işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

Reflüye karşı dikkat edilecek 10 yiyecek!

Mide Reflüsü olarak bilinen Gastro Özofageal Reflü hastalığı, mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçması nedeni ile oluşur. Reflü, asit ,safra ve pankreas sıvısı içeren mide içeriğinin yemek borusuna gelmesi ve uzun süre temas etmesiyle yemek borusunun kendini bu mide içeriğinden koruma özelliğinin yok olmasından kaynaklanır.




Erişkinlerin yaklaşık %20'sinde reflü görülür. KadıköyŞifa Sağlık Grubu Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Levent Eminoğlu, bol miktarda gıda tükettiğimiz Ramazan ayında reflüye yol açabilen yiyecekler hakkında detaylı bilgi veriyor!

Bir reflü hastası her zaman için beslenme konusunda kendi uzmanı olmalı ve kendisini en çok etkileyen gıdaları belirleyip bu gıdaları mümkün olduğunca diyetinden çıkarmalıdır. Her gıda her kişide aynı etkiyi yapmayacaktır. Yediğimiz gıdanın ne olduğunun yanı sıra, yediğimiz miktar, yediğimiz zaman ve yanında tükettiklerimiz, bu gıdaların etkisini değiştirecektir.

Narenciye ve reflüPortakal, greyfurt ve ekşi mandalina ile limon klasik olarak relüyü tetiklerler. Çok asitli olduklarından bu gıdaların tüketilmesi mide ve göğüste yanmaya neden olabilir. Özellikle aç karnına yenmemelidirler. Miktar sınırlandırıldığı ve tok tüketildiği sürece çok sorun yaratmayabilirler.

Domates ve reflüLikopen içermesi nedeni ile özellikle son yıllarda çok sağlıklı bir sebze olarak nitelendirilen domates asidik yapıda olduğundan özellikle yatkınlığı olan kişilerde reflüye neden olabilir. Aç karnına tüketilmesi reflüyü daha da artıracaktır. Pişmiş domatesin böyle bir etkisi yoktur.

Baharatlar ve reflüAcı yeşil biber, kırmızı biber ve karabiber içeren gıdalar reflünün en büyük tetikleyicilerindendir. Baharatlar aşırı tüketildiklerinde reflüsü olmayan kişilerde dahi midenin savunma mekanizması olan alkali örtüye zarar verebilirler. Reflü hastalığı olan kişilerde ise asit salınımını artırarak göğüste yanmayı tetiklerler. Bu nedenle çoğu kez yanma hem mide hem de göğüste algılanabilir.

Nane ve reflüÇoğu kez mide bağırsak hastalıklarında rahatlama ve tedavi amaçlı kullanılan nane aslında bir reflü tetikleyicidir. Yemek borusu ve mide arasındaki kapak düzeneğinde gevşemeye yol açtığından mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçışını artırır ve reflüyü başlatır. Özellikle mide içi basıncının arttığı yemek sonrası dönemde tüketilmemelidir.

Eski kaşar, fıstık, yağlı pirzola ve reflüBu gıdaların ortak paydası hepsinin çok yağlı olmasıdır. Yağlı gıdalar mide boşalımını geciktirir. Mide boşalımı geciktiğinde basınç yüksek kalacağından mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçışı hızlanacak ve kolaylaşacaktır. Özellikle de akşam yemeklerinde yağlı gıdalardan kaçınılmalıdır.

Alkol ve reflüÖzellikle fermente edilmiş alkoller (kırmızı şarap, viski, konyak ve bira) reflüyü arttırır. Özellikle yağlı bir yemeğe eşlik ettiklerinde bu etki çok daha fazla görülecektir. Reflüyü arttırmalarındaki en önemli etken nanede olduğu gibi mide ve yemek borusu arasında çalışan ve reflüye engel olan mide kapak düzeneğinin basıncını düşürmeleri ve reflüyü kolaylaştırmalarıdır.

Kafein ve reflüKahve, çay, tatlandırılmış gazlı içecekler, buzlu çay gibi kafein içeren içecekler çoğu reflü hastasının yakından bildiği gibi reflüyü çok hızlı şekilde tetiklerler. Kahve severlerin sabah kahvesi sonrasında gün sonunda kahve ve kafein içeren diğer içecekleri tüketmemeleri gerekir.

Çikolata ve reflüÇikolata iki nedenle reflüye yol açar. Birincisi özellikle de aç karnına ve çok miktarda tüketildiğinde yemek borusu ve mide arasındaki kapak düzeneğini gevşetmesi, ikincisi ise kendisi tek başına reflü nedeni olan bol kafein içermesidir.

Gazlı içecekler ve reflüGazlı içecekler yemekle birlikte tüketildiğinde zaten artmış olan mide içi basıncını, içerdikleri basınçlı gazın midede serbest hale dönüşmesi ile çok daha fazla arttırırlar. Artmış olan bu basınç ise mide içeriğinin yemek borusuna kaçışını çok kolaylaştırır.
0 yorum

Yaşlanan Adam Sendromu Olmadan

Orta yaştan sonra yaşam hanesine eklenen her yeni yıl, erkeklik hormonu testosteronun düşmesine yol açıyor. Bunun sonucunda da erkeklerde göbek çevresinde yağlanmadan cinsel sorunlara, uyku bozukluklarından depresif ruh haline kadar pek çok sorun ortaya çıkıyor. Bu tür sağlık problemlerinin önüne geçebilmek içinse her sağlıklı erkeğin 45 yaşından sonra ürolojik muayenesini yaptırması gerekiyor!

Yaşlanmayla birlikte erkekler, kadınlardaki menopoza benzeyen bir süreç yaşıyor. Kadında östrojen hormonunun eksikliğiyle başlayan bu sürecin erkekteki tetikleyicisi ise testosteron seviyesinin düşmesi oluyor. Her ne kadar erkekte kadınlardaki kadar büyük bir kayıp olmasa da, azalan erkeklik hormonu yüzünden bazı sıkıntılar yaşanabiliyor. Andropoz, bir başka deyişle ‘Yaşlanan Adam Sendromu’ olarak adlandırılan bu rahatsızlıkla ilgili olarak en çok merak edilen soruları Acıbadem Kocaeli Hastanesi Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Serkan Deveci yanıtladı.

- ’Yaşlanan Adam Sendromu’ nedir?‘Yaşlanan Adam Sendromu’ aynı zamanda erkek menopozu, andropoz ya da yaşlanan adamda hipogonodizm olarak da adlandırılıyor. Her erkek 30’lu yaşlardan sonra 10 yılda bir, kanında bulunan testosteronun yüzde 10’unu, 50 yaşından sonra ise yüzde 25’ini kaybediyor. Testosteron denince herkesin aklına ilk olarak cinsellik gelse de, aslında bu sadece cinsellikle ilgili bir hormon değil. Testosteron hem erkekte hem de kadında ruh halini düzenliyor. Cesaret, iyi olma hali, entelektüel aktivite, kas gücü, karın bölgesinde zayıflama ve kilo artışı da bu hormonla ilgili oluyor. Testosteron seviyesi düşen erkeğin psikolojisi olumsuz etkileniyor, kaslarında zayıflama başlıyor, göbek bölgesinde yağlanma oluşuyor ve entelektüel aktivitesi zayıflıyor. Bununla birlikte depresif ruh hali, uyku bozuklukları, cilt değişiklikleri, cinsel isteksizlik ve ereksiyon problemleri de ortaya çıkıyor. Tüm bu belirtilerin toplamı, ‘Yaşlanan Adam Sendromu’nu oluşturuyor. Yani düşen testosteron seviyesi, sadece cinsellikle ilgili olmayan, yaşamın bütününü ve iş hayatını da kapsayan bir takım sorunlara yol açıyor.

- Erkekler kaç yaşından itibaren ürolojik takip yaptırmalı?Kesin bir yaş olmasa da, 45 yaşından sonra tüm erkeklerin ürolojik olarak takibe alınmaları gerekiyor. Bu takip, prostat kanserinin ve ‘Yaşlanan Adam Sendromu’nun erken tanısı için önem taşıyor.

- Takiplerde rutin olarak neler yapılıyor?‘Yaşlanan Adam Sendromu’ ve prostat kanserinin takibi farklı olduğu için değerlendirmeler ayrı ayrı yapılmalı. Prostat kanserine erken tanı konulabilmesi için toplumda gereken bilinç oluştu. Ancak ‘Yaşlanan Adam Sendromu’ henüz bilinmiyor. Bu sendrom prostat hastalıklarından farklı değerlendiriliyor. Yaşlanan Adam Sendromu’nda, yaşlanma ile erkeklik hormonu olan testosteron seviyesindeki düşüş bir arada seyrediyor.

- Bu şikayetlerle ilgili olarak doktora başvuru oranı nedir?45 yaşından sonra prostat hastalıkları açısından muayene olma alışkanlığı gelişse de, bu muayene kapsamında ‘Yaşlanan Adam Sendromu’ değerlendirilmiyor. Çünkü hastalık çok iyi bilinmiyor. Entelektüel aktivitede zayıflama, göbek çevresinde yağlanma ve kaslarda zayıflama, yaşlanmanın doğal bir sonucu olarak görüldüğü için bu durumun üzerinde fazla durulmuyor. Ancak ‘Yaşlanan Adam Sendromu’ önemli bir sağlık sorunu olduğu için tüm bu belirtilerin önemsenmesi ve gerekli önlemlerin alınması gerekiyor.

- Tanı nasıl konuyor?Testosteron düzeyi, kan örneği alınarak ölçülüyor. Bu uygulamanın, sabah 08:00-10:00 saatleri arasında yapılması gerekiyor. Çünkü bu saatlerde, erkeklik hormonu en yoğun seviyede oluyor. Testosteron düzeylerinde düşüklük varsa ve hastalığın semptomları görülüyorsa, hastaya ‘Yaşlanan Adam Sendromu’ tanısı konuluyor ve testosteron hormon replasmanına başlanıyor.

- Testosteron takviyesine hangi aşamada karar veriliyor?Bundan 5 yıl önce, testosteron replasmanının (azalan hormonu yerine koymanın) prostat kanseri riskini artıracağı düşünülüyordu. Ancak araştırmalar bu iddianın gerçeği yansıtmadığını gösterdi. Günümüzde prostat kanseri olanlara bile testosteron replasmanı yapmak mümkün olabiliyor. Hormon replasmanı prostat kanseri riskini artırmadığı gibi, prostat kanserlilerde kanserin ilerlemesini artırmadığı konusunda son dönemlerde yayınlar bulunuyor.

- Testosteron takviyesi uygulaması hangi durumlarda sakıncalı?Erkeklerde görülen meme kanserinde, uyku apnesinde ve bu durumdan etkilenebilecek olan diğer bazı hastalıkları olanlarda testosteron replasmanı yapılması sakıncalı bulunuyor.

- Testosteron da östrojen gibi birlikte mi veriliyor?Kadın ve erkek mekanizmaları birbirinden farklı olduğu için kadınlarda replasman yapılırken östrojen ve testosteron birlikte kullanılıyor. Çünkü testosteronun aktif olması için östrojen de gerekiyor. Ancak erkeklerde böyle bir durum söz konusu olmadığı için sadece testosteron replasmanı yapılıyor. Replasmanı uygulamanın farklı yöntemleri var. Replasman ağızdan, damar içine ya da cilde sürme yoluyla yapılabiliyor. Bu uygulama teknikleri arasında cilt üzerine jel sürme, en basit ve yaygın olanı. Hastanın jeli cildinin üzerine, günde bir kez, sabahları uygulaması yeterli oluyor. Tedavide yaş sınırlaması olmadığı gibi, tedavi ömür boyu da sürebiliyor. Ayrıca biz artık yaşamın her evresinde sağlıklı ve mutlu bir hayat sürmenin mümkün olduğuna inanıyoruz.
0 yorum

Rahim Sarkması Tedavisi

Eğer rahim sarkması hafif bir vakaysa, belirti göstermiyorsa veya rahatsız edici belirtiler göstermiyorsa tedaviye ihtiyaç yoktur. Ancak pelvik taban zaman içinde daha da gevşeyiprahim sarkmasını daha kötü bir hale getirebilir. Bu sebeple düzenli muayenelere gidilmesi tavsiye edilir. Kegel egzersizleri gibi kendi kendine yapılabilen tedavi edici uygulamalar işe yaramazsa daha çabuk etki gösteren tedaviler mevcuttur.


Vajinal pesari vajinanın içine yerleştirilir ve rahmi yerinde tutar. Kalıcı veya geçici bir tedavi olabilen vajinal pesari farklı boyutlarda veya şekillerde olabilir. Doktorunuz gerekli ölçümleri yaparak doğru aracı seçmenize yardım eder. Ayrıca pesariyi takmayı çıkarmayı ve temizlemeyi öğrenmeniz gerekir. Eğer çok ileri evrede rahim sarkması varsa vajinal pesari yeterince faydalı olmayabilir. Ayrıca vajinal dokuları tahriş ederek yara oluşumuna yol açma ve cinsel ilişkiyi etkileme ihtimali vardır.


Zayıflamış pelvik taban kaslarını tamir etmek için doktorların çoğu vajinal yoldan ameliyatı, bazıları ise karın ameliyatını kullanırlar. Rahmin alınması olan histerektomi de gerekli olabilir. Vajinal veya karın ameliyatına alternatif olarak doktor laparoskopik ameliyatı da önerebilir. Bu operasyonda daha küçük kesiklerden kamera ve ameliyat gereçleri içeri sokularak müdahale yapılır. Bazı vakalarda hastanın kendi dokusuyla, donörün dokusuyla veya yapay bir dokuyla zayıflamış pelvik taban dokuları güçlendirilir. Hangi ameliyatın yapılacağı hastaya göre değişir. Eğer hamile kalmayı planlıyorsanız rahim sarkmasını tedavi etmek için ameliyat en iyi tercih olmayabilir. Hamilelik ve doğumun rahme uyguladığı baskı ameliyatın düzelttiklerini tekrar bozabilir.
1 yorum

Kemo Beyin Nedir?

Kemo beyin, kanser tedavisi sonrası ortaya çıkabilen düşünme ve hafıza sorunlarını tanımlamak için hayatta kalanların yaygın olarak kullandığı bir terimdir. Kemo beyin aynı zamanda kemo bulanıklık, bilişsel değişiklikler veya bilişsel işlev bozukluğu olarak da adlandırılır.
0 yorum

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu

Dikkat Eksikliği - Dikkat Dağınıklığı ve Hiperaktivite Bozukluğu, bireyin akademik başarısı, aile hayatı, sosyal ilişkileri ve benlik saygısı üzerine çeşitli olumsuz etkileri olan ve oldukça sık görülen psikiyatrik bir bozukluktur. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun çocuk ve ergenlerde görülme sıklığı %5-10 , erişkinlikte %4 civarındadır.


Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğunun en sık gözlenen temel belirtileri şunlardır:
- Hareketlilik
- Dikkat eksikliği
- Dürtüsellik



Bozulukta her üç belirti birada görülebileceği gibi, dikkat eksikliği - dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) özellikle dikkatsizliğin ön planda olduğu ve hiperaktivite ve dürtüselliğin ön planda olduğu alt tipler şeklinde kendisini gösterebilir.


Bir kişide Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu ( DEHB ) varlığından söz edebilmek için, bu belirtilerin 7 yaştan önce başlamış olması, birden fazla ortamda görülüyor olması, sürekli olması ve kişinin günlük yaşamını etkileyecek boyutta olması gerekir.


DİKKAT EKSİKLİĞİ

Dikkat Eksikliği ifadesinden kastedilen aslında dikkatin olmaması değil, daha ziyade dikkati belli bir süreyle özellikle zihinsel uğraşı gerektiren ders çalışma, problem çözme veya çocuk için çok da eğlenceli olmayan bir görev esnasında kendisini gösteren bir konsantre olamama durumudur. Dikkat eksikliği - dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuklar tam tersi eğlenceli, ilgilerini çeken, renkli ve canlı görüntülerin olduğu televizyon ve bilgisayar oyunları karşısında saatlerce sıkılmadan durabilmektedirler.


Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna (DEHB) sahip çocukların dikkatlerinin dış uyaranlarca kolayca çelinebilmesi nedeniyle, sıklıkla bizlerin farketmedikleri ayrıntıları farkedebilir bu nedenle yanlışlıkla fazlaca dikkatli olarak değerlendirilebilirler. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan öğrencilerin öğretmenleri sıklıkla öğrencinin derste dalgın olduğunu, kendisini dinlemiyormuş göründüğü veya kalemi silgisi veya etrafıyla ilgilendiğinden şikayetçidirler.


Dikkat eksikliği - dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite bozukluğuna sahip çocuklar sınav sırasında dikkatsizce hatalar yapma ve soruları okumadan işaretleme eğilimindedirler.


HAREKETLİLİK

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna sahip hiperaktif çocuklarda görülen ve sorun olarak kabul edilen hareketlilik ise genellikle amaca yönelik olmamasıyla normal bir hareketlilikten ayırt edilebilir. Şiddetine göre, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuk oturduğu yerde kıpır kıpır olabilir veya motor takılmış gibi veya düz duvara tırmanırcasına hareketli olabilir.


DÜRTÜSELLİKDürtüsellik, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuklarda sıklıkla: sırasını bekleyememe, konuşurken söz kesme, düşünmeden hareket etme şeklinde gösterir. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuklar sıklıkla oyun ve okul kurallarına uymakta güçlük çekerler.


Bu davranışları plansız ve istemeden gerçekleştiği için sıklıkla arkasından pişmanlık ve üzüntü duygusu baş gösterir. Yapılan araştırmalar Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu ile birlikte başta " Karşı Gelme Bozukluğu” olmak üzere öğrenme sorunları, davranım bozuklukları, depresyon ve kaygı bozukluklarının oldukça sık görüldüğünü göstermektedir. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) tedavisi sırasında bu durumların atlanmaması tedavi başarısını olumlu yönde etkileyecektir.


Peki, Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) olan çocuklarda, bu sorunu yaşamayan çocuklarla kıyaslandığında beyin düzeyinde ne gibi farklılıklar vardır?


Bu bozuklukla ilgili bugüne kadar yapılmış çok sayıda çalışma vardır ve sorun çok boyutlu olarak incelenmiştir. Dikkat eksikliği - dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuklarda beyin görüntüleme çalışmalarıyla, beynin hacim ve işlevselliğindeki değişiklikler incelenmiş, beyinden salgılanan Noradrenalin, Dopamin, Serotonin gibi nörokimyasal maddelerin düzeyleriyle ilgili çalışmalar yapılmış ayrıca bu bozukluğa sahip çocuklar nöropsikolojik testlerle değerlendirilmiş, elektrofizyolojik ve genetik çalışmalar yapılmıştır.


Tüm bu çalışmalar sonucunda Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu`nun (DEHB) gerçekten bir bozukluk olduğu, bu çocukların planlama, çevresel gerekliliklere göre davranışın düzenlenmesi, uygunsuz tepkilerin baskılanması, dikkat işlevleri gibi alanlarda zorluk yaşadıkları, bunun sebebinin bu işlevlerle ilgili alanlarda birtakım işlevsel ve nörokimyasal düzensizlikler olduğu , genetik ve çevresel faktörlerin de hastalığın ortaya çıkmasında rol oynadığı gösterilmiştir.


Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocukların sosyal ve akademik alanda yaşadıkları sıkıntılar olduğu gibi, diğer çocuklarla kıyaslandığında olumlu yanlarının da olduğu göze çarpmaktadır. Dikkat eksikliği - dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) olan çocuklarda en çok göze çarpan özellikler, daha yaratıcı olmaları, enerjik, sıcakkanlı, hiperaktif, cana yakın ve dürüst olmalarıdır. Ancak dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuklar, sıklıkla insanlara çabuk güvenebilirler ve kolaylıkla risk alabilirler. Arkadaş çevresi ve kötü niyetli insanlar tarafından bu yönleri kötüye kullanılabilir. Bu nedenle dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna sahip çocuklar, uygunsuz çetelere ve gruplara karışma, alkol ve madde kötüye kullanımı ve suç işlemeye yönlendirilme riski altındadırlar.


Uzm Dr. Gökçe Küçükyazıcı
Çocuk ve Ergen Psikiyatristi
http://www.cocukvegenc.com
Tel: 0 216 688 14 74
0 yorum

Üveitin tedavisi



Uvea dokusunun tedavisi zordur. Bu nedenle mutlaka bu konuda eğitim almış uzman bir göz hekimi tarafından yapılmalıdır.
Çünkü üveitler genel olarak tekrarlayıcıdır. Yerleşirler ve yaptıkları her harekette gözde bir hasar bırakırlar. Yapışıklık bırakırlar, kataraktın artmasına neden olurlar, retinaya yerleşirler ve görme azlığı yapabilirler.
Tedavileri ise uzun ve zordur. Kortizonlu damlalar, göz çevresine yapılan ilaçlar, gözbebeğini büyüten ilaçlar ve gerekirse ağızdan sistemik ilaçlar verilerek, aylarca süren hatta bazen senelerce sürebilen tedavilere ihtiyaç duyulur.

Her üveit vakası farklıdır
Her üveit ve tedavisi mutlaka bu şekilde olmak zorunda değildir. Fakat üveitin cinsini ayırmak, bunun sürekli tedavisini yapmak ve kontrol altında tutmak çok önemlidir.
Üveitler tekrarlayıcı ve atak yapan rahatsızlıklardır. Her bir rahatsızlığın ve atağın ayrı ayrı ele alınıp değerlendirilmesi ve ona göre tedavi yapılması gerekir. Bu tedavilerin arasında da koruyucu olarak ilaç kullanılması gerekebilir.
Bu nedenle üveitin, özellikle hastanelerin uvea hastalıklarıyla uğraşan kısımlarında ve bu konuda eğitimli doktorlar tarafından tedavi takip edilmesi oldukça önemlidir.
0 yorum

Yüksek Kolesterol Risk Faktörleri



Kolesterol, karaciğerde üretilen, süt ürünleri, yumurta ve et gibi hayvanlardan elde edilen belli gıdalarda da bulunan mumsu, yağ benzeri bir maddedir. Vücut, fonksiyonlarını düzgün yürütmek için bir miktar kolesterole ihtiyaç duyar. Buna karşın, çok fazla kolesterol, kişinin kalp hastalığına yakalanma riskini artırır. Yüksek kolesterol oluşumuna katkıda bulunan bazı faktörler vardır. Bazıları kontrol edilebilirken, diğerleri kontrol edilemez.
Kontrol edilemeyen yüksek kolesterol risk faktörleri
Cinsiyet: Menopoz sonrası bir kadının LDL kolesterol seviyesi (“kötü” kolesterol), tıpkı kalp hastalığı riskinde olduğu gibi yükselir.
Yaş: Yaşınız ilerledikçe riskiniz de artar. 45 yaş ve üstü erkekler ve 55 yaş ve üstü kadınlarda yüksek kolesterol riski artar.
Aile geçmişi: Eğer babanız veya ağabeyiniz erken yaşta kalp hastalığına yakalanmışsa (55 yaşından önce), anneniz veya kız kardeşiniz erken yaşta kalp hastalığına yakalanmışsa (65 yaşından önce) riskiniz artacaktır.
Kontrol edilebilen yüksek kolesterol risk faktörleri
Diyet: Yediğiniz gıdalardaki doymuş yağ, toplam kolesterol ve LDL kolesterol seviyesini yükseltir.
Kilo: Aşırı kilolu olmak LDL kolesterol seviyenizin yükselmesine ve HDL seviyenizin düşmesine neden olur.
Fiziksel aktivite/egzersiz: Artan fiziksel aktiviteleriniz, LDL kolesterolünüzün düşmesine ve HDL kolesterol (“iyi” kolesterol) seviyesinin yükselmesine yardımcı olacaktır. Aynı zamanda kilo vermeniz için de yararlıdır.
0 yorum

Çocuklarda görülen lösemi tipleri



Çocuklardaki löseminin ezici çoğunluğu, akut lenfoblastiklösemi türleridir. Yani o genel isim altında toplanan hastalıklardır.

Diğer üç türü, yani kronik lenfoid, kronik myloid veya akutbunlar yok denecek kadar az görülür. Akut myloid lösemi de diğerine göre çok azsayıda görülmekle birlikte, çocukluk yaşlarında da olabilir.

Çocukluk yaşlarında akut lösemiler ön plandadır. Bunlarıniçinde de açık arayla akut lenfoid velenfoblastik lösemiler görülür.
0 yorum

Her hastaya implant uygulanır mı?

Çünkü implantlar belli bir genişliğe ve yüksekliğe sahiptirler. İmplant uygulanacak olan hastanınkemik yapısı da bu implantı taşıyabilecek kadar genişliğe ve yüksekliğe sahip olmalıdır. Hastanınkemik yapısının uygunluğu implant başarısını olumlu yönde etkiler. Eğer ki hastanın kemik eksikliği varsa uygulanacak bazı kemik ekleme ve yumuşak doku greftleme teknikleri ile hastanınkemik yapısı implant yapılmasına uygun hale getirilebilir. İmplant yaptırmak isteyen vakaların sağlık durumlarında herhangi bir sorun yoksa implant yaptırmanın yaş sınırı yoktur. Ancak çok genç yaştaki vakalarda hastanın ergenlik çağını tamamlamış olması şartı aranmaktadır.
0 yorum

Spor ve Zindelik İçin Suyun Faydaları



Yaz geldi, artık dışarı çıkıp biraz fiziksel faaliyette bulunmamak için mazeretiniz kalmadı. Açık hava faaliyetleri egzersize eğlenceyi sokmanın harika bir yolu- ama su alımına özel dikkati gerektiriyor.



Hava sıcak olduğunda vücudunuz serinlemenize yardımcı olmak için terler. Ve sıcaklığa, neme ve faaliyetinizin niteliğine bağlı olarak ne kadar terlediğinizi anlamayabilirsiniz.



Ne kadar içmeniz gerektiğini size söylemesi için yalnız susuzluğa bel bağlamayın. Kasları çalışır tutmak ve bitkinliği önlemek için faaliyetten önce, faaliyet sırasında ve sonrasında bol sıvı almak çok önemlidir.


Sıvı Alın- Önce, Sırasında ve Sonra


İster yürüyüş, ister koşu, bisiklete binme veya tenis olsun dışarıda bir çalışmaya hazırlanırken kullanılacak iyi bir prensip faaliyetten iki saat önce yaklaşık iki kap sıvı almaktır. Bu, dışarı çıkmadan önce iyi bir şekilde sıvı almış olmanızı temin etmeye yardım eder.



Daha sonra faaliyet sırasında kaslarınızın suyunu koruması için her 15-20 dakikada 120-250 mililitre için. Bir saatlik bir yürüyüş veya jimnastik çalışması planlıyorsanız bir su şişesini yaklaşık 450 mililitre (2 fincan) su ile doldurun ve yanınıza alın.



Son olarak egzersiziniz bittiğinde sıvı alın. Eğer gerçekten hassas olmak istiyorsanız egzersiz yapmaya başlamadan önce ve işiniz bittiğinde kendinizi tartın. Kaybettiğiniz su kilosunun her yarım kilosu için 600 mililitre sıvı için.


Hangi Sıvılar En İyisidir


Çoğu dış mekan faaliyeti için iyi musluk suyu iş görecektir. Eğer faaliyetiniz bir saat veya daha fazla sürerse ister meyve suyu ister spor içeceği, enerji için karbonhidrat ve terinizde kaybedilen elektrolitleri (sodyum, potasyum, magnezyum) yerine koymak için mineral sağlayacaktır.



Spor içecekleri faaliyetiniz sırasında size ihtiyaç duyulan enerji takviyesini sunacaktır. Bunlar sıvıları hızlı bir şekilde yerlerine koymak ve kanınızda dolaşan şekeri (glukoz) arttırmak üzere tasarlanmışlardır.



Sizin için hangi spor içeceğinin en iyisi olduğunu belirlemek için etiketi okuyun. İdeal olarak 250 mililitrelik içecek size aşağı yukarı 14 gram karbonhidrat, 28 mg potasyum ve 100 mg sodyum sağlayacaktır. İçeceğin karbonhidratı glukozdan, sukrozdan ve/veya fruktozdan gelmelidir- bunların hepsi kolayca ve hızlı bir şekilde emilir. Karbonatlı olmamalıdır, çünkü midenizin bozulmasına yol açabilir.



Çoğu spor içeceği iyi bir şekilde seyreltilmiştir ve görece az kalori içerir. Spor içeceğinin tadı tamamını içmenizi ve hidrasyonu korumanızı sağlıyorsa şüphesiz için. Eğer fazladan kalori almaktan endişeleniyorsanız spor içeceğini su ile seyreltmeyi veya buzla dolu bir termosa dökmeyi deneyin.



Fitnes suları’ hafif aromalıdırlar, vitamin ve mineral katkılıdırlar. İlave besin maddelerinin amacı sağlıklı beslenmeyi takviye etmektir- egzersizle kaybedilenleri yerine koymak değil.



Fitnes suları spor içecekleri ve sade su arasında bir yere düşer. Spor içeceklerinden daha az kalori ve elektrolit içerirler ama sade sudan daha fazla tat sunarlar. Seçim sizin: yine, eğer bu içecekleri içmek sıvı almanızı sağlıyorsa bunları için.
Hidrasyonun Ötesi



Sıvılar faaliyetiniz boyunca kaslarınızın işlemesi için çok önemlidir- ama kan şekeriniz de. Faaliyetinizden yaklaşık bir saat kadar önce en az 100 kalorilik hafif bir yemek veya atıştırmalık yemelisiniz. Atıştırmalığın besleyici maddeleri sizin daha iyi çalışmanızı ve açlığın faaliyetinize engel olmamasını sağlayacaktır.



En iyi atıştırmalıklar karbonhidratları, proteini ve az bir miktar yağı birleştirir. Meyve, yoğurt ve kabuklu yemişler iyi örneklerdir.
0 yorum

Göz Alerjisi Türleri



Göz alerjileri; gözde yanma, batma, kaşıntı, çapaklanma, kızarıklık, sulanma, ışığa karşı hassasiyet ve görme bozukluğu meydana getirebilir. İleri alerji formlarında gözün beyaz kısmında yapışıklıklar dahi olabilir.

İnsanların yaklaşık % 15'inde bir veya birkaç çeşidi görülen alerji ile çevremizde çok sık karşılaşıyoruz.

Meydana gelen rahatsızlık insanların performansını etkilediği gibi enfeksiyonlara yatkınlığı artırır, kontakt lens kullanımını zorlaştırır ve daimi bir huzursuzluk kaynağı oluşturur. Göz alerjileri gözün yüzey dokularını ilgilendirir. Bunlar göz kapağı cildi, göz kapaklarının ve gözün beyaz yüzeyini örten ince konjunktiva isimli zar ve kornea dediğimiz saydam tabakadır.

Beş değişik göz alerjisi tanımlanmıştır:
- Mevsimsel ve mevsimsel olmayan alerjik konjunktivit,

- Bahar keratokonjunktiviti,

- Atopik keratokonjunktivit,

- Dev papiller konjunktivit,

- Temas göz alerjisi.

Mevsimsel Alerjik Konjunktivit
Mevsimsel alerjik konjunktivit (saman nezlesi) göz alerjilerinin yaklaşık olarak yarısını teşkil eder. Her iki gözde kaşıntı, sulanma ve yanma ile başlar. Bu şikâyetlere genellikle burundaki alerji eklenir. Göz kapaklarında şişlik, gözün beyaz tabakasında kabarıklıklar, su toplaması ve kızarıklık görülür.

Mevsimsel alerjiye neden olan etkenler genellikle polenler iken mevsimsel olmayan alerjiye neden olan etkenler yıl boyu karşılaşabildiğimiz ev tozu zerreleri ve hayvan atıklarıdır.

Bahar Keratokonjunktiviti
Bahar keratokonjunktiviti nadir görülür, daha çok dünyanın sıcak ve kuru iklime sahip bölümlerinde rastlanır. İlkbaharda başlar ve yazın sonuna kadar devam eder. Çocuklarda ve gençlerde, ayrıca erkeklerde daha sıktır. Bu hastaların % 75'inde astım, atopik ekzema ve alerjik rinit gibi ek hastalıklara rastlanır. Sebep olan alerjen maddenin kesin olarak bilinmemesine rağmen polenlerin ortaya çıkarıyor olabileceği sanılmaktadır. Hastaların ilk şikâyeti yoğun kaşıntıdır. Sonra ışığa karşı hassasiyet artışı, yanma, yabancı cisim hissi ve bulanık görme meydana gelir.





Gözde kızarıklık, göz kapağında düşüklük, gözde beyaz çapak artışı ve gözlerin kısılması izlenebilir. Tipik bulgusu üst kapağı örten zarda kaldırım taşı gibi kabarıklıkların oluşmasıdır. Bu kabarıklıklara gözün renkli kısmının hemen kenarında da rastlanabilir. İleri formlarında korneada ülser oluşabilir. Genellikle 5-10 yıl kadar sürer.

Atopik Keratokonjunktivit
Atopik keratokonjunktivit körlük riski taşıyan bir alerji çeşididir. Daha çok erişkinlerde görülür ve astım, nezle, atopik dermatit ve yiyecek alerjisi gibi durumlara eşlik edebilir. Hastanın yakınlarında da bu hastalıklara rastlanabilir. Bu alerji yıllarca sürebilir.

Başlangıcı bahar konjunktiviti gibi olmakla beraber oluşturduğu yara dokusu kapak iç kısımlarında yapışıklıklar yapabilir, kapak yapısını bozabilir, kapakların içe veya dışa dönmesine ve kirpiklerin göze batmasına neden olabilir. Korneada meydana gelen tutulum damar oluşumu tarzında olur ve ileride gerekebilecek olan bir keratoplastinin (ölü gözünden hasta gözüne kornea nakli) başarısını azaltabilir. Ayrıca bu hastalarda herpes simpleks, keratokonus, retina dekolmanı ve kapak iltihabı şansı fazladır.

Dev Papiller Konjunktivit
Dev papiller konjunktivit geçmişte kontakt lenslere, kontakt lens solüsyonlarına, bu solüsyonlardaki koruyucu maddelere ve göz damlalarına bağlı bir alerji veya uyumsuzluk olarak görülürdü. Günümüzde daha az görülmektedir.

Bazen göz protezleri, kullanılan dikişler ve kontakt lens üzerinde biriken alerjen maddeler de bu tip alerjiyi meydana getirebilir. Hastaların gözünde yoğun kaşıntı ve kontakt lens kullanımına uyumsuzlukla başlar. Göz kapaklarının altında papilla denilen büyük kabarıklıklar görülür. Korneada kesafet ve görme bulanıklığı meydana getirebilir.

Temas Göz Alerjisi
Temas göz alerjisi ilaçlara, ilaçların içindeki koruyucu maddelere veya makyaj ürünlerine karşı gelişebilir. İleri dönemlerinde gözyaşı kanalında tıkanıklık, konjunktivada skarlaşma ve korneada damarlanma meydana getirebilir.

Göz Alerjisinin Tanısı
Alerjik göz hastalıklarının tanısı hastadan alınacak hikâye üzerine inşa edilecek muayene ve laboratuar incelemeleri ile konur. Kırmızı göz oluşturan pek çok durum göz alerjisini taklit edebilir ve doğru tanı için iyi bir göz muayenesi gerekir. Muayenede göz kapakları, göz yüzeyini örten konjunktiva isimli zar, bezlerin açıldığı bölümler, kirpikler ve kornea dikkatle incelenir. Bazen göz kapaklarının ters çevrilerek arka yüzeyinin incelenmesi gerekebilir.

Bazı mikrobik hastalıklar, sebebi bilinmeyen iltihabi durumlar, göz kapağı iltihapları, bazı cilt hastalıklarının göz bulguları, kuru göz hastalığı, gözün bağ ve damar tabakasının iltihabi hastalıkları, böcek ısırıkları, kirpik diplerine yerleşen bitler göz alerjisini taklit eden bir tablo meydana getirebilir. Tanısal test olarak alerjen maddenin bulunması, gözyaşında ve kanda bazı maddelere bakılması yardımcı olsa da en fazla bilgi muayeneden elde edilir.

Göz Alerjisinin Tedavisi
Alerjinin tedavisinde en önemli yapılması gereken şey alerjen madde tespit edilebiliyorsa mümkün olduğu sürece ondan kaçınmaktır. Gözdeki şikâyetlerin rahatlatılması açısından soğuk uygulama ve suni gözyaşı ilaçları faydalı olabilir. Çoğunlukla da antihistaminik ilaçlara, damarları büzen ilaçlara, alerjik şikâyetleri ortaya çıkaran hücreleri dengeleyici ilaçlara, iltihap giderici ilaçlara ve kortizonlu ilaçlara ihtiyaç duyulur.
0 yorum

Obez çocuk sayısı hızla artıyor!


Yoksa sizin çocuğunuz da mı aşırı kilolu hatta obez? Tıpkı milyonlarca çocuk gibi


Son yıllarda çocukları da hızla pençesine alan obezite tam anlamıyla alarm veriyor. Obezite eskiden çocuklarda görülmeyen Tip 2 Diyabeti de hızla artırıyor. Ancak çaresi var. Acıbadem Üniversitesi Pediyatrik Endokrinoloji Bilim Dalı Başkanı ve Acıbadem Kadıköy Hastanesi Çocuk Endokrinolojisi Uzmanı Prof. Dr. Serap Semiz, çocuklarda obeziteyi önlemenin küçük ama önemi büyük ipuçlarını anlattı.


Obezite, çağın sorunu. Son yıllarda sadece yetişkinlerin değil çocukların da en büyük sorunlarından biri haline geldi. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de obez çocuk sayısı hızla artıyor. Türkiye'de çocuk ve ergenlerin yüzde 30'u obez. Pekçoğu da aşırı kilolu yani obezite sınırında. Bu salgın hastalıkta en temel nedenlerin başında sağlıksız beslenme alışkanlıkları ve hareketsizlik geliyor. Hareketsizliğin yanısıra fast-food tarzı beslenmeye eğilimin artması, hamburger ve patates sözkonusu olduğunda gözleri parlayan çocukların sebze deyince yüzlerini ekşitmeleri ve sırt çevirmeleri, en temel öğün olan kahvaltının yeterince düzenli yapılmaması obeziteye davetiye çıkarıyor. Şüphesiz teknolojideki gelişme ve doğadaki betonlaşma da çocukları hareketsizliğe sevk ediyor. Eskiden olduğu gibi evlerinin önünde ip atlayıp seksek oynayacak, top koşturacak alanlar bulamayan çocuklar, teknolojinin de cazibesine kapılarak bilgisayar Oyunları, tabletler derken oturdukları yerden hiç kalkmadan günü tamamlayabiliyor.

Aşırı kilo pekçok hastalığa yol açıyor
Çocuklarının gitgide daha fazla kilolu olduğunu gören anne babaların kimi kendisini çaresiz hissediyor, kimi soluğu uzmanda alıyor. Acıbadem Üniversitesi Pediyatrik Endokrinoloji Bilim Dalı Başkanı ve Acıbadem Kadıköy Hastanesi Çocuk Endokrinolojisi Uzmanı Prof. Dr. Serap Semiz, obezitenin bazı hastalıkları da beraberinde getirdiğini belirterek " Obezite öncelikle insülin direnci ve Tip 2 diyabete yol açıyor. Biz eskiden çocuklarda Tip 2 diyabeti görmezdik. Obeziteyle birlikte çocuk ve ergenlerde de bu hastalıkta artış olduğunu görüyoruz. Hipertansiyon, eklem rahatsızlıkları, solunum problemleri, uyku apnesi, kan yağlarında artış, erken yaşlarda damar sertliği gibi ciddi hastalıkların başlamasında da çocukluk çağı obezitenin rolü büyük'' diyor. Ayrıca obezitenin kızlarda erken ergenliği de tetiklediğini vurguluyor.

Temel nedeni hareketsizlik ve sağlıksız beslenme
Obezitenin birçok nedeni var şüphesiz. Ancak Prof. Dr. Serap Semiz, temel nedenin hareketsizlik ve sağlıksız beslenme alışkanlıkları olduğunu belirtiyor. "Bizim gördüğümüz vakaların yüzde 95-98'i basit şişmanlık olarak adlandırdığımız, enerjiyi günlük gereksinimin çok üstünde alıp, harcayamama durumudur. Olguların sadece çok küçük bir bölümünü hormonal nedenli şişmanlıklar ve iştah merkezini ilgilendiren doğumsal hastalıklar oluşturuyor. Basit şişmanlığın oluşmasında en önemli neden fast-food tarzı beslenme ve hareketsizlik. Yiyeceklere artık eskiye göre daha kolay ulaşılıyor. Market ürünleri, restoranlar ya da fast-foodlar çoğu ailede beslenmede ilk başvuru kaynağı haline gelmiş durumda" diyen Prof. Dr. Semiz, hareketsiz yaşam tarzının da bir an önce değişmesinin şart olduğunu vurguluyor. Özellikle asansör ve servis kullanımı, internet ve tabletler karşısında geçirilen uzun saatler, yarışmaya dayalı sınav sistemi, oyun alanlarının yetersizliği çocukları kaçınılmaz olarak obeziteye götürüyor.

Küçük tedbirlerle büyük başarı sağlanıyor
Obezite ile mücadelede anne-babalara büyük görevler düşüyor. Çocukları için alacakları küçük tedbirler, sorunla mücadeleye yönelik büyük başarılar sağlıyor. Prof. Dr. Semiz, obez olan veya obeziteye meyilli çocuğu olan anne babalara şu tavsiyelerde bulunuyor: "Çocuğunuzu harekete yöneltin. Bilgisayar ve televizyon karşısında geçirdiği süreleri kısıtlaması gerektiğini anlatın ve onu ip atlamaya, top koşturmaya, düzenli yürüyüş yapmaya yönlendirin. Asansör yerine merdiveni kullanmasını teşvik edin. Aktivite konusunda çocuklarınıza örnek olun ve onları motive edin.

Yeme alışkanlıklarının sağlıklı hale dönüşmesini sağlayın. Sabah kahvaltısını mutlaka yaptırın. Market ürünleri, aşırı yağ ve karbonhidrat içeren yiyeceklerden kaçınması, gazlı ya da gazsız şekerli içeceklerden uzak durması, fast-food beslenme yerine sağlıklı yemekleri yemesi gerektiğini nedenleriyle izah edin. Siz de evde çocuğunuza sebze ve bakliyatı sevdirecek değişik lezzetlerde yemekler pişirin. Tencere yemeği yemediğinde, alternatif olarak onun tercihi olan daha kalorili bir besini sunmayın.
0 yorum

Çorba içerek zayıfla



İster zayıflama diyeti uygulayın, ister koruma programı çorba yemek kültürümüzde yüzyıllardır varolan, çeşitliliğiyle, sunumuyla yemeklerde tercih edilen bir besin türü. Biz diyetisyenlerin de sıklıkla önerdiğimiz çorba diyet listelerinin kurtarıcısı olmakta.





Pensilvanya Üniversitesinde yapılan bir araştırmaya göre öğle ve akşam yemeklerine çorba ile başlamak tokluk hissini artırdığından içmeyenlere göre kalori alımını %20 azaltabilmektedir.





Çorba içerisindeki liften zengin besinler ve sulu bir besin olması mide hacim kapasitesini doldurduğundan tokluk hissini artırmakta.





Çorba ayrıca öğün öncesinde tüketildiğinde mide asit salgısını dengeliyor, besinleri sindirime hazırlıyor. Soğuk çorbalardan ziyade sıcak çorba içmeniz bu etkiyi artıracaktır.





İçeriklerine göre besin değeri yüksektir, taze ve sağlıklı besinlerle yapılanlar vitamin ve mineral açısından zengindir.





İçerisine daha az tuz daha çok baharat ekleyin. Hem ödem sorununu önlemek hem de metabolizmayı hızlandırmak için etkili bir yöntem.





Öğün olarak sadece çorba tüketilecekse içerisine yağsız tavuk, hindi, mantar veya kurubaklagil ilave edilebilinir. Protein tokluk hissini artıran ve yağ kaybını hızlandıran bir besin grubudur. Tek başına yemektense sulu ve sıcak bir şekilde tüketmek diyeti de olumlu etkilemekte.





İçtiğiniz çorbanın içeriği elbette önemli, az yağlı, sebze ağırlıklı veya tavuk suyuna çorbalar fazladan kalori alımını da azaltmakta. Sakatat içerikli, bol yağlı, kremalı, pirinç ve nişastalı besinlerin olduğu çorbaları tercih etmemekte fayda var. Diyetisyen Özlem Sert Aydın



Diyetisyen Özlem Sert Aydın

www.ozlemsert.com
0 yorum

Rahim Ağzı Kistleri Kanseröz Olabilir Mi?

Rahim ağzı kistleri, rahim ağzı dokusunda oluşan mukus dolu şişkinliklerdir. Naboth kisti olarak da bilinirler ama çok nadir olarak kanserle alakalıdırlar. Rahim ağzının dışındaki normal doku, rahim ağzının içindeki salgı üreten, mukus salgılayan dokunun üstüne büyüdüğünde bu kistler oluşur. Mukus bu dokunun altında kalıp birikir ve kistler ortaya çıkar.


Rahim ağzı kistleri genellikle pelvik muayene sırasında tesadüfen teşhis edilirler. Çoğunlukla belirti göstermezler ve tedavi edilmeleri gerekmez.


Eğer rahim ağzı kisti doktorunuza normalden farklı görünürse veya aynı zamanda rahim ağzı kanseri belirtileri gösteriyorsanız, doktorunuz rahim ağzına biyopsi uygulayabilir. Rahim ağzı kanseri belirtileri arasında anormal vajinal akıntı veya vajinal kanama, pelvik bölgede ağrı veya cinsel birleşme sırasında ağrı bulunur.
0 yorum

Diş Ekiminde Lazer Farkı



Uzmanlara göre, halk arasında ''diş ekimi'' olarak bilinen implant tedavisinde, lazer yüzeyli implantlardan, diğerlerine göre daha yüz güldürücü sonuçlar alınıyor.

Meffert İmplant Enstitüsü Başkanı Ali Arif Özzeybek, tedavide kemik kaybının az olmasının, implantın hem daha uzun ömürlü olmasını hem de estetik açıdan problem ortaya çıkmasını engellediğini bildirdi.

Güney Kore'de yapılan Dünya İmplant Kongresi'nde açıklanan, 5 yıllık bir araştırmanın sonuçları hakkında bilgi veren Özzeybek, ''lazer lok'' denilen lazer yüzeyli implantların kullanıldığı hastalarda ''kemik kaybının yok denecek kadar az olduğunun saptandığını'' söyledi.

Araştırmayla diğer sistemlerle yapılan implantlarda 1-2 milimetrelik kemik kaybı belirlendiğini, lazer yüzeylilerde ise bu kaybın ilk bir yılda sadece 0.59 milimetre olarak bulunduğunu ifade eden Özzeybek, ''Kemik kaybının az olması, implantın hem daha uzun ömürlü olmasını hem de estetik açıdan problem ortaya çıkmasını engelliyor'' dedi.

Özzeybek, aynı kongrede açıklanan bir diğer araştırmada ise kemiklerin ince ya da iki diş arasındaki boşluğun dar olduğu bölgelerde kullanılan 3 milimetrelik lazer sistemli implantların, aynı uzunluktaki diğer implantlara göre daha kuvvetli olduğunun belirlendiğini anlattı.

Dr. Ali Arif Özzeybek, ''Lazer sistemli implantların çiğneme esnasında uygulanan kuvvete karşı daha dayanıklı olduğu belirlendi. Bunlarda kırılma, etrafında kemik kaybı ve vida gevşemesi, diğerine göre yok denecek kadar az bulundu'' bilgisini verdi.

''Kalçadan kemik yapacağız''
Ağızda kemik kaybının yoğun olduğu hastalarda, ''kemik tozu'' kullanılarak uygulanan tedavinin yerini, artık hastanın kalça bölgesinden alınarak elde edilen kök hücre naklinin aldığını bildiren Özzeybek, şunları kaydetti:

''Ağzında kemik kaybı çok olan hastanın kalça bölgesinden girilip kök hücre toplanıyor. Bu kök hücre kemik tozuyla karıştırılarak kemik yetersizliği olan bölgeye uygulanıyor. Yöntem, sarkık sinüslerde de çok olumlu sonuçlar veriyor. Bu yöntemle oluşan kemik, çok kaliteli oluyor. Kök hücre kullanılmadığında yeni kemik 6-9 ayda oluşurken kök hücre kullanıldığında süre 3-4 aya düşüyor.''

Yaklaşık bir yıldır ABD'de uygulanan yöntemin kısa süre içinde Türkiye'de de uygulanmaya başlanacağını bildiren Özzeybek, 15-16 Ekim'de Hacettepe Üniversitesinde bu konuda toplantı düzenleneceğini söyledi.

İmplant tedavisi nedir?
Travma, tümör veya en sık rastlanan biçimiyle doğal dişlerin kaybedilmesi sonucu ağızda kemik kaybı oluşabiliyor. Ağızda kemik kaybı, bu durumdaki bir kişinin doğal koşullar altında yeni bir kemik sahibi olamayacağı anlamına geliyor. Böyle bir durumda halk arasında ''diş ekimi'' olarak bilinen implant uygulamalarına başvuruluyor.

Tek diş eksikliğinde, yandaki dişler kesilmeden tek implant uygulanabiliyor. Kısmi dişsizlikte ise hareketli protezler yerine implant uygulamasıyla sabit protezler yapılabiliyor. Tam dişsizlikte de sabit bir protez yapılabildiği gibi, her çeneye 2 veya 4 implant yerleştirerek tam protezin tutuculuğunu artırılabiliyor.
0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI