işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

'Hayır' diyemeyenlere öneriler

Siz de hayır diyemeyenlerden misiniz? O zaman haberimiz tam size göre. Hayır diyememenin insanlarla kurulan bağın zayıflaması endişesinin bir sonucu olabileceğini belirten Üsküdar Üniversitesi Etiler Polikliniği Psikiyatristi Yrd.Doç.Dr. Alper Evrensel yapısal bir sorun olarak değerlendirdiği “hayır diyememek” hakkında şu bilgileri veriyor.

“Neden "hayır" demekte sorun yaşarız? Kabul etmek ve reddetmek ne zaman öğrenilir? Belli bir yaştan sonra düzeltme ihtimalimiz var mıdır? Hayır diyememek bir hastalık mıdır ve başka psikolojik rahatsızlıklarla ilgisi var mıdır? Yrd.Doç.Dr. Alper Evrensel hayır diyememenin yapısal bir sorun olduğunu ve depresyon belirtisi alabileceğinin altını çizdi.Evrensel yaptığı değerlendirmede şöyle konuştu;

“Hayır” Demek Güçlü Bir İrade Gerektirir
“Çevremizdeki insanlar talepte bulunduğunda bu talebi karşılayıp karşılamamak arasında kararsız kalabiliriz. Hayır demek güçlü bir irade gerektirir. Eğer talebin karşılanamayacağını belirtirsek ilişkinin yara alacağı endişesi duyarız. Çevremizi kuşatan insanların sadece taleplerini karşıladığımızda bizimle iletişimlerini sürdüreceklerini, eğer talebi karşılamaz ve hayır dersek ilişkinin bitebileceğini düşünebiliriz. İnsanlarla kurulan bağın zayıflaması endişesi özellikle bağımlı yapıdaki kişiler için büyük bir endişe kaynağıdır. Bağın sürmesi adına hep evet diyerek sürekli ödün vermek zorunda kalırlar. Sonrasında yaşadıkları mağduriyet nedeniyle çok üzülürler ama bu döngüden bir türlü kurtulamazlar.

Güçlü bir iradenin temelleri çocuklukta atılır. Çocuğun özerklik duygusu kendiliğinden gelişme gösterir. Bu süreçte ana-babasının tutumları bu özerklik eğilimini engelleyecek tarzda olursa çocuk bağımlılaşır. Zira bağımsızlaştığında yani anne babasının beklentileri tersine hareket ettiğinde anne babasını kaybedeceğinden korkar. Eğer anne babası da çocukları kendi istediği gibi davrandığında onu ödüllendirir, davranmadığında da cezalandırırsa bu eğilim pekişir. Çocuk büyüdüğünde anne ve babası ile kurduğu ilişkinin benzerlerini diğer insanlarla da kurmaya başlar. Onları hoşnut etmek için kendisi hoşnutsuz olmayı tercih eder. Sırf o insanlar ilişkiyi koparmasın, surat asmasın, küsmesin diye sürekli kendisinden maddi-manevi ödün verir. Borç istendiğinde geri çeviremez. Yardım talep edildiğinde karşı koyamaz.

“Hayır” Diyememek Hastalık Değil, Yapısal Bir Sorundur
“Hayır” diyememek hastalık değildir; yapısal bir sorundur. Hastalık olsaydı bir ilaç tedavisi ile yok edilebilirdi. Bağımlı yapıdaki kişilerde ortaya çıkan bir sorundur. Depresyonun belirtileri arasında da yer alabilir. Depresyondaki insanlarda inisiyatif kaybı olur. Kolaylıkla yönlendirilebilirler. Cep telefonu dolandırıcıları bağımlı yapıda ve depresyondaki kişileri kolayca ağına düşürebilmektedirler. Bazı tehditlerle korkular uyandırılarak sanki hipnotize edilmiş gibi konutlara uyması sağlanabilir.

“Hayır” ve “Evet” Diyeceğimiz Zamanları Nasıl Ayırabiliriz?
“Hayır” veya evet deme kararı irademizle ilgilidir. İrade her zaman baskı altındadır. Dürtülerin ve aklın yönlendirmeleri karşısında gerçekliği de gözeterek bir karar vermek durumundadır. Bu karar içinde bulunulan şartlara göre netleşecektir. Karar verirken içsel ve dışsal bütün dengeler mümkün olduğunca gözetilmelidir. Karar neticesinde de mümkün olduğunca az çatışma yaşanmalıdır. Bazen içsel-dürtüsel talep çok güçlü olabilir. Normalde çok iradeli, makam mevki sahibi bir insanın kendi nefsinin taleplerine hayır diyemediği de olur. Otokontrol duygusu gelişmiş, özerk, bağımlı olmayan bir yapı ancak çocukluktan itibaren bilinçli anne babanın yardımı ile gelişebilir. Eğer erişkin yaşamda bu sorunlar saptanırsa tedavi ile güçlü bir irade geliştirilebilir.

Tedavi Gerekir mi?
Hayır diyememek eğer depresyondan kaynaklanıyorsa tedavisi ile de ortadan kalkar. Yapısal sorunlar ise ancak terapi ile yok edilebilir. Yıllar boyu hayır diyemediği için depresyona giren kişiler de vardır. Bu kişilerde hem ilaç tedavisi hem de terapi birlikte uygulanmalıdır. Eğer ilaçla depresyonu tedavi eder ve suni bir iyilik hali yakalanır, zemindeki kişilik yapısına müdahale edilmez ise tedavinin ardından yine aynı tablo karşımıza çıkacaktır.

“Hayır” diyemeyenlere 5 öneri
1. Dürtülerinizin (nefsinizin) ne dediğine kulak vermelisiniz.
2. Mantığınızın ve vicdanınızın ne dediğine kulak vermelisiniz.
3. Dış dünyanın ne dediğine kulak vermelisiniz.
4. bütün bu sesleri duyduktan sonra en doğru kararı verip iradenizle bu kararı uygulamalısınız.
5. Eğer kararınız hayır değilse ve içinizde büyük bir sıkıntı hissediyorsanız bir psikiyatristten yardım talep etmelisiniz. “

0 yorum

Dar ve idialı kıyafetler giyebilirsiniz

Kadınların özellikle hamilelik sonrası düz bir karına sahip olmak için bıçak altına yattıkları karın germe operasyonu sadece estetik bir görünüş kazandırmakla kalmıyor kalp krizi riskini de azaltıyor. 

Esteworld Plastik Cerrahi Hastanaler Grubu’ndan Op. Dr. Tamer Şakrak, özellikle 40 yaşın üzerindeki insanların kalp krizi riskinin bel çevresi ile doğru orantılı arttığını söyleyerek, “Bu nedenle karın germe ameliyatı 40 yaş üzeri hastalarda kalp krizi geçirme riskini direk olarak azaltmaktadır” dedi.

Kadınların hamilelik sonrası kurdukları hayallerinin başında yeniden düz ve estetik bir karına sahip olmak geliyor. Ancak karın duvarının direncini ve estetik duruşunu sağlayan kaslar, hamileliğin son aylarında karnın aşırı büyümesi ile oluşan gerilime dayanamayarak birbirinden uzaklaşıyor. Tekrarlayan gebelikler sonrası ise karın ön duvarı tüm direncini yitirmiş oluyor.

Doğum sonrası kadınlar ideal kilolarına kavuşmuş olsa bile karın sarkması, yemek sonrası hazım problemleri, şişkinlik hissi gibi problemlerle karşılaşabiliyorlar. Karın duvarının yeterli direnci gösterememesi de midenin rahatlıkla genişlemesine ve devamlı kilo almaya yol açıyor. Bu durumda kadınların tekrar düz ve estetik bir karına sahip olmasını engelleyebiliyor.

4 beden incelebilirsiniz

Op. Dr. Tamer Şakrak, hamilelik sonrası kadınların karın germe operasyonu ile yeniden düz ve estetik bir karına sahip olabileceklerini söyledi. Karın germe operasyonu ile karnın üst ve yan taraflarındaki yağ dokularının liposuction yöntemi ile çekildiğini belirten Op. Dr. Şakrak, “Daha sonra karın altına sarkmış olan fazla cilt ve cilt altı doku çıkarılarak gergin bir karın cildi elde edilir. Karın ön duvarında deforme olan kaslar plikasyon yöntemi ile birbirine yaklaştırılarak, iç karın olarak bilinen bölgedeki doğuma bağlı deformasyonlar giderilir” dedi.

Op. Dr. Tamer Şakrak, operasyon sonrası hastaların 2 beden inceldiklerini vurgulayarak, şunları söyledi: “Takip eden süreçte hastaların sadece karbonhidrattan uzak ve sıvı ağırlıklı beslenirler ile 2 beden daha incelmeleri hayal değildir. Öncelikle karın germe ameliyatı sonrası hastanın belli bir diyet programına uyması çok daha kolaydır. Çünkü ameliyata bağlı fiziksel değişim hastayı ileri derecede motive etmektedir. Karın duvarına yapılan plikasyon mideyi önden sıkıştırmakta, mide eskisi gibi rahat genişleyememekte ve dolayısıyla doyma hissi çok daha çabuk ortaya çıkmaktadır. Son olarak da önceki kiloları nedeniyle hareket zorluğu çeken hasta çok daha kolay hareket edebildiği için hareketsiz bir yaşam tarzından uzaklaşmakta, kalori tüketimini artırmaktadır.”

Dar ve idialı kıyafetler giyebilirsiniz

Op. Dr. Tamer Şakrak, karın germe ameliyatı ve sonrasına ilişkin olarak şu bilgileri verdi:

1- Karın germe ameliyatı yaklaşık 2 saat içerisinde tamamlanır.
2- Hasta ameliyathaneden üzerinde 6 hafta kalacak bir korse ile çıkar.
3- Hasta hastanede 2 gün misafir edilir.
4- Hasta ameliyat sonrası 6. saatte yürümeye başlar.
5- Hastaneden taburcu olduğunuzda kendiniz yürüyor, tuvalet ve temizlik ihtiyacınızı karşılıyor olacaksınız.
6- Ameliyatın 1. haftası bittiğinde kot pantolonunuzu giyip çarşıda dolaşabilirsiniz.
7- 2. hafta bittiğinde araba kullanabilirsiniz.
8- 3. - 4. aylarda giyim tarzlarınız değişebilir, daha dar ve iddialı kıyafetler seçebilirsiniz.


0 yorum

Romatizma Sadece Yaşlılıkta Görülmez!

Yazdan kalma günlerin aniden başlayan soğuklarla sona ermesiyle sadece ruhumuzu değil; bedenimizi de zorlayan hastalıklar yavaş yavaş bizleri ziyaret etmeye başladı. Bunlardan biri de romatizma…

Hisar Intercontinental Hospital İç Hastalıkları ve Romatoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mehmet Soy ile Dünya Artrit Gününde kışın alevlenen romatizmal hastalıklar konusunda doğru bilinen yanlışları konuştuk…

Romatizma hastalıklarının toplumda çok sık görülen hastalıklar olduğunu dile getiren Prof. Dr. Soy; ‘Romatizmal hastalıklar yaşayan kişiler günlük yaşamlarının etkilenmesi, yaşam kalitelerinin düşmesi ve ülkemizde yeterli sayıda romatoloji uzmanı olmaması gibi nedenlerle ne yazık ki sıklıkla kulaktan dolma bilgilere başvuruyorlar. Bu da beraberinde doğru bilinen yanlışları getiriyor.’ açıklamasında bulundu.

Yanlış: Romatizma sadece eklemleri tutan bir hastalıktır.
Doğru: Romatizmaların bir kısmı sadece eklemleri tutsa da önemli bir kısmı eklemler dışında deri, mukozalar, göz, kan elemanları, akciğer, böbrekler başta olmak üzere birçok doku ve organı etkileyebilir. Hatta bazen eklem dışında bir yakınma da (tekrarlayan aftlar: Behçet hastalığı, gözde Üveitler: Ankilozan Spondilit ve Sarkoidoz, Ateş: SLE, Ailesel Akdeniz Ateşi) romatizma belirtisi olabilir.

Yanlış: Romatizma sadece yaşlılarda görülen bir hastalıktır, gençlerde olmaz.
Doğru: Halk arasında kireçlenme olarak bilinen Osteoartrit sıklıkla yaşlılarda görülmekle birlikte diğer birçok romatizma türü genç ve orta yaşlı hastalarda ortaya çıkar. Sistemik Lupus Eritematozus, Behçet Hastalığı, Ailesel Akdeniz Ateşi, Ankilozan Spondilit gibi hastalıklar ülkemizde ve özellikle genç yaş grubunda yaygın olarak görülür.

Yanlış: Romatizma sadece kadınların hastalığıdır.
Doğru: Romatizmal hastalıkların çoğunun kadınlarda daha sık görüldüğü doğrudur. Ancak birçok romatizmal hastalık erkekleri de en az kadınlar kadar etkiler. Sistemik Lupus Eritematozus (SLE), Antifosfolipid Sendromu, Sjögren Sendromu ön planda kadınlarda sık görülürken bazı vaskülit türleri erkekleri daha fazla etkiler. Ayrıca erkeklerde Behçet Hastalığı ve Ankilozan Spondilit grubu bazı hastalıklar daha ağır seyreder.

Yanlış: Romatizmalar sadece soğukta ortaya çıkar.
Doğru: Osteoartrit gibi bazı romatizmaların soğuk ve yağışlı havalarda hastayı daha fazla rahatsız ettikleri doğrudur. Muhtemelen dış ortamdaki basınç değişikliklerinin ekleme yansıması nedeni ile daha fazla yakınma olur. Öte yandan güneş bazı hastalıklara iyi gelse de, Sistemik Lupus Eritematozus gibi romatizmaları alevlendirebilir. Yani romatizmalar sadece soğukta ya da kışın ortaya çıkmaz, her mevsimde ortaya çıkabilir.

Yanlış: Romatizmaların tedavisi yoktur.
Doğru: Eskiden romatizma hastalarının tedavisi kısıtlı idi. Gerek romatizmal hastalıklar uzmanı sayısının yetersizliği gerekse de tedavi imkânlarının kısıtlı olması nedeni ile birçok romatizmal hastalık yeterince tedavi edilemiyordu. Günümüzde birçok romatizmal hastalık için modern tedavi yöntemleri geliştirilmiştir. Özellikle romatoid artrit, Ankilozan Spondilit gibi hastalıkların tedavisinde önemli başarılar sağlanmıştır.

Yanlış: Eklem sıvısının alınması zararlıdır
Doğru: Eklem sıvısı normalde eklemler içinde az miktarlarda bulunan ve eklemlerin rahat hareket etmesini sağlayan kaygan bir sıvıdır. Ancak iltihabi ya da travmatik birçok nedenle eklem sıvısında artış olabilir. Bu durumlarda sıvının mikroskopta incelenmesi, kültürünün yapılması gibi tanısal amaçlarla veya fazla sıvıyı alıp eklemi rahatlatmak için alınması gerekebilir. Bu durumlarda uygun şekilde yapıldığında, sıvı alınmasının ekleme herhangi bir zararı söz konusu olmayıp aksine yararı olur.

Yanlış: Kortizon kullanılması kesinlikle zararlıdır.
Doğru: Elbette her ilaçta olduğu gibi kortizonun da gereksiz yere kullanılması zararlıdır. Ancak bazı durumlarda ilaçları zorunlu olarak kullanmamız gerekir. Hatta bazen kullanılmazsa daha fazla zarar görmemiz mümkündür. Kortizon da böyle bir grup ilaçtır. Gereksiz yere kullanılırsa zarar verebilir ancak gerekli olduğu durumlarda da kullanılmazsa, hasta zarar görebileceğinden zorunlu olarak hastalarımıza yeterli doz ve miktarlarda reçete edilmektedir. Kortizon iltihaplı romatizmaların tedavisinde sıklıkla başvurulan ana ilaçlardan biridir. Bu hastalıkların birçoğunun özellikle alevlenme dönemlerinde kullanılır. Doktorun önerdiği şekilde kullanılması ile zararları en aza iner. Başka şekilde önerilmedi ise sabahları tek dozda alınması önerilir. Ayrıca mümkün olan en düşük dozda ve sürede kullanılmadır. Bu nedenle özellikle yüksek dozda kortizon kullanması gereken hastaların sık sık doktoruyla görüşmesi gereklidir. Yine vücuttan kalsiyum ve D vitamini dengesini bozabileceğinden kalsiyumdan zengin beslenilmesi, D vitamini takviyesi alınmasında yarar vardır. Tuzdan, yağdan ve karbonhidrattan kısıtlı, proteinden zengin gıdalar alınmalıdır. Ayrıca, potasyumdan zengin olan patates, muz, narenciye türleri gibi sebze ve meyvelerin tüketilmesi yararlı olur.

Yanlış: Bitkisel ilaçlar zararsız olup romatizmaya daha iyi gelirler.
Doğru: Çeşitli bitkisel ilaçlar, çeşitli madenlerden yapılmış olan bilezikler ve daha birçok alternatif tıp ürünü halk arasında yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak bilimsel olarak bunların hiçbirisinin işe yaradığına dair kanıt yoktur. Üstelik almakta olduğunuz başka ilaçlarla etkileşip zarar da verebilirler. Hekiminize danışmadan, bu tür ilaçları kullanmak doğru değildir.

0 yorum

Çocuğunuzun yürüyüşündeki hastalık

Daha çok erkek çocuklarında görülen Perthes hastalığı genellikle aksama, topallama gibi şikayetlerle ortaya çıkar. Genellikle 4 – 10 yaş arasında görülen Perthes hastalığı ne kadar erken teşhis edilirse, tedavisi o kadar başarılı yapılabilir. 

Kadıköy Şifa Ataşehir Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Şeref Aktaş, Perthes hastalığı hakkında en çok merak edilen soruları cevaplandırıyor.

Perthes hastalığı çocuk ortopedisinin önemli hastalıklarından birisidir. Perthes Hastalığı, femur başı dediğimiz uyluk en üst kısmındaki top şeklindeki kemik bölgesinin kan akımının geçici olarak duraksaması ile gelişir. Bunun sonucunda, Perthes hastalığı femur başı kemiğinde nekroz dediğimiz kemik ölümü ve akabinde yeniden nekrotik kemiğin uzaklaştırılıp yeni kemik oluşumu ile giden bir süreç içerisinde seyreder.

Perthes hastalığı erkeklerde 4 kat daha fazla görülüyor!

Perthes hastalığı kaç yaşlardaki çocuklarda görülür?
Perthes hastalığı sıklıkla 4 - 10 yaş arasındaki çocuklarda görülen bir hastalıktır. Perthes hastalığı erkek çocuklarda kızlardan 4 kat daha çok görülür. Perthes hastası çocuklar, genel yapı olarak çok hareketli yapıda olup ele avuca sığmaz dediğimiz yapıda çocuklardır.

Perthes hastalığının bulguları nelerdir?
Perthes hastaları, sıklıkla aksama, kalça ve/veya diz ağrısı şikayeti ile Çocuk Ortopedistine başvururlar. Hastaların bulguları zaman zaman şiddetlenir, zaman zaman hafifler. Perthes hastalarının muayenelerinde eklem hareketleri kısıtlı olup eklem hareketleri sırasında çocuk ağrıdan şikayet edebilir. İleri olgularda bacak çapında incelme ve kısalık görülebilir.

Perthes hastalığında tanı nasıl koyulur?
Perthes hastalığında, tanı anamnez, fizik muayene ve radyografi ile koyulur. Perthes hastalığı tanısında olguların büyük kısmında MR veya tomografiye ihtiyaç duyulmaz. Buna karşın, MR tetkiki, hastalığın erken devrelerinde tanı koyulmasını sağlayabilmektedir. Radyolojik bulguların normal olması ve aksamanın 1 hafta – 10 günlük süre içinde geçmemesi durumunda MR tetkikine ihtiyaç duyulabilmektedir.

Erken yaşta teşhis Perthes hastalığı tedavisinde çok önemli!

Perthes hastalığının tedavisinde ne yapılır?
Perthes hastalığında femur başının beslenmesinin bozulmasıyla femur başı kemiğinin bir kısmı ya da tamamında nekroz dediğimiz kemik ölümü görülür. Vücut tarafından, bu nekrotik kemik absorbe edilerek (ortadan kaldırılarak), yeni kemik yapımı sağlanır. Bu yeniden yapım sürecinde kemik daha yumuşak ve güçsüz olduğu için atlama, zıplama ve düşme gibi travmalarda baş kemiğinde kırık ve çökmeler görülebilir. Yeniden yapılanırken femur başı aldığı basıya göre şekil alır. Bu nedenle tedavide femur başını asetabulum dediğimiz kalça eklemini yuva kısmının içinde tutulması amaçlanır. Bu şekilde küresel yapıda gelişimi hedeflenir.

Perthes hastalığının tedavisinde ana amaç eklem hareket açıklığının korunmasıdır ki baş küresel yapıda gelişebilsin. Özellikle ağrılı dönemlerde istirahat ve antiemflamatuvar ilaçlarla tedavi önerilir. Perthes hastalığının süreci 2 - 2.5 yıl kadar sürmektedir. Bu süreçte çocuğun aşırı sportif aktivitelerde bulunması, yüksekten atlaması ve temas sporuna katılımına mümkün oldukça engel olunmalıdır. Bununla beraber çocuğun günlük aktivitelerinde kısıtlanmaya gidilmez.

Femur başı topunu yuvada tutmak için bacaklar açık posizyonda alçı uygulaması, bir takım ortezler kullanılması ve cerrahi uygulamalar Çocuk Ortopedistleri tarafından kullanılan yöntemlerdir. Hastalığın seyrinin uzun olması (2 - 2.5 yıl) çocukların alçı veya ortez tedavisine uyumunu güçleştirmektedir. Bu nedenle bir çok ortopedist gerekli olgularda cerrahi tedaviye yönelirler. Cerrahide ana amaç, femur başının küresel yapıda gelişimini sağlamak için asetabulum yuvasının içinde yerleşmesini sağlamaktır.

Perthes hastalığının seyri nasıl olmaktadır? Sekel kalmakta mıdır?
Perthes hastalığında klinik seyir hastanın yaşı ve tutulumun miktarına bağlıdır. Genel kural olarak 6 yaş altında Perthes hastalığının seyri oldukça iyidir. 8 yaş üstü hastalarda ise hastalığın seyri daha ağır geçmektedir. Hastaların önemli bir kısmı sekelsiz iyileşirken az bir kısım hastada ise kısalık, aksama ve femur başında şekil bozukluğu görülür.

0 yorum

Kefirin Faydaları Nelerdir

Kefirin faydaları nelerdir diye açıklamak yerine kefir nedir sorusunu yanıtlayalım. Kefir kökeni eski Asya Türkleri ve Kafkas Türkleri tarafından ortaya çıkmış hala kullanılmaya da devam edilen bir besindir. Kefir süt ve süt ürünleri ailesinden olup, süt ve yoğurt karışımı yoğurt'a daha yakın( mayalanmasından dolayı) bir gıdadır. Kefir koyun, keçi ve inek sütünün kaynatılıp mayalanması ile gerçekleştirilir. Fakat en iyi kefirin keçi sütünden olduğu bilinmektedir. Keçi sütünün besin değerlerinin yüksek olması keçi sütünden yapılan kefirinde daha sağlıklı ve faydalı olmasına sebep olmaktadır. Kefir mayalanma sonucunda oluşur. Kefir mayasından mayalanan sütten kefir elde edilir. 

Kefirin faydaları nelerdir sorusuna verilecek en büyük cevap ise faydalı bakteriler barındırmasıdır. Evet bakterilerin faydalı olanlarını barındırmakta ve vücudumuza bu faydalı bakterileri salgılamaktadır. Bu faydalı bakterilerden biri laktobasilerdir. Lastobasiler sindirim sisteminin çalışmasına, kabızlık ve şişkinlik sorunlarını ortadan kaldırmaya yardımcı olan faydalı bakteriler arasındadır. Kefir bu bakterilerden en çok barındırdığı besinler arasında ilk sıralarda gelir. Hazımsızlık problemi yaşayanlar, 
mide bağırsak sorunları yaşayanlar kefirin faydalarından yararlanabilir. Mide ünseri ve vb rahatsızlıklara oldukça iyi geldiği bilinmektedir.

Kefirin Faydaları
  • Kefir bağışıklık sisteminin güçlenmesinde oldukça etkilidir. 
  • Bağışıklık sisteminin güçlenmesine sebep olan minarel vitamin ve protenlerin içerisinde taşımaktadır. 
  • Cilt problemlerine karşı koruyu oldugu gibi parlak bir görünüm saglar
  • Aynı zamanda sindirim sistemine sağladığı faydalar ile de ön planda. 
  • Sindirim sistemindeki sağladığı mikrop öldürücü özellikleri ve antibakteriyel niteliği taşıması da sıkça gündemde. 
  • Kefir aynı zamanda antibiyotik etkisi göstermektedir. Adeta bir yüksek antibiyotik görevi görmektedir. 
  • Vücutta oluşan yara ve benzeri yanıklarda kısa süreli hızlı bir iyileşme saglar
  • Cinsel aktivitelerde olumlu etki gösterdigi kanıtlanmıştır.
  • Kilo vermeye yardımcıdır, özellikle diyet sırasında mutlaka kullanılmalıdır
  • Kolestrolü dengeledigi gibi yüksek tansiyonu düşürmesi ile bilinmektedir.
  • Uykusuzluk sorununa birebir oldugu gibi aynı zamanda enerji deposudur.
  • Yaşlanma belirtilerini minumun seviyeye indirmesi ile bilinmektedir.
  • Çocuk ve yetişkinlerde kabızlık sorunlarına etkilidir.
  • Zeka gelişimini arttırdıgı gibi saglıklı karar vermeye yardımcı olur
  • Damar sertliginden kaynaklanan kalp krizi riskini minumun seviyeye indirir
  • Keza kefir birçok uzmana göre ishal yapmakta ve bağırsakları temizlemektedir. 
  • Son zamanlarda kemik hastalıkları ve kemik erimesinin sıkça görüldüğü bu günlerde, kefir bu yönde sağladığı faydalar ile de kendinden konuşturmayı başarmış durumda.
  •  Kemiklerin içerisine nüfuz eden ve kemiklerin güçlendirilip, erimesini önlemesine sebebiyet vermektedir. 

Kefirin faydaları nelerdir sorusuna uzmanların bir diğer yanıtı, bağışıklık sisteminde mikrop öldürücü özelliğidir. Enfeksiyon hastalıklarına ve birçok hastalığa kalkan oluşturan kefir'in faydaları saymakla bitmemektedir. 

Kefirin faydaları nelerdir diye araştırdığımızda bir diğer önemli unsurun tümör ve benzeri oluşumları engellediği, bu gibi oluşumlarında vücuttan atılmasına ve yayılmasına sebep olmaktadır. Kefir sünizite iyi gelmekte, vücutta antibiyotik etki sağlamakta, kolestrolü düşürmekte, içeriğinde ki A vitamini ile göz sağlığına, B12 vitamini ile sindirim ve bağışıklık sistemine, güçlü kemik yapısı ve diş minelerinin güçlenmesine, kalp ve kalp damar sağlığına, karaciğer hastalıklarına, cilde sürüldüğü takdirde sivilce oluşumunu engelleyip, sivilceye sebep olan siyah noktaları azaltmasına kadar birçok faydasını öne sürmek mümkündür. Fakat sizler bu tip rahatsızlıklardan şikayetçi iseniz, öncelikle hekiminizden yardım almalısınız, keza ilaç tedavisine yan destek olarak doktorunuzun tavsiyesi ile kullanmalısınız. 
0 yorum

Takıntılı Burçların Özellikleri

Astrolojik anlayışa göre tüm burç gruplarının farklı karakteristik özellikleri bulunuyor. bir kısmı asabi, kimisi paylaşma duygusundan yoksun ve agır başlı olarak sınıflanıyor. Fakat son yıllarda öne çıkan bazı saptamalara göre burçların akla sapa gelmez garip takıntıları oldugu öne sürüldü. İnanılır gibi degil fakat bilinen bu 12 burcunda kendi aralarında takıntıları oldugu ortaya çıktı. Şimdi gelin beraber bu garip ama gerçek takıntıları inceleyelim.

Koç Burcu: Dar ve kapalı alanlarda saatler boyu kalamaz. Özellikle kış ve sonbahar aylarında şapka yada berasi olmadan dışarıya adımını atmaz. Araç kullanırken yüksek hız yapmak en sevdigi çılgınlıklar arasındadır.

Boga Burcu: Aracına yada evine girsin mutlak suretle kendini güvende hissetmek için kapıyı kilitler. Bir çok çanta ve cüzdanı bulunmaktadır ve herbirinin içinde mutlak suretle düşük bir meblag bakiye bırakır. Ev yasantısında çiçek beslemeyi sever, gittigi cafe ve restaurantlarda mutlak suretle çiçek arar. Özellikle pembe,yeşil,mavi ve turkuaz renklerine garip takıntılar besler.

İkizler Burcu: Otururken yada yolda yürüken el ve ayaklarını haraket ettirmeden kendini rahat hissedemez. Bu özelligini karşılıklı empati kurdugu kişilerde,kelimeleri anlatmak ve anlam kazandırmak içinde kullanır. Cep telefonu olmadan dışarı çıktıgı tek gün yoktur. Kış ayları dahil pencere aralamadan kapalı alanlarda kalamaz. Özellikle seyahat takıntısı en bilinenleridir.

Yengeç Burcu: Çocukluk döneminde vakit geçirdigi oyuncakları saklamasını sever. Eskiyi hatırlatan ve anlam kazandıran herşeyi saklar. Pazarlık sünnetir der, her malı öyle alır. Özellikle bayan cinsiyetinden olanları rimel sürmeden dışarıya çıkmaz
Aslan Burcu: İletişim halindeyken özellikle ense kısmındaki saçları ile oynamayı sever. Çantasının içinde mutlak süret ile ayna ve cımbızı bulunmaktadır. Altından yapılan her türlü aksesuarı kullanmaktan hoşlanır. Marka takıntısı tartışmasız öne çıkan özelligidir.

Başak Burcu: Aşırı titizdirler. Günün her saatinde ellerini yıkamak en bilindik takıntılarındandır. Evdeki eşyalar arasında simetri rahatsızlıgı bulunmaktadır. Hoş kokular sürmeden asla dışarı adımını atmaz. Dudak kenarlarını ısırarak kemirme gibi takıntısı bulunmaktadır. Sıkıntı anında,ellerini bulundugu yere hafifçe vurarak sıkıntılı haline tepki gösterir.

Terazi Burcu: İhtiyaç halinde olmasa bile dışarıya çıktımı mutlak suret ile alış veriş yapmadan eve dönmez. Bulundugu yerde ayaklarını devamlı ritimli bir şekilde titretir.

Akrep Burcu: Cinsel yaşam en belirgin takıntılarından biridir. Saç jolesi ve deodorant kullanmadan rahat edemez. Özellikle bayanları ipek çorap,ipek iç çamasırı giymekten hoşlanır.

Yay Burcu: Yay burcu erkekleri takım elbise giymekten tiksinir. Evlilik esnasında olsa bile bu şekilde bir saniye olsun giyinmek istemezler. Özellikle mavi ve mor karışımlı renkli elbiselere bayılırlar. Dar alan korkuları ve takıntıları vardır. Şans oyunlarına düşkündürler. Yılda bir kaç defa uzun yola çıkmadan rahat edemezler.

Oglak Burcu: Oglak burcu erkeklerinin önemli kısmı top sakal bırakır. Fular, işlemeli kol dügmeleri ve saat takmadan rahat edemez. Yıllarca aynı parfumü kullanır ve kesinlikle degiştirmez. Devamlı aynı mekanlara bilindik yerlere gider. Devamlı yaptıgı işleri kayıt etme takıntısı bulunmaktadır.

Kova Burcu: Özellikle bilgisayar ve elektronik malzeme takıntıları bulunmaktadır. Maddi imkanları el vermese bile hayatlarında bir defa tek taş pırlanta takmak en büyük hayalleridir. Gece uyurken koridorun ışıgını mutlaka açık bırakırlar.

Balık Burcu: Birbirinden degişik ve model ayakkabı koleksiyonları ile bilinirler. Yemek esnasında bagdaş kurup oturmaya bayılırlar. Bayan cinseleri oje sürmeden duramaz. Çay ve kahve tüketmeden güne merhaba demezler.
0 yorum

Mide Agrısına İyi Gelen Yiyecekler

Mide ağrıları, mide üşütmesi, aşırı yemek yeme, gıda zehirlenmesi ve vücudun alışkın olmadığı besinlerin tüketilmesinden dolayı ortaya çıkabilir. Mide ağrısı çekerken bir şeyler yemek istemeseniz de mideyi yatıştırmak ve ağrıyı hafifletmek adına mide ağrısına iyi gelen yiyecekler tüketmeniz size yardımcı olabilir. Mide ağrısı geçene kadar gaz yapmayacak ve mideyi zorlamayacak besinlerin tüketilmesi gerekir. Ağrılar bir iki güne kadar geçmezse nedenini araştırmak için doktora gitmek en iyi tercih olacaktır.


Mide Ağrısı İçin Öneriler

Hafif gıdalar tüketmek: Ağrıyı gidermek için mide asidini ortadan kaldıran gıdalar tüketmelisiniz.
  • Muz
  • Ekmek
  • Pilav
  • Haşlanmış patates
  • Haşlanmış derisiz tavuk
Yukarıda sayılan yiyecekler sindirim sistemini zorlamaz bu nedenle mide asidini dengeleyerek ağrıların azalmasını ya da yok olmasını sağlar. Bunun dışında tüketilen bu besinleri yavaş yiyerek ve çok fazla çiğneyerek tüketirseniz sindirim sistemine yardım etmiş olursunuz.

Sıvı tüketimi: Mide ağrısı ile ishal durumu ortaya çıktıysa kaybettiğiniz suyu geri kazanmanız gerekir. Bu nedenle bol miktarsa su içmelisiniz. Vücut susuz kaldığında mide bulantısı gibi şikayetleriniz ortaya çıkabilir ve bununla birlikte halsizlik de hissedebilirsiniz. Ayrıca sporcu içeceklerden de aşırıya kaçmayacak şekilde tüketebilirsiniz.

Lifli gıda tüketimi: mide ağrısı kabızlık nedeniyle ortaya çıkmış olabilir. sindirim sistemini çalıştırmak için lifli gıdalar tüketmelisiniz.
  • Buğday kepeği
  • Esmer pirinç
  • Rafine tahıllar
  • Kuru erik
  • Kepekli ekmek
  • Kuru kayısı
  • Kuru incir
Yukarıdaki listede bulunan gıdalar lif bakımından zengindir. Düzenli olarak tüketildiğinde mide ağrısı ve kabızlık sorunu yaşamazsınız. Ayrıca koyu yeşil yapraklı meyve ve sebzelerden tüketirseniz kabızlık sorunu ortadan kalkacaktır.

Az yağlı gıda tüketimi: Hazımsızlık sorunu olanlar öğünlerini 3 ana parçaya değil 5 parçaya bölmelidir. Bu öğünlerde de az yağlı gıdalar tüketmelidir. İşlenmiş gıdalardan fast food gibi yiyeceklerden uzak durulmalıdır. Bunun dışında yağlı et ve süt ürünleri de tüketilmemelidir. Bu gıda alımları azaldığında sindirim sistemi normal bir şekilde çalışacak ve mide ağrısı kalmayacaktır.

Kefir ve yoğurt tüketmek: Fermente olan mideye iyi gelen yiyecekler arasında bulunan yoğurt ve kefir içinde kalsiyum ve D vitamini bulunur. Ayrıca sindirim sistemine yardımcı olan probiyotikler yer alır. Probiyotik mide ağrısına neden olan enfeksiyonları ortadan kaldırır. Kronik mide iltihabı ve ishal gibi rahatsızlıklara karşı koruma sağlar. Ayrıca yoğurt ve kefir alırken aktif kültür içerir ibaresi olmasına özen göstermelisiniz.

Keten tohumu kullanımı: En sağlıklı yağ olarak bilinen omega 3 ve yüksek oranda lif içeren keten tohumu kabızlığı engeller ve bu nedenle midede oluşan şişlik ve ağrıları ortadan kaldırır. Keten tohumunu öğütülmüş olarak almalısınız ve yoğurtla karıştırarak tüketmelisiniz. Ayrıca salatalarda da kullanabilirsiniz.

Zencefil çayı içmek: Sindirime yardımcı olmak adına mide ağrısına iyi gelen yiyecekler biri olan zencefil bitkisinin çayı tüketilmelidir. İki üç dilim zencefil kökü kesin ve kaynar su içinde dört dakika haşlayın. On dakika demlenmesini bekledikten sonra tüketebilirsiniz.   
0 yorum

Pekmez Kilo Aldırır mı

Pekmez adı verilen şeker şurupları keçiboynuzu, üzüm, dut, incir gibi şekerli meyvelerden ya da şeker pancarı ya da ardıç gibi şekere dönüştürülebilen meyvelerden üretilmektedir. Pekmez bu sayılan meyvelerin ezilip kaynatılması ile elde edilen yoğun kıvamlı bir şuruptur. Halk, enerji almak, sağlıklı bir yaşam sürmek, hastalıklardan korunmak için pekmez tüketimine büyük önem vermektedir. Pekmezin tüketim şekilleri birbirinden farklılık göstermektedir. Kimileri sabahları 1 kaşık içerken, kimileri tahin ile karıştırarak ekmeğe sürmektedir. 

Pekmezin tüketim şekillerine göre kalorisi de değişkenlik gösterir. Şeker bazlı olduğundan pekmez kilo aldırır mı sorusunun cevabı ne yazık ki evettir. Karbonhidrat deposu olmasının yanında bala oranla daha az kaloriye sahip olması diyet yapan kişilerce tercih edilmesinin en önemli sebeplerinden biridir. 

Doğru besinlerin yanında kullanıldığında pekmez, size kilo verdirmeye de başlar. Fakat bu kilo verdirme olayı tüketilme oranına ve tüketilme besinlerine bağlı bir durumdur. Eğer siz pekmezi ekmek ile tüketirseniz, 1 kaşık pekmez tüketmekten daha fazla kalori alırsınız. Bu nedenle kilo alma ve kalori konusunda pekmezin birlikte tüketildiği besin oldukça önemlidir. Özellikle çocukların tüketmesi gereken pekmez, halk arasında vitamin ve mineral deposu olarak bilinmektedir. Anadolu’ya özgü besinlerin başında gelen pekmez, keçiboynuzu, dut, incir, şeker pancarı ve ardıç gibi meyvelerden üretilse de geneli üzümden üretilmektedir. Üzüm pekmezinin tadı oldukça hafiftir. Bu nedenle tüketimde üzüm pekmezi tercih edilmektedir. Fakat keçiboynuzu pekmezi üzüm pekmezine göre daha faydalıdır. Fakat tadının ağırlığı kişilerce tercih edilmemesine neden olmaktadır. Aynı zamanda ardıç pekmezinin faydaları da oldukça fazladır. Fakat tadının acı olması tercih edilmemesine neden oluyor. İçerisinde bolca magnezyum, potasyum ve demir bulunduran pekmezin sabahları 1 kaşık tüketilmesi sağlık açısından oldukça önemlidir. Çikolata, bal, reçel gibi enerji veren besinlere oranla çok daha düşük kalorili ve bol besin kaynağıdır. Bu nedenle sağlıklı bir yaşam sürmek için pekmez tüketilmesi gerekmektedir.

Üzüm Pekmezi Kan Yapar mı?
Üzüm pekmezinin bilinen en büyük faydası kan yapmasıdır. Kansızlık denilen rahatsızlık kan hücrelerindeki hemoglobinlerin sayısının azlığıdır. Bu durumda vücutta üretilen kan normal bir insana oranla azdır. Halk arasında anemi olarak bilinen bu kan azlığı rahatsızlığı, genellikle çocuklarda ve kadınlarda görülmektedir. Kansızlık problemi yaşan insanların vücutları B12, folik asit ve demir eksikliğinden ötürü güçsüzdür. Bu nedenle B12, folik asit ve demir bir şekilde vücuda takviye edilmelidir. Kansızlığın pek çok ilaç tedavisi bulunsa da pekmez bir ek besin olarak kullanılmaktadır. Üzüm pekmezinde B12 vitamini ve demir fazla miktarda bulunuyor. Bu nedenle anemi bulunan kişilerin üzüm pekmezini sıklıkla tüketmeleri gerekiyor. Fakat her şeyin fazlası zarar olduğundan üzüm pekmezi tüketirken kalori hesabı da yapılmalıdır. Bu nedenle üzüm pekmezi tüketirken ölçüyü kaçırmamak gerekiyor. Pekmez kilo aldırır mı diye düşünüyor iseniz fazla şeker barındırdığından fazla tüketiminde kilo aldırır. Bu nedenle sağlığınızı korurken, fitliğinize de dikkat etmelisiniz.


Pekmez Kaç Kalori
Yaz aylarının yaklaşması ile birlikte kilo vermek için çeşitli diyetler denenmeye başlandı. Bu diyetleri yapan insanlar vücutlarının sağlığını da korumak ve aynı zamanda enerji de almak istiyor. Enerji veren yiyeceklerin hepsi ne yazık ki diyet yapan kişilerin yememesi gereken besinlerdir. Fakat elbette vücudun enerji veren bir besine ihtiyacı vardır. Enerji almak için bal, reçel, çikolata tüketmek yerine pekmez tüketmek hem sağlık açısından hem de kalori açısından oldukça avantajlıdır. 1 kaşık pekmez 60 kaloridir. Yani baldan, reçelden ve çikolatadan daha az bir kaloriye sahiptir. Fakat yine de fazla tüketimi kilo almaya neden olur. 2 kaşık pekmezden sonrası için pekmez kilo aldırır mı diye düşünmemelisiniz. Çünkü 2 kaşık pekmez 120 kalori etmektedir. Bu sınırdan sonrası size kilo aldıracaktır. Pekmezin kilo aldırmayan türleri de bulunmaktadır. Örneğin keçiboynuzu pekmezi bağırsakları çalıştırdığından diyet yapan kişilere kilo verdireceği gibi vücudun gerekli enerjisini de kullanıcıya verecektir.

Pekmez Çeşitleri Nelerdir - Pekmez Nasıl Yapılır?
Halk arasında en çok bilinen pekmez üzüm pekmezidir. Fakat üzüm pekmezinin yanı sıra keçiboynuzu pekmezi, dut pekmezi, ardıç pekmezi, incir pekmezi ve şeker pancarı pekmezi de bulunmaktadır. Pekmezin hammaddesi şekere dönüşebilen meyvelerdir. Bu nedenle pekmez bu meyvelerden yapılmaktadır. Üzüm pekmezi halk arasında en çok tercih edilen pekmez türüdür. Kansızlık çeken kişilerin ilk tercihi üzüm pekmezidir. Çünkü üzüm pekmezinin kan yapma özelliği bulunmaktadır. Aynı zamanda kan dolaşımını da arttıran üzüm pekmezi çocuklarda ve hamile kadınlarda kullanılmalıdır. Üzüm pekmezinin yapılışında hem siyah hem de beyaz üzümler kullanılmaktadır. Fakat siyah üzüm pekmezi daha değerlidir. Öncelikle toplanan üzümler beton ezme makinelerinde ezilerek şıra çıkarılır. Sonrasında şıranın suyu süzülür ve kazanda kaynatılır. Güzelce kaynatılan şıra kazandan alınır ve güneşte uzun bir süre bekletilir. Ardından tüketilecek üzüm pekmezi kıvamına gelir.

Dut pekmezi: astımı olan hastalarda ek besin olarak kullanılmalıdır. Aynı zamanda mide hastalıklarına ve ülsere de iyi gelen dut pekmezi gargara yapıldığında ağız içerisindeki yaralara da iyi gelmektedir. Spor yapan kişilerce daha sık tüketilmektedir. Dut pekmezinin yapılışı da üzüm pekmezine oldukça benzer. Öncelikle ağaçlardan karadut ve beyaz dut toplanır ve kazanda kaynatılır. Çekirdekleri yüzeye çıkana kadar kaynatılan dutlar, kazandan alınır ve dinlendirilir. Ardından bir kez daha kaynatılır ve güneşte bekletilir. Sonrasında süzülür ve tüketilme kıvamına gelir.

Keçiboynuzu pekmezi: keçiboynuzundan elde edilmektedir. Ege ve Akdeniz Bölgesi’nde elde edilen keçiboynuzu pekmezi bu bölgelerden sıklıkla tüketilmektedir. Tansiyon hastaları için oldukça önemli bir besindir. Tansiyonu dengeler ve kolesterolü düşürür. Aynı zamanda cinsel gücü arttırır. Nefes darlığı çeken kişilerce de tercih edilmektedir.

Ardıç pekmezi: andız ağacının meyvelerinden elde edilmektedir. Andız kozalaklarının öğütülmesi ile elde edilen andız özü pekmezin hammaddesidir. Astım, bronşit rahatsızlığı olan hastalarda kullanıldığı gibi egzama ve mantar gibi iç hastalıklara sahip olan kişilerce de kullanılmaktadır. Kaşıntıya iyi gelen ardıç pekmezi her pekmez gibi kan yapıcı özelliğe de sahiptir. Fakat tadı acıdır ve bu nedenle pek tercih edilen bir pekmez türü değildir. Şeker pancarı pekmezi ile şeker pancarının kökünden elde edilmektedir. Şeker pancarları toplanır, soyulur ve kaynatılır. Böylelikle şeker pancarı pekmezi elde edilmiş olur. Bu pekmez nefes darlığına iyi gelmek ile birlikte kan yapma özelliği ile sağlıklı bir besindir.


Üzüm Pekmezinin Faydaları
Üzüm pekmezinin vücuda pek çok faydası bulunuyor. Bunların en başında kansızlığın en büyük çaresi olması geliyor. Üzüm pekmezi içerisinde bol miktarda karbonhidrat bulundurduğundan tam bir enerji deposudur. Aynı zamanda pek çok vitamin ve mineral de barındırdığından sağlıklı yaşam için oldukça gerekli bir besindir. Kalsiyum, potasyum ve magnezyum deposu olarak bilinen üzüm pekmezi özellikle sabahları 1 kaşık tüketildiğinde tüm gün hastalıklara karşı daha büyük direnç gösterir aynı zamanda güne daha enerjik başlarsınız. Üzüm pekmezinin iştah açıcı özelliği bulunduğundan özellikle çocuklarda kullanılması gerekmektedir. Aynı zamanda üzüm pekmezi kan dolaşımını da hızlandırarak vücudun kendini yenilemesini ve yorgunluk hissinin ortadan kalkmasını sağlamaktadır. Özellikle mide ve bağırsakta iyileştirme etkisine sahiptir. Bu nedenle mide rahatsızlığı çeken hastalara pekmez tüketmesi önerilmektedir. Hamilelik döneminde ve emziren annelerde vücut pek çok yapıtaşını kaybeder. Doktorlar bu dönemlerde pekmez tüketiminin oldukça önemli olduğunu vurgulamaktadır.


Keçiboynuzu Pekmezinin Faydaları 
Keçiboynuzu pekmezinin faydaları üzüm pekmezinin faydalarına göre daha fazladır. Fakat keçiboynuzu pekmezinin tadı üzüm pekmezine göre daha ağır olduğundan tüketimi daha zordur. Bu neden ile tüketimde keçiboynuzu pekmezi pek tercih edilmemektedir. Keçiboynuzu pekmezi kansızlığa birebirdir. Kan yapımını en çok oranda arttıran pekmez çeşidi keçiboynuzu pekmezidir. Tansiyon hastalarının keçiboynuzu pekmezi tüketmesi çok gereklidir. Çünkü keçiboynuzu pekmezi tansiyonu dengeleyerek kolesterolü düşürür. Aynı zamanda kalbi takviye ederek sağlıklı bir yaşam sürmenize vesile olur. Diş sağlığı, kemik sağlamlığı içinde keçiboynuzu pekmezi bir hayli önemlidir. İçerisindeki vitamin ve mineraller ile diş ve kemik sağlığını korur iken aynı zamanda dişleri ve kemikleri güçlendirir. Pekmez kilo aldırır mı sorusunun cevabının hayır olduğu tek pekmez çeşidi keçiboynuzu pekmezidir. Keçiboynuzu pekmezi bağırsakları çalıştırarak kilo vermeye yardımcı olur. Fakat yine de hatırlatmakta yarar var. Her şeyin fazlası zarardır. Potasyum, kalsiyum, fosfor, magnezyum, demir, bakır, çinko gibi mineraller içerdiğinden vücudun neredeyse tamamına faydalıdır. 


Keçiboynuzu Pekmezi Cinsel Güç saglar mı ?
Keçiboynuzu pekmezi aynı zamanda cinsel gücü de arttırmaktadır. Bilimsel olarak üretilen sperm sayısını arttırdığı da kanıtlanmıştır. Özellikle sertleşme ve iktitadarsızlık sorunları için kullanılan keçiboynuzu pekmezi, viagra'dan kat kat büyük bir etkiye sahip olup uzmanlar tarafından bu etkisi kanıtlanmıştır. Keçiboynuzu pekmezinin cinsel güç saglamasına yönelik degişik kür yöntemleride bulunmaktadır.


Çocuklarda Pekmez Tüketimi
Çocukların gelişim sürecinde ihtiyaç duydukları en önemli mineral demir'dir. Çocuklara ve bebeklere gelişimlerini tamamlamak için bol miktarda ek besin, mineral ve vitamin şurupları içiriliyor. Her ne kadar vitamin ve mineral içerse de o şuruplarda kimyasal maddeler de bulunuyor. Çocukların sağlığı, içirilen bu şurupların fazla kullanımı sonrasında sağlığı tehdit ediyor. Bu nedenle çocukların ihtiyaç duyduğu vitamin ve mineralleri doğal ürünlerden sağlaması oldukça önemlidir. Pekmezin içerisinde bol miktarda vitamin ve mineral bulunuyor. Magnezyum, potasyum, demir, B1, B2, B12 gibi mineraller ve vitaminler çocuk sağlığı için çok önemlidir. Pekmezler bu vitamin ve mineralleri içermektedir. Bu da çocuklar için doğal bir mineral ve vitamin şurubu oluyor. Sizde çocuklarınıza daha bebeklik dönemlerinde pekmez tüketimine başlar iseniz çocuklarınız daha sağlıklı ve daha güçlü büyür.


Pekmez Nasıl Tüketilmeli
Özellikle kış aylarında hastalıklarında kapıya dayanması ile birlikte insanlar vitamin ve mineral tüketmeye daha büyük önem vermektedir. Grip ve soğuk algınlıklarından korunmak için vücudun ihtiyacı olan vitamin ve mineralin sağlanması çok önemlidir. Özellikle de çocukların kış aylarında bağışıklıkları oldukça düşük olduğundan, onların vitamin ve minerale daha çok ihtiyacı olmaktadır. Vitamin ve mineral hapları kullanmak yerine doğal bir ürün olan pekmezi tercih etmek her zaman daha sağlıklıdır. Fakat çocuklar pekmezi tek başına tüketmekten kaçıyor. Çünkü bazı pekmezlerin tadı acımsı ya da oldukça yoğun olabiliyor. Bu nedenle pekmezin ayrılmaz ikilisi olarak tabir edilen tahin çocukların pekmez tüketmesi için iyi bir yoldur. Tahin pekmez kahvaltıların vazgeçilmez tatlarından biridir. Özellikle çocuklar tarafından oldukça fazla tüketilmektedir. Aynı zamanda yetişkinlerinde sabahları 1-2 kaşık kadar pekmez tüketmesi vücut sağlığı açısından oldukça gereklidir. Tam bir enerji deposu olan pekmez gün içerisinde ihtiyacınız olan enerjiyi size verir. Fakat 1-2 kaşık pekmezden sonrası ne yazık ki kalori açısından fazla olduğundan kilo aldırır. Yine de pekmez sağlık açısından çok önemli olduğundan pekmez kilo aldırır mı sorusunu akla pek getirmemek gerekiyor.
0 yorum

Kilo Aldıran Vitaminler Hangileridir

Kilo alma ihtiyacı hisseden kişilerin öncelikle  kilo aldıran vitaminler yönünden zengin protein ve karbonhidrat bakımından degerleri besinleri tüketmeleri gerekmektedir. Bu şekilde alınan kilolar saglıklı oldugu kadar aynı zamanda vücut için besleyicidir. Yanlış tüketilen besinlerin kalori miktarlarına bakılarak alınan protein ve karbonhidratlar kilo almanızı sagladıgı gibi damar tıkanıklıgı başta olmak üzere ciddi saglık sorunlarını beraberinde getirmektedir. Bunun sebebi vücuda giren her besin grubunun kalorisi degişkenlik gösterdiginden, kalori ile birlikte vücudun ihtiyaç duydugu vitamin ve minerallerinde aynı anda beraber alınması önem taşımaktadır. 

Dogru besin degerleri ile alınan kaloriler ve bunun beraberinde vücudu saglık açısından besleyen ve onaran vitamin ve mineraller en saglıklı kilo alma yöntemleri arasındadır. Kilo artışında büyük öneme sahip olan kilo aldıran vitaminler iştahı arttırdıgı gibi aynı zamanda vücutta bulunan diger önemli 
fonksiyonların düzgün ve orantılı şekilde çalışmasına katkıda bulunur.

Peki hangi vitaminler kilo aldırır ?

Yanlızca vitamin ve multivitamin takviyesi ile kilo artışını saglamak kesin çözüm degildir. Kilo artışını saglayabilmek için ilk olarak vitamin,mineral,protein,yag asidi ve besin degerleri açısından güçlü bir beslenme programı ile kilo artışını yakalayabilirsiniz. Bunun yanında gerek duyulması durumunda bilimsel tespitler ile kanıtlanmış kilo aldıran vitaminler işinizi kolaylaştırdıgı gibi vücut için günlük besin degerlerini karşılayacaktır

C Vitamini: Bilindigi gibi metebolizmanın hızlı çalışması kilo almanın önündeki önemli engellerden biridir. C vitamini metabolizma hızını düşürdügünden kilo alma konusunda etki göstermektedir. Yüksek hızda çalışan metabolizmaya sahip kişiler sıklıkla C vitamini takviyesi ile gün içinde kilo artışı yönünde vücudu kordine etmeleri gerekmektedir. Günlük düzeyde tüketilen c vitamini miktarının aşırıya kaçılması ise başta mide rahatsızlıkları ile ishale neden olmaktadır.

D Vitamini: Güçlü kemik yapısına sahip olmak için kullanılan D vitamini aynı zamanda gebelik aşamasında olan bayanlarda dengeli kilo artışını saglayan vitaminler arasında gelmektedir. D vitamini vücudun kemik yapısını saglamlaştırdıgı için dengeli kilo artışının büyük ölçüde bir parçası olan egzersiz haraketlerine karşı vücudun direncini yükseltiyor. Süt ürünleri başta olmakla birlikte et ve deniz ütünlerinden sıklıkla bu vitamini almanız mümkün.

Tiamin (B1 Vitamini): Su içerisinde çözünebilme özelligine sahip b vitaminleri grubundan olan tiamin iştah açıcı etkisi sayesinde vücudun kilo alma potansiyelini arttırmaktadır. Esmer pirinç, tahıllı ekmekler ile et türü besin kaynakları tiamin vitamini açısından güçlü degerlere sahip olan gıdalardır.

Kilo Almayı Saglayan Mineraller

Çinko: Günlük hayatta tüketilen besinler arasında alınamayan nadir vitaminlerden biridir. Çinko barındırdıgı minerali açısından tüketilmedigi takdirde iştahın minumun seviyeye inmesine sebeb olarak kilo artışını zorlaştırabilir. Yetişkinler için günlük hayatta tüketilmesi gereken çinko miktarı erkeklerde 11 mg olarak hesaplanmaktadır. Bayanlar için tüketilmesi gereken çinko miktarı ise 8 mg düzeyindedir. Tüketilen çinko iştah seviyenizi arttırdıgı gibi yemek yemenizi kolaylaştırır. Başta çinko yönünden kaliteli besinler olan deniz mahsulleri, et ürünleri, kuruyemiş ve süt ürünlerini gün içerisinde tüketmenizde büyük önem var.

Demir: Yapılan bilimsel aratırmalardan çıkan sonuçlarda demir eksikligi bakımından eksiklik çeken çocuklarda kilo artışı gözlenememiştir. Günlük hayatta demir vitamininin alınmaması durumunda ilerideki yaşlarda başta zihinsel gelişim olmak üzere fiziksel aktivitelerde zorlanmalar meydana gelmektedir. Yeşil yapraklı bitki ve sebzeler demir vitamini açısından besleyici öneme sahip besin kaynakları arasında yer almaktadır.

Keratin: Kratin özellikle spor salonlarında yüksek egzersişz faliyetlerinde bulunan kişiler tarafından kullanılarak vücutta öne çıkan enerjiyi açıga çıkartarak kas kütlelerini geliştirmek için kullanılmaktadır. Vücut tarafından emilen keratin yogun fiziksel aktiviteyi uzattıgı gibi kas kütlesindeki dayanıklıgı arttırıyor. Kretin toz olarak kullanıldıgı gibi et ürünleri ve deniz mahsulleri gibi besinler tarafından alınabilmektedir.

Kilo aldıran vitaminler akla gelince yukarıda saydıgımız liste şeklinde hazırlanmış gıda takviyelerinden yararlanılabilir Fakat yanlızca bu vitamin ve mineraller ile kilo almak yerine vücudun dengeli beslenme programına ihtiyacı oldugunu hatırlamakta büyük önem var. Dengeli bir beslenme programı ile alınan kilonun vücutta yag olarak depolanmasının önüne geçebilmek için fiziksel aktivite ile kas kütlesinin artışını gerçekleştirebilirsiniz
0 yorum

Ruh Sağlığını Hayat Enerjiniz Koruyor!

Hayat enerjinizi nasıl verimli kullanacağınızı biliyor musunuz? Fizik kanunlarıyla açıklanamayan ve ruh sağlığımız için çok büyük öneme sahip “yaşam enerjisini” enerjisini Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İhsan Öztekin ile konuştuk.

Şehrin gürültüsü, telaşı, iş hayatındaki stres, yetişmeye çalıştığımız işler derken çoğu zaman bir durgunluk, yorgunluk, halsizlik ve isteksizlik alabiliyor bizi. Çoğu zaman etrafımızda duyduğumuz “ “Enerjim düşük, bugün hiçbir şey yapmak istemiyorum.” gibi ifadelerin yaşam enerjimize bağlı olduğunu biliyor muydunuz?

Türkçe “Ki”, Çince “Chi”, Sanskritce'de “Prana”, Parapsikoloji alanında ise “Psi” enerjisi olarak adlandırılan, fiziksel bedenin çok ötesinde bir enerji olan hayat enerjisini, fizik kanunlarıyla açıklanamayan, tanımlanamayan, beyne bağlı bir enerji değil, bütünsel varlığımıza ait bir enerjidir. Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi Uzm. Klnk. Psk. İhsan Öztekin, günlük yaşantıda en çok ihtiyaç duyduğumuz şeylerden olan yaşam enerjimiz için önemli bilgiler veriyor.

Hayat enerjisi ruh sağlığını koruyor!
“Hayat enerjisini insanoğlu gün içinde pek çok şekilde kullanır ve tüketir. Ancak gün içerisinde bu enerjiyi tekrar kendimizde depo ederiz yani bir anlamda kendimizi sürekli şarj ederiz. Ancak çoğu zaman tükenen bedenimizi yeniden nasıl toparlayacağımızı bilemez ve süreci akışına bırakırız. Fakat günlük akışta blokajlar, kesintiler oluşursa hastalıklar ortaya çıkar. Bu sebeple vücudumuzu ve ruh sağlığımızı dengede tutmaya yarayan hayat enerjimizi nasıl yüksek tutacağımızın bilincinde olmamız gerekir.
Hayat enerjisini nasıl açıklayabiliyoruz?

Öncelikle yaşayan her varlıkta bu enerji mevcuttur. Gün içinde bu enerjiyi pek çok şekilde kullanırız, tüketiriz. Ama sistem içinde yaptıklarımızla tekrar bu enerji ile dolarız yani bir anlamda kendimizi sürekli şarj ederiz. İhtiyacımız olan bu enerjinin büyük bir kısmını, bunu matematikleştirecek olursak yüzde 70 kadarını uyuduğumuz sırada alırız.

Hayat enerjisini nasıl kullanıyoruz?
Hayat enerjisini her an kullanırız, sabahtan akşama kadar düşünürken bile bu enerjiden tüketiriz. Bu enerjiye sahip olduğumuz sırada sıkıntı, dert bizim için anlamını yitirir. Her şeyi yapabilecek güçte ve heveste oluruz. Hayat enerjisi az olan insan üşenen, keyifsiz, isteksiz dolayısıyla tembel insan olur. En basit olaylar, eylemler bile bu kişiler için aşılamaz, halledilemez dertler olarak algılanır. Hayattan zevk almaz, evden çıkmak istemez. Kişiler hayat enerjisini iyi kullanamaz, kendilerini şarj edemez noktasına geldiklerinde depresyona girerler.

Hayat Enerjimizi Yüksek Tutmak İçin Neler Yapmalıyız?
Etrafımızdaki insanların o günkü duruşlarından, beden dilinden bu enerjiye ne kadar sahip olduklarını anlayabiliriz. Bu enerji vücutta belli meridyenler üzerinden akarak vücudun tamamına kozmik bir enerji sağlar. Bu akışta blokajlar, kesintiler oluşursa hastalıklar ortaya çıkar. Blokajları ortadan kaldırıp akışı sağlamak için biyoenerji, reiki, akaapunktur gibi tedavi teknikleri uygulanabilir. Bu sebeple iyi, kaliteli bir uyku hayat enerjisi ile dolmamız için önemlidir. Gün içinde yaptığımız eylemlere bağlı olarak da yaşam enerjisi ile dolmamız mümkündür. Anda kalarak, coşku ve istekle yaptığımız her şey bizi yaşam enerjisi ile şarj eder.

Ki enerjisi soluma refleksi ile bedene girer. Ama bu size bu enerjinin havanın içinde olduğunu düşündürmesin çünkü havanın içinde değildir. Ki enerjisi bir tür etherik enerjidir. Bu enerjinin ana kanalı nefestir. Aldığımız doğru nefeslerle her an kendimizi bilinçli bir şekilde Ki enerjisi ile doldurmamız mümkündür. Bedene burun yolu ile alınarak giren Ki, önce bir baston gibi yukarı sonra da iki kanaldan omuriliklerimizden geçerek birinci çakramıza gelir. Bu sebeple birinci çakramızın (kök çakra) hep açık olması, mıknatıs gibi bu enerjiyi çekmesi önemlidir.

Yaşam gücü enerjisinin bedende çakralar adı verilen bir dizi enerji merkezi boyunca hareket ederler. Hepimiz kuyruk sokumundan kafanın tepesine kadar 7 enerji merkezine sahibizdir. Çakralar gözle görülmeyen güçlü elektrik alanlarıdır.

Çakralardan biri ya da daha fazlası tıkanmışsa veya dönüşü yavaşlamışsa yaşam enerjisinin dolamayacağı söylenir. Bunun sonucunda da hastalıklar ve yaşlılık ortaya çıkar. Bu sebeple çakralarımızın açık ve hızlı dönüşü yaşam enerjimizi iyi kullanabilmemizin şartlarından biridir.

Hayat enerjimizi hızlı tüketen bazı dikkat etmemiz gereken durumlar vardır. Bunları sanki yaşam enerjimizi çalan kaçaklar olarak düşünebilirsiniz.

1. Olumsuz duygu ve düşünceler (öfke, aşırı sinirlilik, stres, üzüntü, korku, kaygı, kıskançlık, değersizlik hissi, özgüven eksikliği v.s.)
Prof. Dr. İhsan Öztekin
2. Uyumsuz ilişkiler (aile ilişkileri, arkadaşlıklar, evlilikler)
3. Yalnız kalmak, sosyal ortamlara girmemek
4. Oksijeni yetersiz ortam
5. Düzensiz uyku
6. Yetersiz veya aşırı beslenme

Bunların dışında yaşanabilecek bazı olumsuzlar karşısında şunları yapabiliriz.

*Öfkemizi kontrol altına almayı öğrenmemiz önemlidir. Öfkelenmeye başladığımızı hissettiğimizde derin nefesler alarak kendimizi sakinleştirebilir.
*Bir ölüm haberi duyduğumuzda olana direnmemek, olanı olduğu gibi kabul etmek önemlidir.
*Öyleyse hayatımızın coşkulu, huzurlu, keyifli akışı için yaşam enerjimize sahip çıkmayı ve iyi kullanmayı öğrenmeliyiz.
*Örneğin, spor yapmak, kitap okumak, açık havada yürüyüş yapmak, çıplak ayakla toprağa basmak, yıkanmak, denize girmek, müzik dinlemek, ilim/bilim öğrenmek, birilerine yardım etmek, gönüllü veya karşılık beklemeksizin birilerine yardım etmek, meditasyon yapmak, dua etmek, ibadette bulunmak veya hoşunuza giden hobiniz ile vaktinizi geçirmek de size enerjinizi güçlendirmek veya bedeninizdeki dolaşımını geliştirmek için tavsiye edilebilir.

0 yorum

Doğum kontrol haplarının bilinmeyen faydaları

Doğum kontrol hapları dendiğinde aklımıza ilk gelen istenmeyen gebelikten korunmaktır. Oysa doğum kontrol haplarının gebelikten korunmanın dışında da faydaları vardır. Hatta bazı durumlarda tedavi amaçlı kullanılırlar. 

KadıköyŞifa Ataşehir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanı Op. Dr. Yasemin Yakut doğum kontrol haplarının faydalarını anlatıyor.

Doğum kontrol haplarının gebelikten koruma dışında da pek çok faydaları vardır. Bunlardan bazıları adetlerin düzenlenmesi, kansızlığın giderilmesi, adet sancılarının azaltılmasıdır. Doğum kontrol haplarının faydaları şöyle sıralamak mümkün:

• Adetlerin düzenlenmesi
İçerdikleri östrojen ve progesteron etkisi ile doğal adet siklusunu taklit ettikleri için adet düzensizliği olanlarda adetleri düzenlemek, yirmi sekiz günlük periyotlarda kanamanın olmasını sağlamak için kullanılır.

• Kansızlığın giderilmesi
Adet kanamasının miktarını azalttıkları için çok yoğun kanaması olan ve adet kanaması uzun sürenlerde bu yüzden anemisi (kansızlığı) olanlarda kanama miktarını azaltmak için kullanılır.

• Adet sancılarının azalması
Dismonero dediğimiz çok sancılı adet görenlerde hatta bu yüzden her ay hastanelik olup sürekli iğne yaptıranlarda adet sancılarını azaltır, yok edebilir.

• Premensturel Sendrom'da Azalma
Bazı kadınlarda sıkça görülen adet öncesi gerginlik, bulantı, göğüslerde dolgunluk hissi, iştahsızlık, şişkinlik hissi, depresif tablo, mutsuzluk hissi gibi şikayetlere adet öncesi dönem gerginliğine premenstural sendrom (PMS) denir. PMS’ un azalmasına yardımcı olur.

• Premenepzal Sendrom'da Azalma
Menopoz son adet demektir. Menopoz öncesi perimeopozol dönemde adet düzensizlikleri başlamış ve PMS'da olduğu gibi sıkıntıların baş gösterdiği dönemde OK dediğimiz doğum kontrol hapları kullanıldığında bu sıkıntılar azalır.
Op. Dr. Yasemin Yakut

• Menstruel migrenin azalması
Bazı kadınlarda adet öncesi hâkim olan hormonların etkisi ile migren tipi baş ağrıları olur. Hormonal düzeni sağladıkları için haplar bu ağrıların azalmasına da yardımcı olur.

• Over tümör ve kistlerin insidansında azalma
Haplar yumurtalıkların fazla çalışmasını baskıladıkları için yumurtalık tümörü ve basit kistlerin görülme olasılığını düşürürler.

• Endometrium kanseri riskinde azalma
Rahim için döşeyen ve adet görünce kanayan tabakaya endometrium denir. Endometrium fazla östrojen etkisinde kalırsa kanser riski oluşur. Haplar karşılanmamış östrojen dediğimiz kanser riskini düzenli olarak östrojen ve progesteron salgılattıkları için baskılar ve endometrium kanserini önler.

Tüm bu nedenlerden dolayı biz hekimler doğum kontrol haplarını her zaman gebelikten korunmak için vermeyiz. Yukarıda saydığımız etkilerinden dolayı çoğu zamanda medikal tedavi amaçlı kullanırız.

0 yorum

Kalbinizi artık yenileyin!

Yıllardır kalbiniz çarptı, kalbiniz ağrıdı, kalbiniz kırıldı, gece gündüz çalışan kalbiniz yoruldu mu? Yılların yorgunluğunu kalbinizden atmak ister misiniz?

Pof. Dr. Günsel Şurdum Avcı, sağlıksız beslenmenin, stresin ve düzenli spor yapmamanın kalbi yorduğunu belirterek, yorulan kalbi dinlendirmenin ve güçlendirmenin mümkün olabildiğini belirtiyor.

Prof. Dr. Günsel Şurdum Avcı, Ritmik Masaj (EECP) tedavisinin kalp ve damar sağlığını koruyucu bir yöntem olduğunu, kök hücre aktivitesini arttırarak, organ ve dokularda hücre yenilenmesini sağladığını belirtiyor. Bu yöntemin toplumda sık görülen ve ilerleyici bir hastalık olan damar sertliğinin (ateroskleroz) etkisiyle, kalbi besleyen damarların daralması ve tıkanması sonucu ortaya çıkan koroner kalp hastalığına karşı koruyucu etkisine dikkat çekiyor. Özellikle şeker hastalığı, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol, sigara kullanımı, stres, hareketsiz yaşam, genetik riskleri olan kimselerin erken yaşlardan itibaren kalp hastalığına aday olduğunu belirten Prof. Avcı bu kimselerde kalp hastalığı ortaya çıkmadan uygulanacak EECP tedavisinin, aterosklerotik ilerlemeyi önleyerek/geciktirerek kalp hastalığından korunmakta yararlı olacağını vurguluyor.

Prof. Dr. Avcı, tıp dilinde Enhanced External Counter Pulsation“ olarak bilinen, “EECP Tedavisi”nin kalp damarlarında genişleme ve kalbin damar ağında zenginleşme sağlayarak, damarlardaki darlıklar nedeniyle yeterli kan alamayan kalp bölgelerine kan getiren “doğal bypasslar” oluşturduğunu, bu yüzden, “Doğal Bypass Tedavisi” (Natural Bypass Therapy) olarak da tanındığını söylüyor. Bu yöntemin, vücudun belden aşağısına, kalp ritmi ile uyumlu olarak yapılan derin adale masajı niteliğinde bir uygulama olduğunu, vücutta kan dolaşımını canlandırarak, kalbin ve tüm organların kanlanmasını arttırdığını ve doğal bir iyileşme sağladığını belirtiyor.

Nasıl Uygulanıyor?
Günde 1-2 saatten, ortalama 35 saatlik kürler şeklinde uygulanıyor ve çok ağır olmayan hastaların bu tedavi için hastanede yatması gerekmiyor. Günlük tedavilerini aldıktan sonra ev ya da işlerinde yaşantılarını sürdürebiliyor.

Prof. Dr. Avcı, bu yöntemin kansız, ameliyatsız, güvenli bir tedavi olduğunu, hasta seçimine ve uygulamaya özen gösterildiğinde hiçbir riski bulunmadığını belirtiyor.

Prof. Dr. Günsel Şurdum Avcı Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1970 de mezun oldu. Aynı üniversitede 1976 da iç hastalıkları uzmanı olarak çalıştı. Haseki Kardiyoloji Enstitüsü’nde 1984 de Doçent ve Marmara Üniversitesi’nde 1990 da Profesör unvanı aldı. 1985 yılından başlayarak 17 yıl Amerikan hastanesinde çalıştı. 2002 yılından bu yana İstanbul Memorial Hastanesi’nde çalışmaktadır.

Mesleki uygulamalarında her zaman kansız ve risksiz tanı ve tedavi yöntemlerine ilgi duymuş ve uygulamıştır. Londra’da aldığı 15 aylık eğitimden sonra 1980 yılında İstanbul’da ilk Ekokardiyografi uygulamalarını Haseki Kardiyoloji Enstitüsü’nde başlatmış ve uzun yıllar bulunduğu kurumlarda bu yöntemi uygulamıştır. 11 yıl önce kalp hastalarının tedavisinde kansız bir yöntem olan EECP tedavisine ilgi duymuş, Amerika’da Pittsburgh Üniversitesi Hastanesine yaptığı inceleme ziyaretinde, yararlı ve etkili bir tedavi olduğunu gözlemledikten sonra, 2002 yılında İstanbul’da Memorial Hastanesi’nde uygulamaya başlamıştır. Sonraki yıllarda yaptığı yurtdışı ziyaretlerle, EECP tedavisinde dünyaca ünlü bilim adamlarıyla tanışarak bilgi alışverişinde bulunmuştur. Bu tedavi ile ilgili bilgi ve deneyimlerini, katıldığı yurt içi ve yurt dışı bilimsel kongrelerde meslektaşları ile paylaşmakta, katıldığı canlı TV programları, gazete ve dergilere gönderdiği makaleler ve verdiği konferanslarla halkımızı bilgilendirmeye çalışmaktadır.

0 yorum

Hayata bakışınızı değiştirmek elinizde

Yirmili yaşların sonunda göz çevresinde ilk yaşlanma belirtileri kendilerini göstermeye başlar. Yavaşlatıcı ve önleyici müdahalelerle yıpranmayı engelleyebilir, her yaşta bakışlarınızın çekiciliğini koruyabilirsiniz. 

Superplast Estetik Cerrahi Merkezi’nden Estetik Plastik Rekonstrüktif Cerrahi uzmanı Op.Dr. Hüseyin Güner, Göz çevresindeki genel sarkma ve gevşemelerin göz kapaklarına ağırlık yapmasıyla oluşan estetik sorunların , bleferoplasti ile çözülebileceğini belirtiyor.

Yüzde yaşlanmanın ilk ve en belirgin olarak fark edildiği bölge göz çevresidir. Burası hem çok ince yapıda, hem de en yoğun mimiklere sahip bölgedir. Göz kapakları çok hassas olduklarından göz çevresinin en çok yıpranma belirtisi gösteren yeridir ve yaş ilerledikçe göz kapağı düşüklüklerinin görülmesi kaçınılmazdır.

İlk kırışıklıklarda en etkili yöntemler botoks ve dolgu
Superplast Estetik Cerrahi Merkezi’nden ,EstetikPlastik Rekonstrüktif Cerrahi uzmanı Op. Dr. Hüseyin Güner, estetik teknolojilerinin donanımlı uzmanlar tarafından uygulanması gerektiğini belirtti ve şunları ekledi:

“Yirmili yaşların sonlarında göz çevresinde kaz ayağı dediğimiz ince kırışıklıklar için botoks kullanımı oldukça yaygındır ve kırışıkların yerleşmesini önleyerek yaşlanmayı geciktirir. Otuzlu yaşlarla birlikte göz kapaklarının hemen altında, yanak üst sınırında koyu gölgeyle belirginleşmiş oyuklar ortaya çıkar. Bunun nedeni yanakların gevşeyip aşağı doğru sarkmasıdır. Bu oluklar hyalüronik asit ve kişinin kendisinden alınan (otolog) yağ dokusu gibi dolgu malzemeleriyle doldurulabilir.”

Yaş dönemine göre doğru çözümler üretilmeli
Her yaş dönemine ait problemlerin farklı çözümler gerektirdiğini belirten Op. Dr. Güner şöyle devam etti: “Özellikle otuzlu yaşların ortasından sonra önlem alınmazsa yaşlanma etkileri daha hızlı göze çarpmaya başlar, bu dönemde yüzün orta kısmı genellikle aşağıya doğru yer değiştirir.

Aşağıya doğru kayan alınla beraber kaşlar da üst göz kapaklarının üzerine sarkmaya başlar. Sarkan alın ve kaşların ağırlığını kaldıramayan gözkapakları da zamanla aşağı doğru kayar. Kırklı yaşların başında artık botoks ve dolgu yöntemlerinin yeterli olmayacağı bu durumlarda farklı ve bazen kombine çözümler üretilmelidir. Şakak germe (temporal lifting) ile gözlerin üzerine yığılmış kaşlar doğru konumlarına geri getirilebilir ve bölgedeki sarkma ortadan kaldırılarak kaz ayakları yok edilebilir.
Op.Dr. Hüseyin Güner

Her iki göz kapağı için de bu düzeltmeler yapıldıktan sonra bleferoplasti (göz kapağı ameliyatı) ile sadece geriye kalan kas ve deri fazlalıklarını gidermek yeterli olacaktır.”

İleri yaşlarda yüz bütün olarak ele alınmalı
Göz kapağı estetiği ameliyatlarında göz kapağı derisi, deri altındaki ince kas tabakası ve göz torbalarını dolduran yağlar alınmaktadır. Ancak yalnızca tek bir yöntem istenen gençleşmeyi sağlamada yeterli olmayabilir.

Örneğin, ellili yaşlarda artık yüzdeki tüm yapılarda sarkma meydana gelmiş olduğundan, bu noktada artık bleferoplasti ile yüz ve boyun germe ameliyatlarının bir arada gerçekleştirilmesi uygundur. Ancak bu yaşlarda olup neştersiz bir şekilde gençleşme etkisi görmek isteyen kişiler kan dolaşımını düzenleyici bir yöntem olan PRP (platelet rich plasma), kök hücre enjeksiyonları ile birlikte yapılan lazer uygulamaları sonucunda göz çevresinde yıllar öncesindeki canlılık ve tazeliklerine tekrar kavuşabilirler.

0 yorum

Burcunuza Göre Diyet Kuralları

Diyetisyen - Yaşam Koçu Gizem Şeber'in önerileri ile burçlara göre beslenme önerileri…

Koç Burcu: Yaşam sahnesinin başrol oyuncusu olmayı seven koçlar aynı zamanda bağımsızlıklarına düşkündürler. Bu nedenle diyet yaparken en çok güçlük çekecekleri konu, hareketli sosyal yaşamlarına uygun olmayan bir program uygulamak olacaktır. Bağımsızlık düşkünü olan bu burç kişilerinin çeşitlilikten yoksun diyetler uygulaması zor olacaktır. Çünkü kısıtlanmaya gelemezler. Farklı besinlerden oluşan esnek diyet planları Koç burcu için uygun olacaktır. Bu burcun fit olmak için avantajı sporu sevmesidir. Sosyal hayatları sebebi ile düzenli beslenemedikleri günleri egzersiz ile telafi edebilirler.

Boğa Burcu: Hedeflerine bağlı, yeri geldiğinde hırslı ve maddeci olan Boğa insanları, aynı zamanda sabırlı bir yapıya sahiplerdir. Bu nedenle gerçekten karar verdiklerinde hedefledikleri kiloya ulaşmaları daha kolaydır. Diyet yapma sürecini sabırla atlatabilirler. Arkadaşlık ve dostluk ilişkilerine önem verirler. Güzel yemekler yapmayı, sunmayı ve yemeyi sevmeleri; günün yorgunluğunu atmanın en kolay yolunun güzel sofralar ve kimi zaman ona eşlik eden güzel içecekler olduğunu düşünürler. Bu faktör diyetlerini bozmalarına neden olacak en temel sebeptir. Sağlıklı alışveriş ve sağlıklı ve hafif pişirme yöntemlerini öğrenmeleri Boğa burcu olan kişiler için önemlidir.

İkizler Burcu: Burçlar arasında en havai özelliklere sahip olan İkizler, monotonluğa dayanamaz ve tez canlıdır. Bu nedenle özellikle ilk haftalarda motivasyonlarını korumak için hızlı sonuç almak isterler. Monotonluğa gelemeyen İkizler insanı için tek bir diyet listesi, tek bir beslenme çeşidi veya tek bir egzersiz türü yeterli olmayacaktır. Sürekli değişiklik aradıklarından ötürü farklı besinlerden oluşan beslenme programları ve farklı egzersiz çeşitlerine ihtiyaç duyacaklardır. Her konuda biraz da olsa bilgi sahibi olduklarından ötürü elde ettikleri beslenme bilgileri kafalarını karıştırabilir ve yanlış diyetlere yönelebilirler. Bu nedenle emin olmadıkları beslenme programlarından kaçınmaları gerekir.

Yengeç Burcu: Duyarlılıkları, sorumluluk sahibi yapıları ve detaycılıkları ile tanınırlar. Detaycılıkları mükemmeliyetçi olmalarına neden olur. Uygulayacakları beslenme programının en ince detaylarını merak ederler. İnanmadıkları bir diyeti yapmaları neredeyse imkânsızdır. Topluma bağlı, aile sever ve tutuculardır. Yalnız kalmayı çok sevmezler. Sosyal yaşamları diyetlerinin önünde engel oluşturabilir. Sevdikleri ve sevmedikleri şeyler çok net çizgilerle belli olduğundan ötürü diyetlerinde sevdikleri besinler yer almazsa o programı uygulamaları zor olacaktır.

Aslan Burcu: Cömert, iyiliksever Aslan burcu insanları, övülmekten hoşlanırlar. Diyet yaptıkları süre boyunca sosyal çevrelerinde bulunan insanların zayıfladıklarını söylemesi Aslan burcunun motivasyonunu arttıracaktır. Aslan burcunun olumsuz yönü sabit fikirli olmalarıdır. Bu nedenle diyet ve egzersiz konularında yanlış inanışları varsa bunları değiştirmek o kadar kolay olmayacaktır.

Başak Burcu: Hırslı, detaycı, aşırı titiz ve cana yakın olan Başak burcu insanı Yengeç burcu gibi diyet programının bütün ayrıntılarını bilmek ister. Kafasına koyduğu hedefleri gerçekleştirmesi ile tanınan bu burç yüksek olasılıkla hiç mola vermeden hedeflediği kiloya ulaşacaktır. Detaycı ve aşırı titiz olması sebebi ile sağlıklı yeme takıntısı olan “ortoreksiya”ya yakalanma risklerinin diğer burçlara göre daha fazla olabileceği düşünülebilir.

Terazi Burcu: Uyumlu ve idealist olan Terazi insanları bu özellikleri ile diyete kolayca uyum sağlayabilirler. Fakat çabuk fikir değiştirebildiklerinden ötürü diyet sürecini tamamlayamayabilirler. Terazi insanları başkalarının sözlerinin etkisinde daha kolay kalabilirler. Bu nedenle çevrelerinden gelen olumlu ve olumsuz söylemler, diyet süreçlerini etkileyebilir. Yine bu özellikleri nedeniyle sağlıkları açısından uygun olmayan diyetleri deneyebilirler.

Akrep Burcu: Çalışkan, kararlı ve sezgi gücü yüksek olan Akrep burcu insanları, kararlılıkları ile diyet sürecini kolayca tamamlayabilirler. Yüksek analiz gücüne sahip olan Akrepler, diyet programlarına sadık kalır ve uygun olmayan besinler arasında seçim yapmak durumunda kaldıklarında en doğru alternatifleri seçebilirler. Biraz benmerkezci olduklarından ötürü diyet yaptıkları süreçte motivasyonlarını yüksek tutmak için kendilerinde olan değişiklikleri gözlemleyebiliyor olmaları gereklidir.

Yay Burcu: Burçlar arasında en keyifli ve eğlenmeyi bilen burç olan Yay, aynı zamanda her şeyden çok kolay sıkılabilir ve sabırsızdır. Sosyal kişiler olan Yay insanları, sosyal ortamları gereği ve keyifli ortamlarda sıkça bulunmaları nedeniyle diyetlerini kolayca bozabilirler. Monotonluğa gelemeyen Yay burcu insanlarının standart diyet listeleri ile kilo vermeleri zor olacaktır, çünkü kısa sürede sıkılır ve sabırsız olduklarından ötürü diyeti bırakabilirler. Değişik besinlerden oluşacak bir beslenme programı ve değişik egzersizlerden oluşacak bir spor programı Yaylar için daha uzun süre uygulanabilir olacaktır.

Oğlak Burcu: Kararlı, sabırlı ve disiplinli Oğlak burçları uzun süreli bir diyete en iyi adapte olabilecek burçtur. Aynı zamanda biraz dik başlı olan bu burç, bir uzmanla çalışıyor ise uyum sağlamakta biraz güçlük çekebilir. Yüksek disiplini ile zorlu diyetlerin ve egzersiz programlarının üstesinden gelebilir.

Kova Burcu: İdealist olan Kova insanları, hedeflerinin peşinden koşarak ideal kilolarına rahatça ulaşabilir. Fakat değişikliği seven ve yeniliğe meraklı bu burç, tek çeşit besinlerden oluşan bir diyeti uzun süre uygulayamayabilir. Bu nedenle çok çeşitli besinlerden oluşan bir beslenme programı daha rahat hedeflerine ulaşmalarını sağlayacaktır. Geleneksellikten uzak olduklarından ötürü zayıflamak için birçok farklı ve yeni metot deneyebilirler. Uygunsuz beslenme programlarının kilo verseler bile sağlık durumlarını olumsuz etkileyeceğini unutmamalılar.

Balık Burcu: Diğer birçok burca göre daha fazla duygusal olan Balık burcu insanları, diyetlerini duygusal sebeplerden ötürü kolayca bozabilir. Karamsarlığa yatkınlıkları olması ve aşırı duygusal olmaları nedeniyle duygusal durumları nedeniyle tıkanırcasına yemek, aşırı besin ve tatlı tüketimi gibi beslenme bozuklukları ile karşılaşma riskleri diğer burçlara göre daha yüksek olabilir.

0 yorum

Kadınların dikkat etmeleri gerekiyor

Kadınların kafasını karıştıran konulardan biri de erkeklerden daha kolay kilo almalarıdır. Uzmanlar, bu durumun çeşitli nedenlerinin olduğunu belirtiyor.

Kadınların erkeklerden daha kolay kilo almasının dört temel nedeni var: Kadınlık hormonları, kas kitlesinin azlığı, egzersiz eksikliği ve beslenme bozukluklarının kadınlarda daha sık olması.

Dişilik hormonlarının varlığı da, yokluğu da, azlığı da, çokluğu da kiloyu etkiliyor. Özellikle menopoz dönemine yaklaşıldığında hormonların azalması kilo almayı kolaylaştırıyor. Menopoz ile birlikte östrojen yoksunluğuna bağlı kilo alma şekli kadınlarda yavaş yavaş kendini göstermeye başlıyor.

Kadınların yağlanma şekli erkeklerden farklı

Kadınların yağlanma şekli erkeklerden bir hayli farkı oluyor ve kadınların çoğu tıpkı bir küvetin dolması gibi aşağıdan yukarıya doğru yağlanıyor. Yağlar, önce baldırlarda, sonra kalça ve bel çevresinde toplanıyor. Eğer önlem alınmazsa bir süre sonra göğüste, kol altlarında ve ense civarında, gıdıkta da yağ birikmeye başlıyor.

Erkek tipi yağlanma, kadın tipi yağlanmadan biraz farklı. Erkekler daha çok belleri kalınlaşarak, göbek ve karın bölgelerine yağ biriktirerek şişmanlıyor. Bu tip yağlanma sağlık açısından çok daha tehlikeli. Şeker hastalığına, damar sertliğine, karaciğer yağlanmasına, hipertansiyona, gut hastalığına davetiye çıkarıyor. Erkek tipi yağlanma kadınlarda da görülebiliyor. Örneğin “polikistik over sendromu” denilen durumda erkeklik hormonu androjenin fazla salgılanması nedeniyle genç kızlıktan itibaren erkek tipi bir şişmanlama ile karşılaşılabiliyor. Son yıllarda alkol kullanımının kadınlar arasında da yaygınlaşması erkek tipi yağlanan, yani göbeklenen kadınların sayısını artırdı.

Son gelen kilolar ilk gidiyor

Aşağıdan yukarıya doğru yağlanan kadınlar kilo vermeleri halinde süreç tersine işlemeye başlıyor, önce vücudun üst tarafındaki yağlar eriyor. En son bacak ve baldırlardaki yağlara veda ediliyor. Bu durumu bazı beslenme uzmanları “ilk alınan yer, son gidecek yerdir” kuralı olarak tanımlıyor. Kısacası kadınlar hangi diyeti yaparlarsa yapsınlar, hangi egzersizi denerlerse denesinler vücutlarının üst tarafındaki yağlar erimedikçe kalça, baldır ve bacak bölgesindeki yağlar kaybolmuyor.

Kadınların şanssızlığı sadece hormonal etkilerle de sınırlı değil. Kadınlar doğuştan itibaren erkeklerden daha az kasa sahipler. Kas miktarı az olunca da alınan kalorilerin yakılması güçleşiyor. Çünkü metabolizma hızını belirleyen esas faktör kas kitlesi. Bu nedenle kilo kontrolünde başarılı olmak isteyen her kadının güçlü ve formda kaslara sahip olması, kas kitlesini artırması şart.

Kadınlar kas konusunda zayıflar

Ne var ki çoğu kadın ya hiç egzersiz yapmıyor ya da sadece yağ yakan aerobik egzersizlerle yetinip, kas yapan direnç egzersizlerini ihmal ediyor. Özellikle yanlış diyetler ile yağ yerine kas yakan kadınlar bir süre sonra tam birer “kas fakiri” haline geliyor, kas yağ oranlarını daha da bozuyorlar. Kadınların hem kas kazanmaları hem de egzersiz bakımından yaptıkları hataları yapmamaları gerekiyor.

Duygusal yeme ataklarının evde, komşu ziyaretlerinde ya da işyerlerinde atıştırma alışkanlıklarının kadınlar arasında daha yaygın olması da kadınları yağlandıran nedenlerden biri olarak gösteriliyor. Çoğu kadın yaşadığı stresleri yönetemediği, duygu ve düşüncelerini dışarıya yansıtamadığı dönemlerde çözümü yiyeceklerde özellikle şekerli, unlu, yağlı, tuzlu besinlerde arayabiliyor. Bu da önemli bir faktör.

Kısacası kilo alma bakımından kadınların dikkat etmeleri gereken pek çok sorun var. İşleri erkekler kadar kolay değil.

0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI