işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

Mide Agrısına İyi Gelen Yiyecekler

Mide ağrıları, mide üşütmesi, aşırı yemek yeme, gıda zehirlenmesi ve vücudun alışkın olmadığı besinlerin tüketilmesinden dolayı ortaya çıkabilir. Mide ağrısı çekerken bir şeyler yemek istemeseniz de mideyi yatıştırmak ve ağrıyı hafifletmek adına mide ağrısına iyi gelen yiyecekler tüketmeniz size yardımcı olabilir. Mide ağrısı geçene kadar gaz yapmayacak ve mideyi zorlamayacak besinlerin tüketilmesi gerekir. Ağrılar bir iki güne kadar geçmezse nedenini araştırmak için doktora gitmek en iyi tercih olacaktır.


Mide Ağrısı İçin Öneriler

Hafif gıdalar tüketmek: Ağrıyı gidermek için mide asidini ortadan kaldıran gıdalar tüketmelisiniz.
  • Muz
  • Ekmek
  • Pilav
  • Haşlanmış patates
  • Haşlanmış derisiz tavuk
Yukarıda sayılan yiyecekler sindirim sistemini zorlamaz bu nedenle mide asidini dengeleyerek ağrıların azalmasını ya da yok olmasını sağlar. Bunun dışında tüketilen bu besinleri yavaş yiyerek ve çok fazla çiğneyerek tüketirseniz sindirim sistemine yardım etmiş olursunuz.

Sıvı tüketimi: Mide ağrısı ile ishal durumu ortaya çıktıysa kaybettiğiniz suyu geri kazanmanız gerekir. Bu nedenle bol miktarsa su içmelisiniz. Vücut susuz kaldığında mide bulantısı gibi şikayetleriniz ortaya çıkabilir ve bununla birlikte halsizlik de hissedebilirsiniz. Ayrıca sporcu içeceklerden de aşırıya kaçmayacak şekilde tüketebilirsiniz.

Lifli gıda tüketimi: mide ağrısı kabızlık nedeniyle ortaya çıkmış olabilir. sindirim sistemini çalıştırmak için lifli gıdalar tüketmelisiniz.
  • Buğday kepeği
  • Esmer pirinç
  • Rafine tahıllar
  • Kuru erik
  • Kepekli ekmek
  • Kuru kayısı
  • Kuru incir
Yukarıdaki listede bulunan gıdalar lif bakımından zengindir. Düzenli olarak tüketildiğinde mide ağrısı ve kabızlık sorunu yaşamazsınız. Ayrıca koyu yeşil yapraklı meyve ve sebzelerden tüketirseniz kabızlık sorunu ortadan kalkacaktır.

Az yağlı gıda tüketimi: Hazımsızlık sorunu olanlar öğünlerini 3 ana parçaya değil 5 parçaya bölmelidir. Bu öğünlerde de az yağlı gıdalar tüketmelidir. İşlenmiş gıdalardan fast food gibi yiyeceklerden uzak durulmalıdır. Bunun dışında yağlı et ve süt ürünleri de tüketilmemelidir. Bu gıda alımları azaldığında sindirim sistemi normal bir şekilde çalışacak ve mide ağrısı kalmayacaktır.

Kefir ve yoğurt tüketmek: Fermente olan mideye iyi gelen yiyecekler arasında bulunan yoğurt ve kefir içinde kalsiyum ve D vitamini bulunur. Ayrıca sindirim sistemine yardımcı olan probiyotikler yer alır. Probiyotik mide ağrısına neden olan enfeksiyonları ortadan kaldırır. Kronik mide iltihabı ve ishal gibi rahatsızlıklara karşı koruma sağlar. Ayrıca yoğurt ve kefir alırken aktif kültür içerir ibaresi olmasına özen göstermelisiniz.

Keten tohumu kullanımı: En sağlıklı yağ olarak bilinen omega 3 ve yüksek oranda lif içeren keten tohumu kabızlığı engeller ve bu nedenle midede oluşan şişlik ve ağrıları ortadan kaldırır. Keten tohumunu öğütülmüş olarak almalısınız ve yoğurtla karıştırarak tüketmelisiniz. Ayrıca salatalarda da kullanabilirsiniz.

Zencefil çayı içmek: Sindirime yardımcı olmak adına mide ağrısına iyi gelen yiyecekler biri olan zencefil bitkisinin çayı tüketilmelidir. İki üç dilim zencefil kökü kesin ve kaynar su içinde dört dakika haşlayın. On dakika demlenmesini bekledikten sonra tüketebilirsiniz.   
0 yorum

Pekmez Kilo Aldırır mı

Pekmez adı verilen şeker şurupları keçiboynuzu, üzüm, dut, incir gibi şekerli meyvelerden ya da şeker pancarı ya da ardıç gibi şekere dönüştürülebilen meyvelerden üretilmektedir. Pekmez bu sayılan meyvelerin ezilip kaynatılması ile elde edilen yoğun kıvamlı bir şuruptur. Halk, enerji almak, sağlıklı bir yaşam sürmek, hastalıklardan korunmak için pekmez tüketimine büyük önem vermektedir. Pekmezin tüketim şekilleri birbirinden farklılık göstermektedir. Kimileri sabahları 1 kaşık içerken, kimileri tahin ile karıştırarak ekmeğe sürmektedir. 

Pekmezin tüketim şekillerine göre kalorisi de değişkenlik gösterir. Şeker bazlı olduğundan pekmez kilo aldırır mı sorusunun cevabı ne yazık ki evettir. Karbonhidrat deposu olmasının yanında bala oranla daha az kaloriye sahip olması diyet yapan kişilerce tercih edilmesinin en önemli sebeplerinden biridir. 

Doğru besinlerin yanında kullanıldığında pekmez, size kilo verdirmeye de başlar. Fakat bu kilo verdirme olayı tüketilme oranına ve tüketilme besinlerine bağlı bir durumdur. Eğer siz pekmezi ekmek ile tüketirseniz, 1 kaşık pekmez tüketmekten daha fazla kalori alırsınız. Bu nedenle kilo alma ve kalori konusunda pekmezin birlikte tüketildiği besin oldukça önemlidir. Özellikle çocukların tüketmesi gereken pekmez, halk arasında vitamin ve mineral deposu olarak bilinmektedir. Anadolu’ya özgü besinlerin başında gelen pekmez, keçiboynuzu, dut, incir, şeker pancarı ve ardıç gibi meyvelerden üretilse de geneli üzümden üretilmektedir. Üzüm pekmezinin tadı oldukça hafiftir. Bu nedenle tüketimde üzüm pekmezi tercih edilmektedir. Fakat keçiboynuzu pekmezi üzüm pekmezine göre daha faydalıdır. Fakat tadının ağırlığı kişilerce tercih edilmemesine neden olmaktadır. Aynı zamanda ardıç pekmezinin faydaları da oldukça fazladır. Fakat tadının acı olması tercih edilmemesine neden oluyor. İçerisinde bolca magnezyum, potasyum ve demir bulunduran pekmezin sabahları 1 kaşık tüketilmesi sağlık açısından oldukça önemlidir. Çikolata, bal, reçel gibi enerji veren besinlere oranla çok daha düşük kalorili ve bol besin kaynağıdır. Bu nedenle sağlıklı bir yaşam sürmek için pekmez tüketilmesi gerekmektedir.

Üzüm Pekmezi Kan Yapar mı?
Üzüm pekmezinin bilinen en büyük faydası kan yapmasıdır. Kansızlık denilen rahatsızlık kan hücrelerindeki hemoglobinlerin sayısının azlığıdır. Bu durumda vücutta üretilen kan normal bir insana oranla azdır. Halk arasında anemi olarak bilinen bu kan azlığı rahatsızlığı, genellikle çocuklarda ve kadınlarda görülmektedir. Kansızlık problemi yaşan insanların vücutları B12, folik asit ve demir eksikliğinden ötürü güçsüzdür. Bu nedenle B12, folik asit ve demir bir şekilde vücuda takviye edilmelidir. Kansızlığın pek çok ilaç tedavisi bulunsa da pekmez bir ek besin olarak kullanılmaktadır. Üzüm pekmezinde B12 vitamini ve demir fazla miktarda bulunuyor. Bu nedenle anemi bulunan kişilerin üzüm pekmezini sıklıkla tüketmeleri gerekiyor. Fakat her şeyin fazlası zarar olduğundan üzüm pekmezi tüketirken kalori hesabı da yapılmalıdır. Bu nedenle üzüm pekmezi tüketirken ölçüyü kaçırmamak gerekiyor. Pekmez kilo aldırır mı diye düşünüyor iseniz fazla şeker barındırdığından fazla tüketiminde kilo aldırır. Bu nedenle sağlığınızı korurken, fitliğinize de dikkat etmelisiniz.


Pekmez Kaç Kalori
Yaz aylarının yaklaşması ile birlikte kilo vermek için çeşitli diyetler denenmeye başlandı. Bu diyetleri yapan insanlar vücutlarının sağlığını da korumak ve aynı zamanda enerji de almak istiyor. Enerji veren yiyeceklerin hepsi ne yazık ki diyet yapan kişilerin yememesi gereken besinlerdir. Fakat elbette vücudun enerji veren bir besine ihtiyacı vardır. Enerji almak için bal, reçel, çikolata tüketmek yerine pekmez tüketmek hem sağlık açısından hem de kalori açısından oldukça avantajlıdır. 1 kaşık pekmez 60 kaloridir. Yani baldan, reçelden ve çikolatadan daha az bir kaloriye sahiptir. Fakat yine de fazla tüketimi kilo almaya neden olur. 2 kaşık pekmezden sonrası için pekmez kilo aldırır mı diye düşünmemelisiniz. Çünkü 2 kaşık pekmez 120 kalori etmektedir. Bu sınırdan sonrası size kilo aldıracaktır. Pekmezin kilo aldırmayan türleri de bulunmaktadır. Örneğin keçiboynuzu pekmezi bağırsakları çalıştırdığından diyet yapan kişilere kilo verdireceği gibi vücudun gerekli enerjisini de kullanıcıya verecektir.

Pekmez Çeşitleri Nelerdir - Pekmez Nasıl Yapılır?
Halk arasında en çok bilinen pekmez üzüm pekmezidir. Fakat üzüm pekmezinin yanı sıra keçiboynuzu pekmezi, dut pekmezi, ardıç pekmezi, incir pekmezi ve şeker pancarı pekmezi de bulunmaktadır. Pekmezin hammaddesi şekere dönüşebilen meyvelerdir. Bu nedenle pekmez bu meyvelerden yapılmaktadır. Üzüm pekmezi halk arasında en çok tercih edilen pekmez türüdür. Kansızlık çeken kişilerin ilk tercihi üzüm pekmezidir. Çünkü üzüm pekmezinin kan yapma özelliği bulunmaktadır. Aynı zamanda kan dolaşımını da arttıran üzüm pekmezi çocuklarda ve hamile kadınlarda kullanılmalıdır. Üzüm pekmezinin yapılışında hem siyah hem de beyaz üzümler kullanılmaktadır. Fakat siyah üzüm pekmezi daha değerlidir. Öncelikle toplanan üzümler beton ezme makinelerinde ezilerek şıra çıkarılır. Sonrasında şıranın suyu süzülür ve kazanda kaynatılır. Güzelce kaynatılan şıra kazandan alınır ve güneşte uzun bir süre bekletilir. Ardından tüketilecek üzüm pekmezi kıvamına gelir.

Dut pekmezi: astımı olan hastalarda ek besin olarak kullanılmalıdır. Aynı zamanda mide hastalıklarına ve ülsere de iyi gelen dut pekmezi gargara yapıldığında ağız içerisindeki yaralara da iyi gelmektedir. Spor yapan kişilerce daha sık tüketilmektedir. Dut pekmezinin yapılışı da üzüm pekmezine oldukça benzer. Öncelikle ağaçlardan karadut ve beyaz dut toplanır ve kazanda kaynatılır. Çekirdekleri yüzeye çıkana kadar kaynatılan dutlar, kazandan alınır ve dinlendirilir. Ardından bir kez daha kaynatılır ve güneşte bekletilir. Sonrasında süzülür ve tüketilme kıvamına gelir.

Keçiboynuzu pekmezi: keçiboynuzundan elde edilmektedir. Ege ve Akdeniz Bölgesi’nde elde edilen keçiboynuzu pekmezi bu bölgelerden sıklıkla tüketilmektedir. Tansiyon hastaları için oldukça önemli bir besindir. Tansiyonu dengeler ve kolesterolü düşürür. Aynı zamanda cinsel gücü arttırır. Nefes darlığı çeken kişilerce de tercih edilmektedir.

Ardıç pekmezi: andız ağacının meyvelerinden elde edilmektedir. Andız kozalaklarının öğütülmesi ile elde edilen andız özü pekmezin hammaddesidir. Astım, bronşit rahatsızlığı olan hastalarda kullanıldığı gibi egzama ve mantar gibi iç hastalıklara sahip olan kişilerce de kullanılmaktadır. Kaşıntıya iyi gelen ardıç pekmezi her pekmez gibi kan yapıcı özelliğe de sahiptir. Fakat tadı acıdır ve bu nedenle pek tercih edilen bir pekmez türü değildir. Şeker pancarı pekmezi ile şeker pancarının kökünden elde edilmektedir. Şeker pancarları toplanır, soyulur ve kaynatılır. Böylelikle şeker pancarı pekmezi elde edilmiş olur. Bu pekmez nefes darlığına iyi gelmek ile birlikte kan yapma özelliği ile sağlıklı bir besindir.


Üzüm Pekmezinin Faydaları
Üzüm pekmezinin vücuda pek çok faydası bulunuyor. Bunların en başında kansızlığın en büyük çaresi olması geliyor. Üzüm pekmezi içerisinde bol miktarda karbonhidrat bulundurduğundan tam bir enerji deposudur. Aynı zamanda pek çok vitamin ve mineral de barındırdığından sağlıklı yaşam için oldukça gerekli bir besindir. Kalsiyum, potasyum ve magnezyum deposu olarak bilinen üzüm pekmezi özellikle sabahları 1 kaşık tüketildiğinde tüm gün hastalıklara karşı daha büyük direnç gösterir aynı zamanda güne daha enerjik başlarsınız. Üzüm pekmezinin iştah açıcı özelliği bulunduğundan özellikle çocuklarda kullanılması gerekmektedir. Aynı zamanda üzüm pekmezi kan dolaşımını da hızlandırarak vücudun kendini yenilemesini ve yorgunluk hissinin ortadan kalkmasını sağlamaktadır. Özellikle mide ve bağırsakta iyileştirme etkisine sahiptir. Bu nedenle mide rahatsızlığı çeken hastalara pekmez tüketmesi önerilmektedir. Hamilelik döneminde ve emziren annelerde vücut pek çok yapıtaşını kaybeder. Doktorlar bu dönemlerde pekmez tüketiminin oldukça önemli olduğunu vurgulamaktadır.


Keçiboynuzu Pekmezinin Faydaları 
Keçiboynuzu pekmezinin faydaları üzüm pekmezinin faydalarına göre daha fazladır. Fakat keçiboynuzu pekmezinin tadı üzüm pekmezine göre daha ağır olduğundan tüketimi daha zordur. Bu neden ile tüketimde keçiboynuzu pekmezi pek tercih edilmemektedir. Keçiboynuzu pekmezi kansızlığa birebirdir. Kan yapımını en çok oranda arttıran pekmez çeşidi keçiboynuzu pekmezidir. Tansiyon hastalarının keçiboynuzu pekmezi tüketmesi çok gereklidir. Çünkü keçiboynuzu pekmezi tansiyonu dengeleyerek kolesterolü düşürür. Aynı zamanda kalbi takviye ederek sağlıklı bir yaşam sürmenize vesile olur. Diş sağlığı, kemik sağlamlığı içinde keçiboynuzu pekmezi bir hayli önemlidir. İçerisindeki vitamin ve mineraller ile diş ve kemik sağlığını korur iken aynı zamanda dişleri ve kemikleri güçlendirir. Pekmez kilo aldırır mı sorusunun cevabının hayır olduğu tek pekmez çeşidi keçiboynuzu pekmezidir. Keçiboynuzu pekmezi bağırsakları çalıştırarak kilo vermeye yardımcı olur. Fakat yine de hatırlatmakta yarar var. Her şeyin fazlası zarardır. Potasyum, kalsiyum, fosfor, magnezyum, demir, bakır, çinko gibi mineraller içerdiğinden vücudun neredeyse tamamına faydalıdır. 


Keçiboynuzu Pekmezi Cinsel Güç saglar mı ?
Keçiboynuzu pekmezi aynı zamanda cinsel gücü de arttırmaktadır. Bilimsel olarak üretilen sperm sayısını arttırdığı da kanıtlanmıştır. Özellikle sertleşme ve iktitadarsızlık sorunları için kullanılan keçiboynuzu pekmezi, viagra'dan kat kat büyük bir etkiye sahip olup uzmanlar tarafından bu etkisi kanıtlanmıştır. Keçiboynuzu pekmezinin cinsel güç saglamasına yönelik degişik kür yöntemleride bulunmaktadır.


Çocuklarda Pekmez Tüketimi
Çocukların gelişim sürecinde ihtiyaç duydukları en önemli mineral demir'dir. Çocuklara ve bebeklere gelişimlerini tamamlamak için bol miktarda ek besin, mineral ve vitamin şurupları içiriliyor. Her ne kadar vitamin ve mineral içerse de o şuruplarda kimyasal maddeler de bulunuyor. Çocukların sağlığı, içirilen bu şurupların fazla kullanımı sonrasında sağlığı tehdit ediyor. Bu nedenle çocukların ihtiyaç duyduğu vitamin ve mineralleri doğal ürünlerden sağlaması oldukça önemlidir. Pekmezin içerisinde bol miktarda vitamin ve mineral bulunuyor. Magnezyum, potasyum, demir, B1, B2, B12 gibi mineraller ve vitaminler çocuk sağlığı için çok önemlidir. Pekmezler bu vitamin ve mineralleri içermektedir. Bu da çocuklar için doğal bir mineral ve vitamin şurubu oluyor. Sizde çocuklarınıza daha bebeklik dönemlerinde pekmez tüketimine başlar iseniz çocuklarınız daha sağlıklı ve daha güçlü büyür.


Pekmez Nasıl Tüketilmeli
Özellikle kış aylarında hastalıklarında kapıya dayanması ile birlikte insanlar vitamin ve mineral tüketmeye daha büyük önem vermektedir. Grip ve soğuk algınlıklarından korunmak için vücudun ihtiyacı olan vitamin ve mineralin sağlanması çok önemlidir. Özellikle de çocukların kış aylarında bağışıklıkları oldukça düşük olduğundan, onların vitamin ve minerale daha çok ihtiyacı olmaktadır. Vitamin ve mineral hapları kullanmak yerine doğal bir ürün olan pekmezi tercih etmek her zaman daha sağlıklıdır. Fakat çocuklar pekmezi tek başına tüketmekten kaçıyor. Çünkü bazı pekmezlerin tadı acımsı ya da oldukça yoğun olabiliyor. Bu nedenle pekmezin ayrılmaz ikilisi olarak tabir edilen tahin çocukların pekmez tüketmesi için iyi bir yoldur. Tahin pekmez kahvaltıların vazgeçilmez tatlarından biridir. Özellikle çocuklar tarafından oldukça fazla tüketilmektedir. Aynı zamanda yetişkinlerinde sabahları 1-2 kaşık kadar pekmez tüketmesi vücut sağlığı açısından oldukça gereklidir. Tam bir enerji deposu olan pekmez gün içerisinde ihtiyacınız olan enerjiyi size verir. Fakat 1-2 kaşık pekmezden sonrası ne yazık ki kalori açısından fazla olduğundan kilo aldırır. Yine de pekmez sağlık açısından çok önemli olduğundan pekmez kilo aldırır mı sorusunu akla pek getirmemek gerekiyor.
0 yorum

Kilo Aldıran Vitaminler Hangileridir

Kilo alma ihtiyacı hisseden kişilerin öncelikle  kilo aldıran vitaminler yönünden zengin protein ve karbonhidrat bakımından degerleri besinleri tüketmeleri gerekmektedir. Bu şekilde alınan kilolar saglıklı oldugu kadar aynı zamanda vücut için besleyicidir. Yanlış tüketilen besinlerin kalori miktarlarına bakılarak alınan protein ve karbonhidratlar kilo almanızı sagladıgı gibi damar tıkanıklıgı başta olmak üzere ciddi saglık sorunlarını beraberinde getirmektedir. Bunun sebebi vücuda giren her besin grubunun kalorisi degişkenlik gösterdiginden, kalori ile birlikte vücudun ihtiyaç duydugu vitamin ve minerallerinde aynı anda beraber alınması önem taşımaktadır. 

Dogru besin degerleri ile alınan kaloriler ve bunun beraberinde vücudu saglık açısından besleyen ve onaran vitamin ve mineraller en saglıklı kilo alma yöntemleri arasındadır. Kilo artışında büyük öneme sahip olan kilo aldıran vitaminler iştahı arttırdıgı gibi aynı zamanda vücutta bulunan diger önemli 
fonksiyonların düzgün ve orantılı şekilde çalışmasına katkıda bulunur.

Peki hangi vitaminler kilo aldırır ?

Yanlızca vitamin ve multivitamin takviyesi ile kilo artışını saglamak kesin çözüm degildir. Kilo artışını saglayabilmek için ilk olarak vitamin,mineral,protein,yag asidi ve besin degerleri açısından güçlü bir beslenme programı ile kilo artışını yakalayabilirsiniz. Bunun yanında gerek duyulması durumunda bilimsel tespitler ile kanıtlanmış kilo aldıran vitaminler işinizi kolaylaştırdıgı gibi vücut için günlük besin degerlerini karşılayacaktır

C Vitamini: Bilindigi gibi metebolizmanın hızlı çalışması kilo almanın önündeki önemli engellerden biridir. C vitamini metabolizma hızını düşürdügünden kilo alma konusunda etki göstermektedir. Yüksek hızda çalışan metabolizmaya sahip kişiler sıklıkla C vitamini takviyesi ile gün içinde kilo artışı yönünde vücudu kordine etmeleri gerekmektedir. Günlük düzeyde tüketilen c vitamini miktarının aşırıya kaçılması ise başta mide rahatsızlıkları ile ishale neden olmaktadır.

D Vitamini: Güçlü kemik yapısına sahip olmak için kullanılan D vitamini aynı zamanda gebelik aşamasında olan bayanlarda dengeli kilo artışını saglayan vitaminler arasında gelmektedir. D vitamini vücudun kemik yapısını saglamlaştırdıgı için dengeli kilo artışının büyük ölçüde bir parçası olan egzersiz haraketlerine karşı vücudun direncini yükseltiyor. Süt ürünleri başta olmakla birlikte et ve deniz ütünlerinden sıklıkla bu vitamini almanız mümkün.

Tiamin (B1 Vitamini): Su içerisinde çözünebilme özelligine sahip b vitaminleri grubundan olan tiamin iştah açıcı etkisi sayesinde vücudun kilo alma potansiyelini arttırmaktadır. Esmer pirinç, tahıllı ekmekler ile et türü besin kaynakları tiamin vitamini açısından güçlü degerlere sahip olan gıdalardır.

Kilo Almayı Saglayan Mineraller

Çinko: Günlük hayatta tüketilen besinler arasında alınamayan nadir vitaminlerden biridir. Çinko barındırdıgı minerali açısından tüketilmedigi takdirde iştahın minumun seviyeye inmesine sebeb olarak kilo artışını zorlaştırabilir. Yetişkinler için günlük hayatta tüketilmesi gereken çinko miktarı erkeklerde 11 mg olarak hesaplanmaktadır. Bayanlar için tüketilmesi gereken çinko miktarı ise 8 mg düzeyindedir. Tüketilen çinko iştah seviyenizi arttırdıgı gibi yemek yemenizi kolaylaştırır. Başta çinko yönünden kaliteli besinler olan deniz mahsulleri, et ürünleri, kuruyemiş ve süt ürünlerini gün içerisinde tüketmenizde büyük önem var.

Demir: Yapılan bilimsel aratırmalardan çıkan sonuçlarda demir eksikligi bakımından eksiklik çeken çocuklarda kilo artışı gözlenememiştir. Günlük hayatta demir vitamininin alınmaması durumunda ilerideki yaşlarda başta zihinsel gelişim olmak üzere fiziksel aktivitelerde zorlanmalar meydana gelmektedir. Yeşil yapraklı bitki ve sebzeler demir vitamini açısından besleyici öneme sahip besin kaynakları arasında yer almaktadır.

Keratin: Kratin özellikle spor salonlarında yüksek egzersişz faliyetlerinde bulunan kişiler tarafından kullanılarak vücutta öne çıkan enerjiyi açıga çıkartarak kas kütlelerini geliştirmek için kullanılmaktadır. Vücut tarafından emilen keratin yogun fiziksel aktiviteyi uzattıgı gibi kas kütlesindeki dayanıklıgı arttırıyor. Kretin toz olarak kullanıldıgı gibi et ürünleri ve deniz mahsulleri gibi besinler tarafından alınabilmektedir.

Kilo aldıran vitaminler akla gelince yukarıda saydıgımız liste şeklinde hazırlanmış gıda takviyelerinden yararlanılabilir Fakat yanlızca bu vitamin ve mineraller ile kilo almak yerine vücudun dengeli beslenme programına ihtiyacı oldugunu hatırlamakta büyük önem var. Dengeli bir beslenme programı ile alınan kilonun vücutta yag olarak depolanmasının önüne geçebilmek için fiziksel aktivite ile kas kütlesinin artışını gerçekleştirebilirsiniz
0 yorum

Ruh Sağlığını Hayat Enerjiniz Koruyor!

Hayat enerjinizi nasıl verimli kullanacağınızı biliyor musunuz? Fizik kanunlarıyla açıklanamayan ve ruh sağlığımız için çok büyük öneme sahip “yaşam enerjisini” enerjisini Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İhsan Öztekin ile konuştuk.

Şehrin gürültüsü, telaşı, iş hayatındaki stres, yetişmeye çalıştığımız işler derken çoğu zaman bir durgunluk, yorgunluk, halsizlik ve isteksizlik alabiliyor bizi. Çoğu zaman etrafımızda duyduğumuz “ “Enerjim düşük, bugün hiçbir şey yapmak istemiyorum.” gibi ifadelerin yaşam enerjimize bağlı olduğunu biliyor muydunuz?

Türkçe “Ki”, Çince “Chi”, Sanskritce'de “Prana”, Parapsikoloji alanında ise “Psi” enerjisi olarak adlandırılan, fiziksel bedenin çok ötesinde bir enerji olan hayat enerjisini, fizik kanunlarıyla açıklanamayan, tanımlanamayan, beyne bağlı bir enerji değil, bütünsel varlığımıza ait bir enerjidir. Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi Uzm. Klnk. Psk. İhsan Öztekin, günlük yaşantıda en çok ihtiyaç duyduğumuz şeylerden olan yaşam enerjimiz için önemli bilgiler veriyor.

Hayat enerjisi ruh sağlığını koruyor!
“Hayat enerjisini insanoğlu gün içinde pek çok şekilde kullanır ve tüketir. Ancak gün içerisinde bu enerjiyi tekrar kendimizde depo ederiz yani bir anlamda kendimizi sürekli şarj ederiz. Ancak çoğu zaman tükenen bedenimizi yeniden nasıl toparlayacağımızı bilemez ve süreci akışına bırakırız. Fakat günlük akışta blokajlar, kesintiler oluşursa hastalıklar ortaya çıkar. Bu sebeple vücudumuzu ve ruh sağlığımızı dengede tutmaya yarayan hayat enerjimizi nasıl yüksek tutacağımızın bilincinde olmamız gerekir.
Hayat enerjisini nasıl açıklayabiliyoruz?

Öncelikle yaşayan her varlıkta bu enerji mevcuttur. Gün içinde bu enerjiyi pek çok şekilde kullanırız, tüketiriz. Ama sistem içinde yaptıklarımızla tekrar bu enerji ile dolarız yani bir anlamda kendimizi sürekli şarj ederiz. İhtiyacımız olan bu enerjinin büyük bir kısmını, bunu matematikleştirecek olursak yüzde 70 kadarını uyuduğumuz sırada alırız.

Hayat enerjisini nasıl kullanıyoruz?
Hayat enerjisini her an kullanırız, sabahtan akşama kadar düşünürken bile bu enerjiden tüketiriz. Bu enerjiye sahip olduğumuz sırada sıkıntı, dert bizim için anlamını yitirir. Her şeyi yapabilecek güçte ve heveste oluruz. Hayat enerjisi az olan insan üşenen, keyifsiz, isteksiz dolayısıyla tembel insan olur. En basit olaylar, eylemler bile bu kişiler için aşılamaz, halledilemez dertler olarak algılanır. Hayattan zevk almaz, evden çıkmak istemez. Kişiler hayat enerjisini iyi kullanamaz, kendilerini şarj edemez noktasına geldiklerinde depresyona girerler.

Hayat Enerjimizi Yüksek Tutmak İçin Neler Yapmalıyız?
Etrafımızdaki insanların o günkü duruşlarından, beden dilinden bu enerjiye ne kadar sahip olduklarını anlayabiliriz. Bu enerji vücutta belli meridyenler üzerinden akarak vücudun tamamına kozmik bir enerji sağlar. Bu akışta blokajlar, kesintiler oluşursa hastalıklar ortaya çıkar. Blokajları ortadan kaldırıp akışı sağlamak için biyoenerji, reiki, akaapunktur gibi tedavi teknikleri uygulanabilir. Bu sebeple iyi, kaliteli bir uyku hayat enerjisi ile dolmamız için önemlidir. Gün içinde yaptığımız eylemlere bağlı olarak da yaşam enerjisi ile dolmamız mümkündür. Anda kalarak, coşku ve istekle yaptığımız her şey bizi yaşam enerjisi ile şarj eder.

Ki enerjisi soluma refleksi ile bedene girer. Ama bu size bu enerjinin havanın içinde olduğunu düşündürmesin çünkü havanın içinde değildir. Ki enerjisi bir tür etherik enerjidir. Bu enerjinin ana kanalı nefestir. Aldığımız doğru nefeslerle her an kendimizi bilinçli bir şekilde Ki enerjisi ile doldurmamız mümkündür. Bedene burun yolu ile alınarak giren Ki, önce bir baston gibi yukarı sonra da iki kanaldan omuriliklerimizden geçerek birinci çakramıza gelir. Bu sebeple birinci çakramızın (kök çakra) hep açık olması, mıknatıs gibi bu enerjiyi çekmesi önemlidir.

Yaşam gücü enerjisinin bedende çakralar adı verilen bir dizi enerji merkezi boyunca hareket ederler. Hepimiz kuyruk sokumundan kafanın tepesine kadar 7 enerji merkezine sahibizdir. Çakralar gözle görülmeyen güçlü elektrik alanlarıdır.

Çakralardan biri ya da daha fazlası tıkanmışsa veya dönüşü yavaşlamışsa yaşam enerjisinin dolamayacağı söylenir. Bunun sonucunda da hastalıklar ve yaşlılık ortaya çıkar. Bu sebeple çakralarımızın açık ve hızlı dönüşü yaşam enerjimizi iyi kullanabilmemizin şartlarından biridir.

Hayat enerjimizi hızlı tüketen bazı dikkat etmemiz gereken durumlar vardır. Bunları sanki yaşam enerjimizi çalan kaçaklar olarak düşünebilirsiniz.

1. Olumsuz duygu ve düşünceler (öfke, aşırı sinirlilik, stres, üzüntü, korku, kaygı, kıskançlık, değersizlik hissi, özgüven eksikliği v.s.)
Prof. Dr. İhsan Öztekin
2. Uyumsuz ilişkiler (aile ilişkileri, arkadaşlıklar, evlilikler)
3. Yalnız kalmak, sosyal ortamlara girmemek
4. Oksijeni yetersiz ortam
5. Düzensiz uyku
6. Yetersiz veya aşırı beslenme

Bunların dışında yaşanabilecek bazı olumsuzlar karşısında şunları yapabiliriz.

*Öfkemizi kontrol altına almayı öğrenmemiz önemlidir. Öfkelenmeye başladığımızı hissettiğimizde derin nefesler alarak kendimizi sakinleştirebilir.
*Bir ölüm haberi duyduğumuzda olana direnmemek, olanı olduğu gibi kabul etmek önemlidir.
*Öyleyse hayatımızın coşkulu, huzurlu, keyifli akışı için yaşam enerjimize sahip çıkmayı ve iyi kullanmayı öğrenmeliyiz.
*Örneğin, spor yapmak, kitap okumak, açık havada yürüyüş yapmak, çıplak ayakla toprağa basmak, yıkanmak, denize girmek, müzik dinlemek, ilim/bilim öğrenmek, birilerine yardım etmek, gönüllü veya karşılık beklemeksizin birilerine yardım etmek, meditasyon yapmak, dua etmek, ibadette bulunmak veya hoşunuza giden hobiniz ile vaktinizi geçirmek de size enerjinizi güçlendirmek veya bedeninizdeki dolaşımını geliştirmek için tavsiye edilebilir.

0 yorum

Doğum kontrol haplarının bilinmeyen faydaları

Doğum kontrol hapları dendiğinde aklımıza ilk gelen istenmeyen gebelikten korunmaktır. Oysa doğum kontrol haplarının gebelikten korunmanın dışında da faydaları vardır. Hatta bazı durumlarda tedavi amaçlı kullanılırlar. 

KadıköyŞifa Ataşehir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanı Op. Dr. Yasemin Yakut doğum kontrol haplarının faydalarını anlatıyor.

Doğum kontrol haplarının gebelikten koruma dışında da pek çok faydaları vardır. Bunlardan bazıları adetlerin düzenlenmesi, kansızlığın giderilmesi, adet sancılarının azaltılmasıdır. Doğum kontrol haplarının faydaları şöyle sıralamak mümkün:

• Adetlerin düzenlenmesi
İçerdikleri östrojen ve progesteron etkisi ile doğal adet siklusunu taklit ettikleri için adet düzensizliği olanlarda adetleri düzenlemek, yirmi sekiz günlük periyotlarda kanamanın olmasını sağlamak için kullanılır.

• Kansızlığın giderilmesi
Adet kanamasının miktarını azalttıkları için çok yoğun kanaması olan ve adet kanaması uzun sürenlerde bu yüzden anemisi (kansızlığı) olanlarda kanama miktarını azaltmak için kullanılır.

• Adet sancılarının azalması
Dismonero dediğimiz çok sancılı adet görenlerde hatta bu yüzden her ay hastanelik olup sürekli iğne yaptıranlarda adet sancılarını azaltır, yok edebilir.

• Premensturel Sendrom'da Azalma
Bazı kadınlarda sıkça görülen adet öncesi gerginlik, bulantı, göğüslerde dolgunluk hissi, iştahsızlık, şişkinlik hissi, depresif tablo, mutsuzluk hissi gibi şikayetlere adet öncesi dönem gerginliğine premenstural sendrom (PMS) denir. PMS’ un azalmasına yardımcı olur.

• Premenepzal Sendrom'da Azalma
Menopoz son adet demektir. Menopoz öncesi perimeopozol dönemde adet düzensizlikleri başlamış ve PMS'da olduğu gibi sıkıntıların baş gösterdiği dönemde OK dediğimiz doğum kontrol hapları kullanıldığında bu sıkıntılar azalır.
Op. Dr. Yasemin Yakut

• Menstruel migrenin azalması
Bazı kadınlarda adet öncesi hâkim olan hormonların etkisi ile migren tipi baş ağrıları olur. Hormonal düzeni sağladıkları için haplar bu ağrıların azalmasına da yardımcı olur.

• Over tümör ve kistlerin insidansında azalma
Haplar yumurtalıkların fazla çalışmasını baskıladıkları için yumurtalık tümörü ve basit kistlerin görülme olasılığını düşürürler.

• Endometrium kanseri riskinde azalma
Rahim için döşeyen ve adet görünce kanayan tabakaya endometrium denir. Endometrium fazla östrojen etkisinde kalırsa kanser riski oluşur. Haplar karşılanmamış östrojen dediğimiz kanser riskini düzenli olarak östrojen ve progesteron salgılattıkları için baskılar ve endometrium kanserini önler.

Tüm bu nedenlerden dolayı biz hekimler doğum kontrol haplarını her zaman gebelikten korunmak için vermeyiz. Yukarıda saydığımız etkilerinden dolayı çoğu zamanda medikal tedavi amaçlı kullanırız.

0 yorum

Kalbinizi artık yenileyin!

Yıllardır kalbiniz çarptı, kalbiniz ağrıdı, kalbiniz kırıldı, gece gündüz çalışan kalbiniz yoruldu mu? Yılların yorgunluğunu kalbinizden atmak ister misiniz?

Pof. Dr. Günsel Şurdum Avcı, sağlıksız beslenmenin, stresin ve düzenli spor yapmamanın kalbi yorduğunu belirterek, yorulan kalbi dinlendirmenin ve güçlendirmenin mümkün olabildiğini belirtiyor.

Prof. Dr. Günsel Şurdum Avcı, Ritmik Masaj (EECP) tedavisinin kalp ve damar sağlığını koruyucu bir yöntem olduğunu, kök hücre aktivitesini arttırarak, organ ve dokularda hücre yenilenmesini sağladığını belirtiyor. Bu yöntemin toplumda sık görülen ve ilerleyici bir hastalık olan damar sertliğinin (ateroskleroz) etkisiyle, kalbi besleyen damarların daralması ve tıkanması sonucu ortaya çıkan koroner kalp hastalığına karşı koruyucu etkisine dikkat çekiyor. Özellikle şeker hastalığı, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol, sigara kullanımı, stres, hareketsiz yaşam, genetik riskleri olan kimselerin erken yaşlardan itibaren kalp hastalığına aday olduğunu belirten Prof. Avcı bu kimselerde kalp hastalığı ortaya çıkmadan uygulanacak EECP tedavisinin, aterosklerotik ilerlemeyi önleyerek/geciktirerek kalp hastalığından korunmakta yararlı olacağını vurguluyor.

Prof. Dr. Avcı, tıp dilinde Enhanced External Counter Pulsation“ olarak bilinen, “EECP Tedavisi”nin kalp damarlarında genişleme ve kalbin damar ağında zenginleşme sağlayarak, damarlardaki darlıklar nedeniyle yeterli kan alamayan kalp bölgelerine kan getiren “doğal bypasslar” oluşturduğunu, bu yüzden, “Doğal Bypass Tedavisi” (Natural Bypass Therapy) olarak da tanındığını söylüyor. Bu yöntemin, vücudun belden aşağısına, kalp ritmi ile uyumlu olarak yapılan derin adale masajı niteliğinde bir uygulama olduğunu, vücutta kan dolaşımını canlandırarak, kalbin ve tüm organların kanlanmasını arttırdığını ve doğal bir iyileşme sağladığını belirtiyor.

Nasıl Uygulanıyor?
Günde 1-2 saatten, ortalama 35 saatlik kürler şeklinde uygulanıyor ve çok ağır olmayan hastaların bu tedavi için hastanede yatması gerekmiyor. Günlük tedavilerini aldıktan sonra ev ya da işlerinde yaşantılarını sürdürebiliyor.

Prof. Dr. Avcı, bu yöntemin kansız, ameliyatsız, güvenli bir tedavi olduğunu, hasta seçimine ve uygulamaya özen gösterildiğinde hiçbir riski bulunmadığını belirtiyor.

Prof. Dr. Günsel Şurdum Avcı Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1970 de mezun oldu. Aynı üniversitede 1976 da iç hastalıkları uzmanı olarak çalıştı. Haseki Kardiyoloji Enstitüsü’nde 1984 de Doçent ve Marmara Üniversitesi’nde 1990 da Profesör unvanı aldı. 1985 yılından başlayarak 17 yıl Amerikan hastanesinde çalıştı. 2002 yılından bu yana İstanbul Memorial Hastanesi’nde çalışmaktadır.

Mesleki uygulamalarında her zaman kansız ve risksiz tanı ve tedavi yöntemlerine ilgi duymuş ve uygulamıştır. Londra’da aldığı 15 aylık eğitimden sonra 1980 yılında İstanbul’da ilk Ekokardiyografi uygulamalarını Haseki Kardiyoloji Enstitüsü’nde başlatmış ve uzun yıllar bulunduğu kurumlarda bu yöntemi uygulamıştır. 11 yıl önce kalp hastalarının tedavisinde kansız bir yöntem olan EECP tedavisine ilgi duymuş, Amerika’da Pittsburgh Üniversitesi Hastanesine yaptığı inceleme ziyaretinde, yararlı ve etkili bir tedavi olduğunu gözlemledikten sonra, 2002 yılında İstanbul’da Memorial Hastanesi’nde uygulamaya başlamıştır. Sonraki yıllarda yaptığı yurtdışı ziyaretlerle, EECP tedavisinde dünyaca ünlü bilim adamlarıyla tanışarak bilgi alışverişinde bulunmuştur. Bu tedavi ile ilgili bilgi ve deneyimlerini, katıldığı yurt içi ve yurt dışı bilimsel kongrelerde meslektaşları ile paylaşmakta, katıldığı canlı TV programları, gazete ve dergilere gönderdiği makaleler ve verdiği konferanslarla halkımızı bilgilendirmeye çalışmaktadır.

0 yorum

Hayata bakışınızı değiştirmek elinizde

Yirmili yaşların sonunda göz çevresinde ilk yaşlanma belirtileri kendilerini göstermeye başlar. Yavaşlatıcı ve önleyici müdahalelerle yıpranmayı engelleyebilir, her yaşta bakışlarınızın çekiciliğini koruyabilirsiniz. 

Superplast Estetik Cerrahi Merkezi’nden Estetik Plastik Rekonstrüktif Cerrahi uzmanı Op.Dr. Hüseyin Güner, Göz çevresindeki genel sarkma ve gevşemelerin göz kapaklarına ağırlık yapmasıyla oluşan estetik sorunların , bleferoplasti ile çözülebileceğini belirtiyor.

Yüzde yaşlanmanın ilk ve en belirgin olarak fark edildiği bölge göz çevresidir. Burası hem çok ince yapıda, hem de en yoğun mimiklere sahip bölgedir. Göz kapakları çok hassas olduklarından göz çevresinin en çok yıpranma belirtisi gösteren yeridir ve yaş ilerledikçe göz kapağı düşüklüklerinin görülmesi kaçınılmazdır.

İlk kırışıklıklarda en etkili yöntemler botoks ve dolgu
Superplast Estetik Cerrahi Merkezi’nden ,EstetikPlastik Rekonstrüktif Cerrahi uzmanı Op. Dr. Hüseyin Güner, estetik teknolojilerinin donanımlı uzmanlar tarafından uygulanması gerektiğini belirtti ve şunları ekledi:

“Yirmili yaşların sonlarında göz çevresinde kaz ayağı dediğimiz ince kırışıklıklar için botoks kullanımı oldukça yaygındır ve kırışıkların yerleşmesini önleyerek yaşlanmayı geciktirir. Otuzlu yaşlarla birlikte göz kapaklarının hemen altında, yanak üst sınırında koyu gölgeyle belirginleşmiş oyuklar ortaya çıkar. Bunun nedeni yanakların gevşeyip aşağı doğru sarkmasıdır. Bu oluklar hyalüronik asit ve kişinin kendisinden alınan (otolog) yağ dokusu gibi dolgu malzemeleriyle doldurulabilir.”

Yaş dönemine göre doğru çözümler üretilmeli
Her yaş dönemine ait problemlerin farklı çözümler gerektirdiğini belirten Op. Dr. Güner şöyle devam etti: “Özellikle otuzlu yaşların ortasından sonra önlem alınmazsa yaşlanma etkileri daha hızlı göze çarpmaya başlar, bu dönemde yüzün orta kısmı genellikle aşağıya doğru yer değiştirir.

Aşağıya doğru kayan alınla beraber kaşlar da üst göz kapaklarının üzerine sarkmaya başlar. Sarkan alın ve kaşların ağırlığını kaldıramayan gözkapakları da zamanla aşağı doğru kayar. Kırklı yaşların başında artık botoks ve dolgu yöntemlerinin yeterli olmayacağı bu durumlarda farklı ve bazen kombine çözümler üretilmelidir. Şakak germe (temporal lifting) ile gözlerin üzerine yığılmış kaşlar doğru konumlarına geri getirilebilir ve bölgedeki sarkma ortadan kaldırılarak kaz ayakları yok edilebilir.
Op.Dr. Hüseyin Güner

Her iki göz kapağı için de bu düzeltmeler yapıldıktan sonra bleferoplasti (göz kapağı ameliyatı) ile sadece geriye kalan kas ve deri fazlalıklarını gidermek yeterli olacaktır.”

İleri yaşlarda yüz bütün olarak ele alınmalı
Göz kapağı estetiği ameliyatlarında göz kapağı derisi, deri altındaki ince kas tabakası ve göz torbalarını dolduran yağlar alınmaktadır. Ancak yalnızca tek bir yöntem istenen gençleşmeyi sağlamada yeterli olmayabilir.

Örneğin, ellili yaşlarda artık yüzdeki tüm yapılarda sarkma meydana gelmiş olduğundan, bu noktada artık bleferoplasti ile yüz ve boyun germe ameliyatlarının bir arada gerçekleştirilmesi uygundur. Ancak bu yaşlarda olup neştersiz bir şekilde gençleşme etkisi görmek isteyen kişiler kan dolaşımını düzenleyici bir yöntem olan PRP (platelet rich plasma), kök hücre enjeksiyonları ile birlikte yapılan lazer uygulamaları sonucunda göz çevresinde yıllar öncesindeki canlılık ve tazeliklerine tekrar kavuşabilirler.

0 yorum

Burcunuza Göre Diyet Kuralları

Diyetisyen - Yaşam Koçu Gizem Şeber'in önerileri ile burçlara göre beslenme önerileri…

Koç Burcu: Yaşam sahnesinin başrol oyuncusu olmayı seven koçlar aynı zamanda bağımsızlıklarına düşkündürler. Bu nedenle diyet yaparken en çok güçlük çekecekleri konu, hareketli sosyal yaşamlarına uygun olmayan bir program uygulamak olacaktır. Bağımsızlık düşkünü olan bu burç kişilerinin çeşitlilikten yoksun diyetler uygulaması zor olacaktır. Çünkü kısıtlanmaya gelemezler. Farklı besinlerden oluşan esnek diyet planları Koç burcu için uygun olacaktır. Bu burcun fit olmak için avantajı sporu sevmesidir. Sosyal hayatları sebebi ile düzenli beslenemedikleri günleri egzersiz ile telafi edebilirler.

Boğa Burcu: Hedeflerine bağlı, yeri geldiğinde hırslı ve maddeci olan Boğa insanları, aynı zamanda sabırlı bir yapıya sahiplerdir. Bu nedenle gerçekten karar verdiklerinde hedefledikleri kiloya ulaşmaları daha kolaydır. Diyet yapma sürecini sabırla atlatabilirler. Arkadaşlık ve dostluk ilişkilerine önem verirler. Güzel yemekler yapmayı, sunmayı ve yemeyi sevmeleri; günün yorgunluğunu atmanın en kolay yolunun güzel sofralar ve kimi zaman ona eşlik eden güzel içecekler olduğunu düşünürler. Bu faktör diyetlerini bozmalarına neden olacak en temel sebeptir. Sağlıklı alışveriş ve sağlıklı ve hafif pişirme yöntemlerini öğrenmeleri Boğa burcu olan kişiler için önemlidir.

İkizler Burcu: Burçlar arasında en havai özelliklere sahip olan İkizler, monotonluğa dayanamaz ve tez canlıdır. Bu nedenle özellikle ilk haftalarda motivasyonlarını korumak için hızlı sonuç almak isterler. Monotonluğa gelemeyen İkizler insanı için tek bir diyet listesi, tek bir beslenme çeşidi veya tek bir egzersiz türü yeterli olmayacaktır. Sürekli değişiklik aradıklarından ötürü farklı besinlerden oluşan beslenme programları ve farklı egzersiz çeşitlerine ihtiyaç duyacaklardır. Her konuda biraz da olsa bilgi sahibi olduklarından ötürü elde ettikleri beslenme bilgileri kafalarını karıştırabilir ve yanlış diyetlere yönelebilirler. Bu nedenle emin olmadıkları beslenme programlarından kaçınmaları gerekir.

Yengeç Burcu: Duyarlılıkları, sorumluluk sahibi yapıları ve detaycılıkları ile tanınırlar. Detaycılıkları mükemmeliyetçi olmalarına neden olur. Uygulayacakları beslenme programının en ince detaylarını merak ederler. İnanmadıkları bir diyeti yapmaları neredeyse imkânsızdır. Topluma bağlı, aile sever ve tutuculardır. Yalnız kalmayı çok sevmezler. Sosyal yaşamları diyetlerinin önünde engel oluşturabilir. Sevdikleri ve sevmedikleri şeyler çok net çizgilerle belli olduğundan ötürü diyetlerinde sevdikleri besinler yer almazsa o programı uygulamaları zor olacaktır.

Aslan Burcu: Cömert, iyiliksever Aslan burcu insanları, övülmekten hoşlanırlar. Diyet yaptıkları süre boyunca sosyal çevrelerinde bulunan insanların zayıfladıklarını söylemesi Aslan burcunun motivasyonunu arttıracaktır. Aslan burcunun olumsuz yönü sabit fikirli olmalarıdır. Bu nedenle diyet ve egzersiz konularında yanlış inanışları varsa bunları değiştirmek o kadar kolay olmayacaktır.

Başak Burcu: Hırslı, detaycı, aşırı titiz ve cana yakın olan Başak burcu insanı Yengeç burcu gibi diyet programının bütün ayrıntılarını bilmek ister. Kafasına koyduğu hedefleri gerçekleştirmesi ile tanınan bu burç yüksek olasılıkla hiç mola vermeden hedeflediği kiloya ulaşacaktır. Detaycı ve aşırı titiz olması sebebi ile sağlıklı yeme takıntısı olan “ortoreksiya”ya yakalanma risklerinin diğer burçlara göre daha fazla olabileceği düşünülebilir.

Terazi Burcu: Uyumlu ve idealist olan Terazi insanları bu özellikleri ile diyete kolayca uyum sağlayabilirler. Fakat çabuk fikir değiştirebildiklerinden ötürü diyet sürecini tamamlayamayabilirler. Terazi insanları başkalarının sözlerinin etkisinde daha kolay kalabilirler. Bu nedenle çevrelerinden gelen olumlu ve olumsuz söylemler, diyet süreçlerini etkileyebilir. Yine bu özellikleri nedeniyle sağlıkları açısından uygun olmayan diyetleri deneyebilirler.

Akrep Burcu: Çalışkan, kararlı ve sezgi gücü yüksek olan Akrep burcu insanları, kararlılıkları ile diyet sürecini kolayca tamamlayabilirler. Yüksek analiz gücüne sahip olan Akrepler, diyet programlarına sadık kalır ve uygun olmayan besinler arasında seçim yapmak durumunda kaldıklarında en doğru alternatifleri seçebilirler. Biraz benmerkezci olduklarından ötürü diyet yaptıkları süreçte motivasyonlarını yüksek tutmak için kendilerinde olan değişiklikleri gözlemleyebiliyor olmaları gereklidir.

Yay Burcu: Burçlar arasında en keyifli ve eğlenmeyi bilen burç olan Yay, aynı zamanda her şeyden çok kolay sıkılabilir ve sabırsızdır. Sosyal kişiler olan Yay insanları, sosyal ortamları gereği ve keyifli ortamlarda sıkça bulunmaları nedeniyle diyetlerini kolayca bozabilirler. Monotonluğa gelemeyen Yay burcu insanlarının standart diyet listeleri ile kilo vermeleri zor olacaktır, çünkü kısa sürede sıkılır ve sabırsız olduklarından ötürü diyeti bırakabilirler. Değişik besinlerden oluşacak bir beslenme programı ve değişik egzersizlerden oluşacak bir spor programı Yaylar için daha uzun süre uygulanabilir olacaktır.

Oğlak Burcu: Kararlı, sabırlı ve disiplinli Oğlak burçları uzun süreli bir diyete en iyi adapte olabilecek burçtur. Aynı zamanda biraz dik başlı olan bu burç, bir uzmanla çalışıyor ise uyum sağlamakta biraz güçlük çekebilir. Yüksek disiplini ile zorlu diyetlerin ve egzersiz programlarının üstesinden gelebilir.

Kova Burcu: İdealist olan Kova insanları, hedeflerinin peşinden koşarak ideal kilolarına rahatça ulaşabilir. Fakat değişikliği seven ve yeniliğe meraklı bu burç, tek çeşit besinlerden oluşan bir diyeti uzun süre uygulayamayabilir. Bu nedenle çok çeşitli besinlerden oluşan bir beslenme programı daha rahat hedeflerine ulaşmalarını sağlayacaktır. Geleneksellikten uzak olduklarından ötürü zayıflamak için birçok farklı ve yeni metot deneyebilirler. Uygunsuz beslenme programlarının kilo verseler bile sağlık durumlarını olumsuz etkileyeceğini unutmamalılar.

Balık Burcu: Diğer birçok burca göre daha fazla duygusal olan Balık burcu insanları, diyetlerini duygusal sebeplerden ötürü kolayca bozabilir. Karamsarlığa yatkınlıkları olması ve aşırı duygusal olmaları nedeniyle duygusal durumları nedeniyle tıkanırcasına yemek, aşırı besin ve tatlı tüketimi gibi beslenme bozuklukları ile karşılaşma riskleri diğer burçlara göre daha yüksek olabilir.

0 yorum

Kadınların dikkat etmeleri gerekiyor

Kadınların kafasını karıştıran konulardan biri de erkeklerden daha kolay kilo almalarıdır. Uzmanlar, bu durumun çeşitli nedenlerinin olduğunu belirtiyor.

Kadınların erkeklerden daha kolay kilo almasının dört temel nedeni var: Kadınlık hormonları, kas kitlesinin azlığı, egzersiz eksikliği ve beslenme bozukluklarının kadınlarda daha sık olması.

Dişilik hormonlarının varlığı da, yokluğu da, azlığı da, çokluğu da kiloyu etkiliyor. Özellikle menopoz dönemine yaklaşıldığında hormonların azalması kilo almayı kolaylaştırıyor. Menopoz ile birlikte östrojen yoksunluğuna bağlı kilo alma şekli kadınlarda yavaş yavaş kendini göstermeye başlıyor.

Kadınların yağlanma şekli erkeklerden farklı

Kadınların yağlanma şekli erkeklerden bir hayli farkı oluyor ve kadınların çoğu tıpkı bir küvetin dolması gibi aşağıdan yukarıya doğru yağlanıyor. Yağlar, önce baldırlarda, sonra kalça ve bel çevresinde toplanıyor. Eğer önlem alınmazsa bir süre sonra göğüste, kol altlarında ve ense civarında, gıdıkta da yağ birikmeye başlıyor.

Erkek tipi yağlanma, kadın tipi yağlanmadan biraz farklı. Erkekler daha çok belleri kalınlaşarak, göbek ve karın bölgelerine yağ biriktirerek şişmanlıyor. Bu tip yağlanma sağlık açısından çok daha tehlikeli. Şeker hastalığına, damar sertliğine, karaciğer yağlanmasına, hipertansiyona, gut hastalığına davetiye çıkarıyor. Erkek tipi yağlanma kadınlarda da görülebiliyor. Örneğin “polikistik over sendromu” denilen durumda erkeklik hormonu androjenin fazla salgılanması nedeniyle genç kızlıktan itibaren erkek tipi bir şişmanlama ile karşılaşılabiliyor. Son yıllarda alkol kullanımının kadınlar arasında da yaygınlaşması erkek tipi yağlanan, yani göbeklenen kadınların sayısını artırdı.

Son gelen kilolar ilk gidiyor

Aşağıdan yukarıya doğru yağlanan kadınlar kilo vermeleri halinde süreç tersine işlemeye başlıyor, önce vücudun üst tarafındaki yağlar eriyor. En son bacak ve baldırlardaki yağlara veda ediliyor. Bu durumu bazı beslenme uzmanları “ilk alınan yer, son gidecek yerdir” kuralı olarak tanımlıyor. Kısacası kadınlar hangi diyeti yaparlarsa yapsınlar, hangi egzersizi denerlerse denesinler vücutlarının üst tarafındaki yağlar erimedikçe kalça, baldır ve bacak bölgesindeki yağlar kaybolmuyor.

Kadınların şanssızlığı sadece hormonal etkilerle de sınırlı değil. Kadınlar doğuştan itibaren erkeklerden daha az kasa sahipler. Kas miktarı az olunca da alınan kalorilerin yakılması güçleşiyor. Çünkü metabolizma hızını belirleyen esas faktör kas kitlesi. Bu nedenle kilo kontrolünde başarılı olmak isteyen her kadının güçlü ve formda kaslara sahip olması, kas kitlesini artırması şart.

Kadınlar kas konusunda zayıflar

Ne var ki çoğu kadın ya hiç egzersiz yapmıyor ya da sadece yağ yakan aerobik egzersizlerle yetinip, kas yapan direnç egzersizlerini ihmal ediyor. Özellikle yanlış diyetler ile yağ yerine kas yakan kadınlar bir süre sonra tam birer “kas fakiri” haline geliyor, kas yağ oranlarını daha da bozuyorlar. Kadınların hem kas kazanmaları hem de egzersiz bakımından yaptıkları hataları yapmamaları gerekiyor.

Duygusal yeme ataklarının evde, komşu ziyaretlerinde ya da işyerlerinde atıştırma alışkanlıklarının kadınlar arasında daha yaygın olması da kadınları yağlandıran nedenlerden biri olarak gösteriliyor. Çoğu kadın yaşadığı stresleri yönetemediği, duygu ve düşüncelerini dışarıya yansıtamadığı dönemlerde çözümü yiyeceklerde özellikle şekerli, unlu, yağlı, tuzlu besinlerde arayabiliyor. Bu da önemli bir faktör.

Kısacası kilo alma bakımından kadınların dikkat etmeleri gereken pek çok sorun var. İşleri erkekler kadar kolay değil.

0 yorum

Mutlaka soğuk duş masajı yapın

Kadınların mor kabusu varislerden korunmak için evinizde ve günlük hayatınızda bazı basit ama etkili önlemler alabilirsiniz: Varisten korunmak istiyorsanız kabız olmayın! Bol lifli beslenin, düzenli egzersiz yapın. Balık, kiraz, böğürtlen ve zencefil sofranızın baş tacı olsun. Her gün bacakları 20 dakika yukarı kaldırarak dinlendirin, bacaklarınıza soğuk duş masajı yapın, banyodan sonra kremlerle nemlendirmeyi unutmayın!

Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Mehmet Ümit Ergenoğlu; hem estetik hem de sağlık açısından ciddi sorunlara neden olan varisten korunmak için 15 adımdan oluşan ev reçetesi yazdı:

• Varis; toplardamarların ileri derecede genişlemesiyle ciltte kötü görünüme neden olan ilerleyici, yaşamı olumsuz yönde etkileyen bir hastalıktır. Toplumda görülme oranı ülkeden ülkeye değişiklik gösterse de genel olarak yüzde 15 – 20 oranında gözlenmektedir. Basit olarak, toplumda her 5 - 6 kişiden birisinde hastalık gözlenmektedir.

• Toplumu bu denli etkileyen bu hastalığın oluşum nedenleri konusunda çeşitli nedenler öne sürülse de bunların içinde en kabul edileni kalıtımdır. Ebeveynlerinin birisinde veya ikisinde varis hastalığı bulunanlarda, hastalık daha yüksek oranda ve şiddetli şekilde gözlenmektedir.

• Olumsuz beslenme ve yaşam şartları da hastalığın gözlenmesi ve ilerlemesine katkıda bulunmaktadır. Ancak varis gelişmesini evimizde, yaşantımızda ve beslenme alışkanlıklarımızda yapacağımız değişikliklerle önleyebiliriz. Varise karşı alabileceğimiz basit ama etkili önlemleri şöyle sıralayabiliriz:

1- BOL BOL BALIK YİYİN: Balık, taze sebze ve meyve içeren gıdalar ile dengeli şekilde beslenilmelidir. Dengeli beslenme, günümüzde hemen her hastalığın önlenmesinde etkili bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. Taze lifli sebze ve meyvelerin tüketilmesi sayesinde daha az oranda kabız kalınmakta ve buna bağlı olarak toplardamarlar daha seyrek olarak deforme olmaktadır.
2- KİRAZ DAMARLARA İYİ GELİR: Kiraz, böğürtlen gibi meyveler bolca tüketilmelidir. Her iki meyve, sadece yakınmaların azalmasını sağlamakla kalmaz, hastalığın önlenmesi konusunda da etkilidir. İçerdikleri antioksidan maddeler sayesinde, toplardamar yapısal olarak oksidan maddelerin zararlı etkilerine karşı daha dirençli olmaktadır.
3- ZENCEFİLLE DOST OLUN: Ayrıca zencefil, soğan ve sarımsak tüketilmesi de varis tedavisinde faydalıdır.
4- KABIZLIKTAN KORUNUN: Ağırlıklı olarak lifli gıdaların tüketilmesi; bağırsakların temiz olması ve kabızlığın önlenmesi açısından etkilidir. Kabız kalınması durumunda, varis gelişimi toplardamarlara binen yük nedeniyle hızlanmaktadır.
5- ŞEKER VE TUZA DÜŞMAN OLUN: Şeker, dondurma, kızarmış gıdalar, cips, tütün, tuz ve alkolün aşırı tüketiminden uzak durulmalı. Bu tür lif içeriği düşük gıdaların aşırı olarak tüketilmesine bağlı olarak, kabızlığın gözlenme oranı daha yüksektir.
6- YÜRÜYÜN VE BİSİKLETE BİNİN: Günlük olarak egzersiz yapılmalı. Yürüme, yüzme ve bisiklete binme özellikle dolaşımın sağlıklı olması açısından faydalı egzersizlerdendir. Bu egzersizler, bacaklarda, baldır kas pompasının dinamik olarak çalışmasını sağlarlar.
7- SAKIN KİLO ALMAYIN: Yaşınıza ve boyunuza uygun vücut ağırlığına sahip olmaya özen gösterin. Obezite veya aşırı kilo alma durumlarında, bacaklarda toplardamar sistemine binen yük artar. Buna bağlı olarak, daha kolay bir şekilde varis gelişir.
8- DAR KEMER VE PANTOLON YASAK: Dar giysilerden uzak durun. Bu tür giysiler, sağlıklı dolaşıma engel olmaktadır. Özellikle, bel bölgesinde yaptığı bası nedeniyle dar kemer ve dar pantolon kullanımından özellikle sakınmakta fayda var.
Doç. Dr. Mehmet Ümit Ergenoğlu
9- BACAKLAR 20 DAKİKA DİNLENSİN: Günde en az bir defa, her iki bacağınızı kalp seviyenizin üzerine çıkarıp, 20 dakika süre ile ayaklarınızı dinlendiriniz. Bu sayede, yer çekimi nedeniyle bacak toplardamarlarında oluşan kan birikmesi engellenmiş olur.
10- BACAK BACAK ÜSTÜNE ATMAYIN: Uzun süre ayakta sabit olarak veya oturma pozisyonunda kalmayın. Bacak-bacak üstüne atma pozisyonundan uzak durun. Bacak toplardamarlarınıza yük bindireceğinden ağır eşya kaldırmayın. Tüm sayılan bu durumlarda, bacak baldır kas pompası yeterli olarak çalışmamaktadır.
11- MASA BAŞI MOLALARI VERİN: Eğer masa başı bir işiniz varsa, uzun süre oturmamaya ve belli aralıklarda ayağa kalkıp dolaşmaya özen gösterin. Benzer şekilde, çalışma pozisyonunda bacaklarınızı gerip – gevşeterek, baş parmaklarınızı oynatarak, sağlıklı olarak bacak dolaşımınıza katkıda bulunursunuz.
12- TV İZLERKEN BACAKLARI KALDIRIN: Televizyon seyrederken veya kitap okurken, bacaklarınızı yukarı kaldırın, dolaşıma katkıda bulunun.
13- VARİSLERİ KAŞIMAYIN: Genişlemiş varisli damarlarınızı kaşımayın. Unutmayın ki, incelmiş olan cilt nedeniyle enfeksiyon gelişme riski oldukça yüksektir. Özellikle uzun süredir varisi bulunan hastalarda dolaşıma yardımcı olmak kadar, cilt bakımına da önem vermek gerekir.
14- BACAKLARA SOĞUK DUŞ MASAJI: Aralıklı olarak bacaklarınıza soğuk duşla masaj yapın. Bu, sağlıklı dolaşım için etkili ve gereklidir. Genellikle varis gelişen toplardamarlar, yüzeyel damarlar olup, artmış ısı değişikliklerinden olumsuz olarak kolayca etkilenmektedir.
15- HER BANYO SONRASI NEMLENDİRİN: Her banyo sonrasında, bacaklarınıza yumuşatıcı krem sürerek, hem cildin beslenmesini sağlayın hem de sağlıklı dolaşımı masaj yolu ile sağlayın. İlerlemiş ve uzun süredir varisi mevcut olan hastalarda, bacaklarda toplardamara komşu cilt seviyesinde bir incelme ve buna bağlı olarak enfeksiyona yatkınlık mevcuttur.

0 yorum

Tansiyona İyi Gelen Yiyecekler Nelerdir

Yüksek tansiyon en yaygın görülen rahatsızlıklar biridir ama önlenebilir hastalıklar arasında yer almaktadır. Beslenme düzeniyle kan basıncı kontrol altına alınabilir ve yüksek tansiyonun tetiklediği beyin, kalp, böbrek ve göz hastalıklarından koruma sağlanabilir. Tansiyona iyi gelen yiyecekler arasında meyve, sebze, süt ürünleri ilk sırada gelir. Ayrıca uzmanlar tarafından sodyum tüketimini azaltmanın tansiyonu sağlıklı düzeyde tutmada işe yaradığı söylenmektedir.


Tansiyonu Düşüren Besin Kaynakları

Sebzeler: Sebzeler içerdikleri besin lifi, magnezyum, potasyum ve diğer minerallerle ile tansiyonu düşürmek dışına genel sağlığınızı geliştirmenize de yardımcı olur. Her gün yeşil yapraklı sebzeler düzenli olarak tüketilmeli ve bunun dışında iki de kase farklı renklerdeki sebzeler çiğ ya da haşlanmış olarak yenilmelidir. Tansiyon hastalarına önerilmekte olan besinlerden başlıcaları ise şunlardır
  • Brokoli
  • Patates
  • Ispanak
  • Domates
  • Kabak
Meyveler: Meyveler de aynı sebzeler gibi lif, vitamin ve mineral bakımından zengindir ve yüksek tansiyonu düşürmek de yardımcı olabilir. Taze meyve tüketmek yerine taze sıkışmış meyve suyu içiyorsanız da şeker eklemeden içerseniz aynı etkiyi yaratacaktır. Yüksek tansiyonu dengelemek için iyi seçenekler arasında yer alan meyveler:
  • Muz
  • Elma
  • Çilek
  • Kavun
  • Şeftali
  • Ananas
  • Mango
  • Turunçgiller
Süt Ürünleri: Sütte bulunan kalsiyum damar sağlığı ve damar tıkanıklığını önlemek için gerekli olan minerallerden biridir. Bu bakımdan zengin süt, yoğurt ve peynir gibi besinleri günlük olarak beslenme listesinde olmalıdır. Bu şekilde tansiyonu normal değerlere çekebilirsiniz. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir nokta bulunur. Tüketilen süt ürünlerinin az yağlı ya da tam olarak yağsız olması gerekir. Süt ürünleri tüketmeyi sevmiyor ya da tüketemiyorsanız bu nedenle doktorunuzdan besin takviyesi önerisi almalısınız.

Tam Tahıllar: Lif bakımından zengin olan tahıllar kan basıncını düşürmeye yardımcı olur. Tam tahılları beslenme programınıza ekleyebilir ve beyaz un ya da şeker gibi rafine karbonhidratlar yerine tam tahıllı besinleri düzenli olarak tüketerek tansiyonu kontrol altına alabilirsiniz. Tansiyona iyi gelen yiyecekler arasında:
  • Esmer pirinç
  • Kepekli ekmek
  • Arpa
  • Yulaf
Balık: Protein almak tansiyonu düşürmek için önemlidir. Ancak proteinin hangi kaynaktan alındığı da oldukça önemli olan bir ayrıntıdır. Haftada en az 2 öğün balık tüketmek gerekir ki vücudun ihtiyacı olan ama vücut tarafından üretilmeyen omega yağ asitlerini alınabilsin ve tansiyon nedeniyle sorun yalanmasın. Kaliteli protein kaynağı olarak tüketilebilecek balıklar:
  • Somon
  • Ton
  • Mezgit
  • Diğer soğuk su balıkları
Kuruyemiş: Sağlıklı birer yağ kaynağı olarak her gün kuruyemiş tüketilmelidir. Tansiyona iyi gelen yiyecekler arasında yer alan kuruyemişler:
  • Badem
  • Fındık
  • Ceviz
  • Fıstık
  • Diğer kuruyemişler

Baharatlar: Aşırı tuz tüketiminin tansiyonu yükseltir ancak tuz yerine kurutulmuş baharat kullanarak sodyumun olumsuz etkilerinden korunabilirsiniz.
0 yorum

Kansızlıga İyi Gelen Yiyecekler Nelerdir

Kansızlık çağın sorunlarından biridir. Tek taraflı beslenme nedeniyle ortaya çıkan kansızlık tamamen yiyeceklerle ilgilidir. Vücuda iyi gelen ve kan üretimine destek olan gıdalar tüketerek kansızlık sorunundan uzaklaşabilirsiniz. Kansızlığa iyi gelen yiyecekler nelermiş sizler için araştırdık.



Kansızlığa İyi Gelen Besin Kaynakları
Beyaz Peynir: Beyaz peynir B12 bakımından oldukça zengindir ve 100 gr günlük ihtiyacın tam olarak yüzde 28’ini karşılar. Bunun dışında günlük ihtiyacın yüzde 4’ünü karşılayacak kadar da demir barındırır.

Sığır Eti: Sığır etinin B12, selenyum ve çinko bakımından da zengindir. 100 gramında günlük demir ihtiyacının yüzde 11’i bulunur. Bunun dışında potasyum, B6, niasin, tiamin, E vitamini, riboflavin, kalsiyum, magnezyum, fosfor içeren iyi bir kaynaktır.

Kuzu Ciğeri: Kuzu ciğerinden 100 gram tüketilmesi günlük demir ihtiyacının neredeyse yarısını karşılar. B12 vitamini ihtiyacından çok daha fazla sayıda yaklaşık 12 kat kadar B12 vitamini içerir. Ayrıca A vitamini, bakır, B6 vitamini, K vitamini, çinko, selenyum ve manganez bakımından da zengindir. Ancak kuzu ciğeri yüksek kolesterol içerdiğinden abartılı olmayacak şekilde tüketilmelidir.

Uskumru Balığı: Uskumru balığının 100 gramında günlük B12 ihtiyacının 3 katı bulunur. Ayrıca ton balığı, sardalye veya somon kansızlığa iyi gelen yiyecekler arasında yer alır.

Hindi: Hindinin göğüs etinin 100 gramında günlük demir ihtiyacının yüzde 3’ü yer alır. Aynı zamanda da son derece mükemmel bir selenyum, protein ve fosfor kaynaklarından biridir.

Yumurta: 1 tane orta boy yumurta tüketirseniz günlük demir ihtiyacının yüzde 5’ini karşılamış olduğunuz gibi B12 ihtiyacının da 11’ini karşılarsınız. Ancak yumurta doymuş yağ ve kolesterol bakımından çok zengin olduğundan dikkatle tüketmelisiniz.

Brokoli: Tam bir mineral deposudur. Selenyum, kalsiyum, fosfor, magnezyum, riboflavin, tiamin, K, A, C, ve B6 vitaminlerini içerir. Yüz gram brokoli içinde günlük demir ihtiyacının yüzde 4’ü bulunur.

Portakal: Bir tane orta boy portakal tükettiğinizde günlük demir ihtiyacının yüzde 1’ini karşılayacaksınız. Ayrıca bağışıklık sistemi üzerinde olumlu etkisi olan C vitamini bakımından da oldukça zengindir.

Ispanak: 100 gram çiğ ıspanak tükettiğinizde günlük demir ihtiyacının yüzde 15’ini karşılamış olursunuz. Manganez, potasyum, çinko, kalsiyum ve bakır mineralleri de yoğun olan ıspanak C, K vitamini, A, B6 vitamini ve de folat bakımından zengin olduğu için kansızlığa iyi gelen yiyecekler arasında yer alır.

Kansızlığa İyi Gelen Diğer Besin Kaynakları
Kansızlığa iyi geldiği bilinen B12, demir ve folik asit bakımından zengin diğer besinler yer alıyor.

Yağsız yoğurt, Soya fasulyesi, Kekik, Yağsız süt, Karalahana, Nohut, İstiridye, Balık yumurtası, Balık yağı, Tofu, Fasulye, Mercimek, Greyfurt, Enginar, Kuru erik, Kuru üzüm, Karabiber
Susam, Zeytin, Zerdeçal, Kimyon, Domates, Kuşkonmaz, Fesleğen, Kale, Brüksel lahanası, Dereotu
Maydanoz, Çilek, Yabanmersini, Keten tohumu
0 yorum

Türkiye'de her 600 bebekten 1'i hayata yenik başlıyor

Türkiye’de her 600 bebekten birinde doğum öncesi, doğum sırasında veya doğum sonrası beyinde meydana gelen yaralanma sonucu fonksiyon bozukluğu ortaya çıktığını söylendi.

ABD’de toplam nüfusun 1000’de 2’sinin Serebral Palsy olduğunu belirten Dr. Fzt. Gamze Şenbursa, akraba evlilikleri, hamilelik döneminde geçirilen hastalıklar, doğum şartlarının olumsuzluğu, ilk çocukluk yıllarında bebeklerde bulaşıcı ve ateşli hastalıkların fazlalığı, beslenme yetersizliği gibi nedenlerin Türkiye’deki vaka sayısını artırdığını bildirdi.

Dr. Şenbursa, hayatın ilk anlarında oluşan ancak bireyin tüm yaşamını etkileyen beyin hasarları ve tedavi yöntemleri hakkında şu bilgileri verdi:

YÜZDE 60’I DOĞUM SIRASINDA OLUŞUYOR
“Serebral Palsy’nin doğum öncesi nedenleri %30’luk bir kısım içerir. Anne-baba arasındaki akrabalık veya kan uyuşmazlığı, hamilelik sırasında geçirilen enfeksiyon hastalıklar, kullanılan ilaçlar, geçirilen kazalar bu nedenlerden bazılarıdır. Prematüre doğum ve düşük doğum ağırlığı, sezeryan, morarma, doğum sırasında hatalı forceps (doktorların kullandığı bir materyal) kullanımı, oksijensiz kalma, doğum sırasındaki nedenlerdir ve %60’lık bir kısmı içerir. Travmalar, yüksek ateşli hastalıklar, zehirlenmeler, tümörler, sarılık gibi nedenler doğum sonrası %10’luk kısmı oluşturur.”

BEŞ SINIFA AYRILIR
“Serebral palsy beş şekilde sınıflandırılır. Spastik çocuk CP teşhisi altında etkilenen vücut kısmına göre tanımlanır.

Monoplejik; Sadece tek bacağı/kolu etkilenen,
Diplejik; Bacaklarda baskın tutulma olan,
Kuadriplejik; 2 kol ve bacak etkileyen,
Hemiplejik; Vücudun bir yarısı tutan çeşididir.
Distonik tip kas tonusu bozukluğu ile karakterizedir. En çok atetoid tip görülür, istemsiz ve yılanvari hareketler mevcuttur.”

Ailelerin ortalama 1-1,5 sene içinde çocuklarındaki problemi tespit edemediklerini veya çocuklarına problemi kondurmak istemedikleri için vakit kaybettiklerine dikkati çeken Dr. Şenbursa, psikolojik açıdan yıkılan ebeveynlere şu önerilerde bulundu:

“1 aylık bebekte sürekli ağlama, emme bozukluğu, ısrarlı ve sürekli kusma, çevresinden gelen uyarılara cevap vermeme, havale; 2 aylık bebekte, 1 aylık bebekteki belirtiler, bulunması gereken reflekslerin kaybı, kas kasılma bozuklukları; 3 aylık bebekte gözde istemsiz ritmik hareketler, bel kaslarında oluşan spazm sonucu vücudun yay gibi gerilmesi, bebeğin gülmemesi, annenin yüzüne bakmaması; 4 aylık bebekte baş kontrolünün olmaması, şaşılık, bazı reflekslerin devam etmemesi; 8 aylık bebekte dönme ve oturma aktivitelerinin olmaması, el göz koordinasyonunun yokluğu, tekme atarken iki bacağında geriye gitmesi, uzun oturmada bacakların makaslama hareketi yapması; 10 aylık bebekte emeklemenin olmaması ya da her iki bacağın birden çekilerek, sıçrar tarzda emekleme, ayağa kalkmada zorluk, ismi ile çağırılınca tepki vermemesi, ağızdan salya akması, verilen yiyeceği ağzına almaması ya da ağzına götürememesi; 1 yaşındaki bebekte tutunarak yürüyememe, parmak ucunda yürüme, makaslama şeklinde yürüme gibi belirtiler görülür.”

TEDAVİ YÖNTEMLERİ
Ailelerin çocuklarını dikkatli gözlemesini ve bu tarz durumlarda bir uzmana başvurmasının erken teşhis olanağı sağladığını vurgulayan Dr. Şenbursa, tedavi yöntemleri hakkında şu bilgileri verdi:

İlaç tedavisi: Hastalığı ilaçla tedavi etmek olanaksızdır. Sadece spastisiteyi bir miktar azaltmak, nöbetleri kontrol altına almak veya salya problemi için kullanılabilir.

Cerrahi Tedavi: Cerrahi sinirlere, kaslara, kemiklere yönelik olabilir. En sık yapılan cerrahiler kas tendon gevşetme, uzatma, transfer, kısaltma veya kemik artrodez ve osteotomidir.

Fizik tedavi ve rehabilitasyon: Cp’li çocuğun klinik tablosu, Cp’nin nedenine, lezyonun şiddetine, şekline ve eşlik eden semptomlara bağlı olarak çocuktan çocuğa değişir. Bu nedenle her çocuğun tedavi ve rehabilitasyon programı farklılık gösterir. Fizik tedavinin amaçları kolların normal veya normale yakın kullanımını sağlamak, bacakların fonksiyonel kullanımı ve yürümeyi arttırmak, çocuğa normal veya normale yakın görünüm kazandırmak, anlaşılabilir konuşma öğretmek, Cp’li çocuğun eğitimi konusunda aileye yol göstermektir.

Ev egzersiz programında dikkat edilmesi gereken konular; egzersizler aile tarafından öğrenilmeli ve evde her gün tekrar edilmelidir. Egzersizler çok uzun ve sıkıcı olmamalıdır, oyun aktiviteleri ile birleştirilerek yaptırılmalıdır. Oturma, emekleme, dizüstü durma, ayakta durma gibi gelişim aşamaları terapistin uygun gördüğü zamanlarda başlatılmalıdır.

İş uğraşı terapisi: Çocuklara motor fonksiyonlarını kullanma becerisi sağlar. Genel amacı çocuklara günlük yaşam aktivitelerinde bağımsızlık kazandırmaktır. El fonksiyon ve kavramalarını geliştirme, tuvalet eğitimi, giyinme ve soyunma, beslenme yönündeki becerileri üzerinde çalışılır.
Klasik tedavilerin yanı sıra uygulanan birçok tamamlayıcı ve alternatif teknik bulunmaktadır. Bu teknikler ile alakalı en önemli sorun alanında uzman olmayan kişiler tarafından yapılan uygulamaların çocuğa verdiği zararlardır. İleri seviyede verilen vaatler gerçekleşmemekle beraber aileyi maddi ve manevi açıdan zora sokmaktadır. Bunun için ailelerin uygulayan kişinin eğitim ve ünvanını sorgulamaları ucuz tedavi yöntemlerine tamah etmemeleri gerekmektedir.

Dr. Fzt. Gamze Şenbursa
Refleks terapi: Refleks Terapi, ayaklara ve yüze uygulanan özel ovma ve basınç hareketleriyle vücudun belli bölgelerinde bloke olmuş enerjiyi çözerek, bedenin kendi kendisini iyileştirme gücünü harekete geçirmesi olarak tanımlanabilir. Refleks Terapi ‘denge’ sağlayan bir terapidir. Refleks Terapisi kişinin kendisini, fiziksel, duygusal ve ruhsal bakımdan iyi hissetmesini sağlar ve kişiye doğal dengesini kazandırır. Refleks Terapi, bedenin tüm bölgelerine, beyine, merkezi sinir sistemine, organlarına ve sistemlerine karşılık gelen refleks noktaları, akapunktur noktaları ve sinir noktalarının ayaklarda ve yüzde olduğu ve bu noktaların beden anatomisinin aynası olduğu prensibine dayanan bir sanattır. Refleks Terapi, özel el ve parmak teknikleriyle bu refleks noktalarına basınç ve ovma yoluyla uygulanır. Derin rahatlama sağlar, kan akışını arttırır ve dengeler, uykusuzluğu azaltır ve derin uyku sağlar, Spastisiteyi (kas kasılması) azaltır, eklem hareketliliğini arttırır, Vücuttan toksinleri temizler, Hormonları dengeler, Sindirim sistem ve bağırsak problemlerini azaltır. Refleks Terapi, refleksoloji tedavisi ile karıştırılmamalıdır. Refleksolojide herkese aynı uygulanan tedavi, refleks terapide çocuğun etkilenen beyin bölgesine, organa ve semptomlara göre tamamen kişisel olarak planlanır. Sonuçlar 1 ay ila 3 ay arasında gözlemlenmeye başlanır. Haftada 1-3 seans arasında değişen sıklıklarla yapılır. Sonuçlar ve tedavinin sonlanması hastada oluşan değişikliklerle paralel olarak değerlendirilir.

0 yorum

İş hayatında başarı için 10 altın kural

Yaşam Koçu Süleyman Akay, iş hayatında başarının 10 altın kuralını açıkladı.

Kişisel Gelişim Uzmanı ve Yaşam Koçu Süleyman Akay, yoğun rekabetin yaşandığı iş hayatında başarıyı getirecek ve farklılaşmayı sağlayacak önerilerini açıkladı. Kariyer basamaklarını hızla tırmanmanın ilk ve temel şartının hedef koymak ve bunun için adım atmak olduğunu ifade eden Akay’a göre stresi yönetebilen bireyler daha başarılı oluyor.

Akay’a göre iş hayatında başarılı olmak için 10 önemli noktayı yaşamamızın bir parçası haline getirmemiz gerekiyor.

1- Hedef koyun
İş hayatında başarılı bir birey olmanın ilk ve temel şartı hedef koymaktır. Hangi işi yaparsanız yapın; net, ulaşılabilir, ölçülebilir, zamanı belli ve spesifik bir hedefe sahip olunmalıdır. Ne istediğinizi ve nereye gittiğinizi bilmezseniz kaybolursunuz.

2- Stresi yönetin
Stresin iş hayatındaki başarıyı doğrudan etkileyen bir faktör olduğu biliniyor. Bir noktaya kadar motive edici bir özelliği olsa da yoğun şekilde stres yaşayan bireylerde dikkat dağınıklığı, verim azalması, motivasyonsuzluk gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bunları yenmek için kısa molalar vermek, derin nefesler almak, planlı çalışmak, daha fazla sosyalleşmek etkili birkaç yöntem…

3- Planlı olun ve zamanınızı siz yönetin
Birçok çalışan, üzerindeki iş yükünün çok fazla olduğundan ve hiçbir şeyi yetiştiremediğinden şikayet eder. Bazı vakalarda bu durum doğru olsa da, temel sorun zamanın iyi yönetilememesinden kaynaklanır. Plansız çalışmak, zaman kaybına neden olarak bireylerin başarı oranını da düşürmektedir. Günü planlamak, hangi işin ne kadar zaman aldığını hesaplamak ve en önemlisi de ajanda tutmak, bu sorunu hızla ortadan kaldıracaktır.

4- Esnek olun
Kurallı olmak ve belirli bir disiplin altında çalışmak, verimi artıran sistemlerden biridir. Ancak iş yerinde hiçbir olay ya da kişiye karşı katı olmamak ve içinde bulunulan duruma göre hareket etmek, başarıyı getiren diğer faktörlerden biri. Hızla ortama ve duruma adapte olabilirseniz, sorunları daha hızlı aşarak ileriye bakabilirsiniz.

5- Dış görünüşünüz sizi yansıtsın
Toplumsal ya da kişisel iletişimin yüzde 55’ini beden dili ve hareketler oluşturur. Dış görünüşünüzün ve giysilerinizin sizi yansıtması, karşınızdaki ile iletişiminizi kuvvetlendirecektir. Bu yolla da kendinizi daha iyi ifade edebilirsiniz.

6- Deneyimlerinizi kullanın
Geçmiş dönemde yaşadığınız olaylardan elde ettiğiniz deneyimler, gelecekte nelerle karşılaşabileceğinizi bilmeniz açısından önemlidir. Bir şeyi bilmenin tek yolu onu deneyimlemektir. Bulunduğunuz noktada çok fazla kalmadan üstüne yeni bir şeyler katmalı ve ilerlemelisiniz. Konumunuzun bir üst seviyesini düşünmüyorsanız başarıyı da sevmiyorsunuz demektir.

7- Yaratıcı olun ve bunu gösterin
Birçok işte yaratıcı olmak başarıyı da beraberinde getirir. Yaratıcılık, kişinin ruh halinin de pozitif olduğunu gösterir. Burada önemli olan yaratıcı olduğunuzu çevrenize göstermek, bir anlamda bunu iş hayatında satmaktır. Negatifliklerinizi üzerinizden atarak yaratıcı olabilir ve başarıyı yakalayabilirsiniz.

8- Kısa molalar verin
Kol kuvveti yerine masa başı iş yapan kişilerin ortalama odaklanma süresi 20-40 dakika arasındadır. Ara vermeden, sürekli bir şekilde çalışmak zamanla işe olan motivasyonunuzu azaltacaktır. Ne iş yaparsanız yapın, kısa molalar vererek ya da farklı bir işe odaklanarak kendinize ve beyninize zaman tanıyın. Bu şekilde daha sürdürülebilir bir çalışma temposu yakalayabilirsiniz.

9- Hatalarınızdan dersler çıkarın
Birçok insan hata yapmaktan korkar. Ancak hata ve yanlış yapmadan herhangi bir şeyin doğrusunu öğrenmek mümkün değildir. Önemli olan bu hataların neden kaynaklandığını bularak bir kez daha tekrarlamamaktır. Eğer hatalarımızdan ders çıkarmazsak, sürekli aynı şeyleri tekrar ederiz. Geçmişte yaşanılan her şeyin bize bir deneyim kattığını düşünerek, gelecek için bunlardan bilgi çıkarmak, başarının size daha hızlı gelmesini sağlayacaktır.

10- Ön yargılarınızdan kurtulun
İş hayatında başarılı olmanın ve kariyer basamaklarını hızla tırmanmanın önündeki en büyük engel önyargılardır. Birçok kişi, yeteri kadar bilgi edinmeden ve dinlemeden, karşısındaki bireyler hakkında yargıya varır. Bu da olayları tüm gerçekliğiyle görmemizi engeller. Hayatınıza yeni giren kişiler hakkındaki önyargılarınızı azaltır ve bireyleri olduğu gibi kabul etmeyi öğrenirseniz, hem daha mutlu hem de daha başarılı bireyler olabilirsiniz. Kendinize sürekli farklı sorular sorarak önyargılarınızı ortadan kaldırabilirsiniz.

0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI