işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

Modern Yöntemlerle Bebek Sahibi Olabilirsiniz

Bebek sahibi olmak isteyen çiftlerin en önemli sorunlarının başında tüp bebek tedavi yöntemlerinden hangisinin uygulanması gerektiğine karar verememeleri gelmektedir. Tam donanımlı bir merkezde doğru seçenekler uygulanmadan gerçekleştirilen denemeler genellikle başarısızlıkla sonuçlanmadır. 

Memorial Ankara Hastanesi Tüp Bebek Merkezi başkanı Prof. Dr. Aygül Demirol, tüp bebek tedavisinin çiftlere özel planlanması gerektiğini belirterek modern tedavi yaklaşımları hakkında bilgi verdi.

Detaylı bir değerlendirilme yapılmalı
Gebeliğe giden yolda kendiliğinden kolaylıkla sonuca ulaşılamıyor ise tüp bebek-mikroenjeksiyon teknolojileri, annenin yumurtası ve babanın spermini laboratuvar ortamında sağlıklı ve kontrollü şekilde birleştirerek çiftlere yardımcı olmaktadır. Tüp bebek ve kısırlık tedavisinde en önemli unsur, çiftlerin doğru değerlendirilmesi ve ardından nedene yönelik tedavi seçeneklerinin doğru bir şekilde sunulmasıdır. Çiftlere yeterli zaman ayrılarak tüm soruları cevaplanmalı ve tedavi yöntemi bireyselleştirilerek aileye özel olarak uygulanmalıdır.

Tüp bebek tedavisinde merkez seçimi çok önemli
Tüp bebek hizmetinin tam donanımlı bir hastanede sunulması, çiftlere birçok yönden avantaj sağlamaktadır. Bu avantajların başında hastaların, hastanenin tüm alt yapı imkânlarından faydalanabilmesi gelmektedir. Tüp bebek uygulamasının tam donanımlı bir hastane ortamında gerçekleştirilmesi, tedavinin kalitesini ve başarısını artırmaktadır. Bunun yanı sıra hastanedeki tüm bölümlerle işbirliği halinde çalışılması daha başarılı sonuçlar alınmasına büyük katkı sağlamaktadır.

Tekrarlayan başarısızlıkların nedeni iyi araştırılmalı
Tekrarlayan tüp bebek tedavisi başarısızlıklarında öncelikle bu sonuçların hangi faktörlere bağlı olabileceği detaylı iyi bir şekilde araştırılmalıdır. Ardından bu süreç çifte en doğru şekilde aktarılmalı ve yeni bir tedavi planı çizilmelidir.

İlaçsız tüp bebek yöntemi(IVM): IVM, tüp bebek teknolojilerinde çığır açan önemli ve yeni bir yöntemdir. Tıbbi olarak ispat edilmiş, güvenilir bu yöntem sayesinde dünyada şuan anda doğan 1000 üzerinde bebek vardır. Bu bebeklerde herhangi bir sağlık sorunu ve genetik bir probleme de rastlanmamıştır. IVM, dünyada az sayıda saygın merkezde uygulanmaktadır. Üst düzey bir teknoloji, profesyonellik, yoğun uğraş ve sabır gerektirdiği için tüm merkezlerde henüz yoğun uygulamaya geçmemiştir. Tanım olarak; herhangi bir yumurtlama tedavisi için uygulanan enjeksiyonlar verilmeksizin, yumurtalıklardan ufak yani olgunlaşmamış yumurtaların alınıp laboratuvar koşullarında olgunlaştırılması, (bu aşama 24-48 saat almaktadır) olgunlaşan yumurtalara mikroenjeksiyon yöntemi ile spermin enjekte edilmesi sonucu, embriyoların elde edilerek transferi anlamına gelmektedir.

IVM tekniği ile elde edilen embriyolar, aynen normal tüp bebek tekniklerinde olduğu gibi, genetik tanı yani PGD ile analiz edilebilmekte, ileri evre transfer yani blastosist transferi yapılabilmektedir. Ayrıca tedaviden artan embriyolar daha sonra kullanılmak üzere saklanabilmekte yani dondurulabilmektedir.

Ko-Kültür yöntemi: Ko-kültür, embriyo gelişimini destekleyen ek bir besi ortamıdır. Bu yöntemde, yumurta ve spermin döllenmesinden embriyonun gelişimine ve anne rahmine yerleştirilmesine kadar embriyo, laboratuvarda özel sıvılar içerisinde geliştirilmektedir. Bu sıvılar anne rahmi ve tüplerdeki sıvıları taklit eden niteliktedirler. Ko-kültür vasatı ek bir besi ortamı olarak embriyonun gelişimine salgıladığı büyüme faktörleri ile katkıda bulunmaktadır. Böylece daha kaliteli embriyolar elde edilerek gebelik şansı yükseltilmektedir.

Gebelik aşısı: Anne rahminin gebeliği kabul edecek şekilde bağışıklık sistemi ile hazırlandığı yöntemdir. Anne adayından alınan kandan "lenfosit" denilen kan hücreleri ayrıştırılmaktadır. Bu hücreler özel kültür sıvılarında CRH hormonunun desteği ile özel işlemlere tabi tutulmaktadır. Elde edilen sıvı, embriyo rahme yerleştirilmeden 1-2 gün önce ya da bazı vakalarda aynı gün rahim içine verilmektedir. Bu yöntem ile rahim içi bağışıklık sistemi üzerinden embriyoyu daha kolay kabul eder duruma gelmektedir ve böylece embriyo daha kolay gebelik oluşturacak şekilde tutunmaktadır.
Embriyoya genetik analiz yapılması: Bu yöntemde, embriyolar rahme yerleştirilmeden önce genetik açıdan değerlendirilmektedir. Böylelikle sağlıklı embriyolar seçilerek transfere götürülmektedir. Genetik analiz her vaka için uygun ve gerekli değildir. Bu nedenle çiftlere iyi bir bilgilendirme ile sunulmalıdır.

ERA testi: Rahim içinin embriyoyu kabul etme potansiyelinin saptanarak tedavinin planlanmasıdır.
Embriyo gelişiminin takip edilerek transfer için ideal embriyonun seçilmesi yöntemi: Embriyonun gelişimi video kayıt sistemi ile sürekli izlenerek, bölünme hızı ve hücre yapısına göre değerlendirilir ve gebelik şansı en yüksek embriyo seçilir. Bu sistem embriyonun genetiği hakkında da bilgi verdiği için oldukça önemlidir. Değerlendirmeyi yapan ekibin bu konuda eğitimli ve deneyimli olması gerekmektedir.

0 yorum

Yüksek Tansiyon Belirtileri Ve Nedenleri

Çoğunlukla yaşlılar tarafından yaşanan tansiyon rahatsızlığı uzun tedavi gerektiren bir hastalıktır. Özellikle yüksek tansiyon oldukça yaygın olarak görülmektedir. Aşırı kilo, ilerleyen yaş ve dengesiz beslenme yüksek tansiyon nedenleri arasında yer alır. Yüksek tansiyon belirtileri, farklı rahatsızlıklar ile benzer belirtilere sahiptir.

Yüksek tansiyon belirtileri arasında öncelikli olarak baş dönmesi, bulantı ve baş ağrısı yer almaktadır. Yüksek tansiyon rahatsızlığı grip ve üst solunum yolları rahatsızlıkları ile ilk safhasında aynı belirtileri göstermektedir. Hastalar genel olarak bir salgına yakalandıklarını düşünebilirler. Ancak sadece mevsim değişimlerinde değil, farklızamanlarda da bu belirtiler gözlendiğinde farkına varırlar.

Yüksek tansiyon çoğunlukla belirtilerini çok ilerleyen safhalarda gösterir. Bu nedenle yüksek tansiyon rahatsızlığı erken teşhis edilemeyen rahatsızlıkların başında gelir. Diğer bir belirti ise kalp ağrısıdır. Bu belirti hastanın hemen doktora gitmesini sağlar. yüksek tansiyon sürekli kontrol altında tutulması gereken bir rahatsızlıktır. Tanı konulduğunda öncelikli olarak hayat düzeni değiştirilmelidir. Doktorun önerdiği diyet listesine uyum sağlanmadır. Yüksek tansiyonun en tetikleyicileri arasında besinler yer almaktadır. Tuz tansiyonu yükselten en önemli besindir. Tuzun yanı sıra kırmızı et tüketiminin de azaltılması önemlidir. Diyet listesinde yer alan tüm besinlerin önerilen düzeyde tüketilmesi ve tansiyon ilaçlarının doğru kullanılması şarttır. Ayrıca stres yüksek tansiyona sebep olmaktadır.

Yüksek tansiyon belirtileri ne yazık ki erken teşhis imkanı sunmamaktadır. Ancak ortaya çıkabilmesi için her yıl düzenli olarak sağlık kontrolünden geçmek gerekmektedir. Tansiyon rahatsızlığı ilerleyen yaşlarda gözlense de erken yaşta ancak kontroller sayesinde meydana çıkabilmektedir. Ömür boyu rahatsızlık olarak görülen tansiyonun en büyük düşmanı ise düzenli spor yapmaktır. Çoğu rahatsızlığa neden olan sigara ve alkol alışkanlığı yüksek tansiyon hastalığında da tetikleyici olarak görülmektedir. Bu nedenle tansiyon rahatsızlığı olan kişilerin bu kötü alışkanlıklardan vazgeçmesi önemlidir. 45 yaş üzeri kişilerin sadece tansiyon rahatsızlığı tanısı konduğunda değil, konmadan önce de diğer hastalıklardan korunmak için yeme ve içme alışkanlıklarına, düzenli olarak egzersiz yapmaya önem vermeleri önemlidir. Her hastalığın en önemli ilacı erken teşhistir. Düzenli olarak sağlık kontrolü yapmak hayat kurtarır.
0 yorum

Kalbe İyi Gelen Yiyecekler Nelerdir

Kalp hastalıkları yüzünden her yıl dünyada ve ülkemizde ölüm oranları diğer hastalıklara oranda kat kat fazla. Bu hastalık kişinin beslenme alışkanlıkları nedeniyle ortaya çıkıyor. Hızlı yaşam koşullarına bağlı olarak değişen yemek alışkanlığı içine trans yağlar, rafine şeker ve doymuş yağ içeren gıdalar çok fazla girdi. Bu nedenle her geçen gün kalp ve damar hastalıkları hızla artıyor. Ancak bu hastalıktan korunmak için kalbe iyi gelen yiyecekler tüketilebilir.

Kalp hastalığı olan ya da olmayan kişiler sağlıklı beslenme listesi ve bağlı kalınacak diyet programları ile herkesin hayatı kaliteli bir şekilde düzenlenebilir. Kalbe iyi gelen yiyecekler genelde kan basıncını azaltan potasyum içeren, omega 3 yağ asidi içeren balıklar, yulaf gibi lif içeriği olan gıdalar, ceviz ve ketem tohumu gibi besin kaynaklarından oluşuyor.

Kalp Sağlığı İçin Önerilen Besin Kaynakları

Kuruyemiş: Omega 3 yağ asidi bakımından zengin kaynaklardan olan keten tohumu, kabak çekirdeği, ceviz ve bunun gibi besinler balık tüketmeyi sevmeyen kişiler için en iyi alternatiftir. Yemişlerde lif bulunur ve lifler kan basıncını düşürerek kan şekerindeki ani düşüşleri de engeller. Kan şekeri düştüğündeki aşırı yemek yeme isteği kaybolur. Bu nedenle yemiş tüketenler açlık hissini kolayca kontrol altına alabilir.

Balık: Omega 3 yağ asidi bulunan somon ve ton balığı kalp sağlığı için oldukça ideal yiyecekler. Kalp ve damar sağlığını korumak adına omega 3 trigliserid düzenini azaltır ve bunu bağlı olarak damar çeperinde tıkanıklığa yol açan oluşumlarını engeller. Ayrıca kan basıncını da düşürür. Günde en az 2 öğün balık tüketmek uzmanlar tarafından kalp sağlığını
korumak için önerilir.

Yulaf: Yüksek tansiyona sahip olanlar kalbe iyi gelen yiyeceklerden olan yulaf gibi besinleri tüketebilir. Aynı zamanda yulaf kolesterolü de düşürür ve A vitamini bakımından zengindir. Kan şekerinin düşmesini engelleyen yulaf yemeklerden sonra tokluk hissinin uzun bir süre kalmasını sağlar.

Potasyum: Meyve ve sebzelerde yer alan potasyum bir mineraldir. Kan basıncını etkili şekilde düşürerek kalbi korur. Tuzla birlikte alınan ve vücutta su tutulmasını sağlayan sodtum mineralinin tersine hareket eder ve fazla su tutulmasını engeller. Yoğurt, patates, muz ve biberde çok sayıda bulunur.


Kalbe Zararı Dokunan Besin Kaynakları

Rafine beyaz un: Aşırı insülin salgılatır ve kan şekerini yükseltir. Bu nedenle kepekli tahıllar ve buğday unu tercih edilmelidir. Bu unlar lif bakımından da zengindir. Özellikle keki cips, gofret ve börek gibi gıdaları az tüketmek kalbe iyi gelecektir.

Tuz: Aşırı tuz tüketimi kan basıncını yükseltir ve bu nedenle kalbi zorlar. Gün içinde yaklaşık yarım çay kaşığından fazla tuz tüketmek kalbe zarar vermektedir.

Bunun dışında kalbe zarar veren yiyecekler:

  • Tam yağlı süt
  • Tam sağlı süt ürünleri
  • Yağlı etler
  • Beyaz undan yapılan tüm besinler
  • Aşırı tuzlu besinler
0 yorum

Sedef Hastalıgı Ve Tedavi Yöntemleri

Sedef hastalığı nedir dendiğinde ilk akla gelen derideki kabuklaşmadır. Sedef hastalığı bir deri hastalığıdır. Yaygın bir hastalık olan sedef hastalığı cildin her noktasında görülebilmektedir. Sedef hastalığı sadece belirli noktalarda meydana gelebileceği gibi tırnaktan saç derisine veya ayak tabanına kadar her noktada baş gösterebilir. Sedef hastalığı nedir, neden kaynaklanır konusundaki soruların nedeni deride oluşan deri dökülmelerinin sedef hastalığı olup olmadığını anlamak adına sorulmaktadır. Sedef hastalığı halk arasında karaciğer kaynaklı olduğu söylense de, sedef hastalığı sadece cilt hastalığıdır ve başka bir organdaki rahatsızlık ile hiç bir bağlantısı yoktur. 

Sedef hastalığı geçici olabildiği gibi kalıcı da olabilmektedir. 

Genel olarak görülme oranı %1 ile %3 oranındadır. Sedef hastalığının insan cildinde en sık görülen noktaları ise, diz kapağı, dirsek, bel bölgesi, saç derisi ve genital bölgedir. Sedef hastalığı, ilk evrede egzama ile karıştırılabilmektedir. Sedef kırmızılaşmış deri üzerinde beyaz kabuklaşma olarak görülür. En sık görülen formu bu kabuklaşmalı sedef olmasının dışında sadece kırmızılık üzerinde sivilceye benzeyen iltihaplanma olarak da görülmektedir. Sedef hastalığı genetik olabilen bir rahatsızlıktır. Sedef hastalığı genç yaşlarda daha sıklıkla görülebilmektedir. Özellikle 20 ile 40 yaş arası en sık görülen dönemidir.

Sedef rahatsızlığı bazı tetikleyiciler ile daha uzun süreli ve daha yoğun yaşanabilmektedir. En önemli faktörlerin başında stres ve psikolojik etkenler yer almaktadır. bunun dışında güneş ışığı da sedef hastalığının derecesini arttıran bir etkendir. Farklı bir hastalık için kullanılan ilaçlar nedeni ile sedef hastalığı baş gösterebilir. Sedef görülen kişinin öncelikle olarak doktor kontrolünden geçmesi gerekir. sedef rahatsızlığını arttıran bazı besinler nedeni ile doktorlar bazı besinlerin tüketimini en aza indirir veya tüketilmesinin uygun olmadığını belirtirler. Sedef hastalığı genetik bir rahatsızlık olabilmesi nedeni ile, daha önce ailede sedef hastalığı olması neden olarak bilinmektedir.

Sedef hastalığı nedir dendiğinde ciltte kaşıntıya neden olan kırmızı benekler halinde oluşan derinin soyulması ve iltihaplanması ile baş gösteren cilt hastalığıdır olarak açıklanabilir. Her deri hastalığı sedef hastalığı değildir. Bu nedenle herhangi bir tedavi uygulanmadan önce doktora danışılması şarttır.
0 yorum

Ülsere İyi Gelen Yiyecekler Nelerdir

Mide zarında ya da dokusunda oluşan tahriş olmaya elverişli açık yaralara mide ülseri denir. Ülser baş ağrısı, kurma, mide bulantısı ve karın ağrısı şikayetleri ile kendini belli eder. Dünya üzerinde milyonlarca insanın sorunu olan bu hastalık doktorun verdiği ilaçlarla hafifletilebilir. Bunun dışında iltihaplı yaraya zarar verecek yiyeceklerden kaçınarak ve yaranın iyileşmesini hızlandıracak yiyecekler tüketerek bu rahatsızlıktan kurtulabilirsiniz. Ülsereiyi gelen yiyecekler için genellikle K vitamini içeriği bakımından zengin olan gıdalar, lifli besinler, meyve ve sebzeler önerilir.


Mide Ülserine Faydalı Besin Kaynakları

Lifli Gıdalar: Lifli gıdalar tüketildiğinde sindirim sırasında gıdaların parçalanması için salgılanmakta zorunlu olan hidroklorik asidi kontrol altında tutulur ve ülser yaraları bu sayede bu asit nedeniyle tahriş olmaz. Besin lifi açısından zengin meyve, tam tahıllı ekmekler ve sebzeler ülser belirtilerini hafifletir ve ülserin genişlemesini engeller.

K Vitamini: Ülser tedavisi için gerekli olan vitaminler arasında ilk sırada yer alan K vitamini açık yaraların kanamasını önler ve yaranın bulunduğu mide zarını iyileştir. Ülser tedavisi sürecini kısaltmaya yardımcı olan K vitamini bakımından zengin besinler:
  • Lahana
  • Ispanak
  • Avokado
  • Kuşkonmaz
  • Soya
  • Aspir yağı
  • Yonca
  • Çavdar unu
Flavonoidler: Flavonoid içeren yiyecekler ülseri önler. Bunun dışında yaraların iyileşmesine yardım eder. Peptik ülser oluşumundan sorumlu olan helicobacter pylori bakterisinin çoğalmasını engeller. Flavonoidler bakımından ülsere iyi gelen yiyecekler:
  • Sarımsak
  • Soğan
  • Kereviz
  • Elma

Mide Ülserine Zararlı Olan Besin Kaynakları

Yağlı Yiyecekler: Doymuş yağ içeren gıdalar mide ülserini şiddetlendirebilir. Genel anlamda kızartma ürünlerinde kullanılan trans yağlar nedeniyle mide ülseri olanların hastalığı artabilir. Trans ve doymuş yağ içeren gıdaların sindirimi zorlaması söz konsudur ve sindirim sisteminin gıdaları parçalamak için daha fazla mide asidi salgılar. Bu nedenle fazla yağ asidi açık ve iltihaplı yaraları tahriş ederek büyümesine yol açar.

  • Yumurta
  • Süt ürünleri
  • Tavuk kanadı
  • İşlenmiş etler
  • Fastfood ürünleri
  • Patates cipsi
  • Krakerler
  • Pastane ürünleri
  • Sığır eti
Alkol: Aşırı alkol tüketiminin ülser belirtilerini şiddetlendirebileceği bilinmektedir. Alkol ve ülser arasındaki bağ bilimsel olarak kanıtlanmamıştır ancak alkol tüketen kişilerde daha çok mide ülseri görülmektedir. Alkol aynı zamanda ülser yaraları bulunmayan midelerde de mide astarına zarar verip tahrişlere neden olabilir.

Kafein: Kahve ile ilişkilendirilen kafein yeşil çay, siyah çay ve kolalı içeceklerde de bulunur. Mide asidi üretimini arttırıp ülser belirtilerinin şiddetlenmesine neden olan kafein yaraların tahriş olmasına da neden olabilir.

Ülsere iyi gelen yiyecekler ve uzak durulması gerekenler hakkında bilgi sahibi oldunuz. Ancak tamamen kızartmayı ve sodyumu hayatınızdan çıkararak da kendinizi tedavi edebilirsiniz. Midenizi yormayacak haşlama tarzı besin kaynakları ile hastalığın üstesinden rahat bir şekilde gelebilirsiniz.
0 yorum

Tansiyon Nasıl Düşürülür

Özellikle yüksek tansiyon en yaygın olan hastalıklardan biridir. Yaş ilerledikçe kendini daha sık gösterir. Yüksek tansiyon hastalarının yediklerine oldukça dikkat etmesi gerekir. Tansiyonu yükselten diğer bir etken ise strestir.  Dünya üzerinde kabul edilmiş normal tansiyon ölçüleri küçük tansiyon 8 büyük tansiyon ise 12 dir. Bu birimler arasında çıkan tansiyona normal tansiyon adı verilmektedir. 


Tansiyon nasıl düşürülür veya düşük tansiyon nasıl yükseltilir konusunda ilaç yöntemleri dışında bitkisel çözümlerde bulunmaktadır. Tansiyon nasıl düşürülür denildiğinde öncelikli olarak yükselmesini engellemek için önlemler almak gerekmektedir. Tansiyon rahatsızlığı olan kişinin doktor kontrolünde yeme ve içme alışkanlıklarını düzenlemesi şarttır.

Özellikle kızartma gibi yağlı yiyecekler, hamur işleri, kırmızı et, sakatatlar, şekerli yiyecek ve içecekler tansiyonun yükselmesine neden olmaktadır. Bu besinlerin belirli düzeyde tüketilmesi gerekmektedir. Tansiyon problemi olan kişilerin stresten uzak durmaları, yürüyüş yapmaları olumlu yönde etkilidir. Tansiyon rahatsızlığı boyunda kireçlenme, beyne giden damarlarda tıkanıklık gibi ciddi hastalıklara neden olabilmektedir. O nedenle dikkat edilmesi ve önemsenmesi gereken bir hastalıktır. 

Tansiyon düşürmek için ilaçların sadece tansiyon yükseldiğinde değil, doktorun önerdiği ölçü ve zaman aralıklarında düzenli olarak kullanılması şarttır. Tansiyon ilaçlarının yanı sıra bitkisel çaylar ve besinlerde tüketilebilir. Genel olarak yüksek tansiyon düşürmede etkili olarak bilinen sarımsak aslında tansiyon düşürmez, sadece tansiyonu dengeler. Yani tansiyon aşağı da düşmez, daha fazla yukarıda çıkmaz. Aynı şekilde soğanda tansiyon dengeleyici özelliğe sahiptir.

Tansiyon nasıl düşürülür konusunda bir diğer etkili yöntem ise tansiyon yükselmeye başladığında kolların dirseklere kadar soğuk suya tutulmasıdır. Bu tansiyonun en az 2 derece düşmesini sağlar. Kızartma türü besinlerden uzak durulması, bol bol sebze ve meyve tüketilmesi kan basıncının yükselmesini önler bu da tansiyon konusunda problem yaşamamaya yardımcı olur. Tansiyon rahatsızlığı kilolu kişilerde, şeker hastalığı bulunan kişilerde sıklıkla görülür. Fazla kilosu olan kişilerin rahatsızlığı kontrol altına almak için zayıflaması ve düzenli olarak spor yapması gerekmektedir. Tansiyon rahatsızlığı yaygınlığının en büyük nedeni ağır gıdalara olan düşkünlüğümüz ve stres olarak bilinmektedir. Bol meyve ve sebze tüketmek tüm sağlık sorunları için dengeleyici besinlerdir
0 yorum

Mide Ekşimesine İyi Gelen Yiyecekler

Ağır yemeklerden sonra mide ekşimesi yaşıyorsanız beslenme alışkanlığınızda bir takım değişiklikler yaparak mide ekşimesini en aza indirgeyebilirsiniz. Fakat hafif bir yemek yedikten sonra bile mideniz ekşiyorsa ya da haftada 2 veya 3 gün gibi sürelerde mide ekşimesi sorunu yaşıyorsanız gastrit ve reflü gibi hastalıkların belirtisi olarak bu durumla karşılaşmış olabilirsiniz. Erken teşhisin önemli olduğu reflü ya da gastrit hastalığını doğru beslenerek kısa sürede yenebilirsiniz. Ara ara yalanan mide sorunlarının çözümü için mide ekşimesine ne iyi gelir konusunda sizin için bir araştırmak yaptık. Detaylarını aşağıda görebilirsiniz.


Mide Ekşimesine Yol Açan Besin Kaynakları

Mide asidi üretimi yavaşladığı zaman mide ekşimesi oluşur. Gıdaların parçalanması için mide asidinden yardım alan vücudumuz normal şartlarda bu asidi mide zarından dışarı çıkarmaz. Ancak normalden fazla asit üretimi yapıldığında mide asidi yemek borusundan yukarı çıkabilir. Yemek borusu mide asidi için yaratılmamıştır. Bu nedenle bir zaman sonra tahrişler oluşacak ve canınızı yakacaktır. Göğsünüzde bir ağrı ya da yanma hissi yaşıyorsanız doktora başvurmalısınız.

Mide zarı ülser nedeniyle hasar görmüşse de aynı sorunu yaşabilirsiniz ve ülser hastaları mide ekşimesi ile bu yüzden çok sık karşılaşır. Ara ara mide asidi üretimiz arttığı için sindirimi zor olan gıdalardan uzak durmalısınız. Ağır ve yağlı yiyeceklerden uzak durmalısınız. Bunun dışında aşağıda listelenen yiyecek ve içecekleri tüketmemelisiniz.
  • Portakal
  • Greyfurt
  • Kahve
  • Çikolata
  • Nane
  • Alkol

Mide Ekşimesine Çözüm

Mide ekşimesi yaşıyorsanız aşağıdaki uygulamaları deneyerek sorundan uzak kalabilirsiniz.
  • Sırt üstü yatmak yerine oturur pozisyonda dik bir şekilde ayaklarınızı uzatın.
  • Yemek sonrası çay ve kahve içmeyin.
  • Yemekten sonra tatlı yemeyin.
  • Mide ekşimesi hissettiğinizde bir parça ekmek tüketin.
  • Uzun süre sakız çiğnemeyin.
  • Yemekten sonra biraz egzersiz yapın.
  • Mide ekşimesi geçene kadar sigara içmeyin.
  • Ilık zencefil çayı tüketerek midenizi rahatlatın.
  • Uyurken ekstra yastık kullanın.

Mide Ekşimesinden Nasıl Uzak Durulur?

Mide ekşimesine iyi gelen yiyecekler nedir sorusu yerine mide ekşimesi için ne tüketilmemelidir sorusunu sormalıyız. Çünkü mide ekşimesi otomatik olarak yedikleriniz ile alakalıdır. Kendinizi bu mide rahatsızlığından soyutlamak isterseniz bir takım sevilen yiyeceklerden uzak durmanız gerekir. Bu sayede belli bir süre içindir. Mide ekşimesinden tamamen kurtulduğunuzu düşündüğünüzde tekrar bir takım besinleri tüketebilirsiniz.
  • Öğünlerinizi küçülterek öğün sayınızı arttırın.
  • Aşırı yağlı yiyecekler tüketmeyin.
  • Aşırı baharatlı yemekler tüketmeyin.
  • İçeriğinde kafein bulunan içeceklerden uzak durun.
  • Kola tarzı gazlı içeceklerin hepsinden uzak durun.
  • Çikolata yemeyin.
  • Cips tüketimini ve kraker tüketimini azaltın.
  • Asitli meyveler tüketmeyin.
Yukarıda bahsedilen konular üzerinde yoğunlaşırsanız. Kısa sürede mide ekşimesinden kurtulabilirsiniz. Bu durumda mide ekşimesine ne iyi gelir sorusuna cevabımız, midenize ağır gelen ve mide asidini arttıran yiyeceklerden uzak durmaktır.
0 yorum

Omuz Agrısı Tedavisi Nasıl Yapılır

İlerleyen yaşlarda etkisini daha fazla göstermeye başlayan vücut ağrıların başında omuz ağrısı gelmektedir. Her on kişiden altısı omuz ağrısı çektiğini belirtmektedir. Bu ağrıların nedenleri zorlama, kaza gibi durumların dışında yanlış oturma, dik durmama ve yanlış yastık seçimi gibi etkenlerden de kaynaklanmaktadır. Omuz ağrısı tedavisi ağrının nedeni saptandıktan sonra başlar.

Omuz ağrısı tedavisi için birçok yöntem uygulanmaktadır. Bu yöntemlerin başında ilaç tedavisi gelmektedir. Özellikle orta yaşlı kişilerde romatizma olarak görülebilen omuz ağrısı için romatizma ilaçları kullanılmaktadır. Ayrıca ağrının hafiflemesi için ağrı kesici ilaçlar ve acıyı hafifletmek için ise kas gevşeticiler kullanılmaktadır. Bu ilaçlar kalçadan enjeksiyon yöntemi ile ağızdan ve krem olarak hastaya önerilmektedir.

Omuz ağrısı için yapılan enjeksiyonlar genel olarak anestezi etkisi gösteren ilaçlar ve kıkırdak yenileyici karışımlardır. Bir diğer tedavi yöntemi ise, fizik tedavidir. Ağrının neye bağlı gerçekleştiği saptandıktan sonra ve hangi evrede devam eden bir hastalık olduğu tespitinin ardından fizik tedavi aşamalı olarak uygulanmaktadır. İlk evrede ağrıyı dindirecek akımlar ve soğuk şoklama tedavisi uygulandıktan sonra oldukça derine etki eden dirin ısıtıcı olarak bilinen yöntem uygulanmaktadır. Rehabilitasyon araçları ile yapılan tedavinin amacı ise hareket kabiliyetini arttırmaktır. Rehabilitasyon araçlarının başında, makaralı kaldıraç, tırmanma merdiveni, amuz çarkı gibi aletler bulunmaktadır. Omuz ameliyatları ilerleyen yaşlarda oldukça risklidir. Bu nedenle öncelikle fizik tedavi yöntemine cevap verebilirliği kontrol edilir. Ancak cerrahi bir müdahale gerekli ise hastanın yaşı göz önünde bulundurularak müdahale edilmektedir.

Omuz ağrısı tedavisi olan masaj kas zorlanması, zedelenme, omuz sıkışması gibi durumlarda uygulanmalıdır. Ancak bu uygulama öncesi mutlaka doktor tarafından muayene şarttır. Omuz ağrısına neden olan, ağır yük kaldırma, cereyan da kalma, uzun süre kolları yukarıda veya sabit tutma, dik oturmama, spor alışkanlığı olmaması gibi durumları ortadan kaldırmak için düzenli egzersiz yapmak doğru yastık seçimi yapmak ve sadece omuzu değil tüm vücudu fazla zorlamamak gerekmektedir. Kemiklerimizin arasında bulunan yumuşak doku oldukça hassastır ve zamanla aşınma nedeni ile kaybolur bunun sonucu kireçlenme ve sonrasında ağrılar meydana gelir. Bu gibi durumlarla karşılaşmamak için vücudu spor yaparak ısıtmak ve hareket kabiliyetini arttırmak gerekmektedir.
0 yorum

Sıcaklarla beraber beden ağrıları da artıyor

Baharın gelişiyle doğa canlanıp renklenirken bedenlerimiz ağrılara teslim oluyor. Uyku bozukluğu, stres, isteksizlik şeklinde kendini gösteren bahar yorgunluğu aynı zamanda kas ve eklemlerde de şiddetli ağrılara yol açıyor. 

Bahar mevsiminde artan ağrıların, ağrı kesici ilaçlarla geçiştirilmemesi gerektiğini belirten Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Hasan Doğan, “Doğal bir tedavi olan Proloterapi yöntemi sayesinde bu ağrılardan kalıcı olarak kurtulmak mümkündür” açıklamasında bulundu.

Havadaki elektrik yükünün değişmesi ile pozitif ve negatif yüklü iyon artışının sinirleri etkileyerek stres seviyesini yukarılara çekmesi bahar yorgunluğuna yol açıyor. Kendisini yorgunluk, halsizlik, enerji düşüklüğü şeklinde gösteren bahar yorgunluğu; baş, boyun, sırt ve bel bölgelerinde de şiddetli ağrılara neden oluyor.

Bahar Yorgunluğunuzu Ağrı Kesiciler İle Geçiştirmeyin!
Özellikle bahar mevsiminde artan ağrıların, ağrı kesici ilaçlarla geçiştirilmemesi gerektiğini belirten Proloterapi Eğitmeni, Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Hasan Doğan, bu ağrıların altında yatan nedenlerin araştırılması gerektiğine vurgu yaparak, doğanın kendini yenilediği bahar mevsiminde artan ağrılardan kalıcı olarak kurtulmanın Proloterapi Yöntemi ile mümkün olduğunu belirtti.

Vücudumuzu Toksin Yükünden Kurtarmalıyız!
Bahar aylarında artan kas ve eklem ağrılarının kişilerde büyük rahatsızlık yarattığına değinen Op. Dr. Hasan Doğan, “ Özellikle kürek kemiğinde, boyun ve bel bölgesinde ortaya çıkan ağrılar kişilerin psikolojisini de olumsuz yönde etkiliyor. Hem omurga kaynaklı sorunlar hem de beslenme şekli bu etkiyi arttırıyor. Beyin ve bağırsak arasındaki ilişkinin önemini anlatan GAPS Bağırsak ve Psikoloji Sendromu İçin, Doğal Tedavi Yöntemini uygulamanın yararına da değinmek istiyorum” dedi.
Dr. Doğan, sözlerine şöyle devam etti; “Bağırsakları sağlıklı olmayan kişilerde vücudun toksin yükü artıyor. Bu da kas iskelet sisteminin toksinlere daha fazla maruz kalıp, kemik erimesine, eklem kireçlenmesine ve aşınmasına yol açmaktadır. Dışardan vitamin, mineral almakla iş bitmiş olmuyor. Önemli olan bu mineralleri ve vitaminleri emerek vücuda taşıyacak, sağlıklı bir bağırsak sistemine sahip olmaktır. Baharla mademki doğa kendini yeniliyor. O zaman bizde beslenmeden yaşam tarzına kadar önemli değişiklikler yaparak toksin yükünden arınmalıyız “.

Proloterapi İle Baharın Getirdiği Ağrılardan Kurtulun
Bahar mevsimindeki ağrılara kadınların erkeklerden daha fazla maruz kaldığı bilgisini veren Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Hasan Doğan, gelişen tamamlayıcı tıp uygulamalarının başında yer alan Proloterapi yöntemi sayesinde ağrılara neden olan rahatsızlıklardan kalıcı olarak kurtulmanın mümkün olduğunu ifade etti.

Baharla Birlikte Migren Atakları da Artıyor
Vücudun doğal iyileştirme mekanizmasının devreye sokulmasının önemine vurgu yapan Dr. Hasan Doğan, “ Ağrıya neden olan hasarlı doku üzerine özel bir solüsyon enjekte edilerek bu bölgede mikropsuz iltihaplanmanın oluşturulması sağlanarak iyileştirici hücrelerin hasarlı doku üzerinde hızla artması sağlanıyor. Böylece bedeniniz kendi kendini iyileştirebiliyor. Baharla gelen migren ataklarındaki artıştan, kas ve eklem rehatsızlıklarından, diz kireçlenmelerinden, boyun, sırt ve bel ağrılarından Proloterapi tedavisi ile kurtulunabilir” dedi.

Doğal bir tedavi olan ve vücudun kendi kendini iyileştirme gücünü harekete geçiren Proloterapi yönteminin başta Amerika ve Kanada olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde uzman doktorlar tarafında yaygın olarak kullanılan doğal bir tedavi olduğunu belirten Dr. Hasan Doğan, bu yöntemin donanımlı merkezlerde deneyimli ve uzman hekimler tarafından uygulanması gerektiğinin önemine de dikkat çekti.

0 yorum

Kötü Anılarınızla Barışın

Geçmişte yaşanılan travmalar kimi zaman günlük hayatta da peşinizi bırakmıyor mu? Çok sık seyahat etmenize rağmen her uçak yolculuğu sizin için korku filmi gibi mi geçiyor? Ya da asansör ya da metro gibi hayatınızı kolaylaştıracak araçlara binemiyor ve her türlü kapalı alan sizin için tehlike mi oluşturuyor? 

EMDR ismiyle bilinen Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme Terapisi, travmadan kaygı bozukluğuna, vajinismustan kekemeliğe birçok sorunun tedavisinde kullanılıyor. Kötü anıyla yüzleşip barışma esasına dayanan EMDR yöntemi sadece birkaç seansla başarılı sonuçlar veriyor. Liv Hospital Klinik Psikoloğu Hacerhan Sarsmaz EMDR yöntemini anlattı…

- EMDR nedir?
EMDR, Türkçe açılımıyla ‘Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme’, güçlü bir psikoterapi yaklaşımıdır. Bugüne kadar her yaştan yaklaşık 2 milyon kişinin farklı tiplerde psikolojik rahatsızlıklarının başarıyla tedavi edilmesini sağlamıştır.

- EMDR nasıl çalışır?
Günde yaklaşık 20 bin anıyı kaydediyoruz. Bu anıların bazıları olumlu, bazıları olumsuz, birçoğu ise önemsiz ve nötr olanlardan oluşuyor. Olumlu ve nötr anılar, bilgi işleme sürecinden normal bir şekilde geçip hafızaya atılır. Olumsuz ve travmatik anılar ise, tıpkı bilgisayara giren virüs gibi, bu süreci bozarlar. Bu anılar, anlamlandırma sürecinin normal çalışmasını engeller. Olumsuz anı, sadece geçmişte yaşamakla kalmıyor, etkisini hala ‘bugün’ yaşanmışçasına canlı olarak sürdürüyor. EMDR, bu tür anıların sağlıklı işlenmesini sağlayan fizyolojik temelli bir terapidir. Terapi sırasında, beynin sağ ve sol yarımküreleri uyarılarak, zamanında yapamadığı işlemin yapılmasını sağlar. Kilitli kalmış anı ile diğer anı ağları arasında ilişki kurulması, öğrenmenin sağlanarak bilginin adaptif bir şekilde depolanması ile mümkün olur. Kişi artık rahatsız olmaz ve anıyı yeni ve sağlıklı bir bakış açısıyla görür.

- EMDR olumsuz her şeyi unutturur mu?
EMDR rahatsız edici, acı veren anıyı unutturmaz. Ancak terapi sonrası, bu acı yüzünden hissedilen öfke, korku, üzüntü, kaygı, hayal kırıklığı gibi tüm olumsuz duygulara karşı duyarsızlaştırır

- Terapi nasıl gelişiyor?
EMDR terapisinde 8 aşamalı, üç yönlü (geçmiş, şimdi, gelecek) bir protokol uygulanır. Hedef, geçmişte yaşanan anıların yeniden işlenerek duyarsızlaşmanın sağlanması, bugünkü semptomların tedavisi, kişinin gelecekte karşılaşacağı benzer sorunlar karşısında, kazandığı olumlu inanç ve duyguların geliştirdiği yeni bakış açısının yönlendirdiği davranışları gösterebilmesidir.

- EMDR ne kadar sürede etkili olur?
Bazen tek seansta sorunun çözüldüğü gözlemlendiği, gibi bazen de daha uzun çalışma gerektirebilir.

- EMDR ile hangi sorunlar tedavi edilir?
EMDR'ye göre psikolojik ve/veya psikosomatik rahatsızlıkların çoğunluğunun işlenmemiş anılara bağlı olması, klinik uygulama alanını giderek genişletmiş, birçok sorunun verimli ve hızlı bir şekilde tedavisinin sağlandığı görülmüştür. Bu alanlara örnek olarak kişilik bozuklukları, panik bozukluğu, kaygı bozuklukları, depresyon, yas, rahatsız edici anılar, fobiler, ağrı rahatsızlıkları, yeme bozuklukları, performans kaygısı, stres kontrolü, bağımlılıklar, cinsel ve/veya fiziksel taciz, beden algısı bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları, davranış bozuklukları ve özgüven sorunları vb.

Günlük Hayatınız Kolaylaşacak!

• Çok çalışmanıza ve denemelerde istediğiniz başarıyı yakalamanıza rağmen, gerçek sınav yaklaştıkça, yüksek kaygıdan dolayı hiçbir şey yapamadığınızı gözlemliyorsanız
• Sevgiliniz tarafından terk edildiniz ve kendinizi hep o anı yaşamaktan alıkoyamıyorsanız
• Şiddete maruz kaldınız ve bu görüntüler bütün hayatınızı altüst etmişse;
• Annenizin yıllardır süren eleştirel tavrı ve sözleri, her yeni girdiğiniz ortamda kulaklarınızda çınlıyor ve hareket edemez hale geliyorsanız;
• Vertigonuzu tedavi ettirdiniz ancak ‘ya tekrar olursa’ korkusuyla kendinizi eve hapsetmişseniz;
• Boşandınız ve evliliğinizin son döneminde işittiğiniz hakaretler bir türlü aklınızdan çıkmıyorsa;
• Bir türlü ‘hayır’ diyemiyor ve bu tavrınız size her seferinde büyük sıkıntı yaşatıyorsa;
• Çok sık seyahat ediyorsunuz ama her uçak yolculuğu sizin için korku filmi gibi geçiyorsa;
• Asansör ya da metro gibi hayatınızı kolaylaştıracak araçlara binemiyor ve bunlar gibi her türlü kapalı alan sizin için tehlike anlamına geliyorsa;
• Kendi başarınızı sürekli iş arkadaşlarınızın başarısıyla kıyaslıyor ve bu sizde büyük kaygı yaratıyorsa,
• Yaşadığınız her olumsuz olaydan sonra ‘benim suçum’ yorumunu yapıyorsanız;
• Kaza geçirdiniz, bir süre sonra her şey düzelip iyileştiniz, ama tekrar arabaya binmek en büyük kabusunuz olduysa;
• Sosyal ortamlarda, en iyi bildiğinizi şeyi bile anlatmakta zorluk çekip, bir kenarda susup oturmayı tercih eder hale geldiyseniz;
• Her yaptığınız şeyde başkalarının onayına ihtiyaç duyuyor, kendi fikirleriniz size değersiz geliyorsa;
• İkili ilişkilerde hep yanlış insanları buluyorum; ilişkilerimi sürdüremiyorum ve sonu hep istemediğim şekilde bitiyor diyorsanız EMDR ile çözüme kavuşabilirsiniz.

0 yorum

Enerji Dolu Olmanın 10 Sırrı

Çevrenizde gördüğünüz enerjik insanların acaba özel bir sırrı mı var? Zinde bir hayat sürmenin olmazsa olmazları neler?

Kolunuzu kaldırmaya haliniz olmuyor ve bu durumu sürekli havalara bağlıyorsanız yaşamınızda bazı değişiklikler yapmanın vakti geldi de geçiyor. Beslenme düzeni, hayat tarzı ya da uyku saatlerinizde yapacağınız ufak değişiklikler çok daha enerjik olmanızı sağlayabiliyor.

International Hospital İç Hastalıkları Uzmanı Dr. A. Kerim Çıkım, kendinizi zinde hissetmenizi sağlayacak özel öneriler veriyor.

İşte sağlıklı ve zinde bir hayat sürmenin 10 yolu:


1- Düzenli uyuyun: Sekiz saat uyumaya çalışın ve uyku saatlerinizi doğru planlayın. Mümkün olduğu kadar geceyi uykuda, gündüzü ise uyanık olarak geçirin. Unutmayın, güne erken başladığınızda enerjik olmanızı sağlayan hormonlarınız sağlıklı çalışıyor ve performansınız artıyor. Gece karanlıkta uyuyup, gündüz aydınlıkta ayakta olursanız hormonlarınızın sirkadien ritmi (uyku-uyanıklık düzenine göre salgılanma durumu) sağlıklı çalışıyor.
Sabahları uyanmakta zorluk çekiyor, bütün gün halsizlik yaşıyorsanız tiroid hastalıkları açısından doktorunuza görünün.

2- Dengeli beslenin: Kahvaltı günün en önemli öğünü. Güne aç karınla başlamayın. Doktorunuzun kısıtladığı özel bir diyetiniz yok ise domates-salatalık-biber, peynir-zeytin, açık çay-süt, iki dilim ekmek ile vucüdunuzun yakıtını sabahtan doldurun ki gününüz verimli geçsin. Öğle ve akşam yemeklerinde aşırıya kaçmadan, protein-yağ-karbonhidrat dengesini koruyarak yemeklerinizi seçin. Son zamanlarda popüler olan sadece proteinli gıdaların tüketildiği tek tip beslenme yöntemi kısa vadede kilo vermenizi sağlayabiliyor. Ancak ileride birçok hastalığın oluşmasına neden olabiliyor. Unutmayın, kilo vermenin yolu dengeli beslenme ve spordan geçiyor.

3- Ara öğün yapın: Üç ana öğün atlamadan, aşırıya kaçmadan yediniz, ama birkaç saat sonra açıktınız. Karnınız gurulduyor, ne yesem diye düşünüyorsunuz. Ara öğün zamanı... Az yağlı veya yağsız süt-yoğurt, yağda kavrulmamış kuruyemiş, 1 porsiyon meyve ya da diyet galeta tercih edebilirsiniz. Yemeklerden sonra çabuk acıkıyor, tatlı yeme ihtiyacı hissediyor, bir de gece uykudan tatlı yeme krizi ile kalkıyorsanız hipoglisemi atağı geçiriyor olabilirsiniz. En kısa zamanda doktorunuza bilgi verin.


4- Daha fazla su tüketin: Vücudumuzun yüzde 60’ını su oluşturuyor. Su hayat demek. Günlük en az 2 lt su içmeye çalışın (çay-kahve-çorba hariç). İdrar rengi berrak ise yeterli içiyorsunuzdur. Koyu ise ha gayret biraz daha için... Çok su içip az idrar yapmak ya da az su içip çok idrar yapmak böbrek hastalıkları belirtileri olabilir, doktorunuza görünmenizde fayda var...

5- Tuz ve şekeri hayatınızdan çıkarın: Tuzun fazlası tansiyon yükselmesine, şekerin fazlası ise kilo alımına ve kan şekerinin yükselmesine sebep verir. Sofranızda tuzluk olmasın ve şeker daha az kullanmaya çalışın. Unutmayın ki vucüd ihtiyacı olan tuz ve şekeri doğal besinlerden zaten alıyor. Kaygı duymanıza gerek yok. Normalden daha çok tuz yemek ihtiyacı duyuyorsanız böbrek hastalığı veya tansiyon düşüklüğü belirtisi olabilir. Şekere doymuyor iseniz diyabet hastalığı belitileri olabilir, dokturuna gidiniz...

6- Sigara - alkol kullanmayın: Herkesin bildiği gibi sigara ve alkol, enerjik bir yaşamın en önemli düşmanları arasında yer alıyor. Zinde bir hayatınız olmasını istiyorsanız bu ikiliden uzak durun. Akciğer kanseri yaptığı kanıtlanan sigara ve siroz başta olmak üzere birçok hastalığa neden olan alkol en büyük düşmanınız olsun. Sigara ve alkolü bırakmakta zorlanıyor, daha önce bırakmayı deneyip başarısız oldunuz ise yardımınıza hazır kurum ve kuruluşlar olduğunu unutmayın.

7- Spor yapın: Yaş ilerledikçe metabolizmanız yavaşlıyor. Yediklerinizi enerjiye çeviremiyor ve kilo almaya başlıyorsunuz. Sonrasında ise vücut şekliniz değişiyor; göbek ve basende şekil bozuklukları yaşanıyor. Bu durumu engellemenin en önemli kuralı ise, spor. Spor ile formda kalabilirsiniz. Haftada en az 3 gün minimum 30 dakika tempolu bir şekilde yürümeniz gerekiyor. Ancak bu yürüyüşün çarşıda dolaşır gibi değil, terleyecek ve kalp hızını artıracak bir şekilde olması şart. Spora başlamadan önce egzersiz tolerans kapasiteniz için doktara görünüp "spor yapabilir" onayını almanız sağlığınız açısından önemli.

8- Check-Up yaptırın: Kaderden kaçınılmaz ama herşey de kader değil. Önceden önlenebilecek hastalıkları, tedbir alınarak atlatılacak hastalıkları yaşamak bir yerde eksik olduğunu gösteriyor. Hastalıkların bir bölümünü check – up ile erken bir dönemde teşhis edebilirsiniz. Çok değil yılda bir defa vakit ayırıp check – up yaptırın. Bu şekilde birçok hastalığın önüne geçebilirsiniz. Yaşa uygun check-up programları ile erken tanı-tedavi şansını değerlendirin.


9- Hobileriniz olsun: Hep çalışmak, hep diyet ve spor yapmak sağlınızı iyileştirse de ruhunuzu iyileştirmeye yetmiyor. Kendizinize vakit ayırıp hoşunuza giden etkinlikleri yapmalısınız. Herkes sanatçı olmayabilir, resim-müzik-el işleri yapamayabilirsiniz. Bazen bir bankta oturup etrafı seyretmek, tabiyatı dinlemek bile ruhunuza huzur verir... İçinizdeki cevheri keşfetmek için birçok kurslar mevcut. Bu kurslara gidebilirsiniz...

10- Tatil yapın: Günlük rutin işler, hep aynı yemekler, yürü yürü bitmeyen yollar. Sizin tatil yapma zamanınız gelmiş. Tatil, kafanızı meşgul eden sıkıntılardan kurtulmanın en güzel yolu. Tatilde diyette ufak kaçamaklara müsade. Sigara-alkol olmasın ama… Hadi biraz da dinlenip sporu aksatabilirsiniz. Dönüşte aynı tempo sizi bekliyor, unutmayın... Uzun tatil yerine kış ve yaz aylarında kısa kısa tatiller sizi daha çok rahatlatabilir.

0 yorum

Doğadan gelen sağlık ve güzellik: Yeşil çay

Kimimiz ondan vazgeçemiyor, kimimiz tadını sevmediği için içemiyor. Dünya genelinde en bilinen bitki çaylarının başında gelen yeşil çayın sağlığa ve güzelliğe faydaları saymakla bitmiyor. 

Diyetisyen Sanem Apa Doğan yeşil çayı bu kadar değerli kılan nedenleri ve formülünü bizler için sıraladı. Doğan, bilinçli bitki tüketimine dikkat çekerek ‘Yeşil çaydan en iyi şekilde yararlanmak için doğru ve güvenilir kaynaklardan elde edilmiş ürünleri tercih etmeli ve en fazla 2-3 dakika demlemelisiniz.’ dedi.

Değerli besin öğeleri içerir
Yeşil çay, içerdiği kateşin ve flavonoidler gibi polifenoller sayesinde antioksidan kapasiteyi artırır. Böylece birçok hastalığa yol açan serbest radikallerin oluşmasını azaltarak, hücre ve molekülleri zararlı etkilere karşı korur. İçeriğindeki C vitamini, mevsim geçişlerinin yol açtığı grip ve genel soğuk algınlığı tedavisine yardımcı olur.

Yeşil çayın içerdiğinde en önemli bileşik olan Epigallokateşingallat (ECGC) dir. ECGC’nin birçok hastalığa iyi gelen ve tedavi edici özelliği vardır.

Yeşil çayda bulunan bileşikler beyin fonksiyonlarını geliştirir
Yeşil çay tüketimi bizi sadece uyanık tutmaz, algılarımızı da açar. Yeşil çayda kafein ile birlikte L-theanin vardır ve L-theanin endişelere karşı etki yaratır. Ayrıca dopamin seviyesini de arttırır.
Yapılan çalışmalar kafein ve L-theanin’in sinerjik etki gösterdiğini ve böylece beyin fonksiyonlarını geliştirdiğini göstermektedir.

Yeşil çay, yağ yakımını artırır ve fiziksel performansı geliştirir
Yağ yakıcı özelliği ile bitkiler arasında ilk sırada olan yeşil çayın, bugüne kadar yapılmış birçok çalışmada metabolik hızı artırdığı da görülmüştür. 10 erkek üzerinde yapılmış bir çalışmada enerji harcanmasını % 4 oranında artırdığı gözlenmiştir. Başka bir çalışma ise yağ yakımını ortalama % 17 oranında artırdığını ve glikoz toleransını da yükselttiğini ortaya koymuştur.

Yeşil çay ağız içindeki bakterileri yok eder
Streptococcus Mutans ağızda bulunan bakterilerin başında gelir. Plak oluşumuna neden olan bu bakteri diş çürüklerine de neden olur. Çalışmalar yeşil çayın Streptococcus Mutansı’ın gelişimini engelleyebileceğini ortaya koymuştur. Ayrıca ağız kokusuna karşı yeşil çayla gargara yaparak önlem alabilirsiniz.

0 yorum

Hafızaya İyi Gelen Yiyecekler Nelerdir

Hafızanın yaşla birlikte zayıflaması normal olarak kabul edilmeyi epey oldu. Hayat boyu doğru beslenme alışkanlıkları edinerek ve beyni çalıştıran egzersizler yapılarak yaşlılığa bağlı hafıza kaybı artık azaltılabiliyor. Yaş ilerledikçe elbette tüm diğer organlarımız gibi beynimizde yaşlanır ama doğru yiyecekleri seçilerek yaşlanmanın getirdiği bu olumsuz etkileri en aza indirilebilir.

Hafızaya iyi gelen yiyecekler arasında çoğunlukla B kompleks vitaminleri yer alır. Ayrıca C vitamini, omega 3 yağ asitleri ve antioksidanlar da hafızaya iyi gelmektedir.


Hafızayı Güçlendiren Besin Kaynakları

B12 Vitamini:
B12 vitamini eksikliği hafıza zayıflığı ve hafıza kaybına yol açabilmektedir. B12 vitamini eksikliğinin uzun süreli devam ederse nöropsikiyatrik bozukluklara neden olur. B12 eksikliğinin nedenleri B12 vitamini bakımından zengin gıdaları tüketmemektir ya da pernisiyöz anemi gibi B12 vitamininin vücut tarafından emilmesini engelleyen hastalıklardır. B12 vitamini eksikliği yaşamamak için kümes hayvanları, et ve balığı beslenmenize ekleyin ve bunun dışında hafızaya iyi gelen yiyeceklerden olan kuru tahıl ürünlerini tüketin.

Yaban Mersini: C vitamini bakımından zengin olan yaban mersini antioksidan içeren özelliği ile yaşla birlikte zayıflayan hafızaya iyi gelir. İçerisinde bulunan antosiyaninler ile flavonoidler beynin hafızadan sorumlu bölgesi olan hipokampus üzerinde direk etki sağlar. Yapılan araştırmalarda yaban mersininin hafızayı kesin güçlendirdiği ortaya koyulmuştur. Hatta alzheimer hastalığından dolayı hafıza kaybına iyi gelip gelmediği konusu şuan araştırılmaktadır.

Yumurta: Bellekte önemli bir sentez için gerekli kolin maddesi yumurtada bol miktarda bulunduğundan hafızaya iki gelir. Kolin almanın Alzheimer hastalığını önlediği söylenemez ama hayvanlar üzerinde yapılan bazı araştırmalar erken yaşlarda kolin alan kişilerin ileride hafızasında sorun olmadığını göstermiştir.

Yeşil Çay: Yeşil çay içinde polifenoller bulunur ve özellikle de içindeki flavonoidlerin hafızayı geliştirdiği düşünülür. Alzheimer hastalarının beyinlerinde plak oluşturan proteinlerin üretiminin azaltılmasına yardımcı olan yeşil çay hafızayı zayıflatan nöron kaybını da engeller.

Balık: Beynin düzgün olarak çalışabilmesi için gerekli olan bir besin kaynağıdır. Hafızanın kuvvetlenmesi için oldukça önemli sayılan omega 3 yağ asitleri bulunur. Ton, somon veya alabalık gibi soğuk su balıklarının haftada en az iki öğün tüketilmelidir.

Sebzeler: Düşük kalorili olan sebzeler, A vitamini ve demir gibi birçok temel vitamin ile mineralleri de içerir. Ispanak, marul ya da lahana gibi yeşil yapraklı sebzeler hafızaya iyi gelen yiyecekler arasında yer alır.


Güçlü Bir Hafıza için Yapılması Gerekenler
  • Tansiyonunu ve kolesterolü normal değerlerde tutmak gerekir. Kalp ve damar sağlığını koruyarak beynin düzgün çalışması bu şekilde sağlanır.
  • Uyku düzenini de önemli bir etkendir. Uyku bozuklukları hafızanın zayıflaması ile yakından ilgilidir
  • Düzenli egzersiz yapmak ve düzenli fiziksel aktivite bulunmak Alzheimer hastalığı ya da bunama riskini azaltır.
  • Beyin jimnastiği yapmak da önemlidir. Bulmaca ya da bir lisan öğrenme gibi beyni çalıştıran aktiviteler ilerleyen yaşlarda beyin sağlığı için önemlidir.
0 yorum

Kadınlara Kötü Haber...

Son yapılan araştırmalara göre uykusuzluğun kadınların sağlığını erkeklerden daha kötü etkilediği ortaya çıktı. 

Genellikle trafik kazalarına ya da iş kazalarına sebep olduğu söylenen uykusuzluğun aslında diabet, yüksek tansiyon, depresyon ve obeziteyle de yakından ilişkili olduğu belirlendi.

Warwick Tıp Fakültesi'ne bağlı araştırmalar yapan bilim adamları uykusuzluğun yüksek kan basıncıyla yakından ilişkili olduğunu ortaya çıkarttı. Ancak araştırmanın bir diğer önemli tarafı bu durum kadınları erkeklerden çok daha fazla ilgilendiriyor.

Geçtiğimiz hafta Pittsburgh Üniversitesi Tıp Fakültesi araştırmacıları tarafından yapılan bir başka araştırmaya göre uykusuzluk çeken kadınlar ilişkilerinde sorun yaşıyor ancak bu durum yine erkekleri çok da fazla etkilemiyor.

Birçok araştırmaya göre kısa ve kalitesiz uykunun kronikleşmesi kadınların ve erkeklerin daha erken ölmesine sebep oluyor.

5 saat ve altında uyuyan kadınlar diğer hemcinslerine göre 2 kat fazla yüksek kan basıncı sorunu yaşıyor. Ancak 5 saat ve altında uyuyan erkeklerde bu durumun kan basıncı üzerinde etkisi olmuyor.

Kadın ve erkeklerin uyku kalitelerinde ise kadınların daha şanslı olduğu görüldü. Pennsylvania Üniversitesi'nde yapılan araştırma sonucuna göre ise kadınlar genellikle 70 dakika derin uyku uyurken erkeklerde ise bu durum en fazla 40 dakika.

0 yorum

'Hayatımda böyle ağrı yaşamadım' diyorsanız...

Tüm yaşamımız süresince öyle ya da böyle bir baş ağrısı sıkıntısı mutlaka yaşarız. Baş ağrısı yapan üçyüze yakın neden vardır. En tehlikeli baş ağrısı da anevrizma dediğimiz beyin kanaması nedeniyle ortaya çıkan baş ağrısı.

Özellikle baş ağrısı nedenleri arasında sık karşımıza çıkan; gerilim tipi ve migren tipi baş ağrılarıdır. Bunun yanında kafatası içerisindeki hava ile dolu boşlukların iltihaplanması durumu olan sinüzit de sık baş ağrısı nedenlerinden biridir. Yine arteriyel basınç değişiklikleri, yani yüksek ya da düşük tansiyon baş ağrısı nedeni olabildiği gibi kan şekeri ile ilgili değişiklikler de aynı şekilde klinik belirti gösterebilir. Beyin Ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Candan Hundemir, ani ve şiddetli baş ve ense ağrısı konusunda uyarılarda bulundu.

"HAYATIMDA BÖYLE BİR AĞRI İLE KARŞILAŞMADIM"

Ani ve şiddetli gelişen ve enseyi de içine alan, hatta hastaların; “hayatımda böyle bir ağrı ile karşılaşmadım”, “beynim, kafam yerinden kopacak gibiydi”, “ensemden yukarı doğru çok şiddetli bıçak saplanır tarzda bir ağrı”, “şimşek çakar gibiydi” şeklinde ifadelendirdiği baş ağrılarının altında beyin kanamalar yatabiliyor. Beyin kanaması beyin zarının içine kan sızması şeklinde olabileceği gibi direkt beyin dokusu içine de olabilir.

ANEVRİZMA BEYİNDE BALONCUK OLUŞMASI

Halk arasında baloncuk hastalığı olarak da ifade edilen anevrizmalar; temiz kan taşıyan damarlardaki (arter) zayıf yerlerden gelişen ve genellikle damarın daha küçük dallara ayrıldığı noktalarda oluşan anormal genişlemelerdir. Zayıf olan baloncuk duvarı, basınca dayanamadığı anda yırtılır ve damar dışına kan sızar. Bu olay ya kendiliğinden (yüksek tansiyona bağlı) ya da eforla (öksürme, hapşırma, ıkınma, cinsel temas gibi) oluşur. Kanın beyin zarı içine yayılması ile de yukarıda sözü edilen o şiddetli baş ağrısı ortaya çıkar.

HASTA ÖYKÜSÜ VE MRG İLE TANI KOYULUYOR

Tanıda ilk aşamada hastalık öyküsü ve muayeneyi doğrulamak amacı ile öncelikle tomografi ve bazen MRG kullanılmaktadır, tetkikleri normal çıkan ancak kliniği bizi tatmin etmeyen vakalarda belden alınan beyin omurilik sıvısının incelenmesi de önemli bir tanı yöntemidir. İkinci aşamada hastanın da kliniği uygunsa kanayan damarı ve baloncuğun büyüklüğünü görmemizi sağlayan “serebral anjiografi” yani beyin damarlarının görüntülenmesi tetkiki ivedi bir şekilde yapılır. Böylece baloncuğun ameliyat kriterlerine uygun olup olmadığı (geniş boyunlu olması, dev boyutta olması ya da kötü yerleşimli olması gibi) anlaşılır.

Hasta ameliyat edilemiyorsa bu durumda bir girişimsel radyolog tarafından kasık bölgesindeki damardan yerleştirilen katater yardımı ile beyindeki baloncuk içine girilebilmekte, içi özel materyallerle doldurulmak suretiyle bertaraf edilebilmektedir.

0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI