işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

Doğadan gelen sağlık ve güzellik: Yeşil çay

Kimimiz ondan vazgeçemiyor, kimimiz tadını sevmediği için içemiyor. Dünya genelinde en bilinen bitki çaylarının başında gelen yeşil çayın sağlığa ve güzelliğe faydaları saymakla bitmiyor. 

Diyetisyen Sanem Apa Doğan yeşil çayı bu kadar değerli kılan nedenleri ve formülünü bizler için sıraladı. Doğan, bilinçli bitki tüketimine dikkat çekerek ‘Yeşil çaydan en iyi şekilde yararlanmak için doğru ve güvenilir kaynaklardan elde edilmiş ürünleri tercih etmeli ve en fazla 2-3 dakika demlemelisiniz.’ dedi.

Değerli besin öğeleri içerir
Yeşil çay, içerdiği kateşin ve flavonoidler gibi polifenoller sayesinde antioksidan kapasiteyi artırır. Böylece birçok hastalığa yol açan serbest radikallerin oluşmasını azaltarak, hücre ve molekülleri zararlı etkilere karşı korur. İçeriğindeki C vitamini, mevsim geçişlerinin yol açtığı grip ve genel soğuk algınlığı tedavisine yardımcı olur.

Yeşil çayın içerdiğinde en önemli bileşik olan Epigallokateşingallat (ECGC) dir. ECGC’nin birçok hastalığa iyi gelen ve tedavi edici özelliği vardır.

Yeşil çayda bulunan bileşikler beyin fonksiyonlarını geliştirir
Yeşil çay tüketimi bizi sadece uyanık tutmaz, algılarımızı da açar. Yeşil çayda kafein ile birlikte L-theanin vardır ve L-theanin endişelere karşı etki yaratır. Ayrıca dopamin seviyesini de arttırır.
Yapılan çalışmalar kafein ve L-theanin’in sinerjik etki gösterdiğini ve böylece beyin fonksiyonlarını geliştirdiğini göstermektedir.

Yeşil çay, yağ yakımını artırır ve fiziksel performansı geliştirir
Yağ yakıcı özelliği ile bitkiler arasında ilk sırada olan yeşil çayın, bugüne kadar yapılmış birçok çalışmada metabolik hızı artırdığı da görülmüştür. 10 erkek üzerinde yapılmış bir çalışmada enerji harcanmasını % 4 oranında artırdığı gözlenmiştir. Başka bir çalışma ise yağ yakımını ortalama % 17 oranında artırdığını ve glikoz toleransını da yükselttiğini ortaya koymuştur.

Yeşil çay ağız içindeki bakterileri yok eder
Streptococcus Mutans ağızda bulunan bakterilerin başında gelir. Plak oluşumuna neden olan bu bakteri diş çürüklerine de neden olur. Çalışmalar yeşil çayın Streptococcus Mutansı’ın gelişimini engelleyebileceğini ortaya koymuştur. Ayrıca ağız kokusuna karşı yeşil çayla gargara yaparak önlem alabilirsiniz.

0 yorum

Hafızaya İyi Gelen Yiyecekler Nelerdir

Hafızanın yaşla birlikte zayıflaması normal olarak kabul edilmeyi epey oldu. Hayat boyu doğru beslenme alışkanlıkları edinerek ve beyni çalıştıran egzersizler yapılarak yaşlılığa bağlı hafıza kaybı artık azaltılabiliyor. Yaş ilerledikçe elbette tüm diğer organlarımız gibi beynimizde yaşlanır ama doğru yiyecekleri seçilerek yaşlanmanın getirdiği bu olumsuz etkileri en aza indirilebilir.

Hafızaya iyi gelen yiyecekler arasında çoğunlukla B kompleks vitaminleri yer alır. Ayrıca C vitamini, omega 3 yağ asitleri ve antioksidanlar da hafızaya iyi gelmektedir.


Hafızayı Güçlendiren Besin Kaynakları

B12 Vitamini:
B12 vitamini eksikliği hafıza zayıflığı ve hafıza kaybına yol açabilmektedir. B12 vitamini eksikliğinin uzun süreli devam ederse nöropsikiyatrik bozukluklara neden olur. B12 eksikliğinin nedenleri B12 vitamini bakımından zengin gıdaları tüketmemektir ya da pernisiyöz anemi gibi B12 vitamininin vücut tarafından emilmesini engelleyen hastalıklardır. B12 vitamini eksikliği yaşamamak için kümes hayvanları, et ve balığı beslenmenize ekleyin ve bunun dışında hafızaya iyi gelen yiyeceklerden olan kuru tahıl ürünlerini tüketin.

Yaban Mersini: C vitamini bakımından zengin olan yaban mersini antioksidan içeren özelliği ile yaşla birlikte zayıflayan hafızaya iyi gelir. İçerisinde bulunan antosiyaninler ile flavonoidler beynin hafızadan sorumlu bölgesi olan hipokampus üzerinde direk etki sağlar. Yapılan araştırmalarda yaban mersininin hafızayı kesin güçlendirdiği ortaya koyulmuştur. Hatta alzheimer hastalığından dolayı hafıza kaybına iyi gelip gelmediği konusu şuan araştırılmaktadır.

Yumurta: Bellekte önemli bir sentez için gerekli kolin maddesi yumurtada bol miktarda bulunduğundan hafızaya iki gelir. Kolin almanın Alzheimer hastalığını önlediği söylenemez ama hayvanlar üzerinde yapılan bazı araştırmalar erken yaşlarda kolin alan kişilerin ileride hafızasında sorun olmadığını göstermiştir.

Yeşil Çay: Yeşil çay içinde polifenoller bulunur ve özellikle de içindeki flavonoidlerin hafızayı geliştirdiği düşünülür. Alzheimer hastalarının beyinlerinde plak oluşturan proteinlerin üretiminin azaltılmasına yardımcı olan yeşil çay hafızayı zayıflatan nöron kaybını da engeller.

Balık: Beynin düzgün olarak çalışabilmesi için gerekli olan bir besin kaynağıdır. Hafızanın kuvvetlenmesi için oldukça önemli sayılan omega 3 yağ asitleri bulunur. Ton, somon veya alabalık gibi soğuk su balıklarının haftada en az iki öğün tüketilmelidir.

Sebzeler: Düşük kalorili olan sebzeler, A vitamini ve demir gibi birçok temel vitamin ile mineralleri de içerir. Ispanak, marul ya da lahana gibi yeşil yapraklı sebzeler hafızaya iyi gelen yiyecekler arasında yer alır.


Güçlü Bir Hafıza için Yapılması Gerekenler
  • Tansiyonunu ve kolesterolü normal değerlerde tutmak gerekir. Kalp ve damar sağlığını koruyarak beynin düzgün çalışması bu şekilde sağlanır.
  • Uyku düzenini de önemli bir etkendir. Uyku bozuklukları hafızanın zayıflaması ile yakından ilgilidir
  • Düzenli egzersiz yapmak ve düzenli fiziksel aktivite bulunmak Alzheimer hastalığı ya da bunama riskini azaltır.
  • Beyin jimnastiği yapmak da önemlidir. Bulmaca ya da bir lisan öğrenme gibi beyni çalıştıran aktiviteler ilerleyen yaşlarda beyin sağlığı için önemlidir.
0 yorum

Kadınlara Kötü Haber...

Son yapılan araştırmalara göre uykusuzluğun kadınların sağlığını erkeklerden daha kötü etkilediği ortaya çıktı. 

Genellikle trafik kazalarına ya da iş kazalarına sebep olduğu söylenen uykusuzluğun aslında diabet, yüksek tansiyon, depresyon ve obeziteyle de yakından ilişkili olduğu belirlendi.

Warwick Tıp Fakültesi'ne bağlı araştırmalar yapan bilim adamları uykusuzluğun yüksek kan basıncıyla yakından ilişkili olduğunu ortaya çıkarttı. Ancak araştırmanın bir diğer önemli tarafı bu durum kadınları erkeklerden çok daha fazla ilgilendiriyor.

Geçtiğimiz hafta Pittsburgh Üniversitesi Tıp Fakültesi araştırmacıları tarafından yapılan bir başka araştırmaya göre uykusuzluk çeken kadınlar ilişkilerinde sorun yaşıyor ancak bu durum yine erkekleri çok da fazla etkilemiyor.

Birçok araştırmaya göre kısa ve kalitesiz uykunun kronikleşmesi kadınların ve erkeklerin daha erken ölmesine sebep oluyor.

5 saat ve altında uyuyan kadınlar diğer hemcinslerine göre 2 kat fazla yüksek kan basıncı sorunu yaşıyor. Ancak 5 saat ve altında uyuyan erkeklerde bu durumun kan basıncı üzerinde etkisi olmuyor.

Kadın ve erkeklerin uyku kalitelerinde ise kadınların daha şanslı olduğu görüldü. Pennsylvania Üniversitesi'nde yapılan araştırma sonucuna göre ise kadınlar genellikle 70 dakika derin uyku uyurken erkeklerde ise bu durum en fazla 40 dakika.

0 yorum

'Hayatımda böyle ağrı yaşamadım' diyorsanız...

Tüm yaşamımız süresince öyle ya da böyle bir baş ağrısı sıkıntısı mutlaka yaşarız. Baş ağrısı yapan üçyüze yakın neden vardır. En tehlikeli baş ağrısı da anevrizma dediğimiz beyin kanaması nedeniyle ortaya çıkan baş ağrısı.

Özellikle baş ağrısı nedenleri arasında sık karşımıza çıkan; gerilim tipi ve migren tipi baş ağrılarıdır. Bunun yanında kafatası içerisindeki hava ile dolu boşlukların iltihaplanması durumu olan sinüzit de sık baş ağrısı nedenlerinden biridir. Yine arteriyel basınç değişiklikleri, yani yüksek ya da düşük tansiyon baş ağrısı nedeni olabildiği gibi kan şekeri ile ilgili değişiklikler de aynı şekilde klinik belirti gösterebilir. Beyin Ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Candan Hundemir, ani ve şiddetli baş ve ense ağrısı konusunda uyarılarda bulundu.

"HAYATIMDA BÖYLE BİR AĞRI İLE KARŞILAŞMADIM"

Ani ve şiddetli gelişen ve enseyi de içine alan, hatta hastaların; “hayatımda böyle bir ağrı ile karşılaşmadım”, “beynim, kafam yerinden kopacak gibiydi”, “ensemden yukarı doğru çok şiddetli bıçak saplanır tarzda bir ağrı”, “şimşek çakar gibiydi” şeklinde ifadelendirdiği baş ağrılarının altında beyin kanamalar yatabiliyor. Beyin kanaması beyin zarının içine kan sızması şeklinde olabileceği gibi direkt beyin dokusu içine de olabilir.

ANEVRİZMA BEYİNDE BALONCUK OLUŞMASI

Halk arasında baloncuk hastalığı olarak da ifade edilen anevrizmalar; temiz kan taşıyan damarlardaki (arter) zayıf yerlerden gelişen ve genellikle damarın daha küçük dallara ayrıldığı noktalarda oluşan anormal genişlemelerdir. Zayıf olan baloncuk duvarı, basınca dayanamadığı anda yırtılır ve damar dışına kan sızar. Bu olay ya kendiliğinden (yüksek tansiyona bağlı) ya da eforla (öksürme, hapşırma, ıkınma, cinsel temas gibi) oluşur. Kanın beyin zarı içine yayılması ile de yukarıda sözü edilen o şiddetli baş ağrısı ortaya çıkar.

HASTA ÖYKÜSÜ VE MRG İLE TANI KOYULUYOR

Tanıda ilk aşamada hastalık öyküsü ve muayeneyi doğrulamak amacı ile öncelikle tomografi ve bazen MRG kullanılmaktadır, tetkikleri normal çıkan ancak kliniği bizi tatmin etmeyen vakalarda belden alınan beyin omurilik sıvısının incelenmesi de önemli bir tanı yöntemidir. İkinci aşamada hastanın da kliniği uygunsa kanayan damarı ve baloncuğun büyüklüğünü görmemizi sağlayan “serebral anjiografi” yani beyin damarlarının görüntülenmesi tetkiki ivedi bir şekilde yapılır. Böylece baloncuğun ameliyat kriterlerine uygun olup olmadığı (geniş boyunlu olması, dev boyutta olması ya da kötü yerleşimli olması gibi) anlaşılır.

Hasta ameliyat edilemiyorsa bu durumda bir girişimsel radyolog tarafından kasık bölgesindeki damardan yerleştirilen katater yardımı ile beyindeki baloncuk içine girilebilmekte, içi özel materyallerle doldurulmak suretiyle bertaraf edilebilmektedir.

0 yorum

'Güzel' misiniz 'fena değil' mi?

Kendinizi nasıl buluyorsunuz? "Güzel" mi? "Ortalama" mı? Ünlü bir güzellik firmasının 5 şehirde yaptığı araştırmanın sonuçları şaşırtıcı... Siz olsanız hangi kapıdan girerdiniz?

Ünlü bir güzellik markası yeni reklam filmi için ilginç bir deney yaptı. Bir alışveriş merkezine gelen kadınlar, fiziksel güzelliklerini baz alarak yan yana duran iki kapıdan birini seçmeye zorlandı. Birinin üzerinde "güzel", diğerinin ise "ortalama" yazıyordu. Kadınların yüzde 96'sı kendini "ortalama güzellikte" bulduğu için "avarage" kapısından geçmeyi tercih etti.

Şangay, San Francisco, Londra, Sao Paulo ve Delhi'de yapılan deneyde, kendisini "ortalama güzellikte" bulan kadınların çoğu, seçimini yaptıktan sonra pişmanlık duydu. Reklam filmi sosyal medyada #ChooseBeautiful hashtag'iyle kullanıcılar tarafından değerlendiriliyor.


0 yorum

Çocuklarda obeziteyi önlemenin yolları

En önemli sağlık sorunlarının başında gelen obezite artık çocuklar için de tehdit oluşturuyor. Sağlık sorunlarının yanı sıra çocuklarda obezite duygusal, psikolojik ve sosyal konularda yara almış yetişkinlerin yetişmesine neden olur. Sürekli alay konusu olması nedeniyle kendine olan güvenleri de sarsılabiliyor. 

Beslenme uzmanı ve diyetisyen Serkan Tutar obeziteyi önlemek için yapılması gerekenleri anlattı:

Kilosu hakkında dalga geçmeyin
Çocuğunuzun vücut yapısı ile uyarıda bulunmak, arkadaşları ile kıyaslamak, sürekli bu konuda eleştirmek veya aşağılamak onun özgüvensiz bir çocuk olmasından başka bir işe yaramayacağını bilmelisiniz. Sağlıklı ve pozitif yaşam tarzı değişikliklerine odaklanmalısınız.

Alışverişi ve yemeği beraber yapın
Besin seçimi konusunda sağlıklı kararlar verebilmeyi çocuğunuza öğretmelisiniz. Bunu da en rahat yapabileceğiniz yer alıverişlerdir. Bu sayede çocuğunuz yaşamının sonuna kadar hep doğru besin tercihleri yapabilir. Ayrıca yemek hazırlarken çocuğunuzu da mutfağa sokmak onun besinlere karşı direnç geliştirmesini engeller. Bu sayede yemek seçmeyen ve her hazırladığınızı tüketen bir çocuğunuz olur. Son olarak yemeği beraber tüketin ama kesinlikle televizyonun karşısında değil.

Çocuğunuzun yeteri uyuduğundan emin olun
Çalışmalar önerilen uyku saatlerinden daha az uyuyan çocukların yüksek kilolu veya obezite olmaları riskinin yüksek olduğunu göstermektedir. Okul çağındaki çocuklarda önerilen uyku saati 10 iken, daha küçük çocukların 12 saat uyumaları önerilmektedir.

Sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanmasına yardımcı olun
Dengeli ve tutarlı bir diyet çocuklarınızın yeterli büyüme ve gelişmesinin sağlanması için önemlidir. Meyve, sebze, tam tahıllar, yağsız protein kaynakları, süt ürünleri çocuğunuzun her gün alması gereken besin gruplarıdır. Bunlardan birisi eksik olduğunda uzun vadeli beslenme yetersizliğine bağlı olarak hastalıklar gelişebilir. Yağ ve şeker içeriği yüksek yani yüksek kalorili gıdalarda limit koymalısınız. Porsiyon kontrolü de obezite riskinin azalması açısından önemlidir.

Fiziksel olarak aktif olmasını teşvik edin
Bisiklet, yürüyüş, dışarda oyun vb aktiviteler ile çocuğunuzun her gün bir saat hareket etmesini sağlayın. Ayrıca buna sizde katılarak çocuğunuzu daha fazla motive edebilirsiniz. Babalar araba yıkamada anneler evi temizlemede yardım istemesinin bile çocuklarınız için hareket olduğunu unutmayın. Ayrıca çocuklarınızı daha keyifli aktiviteler olan dans kursları veya dövüş sanatları kurslarına yazdırabilir veya okuldaki futbol veya basketbol takımına katılmasını teşvik edebilirsiniz.

Yemeği ödül yapmayın
Yemeği ödül olarak göstermek uslu ama obez bir çocuğa sahip olmanıza neden olur. Çünkü genelde ödül olarak verilen yemekler yüksek şeker ve yağ içeriklidir.

Düzenli uzman ile görüşün
Doğru beslenme alışkanlıklarını çocuğunuzun sizden öğreneceğiniz gerçeğinden yola çıkarak sizin de doğru beslenme alışkanlıklarını öğrenmeniz gerekir. Bunun en doğru adresi uzman diyetisyenden yardım almanızdır. Bu sadece hem siz hem de aileniz için doğru beslenme adımları atmış olursunuz.

Ekran zamanını sınırlayın
Çocuklar günde en az 2 saatlerini televizyon, bilgisayar veya oyun konsolları karşısında geçirdikleri için hareketleri çok ciddi seviyede düşmüştür. Bunun en önemli yansıması uzun vadede vücuda gelen kilolardır. Bunu mümkün olduğunda sınırlanması gereklidir. Ayrıca 2 yaşından küçük çocuklar için ailelerin televizyon izletmemesi çok önemlidir.

0 yorum

Bel Ağrısından Kurtulmanın 9 Doğal Yolu

En sık doktora gitme sebeplerimizden bel ağrısı, günlük yaşamımızı ve iş hayatını olumsuz etkilemeye devam ediyor. Bu yüzden bel ağrısının sebepleri kadar bel ağrısından kurtulmak için başvurulan yöntemler de önem kazanıyor. 

Yrd. Doç. Dr. Gamze Şenbursa, bel ağrısından kurtulmanın 9 doğal yolunu sizler için yazdı:

Akupunktur
Bel ağrısı için akupunktur, konvansiyonel terapinin diğer formlarını tamamlama açısından güçlü kanıtlara sahip. Toplam 6 bin 359 hastayla yapılan 23 klinik çalışmanın analizinden sonra, çalışma sahipleri, bel ağrısında akupunkturun hiçbir tedavi almamaktan daha yararlı olduğu konusunda ılımlı kanıtlar olduğu sonucuna vardı. Bu alandaki çalışmalar sürüyor.

Peki, akupunktur nasıl etki eder? Geleneksel Çin tıbbına göre ağrı, vücut boyunca enerjinin geçtiği yolların blokasyonu sonucu meydana gelir. Bu görünmez yollara akupunktur iğneleri batırıldığında enerji blokajı kaldırılır. Akupunktur doğal ağrı kesici olan opoidlerin salınımını etkileyebilir, sempatik sinir sistemine sinyaller göndererek nörokimyasalları ve hormonları serbest bırakabilir.
Eğer akupunkturu denemek isterseniz, başlangıç olarak haftada 1-3 seanslık planlama yapabilirsiniz.

Masaj Terapi
Bilim dergisi Spine’da yayınlanan araştırmaya göre, araştırmacılar bel ağrısında masaj kullanılan 13 klinik çalışmayı derledi. Çalışmanın yazarları subakut ve kronik bel ağrısında, özellikle egzersiz ve hasta eğitimi ile kombine edilirse masajın hastalar için etkili olabileceği sonucuna vardı.
Masaj terapi aynı zamanda anksiyete ve depresyonla ilgili kronik ağrıyı da azaltabilir. Masaj terapi, hamilelik sırasında bel ağrısı için kullanılan en popüler doğal tedavi şeklidir.

Karyopraktik
Bel ağrısı, insanların bir karyopraktiktisti en sık ziyaret etme sebebidir. Karyopraktik doktorları eklem hareketliliğini restore edebilmek için spinal mobilizasyonu kullanırlar. Kas yaralanması, burkulma, inflamasyon ve ağrıyla kısıtlanan eklemleri kontrollü bir kuvvet uygulayarak maniple eder. Manipulasyonun ağrıyı ve kas gerginliğini azalttığı ve iyileşmeyi hızlandırdığına inanılır.

Journal of Manipulative Physiological Therapeutics adlı dergide yayınlanan bir derleme çalışmasına göre karyopraktik tedavi; akut, subakut ve kronik bel ağrısı olan hastalarda spinal manipulasyonla semptomları azaltmayı ve fonksiyonu geliştirmeyi amaçlıyor. 64 klinik çalışma ve 887 dokümanın incelenmesiyle oluşturulmuş bu derlemede; yazarlar karyopraktik tedavisinin egzersizle kombine edilmesinin, sonuçları hızlandırdığı, geliştirdiği ve ileri dönemdeki bel ağrılarına karşı koruyucu olduğu sonucuna vardılar.

Vitamin D
Kronik kas ağrısı D vitamini eksikliğinin bir semptomu olabilir. The British Medical Journal’da yayınlanan araştırmaya göre, D vitamin seviyesi düşük olan hastalarda D vitamin takviyesinin, bel ağrısında klinik olarak iyileşme sağladığını göstermiştir.

Temel besin maddesi olarak bazı gıdalarda (zenginleştirilmiş süt ya da küçük kemikli balıklar gibi) bulunur, D vitamini güneşin ultraviyole ışınlarına maruz kaldıkça vücut tarafından doğal olarak üretilir. Ama gün boyunca yiyeceklerden ve güneşten önerilen miktarda D vitamini almak zorlaştığından, birçok uzman D vitamini seviyenizi ek gıda alarak yükseltmenizi tavsiye ediyor.

Anti-İnflamuar Bitkiler
Bel ağrısının gelişiminde inflamasyonun rol oynadığı anlaşıldığından beri, bazı bitkilerin anti inflamatuar etkilerinin bel ağrısında yararlı olabileceği düşünülüyor.

Örneğin; beyaz söğüt kabuğu, aspirin benzeri özellikleri nedeniyle ağrıyı rahatlatabilir. Beyaz söğüt kabuğunda bulunan, Salicin olarak bilinen madde, vücudun salisilik asit salınımını artırır (Benzer olarak Aspirin de vücutta salisilik asit salınımını artırır). Salisilik asitin, ağrıyı ve inflamasyonu azaltmanın aktif bir bileşeni olduğuna inanılır.

Bel ağrısı tedavisinde kullanılan başka bir bitkide; şeytan pençesidir. (devil’sclow) Şeytan pençesi, içinde anti inflamatuar kimyasal bileşenler bulunan harpagonsit içerir.
2007’de Spine dergisinde yayınlanan bir derlemede, hem beyaz söğüt kabuğunun hem de şeytan pençesinin ağrıyı azaltmada plasebodan daha etkili olduğu bulunmuştur. Derlemedeki birçok çalışmanın kalite yönünden zayıf olması dolasıyla; bu bitkilerin kullanımının standart tedaviyle karşılaştırılması hakkında daha fazla çalışma yapılması gerekiyor.

Magnezyum
Magnezyum vücutta en çok bulunan 4. mineraldir. 300’den fazla biyokimyasal reaksiyonda bulunması nedeniyle, normal kas ve sinir fonksiyonlarını sürdürmeye, kalp ritmini sabit tutmaya, bağışıklık sistemini desteklemeye ve kemik gücünün korumasına yardımcı olur. Magnezyum ayrıca kan şeker seviyesinin düzenlenmesine, kan basıncının düzenlenmesine yardımcı olur ve aynı zamanda enerji metabolizmasında ve protein sentezinde de görevlidir.

2001 de Journal of Trace Elements in Medicine and Biology’de yayınlanan bir çalışmaya göre, çalışmadaki kronik bel ağrısı bulunan 82 hastanın 76’sında mineral takviyesiyle ağrılarında azalma gözlenmiştir. Ek olarak, takviyelerin magnezyum seviyesini %11 oranında artırdığı bulunmuştur.

Vitamin B12
2000 yılında European Review for Medical and Pharmacological Sciences’da yayınlanan bir çalışmaya göre bel ağrısı olan hastalara B12 vitamin enjeksiyonunun etkinliği ve güvenilirliği incelenmiştir. 60 hastanın dahil olduğu çalışmada, B12 vitamini enjekte edilen hastalarda istatistiksel olarak ağrıda önemli oranda azalma görülmüştür. Aynı zamanda plasebo alan kişilerden daha az ilaç kullanılmıştır.

Çalışmalar, B12 vitamininin oral yoldan tablet olarak ve nazal yoldan sprey olarak alınmasını da etkili olduğunu göstermiştir.

Tai Chi
Tai Chi; yavaş ve zarif hareketleri içeren, meditasyon ve derin solunumu kapsayan savaşa özgü, eski bir sanattır. Stresi azalttığı düşünülmesine rağmen, tai chi çok az çalışmada kronik ağrısı olan kişilerde yararlı olduğu bulunmuştur.

Tai chi’nin bel ağrısı tedavisi ile ilgili çalışmaları kısıtlı olmasına rağmen, tai chi uygulamasının bel ağrısının belli seviyede azaltacağı yönünde çalışmalar da vardır. 2011 yılında Arthritis Care&Research’de yayınlanan bilimsel çalışmalarda 10 haftalık tai chi programının uzun süreli kronik bel ağrısı olan hastalarda ağrıyı azalttığı, fonksiyonu geliştirdiği bulunmuştur. Çalışma, kronik bel ağrısı olan 160 yetişkini içermektedir, katılımcıların yarısı 40 dakikalık tai chi seansını 10 hafta içerisinde 18 kez uygulamışlardır.

Balneoterapi
Ağrıyı azaltmada en eski terapilerden biri olan balneoterapi; mineralli su ve ılık su banyosunu içeren bir tür hidroterapi yöntemidir.

2006 yılında Rheumatology’de yayınlanan bir çalışmada; araştırmacılar bel ağrısı tedavisinde balneoterapinin kullanıldığını göstermiştir. 5 klinik çalışmaya bakıldığında, yazarlar balneoterapinin bel ağrısı olan hastaların tedavisindeki etkilerinin ‘umut verici’ olduğunu raporlamışlardır. Destekleyici bilginin kısıtlı olması nedeniyle, araştırmacılar balneoterapi ve bel ağrısı üzerine büyük ölçekli çalışmalar yapılmasını önermektedir. Yine de; kalp problemleri olanlar balneoterapiyi uzman gözetimi olmadan kullanmamalı.

0 yorum

Bakteriler en çok hangi güzellik ürünlerinde bulunuyor?

Kişisel hijyenimize ne kadar dikkat edersek edelim, kullandığımız güzellik malzemelerden vücudumuza geçen bakterileri fark etmiyoruz. Bakteri yuvası olan ve düzenli olarak temizlenmesi gereken güzellik malzemelerini yazdık.

Ne yazık ki kullandığımız tüm güzellik malzemelerinde bakteri bulunuyor. Ne kadar dikkatli olsak da kendilerine yer edinen bakterilerden tamamen kurtulmak mümkün değil. Ama en çok yer edindikleri güzellik malzemelerini bilip, özellikle onların temizliğine dikkat etmemiz faydalı olabilir.

İşte bakterilerin yuva yaptığı ve günlük hayatımızda çok fazla kullandığımız şeyler...

Saç kurutma makineleri
Eğer saçlarınızı kurutmak için üflemeli saç kurutma makinelerinden birini kullanıyorsanız, içinde birikmiş olan bakterilerin de havayla birlikte saçınıza geçtiğini bilmelisiniz. Bu nedenle saç kurutma makinenizi düzenli olarak temizlemenizde fayda var.

Saç düzleştiriciler ve maşalar
Saçlarınızı ısıdan korumak için birçok ürün kullanıyor olabilirsiniz ama bu düzleştiricileri ya da maşaları düzenli olarak temizlemediğinizde aslında saçınıza çok daha fazla zarar veriyorsunuz.

Banyo lifleri
Sürekli nemli bir ortamda bulunan banyo lifleriniz tam bir bakteri ve küf yuvası haline gelebiliyor, bu da cildinizde irritasyonlara ve hatta daha ciddi sorunlara yol açabilir. Bu durumda size tavsiyemiz, banyoda temizlenmek için sadece elinizi kullanmanız.

Kalıp sabunlar
Bir kere kullanıldıktan sonra asla tam olarak kurumayan kalıp sabunlar bu şekilde birçok bakteriyi de üstlerinde biriktirmiş oluyorlar ve ne yazık ki siz cildinizi temizlediğinizi düşünürken tüm bu bakterileri üstünüze çekmiş oluyorsunuz.

Manikür salonları
Eğer manikürünüzü evde yapamıyorsanız, gittiğiniz yerin oldukça güvenilir olmasına dikkat etmenizde fayda var. Sizin için kullanılan malzemelerin temiz ve yeni olduğundan ayrıca manikürünüzü yapan kişinin kişisel hijyeninden emin olmalısınız.

Kuaförler
Manikür salonları için geçerli olan her şey aslında kuaförler için de geçerli. Saçınızı kesmek için kullanılan makasın ya da size verilen havlunun sizden önceki müşteriden sonra temizlenmiş olduğundan bir şekilde emin olmanız, tüm o bakterileri vücudunuza çekmemeniz için bir gereklilik.

Ağda salonları
Hijyen konusunda en çok dikkat etmeniz gereken yerler aslında ağda salonları özellikle de bikini bölgeniz için gidiyorsanız. Ağda yapan kişinin eldiven takmasına ve ağda yapılacak yerin her müşteriden sonra temizlenmesine dikkat etmemeniz, ciddi sağlık sorunlara yol açabilir.

Saç fırçaları ve taraklar
Her gün saçınıza birçok ürün sürdüğünüzü ve bu saç fırçalarını da her gün kullandığınızı düşünürsek, tüm o ürünlerin fırça üzerinde birikerek bakteri oluşumuna sebep olduğunu söyleyebiliriz. Bu yüzden, saç fırçanızı her kullanımdan sonra temizlemenizde fayda var.

Küpe
Cildinizin bir şekilde içine soktuğunuz küpeleri, her çıkardığınızda üzerlerinde birçok bakteri birikiyor ve tekrar kullanmak istediğinizde tüm o bakterileri vücudunuza davet etmiş oluyorsunuz.

Diş fırçaları
Özellikle diş fırçanızı banyoda tuvalete yakın bir yerde tutuyorsanız, tüm o havadan gelen bakterilerin fırçanın kılları üzerinde biriktiğiniz söyleyebiliriz. Bu nedenle en iyisi bir diş fırçası kabı kullanmanız olacak.

Tıraş bıçakları
Epilasyon için tıraş bıçağı tercih ediyorsanız, onların vücudunuzdaki kıllarla ve hatta zaman zaman kanla da temas ettiğini biliyorsunuzdur. Cildinizde irritasyona sebep olmaması için kullan at tıraş bıçaklarını kullanmanız çok daha iyi seçenek.

Makyaj fırçaları
Makyajınızı banyoda yaparken, havadan gelen tüm o bakterilerin makyaj fırçanıza ve oradan da cildinize geçtiğini elbette fark edemeyebilirsiniz ancak bu durumun cildinizde yaratacağı sorunları fark etmemek mümkün değil. Bu yüzden makyaj fırçalarınızı düzenli olarak temizleme alışkanlığı edinmenizde fayda var.

Maskara
Maskaranız da bakteriler için bir yuva olabilir. Bu nedenle bitmemiş olsa bile, maskaranızı en geç 3 ayda bir değiştirmenizde fayda var.

Kozmetik tester'ları
Kozmetik mağazalarında denediğiniz tüm o tester'ların aslında birer bakteri yuvası olduğunu tahmin etmek zor değil. Daha önce kim tarafından kullanıldığını bilmediğiniz bu ürünleri cildinize ya da dudaklarınıza değdirmek yerine eliniz üzerinde denemenizde fayda var.

Cep telefonları
Gün içinde birçok yere temas eden cep telefonunuz birçok virüs, mantar ve bakteriye ev sahipliği yapıyor olabilir. Ve hatta tüm bu organizmalar cildinizdeki lekelerin, sivilcelerin ya da kızarıklıkların da sorumlusu olabilir. Bu yüzden cep telefonu ekranınızı düzenli olarak temizlemenizde fayda var.

Kulaklıklar
Kulağınıza içine soktuğunuz kulaklığınızın ne kadar çok bakteriyi vücudunuza taşıdığını ve onları düzenli olarak temizlemenizin sizi aslında birçok sağlık probleminden kurtarabileceğini hiç düşünmüş müydünüz?

Makyaj paletleri
Her kapağını açtığınızda havadan birçok bakteri alan makyaj paletinize her dokunduğunuzda da elinizden bakteriler geçiyor olabilir. En azından makyaj yapmadan önce ellerinizi yıkayarak bunların bir kısmından kurtulmanız mümkün.

Ruj
Eğer yemeklerden sonra ruj tazeleme gibi bir alışkanlığınız varsa, tüm o yemek kalıntılarının da rujunuza yapışarak zamanla bakteri oluşumuna neden olduğunu aklınızda bulundurmalısınız.

Çantalar
Çantanızın yere değen kısmı, elinizde tuttuğunuz yeri ve hatta özellikle deriden yapılmışsa tamamı da bir bakteri yuvası olabilir. Çantalarınızı düzenli olarak temizlemenizde fayda var.

Havlular
Saçımızı, vücudumuzu ya da yüzümüzü kurulamak için kullandığımız havlular ıslak kaldığında küf ve bakteriler için bir yuva haline gelebiliyorlar. Havlularınızı düzenli olarak değiştirmelisiniz ayrıca yüzünüz için kağıt havlu tercih edebilirsiniz.

Hava
Bütün günü iş yerinizde ya da evde geçiriyorsanız, içerdeki hava da cildiniz için oldukça zararlı. İçerdeki havanın ne kadar çok bakteri barındırdığını tahmin bile edemezsiniz.

Cildiniz ve saçınız
Cildimiz ve saçlarımız da havadan gelen tozları tutarak bakteriye dönüştürebiliyorlar ve bu bakterilerin nefes yoluyla vücudumuza girmesi de hastalanmamıza neden olabiliyor. Bu yüzden aslında kişisel hijyenin her şeyden önemli olduğunu unutmamanızda fayda var.

0 yorum

Günde 100 kalori azaltmak için 15 öneri

Zayıflamak istiyorsanız, pratik önerilerimizi uygulayarak her gün fazladan 100 kalori yakabilirsiniz, hem de hiç uğraşmadan. Kilo vermek için pratik öneriler!

Yaz yaklaşıyor, biraz göbekten, biraz yanlardan kilo verseniz ne iyi olur, değil mi? Açıkça söylüyoruz, yediklerinizi kısıtlamazsanız, kilo vermeyi unutun. Beslenme tarzınızı değiştirmeden kilo vermeniz imkansız.

Zayıflamak için her hafta ya 3,500 kalori yakacaksınız ya da yediklerinizden azaltacaksınız. Bu, ortalama günde 500 kalori azaltmanız anlamına geliyor. Egzersiz yaparak 500 kalorinin büyük bir kısmını yakmanız mümkün, ama çok da kolay değil. 30 dakikalık koşu yaklaşık 250 kalori yakmanıza yardımcı olur. O zaman biraz da yediklerinizden feragat etmelisiniz.

Size önereceğimiz 15 pratik adımla farkında bile olmadan, günlük kalori alımınızdan 100 kalori azaltabilirsiniz.

1- Sandviç yerken üst taraftaki ekmeği ayırın ve üstü açık şekilde yiyin.
2- Kahvaltıda meyve suyu içmekten vazgeçin, bu size 112 kalori kaybettirecek.
3- Günde en az 10 dakika bisiklete binin, bir yerden bir yere bisikletle gidin.
4- Yediğiniz sandviçin içinden mayonezi çıkarın, 90 kalori kaybedeceksiniz.
5- Salatanıza balzamik sirke eklemeyin, 100 kalori kaybedeceksiniz.
6- Pişirdiğiniz yemeklere her zamankinin yarısı kadar yağ koyun.
7- Köpeğinizle zıplayıp yuvarlanarak oyun oynamak yarım saatte 100 kalori yakmanızı sağlar.
8- Tabağınıza koyduğunuz yemek miktarını 1/3 oranında azaltın.
9- Sipariş verdiğiniz yemeğin yanında pilav veya patates kızartması varsa, bunların yerine haşlanmış sebze veya salata tercih edin.
10- İçki içecekseniz, 1 kadehten fazla içmeyin.
11- Mümkün olduğunca merdivenleri kullanın. Merdiven çıkmak, kalori yakan iyi bir egzersiz.
12- Yalnızca bir saat ev temizliği yaparak 100 kalori yakabilirsiniz.
13- Bahçenizle ve çiçeklerinizle ilgilenmek, hem keyiflidir hem de kalori yaktırır.
14- Pizza yiyecekseniz ince hamur tercih edin.
15- Kola, gazoz gibi gazlı içecekleri tüketmeyi bırakın.

0 yorum

Migren Tedavi Yöntemleri

Migren baş ağrısı olarak bilinen ve çok yaygın olan kronik hastalıkların başında gelir. İlerleyen evrelerde insanların normal hayatlarına müdahale eden bu hastalık dört evreden oluşmaktadır. Migren tedavi yöntemleri arasında ilaç ve bitkisel tedavi bulunmaktadır.

Migren tedavi yöntemleri uygulanmadan önce migrenin hangi evrede olduğunun saptanması önemlidir. İlk evrede uyarılar baş gösterir. Vücutta ağırlık, uyuma isteği, yorgunluk ve durgun bir tavır sergilenir. İkinci evrede aura olarak bilinen baş ağrısı öncesinde hissedilen belirtidir. En belirgin özelliği ise, görme esnasında görülen çizgiler, çoğu nesneyi gri renkte görme, düşünce de karışıklık, yüzde karıncalanma gibi durumlar gözlenmektedir.

Üçüncü evre ise baş ağrısı başlamasıdır. İkinci evreden sonra en çok acı veren baş ağrısı dönemidir. Bu ağrı başın tüm bölgelerinde görülebilmektedir. En fazla ağrıyı tetikleyen ise keskin ışık ve yüksek sestir. Çeşitli ilaçlar yardımı ile veya kendiliğinden ağrı dindikten sonra vücut tamamen bitkin düşer, saatlerce iş yapmış hissine kapılır, sık sık esner ve uyuma hissi uyanır. Migren ağrısı yaşandığı an gürültüden uzak durmak, beyni yoracak aktivitelerden uzak durmak gerekmektedir. Ayrıca migren ağrısını tetikleyen bazı besinler vardır. Bunlardan bazıları, sucuk, çikolata ve domuz etidir. Alkol kullananlarda migren ağrısının daha şiddetli yaşandığı kanıtlanmıştır.

Migren tedavi yöntemleri arasında en çok tercih edilen ilaç tedavisidir. Migrenin bulunduğu evreye göre uygun görülen ağrı kesiciler ile migren çözümlenmeye çalışır. Bunun yanı sıra fizik tedavi yöntemi ile de tedavi uygulanmaktadır. Çok yaygın olmayan ve halen geliştirilmeye çalışan tedavi yöntemlerinden biri olan beyne elektrik ve manyetik tepkiler gönderen mıknatıslar ile tedavi yöntemidir. Alternatif tıp yöntemleri arasında olan bitkiler ile ağrıyı hafifletme yaygın olarak kullanılmaktadır. özellikle bu konuda yararlı olarak görülen, kuşdili otu, melisa ve biberiye bitkileri ile migren ağrısı için özel çaylar hazırlanmaktadır. 

Migren halk arasında kronik baş ağrısı olarak bilinmektedir. En büyük düşmanı stres ve yorucu bir yaşamdır. Her insanın yaşama riski olan migren, ayrıca ailede daha önce migren hastalığı bulunması nedeni ile de görülebilmektedir. Bu rahatsızlıktan korunmanın tek yolu stresten uzak durmak olacaktır.  
0 yorum

Şeker Hastalıgına İyi Gelen Yiyecekler

Şeker hastalığı kronik hastalıklardan biridir. Kandaki şeker seviyesinin yüksek düzeylerde olmasına neden olur. Ancak genellikle beslenmenin düzene girmesi ile kan şekeri dengesi sağlanabilir. Düzenli besleneme hastalığı hafiflettiği gibi ilerlemesini de engeller. Şeker hastalığı uzun süre tedavi edilmezse birçok hastalığa neden olabilir. 

Bu hastalıklar arasında kalp hastalıkları, hipertansiyon, böbrek hastalıkları, gözlerin bozulması ya da işitme kaybı ön planda bulunmaktadır. Şeker hastalarına uygun diyet programlarına ise ancak ve ancak doktor karar verebilir. Bunun dışında şeker seviyesini düşürdüğü bilinen şekere iyi gelen yiyeceklerden bazıları da tedavi sürecinde tüketilebilir ve tedavinin sonuç vermesi hızlandırılabilir.

Şekere İyi Gelen Besin Kaynakları

Bakliyat: Yüksek oranda suda çözünen besin lifi içeren fasulye, mercimek ve bezelye gibi baklagiller glisemik indeksleri düşük olduğundan tüketilmelidir. Çünkü besin lifi içeren yiyecekler şekerin kana karışma sürecini bir hayli yavaşlatır. Aynı zamanda kan şekeri kontrolüne de yardımcı olur. Lifler besinlerden gelen kolesterol emilimini yavaşlatır ve kalp hastalıkları riskini de azaltır. 2001 yılında yapılan araştırmaya bakılırsa Nutrition Review bilimsel dergisinde yayınlanan makaleye göre altı hafta boyunca günde 25 gram besin lifi tüketmek tip 2 durumundaki diyabet hastaların kolesterol ve şeker seviyelerinde önemli iyileşmeler olduğu anlatılmıştır.

Tarçın: 2003 yılında Diabetes Care dergisi bir araştırma sonucu yayınlamıştır. Araştırma sonuçlarına göre 1 ve 6 gram arası tarçın tüketmek kan şekerine iyi gelir ve bunun dışında kolesterol ve yağ oranını da düşürür. Tip 2 diyabet hastalarının da kalp krizi riskini azaltır.

Tahıllar: Glisemik indeksi düşük olan işlenmemiş kepekli tahıllar vücut tarafından hazmedilmesi zamana yayılır ve kan şekerinde ani dalgalanmalara yol açmaz. Besini hemen enerjiye dönüştürür. Tam tahıllı çavdar ekmeği, kepekli makarna ve kepekli tahıllar da kan şekerini sabit tutar.

Omega 3 Yağ Asitleri: Şeker hastalığı nedeniyle oluşabilecek kalp ve damar hastalıklarını engellemek için önemli bir rol oynar. Bu yağ asitleri vücut tarafından üretilmez ve bunun için tüketilen gıdalar yoluyla alınması şarttır. Şekere iyi gelen yiyecekler tuzlu su balıkları dışında keten tohumu ve cevizdir.

Sebze ve Meyve: Kan şekerinin sabit kalmasına yardımcı olan mineral ve vitamin bakımından zengin olan sebze ve meyveler aynı zamanda lifli yapıya sahiptir. İçerdikleri antioksidanlar sayesinde bağışıklık sistemini geliştirirler.


Şekere iyi gelen yiyeceklerden sebzeler ve meyveler:
  • Lahana
  • Karalahana
  • Portakal
  • Ihlamur
  • Limon
  • Şalgam
  • Brokoli
  • Turp
  • Ispanak
  • Greyfurt
  • Çilek
  • Böğürtlen
Ancak yağ, tuz ya da sos eklenmiş sebzeler tüketilmemelidir. Bunun dışında yüksek oranda sodyum içeren konserve sebzeler ya da turşu da tüketmemelidir.

Zeytinyağı: İyi kolesterolü yükselttiği bilinene zeytinyağı damar tıkanıklığına karşı koruma sağlar. Bu nedenle yemeklik yağ olarak kullanılmalıdır. İnsülin direncini azaltan zeytinyağı kan şekerini sabit tutmaya da yardımcı olur.
0 yorum

Varis Nedir Nasıl Tedavi Edilir

Varis nedir denildiğinde öncelikle sağlık sonrasında estetik açıdan önemli bir rahatsızlık olarak adlandırılabilir. Kadınlarda görülme oranı daha yüksek olan varis rahatsızlığı cilt yüzeyinde oluşmaktadır.

Varis nedir olarak tıbbi bir açıklama yapmak gerekir ise, toplar damarların genişlemesi ve şişmesi anlamına gelmektedir. Ortaya çıkan bu şişkinliklere varis adı verilmektedir. Genel olarak bacakların alt kısmında görülür. Bu estetik açıdan oldukça hoş olmayan bir durum olsa da sağlık olarak da oldukça olumsuz etkileri vardır. 

Varis özellikle geceleri büyük kramplar oluşmasına neden olur. Daha sonrasında şişkinlik düzeyi artar ve kaşıntı oluşmaya başlar. Kaşıma nedeni ile deride kabarmalar, deri soyulmaları meydana gelir. Varis olan kişi o kadar fazla kaşıntıya maruz kalır ki, kaşımadan cildini kanatmaya başlar ve ciltte yaralar meydana gelir. Varis tedavisi için ilk derece olarak adlandırılan ilk safa da müdahale yapılması etkili olmaktadır.

Varis 6 derece olarak değerlendirilir. Birinci derece varis oldukça küçük çaplı varislere verilen addır. Bu çaptaki varisler hastaya herhangi bir zarar vermez. Bu evrede ciltte herhangi bir görüntü bozukluğu meydana gelmez ve ağrı neredeyse yok denecek kadar azdır. Bir üst evre olan ikinci derece varislerde ciltte görünüm bozulmaya başlar ve ağrılı döneme girilmiş olur. 

Üçüncü evrede şişkinlikler baş gösterir. Ağrı daha da ağırlaşırken, yürümek ve ayakkabı giymek zorlaşır. Dördüncü evre de ciltte özellikle ayak bileğinde cilt renginde koyulaşma başlar. Beşinci evre de bilekteki renk daha da siyaha yakın hale gelir. Son evre olan altıncı evre de ise kaşıntı artar, ağrı artar ve yaralar oluşur.

Varis nedir denildiğinde akla gelen ilk şey şişkinliktir ve bacaklardaki görüntü bozukludur. Ancak en önemli varis şekli ayak bileğinde oluşan yaralar olarak baş gösteren varislerdir. En basiti ise sadece kılcal damar halinde kalan ciltten gözükmeyen birinci derece varislerdir. Varis hastalığının başlıca tedavi yöntemleri arasında varis çorapları yer almaktadır. ayrıca ayakları yukarı dikerek dinlendirmekte etkili bir yöntemdir. 

Varis rahatsızlığı kalıtsal olabilmektedir. Öncelikli olarak ilk derece varisler tam olarak tedavi edilebilmektedir.  
0 yorum

Prostata İyi Gelen Yiyecekler Nelerdir

Erkek üreme sisteminde prostat bezi önemli rol oynar. Prostat iltihaplanması ve prostat kanseri şekline sık görülen hastalıkların mutlaka erkenden teşhis edilmesi gerekir. Bu tedavi için çok önemlidir. Teşhis dışında prostat gibi hastalıklardan korunmak için de prostata iyi gelen yiyecekler tüketilebilir. Bu yiyecekler hastalıkların tedavisi sürecinde de önemli bir etki sağlar.

Prostata İyi Gelen Besin Kaynakları

Meyveler: Meyvelerde bulunan ve meyveye rengini veren bileşenler aslında bu hastalığa karşı direnç sağlar. Antioksidanları almak için farklı renklerde meyveleri her gün tüketmek gerekir. Meyve tüketimi genel sağlığın gelişimine katkıda bulunur. Antioksidan bakımında en zengin meyveler aşağıda listelenmiştir.

  • Çilek
  • Kiraz
  • Portakal
  • Greyfurt
  • Mango
  • Papaya
  • Kavun
  • Kivi
  • Erik
  • Üzüm
  • Karpuz

Sebzeler: Sebzeler vücudu hastalıklardan korumaya yardımcı olur ve hastalığa karşı direnci arttırır. Yeşil yapraklı sebzeler vücut için gerekli olan mineralleri ve antioksidanları sağlar.
  • Yeşilbiber
  • Brokoli
  • Kırmızı dolmalık biber
  • Ispanak
  • Lahana
  • Brüksel lahanası
  • Havuç
  • Domates
  • Kış kabağı
  • Tatlı patates
Tam Tahıllar: Rafine edilmiş tahıllar ve kepek içinde daha fazla lif ve protein içeren kaynaklar bulunur. Ekim 2010 yılında Journal of Nutrition adlı dergide yayınlanan araştırmada tam tahıl kepeğin prostat kanserinde tümör büyümesini azalttığı açıklanmıştır. Tümörlerde küçülmeler kaydedilmiştir.

Yağsız Protein: Amino asitler protein kaynaklarından ortaya çıkar ve vücutta doku üretiminin yapı taşı olarak bilinir. İşlenmiş etler, yağlı kırmızı et ve yağlı süt gibi doymuş yağ oranı yüksek olan protein içeren besinler genel sağlığı olumsuz etkilediği gibi prostat sağlığını da olumsuz etkiler. Prostata iyi gelen yiyecekler ise aşağıda listelenmiştir.
  • Yağsız süt
  • Yağsız süt ürünleri
  • Ton balığı
  • Somon balığı
  • Mercimek
  • Fasulye
  • Yumurta akı
  • Tavuk
  • Hindi eti
  • Yağsız yoğurt
Likopen: Domatesin içinde bulunan likopen prostat hastalığına koruma sağlar. Domates ürünlerini çok tüketenlerin Johns Hopkins Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre prostat kanserine yakalanma riskini azalttığı tespit edilmiştir.
  • Domates
  • Domates salçası,
  • Domates sosu
  • Ketçap
  • Diğer domates ürünleri
Selenyum: Johns Hopkins Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmanın sonucunda selenyum bulunan VE selenyum düzeyi yüksek olan besinlerin erkeklerde prostat kanseri riskini yüzde elli oranında azaldığı açıklamıştır. Prostata iyi gelen yiyeceklerden en yüksek selenyum içeren aşağıdadır.
  • Meyve
  • Sebze
  • Deniz ürünleri
  • Yumurta
  • Sarımsak
Çinko: Prostat kanserinin erken evrelerinde çinko bakımından zengin olan yiyeceklerin yararı çoktur.
  • Kabuklu deniz hayvanları
  • Süt
  • Fındık
  • Baklagiller
Bitkisel Yağlar: Doymuş yağların prostat kanseri ile olan bağlantısı herkes tarafından bilinir. Ancak bitkisel yağlar prostatı korurken E, D ile K vitaminlerinin işlenmesine yardımcı olur ve genel sağlığı da korur.
  • Keten tohumu
  • Ceviz yağı
  • Kanola yağı
0 yorum

Duygular Yüzümüze Nasıl Yansıyor?

Belirsiz bir yüz ifadesinde, mutlu yüz ifadesi görme konusunda yönlendirilen kişilerde saldırgan davranışlar ve öfke düzeyi azalıyor.

Bristol (UK) Üniversitesi araştırmacıları tarafından gerçekleştirilen ve 27 Mart 2013’te Psychological Science dergisinde yayınlanan araştırmada, belirsiz yüz ifadelerinde duygunun tanımlanması ile saldırgan düşünce ve davranışların ilişkisi araştırıldı; yüz ifadelerinde duyguları tanımanın hem sağlıklı yetişkinler, hem de suç işleme riski yüksek olan ergenler üzerindeki etkisi gözlendi.

Mutlu, kızgın ya da duygusal olarak belirsiz yüz ifadelerinin katılımcılara gösterildiği çalışmada, katılımcıların ifadeleri “mutlu” ya da “kızgın” olarak tanımlamaları istendi; böylelikle belirsiz ifadeleri ne kadar “kızgın” olarak tanımladıkları gözlendi. Ardından da araştırmacılar, katılımcıları, daha önce “kızgın” olarak tanımladıkları belirsiz ifadelerin bazılarının aslında “mutlu” olduğunu söyleyerek yeniden değerlendirmeleri konusunda yönlendirdi.

Yüzlerde Mutluluğu Arayın!

Kontrol grubu olan ilk 40 yetişkin, belirsiz ifadelerdeki mutluluk göstergelerini tanımlayabildi. Mutluluk tanımlaması yapabilen yetişkinlerin öfke ve agresyon düzeylerinin daha düşük olduğu belirlendi. Ancak deney grubundaki 46 ergen için ise durum farklı oldu. Mutluluk ifadelerini tanımlayamayan ve suç işleme riski nedeniyle, çeşitli kurumlardan bir rehabilitasyon programına yönlendirilmiş olan ergenlere yüz ifadelerinde mutluluğu tanıma eğitimi verildi. Eğitimi alanlarda saldırgan davranış eğilimi ve öznel öfke değerlendirmelerinin düştüğü kaydedildi.

Psikoloji İstanbul Danışmanlık Merkezi'nden Uzman Psikolog Filiz Kaya'nın verdiği bilgilere göre, duyguyu tanımak öfke ve saldırgan davranışı değiştirmede kilit bir önem taşıyor. Bu sonuçların, öfke ve saldırganlığı önlemede yapılan çalışmaların geleceğini değiştirebilecek nitelikte olduğu belirtiliyor.

Duygular Yüzümüze Nasıl Yansıyor?

Mutluluk: Yanak yukarı kalkar. Dudak kenarları yukarı doğru çekilir. Göz kenarları kırışır. Alın düz ve kaşlar sabittir.

Stres veya Üzüntü: Kaşın orta kısmı yukarı kalkmıştır, kaşa eğri bir görünüm kazandırır. Kaş çizgi halindedir, ama sadece medyal (ortası) kısmı çizgi haline gelmiştir. Kaşlar aynı zamanda birleşmişlerdir. Bu durum kaş çevresinde içeri doğru-U şeklinde “Darwin’in keder kası” olarak da bilinen kırışıklıklara neden olur. Eğer kaş tamamen yukarı kalkmışsa bütün bir çizgi olarak gözükür.

Aşağılama, Tiksinme, Onaylamama: Tiksinme için iki çeşit gösterge vardır. Birincisinde burun kırışır. İkincisinde ise üst dudak yukarı kalkar. Aşağılama için ise muhtemel bir gösterge gamze kasıdır. Bir diğeri ise gözleri devirmektir.

Üzüntü: Üzüntü yüzün yukarı kısmında sanki stres gibi gözükebilir. Yüzün aşağısında şuna dikkat edin: Ağzın kenarları aşağıya çekilmiş mi? Burada bu ifadenin yüzde hep var olan kalıcı bir ifade olmadığına emin olun. Üzüntü aynı zamanda yanakları kaldıran ve göz etrafının kırışması ile belli olan ve dudak kenarı depresyonu ile de ilişkili iki hareket biriminin kombinasyonu ile de belli olabilir. Ekman, Levenson ve Friesen (1983) bu noktada üzüntüye şunları eklemiştir: Aşağıya bakma, çenenin yukarı kalkması, yanakların kalkması ve dudak kenarının çekilmesi.

Öfke: Yüzün dudak ve çene bölgesi öfke ifadesini belli etmede önemlidir. Dudakların kırmızı tarafı içe doğru çekilir, böylece dudaklar gerilir ve daralır. Bu, sadece bir dudakta da görülebilir. Ya da çene yukarı doğru kalkmadan dudaklar birbirlerine doğru bastırılmış olabilir. Bu durum dudakları gerginleştirir ve daraltır. Çene de büzülmüş olabilir. Çene yukarı kalkar, kırışır ve ağza hafif içe dönük-U şeklini verir. Eğer öfke şiddetli ise alt dudak dargınmış gibi bükülebilir.

Korku: Korku sinyalleri ağızda belli olabilir. Korkuda ağız değişik derecelerde açılabilir (yani dudaklar ayrık, çene düşük ya da ağız gergin) Korku Kaşı Kaşın sadece orta kısmı yatay bir şekilde çatılmış. Yatay çizgiler bütün kaş boyunca uzanmaz. Bunlar stres ya da korku ifadeleridir.

0 yorum

Aşıyla Önlenebilir 10 Hastalık

Geçmişte dünya üzerinde salgınlara neden olan; ancak bulunan aşılar sayesinde günümüzde sadece adı bilinen hastalıkları Hisar Intercontinental Hospital Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Ramazan Gözüküçük’ten öğrendik…

• Kızamık: Son derece bulaşıcı bir enfeksiyon olan, ateş ve döküntülerle seyreden kızamık, hastalığı taşıyan kişinin öksürme ya da hapşırmasıyla bulaşabilir. Aşıyla koruma sağlanabilen hastalık tedavi edilmediğinde zatürre ve ne yazık ki ölüme bile neden olabilir.

• Boğmaca: Şiddetli öksürük ve nefes darlığıyla kendini gösteren bir akciğer enfeksiyonudur. Öksürme-hapşırma ile bulaşır. Özellikle 1 yaş ve altı bebeklerde hayatı tehdit edici olabilir.

• Grip: Burun, akciğerler ve boğazı içerisine alan viral enfeksiyonlardan kaynaklanan bir hastalıktır. Hastalığı taşıyan kişinin hapşırması ya da öksürmesiyle ortama dağılan damlacıkların havada yoluyla alınması ya da hasta kişinin dokunduğu şeylere dokunarak hastalığa yakalanabilirler.

• Çocuk felci: Aşısı sayesinde ortadan kaldırılabilen bulaşıcı bir hastalıktır. Grip benzeri belirtiler gösteren hastalık tedavi edilmediğinde çocuk felci, beyin enfeksiyonu, felç ve ölüme neden olabilir. 20. yüzyılın en korkulan ve yıkıcı hastalıklarından biri olan çocuk felci vakaları aşısı sayesinde dünya üzerinde giderek daha az görülür hale gelmiştir.

• Pnömokok: Pnömoni başta olmak üzere, beyin ve omuriliği etkileyen menenjit, kulak ve kan enfeksiyonları gibi pek çok hastalığa yol açan bakteri kökenli bir hastalıktır. Enfekte kişinin mukus, tükürük gibi vücut sıvılarıyla sağlıklı kişinin temasıyla bulaşır. Komplikasyonlar ciddi ve ölümcül olabilir. Bu nedenle özellikle tüm çocukların ve 60 yaş üstü kişilerin mutlaka aşı yaptırmaları gerekir.

• Tetanoz: Kas spazmları, felç ve ölüm gibi tehlikeli sonuçları olan bakteri kökenli hastalıktır. Bakteri toprak, toz ve gübrede bulunur. Vücuttaki herhangi bir kesik ve açık yara yoluyla vücuda girebilir. Tetanoz vakalarının %10-20’si ölümcüldür. Ölümler 60 yaş üstü kişilerde ve daha çok diyabet hastalarında görülür.

• Meningokok menenjit: Beyin ve omurilik enfeksiyonuna neden olabilen bakteriyel bir hastalıktır. Semptomlar genellikle aniden başlar; ateş, baş ağrısı, ense sertliği görülür. Aşılama, tüm çocuklara önerilmektedir.

• Hepatit B: Hepatit B virüsünün neden olduğu bir karaciğer hastalığıdır. Vücut sıvılarıyla yayılan ve bulaşıcılığı HIV’e göre 100 kat daha fazla olan virüs, özellikle hamilelik süreci sonrası doğumda önlem alınmayıp çocuğa bulaştığında çok tehlikelidir. Tedavi edilmediğinde karaciğer kanseri ve uzun ömürlü karaciğer hastalıklarına yol açabilir.

• Verem: Genellikle akciğerlere saldıran bakteriyel bir hastalıktır. Öksürük veya hapşırma ile bulaşır. Aşılarla engellenmiş olsa da ölümcül bir hastalık olma özelliğini korumaktadır.

• Hib (Hemofilus Influenza Tip B): Akciğeri (pnömoni), beyin veya spinal kord (menenjit), kan, kemik, eklem veya orta kulağı enfekte edebilen bakteriyel bir hastalıktır. Öksürürken veya hapşırırken, bakterileri diğer insanlara da bulaştırırlar. Bağışıklık sistemi zayıf olan bebekler ve küçük çocuklarda risk daha yüksektir.

0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI