şu şekilde gösterir;

-Baş ağrısı

-Dehidratasyon (susuzluk)

-Mide ağrısı/bulantısı/yanması

-Sersemlik, yorgunluk, güçsüzlük

-Işığa ve sese hassasiyet

-Kan şekerinde düşme, sık acıkma hissi

-Titreme



Gelelim, keyifli bir gecenin ardından bu sendromlarla dolu bir gün geçirmemek için neler yapılabileceğine;

-Bol su tüketin: Alkol almadan önce, alım sırasında ve aldıktan sonra olmak üzere mutlaka su için. Saydığımız bu sendromların pek çoğunun asıl sebebi susuzluktur. Ortalama 250 mi alkol alımını takiben vücut 1 litre civarı su kaybeder. Alkol, iyi bir diüretiktir.

-Aç karnına alkol tüketmeyin: Alkol almadan önce midenizin boş olmadığından emin olun. Hatta alkolü yemekle birlikte alın veya yanına kuruyemiş tüketin.

-Şeker içeren içeceklerle yapılan kokteyllerden kaçının: Şeker, alkolün etkilerini artırıcı etki gösterir.

-Farklı içecekleri karıştırmayın: Geceye ne ile başladıysanız onunla devam etmeye özen gösterin.

-Alkol alımından evvel kafeinden uzak durun: Papatya, rezene, melisa, ıhlamur gibi bitki çaylarını tercih edin.

-Bol C vitamini tüketmeye özen gösterin: Yüksek miktarda C vitamini içeren besinler; brokoli, maydonoz, domates, biber, turunçgillerdir. Özellikle turunçgillerin sularını değil, kendisini tüketmeye çalışın.

-Eve geldiğinizde ayıldıktan sonra uyumaya çalışın.

-Ertesi sabah yüksek kalorili kahvaltılardan kaçının: Zaten alkolle baş etmeye çalışan midenizi ağır yiyeceklerle yormayın.

-Çok sıcak veya çok soğuk, şok duşlardan kaçının: Ilık suyla alınan bir duş sizi kendinize getirmeye yardımcı olacaktır.

-Bütün günü yatakta geçirmektense temiz havada 30-35 dakikalık yürüyüşler yapın.



Medikal Tedavi: Alka Seltzer olarak bildiğimiz, aslında hepimizin yakından tanıdığı Aspirin'in efervesan formu olan ilaç, akşamdan kalma etkilerini silmek için oldukça sık kullanılmaktadır.
Bu ilacı gebeliğinin son 3 ayında olanlar, kanama eğilimi olanlar ve astım hastaları kullanmamalıdır. Kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği gibi kronik hastalığı olanlar ise mutlaka doktora danışmalıdırlar.


Unutmadan... Alkol bir zehirdir. En iyi tedavi, kullanmamaktır.


0 yorum

Cilt Bakım Rutinim

Gerek instagram, gerek mail, gerekse twitter üzerinden sürekli neler kullanıyorsun, ürünleri nereden alıyorsun, ne önerirsin gibi sorular geliyor. Şimdiye kadar yazdığım yazılarda genellikle kendi rutinimden pek bahsetmemiştim. Benden abartısız 80-90 kere istenmiş olan bu yazıyı yazayım, hem fikir verir hem de herkese tek tek anlatmak zorunda kalmam diye düşündüm. Cildimin karmadan yağlıya dönük olduğunu ve nadiren tek tük çıkanları saymazsak akne sorunu yaşamadığımı da baştan belirteyim.

Cildime, özellikle de yüzüme eczaneden alınmamış ürünleri değdirmemeye çalışıyorum. Paraben konusuna çok takık değilim ama dermokozmetik olması, sadece eczanelerde satılması benim için tek kural. Gratis, Watsons, Boyner gibi yerlerde satılan markalar da belki içerik olarak iyidir, hatta fiyatları daha uygun olabilir ama benim bu konudaki tek adresim eczane, tek danıştığım kişi de eczacı ve dermatoloji hocalarım. Okulumdan dolayı da içerik okuma ve bana neyin iyi geleceğini bilme açısından avantajlıyım.



1-Makyaj Temizleme: Cilt bakımına öncelikle makyajımı temizleyerek başlıyorum. Buna şaşıracaksınız ama, göz makyajımı pamuklarla sürte sürte silmek yerine Dalin bebe şampuanı ile yıkıyorum. Avucunuza alıp köpürttüğünüz fındık büyüklüğünde miktardaki şampuanla gözlerinizi açık veya kapalıyken ovduktan sonra ılık suyla yıkadığınız makyaj tamamen yok oluyor. Dalin göz yakmadığı için, aynadan bakarak rahatça temizliyorum. Aynı zamanda lens kullandığım için bana kirpik diplerini temizlemem amacıyla hocamın önerisiydi bu. Onu uygularken makyajı da temizlediğini fark ettim. İltihaptan, arpacıktan, allerjiden de sizi koruyor ve kolluyor :)

Eğer özel bir gün için ağır makyaj yapmışsam, kapatıcı vs sürmüşsem Bioderma Sensibio H2O misel solüsyonu pamuğa damlatarak hafifçe yüzümü temizliyorum.


2-Yıkama: Yüzümü yaklaşık 2,5 yıldır Bioderma Sebium Yüz Yıkama Jeli ile yıkıyorum. Yüz yıkama fırçasına (watsonslardan 3-4 liraya edinebilirsiniz) az miktar sıkıp köpürterek foşur foşur, çok bastırmadan yıkıyorum ve ılık suyla yıkıyorum yüzümü. Ürünü tamamen temizledikten sonra bir kere de soğuk suyla yıkayarak kan dolaşımımın hızlanmasını sağlıyorum.


3-Peeling: Haftada 2 kere, Darphin'in Mild Aroma Peeling'ini uyguluyorum. Bu bildiğimiz peelinglerden biraz farklı. İçinde tanecikler falan yok, sulu sulu yıkayarak sürte sürte yapılanlardan değil. Bunu hafif nemli cildinize ince bir tabaka yaydıktan sonra, maske gibi 10 dakika bekliyorsunuz. Sonra da elinizle ileri geri, yuvarlak hareketlerle soyuyorsunuz. Silgi tozu gibi ölü deriler dökülüyor. Hem uygulaması çok zevkli, hem de sonrasında ipek gibi yapıyor cildi.


4-Nemlendirici: Darphin'in Hydraskin Light yüz nemlendiricisini kullanıyorum. Az miktarda alıp masaj yaparak yüzüme uyguluyorum. 1 yıla yakın süredir kullanıyorum ve bence mü-kem-mel bir krem. Tek sıkıntısı kavanozda olduğu için çok steril olmayabiliyor, kavanoz formundaki ürünleri kullanmadan önce ellerinizi iyice yıkamanızı öneririm. Bu kremi makyajımdan önce baz olarak da kullanıyorum. Zaten fondöten falan hayatta kullanmam, krem emildikten sonra üstüne transparan pudra sürüp çıkarım genelde.

Eğer cildimde tek tük akne çıkmışsa, hemmen Bioderma Sebium Serum ve üzerine Sebium Global nemlendirici rutinine dönüyorum. Bunu 1 haftada 2-3 gün uygulayınca akne falan kalmıyor genelde zaten. Yağlanma sorunu da hemen çözülüyor.

Tatildeysem ve güneşe çıkacaksam da Bioderma Photoderm Max SPF 50 yüz nemlendiricisini kullanıyorum.


5-Göz Çevresi Kremi: Bioderma Sensibio Eye Contour Gel'i göz çevreme uyguluyorum. 15-20 ml miktarda, ince uzun tüpte satılan bir krem. Bu nedenle kullanımı oldukça kolay, istediğiniz miktarda sıkabiliyorsunuz. Göz çevresini çok iyi nemlendiriyor, makyaja da iyi hazırlıyor. Göz altındaki torbalanmayı ve şişlikleri indirmeye yardımcı oluyor. Benim gibi uyku düzeni saçma sapan olan insanlara önerimdir.


6-Dudak nemlendiricisi: Çok dudak nemlendiricim var ama düzenli kullandığım 3 tane:

1.si Blistex Lip Relief Cream. Krem formdaki bu ürünü sıkarak dudaklarıma elimle yediriyorum. Bunu dudaklarım çatlamışsa, yarılmışsa geceden uyguluyorum ve gece boyunca onarıyor, sabaha çatlak falan kalmıyor.
2.si ise Burt's Bees bal özlü dudak balmı. Bunu günlük olarak kullanıyorum yaz kış. Sürekli elimde. Zaten ruj sürmeyi çok fazla sevmem. Aklıma geldikçe bunu sürüyorum. Çantada, arabada, okul dolabımda, önlük cebimde, evde her yerde birer tane var. Unutmamak için, dudaklar önemli. Kıps :) ahahah
3.sü ise Panthenol Lip Balm. Bunu genellikle yaz ayları güneşe çıkmadan önce kullanıyorum çünkü SPF 15 içeriyor. İçinde Dexpanthenol var ve cilde çok iyi gelen bir maddedir kendisi. (Bu maddeyi içeren yine aynı markanın vücut losyonları da favorim.) Eczanelerde bulabilirsiniz.


7-Sprey: Sıcaklardan bunaldığımda, makyajı sabitlemek için veya sürdüğüm nemlendirici daha iyi emilsin diye zırt pırt Institut Esthederm'in Eau Cellulare Spray'ini sıkıyorum suratıma. Bu bildiğiniz termal su gibi bir şey. Bahsettiğim üç amaç için de kullanılabiliyor. Hücre yenileyici özelliği var, cildi yumuşacık yapıyor ve ferahlatıyor.

8-El Kremi: Dove Purely Pampering el kremini kullanıyorum. İçerisinde shea yağı var ve mis gibi vanilya kokuyor. Gün içinde hastanede ellerimi sürekli yıkayıp alkollediğim için biraz kuruluk hissediyorum. Onun dışında elleri çok kuruyan biri değilimdir, zaten klavye ile sürekli işim olduğundan yapış yapış elleri hiç sevmiyorum. Denediklerim arasında en kolay emilen bunun olduğunu fark ettim ve memnunum 2 aydır. Dermokozmetik kuralımı sadece ellerim için bozdum ama çok da sorun değil eller :)


9-Vücut Losyonu: Yaz kış demeden Bioderma Atoderm Vücut Losyonu'nu kullanıyorum. Süt kıvamında, rahatça uygulanıyor ve hemen emiliyor. Eğer acelem varsa Nivea Duşta Vücut Kremi'nin deniz mineralli olanını kullanıyorum. Oldukça pratik oluyor.

Kış aylarında çok kuruluk hissediyorsam banyo sonrası Johnson's Baby Yağ kullanıyorum. Petrol ürünü olduğu için çok tercih etmiyorum ama çok kuru bölgelerin en güzel ilacı vazelin. Sürekli kullanmamak şartıyla.


Not: Bunların dışında bana en çok gelen sorulardan biri de Bepanthen'in yüz nemlendiricisi olarak kullanımı. Bepanthen favori merhemlerimizdendir, yanığa, pişiğe, yaraya her şeye iyi gelir fakat ben yüzüme hiç kullanmam ve kullanan hastalardan da uzun vadede yüzde tüylenme yaptığını duydum. O yüzden rutininize sokmanızı tavsiye etmiyorum, endikasyon dışına çıkmayalım :)

Benim cilt bakım rutinim bu şekilde. Fark ettim ki amma şey kullanıyormuşum. Ama hayatımda ergenlik de dahil hiç akne problemi yaşamamış olmamın, sabahları yağlanmış ciltle uyanmamamın, gün içinde parlama yaşamamamın sırrı bunlar.

Uyarı: Bunlar benim cildime uyan ürünlerdir. Kullanmadan önce mutlaka dermatologunuza danışın. Her cildin hassasiyeti, ihtiyaçları, ürünlere vereceği tepki farklıdır ve ne alıyorsanız alın, eczaneden alın. Cildiniz hayatınız boyunca sadece bir kere sahip olabileceğiniz ve iyi bakmanız gereken yegane giysinizdir.



0 yorum

Ellere 5 Adımda Kış Bakımı

Ellerimiz şüphesiz en çok görünen, en çok kullandığımız uzuvlarımız. Yüz bakımı ve makyaj için tonlarca para harcıyorken, ihmal etmeyip özen gösteriyorken kimi zaman ellerimizi unutabiliyoruz. Fakat eller de kendine has bir bakımı hakediyor.


Kış aylarında rüzgar, yağmur, toz toprak derken ellerin daha çok yıprandığı su götürmez bir gerçek. Gerek yeteri kadar havalandırılmadığı için ev içerisinde, gerekse sürekli eldiven veya cepler içinde kaldığından dışarıda eller oldukça zarar görüyor ve nemini yitirebiliyor.


Bu yazıda, kış aylarında kurutmadan, hırpalamadan, nasıl yumuşacık ve bakımlı ellere kavuşabileceğimizden bahsedeceğim.


1-Peeling: Peeling denince akla ilk önce yüz ve vücut geliyor fakat eller de düzenli peelingi hakediyor. Haftada 1 kere ölü derileri atmak, elleri hem yumuşatıyor, hem de alttaki canlı deriyi ortaya çıkarıyor. Fakat iri tanecikli peelinglerdense, ellere ve tırnaklara özel üretilmiş peelinglerin kullanılmasında fayda var. Piyasada bu konuda özelleşmiş çok fazla ürün olmadığından dilerseniz kendi peelinginizi evdeki malzemelerle yapabilirsiniz. Fincanın dibinde kalan kahve telvesini bir tatlı kaşığı zeytinyağı ile karıştırarak ellerinizi nazikçe ovup duruladıktan sonra pamuk gibi ellere kavuşabilirsiniz.




2-Temizleme ve Arındırma: Ellerinizi çok soğuk veya çok sıcak sular kurutacaktır. Ilık suyla durulamalısınız. Ayrıca kış aylarında ellerinizi kurutmayan sabunlar tercih etmenizde fayda var. Bunun için kremli veya zeytinyağlı sabunları kullanmanız uygun olacaktır. Sterilizasyon açısından sıvı sabunlar öncelikli tercihiniz olmalıdır. Anti bakteriyel sabunlar cildin florasını bozabileceğinden uzun süre kullanımları sakıncalı olabilir. Ayrıca yıkadıktan sonra ellerinizi limon suyu veya gül suyu ile ovarsanız daha temiz, mis kokulu ellere sahip olabilirsiniz.

3-Nemlendirme: Ellere uygun nemlendiriciyi bulmak en önemlisi. Fazla yağlı ve zor emilen nemlendiriciler en sık kullanılan uzuvlar olan eller için pek uygun değil. Mümkün olduğunca tırnaklar için de uygun olan ve çabuk emilen nemlendiricileri gündüzleri tercih etmelisiniz. Dilerseniz geceleri zeytinyağı, argan yağı gibi doğal nemlendiriciler uygulayıp ellerinize pamuklu eldivenler geçirdikten sonra sabah yumuşacık ellere sahip olabilirsiniz.

4-Güneş Koruması: Güneşin zararlı ışınlarına kış aylarında da maruz kalıyoruz ve fotoyaşlanmanın etkileri ellerimizde deride kırışmalar, sarkmalar olarak kendini gösteriyor. Dışarı çıkmadan 15 dakika önce güneş koruma faktörlü bir el kremi uygulamak faydalı olacaktır.

5-Manikür: Ellerinize manikür yapmayı kışın da ihmal etmemelisiniz. Kış aylarında eller eldiven ve cep içlerinde çok sık kaldığı için havalanma şansı azalıyor. Bu nedenle haftanın en az 2 günü ellerinizi ojesiz bırakıp havalanmasına fırsat vermekte fayda var. 


0 yorum

Cildinizi Kışa Hazırlayın

Yaz aylarını, elde ettiğimiz hafif bronzluk ile kusurları kısmen kapatarak, koruma faktörlü kremler kullanarak, hafif makyajla atlatıyoruz. Fakat kış aylarında; yazdan kalma güneş lekeleri oluşmuş, güneş görmekten kurumuş ve rüzgarlı sert kış mevsimiyle daha da yıpranacak cildimize daha çok özen göstermek durumundayız.

Cildinizi kışa hazırlamak için neler yapmalısınız?

-Peeling: Gerek mevsim geçişlerinde artış gösteren akneler oluşacak, gerekse soğuk hava şartlarının etkisiyle yıpranacak ve lekelenebilecek cildinize haftada en fazla 2 kere peeling yapıp ölü derilerden arınmalısınız. Dilerseniz bir dermatoloji uzmanına danışarak kimyasal peeling de yaptırabilirsiniz.

-Temizleme ve Tonik: Yüzünüzü iyice temizledikten sonra mutlaka cildinize uygun bir tonikle gözenekleri sıkılaştırmalısınız.
(Kuru ve hassas cilde sahip olanlar, içerisinde alkol ve salisilik asit bulunan ürünlerden kaçınmalılar.)

-Nemlendirme: Mevsimlerden kış diye nemlendiricinin dozunu fazla kaçırmak yağlanmaya ve gözeneklerin tıkanmasına neden olabilir. Cildinize sabahları makyajdan önce, akşamları da makyajı temizledikten sonra olmak üzere her gün 2 kere aksatmadan nemlendirici uygulamalısınız. (Yağlı cilde sahip olanlar su bazlı ürünleri, kuru ve hassas cilde sahip olanlar ise yağlı ürünleri tercih etmeliler.)
Ayrıca, kış aylarında kullandığınız kremler de güneş koruma faktörü içermelidir. Güneşin zararlı ışınlarından sadece yazın korunmak gerektiği hurafeden ibarettir.

Bunlara ek olarak, sürekli açıkta olan ellerinizi ve dudaklarınızı da nemlendirmeyi ihmal etmemelisiniz.

-Vücut Temizliği: Kış aylarında da olsak duşlar aşırı sıcak suyla yapılmamalıdır. Sıcak suyla duş almak, saçların daha çabuk yağlanmasına, cildin yıpranmasına ve göğüslerde sarkmalara neden olur.

Tüm bunların yanında, en önemlisi vücudu içten beslemektir. Günde en az 2 litre su tüketmeli, besinlerden bol vitamin ve omega-3 yağ asitleri almalı, yeteri kadar alamıyorsanız haplar ile vücudunuzu desteklemelisiniz. Gerek bakımlı olmak gerekse bağışıklık sisteminiz, güçlendirmek adına bunlar göz ardı edilemez unsurlar.









0 yorum

Kabızlığı Doğal Yollarla Hayatınızdan Çıkarın

Kabızlık, tıp dilinde 'konstipasyon' pek çok insanın karşı karşıya kaldığı, uzun dönemde oldukça rahatsız edici olan ve vücut için büyük sıkıntılar oluşturabilen bir sorundur.

Öncelikle söylemeliyiz ki kabızlık bir hastalığın belirtisi olabilceği gibi beslenmenize, ne kadar aktif bir hayat sürdüğünüze, yaşamınızdaki stres faktörlerine bağlı olarak da gelişebilir. O nedenledir ki kabızlık her zaman patolojik bir durumun göstergesi değildir fakat hafife de alınmamalıdır.




Öncelikle kabızlığın neden olabileceği konusuna değinelim:

-Sağlıklı bir insan günde ortalama 15-20 gram lif tüketmelidir. Lifli gıdalar barsak motilitesini uyarır, dışkı kıvamını yumuşatır ve sindirimi kolaylaştırır. Diyetinizdeki lif miktarını azalttığınız zaman kabızlık sorunu baş gösterecektir.

-İkinci olarak değinilmesi gereken, belki de en önemli olan şey ise su. Su vücuttaki tüm enzimatik faaliyetler için gerekli bir yakıt olduğundan günde 1,5 litre su tüketiminin altına indiğiniz zaman sindiriminiz de bundan nasibini alacaktır.

-Üçüncü önemli nokta ise hareket. Günde en az 30-40 dakikasını egzersize, en azından hafif tempolu yürüyüşe ayırmayan insanların barsak faaliyetleri yavaşlar. Egzersiz, hem salgılattığı serotonin sayesinde stresi azaltarak dolaylı yoldan, hem de kasları çalıştırdığından doğrudan sindirime etki etmektedir. Sedanter yaşam uzun dönemde kabızlığı da beraberinde getirir.


Peki kabızlık, halk dilinde 'tuvalete çıkamamak' sorunu baş gösterdiğinde beslenmemize neleri ekleyerek bunun üstesinden gelebiliriz? Barsak faaliyetlerini olumlu etkileyen gıdalar nelerdir?

1-Erik: İçerisinde vitamin A,B,C ve fosfor, magnezyum gibi mineraller bulunan erik sindirim faaliyetlerini düzenler, iyi bir laksatiftir ve aynı zamanda idrar söktürücüdür. Taze veya kuru haliyle tüketebilirsiniz.


2-Elma: İyi bir lif kaynağıdır. Aynı zamanda 1 bardak kahveyle neredeyse aynı miktar kafein içerir ve uyku açma özelliğine de sahiptir. Tok tutar. Fakat buradaki püf noktası, elmanın dilimlenerek ve soyularak değil, kabuklarıyla ısırılarak yenmesi gerektiğidir.




3-Kayısı: Kuru veya yaş tüketebileceğiniz kayısı sindirim faaliyetlerine oldukça faydalıdır. Özellikle gece yatmadan 3-4 adet kuru kayısıyı oda sıcaklığında 1 bardak suda bekletip, sabah kalktığınızda kayısıları yer ve suyu da içerseniz kabızlığı kısa sürede yenebileceğinizi göreceksiniz. Fakat ölçüyü kaçırmamakta fayda var, aşırı tüketimi ishale yol açabilir, kaş yaparken göz çıkarabilirsiniz.

4-Üzüm: Özellikle kuru siyah üzüm kabızlığın en büyük düşmanlarından biridir. Kuru üzümü de kayısı için verdiğimiz formüller tüketebilirsiniz. Unutmadan ekleyelim, siyah üzüm zihin faaliyetlerini olumlu yönde etkiler ve iyi bir kan yapıcıdır.

5-Zeytinyağı: Tek başına tüketimi biraz zor gibi görünebilir, fakat günde 1-2 tatlı kaşığı zeytinyağı tüketmek de sindirim faaliyetlerini olumlu etkiler, kalp ve damarlara iyi gelir, aynı zamanda cildinizi de güzelleştirir.


Kabızlık yaşıyorsanız asla tüketmemeniz, uzak durmanız gereken yiyeceklere gelirsek eğer;

-Kola, gazoz gibi asitli içecekler

-Leblebi

-Muz

-Kafein-tein içeren içecekler (kahve, kola, çay)

-Limon ve sirke

-Patates ve beyaz ekmek

Kabızlık sorununu yendiniz ve uzun bir süre karşı karşıya kalmak istemiyorsanız, beyaz ekmeği hayatınızdan çıkarıp tam buğday ekmeği tüketmek, bol bol sebze ve meyve yemek, günde en az 2 litre su içmek ve haftanın en az 5 günü minimum 30 dakikalık egzersizler yapmak fayda sağlayacaktır.



0 yorum

Sık Tüketilen Kuruyemişlerin Faydaları

Günlük hayatımızda atıştırmalık olarak, çeşitli içeceklerin yanında tüketmeyi çok sevdiğimiz kuruyemişlerin vücuda pek çok faydası bulunmakta. Ayrıca tüm kuruyemişlerintuzla kavrulmuş olanlarının değil, çiğ olanlarının daha faydalı olduğunu eklemekte yarar var. Aşırı miktarları zararları olabileceğinden ölçülü tüketmekte fayda olan, bitkisel yağ ve vitamin deposu kuruyemişlerin içeriklerine, vücuda etkilerine bakacak olursak;

Fındık:
Demir, potasyum, magnezyum, çünko, vitamin E ve Omega-3 yağ asidi içeren fındık, kalp ve damar sağlığı açısından çok faydalıdır:
LDL kolesterolü düşürmeye yardımcıdır, güç ve enerji sağlar.
Beyin fonksiyonlarını ve hafızayı olumlu etkiler.
Cildi güzelleştirir.
Böbrek fonksiyonlarını olumlu yönde etkileyerek taş ve kum düşürme gibi hastalıkların iyileşme sürecini hızlandırır.
Yaşlanmayı geciktirir.
İçerisinde bulunan vitamin b5 sayesinde stresi azaltır, gerginliği önler.
Cinsel gücü artırır.


Badem: 
Anne sütünü artırıcı etkiye sahiptir.
Kalp ve damar fonsiyonlarını olumlu etkiler, LDL kolesterolü düşürür.
Kan şekerini dengeler.
İçerdiği magnezyum sayesinde adet öncesi şişkinliği önler.
Kemikleri güçlendirir, kemik erimesini geciktirir.
Yara iyileşmesini hızlandırır.
Cinsel gücü artırır.

Ceviz:
Beyin fonksiyonlarını geliştirir.
Damarların elastikiyetini korumasına yardımcı olur.
Kemikleri güçlendirir.
İçerdiği lif sayesinde sindirimi olumlu etkiler.
Antioksidan içeriği sayesinde kanser gelişimini önlemeye yardımcıdır.

Antep fıstığı:
LDL kolesterolü düşürmeye yardımcı olur.
Kan şekerini dengeler.
Yara iyileşmesini hızlandırır.
Öksürüğün kesilmesine yardımcıdır.


0 yorum

Bembeyaz Dişler Hayal Değil

Tonlarca para dökülen kremler, cilt bakımları, rujlar, kalemler... Cildimizde kusurlu olan her yeri makyaj hileleriyle kapatabiliyoruz, dişler hariç! Mükemmel görünmenin, bir gülüşle karşınızdakini etkilemenin yolu ışıl ışıl parlayan, bembeyaz dişlere sahip olmaktan geçiyor. Peki mükemmel dişlere sahip olmak için ne yapmalı, nelerden kaçınmalı, nelere dikkat etmeli?
Öncelikle dişleri sarartan unsurlara değinelim;
-Gün içerisinde çay ve kahvenin aşırı tüketimi dişlere oldukça zarar veriyor.
-Asitli içecekler, özellikle kola, diş minelerini zedeleyebiliyor.
-Bilindiği üzere, sigara kullanımı da dişleri oldukça sarartıyor.
Elbette öncelikle bu 3 maddeden uzak durmak gerekiyor. Peki bembeyaz dişlere sahip olmak için püf noktaları neler?
-Dişlerinizi ve sabah kalktığınızda ve gece yatarken mutlaka fırçalamalısınız. Karbonat içeren, ekstra beyazlatıcı diş macunlarını piyasada kolaylıkla bulabilirsiniz. Ayrıca diş ipi de kullanmanız da fayda var.
-Çoğunlukla atlanır ve dayanması zordur ama; dilinizi de mutlaka fırçalayıp üzerindeki plak tabakasını atmalısınız. Dilinizi fırçalamadan tam anlamıyla ferah bir nefese kavuşamazsınız.
-Yemekten kalktıktan hemen sonra dişlerinizi fırçalamak diş minelerinize zarar verebilir. En az 1 saat geçmesini beklemelisiniz.
-Elma, havuç, çilek, kereviz gibi yerken dişleri temizleyen ve aynı zamanda beyazlatan besinler tüketebilirsiniz.
-Haftada 2 kez olmak üzere diş fırçanıza karbonat döküp dişlerinizi fırçalayabilirsiniz.
-Sabahları elma sirkesi ile gargara yapabilirsiniz. Elma sirkesi beyazlatıcı özelliği yanında, karbonat ile karışırılırsa diş macunu özelliği kazanır.
-Portakal kabuğunun beyaz kısmı ile dişlerinize hafifçe masaj yapıp beyazlamalarını sağlayabilirsiniz.
-Yarım çay bardağı suyun içerisine bir kaç kaşığı karbonat ekleyerek evde kendi ağız gargaranızı yapabilir, plak ve çürük oluşumundan korunabilirsiniz.
Bembeyaz dişlerin yanında, ferah bir nefes de olmazsa olmaz. Nefesimizi verip koklamaya çalışırsak kötü bir koku varsa bile anlayamayız. Çünkü nefes kokumuz hep bizimle olduğu için burnumuza garip gelmez. Nefesinizin gerçek kokusunu öğrenmek için, dilinizle elinizi yalayın ve sonra koklayın.
Eğer kötü bir nefes kokunuz varsa ve diş fırçalayamayacak bir ortamdaysanız, mutlaka yanınızda naneli ağız spreyleri, sakız veya karanfil taşıyın.
Hepinize sağlıklı, mutlu günler...
0 yorum

Yaz Aylarında Sıvı Tüketimi

Vücudumuzun her daim sıvıya ihtiyacı var, yaz aylarında ise sıcak havalar ve terleme ile kaybedilen sıvının artışıyla birlikte bu ihtiyaç daha da artıyor.


Kalbimizden pompalanan kanın ortalama %20'si böbreklerimize gelir ve böbrekler kanı filtre ederek vücudun sıvı-tuz dengesini düzenler. Sıvı alımını azaltırsak böbreklerimize giden kan miktarı azalacak, böbrek kılcallarının basıncı yükselecek ve hipertansiyon, kardiyovasküler hastalıklar gibi pek çok sorun baş gösterecektir.


Günde ortalama 2500 mililitre kaybımız vardır. Bunun 1500'ü böbreklerden idrar ile, 500'ü deriden ter ile, 300'ü barsaklardan dışkı ile ve 300'ü de solunum yoluyla su buharı olarak kaybedilir.


Bu nedenledir ki günlük sıvı alımımızın en az 2-2,5 litre olması, kaybımızı yerine koymak açısından hayati önem taşır. Yaz aylarında ise bu miktarı, eğer herhangi bir kardiyovasküler hastalığımız yoksa, 3 litre civarına yükseltmek faydalı olacaktır.


Peki sıvı tüketimi yalnızca sudan mı ibaret? Elbette hayır. Aldığımız sıvının en az 1,5 litresi su olmak üzere toplamda 3 litre sıvı tüketmemiz gerekmektedir. Fakat günlük sıvı alımını artırmak amacıyla tükettiğimiz çay, kahve, alkol gibi içecekler diüretik etkileriyle daha çok sıvı kaybettirici etkileri olduğundan vücuda uzun vadede hiçbir fayda sağlamazlar. Yani bir günde 3 litre çay tüketip günlük sıvı ihtiyacınızı karşıladığınızı düşünmek çok yanlıştır.


Yaz meyvelerine gelecek olursak, özellikle karpuz, %95'i sudan ibaret bir besin olduğundan oldukça faydalıdır fakat fazla tüketimi de meyve şekeri(fruktoz)nin fazla alımına sebep olur ve vücutta direkt olarak yağ şeklinde depolanır. 'Nasılsa hafif' diyerek yaz aylarında 1 öğünü koca dilim karpuzlarla doldurmaya çalışmak yapılan en büyük hatalardan biridir.




Meyve suları da yaz aylarında sık tercih ettiğimiz sıvılardan. Fakat meyveler sıkılırken metallerle temas ediyor ve vitaminlerini büyük ölçüde kaybediyorlar. Ayrıca meyvelerin sahip olduğu, asıl faydanın mevcut olduğu posayı ve kabuklarını meyve sularından alamıyorsunuz. O nedenle meyveleri sıkarak değil, mümkün olduğunca bıçak değdirmeden, kabuklarıyla ısırarak tüketin.


Kahvelere gelince... 1 bardak sade sütsüz filtre kahve ortalama 8 kaloridir. Buna kahvenin kalorisi yok da diyebiliriz. Fakat içine krema, süt, karamel, çikolata gibi maddeler eklendikçe 1 bardak kahvenin kalorisi 500 kaloriye kadar çıkabilir. Bu da kalori alımı için oldukça büyük bir tuzaktır. Kahvenize mümkün olduğunca krema eklemeyin, sütsüz tüketemiyorsanız da yağsız süt veya soya sütü tercih edin.


En önemlisi olan su tüketimine gelecek olursak... Yaz aylarında çoğu insan doğal olarak soğuk su tüketmekten hoşlanır. Soğuk su, oda sıcaklığındaki suya göre midede daha uzun süre kalır ve ısıtılması için daha çok kalori yakımına sebep olur fakat soğuk suyu bir içişte çok tüketmek mümkün değildir. Bu nedenle oda sıcaklığındaki su en iyisidir, yine de içemiyorsanız içine 1 küp buz ekleyebilirsiniz.




Suyu tüketemiyorum, çekici gelmiyor diyorsanız, zorla içmeye çalışanlar için de önerilerim var:

-1 sürahi suyun içine nane, maydanoz, limon kabukları, çubuk tarçın ekleyerek suyunuzu tatlandırabilirsiniz.


-Piyasada satılan meyve suyu konsantrelerinden az miktarda, tadını değiştirecek kadar karıştırabilirsiniz. Dikkat! Suyun tadını değiştireceğim derken abartıp meyve suyu elde etmeyin!


-Buz kalıplarına limon sıkarak, içlerine tarçın da dökerek eğlenceli küpler oluşturabilir, bunları sularınıza atıp eğlenceli hale getirebilirsiniz.


Önümüzün Ramazan olduğunu da hesaba katarsak, sahurda ve iftarda su tüketimine daha da çok önem vermeniz gerektiğini hatırlatmadan yazıyı bitirmek olmaz.



0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI