işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

Akciger Embolisi Teshis Yöntemleri

Akciğer Embolisi Nedir?
Son derece tehlikeli bir hastalık olan akciğer embolisi akciğerlere kan taşıyan damarların pıhtılar nedeni ile tıkanması sonucu oluşmaktadır. Kalbe vücuttaki kirli kanı taşıyan toplardamarlar içerisinde meydana gelen pıhtıların neden olduğu bu hastalık daha önce belirti verebileceği gibi hiçbir belirti vermeden aniden de ortaya çıkabilmektedir. Özellikle de aşırı kiloya sahip olan, uzun süre oturarak çalışan, varisleri olan kişilerde akciğer embolisi oluşma riski yüksektir. Yine kalp hastaları, sağlık durumu gereği uzun süredir yatarak tedavi gören kişiler ve yaşlı insanlarda da akciğer embolisi görülme sıklığı artmaktadır. 

Akciğer Embolisi Nasıl Teşhis Edilir?
Akciğer embolisi nedenleri arasında bunlara ek olarak kanın pıhtılaşma hızını arttıran genetik faktörler ve kan dolaşımının aniden kesilmesi ya da yavaşlaması da yer almaktadır. Akciğer embolisi teşhisi çoğu zaman hastalığın son evresinde yaşanan ciddi belirtiler sonucu ortaya çıkmaktadır. Hatta bazen hastalık hiç bir belirti vermez ve kişi hastaneye kaldırılırken çoğu zaman kalp krizi geçirdiği düşünülür. Ana atardamarın tıkanması sonucu nefes darlığı ortaya çıkarken yine şiddetli göğüs ağrıları da ortaya çıkmaktadır. Teşhis için mutlaka detaylı tetkikler gerekmektedir. Özellikle de kanda bulunan oksijen miktarı mutlaka ölçülmeli ve düşüş saptanırsa ileri tetkikler yapılarak akciğer embolisi riski araştırılmalıdır. Çoğu zaman çekilen akciğer grafisi teşhis için yardımcı olmakla beraber yine EKO, EKG, akciğer sintigrafisi ve bacakların ultrason ile görüntülenmesi teşhisi kolaylaştırmaktadır.

Akciğer Embolisi Tedavisi
Akciğer embolisi tanısı konulduğu anda hiç vakit kaybedilmeden hemen tedaviye başlanmalıdır. Hatta çoğu zaman doktorlar ilk tetkiklerin sonuçlarını aldıkları anda daha kesin tanı konmadan hastanın genel sağlık durumunu koruma altına almak adına tedaviye başlamayı tercih etmektedir. Akciğer embolisi tedavi yöntemleri arasında ilk sırayı ilaçla tedavi almaktadır. Kandaki pıhtılaşma oranının düşüren ilaçlar hemen hastaya damar yolu ile verilmeye başlanır ve hastanede genel sağlık durumu sürekli olarak yakından takip edilir. Bu yöntem ile tedavi edilen hastalar en erken 3 en geç 6 ay içinde tamamen eski sağlıklarına kavuşmuş olurlar.  
0 yorum

Cilt İcin Faydalı Vitaminler

Sağlıklı bir cilt kısa vadede güzel görünmenizi sağlarken uzun vadede ise yaşlılık belirtilerinin çok daha geç ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Bu nedenle cilt bakımı çok önem taşımaktadır. Nasıl ki her gün severek giydiğiniz kıyafetlerinize önem gösteriyorsanız cildinize de aynı özeni fazlası ile göstermeniz gerekmektedir. Günlük cilt bakımı mutlaka düzenli olarak yapılmalı ayrıca cilt bakımı yapan kişinin yaşına bağlı olarak yaşlılık karşıtı ürünlerle cilt desteklenmelidir. Cildin sadece kozmetik ürünler ile bakımı yeterli olmamakla beraber aynı zamanda içtende beslenmesi gerekir. Bunu sağlamak adına cilt için faydalı vitaminler yönünden zengin bir beslenme seçilmelidir.

Cilt için en faydalı vitamin olarak kesinlikle A vitamini gösterilmektedir. A vitaminin faydaları arasında ilk sırayı cildi beslemesi alırken yine cilt hücrelerinin kendilerini yenilemesi konusunda en büyük destekçisi olarak A vitamini kabul edilmektedir. Bu nedenle çoğu kaynakta A vitamini için cildin gençleştirici iksiri olarak bahsedilmektedir. Cilt için önemli vitaminlerden biri de C vitamidir. C vitaminin cilde faydaları olarak ise cilde daha dolgun görünmesinin yanı sıra cildin daha gergin görünmesini sağlaması da yer almaktadır. E vitamini ise cilt üzerinden meydana gelen kırışıkları tamir etmeye yararken yine aynı şekilde cildi beslemektedir.

Bunların tümü cilde yarar sağlayan vitaminler olarak görülürken yine bakır, çinko, demir ve krom gibi minerallerde daha sağlıklı bir cilt için vücudun ihtiyaç duyduğu destekler arasında yer almaktadır. Cildinizin daha genç ve güzel görünmesini istiyorsanız mutlaka beslenme düzenine dikkat etmeniz, sağlıklı beslenmenin yanı sıra düzenli olarak spor yapmanız gereklidir. Cilt bakımı denildiğinde akla sadece kozmetik markaları ve ürünleri gelirken cilt bakımının komplike bir işlem olduğu unutulmamalıdır. Örnek vermek gerekirse sadece gençleştirici cilt maskeleri uygulamak cildi daha genç göstermek adına yetersiz olacaktır. Bunun için mutlaka düzenli uyku, sağlıklı beslenme gibi önemli konularda da dikkatli olmak zorunludur. Vücudu sağlıklı olmayan bir kişinin cildinin sağlıklı olmasının mümkün olmadığını unutmamak gerekir. Bu nedenle cilt sağlığı için önce vücut sağlığına önem verilmesi bunlara ek olarakta düzenli cilt bakımları ile cilde özen gösterilmesi yeterli olacaktır.  
0 yorum

Kilo Verdiren Yaz Besinleri

Her yıl olduğu gibi yaz aylarının gelmesiyle, istemediğimiz bazı fazla kilolarımız ya kıyafet seçimlerimizden ötürü daha da belirgin oluyor ya da bu kilolarımızdan ötürü istediğimiz kıyafetlerimizi giyemiyoruz. Aslında kış aylarında her canlıda olduğu gibi vücudumuzun yağ depolaması çok normal, önemli olan moralimizi bozmayıp vücudun işleyişini akışına bırakmamızdır. Bunu yapmanın en kolay yolu da döneminin meyve ve sebzelerini tüketmektir.

Armut ve kabak gibi besinler bünyesinde bol pektin lifleri bulunduran ender yiyeceklerden bazılarıdır. Lifli yapıları sayesinde hem sizi tok tutacaklardır hem de kan şekeriniz ile kolesterolünüzü makul seviyelere indirgeyeceklerdir.

Başka bir yararlı meyve ise barındırdığı fitokimyasallar sayesinde insülin seviyenizi düşüren greyfurttur. Güne kahvaltıdan sonra bir bardak sade greyfurt suyu içerek başlamanız metabolizmanızı hızlandıracaktır.

Domates %95 su içeren bir sebze olduğundan su ihtiyacına bire birdir.

Bunun yanı sıra karpuz da tüketerek vücudun sıvı ihtiyacını besinlerle giderebilirsiniz.
Unutmayın ki ne kadar bol su içerseniz, metabolizmanız o kadar hızlı çalışacak ve yağların yakımı hızlanacaktır.

Yine bol miktarda su içeren bir diğer besin de salatalıktır, ayrıca barındırdığı erepsin enzimleriyle sindiriminizi rahatlatacaktır. Domates ve salatalık sahip oldukları zengin vitaminler sayesinde toksin atıcı olarak vücudunuza fayda sağlayacak, cildinizi daha da güzelleştireceklerdir.

Maydanozu mümkün olduğunca çiğ tüketin. Yüksek ısıda çözülüp herhangi bir faydası kalmayan maydanoz hem sindirimi hızlandırır hem de iştahınızın kabarmasını engeller.

Yaz denilince akla mis gibi kokusuyla ilk gelen meyvelerden olan çilek, kilo verebilmeniz açısından size en fazla yardımı dokunacak besinlerin başında gelmektedir. Çilek, içerisinde bulundurduğu adiponektin hormonu sayesinde yağ yakım hızınızı ciddi bir şekilde arttırarak amaçlarınıza sizi bir adım daha yaklaştıracaktır.

Yazın bastırmasıyla birlikte vücudun su kaybı ve vücut ısınızın yükselmesinden dolayı genelde serinlemek için dondurma tercih edenler, aman çok dikkat edin! Meyveler aracılığıyla vücudun ihtiyaç duyduğu aynı ve hatta doğal olan tatlıyı yine vücudunuza alabilirsiniz. Meyvelerinizi dondurucunuza koyup dondurun ve soğuk bir yoğurt ile karıştırarak afiyetle yiyebilirsiniz.

Her şeyin fazlası zarardır bunu hiç unutmayın, kilo vermek için tek bir besine yüklenirseniz almak istediğinizin aksi sonuçlarla karşılaşabilirsiniz. Her şeyi kararında tüketin ve yapay yiyeceklerden kaçınarak yazın size armağan ettiği güzelim besinlerle, herhangi bir moral bozukluğu yaşamadan beslenin, sonuç kendiliğinden gelecektir.

0 yorum

Gecici Hafıza Kaybı Belirtileri Nelerdir

Hafıza Kaybı Nasıl Olur?
Tıp dilinde Amnezi olarak isimlendirilen hafıza kaybı pek çoğumuz için eski Yeşilçam filmlerinde karşılaştığımız komik bir durum olarak tabir edilse de aslında son derece ciddi bir rahatsızlıktır ve pek çok çeşidi bulunmaktadır. İnsanoğlu edindiği her bilgi, deneyim ve olayı beynin ilgili bölümlerinde saklar ve ihtiyaç duydukça bu verilerin üzerinden geçer. Ancak bazen yaşanan olaylar nedeni ile bu verilere ulaşmak mümkün olmaz ve hafıza kaybı meydana gelir. 

Geçici Hafıza Kaybı Nedir?
Yapılan araştırmalar hafıza kaybı nedenleri arasında ilk sırayı şiddetli kafa travmaları alırken ikinci sırada ise psikolojik nedenler yer almaktadır. Örneğin kendisinin neden olduğu bir kaza sonucunda çok sevdiği birini kaybeden kişi psikolojik olarak suçluluk duygusu ile bu anıyı tamamen silebilir ve sadece kaza anının hatırlayamadığı gibi kaza anı ve öncesine ait tüm bilgileri de engelleyebilmektedir.Geçici hafıza kaybı ya da tıp dilindeki ismi ile global amnezi aslında çok kısa süren bir rahatsızlıktır ve genelde ilk 6 saat içinde ya da 24 saat içerisinde geçmektedir. Geçici hafıza kaybının nedenleri arasında ilk sırayı beyin içerisinde meydana gelen kan akışının ani bir şekilde düşmesi almaktadır. Yine psikolojik travmalar ve bazen de baş yaralanmaları da geçici hafıza kayıplarının yaşanmasına neden olabilmektedir.

Geçici Hafıza Kaybı Belirtileri 
Geçici hafıza kaybı yaşayan kişiler bulundukları ortamı ve aynı ortamda yaşadıkları kişileri tanımadıkları ve hatırlayamadıkları için büyük bir panik ve korku yaşarlar. Bu noktada pek çok kişi olayın vehametini ilk etapta algılayamadığı ve yaşananlara anlam veremediği için geçici hafıza kaybı yaşayan kişiyi gereksiz bir ısrar yağmuru altına almaktadır. Ancak yaşanan bu durum ve ısrar hastanın daha fazla panik olmasına ve tedirginlik yaşayarak içe kapanmasına neden olmaktadır. Bu nedenle hafıza kaybı yaşayan kişiler hiç vakit kaybedilmeden hemen en yakın sağlık kurumuna ulaştırılmalıdır. Hafıza kaybı belirtisi kişinin yakınındaki insanları hatırlamaması, yakın ya da uzak zamanı hatırlamaması ya da kendisi ile ilgili bilgileri unutması şeklinde ortaya çıkabilmektedir.  
0 yorum

Kahvenin Zararları Nelerdir

Son yıllarda gıda maddelerinin yararları ve zararları üzerine yapılan araştırmalar sonucunda her geçen gün yeni bir veri elde edilirken elde edilen bu veriler insanları da şaşkına çevirmiş durumda. Özelilkle de Türk kahvesi üzerinde yapılan spekülasyonlar çok fazla. Öncelikle kahvenin zararları denilince akla bu kahvenin günde 2-3 fincandan fazla içilmesi halinde ortaya çıkan zararlardan bahsedildiğini bilmek lazım. Yani aslında söylenenler Türk kahvesinin zararları değil çok fazla Türk kahvesi içmenin zararları. Kahve içerisinde yoğun miktarda kafein barındırdığı için fazla içildiği takdirde direkt olarak kalp sağlığını olumsuz etkilerken aynı zamanda çarpıntı oluşmasına da neden olabiliyor. Yine günde 4 fincandan fazla kahve için kişilerin tansiyonlarının daha fazla olduğu belirtilirken aynı zamanda vitamin ve mineral kaybı, migren, su kaybı gibi zararları bulunan kahve aşırı tüketildiğinde ülsere neden olabiliyor.

Türk Kahvesinin Yararları
Türk kahvesinin zararları olduğu kadar yararları da bulunuyor. Türk kahvesinin yararları arasında ilk sırayı yüksek miktarda antioksidan içerdiği için kansere karşı koruyucu bir etkiye sahip olması alıyor. Migreni olan kişilerde tetikleyici olarak kabul edilen kahve buna karşı normal baş ağrısı ataklarını azaltıyor ve kafein barındığı için beyni uyararak konsantrasyonu yükseltiyor. Safra taşı oluşma riskini düşüren kahve aynı zamanda karaciğer sağlığı açısından da yararlı bulunuyor. Ancak kahvenin yararlarından faydalanmak isteyen kişilerin kesinlikle günde 2-3 fincandan fazla içmemesi gerekiyor.

Türk Kahvesinin Yanında Ne İkram Edilir?
Ülkemizin en eski geleneklerinden biri olan kahve aynı zamanda ilk ikram edilenlerin başında yer almaktadır. Gelen misafirine kahve ikram etmek isteyen kişilerin en çok merak ettikleri konulardan biri de kahvenin yanında ne ikram edecekleridir. Kahvenin yanında en iyi ikram kesinlikle çikolata ya da lokum benzeri tatlılardır. Eski geleneklerde ev sahipleri kahve yanında lokum ikram ederken artık günümüzde bu geleneğin yerini çikolata ikramı almış durumdadır. Özellikle de draje çikolatalar son derece şık ikramlıklar olarak tavsiye edilmektedir. Yine kahvenin yanında su ve soda ikram edilmesi de mümkündür.  
0 yorum

Bel Fitıgı Nasıl Olusur

Bel ağrıları, toplumun büyük kesiminde görülen ve çok çeşitli sebeplerden kaynaklanan problemlerdir. Bel fıtığı da bel bölgesinde ve hatta bacaklarda ağrı ve uyuşmaya sebep olan önemli bir faktördür. Bel bölgemizde beş adet omur ve bu omurların arasında da beş adet disk bulunmaktadır. Diskler omurların arasında tampon görevi görür ve omurların birbirlerine sürtünüp deforme olmasını önler. Ancak çeşitli sebeplerden bu diskler yıpranır ve omurilik kanalına girerek buradan geçen sinirlere bası yaparsa fıtık adını alır.

Bel Fıtıgı Belirtileri Nelerdir?
Bazen bir, bazen her iki bacağa da vuran ağrılar, uyuşmalar, aynı şekilde ayaklarda uyuşmalar, oturma ve kalkmada yaşanılan güçlükler bel fıtığının karakteristik belirtileridir. İleri aşamalarındaysa idrar tutmada güçlük yaşamak, iktidarsızlık, yürüme güçlüğü gibi daha ağır belirtiler gösterir.

Tanı nasıl konur?
Günümüzde eski tanı yöntemlerinin yerini Manyetik Rezonans (MR) ve bilgisayarlı tomografi yöntemleri almıştır.

Tedavi yöntemleri nelerdir?
Öncelikli olarak hastaya istirahat tavsiye edilmekte, bel bölgesinin mümkün olduğunca sakınılması ilk şart olarak konulmaktadır. Ağrılara karşı ilaç ve fizik tedavi ile oldukça başarılı sonuçlar alınabilmekte ve cerrahi yöntemlere en son çare olarak başvurulmaktadır.

Kimlerde görülür?
Genel olarak aile büyüklerinde bel fıtığı olanlarda görülmesi muhtemeldir ancak elbette gün içerisinde kontrollü hareket edilerek bu riski düşürmek mümkündür. Beden işçilerinde, sürekli ayakta ya da oturarak çalışanlarda, fazla kilosu olanlarda görülme sıklığı fazladır. Kırklı yaşlarda görülme olasılığı daha fazladır. Egzersiz yaparak bel adalelerini kuvvetlendirmiş olan kişilerde bel şikâyetleri oldukça düşük bir seviyededir.

Bel fıtığına yol açabilecek hareketler nelerdir?

-       Dizlerimizi kırmadan eğilip ağır bir cisim kaldırmak
-       Dizlerimizi kırmadan ağır bir nesneyi itmek ya da çekmek
-       Uzun süre elimizde ağırlıklar varken yürümek
-       Belimizi desteklemeden uzun süre oturmak

Dikkat!

Her türlü bel şikâyetinde olduğu gibi, bel fıtığı şikâyetlerinde de halk arasında kırıkçı-çıkıkçı diye tabir edilen ve hastayı germe-çekme gibi bir takım bilim dışı yöntemler kullanan insanlardan uzak durulması şiddetle tavsiye ediliyor. Aksi takdirde olan sorun daha da büyüyebilir ve yaşam kalitenizi daha da çok etkileyebilir.
0 yorum

Sac Dökülmesinin Sebepleri Nelerdir

Saç Dökülmesi Neden Olur
Hem erkek hem de kadınların ortak sorunlarından biri olan saç dökülmelerinin pek çok farklı nedeni bulunmaktadır. Saç dökülmesi nedenleri büyük oranla psikolojik nedenler olarak görülürken bazı fizyolojik nedenler de öne çıkmaktadır. En çok rastlanan saç dökülmesi nedenlerinden biri günümüzün kaçınılmaz sonu olarak görülen yüksek strestir. Yapılan araştırmalar yoğun stres altında çalışan kişilerin büyük bir çoğunluğunun saçlarının döküldüğünü ortaya koymaktadır. Yine çok sık saç boyatmak, kullanılan saç bakım ürünlerinin ve şampuanların saç tipine uygun olmaması ya da kalitesiz olması, vücudun yeterince protein alamaması ve genetik etkenler saç dökülmesi nedenleri arasında gösterilmektedir.

Saç Dökülmesi Ne Zaman Başlar
Aslında çocuklarda dahil olmak üzere tüm insanların saçları her gün dökülür. Her gün 50 ila 100 tel arası saçın dökülmesi normal olarak kabul edilirken bu dökülmelerin nedeni saçlı cilt derisinin kendisini sürekli olarak yenilemesidir. Saç dökülmesi özellikle de genetik faktörler açısından zayıf olan kişilerde çok daha erken yaşlarda başlarken yine erkeklerde bayanlara oranla daha erken yaşlarda ortaya çıkmaktadır. Ancak bir genelleme yapmak gerekirse saç dökülmesi 15-20 yaş aralığında başlamakta ve saç dökülmeleri şakak bölgesinden başlayarak geriye doğru ilerlemektedir.

Hamilelikte Saç Dökülmesi ve Tedavisi
Gebelikte saç dökülmesi anne adaylarının şikayetçi olduğu konular arasında yer almaktadır. Özellikle de seyrek saçlı olan bayanlar için büyük bir kabusa dönen bu dönemin ana nedeni salgılanan hormonlardır. Bu hormonlara bağlı olarak saçlar canlılıklarını kaybederken çok şiddetli bir şekilde saç dökülmeleri yaşanabilmektedir. Ancak bu korkulacak bir durum değildir ve doğumun hemen ardından bu dökülmeler tamamen duracağı gibi kısa bir sürede saçlarınız eski güzel görünümüne kavuşacaktır. Pek çok anne adayı saçlarını kestirerek ya da saç dökülmesi için şampuan kullanarak bu süreci daha az kayıpla atlatmaya çalışacaktır. Sorun saçların vücut tarafından yeteri kadar hormonlar ile desteklenmemesinden kaynaklanığı için saç kestirmeniz bir çözüm olmayacağı gibi saç güçlendirici şampuanlar bir nebze olsa da saçlarınızın dökülme hızını yavaşlatacaktır. Yine demir ve çinko takviyeleri yapmanız da saçlarınızın güçlenmesi açısından yarar sağlayabilecek önlemler arasında bulunmaktadır.


0 yorum

Bel Ve Boyun Kireclenmesi

Bel ve boyun bölgelerimiz vücudumuzun en hareketli iki bölgesidir. Buna bağlı olarak geçen yıllar içerisinde bu bölgelerde var olan eklemlemedeki kıkırdak yapı, sıvı ve eklem kapsülü deforme olmakta ve buna bağlı olarak da halk arasında “kireçlenme” denilen ancak esasında yıpranmaya bağlı olarak ortaya çıkan bir ağrı ve uyuşmalar oluşmaktadır. 

Beldeki kireçlenmeler:
Bel bölgemiz vücudumuzun en hareketli ve esnek bölgesidir ve dolayısıyla da bu bölgede eklem yıpranmalarına bağlı ağrılar ön plana çıkmaktadır. Bel bölgemiz bacaklara uzanan büyük sinirler için de bir geçiş noktası görevi görür. Ön bacaktan femoral, arka bacaktan da siyatik sinirleri geçmektedir ve bel bölgemiz bu iki sinir için de geçiş noktasıdır. Bel ağrıları bel bölgesinde şiddetli ağrı ve anlık kasılmalar olarak ortaya çıkabileceği gibi, bahsi geçen sinirlere bir bası olması durumunda bacakta ağrı ve uyuşma olarak da ortaya çıkabilmektedir.

Boyundaki kireçlenmeler:
Boyun kireçlenmeleri de benzer şekilde çok hareketli olan boyun bölgemizde bulunan omur, eklem ve sinirlerde meydana gelen farklılaşmalar nedeniyle özellikle kollarda oluşan şiddetli ağrı ve uyuşmalarla kendini belli eden bir rahatsızlıktır. Masa başı işler gibi sürekli belirli bir pozisyonda çalışan kişilerde sıklıkla görülmekle beraber, kilolu ya da ileri yaşlarda olan kimselerde de gözlemlenmektedir.

Çok yaygın olarak görülen bir diğer kireçlenme şikâyeti de dizlerdeki kireçlenmelerdir. Bu şikâyetler del yine diğerleri gibi deformasyona uğramış eklem kıkırdakları, bağlarda yırtık ya da kopmalar gibi sebeplerle ortaya çıkmakta ve bireylerin yaşam kalitesinde ciddi düşüşler yaratmaktadır. Bu kişiler yürümekte, merdiven çıkmakta büyük güçlük çekmekte ve zaman içinde hareketleri ciddi manada kısıtlanmaktadır.

Kireçlenmelerde tedavi yöntemleri:
Öncelikli olarak cerrahi olmayan yöntemlere başvurulmalıdır. Akupunktur ve ilaç tedavileri bu anlamda ön plana çıkmaktadır. Bunun haricinde bel kireçlenmeleri için eklem içi temizlikler, boyun bölgesi için korseler, rahatlatıcı enjeksiyonlar, dizlerdeki kireçlenmeler için glukosamin ve kondrotin içeren gıda takviyeleri, eklem içi enjeksiyonları öncelikle akla gelenlerdir. Ancak kişi halen ağrı ya da uyuşmalardan şikâyetçi ise son çare olarak da cerrahi yöntemlere başvurulmalıdır.
0 yorum

Diyabet Hastaları Nasıl Beslenmeli

Diyabet en genel tanımıyla, vücudun glukozu etkin bir şekilde kullanamamsası sebebiyle kanda bulunan glukoz miktarının yüksek olması durumudur. Glukoz kullanımını sağlayan hormon pankreastan salgılanan insülin hormonudur. İnsilün hormonunun az yada hiç üretilmemesi ya da üretilen hormonun etkin bir şekilde kullanılamaması (insülin direnci) sonucunda kandaki şeker oranı yükselir ve bu da zaman içerisinde damarlara zarar vererek vücutta tahribatlara sebep olur.

Temel olarak diyabet çeşitler tip 1 ve tip 2 diyabettir. Tip 1 diyabette pankreas insülin hormonunu hiç üretemez ya da yeterince üretim olmaz. Tip 2 diyabetteyse (erişkin diyabeti)  pankreas insülin üretmektedir ancak vücut uygun şekilde kullanamamaktadır. Bu tip diyabetlerde ise genel problem yanlış beslenmeden kaynaklı ve özellikle bel ve göbek bölgesinde görülen kilo fazlalığı ve hareketsizliktir. Diyabet yönetiminde beslenme-egzersiz ve ilaç/insülin kullanımı eş zamanlı ve düzenli olarak uygulanmalıdır.

DİYABETLİLER NASIL BESLENMELİDİR
Aslında diyabetik diyet tüm insanların izlemesi gereken en sağlıklı diyettir. Bu diyette esas ağırlık taze sebzeler, yağsız et-balık-tavuk, süt ve süt ürünleri, baklagiller ve karmaşık karbonhidratlardan oluşmaktadır. Basit karbonhidratlar (şeker, pirinç, unlu, nişastalı ürünler, fast foodlar, ambalajlı ürünler ) vücut tarafından çok çabuk sindirildiği için kan şekeri çok hızlı yükselir ve hızlı bir şekilde de düşer. Kompleks karbonhidratlarsa lif yönünden zengindirler ve kan şekerini daha yavaş yükseltip daha yavaş düşürürler. Böylece şeker seviyemiz dengede kalmış olur. Ölçüsünde tüketilen tam tahıllı ekmekler, pirinç yerine bulgur (özellikle esmer bulgur) tüketilmesi, az şekerli meyvelerden uygun ölçüde yenmesi diyabet yönetimiyle ilgili önemli ipuçlarıdır. 

Diyabetlilerin beslenmesinde ara öğünler çok önemli bir yer tutar. Ara öğünlerde uygun miktarda kuruyemiş (özellikle badem, ceviz ) , yağsız yoğurt, tam tahıllı ince bir dilim ekmekle bir parça yağsız peynir tüketilmesi gün içerisinde şekerinizi dengede tutmaya yardımcı olur. Bunun yanı sıra çözünen ve çözünmeyen liflerden yana çok zengin olan yulaf ezmesi de ara öğün ya da kahvaltıda tercih edilebilir. Düzenli egzersizinse en az beslenme kadar etkili olduğu unutulmamalıdır.
0 yorum

Zayıflamak için çok fazla tercih edilen ..



Zayıflamak için çok fazla tercih edilen sirkenin (özellikle elma sirkesinin) faydaları çok fazla olmasına rağmen zararları da yok değil.

Aşırı potasyuma sahip olan sirkenin, böbrek hastaları, ülser ve gastrit rahatsızlığı olanlar tarafından tüketilmesi halinde ciddi zararları ortaya çıkabilir.

Özellikle asit seviyesi oldukça yüksek olan elma sirkesi, mide rahatsızlığı olan yahut midesi hassas olanlar tarafından oldukça az ve ölçülü tüketilmelidir.

Mide rahatsızlıkları dışında kalanlar için ise; “her şeyin fazlası zarar olduğu gibi, elma sirkesinin de fazlası zarardır” sözünü hatırlatmak istiyoruz.

Diğer yandan sirkenin zararlarından çok, fayda ve yararları mevcuttur. Bunlar;


Sivilceler giderilmesi

Deri sıklığı ve diriliğinin korunması

Midede ve bağırsaklarda oluşan gazın giderilmesi

Kabızlığın giderilmesi

Özetle, faydaları göz önüne alınarak aşırı miktarda tüketilen sirke, vücudumuz için faydadan çok zarar teşkil edecektir.

Uzmanlar, sirkenin zararlarının vücuda yansımaması için yenilen yemek miktarına kıyasla 1000/6 oranında alınması gerektiğinin altını çiziyorlar.
0 yorum

Çocuk yaşlarda kazanılan ve



Çocuk yaşlarda kazanılan ve olgunluk çağına gelene dek vazgeçilmesi zor olan alışkanlıklarımızdan bir tanesidir sakız çiğnemek.

Eski zamanlarda, herhangi bir zararı olmayan sakızın günümüzde içerisinde bulunan birtakım katkı maddeleri sebebiyle oldukça ciddi zararlara yol açılabileceği uzmanlar tarafından araştırılmış ve kanıtlanmıştır.

Sakızın zararlarının yol açtığı rahatsızlıklar, tedavisi mümkün olan rahatsızlıklardır ancak bu gibi durumlarda sakız kullanımının bırakılması gerekmektedir.

Gündelik yaşantımızda fark edilemese de, sakız 10 kişiden 7′sinin çantasında, çalışma masasında, ceplerinde, arabasında bulunan rahatlatıcı bir alışkanlıktır.

Kimi kişiler ise, sigaranın zararlarına karşı açtığı savaşta, silah olarak sakızı tercih ederler.

Sigarayı bırakmak için, sakızın zararlarından habersiz sakız kullanımını sıklaştırırlar. Maalesef ki bu da yanlış bir tercihtir.


Peki nedir sakızın zararları ? Böylesine masum görülen sakızın içerisinde ne olabilir ki insan vücudunu ve sağlığını tehdite düşürecek?

Sakızın içerisindeki maddeleri tanımlayarak sakız çiğnemenin zararlarını hep birlikte gözden geçirelim..

Çoğu sakızın içerisinde bulunan sorbitol isimli tatlandırıcı madde, ince bağırsak tarafından çok zor emilimi olan bir maddedir.

Eşdeğerde rahatsızlıkları olan iki bayan üzerine kurulmuş bir araştırmada ki bu rahatsızlıkların başında aşırı kilo kaybı, şiddetli karın ağrısı ve diyare bulunmaktadır.

Araştırmanın sonucunda bu iki bayanda da bünyelerinde bulunan sorbitol isimli maddenin rahatsızlığa sebep olduğu tespit edilmiştir.

Araştırmayı daha da detaylandırırsak iki bayanında sakız bağımlısı olduğu ortaya çıkmış ve sakız çiğnemenin zararlı bir alışkanlık olduğunu kanıtlamıştır.

Peki sakızın zararları bu kadar mı ?

Kesinlikle değil.. Sadece sorbitol bulunmuyor sakızın içerisinde, diğer maddelere de kısaca değineceğiz.

Aspartam ; kansere yol açabilen tatlandırıcı madde. İnsan üzerinde etkileri, baş dönmesi , kısırlık, adet düzensizliği, bulantı..

Aynı zamanda sadece sakızlarda değil diğer tüketim ürünlerinde de bu maddeden bulunmaktadır. Şekerleme ve çikolatalar gibi…

Sukraloz ; günümüzde en son çıkan tatlandırıcılardan biridir. Normal şekere oranla 600 kat daha etkili bir tatlandırıcı olarak bilinir. Kanserojen ağırlıklıdır.

Mannitol ; öldürücü derecede kalp krizlerine sebebiyet verebilir. Sistemi üzerinde tahribatlara yol açabilir.

Msg ; tatlandırıcı özelliği olmayan bu madde insanlar üzerinde bulunan tat alma duyusunu tetikler.

Ve yediğimiz ürünlerin lezzetini arttıran bir özellik kazandırır. Kalpte ritim bozukluklarına, çarpıntıya, nörolojik rahatsızlıklara yol açabilmektedir

Saymış olduğumuz bu maddeler, sadece en önemlileridir.

Bunlara benzer daha birçok katkı maddeleri kullanılmakta ve biz tüketicilere sunularak beden sağlığımızı risk altına sokmaktadır.

Bu sebeple alışverişlerimizde, belkide çoğumuz yapmadığı bir alışkanlığı başlatmamız ve aldığımız besinlerin içerisindeki katkı maddelerini, ürünü almadan gözden geçirmemiz gerekmektedir.

Sakızın zararları bitmedi.. O da neymiş o kadar.. Daha neler..

Dediğinizi duyar gibiyiz. Ancak sakız çiğnemeyi seven çoğu kişiden birkaçı olarak sizlere bunları açıklamak ve araştırmakla yükümlü tutmaktayız kendimizi.

Sakız çiğnemenin zararları üzerinde durduk bir de sakız yutmak var değil mi? Sakız yutmanın zararları çok daha ciddi boyutlarda rahatsızlıklara neden olabilir.


Özellikle çocuklar tarafından bu alışkanlığın kazanılması, mutlaka engellenmelidir.

Çocuk sağlığı üzerine yapılan araştırmalar sonucu, hazırlanan bir makalede 3 ayrı vakaadan söz edilmektedir.

İlki 4,5 yaşında bir erkek çocuğu 2 yaşından beri kazanmış olduğu sakız çiğneme alışkanlığı, sonunda 7 adet sakızın birden arka arkaya yutmaya çalışması sonucunda,

boğazında tıkanıklığa yol açtığı ve doktorların son anda müdahale ile ellerini boğazına sokarak temizleyebildiği can alıcı bir vakaadır.

İkincisi; 1,5 yaşındaki bir çocuğun, sakızın içerisine oyun yaparak paraları sarıp yutması sonucunda acil servise kaldırılmak zorunda kalan vakaadır.

Bir diğeri ise; yine 4 yaşında sakızı yiyerek tüketen ve zamanla midesinde farklı sakızlardan kütle oluşan ameliyatla kurtarılan farklı bir çocuktur.

Malesef tüm bu anlatılanlar sakızın gözümüzde oluşan sempatisini tamamen yok ediyor. Sakız çiğnemekte, sakızı yutmakta oldukça zararlıdır.

Son olarak sakızın geçmişten günümüze kadar tarihçesini araştırmanızı tavsiye ederiz.

Bir zamanlar araba lastiği üretici bir firmanın yanlışlıkla bulduğu bir madde sonucunda, tatlandırıcılarla oluşturulan sakızın meydana çıkış şekli oldukça ilginçtir.
0 yorum

Pek çok defa elmanın faydalarına dair bilgilendirilmişsinizdir

Pek çok defa elmanın faydalarına dair bilgilendirilmişsinizdir. Ancak, elmanın zararları (küçük de olsa) mevcuttur.

İngiltere’de yapılan bir araştırma, elma hakkında bilinen pek çok bilgiyi değiştirir nitelikte.

Genelde elmanın dişlere faydalı olduğu, dişleri temizlediği yönünde bir takım mitler herkes tarafından bilinmektedir.

Ancak gerçek böyle değil. İngilitere King’s College London Diş Enstitüsü’nde yapılan araştırmaya göre elmanın dişlere ciddi zararlar verdiği, diş minesini zedeleyip tahrip ettiği ortaya çıktı.

Elma yemenin, asitli içeceklere oranla dişlere 3-4 kat daha fazla zarar verdiği ve bu sebeple elmanın bilinen tek zararının dişlere olduğu kanıtlanmış oldu.

Enstitünün yaptığı araştırma 1000 erkek ve kadın denek tarafından gerçekleştirildi.

Araştırmada elma tüketen deneklerin dişlerinin ortalama 3.7 oranında daha fazla yıprandığı ve diş minelerinin zedelendiği ortaya çıktı.

Doktorların çoğu ise bu görüşte değil. Doktorlar elmanın dişlere zarar verebileceği gerçeğini destekliyor ancak ekliyorlar ; “sadece dişlere zarar veriyor diye elma yememezlik yapılmamalı.”

Zira elma, pek çok mineral ve vitamin içeriyor. Hatta bunların bir kısmı insan vücuduna sadece elma yoluyla alınıyor.

Bu sebeple dişlere verdiği zararları bir kenara koyarsak elma yemenin (abartmadıkça) ciddi bir zararı olduğunu söyleyemeyiz.
0 yorum

pekmezi biliriz peki ya zararları ?


Özellikle gelişme çağındaki çocukların ve bebeklerin hem vücut hem de zekâ gelişimlerinde çok faydası olan pekmezin hazırlanması aşamasında yapılan

hatalar pekmezi vücudumuza zararlı bir gıda maddesi haline getiriyor.

Ege Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü öğretim üyelerinden Profesör Doktor Semih ÖTLEŞ;

geleneksel pekmez yapma işleminde bilinçsiz olarak kullanılan yüksek sıcaklıkların istenmeyen bileşenleri açığa çıkardığını ve bu durumun

insan sağlığına zararlı hastalıkların oluşumunu hızlandırdığını söylemekte.

Türk Gıda Kodeksi yiyeceklerin içinde bulunan kanserojen ve genleri bozan bir madde olduğunu düşündüğü “HMF” miktarı için kısıtlama getirmiştir.

Bu maddenin besinler içerisindeki miktarının yüksek olması, diğer istenmeyen bileşiklerin de yüksek oranda olduğunun göstergesi olarak kabul edilmektedir.


Pekmez içerisinde oluşan HMF miktarı pekmezin üretim şekline göre değişiklik göstermektedir.

Türk Gıda Kodeksi sanayi tipi pekmez üretimlerinde pekmez içerisinde ki HMF maddesine bir sınırlama getirmiştir ve kontrollerini yapmaktadır.

Ancak insanların kendi imkânlarıyla evlerde yüksek sıcaklıklarda uzun süre kaynatarak ürettikleri pekmezlerde HMF oranı sınırın çok üzerine ulaşmaktadır.

İnsan sağlığına oldukça zararı olan bu durumun kontrolü maalesef mümkün değildir.

Pekmezlerin saklanma koşulları sırasında direk maruz kaldıkları gün ışığı yine pekmez içerisinde ki HMF maddesinin miktarını zararlı seviyeye yükseltmektedir.
0 yorum

yağ bezleriyle ilgili kronik bir deri hastalığı

Akne, yüz, omuzlar, sırt ve göğüsteki yağ bezleriyle ilgili kronik bir deri hastalığı.

En çok 14-20 yaşlar arasında görülür ve bu hastalığın tipik belirtileri olan siyah noktalar, sivilceler, gençlerinpsikolojik rahatsızlıklara yol açar.

Yağ bezlerinin kanalında bir tıkaç oluşur ve bu tıkacın başı sertleşip siyahlaşır. Bazen, kanal tıkalı olduğu halde, bez, yağ salgılamaya devam eder ve böylece içi yağ dolu bir kist oluşur.

Siyah noktalara tıpta komedon adı verilir böylece sivilcelerden kurtulmaz. Komedon oluştuktan sonra,

normalde de cildimizde bulunan propionibacterium acnes adlı bakteri buraya yerleşir ve akne oluşumuna katkıda bulunur.

0 yorum

El bileğinden avuç içi ve parmak içlerine doğru



El bileğinden avuç içi ve parmak içlerine doğru yayılan ağrı ve uyuşukluğunuz varsa median sinirin el bileği seviyesinde sıkıştığı akla gelmelidir.

Böyle hastalar özellikle gece uykudan en fazla işaret ve orta parmak uçlarına yayılan ağrı, uyuşukluk, karıncalanma şikayetleri ile uyanan kimselerdir. Hasta ağrının geçmesi için elini kuvvetlice sallama ihtiyacı duyar

Bu ağrı zamanla günlük işlerde de kendini gösterir.Özellikle ince işler yapılırken daha fazladır. Bir süre sonra ağrıya elde beceriksizlik eklenir.

Eğer hastalık ihmal edilirse elde kuvvet kaybı ve hastalarda atrofi (incelme), kalıcı duyu kayıpları ile hastalık ilerler.

Median sinir bileğinde kemik ve el bileği transvers karpal ligament dediğimiz bir zardan oluşan tunelden geçerek avuç içine girer.

Baş parmak, işaret parmağı, orta parmak ve yüzük parmağın yarısının duyusunu; el kaslarının hareketini sağlar.


Sinirin kanal içinde sıkışması yukarıdaki şikayetlere sebep olur. Karpal tunel sendromunun sebepleri;

En sık el bileği zarında kalınlaşma El bileği kırıklarında yanlış kaynama El bileği kanalındaki tümeral kitleler Gebelik,

ilk bulguları gebelik ile başlayan hastalarda gebeliğin bitmesi ile bulgular genellikle geriler.

Hastanın şikayetleri ve muayenesi genellikle tanı koydurucudur.

Muayene sırasında el bileğine bir takım pozisyonlar verilerek yapılan testlerde ağrı artar.

EMG denilen sinirin elektrik akım ölçüleri yüzde 95 oranında tanı koydurucudur. Karpal tunel sendromunun kesin tedavisi cerrahidir.

Ameliyat sinir sıkışıklığını ortadan kaldırıp sinirin rahatlamasını sağlar. Operasyon yalnızca kolun uyuşturulması ile yapılır ve hasta aynı gün taburcu edilir.


Bunun dışında birtakım ilaçlar, istirahat alçıları, sinir etrafına yapılan iğneler ve fizik tedavi geçici rahatlık sağlar ama kesin çözüm değildir.

OP. DR. AKİF TEKÖZ
0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI