işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

Sperm Sayısı Nasıl Arttırılır

Sperm sayısı ve hareketliliği çocuk sahibi olmak için en önemli etkenlerden birisi olduğu kadar, bir erkeğin sağlıklı olup olmamasıyla da yakından ilgilidir. Bilimsel araştırma ve tespitlere göre, çocuk sahibi olabilmek için 20 ile 30 milyon arası sperm yeterli olarak görülmektedir. Ancak son yıllarda sürekli değişen, yetersizleşen ve katkı maddeleriyle dolu olan gıda maddeleri ve kötü beslenme düzenleri sebebiyle, erkeklerde eskiye nazaran çok daha az sayıda sperm bulunmaktadır. 

Ayrıca, iş ve sosyal hayattaki stres, bu oranı daha da etkilemekte ve azaltmaktadır. Sperm sayısını arttırmak için, öncelikle sperm sayısını azaltan faktörlerin önüne geçip, daha sonra beslenme alışkanlıklarını değiştirmek gerekir. Ardından da duruma göre tıbbı müdahale ve ilaç tedavileri denenebilir. Sperm sayısına etki eden faktörler arasında başta sigara gelmektedir. 

Sigaranın bünyesinde bulunan ağır kimyasal maddeler ve nikotin, sperm sayısını azaltmakta, spermlerin canlılık ve hareketlilik oranını düşürmektedir. Ayrıca, sigara içen erkeklerin eşlerinde, düşük riski oranı yükselmektedir. Sperm için en önemli etmen, erkek hormonları olduğundan dolayı, hormonları etkileyen uyuşturucu maddeler, sperm kalitesini ve üretimini olumsuz etkiler. Aşırı miktarda alkol tüketimi, spermin düzenli üretimini bozmaktadır. Alkol, ayrıca testosteron hormonu üretimini ciddi şekilde etkilemekte, hatta kronik vakalarda testislerde küçülmeye sebep olmaktadır.
Bazı ilaçlar da sperm üretimini etkilemektedir, ancak bunların çoğu geçicidir. Kemoterapi gibi tedavilerde kullanılan ilaçlar, daha kalıcı ya da tehlikeli sorunlara sebep olabilmektedir. Bunların haricinde, radyasyon ve yüksek ısılara maruz kalmak da sperm üretimini azaltır.

Bu zararlı faktörleri mümkün olduğunca azaltmak, sperm üretiminin artmasını sağlar. Bunun haricinde bazı gıdalar, meyve ve sebzeler de sperm üretiminin artmasına yardımcı olur. Özellikle bitkilerden ginseng, çakşır yaprağı, zencefil kökü, tarçın, anason, don quai, kişniş ve meyvelerden çilek, ananas, guava ve avokado, sperm sayısını arttırır. Ortak olarak C ve E vitamini, çinko, selenyum ve folik asit içerikli tüm gıdalar da sperm üretimini arttırmaktadır. Sperm sayısından şikayetçi olan kişilerde ise, doktorunun uygun görmesi halinde, mikro cerrahi müdahaleler ya da endoskopik yöntemlerle de sperm sayısını arttırabilir.

0 yorum

Yesil Çayın Faydaları

Yeşil çay, uzmanlar tarafından içilmesi önerilen bir içecektir. Çaylar yaklaşık 400 yıldır, Çin’de çeşitli hastalıkların tedavilerinde kullanılmaktadır.Yeşil çay, çok sayıda yararlı madde içerir. Düzenli olarak içilmesi, çok sayıda yarar sağlamaktadır.Yeşil çay, kateşin isimli maddelerden yüksek seviyede içerir.  Yemek borusu kanserini önlediği ispatlanmıştır. Düzenli içildiği takdirde, erkeklerde sık rastlanılan prostat kanseri riskini üçte iki oranında azaltmaktadır.

Yeşil çay içmek, ultraviyole ışınlarının bedene verdikleri zararlardan korur. Kişide tümör varsa, ciddi oranda küçülmesini sağlar. Güçlü antioksidanlar içermektedir. Kolesterolü düşürür. Tansiyondaki dengesizlikleri düzenler. Vücuttaki bakterileri öldürür. Grip hastalığına yakalananlar bolca tüketmelidir. Yeşil çayın, grip mikrobunu öldürdüğü ispatlanmıştır.

Ağız kokusu sorunu yaşayanlar için de tedavi edici özelliği vardır. 
Kafein içerdiğinden, yorgunluğu yok eder ve enerji verir. İdrar söktürücü özelliği sayesinde, diyet programlarına da dahil edilmektedir. C vitamini barındırdığından, içenin stresini azaltır. Flavonoidler ile kan damarlarının güçlenmesine yardımcı olur. Kan şekerini düşürür ve dengeler. Diş çürümelerine karşı dişleri ve diş etlerini korur.  Düzenli içildiğinde, yaşlanmayı geciktirdiği ispatlanmıştır. Birçok kanser türüne karşı vücudu korur. Sigara kullanan kişiler yeşil çay içtiğinde, sigaranın yarattığı toksik etkiler azalır. Hamile kadınların da yeşil çay içmesi önerilmektedir. Hamilelerin düzenli yeşil çay içmesi halinde, doğumlarının kolay olacağı bildirilmiştir. Doğacak bebeklerde sorun olması riskini de büyük oranda azaltmaktadır. Yeşil çay, hücreleri yeniler ve cildi besler. Kalp ve dolaşım sisteminde oluşabilecek hastalıklardan kişiyi korur. İlerleyen yaşlarda meydana gelebilen kemik erimelerine karşı korunma sağlar.

Hazımsızlık, mide ve bağırsak problemlerine iyi gelmektedir. Baş ağrısı ve migren ağrılarını kısa sürede geçirir. Yeşil çayın ana madde olduğu kozmetik ürünler de mevcuttur. Bu ürünler, gözlere ve cilde son derece iyi gelmektedir.Yeşil çay, bitki yağları içerdiğinden ciltte canlılık ve parlaklık sağlar. Güneş yanıklarının vereceği zararlara karşı koruma sağlar. Yeşil çay özlü kremler ve kozmetikler, ciltteki yaralara temas ettirilmemelidir. İçerdiği maddeler sebebi ile yaralı cilt yüzeylerinde tahrişe yol açabilir. Hayatın her alanında, yeşil çaya yer vermekte yarar vardır. Bu tarz bitkisel mucizelerin, düzenli kullanımı sonucunda yarar almak mümkündür.

0 yorum

Zayıflama Pisikolojisi

Fazla kilodan yakınan kişilerim, en büyük hayali, fit bir bedene kavuşmaktır. Ancak, fazla kilolardan kurtulmak söylenildiği gibi kolay değildir. Kesin bir irade gerekmektedir.Kilo verme hevesi ile belli bir program başlayan kişiler, çok geçmeden heveslerini yitirmektedirler. Her başarısız diyet, kişiye biraz daha hayal kırıklığı yüklemektedir. Gerçekten zayıflamak isteyen, başaracağına yürekten inanan kişiler, kısa sürede zayıflayabilmektedirler. Başarabilmek için inanmak yeterlidir.

Bazı kişiler, uzun yıllar kilolu bir bedende yaşadıktan sonra, kendileri için en uygun zayıflama yolunu bulurlar. Ardından zayıflama başlar. Ancak uzun yıllar boyunca mahvettikleri bedenleri, zayıfladıkça, daha da çok zayıflamayı arzu ederler. 
Bu durumun kontrolden çıkması halinde, psikolojik temelli çeşitli hastalıklar ortaya çıkmaktadır. Kişilerde, yemek sonrasında yaşanan pişmanlığı, bilinçli olarak kusarak yediklerini çıkarma eylemi takip edebilir. Bu sebeple dikkatli olunmalıdır.Zayıflama için, uygun bir diyet ve egzersiz programı yeterli değildir. Tüm bunlara, sabır ve inanç da eklenmelidir. Diyet programının aşırı sıkı olması, kişileri psikolojik olarak olumsuz etkilemektedir. Bu sebeple, beslenme alışkanlıklarını kökten yıkacak diyet programları seçilmemelidir. Normalde yenilen gıdaların porsiyonları küçültülmelidir. 

Beslenme alışkanlıklarında aşırı yağlı yiyecekler varsa, bunlar ya tamamen çıkarılmalı, ya da alternatifler bulunmalıdır. Tek yönlü beslenme üzerine kurulu, Dukan Diyeti benzeri programlardan uzak durulmalıdır. Bu tarz diyetler, hızlı zayıflama sağlamaktadırlar. Ancak, sağlığı tehdit etmelerinin yanında, verilen kilolar, diyetin sona ermesi ile hızla geri alınmaktadır. Bu nedenle, yavaş ama sağlıklı kilo verdiren diyet programları seçilmelidir.Kişi, uygulayacağı diyeti seçerken, sevdiği ve benimsediği yiyeceklerden fazla uzaklaşmamalıdır. Psikolojik olarak, kampa giriyormuş gibi bir temel yaratılmamalıdır. Zayıflama psikolojisi olumlu olarak yapılandırıldıktan sonra, hazır hissedildiğinde diyete başlanmalıdır. Hayatın herhangi bir kısmında yaşanılan sorunlar var ise, diyet ertelenmelidir. 


Bunun yanında, çeşitli bahanelerle diyetin her hafta, hafta başına ertelenmesi, kişinin zayıflama psikolojisine hazır olmadığını göstermektedir. Sağlığı tehdit edecek seviyede aşırı kilolar söz konusu ise, diyetisyen yardımının yanında psikolojik destek de alınmalıdır. Hızlı kilo verme sevdası ile piyasada satılmakta olan zayıflama ilaçları bilinçsizce kullanılmamalıdır. Bu ilaçlar, ancak doktor reçetesi ile verildiği takdirde tercih edilmelidir. Kişi kilolarını vermeye başlarken de kendi ile barışık olmalıdır. Daha sağlıklı bir yaşam ve daha hoş bir görüntü için zayıflayabileceğine inanmalıdır. İnternette aratılarak ulaşılabilecek olan, başarı hikâyelerini okumak da kilo verme konusundaki motivasyonu arttıracaktır.

0 yorum

1 Haftada 5 kilo Verdiren Diyet Programı

Fazla kilolu kalp hastaları için geliştirilmiş bu diyet, ameliyat öncesinde kısa zamanda kilo vermeleri amacına yönelik olarak hazırlanmıştır. Bu diyet sayesinde, sağlıklı bir biçimde yağlardan kurtulmak mümkündür. Diyet süresince, kati surette alkol alınmamalıdır.Kullanılan ilaçlar varsa, alınmalarına devam edilebilir. Bu diyet programının kilit noktası, yağ yakılmasını sağlayan çorbadır.  Bu çorbadan ne kadar çok tüketilirse, yağ yakımı da o kadar çok olacaktır. Diyete tam anlamıyla uyulursa, bir haftalık sürede 5-8 kilo verilebilmektedir.

Diyette belirtilmeyen hiçbir gıda alınmamalıdır. Eğer bir haftalık sürede 6 kilodan verilirse, diyete 2 günlük bir ara verilmedir. Diyette olunmayan zamanlarda, yağ yakıcı çorba içilmemelidir.Yağ yakıcı çorba için gerekli malzemeler; 1 orta boy lahana, 6 büyük soğan, 2 domates, 2 yeşilbiber, 1 demet maydanozdur.

Hazırlanması için; sebzeler küçük parçalar halinde kesilmelidir. Tencereye konarak, üstüne gelecek kadar su eklenmelidir. Tuz, biber ve isteğe göre et suyu tableti kullanılabilir. 10 dakika yüksek ateşte kaynatılır. Sebzeler yumuşayıncaya kadar pişirilmeye devam edilir. Bu çorba, her açlık hissedildiğinde yenilebilir. Miktar ve zaman sınırlaması yoktur. Ne kadar çok çorba tüketilirse, o kadar yağ yakılır. Sadece çorba tüketilmesi sağlık açısından sıkıntılıdır. 

Diyetin ilk günü; muz dışında her türlü meyve ve yağ yakıcı çorba yenilebilir. Çay ve kahve içilebilir. Ancak süt ve şeker eklenmemelidir.

İkinci gün; çorbanın yanında her çeşit sebze yemek serbesttir. Kuru fasulye, bezelye ve mısır yenilmeyecekler listesindedir. Akşam yemeğinde, tereyağlı, fırında patates yenilebilir. Bu gün içerisinde hiç meyve yenmez.

Üçüncü günde, sınırsız yağ yakıcı çorba, meyve ve sebze yenilebilir. Henüz üçüncü günde iken, başlangıçtan itibaren hiç kaçamak yemek yemediyseniz, 2-3 kilo vermiş olmalısınızdır. 

Dördüncü gün; sınırsız yağ yakıcı çorba, sebze ve meyve yenilebilir. Bunlara ek olarak, 1*2 adet muz ve yağsız süt de tüketilebilir. 

Beşinci güne gelindiğinde; kırmızı et yemek serbesttir. Tüm gün süresince, yarım kiloya kadar kırmızı et ve sınırsız domates yenilebilir. 6-8 bardak arası su içmek şarttır. Yağ yakan çorba bugün yalnızca 1 kez içilmelidir. 

Altıncı günde; istenildiği kadar et ve sebze yenilebilir. Patates yenilmeyecektir. Yağ yakan çorbadan en az 1 defa içilmelidir. Haftanın son gününde, kepekli pirinç ve sınırsız sebze yenilebilir. Doğal meyve suları içilebilir. Yağ yakıcı çorba da içilmelidir.

Bir hafta sona erdiğinde, 5 ile 8 kilo arasında bir zayıflama görülmelidir. Daha fazla kilo verilmek isteniyorsa, diyete birkaç günlük ara verildikten sonra tekrar başlanmalıdır.
0 yorum

Arı Sokması Anında İlk Yardım

Özellikle yaz mevsiminde sık rastlanan arı sokması, ani bir acı ile fark edilir. Ardından, arının soktuğu bölge kızarır. Kısa bir süre sonra şişme gözlemlenir. Arı sokmasına karşı alerjisi bulunmayan kişilerde bu şişlik, 24 saat içerisinde, müdahale edilmeden kendiliğinden geçer.
Nadiren şişliğin geçmediği durumlar oluşabilir. Böyle bir durumda, tıbbi yardım almak gereklidir. Alerjisi olmayan kişilerde, toksik bir etki oluşabilmesi için, kişinin aynı anda çok sayıda arı tarafından sokulması gerekmektedir. Nadiren de olsa bu tarz durumlar yaşanmaktadır.

Belirtiler baş ağrısı, kusma, halsizlik ve ateşlenme ile başlamaktadır. Ağır tablolarda, arı sokması ölüme götürebilmektedir.Arı sokmasına karşı alerjisi bulunan kişiler, en riskli gruptadırlar. Bu kişilerde, arı sokması sonrasında belirtiler hemen ortaya çıkar. Şişlik yayılır, nefes darlığı başlar. Bu belirtileri kalpte ritim bozukluğu ve tansiyon düşüklüğü izler. Arı sokması sonucunda ölen kişilerin ölüm sebebi genellikle tansiyonun olması gerekenden fazla düşmesi ve kardiyovasküler şoktur.
Arı sokmasının hemen sonrasında, arının iğnesi hemen çıkarılmalıdır. İğneyi tutup çekmek, cilt içinde kırılmasına sebep olabilir. 
Bu sebeple, iğne, cildin kazınması yöntemi ile çıkarılmalıdır. Arının soktuğu bölge, bol su ve sabun ile yıkanmalıdır. Alerjik tepkilerin önüne geçmek amacı ile buz kompresi yapılabilir. Ağrı yoğun ise, ağrı kesici kullanılabilir. Birden fazla arının soktuğu bir vaka söz konusu ise, vakit kaybetmeden hastaneye gidilmelidir.

Arı sokmalarından korunmak için, çıplak ayakla yürünmemelidir. Arılar ter kokusunu sevdiğinden, arıların olabileceği ortamlarda uzun kollu giyinmek iyi olacaktır. Çiçek kokulu parfümler ve şekerli içecekler arıları ortama çeken etkenlerdir. Genellikle saldırgan bir tavır sergileyen tür, yaban arılarıdır. Bal arıları, kızdırılmadıkları sürece sokmazlar. Arı kovanına yakın bir noktada bir arıyı öldürmek, sokulma riskini arttıracaktır.

Arıların iğnelerinde toksik etki yaratan bir zehir olduğu unutulmamalıdır.İğne vücutta kaldığı her saniye vücuda bir miktar daha zehir girecektir. Bu sebeple iğnenin çıkarılma işlemi hemen gerçekleştirilmelidir. İğnenin derinin kazınması ile çıkarılması mümkün değilse, bir cımbız kullanılmalıdır. İğnenin el ile çıkarılmaya uğraşılması, hem zaman kaybettirir, hem de iğnedeki zehrin daha hızla vücuda verilmesine sebep olur.

0 yorum

Bel Fıtıgı Nedir, Nasıl Meydana Gelir Ve Tedavisi

5 adet omura sahip olan bel bölgesinde, bu omur kemikleri arasında bulunan kıkırdaklara disk denilir. Bu diskler, bağ dokusu görevi yapmaktadırlar.
Disklerin sağlıklı olması son derece önemlidir, çünkü omurganın sağlamlığını, hareket yeteneğini ve darbelere karşı korunması bu bağ dokuları sağlamaktadır. Bu disklerde meydana gelen fıtıklaşma sonucunda, bel fıtığı ortaya çıkmaktadır. 
Fıtıklaşma gerçekleştiğinde, disklerin dış kısmı olan kıkırdak yapıda bozulmalar görülmektedir. Bu bozulmalar sonucunda, disklerin iç kısmında bulunan sıvı, dışarıya doğru taşma yapar. Taşan sıvı, sinirleri sıkıştırır. 

Bu sıkışma sonucunda da hastalık belirtileri ortaya çıkmaktadır. Disklerde fıtıklaşma meydana geldiğinde, diskin içinden sızan bazı kimyasal maddeler, sinirleri ve sinir köklerini olumsuz yönde etkiler. Bu durum da bel kısmında ağrıya sebep olur. Bel fıtığı riski, kişinin genetik ve fizyolojik özelliklerine bağlı olarak artabilmektedir. 
Disklerdeki kıkırdak yapının belli bir yaşa kadar ne kadar ve nasıl beslenmiş olduğu önemlidir. Kimi insan için önemsiz olan bir yükün kaldırılması, başka birinde bel fıtığına sebep olabilmektedir. Erken yaşlarda yüksek olan disklerdeki su miktarı, yaş ilerledikçe azalmaktadır. Bununla beraber, yaşın ilerlemesi ile, bu diskler üzerinde bir takım çatlaklar meydana gelmektedir. 

Onarımı sağlayan hücrelerin de azalması ile hassasiyet artmaktadır. Deformasyon belli bir seviyeye geldiğinde ise, küçük bir yanlış hareket veya bir yük kaldırmak, bel fıtığını ortaya çıkarmaktadır. Diyabet ve damar hastalıkları da bel fıtığının bir tetikleyicisidir. Bel fıtığı, belde ve bacak kısmında beliren ağrılar ile kendini göstermektedir. 
Bel ve bacak ağrısı bir arada olabileceği gibi, tek bir tanesi de gözlemlenebilmektedir. Basit hareketlerde sınırlanma görülür.


Kişi, zaman zaman topallayarak yürümeye başlayabilir. Ağrıya eşlik eden, bacak uyuşması ve bacaklarda karıncalanma hissi görülür. Hastalığa müdahale edilmezse, ilerleyen durumlarda, bacaklarda güç kaybı ve idrarı tutamama gibi çeşitli olumsuzluklar meydana gelebilir. Genetik yatkınlıkla meydana gelebileceği gibi, bel fıtığı riski, uzun süre oturarak çalışanlarda, ağır yük taşıyanlarda, bilinçsiz spor hareketleri yapanlarda, uzun süre araç kullananlarda ve aşırı kilo problemi yaşayan kişilerde artmaktadır.

Bel fıtığının tedavisinden önce, korunma yollarına değinmekte fayda vardır. Her hastalığı meydana gelmeden engellemek en doğrusudur. Kişiler, bel fıtığından korunmak için, ağır cisimleri kaldırmamalıdır. 
Zorunluluk halinde, dizleri kırıp yere çömelerek, kaldırılan cisim alınmalıdır. 
Bel bölgesinden öne doğru eğilerek yük kaldırmak, bel bölgesinde deformasyona ve hatta yırtılma ile bel fıtığına sebep olmaktadır. 
Sağlık sorunu oluşmadan, bel ve karın bölgesini sağlamlaştırmaya odaklı egzersizler yapmak yararlı olacaktır. Herhangi bir eşyayı almak için, uzanmak yerine eşyaya yaklaşmayı tercih etmek gereklidir. İlerlememiş olan bel fıtığı vakalarında, teşhis konulduktan sonra ilaç tedavisine başlanır. Buna ek olarak fizik tedavi uygulanır. Sert yatakta yatmaları önerilir. 

Bazen lazer ile tedavi yöntemi uygulanabilir. İlerlemiş olan bel fıtığı hastaları için, doktorları ameliyat kararı verebilir. Doktor böyle bir kararı verdiğinde, ameliyatı ertelemek ve geciktirmek doğru bir davranış değildir. Ameliyat kararının alınması, bel fıtığının son aşamada olduğunun da bir göstergesidir. Geciktirilen cerrahi müdahale öncesinde hastalar felç olabilmektedir. Günümüzde bel fıtığı ameliyatları, profesyonel ekiplerce yapıldığı takdirde hemen hemen risksizdir. Hastalar ameliyat sonrasında evlerine yürüyerek gidebilmektedirler.

0 yorum

Bogulma Anında İlk Yardım

Boğulma vakalarına özellikle ülkemizde sıkça rastlanmaktadır.Suda yaşanan kazalar, zehirli gazlar, solunum yoluna giren yabancı maddeler ve herhangi bir sebeple ağızda kan birikmesi boğulmaya sebep olabilmektedir.
Boğulmanın ilk anlarında, nabızda ciddi bir artış görülür. Nefes darlığı ve baş dönmesi yaşanır. 
Boyun damarlarının şiştiği gözlemlenir. Boğulmakta olan kişinin yüzünde kızarma olur ve dudakları morarır. 
Bu tabloya kısmen bilinç kaybı eşlik edebilir. 

Boğulma vakasını yaşayan kişiye müdahalede geç kalınmış ise, kişinin dudakları, burnu ve ayak parmakları morarmadan öteye geçerek mavi bir renk alır. Bu vakalarda, kesik kesik nefes alma veya soluksuz kalma durumu gözlemlenir. Nabız son derece yavaşlamıştır ve bilinç tamamen kapanmıştır.
Suda boğulma harici durumlarda, boğulmaya sebep olan etken yok edilmelidir. Boğulan kişinin boynu hafif arkaya doğru eğilir. 
Çenesi nazikçe aralanır ve dil geri gitmiş ise, öne doğru çekilir. Ağız yolu ile yapay solunum yaptırılmaya başlanır. Suda boğulma vakalarında ise, öncelikle kişi sudan çıkarılır. Düz bir yere sırtüstü yatırılarak, eğer varsa kıyafetinin yakası gevşetilir. Ağızda yabancı madde varsa çıkarılır. 
Buna takma dişler de dahildir. Ardından, ağız yolu ile yapay solunum yapmaya başlanır. Boğulan kişi soluk verdiği sırada, başı yana doğru çevrilmelidir. 
Bu döngü 6-7 defa tekrar edilmelidir. Bu sayede, kişi soluk alabilir ve fazla suyu çıkarır. Boğulan kişi, iki el yardımıyla karın bölgesinin altından tutularak yukarı doğru kaldırılır. Bu müdahale, hava yolunda su varsa, bu suyun dışarı çıkarılmasına yardımcı olacaktır.

Boğulmalarda ilk yardım müdahalesinin en önemli kısmı suni teneffüstür. Doğru yapılan bir suni teneffüs, hayat kurtaracaktır.


Suni teneffüse, ağızda bulunabilecek yabancı maddelerin çıkarılmasının ve dilin öne çekilmesinin ardından hemen başlanmalıdır. Boğulan kişinin, burnu parmaklar ile kapatılarak, ağzı geniş bir biçimde açılmalıdır. 
Suni teneffüsü yapan kişi, kazazedenin ağzını kendi ağzı ile kapamalıdır. Güçlü bir şekilde nefes verilmelidir. Bu işlem, kazazedenin göğsü yükselinceye kadar devam etmelidir. Daha sonra nefesin geri çıkması beklenmelidir. Ortalama 4-5 saniye aralıklarla kazazedenin ağzına nefes verilmeli ve ardından da beklenmelidir.
Çocuklarda ise durum biraz farklılık göstermektedir. Boğulan çocuk veya bebek ise, burun ve ağzı, yardım edenin ağzı ile kapatılarak, 3 saniye aralıklarla nefes verilmelidir. Boğulmalarda ilk yardım konusunda, dikkat edilecek en önemli husus, ilk 3 dakika içerisinde suni teneffüse başlanmasıdır. Çünkü 4 dakika sonunda, kişi maalesef ölmüş olacaktır. 
Suni teneffüs müdahalesi bazen 40 dakika, hatta 1 saate kadar uzayabilir. İlk yardım yapan kişi, boğulan şahsın kendi kendine nefes aldığına emin olana kadar müdahaleye devam etmelidir ve yine öldüğüne emin olmadan da suni teneffüse son vermemelidir.

0 yorum

Brokolinin Faydaları

Brokoli, günümüzde sayısız faydaları ispatlanmış olan, çok yararlı bir sebzedir. Havuçta bulunanbeta karotenden çok daha fazlasını içermektedir.Brokoli, her yemeğin yanında haşlanarak sunulabilir. Ayrıca suyu da içilebilecek bir sebzedir. Brokoliyi düzenli tüketen kişilerde, mide, bağırsak ve yemek borusu kanserlerine hemen hemen hiç rastlanmamaktadır.

Brokoli, yüksek miktarda C ve B1 vitaminleri içermektedir. Bunlara ek olarak, kükürt, selenyum, potasyum ve kalsiyumu brokoliden almak mümkündür. 3 çeşit brokoli bilinmektedir. Bunlar, beyaz, mor ve yeşil brokoli olarak sınıflandırılmıştır. Brokoli çiğ olarak yenilebilmektedir. Haşlanarak yenilmesi tercih ediliyorsa, haşlanırken suya birçok vitamin bırakacağı unutulmamalıdır. Bu sebeple, brokolinin haşlandığı su, başka bir yemekte değerlendirilmelidir. Brokoli çok miktarda alınarak, derin dondurucuda saklanabilir. Kalori açısından da çok düşük değerlere sahip olan bu sebze, diyetlerde de yer almaktadır. Özellikle mesane kanserini önlediği bilinmektedir. Hatta bu kanseri tedavi etmede de yardımcı olmaktadır. Brokoli, et ile beraber yenilirse, etin içerisinde var olması muhtemel olan kanserojen maddeleri yok eder. Eğer pişirme esnasında çıkan koku, rahatsızlık veriyorsa, haşlama sırasında, bir miktar limon suyu eklenmesi kokuyu yok edecektir.

Akciğer kanserine karşı da son derece koruyucu olduğu bilinmektedir. Brokoli, düzenli tüketildiğinde, kalp krizi ve katarakt riskini oldukça düşürmektedir. Özellikle ileri yaşlarda karşılaşılan kemik erimesine karşı, brokoli tüketilmelidir. Kadınları, göğüs kanserinden koruyan bir madde de brokolinin içerisinde bulunmaktadır. Brokoli ayrıca, antioksidan özelliğe sahip olan bir sebzedir. Kişilerin hormon dengelerini ayarlama konusunda da oldukça etkilidir. Brokoli, sigara kullanıcılarına önerilmez. Fazla tüketilmesi, cilt sorunlarına, migrene, mide rahatsızlıklarına ve nefes darlığına sebep olabilir. Her gıda gibi, brokoli de kararında tüketilmelidir. Çiçek gibi bir yapıya sahip olduğundan, ilaçlamalar sırasında, daha fazla ilacı tuttuğu için, brokoli alırken organik ürünlerden yana tercih yapılmalıdır. Brokoli haftada birkaç defa düzenli olarak tüketildiğinde, vücutta iyotun emilmesini ciddi oranda azaltır. Bu sebeple, sık brokoli tüketenler, iyotlu besinlere ve iyotlu tuza yönelmelidir. Brokoli, çorbası yapılarak, garnitür şeklinde ve salata olarak sunulabilir. Tercihe göre, zeytinyağı ve limonla pişirilerek, yoğurt ile servis edilebilir.

0 yorum

Burun Kanamasının Nedenleri

En sık rastlanan tıbbi vakalardan biri de burun kanamalarıdır. Burun kanamalarına her yaş grubunda rastlamak mümkündür. Tekrarlayan kanamalarda, mutlaka bir doktora görünmekte yarar vardır.
Halk arasında bilinen, başı geriye yaslayarak bekleme yönteminin yararı olmadığı gibi, zararları da olabilmektedir.Burun kanamasının nedenleri çok çeşitlidir. 
Üst solunum yolları ile ilgili hastalıklara, burun kanaması eşlik edebilmektedir. 

Çocuklarda ise, burna sık sık parmak sokulması ile kılcal damarların zedelenmesine bağlı olarak tekrar eden kanamalar meydana gelebilmektedir. 

Özellikle belli bir yaşın üzerindeki kişilerde, yüksek tansiyona bağlı olarak burun kanamaları gerçekleşmektedir. Bu tür kanamalar, genellikle tıbbi müdahale ile durdurulabilmektedirler. Bazı kişilerde, kanı sulandıran ilaçlar da burun kanamalarına yol açabilmektedir.  Burun üzerine, yüz bölgesine ve kafatasına darbe alınması durumunda da burun kanamaları görülebilir. Çeşitli sebeplerle kullanılan buruna püskürtülen kortizonlu ilaçlar ve kokain kullanımı da rastlanan sebeplerdendir. Daha ciddi sebeplerin başında da, burunda ve genizde oluşan tümörler gelmektedir. Herkesçe sık kullanılan, kan sulandırıcı etkiye sahip ilaçlar, burun kanamalarına yol açtığından, Aspirin de dâhil olmak üzere, tüm ilaçlar, doktor tavsiyesi ile kullanılmalıdır. 
Tansiyon hastalarının burunlarının kanamasının, beyin kanamasını önlediği inancı son derece yanlıştır. Burun kanamasının yaşandığı durumlara, beyin kanaması da eşlik edebilmektedir.

Burun kanaması meydana geldiğinde, baş kesinlikle geriye eğik tutulmamalı ve burun deliklerine herhangi bir madde tıkanmamalıdır.

Hemen bol soğuk su ile burun, zorlanmadan yıkanmalıdır. Kanlar temizlendikten sonra, burnun iki yanına parmaklarla baskı uygulanmalıdır. 
Bir süre beklenmelidir. 
Eğer kanama durmadı ise, aynı işlem tekrarlanmalıdır. Burun kanaması vakalarının büyük bir bölümünde kanama, bu yöntem ile durdurulabilmektedir. Belli bir süre zarfında durmayan kanamalar için, acilen bir Kulak Burun Boğaz uzmanına başvurmak gerekmektedir. 
Özellikle yüksek tansiyona bağlı olan ve tekrarlayan kanamalar dikkate alınmalıdır. Gerekli testler Kulak Burun Boğaz Uzmanı tarafından yapılacaktır. 
Sonuçlara göre de en doğru tedavi yöntemi bulunabilir. Tüm müdahalelere rağmen kanamaların devam ettiği durumlarda, cerrahi yöntem kullanılabilmektedir. 
Küçük bir operasyonla, kanamaya sebep veren damarlar bağlanır. Böylece,kanamaya tamamen son vermek mümkün olur. Basit bir durum olarak algılansa da, tekrarlayan burun kanamaları ciddi hastalıkların belirtisi olabilirler. Bu sebeple mutlaka dikkate alınmalıdırlar.

0 yorum

Demir Eksikligi Olanlar Nasıl Beslenmeli

Kansızlık olarak bilinen hastalıklar arasında, en sık rastlanılan tür, demir eksikliğidir. Demir, kandaki alyuvarların oksijen aktarmasını sağlar. Ancak bu minerali vücut kendi üretemez.
Vücuda almanın tek yolu gıdalardır. Yumurta, et ve pekmez gibi gıdalar, demir içermektedir. Yapılan kan testlerinde, hemoglobin değeri kadınlarda 12 g/dl, erkeklerde ise 13 g/dl seviyesinin altına düşmemelidir. 
Düştüğü takdirde, yaşanılan tablo, anemi olarak adlandırılabilir.Demir içerikli gıdaların yeteri kadar tüketilmemesi, kanama ile sonuçlanan hastalıklar, bağırsaklarda bulunan çengelli solucan paraziti ve vejetaryen beslenme biçimi, demir eksikliğine neden olan başlıca nedenler olarak sayılabilir. 

Kadınlarda normalden fazla doğum yapmak ve regl kanamaları demir eksikliğine sebep olabilmektedir. Bu hastalık, halsizlik, iştah eksikliği, baş ağrısı, gereğinden fazla üşüme ve hafızanın zayıflaması ile belirti vermektedir. Demir eksikliği yaşayan kişilerin, dudaklarında kronikleşen çatlama ve tırnaklarında kolayca kırılma gözlemlenmektedir.
Demir eksikliği olanlar, kırmızı et ve sakatat türü yiyeceklere ağırlık vermelidir. Beslenme programına, yeşil yaprağa sahip sebzeler, kuru meyveler, pekmez ve yumurta mutlaka eklenmelidir. Çay ve kalsiyum ağırlıklı gıdalar, demirin vücut tarafından emilmesini azaltmaktadır. C vitamini ise, demirin emilmesini arttırır. Bu sebeple turunçgiller fazlaca tüketilmelidir. Kepek ekmeği de demir eksikliği yaşayan kişilere önerilmemektedir. 

Demir eksikliğine sebep olan faktör tespit edildikten sonra, doktor tarafından demir ağırlıklı diyet ile demir eksikliğini giderecek olan ilaçlar reçete edilir. Demir eksikliğinde verilen takviye amaçlı ilaçların bazıları ağız yoluyla alınırken, bazıları da damar yoluyla uygulanır. Eksikliğin seviyesine göre, verilecek takviye yöntemine doktor karar vermektedir.


Kişiler, çeşitli kaynaklardan aldıkları bilgiler doğrultusunda, kendi kendilerine teşhis koymamalıdırlar. 
Demir eksikliğinin çeşitli sebepleri olabilmektedir. Bu altta yatan sebepler, doğru biçimde tespit edilerek, doktor tarafından netleştirilmelidir. Demir eksikliği bir sebep değil de sonuç ise, kaynağa gidilerek tedavi uygulanmalıdır. Kişiler, keyfi olarak, demir takviyesine yönelik ilaçlar kullanmamalıdırlar. 
Gereğinden fazla demir alımı halinde, vücutta depolama yapılması, önemli hastalıklara sebep olabilmektedir. Demir alımı aşırıya kaçtığında, karaciğerde toplanabilir. Bu birikim sonucunda, kişi siroz hastalığına yakalanabilir. Doktorun vereceği tedavi süresine ve de ilaçların dozajına dikkatle uyulmalıdır.

0 yorum

Dr Mehmet Öz Ve Afrika Mangosu

Dünyaca ünlü Türk asıllı Doktor Mehmet Öz ile özdeşleşen bir zayıflama formülü olan Afrika Mangosu, herkes tarafından büyük ilgi görüyor.Zayıflama hapları arasında, Amerika başta olmak üzere birçok ülkede, ilk sıralarda yer alan African Mango adlı hap, Türkiye’de de satılıyor.Bu hapın birçok Hollywood yıldızı tarafından da kullanıldığı biliniyor. Çeşitli lifler, potasyum ve antioksidanlar içeren bu hapın, zayıflamaya büyük katkıda bulunduğu ve ayrıca cilt ile saçlar üzerinde de olumlu etkiler yaptığı biliniyor.

Dr. Mehmet Öz’ün önerisi olan Afrika Mangosu hapı, tamamen doğal bir içeriğe sahip olması ile dikkat çekiyor. Hapın içeriğinde, %40 oranında mango, %20 oranında yeşil çay, %10 oranında kafein ve çeşitli doğal katkılar bulunuyor. Bu hapın, günde 3 defa kullanılması gerekiyor.
Öğünlerden en az yarım saat önce hapın kullanılması öneriliyor. Bu hapın etkisinin arttırılması için, kullanım süresince günde en az 2 litre su içilmesi gerekiyor. Hamile ve emziren hanımların kullanmaması gerekiyor. Kalp hastaları, karaciğer sorunu yaşayanlar ve böbrek hastaları için hapın kullanımı uygun değildir. 16 yaşından küçüklerin kullanması da önerilmiyor. Bu hapın tamamen doğal olduğuna vurgu yapılıyor. Afrika Mangosu hapı hiçbir şekilde kimyasal içermiyor. Bugüne kadar herhangi bir yan etkisi tespit edilmemiş. Bu hapın, metabolizmayı hızlandırdığı ispatlanmıştır. Kişiye enerji verir ve cildi güzelleştirir. İçerdiği mango meyvesi, vücuttaki yağlarım hızla yakılmasını sağlar. İçerdiği minerallerin katkısı ile saçları sağlığına kavuşturup, dökülmesini önlemektedir.
Zayıflama hapları günümüzde hala tartışmalara konu olmaktadır. Bitkisel dahi olsa, doktor tavsiyesi olmadan hiçbir hapın ve ürünün kullanılmaması konusunda uyarılar yapılmaktadır.Bazı kişiler üzerinde olumlu sonuçlar alınan bu bitkisel ürünler, başka kişilerin üzerinde sağlığı bozan etkilere sebep olabilmektedir. Bu tarz ürünler kullanılmadan evvel doktor muayenesi ve kullanılması istenen hap konusunda doktorun fikrinin alınması şarttır. Kişilerin farkında olmadıkları bir takım hastalıkları olabilir. Bazı hastalıklar başlangıç düzeyinde belirti vermeyebilirler. Bir insanda, henüz farkında olmadığı bir kalp hastalığı başlangıcı veya farklı bir durum varsa, bu hapların kullanımı ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. 

0 yorum

Burkulma Anında İlk Yardım

Eklemlerin, normalin dışında zorlanması ile burkulmalar meydana gelmektedir. Bir eklemde burkulma gerçekleştiğinde, şişlik ve ağrı gözlemlenir.
Burkulmalara, yumuşak doku zedelenmeleri ve yırtılmalar da eşlik edebilir. Hareket halinde iken, söz konusu eklemde, ağrı ve acı hissedilir. 
Burkulan eklemin bulunduğu bölgeye, bez veya havluya sarılarak buz konulmalıdır. Kesinlikle hareket ettirmek doğru değildir. Burkulma ayaklardan birinde gerçekleştiyse, o ayağın üzerine basılmamalıdır. Mümkünse, koltuk değneği yardımı ile yürünmelidir. 

Burkulmuş eklemi, boşluğa ve yere doğru sarkıtmak yanlıştır. Bu davranış ağrıyı arttıracaktır. Doğru olan, burkulmuş eklemin kalp seviyesinden yüksekte tutulmasıdır. Burkulan ekleme ısı uygulanması da son derece yanlıştır. Isı, şişliği daha da arttıracaktır. Eklem ovulmamalı, hareketsiz bir şekilde bırakılmalıdır. Esnek sargı bezleri yardımıyla, burkulan bölge, sıkmadan sargılanmalıdır.
Burkulma durumunda ilk yardım uygulamasını kişi kendi kendine yapabilir. Öncelikle, burkulma ağrısı hissedilir hissedilmez, yapılmakta olan işe son verilmelidir. Hemen dinlenmeye geçilmelidir. Buz uygulanıp, sargıladıktan sonra kalp seviyesinden yükseğe kaldırılarak beklenmelidir. Parmaklarda ve bileklerde meydana gelen burkulmalarda, yüzükler ve bilezikler hemen çıkarılmalıdır. Ağrının azaltılmasına yönelik olarak, aspirin alınabilir. 

Burkulmayı yaşayan kişi, 18 yaşından küçük ise, aspirin vermek doğru olmayacaktır. Bu yaş altına, burkulma durumlarında verilen aspirin, çok nadir olsa da Reye Sendromu’na yol açabilmektedir. Çocuklarda yaşanan sakatlanmaların hepsinde, ebeveynlerin iyi gözlem yapmaları gerekmektedir. Bazen küçük yaşlardaki çocuklar, ağrı ve sıkıntılarını dile getiremeyebilirler.

Burkulma durumunda ilk yardım yapıldıktan sonra, 24 saat içerisinde bir iyileşme gözlemlenmelidir. Tamamen bir iyileşme olmasa da, 24 saat içerisinde bir hafifleme fark edilebilmelidir. Bu gerçekleştiğinde, iyileşmenin başladığı anlaşılabilir. 

Maksimum 15 gün içerisinde, eklem tamamen iyileşecek ve eski haline dönecektir. Bu noktada en önemli olan, eklemin dinlendirilmesi ve kullanılmamasıdır. Bazı durumlarda, yapılan ilk yardım ve kişisel müdahalelere rağmen, ağrıda azalma olmayabilir. 
Burkulma sonrası, ağrı ve belirtiler aynı seviyede devam ediyor ise, vakit kaybetmeden bir ortopedi uzmanına görünmekte fayda vardır. Burkulmanın bazı derecelerinde, ameliyatla tedavi gerekebilmektedir. 
24 saat sonrasında hafifleme görülmeyen burkulmalara, başka zedelenmeler eşlik ediyor olabilir. Bu sebeple, sakatlanmanın içeriğini ancak uzman bir doktor netleştirebilir.

0 yorum

Tiroid Yetmezligi Ve Diyet Tiroid İliskisi

Tiroit yetmezliği hastalığı, kişilerin metabolizmasını son derece yavaşlatmaktadır. Bu hastalığa sahip kişiler, hastalanmadan önceki kilolarının minimum %15 fazlasına sahip olmaktadırlar. Kilo vermek için diyete başlanmadan önce, bu hastalığın tedavi edilmesi şarttır.

Kadın hastalarda, tiroit yetmezliğine, menopoz da eşlik ederse, kilo vermek imkansız bir hale gelir. 
Kilo vermek isteyen kişilerin kanındaki insülin de ölçülmelidir. 
Bu değer yüksekse, karbonhidrat tüketimine kısıtlama getirmek doğru olacaktır. Makarnanın ve ekmeğin kepekli türlerinin tercih edilmesi de yardımcı olacaktır.

Tiroit yetmezliği yaşayan kişilerde, karbonhidratların parçalanması ve sindirilmesi yüksek oranda zorlaşır. Şeker hücrelere giremediğinden, vücut kendini koruma amaçlı insülin salgılamasını arttırır. Bu artış, iştahı açar ve dolayısıyla kilo alımına sebep olur. Tiroit hastaları eğer kilo veremez ise, ilerleyen zamanlarda diyabete yakalanma riskleri yüksektir. 
Bunlardan dolayı, tiroit hastalarının yapacakları diyette, karbonhidratlara ve yağlara neredeyse hiç yer yoktur. Diyete ek olarak egzersizler de aksatılmamalıdır. Doğru beslenme ve doğru egzersiz programına rağmen, zayıflama gerçekleşmiyorsa, doktor tarafından yazılacak olan ilaçlar kullanılmalıdır. 
Tiroit yetmezliği yaşayan kişiler, kontrolleri esnasında selenyum değerlerine de baktırmalıdırlar. Eğer bir eksiklik söz konusu ise, eksikliği giderici ilaçlar yazılacaktır. 
Kilo vermede problem yaşayan tiroit yetmezliği hastaları, doktor onayı olduğu takdirde, T3 ve T4 adıyla anılan ilaçları beraber almayı deneyebilirler. Tüm çabalara rağmen kilo verilemiyorsa, başka sebepler aranmalıdır. Aşırı stres, uyku düzensizlikleri ve bazı gıda alerjileri kilo vermeyi engelleyebilmektedirler.



Kilo vermede sorun yaşayan tiroit yetmezliği hastalarına gerekli testler yapılmalıdır. Ardından, verilen diyet programındaki kaloriler bir miktar daha azaltılabilir. Selenyum, magnezyum, kalsiyum ve B vitamini eksikliği yaşayan kişiler, kilo verememektedirler. 
Bu sebeple, bu eksikliklerin olup olmadığına bakılmalıdır. Psikolojik nedenler gözden geçirilmeli ve varsa tedavi edilmelidir. 
Hormon bozukluğu olup olmadığına da bakılarak, kapsamlı bir kontrolle, sorunun tespit edilmesi ve çözülmesi mümkündür. Tiroit yetmezliğine bağlı olabilecek etkenler ortadan kaldırıldıktan sonra, hala kilo verilemiyorsa, bahsettiğimiz tüm değerler kontrol edilmelidir. Eğer psikolojik bir sebep tespit edilmiş ise, bir psikiyatri uzmanı ile beraberce çalışılması da yarar sağlayacaktır.

0 yorum

Dereotunun Faydaları Nelerdir

Dereotu maydanozgiller familyasına üyedir ve Asya’nın batısı ile Avrupa kıtasının güney bölgesi anavatanı olarak kabul edilmektedir. Ülkemizde bahçelerde kültür bitkisi olarak yetiştirildiği gibi aynı zamanda yabani olarak doğada kendiliğinden yabani olarak yetişmektedir. 120 cm. varan boyu ile dikkat çeken dereotunun çiçekleri sarıdır. 


Son derece etkileyici bir kokuya sahip olan dereotu otsu bitkiler kategorisine girmektedir. Dereotu taze olarak kullanılabileceği gibi aynı zamanda sonbahar mevsiminde kurutularak kullanımı da yaygındır. Peki dereotunun faydaları nelerdir? Dereotunun faydaları arasında ilk sırayı gaz sökücü etkisi almaktadır. Dereotu son derece güçlü bir gaz sökücüdür ve hem mide gazlarında hem de bağırsak gazlarında olumlu etkileri bulunmaktadır. Sürekli olarak hıçkırık sorunu yaşayan kişilerin düzenli olarak dereotu tüketmeleri ve dereotu çayı içmeleri halinde bu sorunları kısa sürede ortadan kalkacaktır. Mide düzenini sağladığı için hazımsızlıkla mücadelede etkilidir. Savunma sistemini güçlendirdiği için dereotu hastalıklarla mücadelede etkilidir ve salgınların olduğu dönemde bağışıklık sistemini güçlendirmesi için kullanılmalıdır.

Dereotu çayı adet döneminde kanama miktarını artırdığı için bebek bekleyen anne adaylarının kullanması kesinlikle önerilmemektedir. Düzenli olarak dereotu tüketen kişilerde kolesterol sorununun görülme sıklığı düşerken yine ayın şekilde kandaki yağ seviyesinin de düştüğü görülmektedir. Dereotunun faydaları açısından en etkili olanı dereotunu taze olarak kullanmaktır. Ancak dereotu çayı da etkilidir. Dereotu tohumu ise son derece acı olana tadı nedeni ile tüketimi zor olan bir seçenektir. Yine de çekilmiş dereotu tohumunu yoğurt ile tüketme imkanınız bulunmaktadır. Kurutulmuş dereotu uygun şartlarda (ağzı çok sıkı olarak kapatılmış bir kabın içinde güneş almayan bir yerde) saklanırsa 6 ay boyunca yine aynı şekilde tüketen kişiye fayda sağlayacaktır. 

0 yorum

Hamilelik Testi Ne Zaman Yapılmalı

Kadınların hamileliklerini kesin olarak belirlemek için kullandıkları yöntemlerden biride hamilelik testidir. Hamilelik testi evde uygulanabilen basit idrar testlerinin yanı sıra sağlık merkezlerinde oluşan kanda gebelik testlerini de kapsamaktadır. İdrarda gebelik testinin uygulaması çok daha kolay olup doğruluk oranı ise testin uygulanışına bağlı olarak değişmektedir.

İdrarda gebelik testinden en doğru sonucu alabilmek için adet gecikmesinin yaşanmasını ve bu gecikmenin üzerinden en az 5 gün geçmesini beklemek gerekir. İdrar numunesinden gebelik tayini yapılan bu testlerin daha erken uygulanması halinde testin tespit ettiği gebelik hormonu olan HCG adlı hormon henüz yeteri kadar yükselmediği için gebelik olmasına rağmen testte negatif sonuç çıkma riski yükselmektedir. Gebelik testi hatalı pozitif çıkma şansı ise nerede ise sıfırdır. Çünkü bu test kiti HCG hormononu tespit etmektedir ve bu hormon gebeliğe bağlı olarak yükselişe geçmektedir.

Gebelik testiniz pozitif çıktığı halde gebe olmadığınızı öğrendiyseniz bu durumda hemen genel sağlık taramasından geçerek bu durumun araştırılmasını sağlamanız gerekir.  Ancak bu milyonda bir görülebilecek bir durumdur ve pozitif çıkan gebelik testleri büyük oranda doğru testlerdir. İdrarda gebelik testi ise yanılma payı en düşük olan gebelik testi olup gebeliğin üzerinden 7 gün geçtikten sonra dahi doğru sonuç verebilmektedir. Erken gebelik testi olarak satılan testlerin ise uygulanması için en azından korunmasız olarak girilen ilişkinin üzerinden en az 15-20 gün geçmesi gerekir. 

0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI