işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

7 Günlük 1200 Kalorili Diyet


7 günlük 1200 kalorili diyet programı; 7 günlük olan tüm öğünlerin açık seçik verilmesi ile başlayacaktır. Kalori hesaplaması yaparak sağlıklı zayıflamanın tadına varın. 



7 günlük 1200 kalorili diyet programı;

Diyet Programındaki Günler

Gün Diyet Listesi
Sabah Kahvaltısında;
   Domates, salatalık toplamda 25 kalori
   Bir adet haşlanmışyumurta, toplamda 80 kalori
   Bir dilim kepek ekmeği, toplamda 55 kalori
   Bir dilim, bir kibrit kutusundan az, toplamda 60 kalori
Ara Öğün de;
   10 adet tuzsuz ve kavrulmamış doğal badem, toplamda 60 kalori
   Yaklaşık bir kaşık kadar üzüm kurusu, toplamda 50 kalori
Öğle Yemeğinde;
   Ton balık içeren bir salata, toplamda 150 kalori
   1 bardak kadar, yağsız yoğurttan yapılmış az tuzlu ayran, toplamda 76 kalori
   2 dilim kepek ekmeği, toplamda 110 kalori
Ara Öğün;
   İki tane kuru kayısı, toplamda 36 kalori
   İki adet ceviz, mümkün olduğu kadar küçük, toplamda 50 kalori
Akşam Yemeği;
   Bir porsiyon kırmızı etsiz, beyaz etsiz sebze yemeği, toplamda 200 kalori
   Bir dilim kepek ekmeği, toplamda 55 kalori
   Bir küçük kase yoğurt, toplamda 120 kalori
   Marul, domates, salatalık, maydanoz, dereotu ve limonlu salata; toplamda bir kase kadar, toplamda 40 kalori

Gün Diyet Listesi
Sabah Kahvaltısı;
   Bir kibrit kutusu kadar az yağlı veya yağsız beyaz peynir, toplam kalorisi 60 kalori
   Bir dilim kadar kepek ekmeği, toplamda 55 kalori
   Yaklaşık beş tane zeytin, toplam da 40 kalori
   Salatalık, domates birer tane küçük; toplam kalorisi 25 kalori
Ara Öğün;
   ½ su bardağı kadar yağsız ve şekersiz süt, toplamda 60 kalori
   Üç adet diyet bisküvi, toplam da 50 kalori
Öğle Yemeği;
   Toplam da iki tane olacak şekilde, yağsız etli biber dolması, toplamda 250 kalori
   Bir küçük kase yoğurt, toplam da 120 kalori
Ara Öğün;
   Bir elma, toplam da 60 kalori
   ½ kadar su bardağı, yağsız süt
Akşam Yemeği;
   Tavuk bonfile yağsız ve ızgara olacak şekilde, toplam kalori 120 kalori
   Salatalık, domates, marul, maydanoz içeren limon soslu ve yağsız salata, toplam da 40 kalori
   İki dilim kepek ekmeği, toplam da kalorisi 40
   Bir bardak yağsız ve tuzsuz ayran, toplam kalorisi 76
Ara Öğün;
   Bir bardak tarçınlı yağsız ve şekersiz süt, toplam 120 kalori


Şeklinde düzenli olarak 7 gün yapılması gerekir. 7 günlük 1200 kalorili diyet programı düzenli olarak uygulandığı taktir de oldukça etkili sonuçlar verir. Oldukça sağlıklı diyet programıuygulayacak olduğunuzu da hatırlatmak gerekir.

0 yorum

10 Günde 8 Kilo Verdiren Diyet Programı ile Zayıflayın

10 günde 8 kilo verme

Uzun süre yapılan diyet programlarından sizde sıkıldıysanız size çok güzel bir haberimiz var. 10 günde 8 kilo verdiren diyet programı ile zayıflayın ve istemediğiniz kilolarınıza çok kısa sürede veda edin.

Diyet listesi başlangıç:
    •    Düşük kalorili bir diyet listesi olduğu için egzersize çok fazla yüklenmeyin.
    •    İlk hafta kilo verimi daha çok fazla, ikinci hafta kilo verimi daha az olur ancak pes etmeyin.
    •    10 günde 8 kilo verdiren diyet programı ile zayıflayın ancak diyetinizi yaparken sağlığınızı ihmal etmeyin.
    •    Günde 2,5 litre su içmeyi unutmayın.
    •    Metabolizmanızı hızlandırmak için öğünlerinizi atlamayın hatta öğünlerinizi bölün.
10 günde 8 kilo verdiren diyet programı ile zayıflayın diyet listesi.

1.gün.
Sabah: Şekersiz çay veya kahve, 1 yumurta, söğüş domates.
Öğle: 1 simit, 1ayran.
Akşam: Haşlanmış tavuk 1 porsiyon olacak. Yağsız salata.

2.gün.
Sabah: şekeriz çay veya kahve, 1 parça beyaz peynir, 5 adet zeytin
Öğle: Domates, salatalık söğüş, 1 parça beyaz peynir.
Akşam. Ton balıklı salata, 1 dilim kepek ekmeği.

3.gün.
Sabah: Şekersiz çay veya kahve, 1 dilim kızarmış ekmek, domates söğüş.
Öğle: 1 adet yumurtayla yapılmış menemen.
Akşam: 1 tabak yağsız fasulye yemeği, 1 bardak yağsız ayran.

4.gün:
Sabah: 1 bardak greyfurt suyu, 1 adet meyve
Öğle: Haşlanmış lahana veya brokoli yanında, 1 kase yoğurt.
Akşam: Kabak dolması ancak içinde pirinç az olacak, mevsim salata.

5.gün:
Sabah: 1 bardak greyfurt suyu, 1 dilim kızarmış ekmek.
Öğle: Haşlanmış salçalı 3 adet sosis.
Akşam: Izgara veya haşlanmış tavuk, domates söğüş.

6.gün:
Sabah: 1 yumurta, şekersiz çay.
Öğle: 2 adet patates ile yapılmış salata, şekersiz çay veya kahve.
Akşam: makarna ancak çok az içine yağ konulacak, bol yoğurt.

7.gün:
Sabah: şekersiz çay, 1 parça beyaz peynir, söğüş domates.
Öğle: 2 adet haşlanmış yumurta, söğüş domates.
Akşam: ton balıklı yağsız salata, 1 adet mevsim yemeği.

8.gün:
Sabah: 1 bardak greyfurt suyu, 1 adet mevsim meyvesi.
Öğle: 1 adet simit, 1 bardak ev yapımı ayran.
Akşam: 1 tabak semizotu yemeği, bol yoğurt.

9.gün:
Sabah: şekersiz çay, 1 parça beyaz peynir,5 adet zeytin.
Öğle: çeşitli mevsim yeşilliklerinden yapılmış salata, 5 adet köfte.
Akşam: haşlanmış lahana, bol yoğurt.

10.gün:
Sabah: şekersiz çay,1 dilim kızarmış ekmek,1 adet yumurta.
Öğle: 1 adet yumurtadan yapılmış menemen, 1 bardak ayran.
Akşam: 5 parça ızgara et, yağsız bol yeşillikli salata.

Diyet sonu

10 günde 8 kilo verdiren diyet programı ile zayıflayın forma girin ve sonun da hayal ettiğiniz vücuda sahip olun. Ağır bir diyet olduğu için 1 aydan önce tekrar etmeyin. Diyet sonrası sporunuzu ve su içmeyi ihmal etmeyin.
0 yorum

Sınırların Olmadığı Dünyada, Sağlık İçin Bir Arada

Corena, 1988 yılında kurulan, bugün dünya çapında 85 ülkede, 300 kişilik müşteri portföyü ile başarılı bir şekilde hizmet veren ilaç, medikal setler, hijyen kitleri ve sağlık alanında saf malzemelerin tedariği sağlayan aynı zamanda insani yardım projelerinde de baş rol oynayan tedarikçi bir firmadır. Corena; küresel olarak coğrafi yayılımında girdiği her kültüre 85 ülkede de özel çözümler sunuyor. Yardıma ihtiyaç duyduğunuz medikal ürün ve sağlık kitleri sarf malzemeleri temin ve tedariğinde, size en hızlı yanıtı en rekabetçi pazar fiyatlandırması ve en uygun ücretleri ile Corena; bağlılık, tutku, sorumluluk ve orijinallik ilkelerinden ödün vermeden çalışmaya devam ediyor.

GSYİH ve ISO 9001 standartlarına bağlı kalarak hizmetlerini geliştirmeyi hedefleyen Corena; güçlü değerler, güçlü performans, yüksek güvenilirlik, hızlı ve etkin temin sistemine sahip, uluslar arası sağlık malzemeleri, ilaç ve hijyen kitleri sarf malzemeleri tedarikçi firmasıdır. Temel amacı “sağlıklı geleceklere” katkı sağlamak olan Corena; Ankara’da 2000 m2’lik depolama sistemi ve sağlık sektöründe gerek ilaç pazarlama gerek ilk yardım ve sağlık setlerinde geniş ürün yelpazesi ile etkin hizmet sunabiliyor.

Corena, İnsani Yardım Projeleri ve acil ihtiyaçları barındıran ilk yardım temelli tüm koşullarda, gönüllü sivil toplum kuruluşları ile ortak hareket edebilen, rekabetçi fiyatlarıyla hem küresel hem yerel müşteri portföyü ile deneyimlerle donanımını birleştirmiş profesyonel bir kalite anlayışıyla birleştirebilmiş bir kuruluştur. Uluslararası medikal alanda ilaç ve sağlık kitleri satışlarında; bireylerin temel hedeflerine ve öncelikli ilk yardım malzeme ihtiyaçlarına göre geniş ürün yelpazesine sahip olup, FIFO İlk Giren İlk çıkar Metodolojisini benimseyerek çalışır. Tedarik ve temin süreçlerinde baştan sona sertifikalı ve onaylı süreçler üzerinden faaliyetlerini yürüten Corena; sağlık sektöründe küreselleşmeden esinlenerek bu yola çıkmış, herhangi bir koşulda öncelikle sağlığı gözeterek, mükemmelliğe ancak ve ancak sürekli iyileştirme ve değişim penceresinden bakan bir yaklaşıma sahiptir.

0 yorum

Daha iyi bir vücuda sahip olmanın 10 yolu

Sürekli aynanın önünde durup mükemmel vücuda sahip olmak için hayal kuranlardan mısınız? Fakat yapabileceğiniz bir çok şey varken neden orada oturup hayal kurmakla yetiniyorsunuz? Yrd. Doç. Dr. Gamze Şenbursa, size daha iyi bir vücuda sahip olmanın 10 yolunu gösteriyor:

VÜCUDUNUZLA TEKRAR İLETİŞİM KURUN: 
Aynanın karşısına geçin ve genel vücut proporsiyonunuzu değerlendirin. (Omuz ve kalça yükseklikleri, kafanızın gövdenizin orta hattında bulunup bulunmadığı gibi detaylar kısaca simetri önemlidir.) Yoga veya germe yaparken vücudunuzun nasıl çalıştığını anlayın. Bu aktiviteler sırasında vücut sıvılarınızı nasıl harekete geçtiğini öğrenin.

EVDE KASLARINIZI ÇALIŞTIRIN: 
Basitçe kendi vücut ağırlığınız ile yaptığınız egzersizler daha iyi bir vücuda sahip olmanızı sağlar. Push-up, squat, karın ve sırt kuvvetlenme gibi egzersizleri evde kolaylıkla yapabilirsiniz. Hafta 2 veya 3 olmak üzere 10-20 tekrar / 3 set olarak egzersizleri yapın.

KARDİO ANTRENMANI YAPMAYI UNUTMAYIN: 
Eğer gerçekten vücudunuzu şekillendirmekte kararlı iseniz egzersiz programınız haftada 3 ila 5 kere, 30-60 dakikalık bir aralıkta orta seviyede aerobik (solunumu hızlandırarak dokulara daha fazla oksijen gitmesini sağlayan) egzersiz içermek zorundadır. Vücudunuzun yeniden şekillenmesi ve esnekliği için egzersizlerin öncesi ve sonrasında germe yapılmalıdır. Joging, yüzme, bisiklet, tenis veya squash gibi aktiviteleri deneyin.

NE YERSEN OSUN: 
Bu cümle oldukça gerçekçidir. Eğer hedefiniz sıkı, fit ve mükemmel görünmekse dürüstçe söylemem gerekirse hergün ağzınıza ne koyduğunuzun farkında olmalısınız. Tabi ki kendinizi kontrol altında tutarken egzersizler sırasında ve günlük yaşantınızda size yeterli seviyede enerji sağlayacak yiyecekleri tüketmeniz gereklidir. Fakat etkisi hızlı geçen, fazla vaatlerde bulunan moda diyetlerden kaçınmanızda fayda var. Vücudunuzun içerden de dışarıdan göründüğü kadar mükemmel olması gereklidir.

KENDİ VÜCUT TİPİNİZE GÖRE KIYAFETLER SEÇİN: 
Genelde vücudumuzu beğenmediğimiz zamanlar, bol, iddiasız, salaş kıyafetler giymeye eğilimliyizdir. Güzel kıyafetler seçmek için kilo verene kadar bekleriz. Fakat neden? Şu an iyi hissetmeniz önemlidir, kendinize vücut ölçülerinize göre etkileyici kıyafetler seçin. Kendinizi yenilenmiş ve motive hissetmek için fit kıyafetler edinin.

VÜCUDUNUZU BİR BÜTÜN OLARAK DEĞERLENDİRİN: 
Birçoğumuz vücudumuzu bölgesel olarak yargılarız. Bacaklarım çok kalın, dudaklarım çok ince, göğüslerim çok küçük… Bedeninizi sadece negatif gördüğünüz tarafları ile değil bir bütün olarak değerlerin. Vücudunuzun beğendiğiniz kısımlarını ortaya çıkaracak kıyafetler seçin.

POZİTİF OLUN: 
Vücudunuzun nasıl göründüğü daha çok algıya dayanır. Eğer vücudunuzun iyi olmadığını düşünerek yürüyor iseniz vücudunuz ve postürünüz bunu yansıtır. O yüzden her sabah evden bir gülümseme ile ayrılın ve en iyi tavrınızı takının. Duruşunuz ve tavrınız görünüşünüzü belirler. Yürürken ve ayakta dururken kendinize güvenli bir tavır sergileyin. Vücudunuzun bu şekilde daha farklı göründüğünü çok geçmeden fark edeceksiniz.

KENDİNİZİ ŞIMARTIN: 
Eğer vücudunuzu şekle sokmak için hergün antrenman yapmayı başardıysanız, gidin ve kendinize bütün stresinizi ve gerginliğinizi azaltacak bir masaj hediye edin. Eğer masaj konusunda fanatik değilseniz, küvetinizi doldurun ve suyun rahatlatıcı etkisinin tadını çıkarın.

VÜCUDUNUZ TEK VE EMSALSİZ VE TABİÎ Kİ SİZ DE: 
Her insanın başka bir genetik yapı, vücut şekli ve ölçüsü ile doğduğunu hatırlayın. Sizin vücudunuz da benzersiz.

İLERLEMEYİ TAKİP EDİN: 
Bu süre içinde vücudunuzdaki gelişmeleri takip etmenizi öneririm. İlk halinizin fotoğrafını çekin, yağ yüzdenizi, bedeninizi, egzersizleri yapma süre ve sayınızı bir yerlere not edin ve her ay karşılaştırın. Böylelikle doğru yapıp yapmadığınız şeyleri değerlendirme fırsatınız olur.

0 yorum

Diş gıcırdatma deli ediyor

Gün boyu şehir hayatı veya iş hayatına bağlı yaşanan stres, dengesiz beslenme alışkanlıkları ve hareketsizlik uyku bozukluklarına neden olabiliyor. Bu uyku bozukluklarından bir tanesi de uykuda diş gıcırdatma olarak bilinen ‘Bruksizm’

Yaşamımızın üçte birini uykuda geçirdiğimiz düşünüldüğünde, uykunun insan zihni ve bedeni için ne kadar önemli olduğuna değinen Hospitadent Yönetim Kurulu Üyesi Dt. Selçuk Özbölük, “Gün boyu şehir hayatı veya iş hayatına bağlı yaşanan stres, dengesiz beslenme alışkanlıkları ve hareketsizlik uyku bozukluklarına neden olabiliyor. Bu uyku bozukluklarından bir tanesi de uykuda diş gıcırdatma olarak bilinen ‘Bruksizm’. En sık görülen uyku bozukluklarından biri olan ‘Bruksizm’, uykuda konuşma ve horlamadan sonra 3. sırada karşımıza çıkıyor” dedi.

Uyku esnasında oluşan güçlü çene hareketlerinin neden olduğu çeneleri sıkma, dişleri gıcırdatma olayı olarak tanımlanan bruksizmin görülme sıklığının %20’lere kadar ulaştığını söyleyen Dt. Özbölük, “Bruksizm konusunda yapılan araştırmalar; horlama ve uyku apnesi gibi durumların dişlerini gıcırdatan kişilerde daha çok görüldüğünü gösteriyor. Aşırı duygusal hassasiyet, sinir, stres, kuruntu, dengesiz beslenme ve hareketsizliğin yanı sıra fazla miktarda tüketilen alkol, sigara ve kafein uykuda diş gıcırdatmayı arttırıyor” diye konuştu.

Diş sıkma ve gıcırdatmanın gece veya gündüz oluşabilen istemsiz bir aktivite olduğu ancak bu durumun çeşitli olumsuz semptomlar ortaya çıkmadan hastalar tarafından genellikle farkına varılmadığını söyleyen Dt. Özbölük; “Diş sıkma ve gıcırdatmanın birçok nedeni var ve bu nedenler arasında; stres ve kişisel özellikler, uyku düzeni, uyku esnasındaki solunum bozuklukları, travmatik yaralanmalar, merkezi sinir sistemi rahatsızlıkları, yasadışı ilaç kullanımı (ekstazi), ilaç tedavileri (seratonin), alkol, kafein ve sigara kullanımı gibi faktörler sayılabilir. ‘Bruksizm’, en sık görülen uyku bozukluklarından, uykuda konuşma ve horlamadan sonra 3. sırada karşımıza çıkıyor. Hastalar genellikle diş gıcırdattığının farkında bile olmuyor. Hasta bize ancak dişlerde hassasiyet, aşınma, sallanma ve kırılma, diş sinirlerinde ölüm, çevre dokularda yaralanma, çene eklem rahatsızlıkları, baş ağrısı ve fonksiyon bozukluğu gibi durumlarda geliyor. Hastanın eşi ya da yakınları da bu durumdan rahatsız oluyorlar" dedi.

Peki diş gıcırdatmanın çözümü var mı?
Diş sıkma ve gıcırdatma tedavisinin nasıl yapıldığı hakkında bilgi veren Dt Özbölük, “Uygulanan tedavi metodu çoğunlukla kişiye özel yaptığımız gece plaklarıyla aktivitenin kontrol altına alınmasını ve meydana gelebilecek patolojik veya fiziksel değişikliklerin önlemesini içerir. Doğru teşhis konulduğu taktirde, bu rahatsızlığın gece plağı kullanımı, hasta eğitimi ve gerek duyulduğunda fizik ve ilaç tedavisi ile kontrol altına alınabildiği bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır. Ancak diş gıcırdatmanın altında yatan diğer stres kaynaklı problemler için de bir uzmandan yardım almalarında fayda var” diye konuştu.

Diş gıcırdattığınızı nasıl anlarsınız?
• Sabahleyin kalktığınızda yanaklarınız ağrıyorsa
• Ağzınızı rahat açamıyorsanız, açtığınızda ağrı varsa ve gün içinde de ağrı devam ediyorsa
• Kulağa ve başa yayılan ağrılarınız varsa
• Ağız açma kapama sırasında zorluğun dışında klik, klak gibi sesler çıkıyorsa, uykuda dişlerinizi gıcırdatıyor olma ihtimaliniz çok yüksek.

0 yorum

Sağlıklı ve güzel bacaklara kavuşabilirsiniz!

Bacak ağrıları basit varis hastalığına bağlı ise tedavi sonrası daha sağlıklı ve güzel bacaklara kavuşabilirsiniz!

Duplex Ultrason inceleme ile ağrılarınızın varislere bağlı olup olduğunu tek seansta öğrenin!

Op. Dr. Deniz Durak, “bacak ağrıları, ister atardamar ister toplardamarlara bağlı olsun, tanının tek seansta hızlı bir şekilde koyulmasının mümkün olduğunu” belirtiyor.

Her bacak ağrısı varis kaynaklı olmayabilir!

Bacak ağrıları travmaya bağlı olarak veya travma dışında tıbbi nedenlerle ortaya çıkabilir.
Bacak ağrıları; bacakta bulunan kemikler, eklemler, eklemleri stabilize eden ligamentler, kaslar, tendonlar, kan damarları (atardamar, toplardamar), sinirler, ciltte olan zedelenmelere, inflamasyonlara (romatolojik, enfesiyonlara veya diğer nedenlere) bağlı veya nadiren de olsa tümör kaynaklı olabilir. Ayrıca bel bölgesi rahatsızlıklarında ağrı bacağa yansıyabilir. Bazen bacağa gelen atardamarlarda kronik ve ani gelişen tıkanıklıklar bacak ağrılarına neden olabilir.


Atardamarlara bağlı sorunlar ciddi ağrılara, kapanmayan yaralara, hatta bacak kaybına dahi neden olabiliyor.

Bacakta; kalpten kanı getiren atardamarların daralma ya da tıkanması nedeniyle, genellikle hareketle artan, dinlenmekle azalan, ancak ileri dönemlerdeki daralma ve tıkanmalarda (ani gelişen embolik-pıhtıya bağlı- tıkanmalar da olabilir) veya yara gelişmesi durumunda, ancak ciddi ağrı kesicilerle geçebilen, bacağın yetersiz kanlanması nedeniyle olan ağrılar gelişir.

Eğer toplardamar kaynaklı sorunlar basit varis hastalığına bağlı ise tedavi ile düzelebilir, iç varisle ilgili ise başka problemlerin ortaya çıkması engellenebilir.

Bacakta kullanılan kanı kalbe geri götüren toplardamarlardaki sorunlara bağlı olan ağrılar ise; Derin Ven Trombozu (DVT) ve yüzeyel damarların iltihabı (Tromboflebit) halinde veya bacakta kanın göllenmesi nedeniyle olan ağrılar (basit varis veya iç varise bağlı) şeklindedir.

Ortopedik, Romatolojik, diğer sistemik hastalıklar veya bel ağrılarına bağlı ağrılar için birçok tetkik yapılması gerekebilir, tanının konulması masraflı olduğu gibi zaman alabilir. Buna rağmen, bacakta ister atardamar ister toplardamarlara bağlı olsun damar kaynaklı ağrıların tanısını koyabilmek Duplex Ultrason inceleme ile diğerlerine göre daha kolaydır.

Bacak damarlarına bağlı olan ağrıların ciddi sonuçları olabileceği için bacak ağrılarının damar kaynaklı olup olmadığına karar verebilmek büyük önem taşır.

Muayene sırasında yapılan Duplex Ultrason (damar ultrasonu) inceleme ile tek seansta ağrılarınızın damarlara bağlı olup olmadığına karar verilebilir.

0 yorum

Bağırsak bozuklukları depresyonu tetikliyor

Sağlıksız beslenme ve sağlıksız yaşam şekli, bağırsakların kolon duvarlarında atıkların birikmesine, burada bakterilerin üremesine ve sonuçta da bağırsakların kendi zehrini emmesine yol açıyor. 

Dr. Mustafa Yaşar'ın verdiği bilgilere göre bağırsaklardaki işlev bozukluklarının bilinen kabızlık, gaz, şişkinlik gibi rahatsızlıklar ve günümüzde özellikle iş insanlarında yaygınlığı artan crohn hastalığının yanı sıra depresyon, sık enfeksiyona yakalanma, baş ağrısı, migren ile de bağlantısı var. Bu tür rahatsızlıklar olanlar "bağırsak yıkama tedavisi", yani kolon hidroterapiden yararlanabiliyor.

24 farklı doğal tıp metoduna ilişkin uzmanlıkları bulunan Dr. Mustafa Yaşar, geçmişi binlerce yıl öncesine dayanan kolon hidroterapi, yani bağırsak yıkama tedavisi ile ilgili bilgiler verdi. Kolon hidroterapiyle bağırsak kıvrımlarında biriken atık maddelerin verilen suyla birlikte boşaltılarak temizlendiğini açıklayan Dr. Yaşar, "Bağırsaklarınız iyi çalışmıyorsa onların işi diğer arınma organlarına kalacaktır. Örneğin bazı cilt sorunları bu nedenden kaynaklanır. Avrupa'da yapılan bir bilimsel çalışmaya göre, bağırsak fonksiyon bozuklukları depresyonun ilk sıralardaki nedeni olduğu tespit edildi." dedi.

Günde bir - kez tuvalete çıkılmalı

Günde bir - iki kez tuvalete çıkmanın normal olduğunu kaydeden Dr. Yaşar, kişinin yine de hidroterapiye ve arınmaya ihtiyaç duyabileceğini ifade etti. Kolon hidroterapinin yalnızca bağırsak hastalıklarında değil, detoks ve bağışıklık sistemini güçlendirme amacıyla da uygulandığını belirten Dr. Yaşar, kolitis ülseroza, crohn, kolit gibi rahatsızlığı bulunanların bu tedaviden en ileri derecede yarar görenler grubuna girdiğini açıkladı. Dr. Yaşar şöyle konuştu: "Sık sık enfeksiyona yakalanma halleri, baş ağrısı, migren ve depresyon hallerinde kolon hidroterapi önemli bir destek tedavisidir. Alerjiler, sedef, egzema, akne gibi cilt hastalıkları, karaciğer yağlanmaları ve karaciğer fonksiyon bozuklukları, alerjik astım bronşial, romatizmal hastalıklar, kireçlenmeler kolon hidroterapiden önemli ölçüde yarar görür."

Kolon hidroterapi nasıl uygulanır?

Nadiren rastlanan karın krampları dışında yan etkisi bulunmayan kolon hidroterapi seansında bir sedye üzerine yatırılan kişiye rektal yoldan bir tüp bağlanıyor. Bu tüp, suyun ısısını, hacmini ve verilme frekansını ayarlayan bir cihazla birleştirilerek yaklaşık 40-45 dakika süreyle ve 5-6 kez kişinin bağırsağı suyla doldurulup boşaltılıyor. Dr. Yaşar, genelde 37-38 derecelik suyla ve arada bir kısa süreler için 25 derecelik suyla bağırsakların yıkandığını, böylelikle bağırsak uyarılarak hem düzleşip şişmesinin önlendiğini, hem de bağırsağın dolaşımının arttırılarak kasılma gücünün artırıldığını bildirdi.

0 yorum

Kalbimiz Duygularımızın Aynasıdır

Kalbimiz, sadece kan pompalayan bir organ değil aynı zamanda duygularımızın da organıdır. Kalbimiz aşk, sevgi, heyecan, mutluluk, üzüntü, nefret gibi duyguların da aynasıdır. 

Yapılan son araştırmalar duygularımızın, kalp sağlığımız üzerindeki etkisinin çok önemli olduğuna dikkat çekiyor. Liv Hospital Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Özkara, özellikle mutlu evlilik ve pozitif düşüncenin hem kadında hem de erkeklerde kalp krizi riskini azalttığına dikkat çekiyor. Doç. Dr. Ahmet Özkara, Sevgililer Günü vesilesiyle kalbiniz için tüyolar veriyor: Stresi azaltın ve sevdiklerinizle mutlu olduğunuz anları artırın…

Sahip olduklarınızın kıymetini bilin
Hepimiz çağımızın en büyük problemi olan stresle baş etmenin yollarını arıyoruz. Stresin kalp ve damar sistemi üzerine negatif etkileri olduğunu uzun zamandır biliyoruz ama aslında stresi azaltmanın birçok yolu var. Bu yollardan belki de en önemlisi mutlu olduğumuz anları artırmak ve yaşamın negatif etkilerini bertaraf edecek konulara odaklanmaktır. Kısacası duygu dünyamız, stresi yönetmekte en önemli faktördür. Sahip olduklarımızın kıymetini bilmek, sevgi ve saygıyı göz ardı etmemek iç dünyamızda daha dingin ve huzurlu olmamızı sağlayacaktır.

Kalbimiz sevgi de pompalar
Doç. Dr. Ahmet Özkara
Bizi üzen olayları düşündüğümüzde ya da yaşadığımızda kalbimizin hızlı attığını, tansiyonumuzun yükseldiğini biliyoruz. Beslenme alışkanlıklarımız da stres altındayken değişir.

Tüm bunlar kardiyovasküler sistemimizi de etkileyecek ve belki de damar sertliği ve kalp ritim bozukluğu olarak bize geri dönecektir. Oysaki mutlu olduğumuz, huzurlu hissettiğimiz anlarda tansiyonumuz normal seyreder, nabzımız düşer ve çarpıntı gibi kalbimiz yoracak bulgular yaşanmaz.

Kalbimiz vücudumuza sadece kan değil, sevgi de pompalar. Pozitif düşüncenin, sevginin ve sahip olduklarımızın kıymetini bilmenin ruh sağlığına katkısı olacağı gibi kalp sağlığına da çok büyük bir etkisi olacaktır.

0 yorum

Cinsel istek azlığınızın nedeni

Birlikteliğiniz aynı yatağa girmekten öteye gitmiyorsa cinsel yaşamınızda sorun var demektir.

Cinsel yaşamınız ilk günlerdeki heyecana hasret kaldıysa yatağınızdaki düşmanları tanımıyorsunuz demektir. İyi bir cinsel yaşam istiyorsanız düşmanı yakından tanımalı ve yatakta önleminizi almalısınız.

Stres
Stres altında yaşamaya alışkın biri olabilirsiniz. Hatta stresle baş etmeyi öğrendiğinizi de düşünebilirsiniz. Fakat yatakta aynı oranda başarılı olamazsınız. İş stresi, maddi konular libidoyu etkiler, cinsel arzular siz farkında olmadan azalmaya başlar. Böyle bir durumla karşı karşıya olduğunuzda stresinizle baş etmenin yollarını öğrenmeli, gerekirse bir uzmandan yardım almalı ve stresi mümkün olduğunca ilişkinizden uzak tutmaya çalışmalısınız.

İlişki problemleri
Cinsel yaşamdaki sorunların altında ilişki problemleri yatar. Özellikle kadınlar eşleriyle yaşadıkları sorunları yatağa girer girmez unutamazlar. Bu da cinsel mutluluğa engel olur. Yataktaki bu problemi aşmak için aranızdaki sorunları halletmeden yatağa girmemeye çalışmalısınız.

Uykusuzluk
Eğer cinsel yaşamınız eskisi gibi değilse sebeplerden biri de az uyku olabilir. Sabah erken kalkıyor ve akşamları da geç yatıyorsanız arzulu bir cinsel yaşamınızın olmaması gayet normaldir. Az uyku yorgunluğu beraberinde getirirken yataktaki heyecanı da alıp götürür.

Anne ve baba olmak
Bir bebek sahibi olmak dünyanın en güzel olaylarından biridir. Fakat ilk zamanlar çiftler, bebek ağlayacak korkusuyla birlikte olmaktan çekinirler. Oysa günün belirli saatlerini birbirinize ayırmalısınız ve örneğin; bebeğinizin derin bir uykudayken birlikte olmayı denemelisiniz.

İlaç tedavisi
Bazı medikal tedavilerin libido üzerinde etkisi vardır. Bunlar arasında çoğunlukla antidepresanlar, kemoterapi, tansiyon ilaçları, doğum kontrol hapları bulunur. Böyle bir durumda doktorunuzla konuşarak size başka bir ilaç tedavisi vermesini isteyebilirsiniz.

Vücudunuz
Aldığınız fazla kilolar ya da vücudunuzdaki bazı değişimler yatakta kendinizi rahat hissetmemenize neden olur. Bu da cinsel yaşamda mutsuzluğu beraberinde getirir. Yapılan araştırmalar yatakta kendilerine güvenen ve kusurlarını kafasına takmayan çiftlerin çok daha mutlu bir cinsel yaşama sahip olduklarını ortaya koymuştur. Bu nedenle yatağa girdiğinizde eşinizin sizin kusurlarınızı göreceğini düşünmekten vazgeçmeli ve sizi ne kadar sevdiğini düşünmelisiniz.

Obezite
Çok kilolu olmak ya da obezite cinsel isteksizliğe ve yatakta performans düşüklüğüne neden olur. Bunun sebebi tam olarak bilinmemekle birlikte güven eksikliği, sosyal kısıtlanma gibi sebepler ve psikolojik sorunlar buna neden olabilir.

Depresyon
Antidepresanlar gibi depresyon da cinsel isteksizliğe neden olur. Aynı zamanda eğer sebepsiz yere cinsel isteksizlik yaşadıysanız sebebi depresyon olabilir.

Menopoz
Menopoza giren birçok kadının sorunlarından biri de cinsel isteksizliktir. Çünkü menopoz döneminde kadınlar vajinal kuruluk ve acı gibi sorunlar yaşarlar. Bu da cinsel yaşamı isteksiz bir hale getirir. Böyle bir durumda bir uzmana danışarak yardım alabilir ve kullanılan ilaçlar değiştirilerek soruna çare bulunabilir.

1 yorum

Sinsi başlayan hastalık

Son zamanlarda çok daha gergin ve stresliyseniz, baş dönmeniz artmaya başladıysa; baş dönmesi sırasında ayağınızın altındaki yerin kaydığını ve tepetaklak olduğunuzu hissediyorsanız; üstelik buna bir de bulantı ve kusma eşlik ediyorsa dikkat edin Vertigo olabilirsiniz…

Vertigonun aslında baş dönmesinin genel adı olduğunu dile getiren Uzm. Dr. Gülümser Kızıltaş Tokmak; ‘Baş dönmeleri beyin kaynaklı ve beyin dışı nedenlere bağlı olabilir. Beyin kaynaklı baş dönmeleri genellikle beyincik ve beyin sapı bağlantılarında meydana gelen kitle, damar tıkanıklığı, kanama gibi nedenlerle oluşur.

Genelde daha sinsi başlar. Beraberinde daha sıklıkla bulantı, kusma olur ve dengesizlik, konuşma bozukluğu, kolda bacakta güçsüzlük gibi nörolojik bulgular eşlik edebilir. Beyin dışı dediğimiz baş dönmeleri ise daha çok kulaktan veya metabolik nedenlerden kaynaklanabilir.

Vertigo daha çok kalp damar risk faktörü olan bireylerde, titiz, çabuk sinirlenen, kendi işini asla başkasına bırakmayan, ertelemeyen, aceleci, hassas, A tipi kişilik olarak tanımladığımız özelliklere sahip olan bireylerde ve travma sonrasında görülebilir. Bunun yanında işleri gereği sürekli hareket halinde bulunması gereken meslek sahiplerinde de meslek hastalığı olarak görülebilir.

Vertigo teşhisi konulurken önemli olan vertigoya beyin mi beyin dışı kaynakların mı neden olduğunun belirlenmesidir. Eğer nörolojik muayenede beyin kaynaklı olduğunu düşünüyorsak tomografi, kranial MR gibi görüntüleme yöntemlerinden yararlanırız. Özellikle belli bir yaşın üstündeki kalp ve damar hastalığı risk faktörü taşıyan kişilerde boyun damar ultrasonu diye bilinen karotis ve vertebral arterlerin dopplerini yapmak ve beyine giden damarların akımını ölçmek faydalı olabilir. Fakat vertigo beyin dışı nedenlere bağlı ise kulak burun boğaz muayenesi ve kan tablosuna bakmak faydalıdır.

B 12, kan sayımı, demir, kan şekeri gibi tahliller bizi sonuca götürebilir. Vertigo beyin kaynaklıysa ve beyinde yer alan tümör, damar tıkanıklığı veya beyin kanaması mı buna göre tedavi edilir. Damar tıkanıklığında kan sulandırıcılar, beyin kanamasında anti ödem tedaviler ve kitlede özellikle cerrahi operasyon ya da kemoterapi, radyoterapi yapılabilir.’ diye konuştu.

0 yorum

Doğum Kontrolünde Doğallık Dönemi Başlıyor...

Doğum Kontrolünde Doğallık Dönemi Başlıyor…
Kadın sağlığına yönelik sunduğu yenilikçi çözümlerle alanında lider olan Bayer Kadın Sağlığı; “Kadın Doğasına Uyumlu Doğum Kontrol Hapını Türkiye’de ilk kez The Edition Otel’de düzenlenen basın buluşmasıyla tanıttı.

Bayer Kadın Sağlığı İş Birimi Direktörü Dr. Oğuz Mülazımoğlu’nun ev sahipliğinde gerçekleşen toplantıya Türk Jinekoloji Derneği (TJOD) Genel Sekreteri Prof. Dr. Ateş Karateke ve İstanbul Üniversitesi - İstanbul Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erkut Attar konuşmacı olarak katıldı.

Doğal ve sağlıklı yaşamı benimseyen kadınları doğala özdeş bir doğum kontrol yöntemiyle tanıştıran Bayer, kadın doğasına uyumlu doğum kontrol hapının tanıtımını doğallık temasını tamamlayan “koku” konseptiyle gerçekleştirdi.

“Doğala Özdeş Doğum Kontrol Hapı”
İlk kez 2009 yılında Almanya’da kullanılmaya başlanan ve şimdiye dek yaklaşık 60 ülkede lansmanı yapılan bu yenilikçi ürünü Türkiye pazarına sunan Bayer adına görüşlerini belirten Bayer Kadın Sağlığı ve Genel Tedaviler – İş Birimi Direktörü Dr. Oğuz Mülazımoğlu, “Türkiye’de kadın sağlığı alanında her kullanılan 10 ilacın 9’u Bayer’e ait. Yeni ürünümüz, doğala özdeş estradiol içerdiği için, geniş bir kitleye hitap edeceğini düşünüyoruz “ dedi. Yenilikçi ürünler ve çalışmalar ile kadın sağlığı alanında lider firma olmaya devam edeceklerini söyleyen Dr. Oğuz Mülazımoğlu; sektöre farklı tanıtım teknikleriyle de yenilikler getirdiklerini belirtti. Mülazımoğlu; ilaç sektöründe bir ilki gerçekleştirerek “duyulara yönelik iletişim” yöntemini uyguladıklarına dikkat çekerek, yeni ürünün tanıtım çalışmalarında doğallığı akılda kalıcı biçimde anlatmak amacıyla özel olarak tasarlanan ve doğallığı çağrıştıran kokudan yararlandıklarını söyledi.

Türkiye’de Kadınlar Bedenlerini Tanımıyor!
Toplantıda söz alan Türk Jinekoloji Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Ateş Karateke, Türkiye’de halen doğum kontrol yöntemleri konusunda yeterli bilincin oluşmadığına dikkat çekerek Bayer adına gerçekleştirilen kadın sağlığı araştırmasını katılımcılarla paylaştı. Karateke; halen doğum kontrol hapları konusunda özellikle Türk toplumunda doğru bilinen yanlışlar olduğuna değinerek kadınların hormonal döngüsü hakkında fikir sahibi olmadığına dikkat çekti.

Karateke; 10.000 kadın arasında yapılan araştırmada kadınların sadece yüzde 20’sinin doğum kontrolü hakkında doğru bilgiye sahip olduklarını ve bunların sadece yüzde 9’unun doğum kontrol haplarında hangi tip hormonun bulunduğunu bildiklerini belirtti.

Doğum Kontrol Hapı Kullanan Kadınlar Cinsellikten Daha Çok Zevk Alıyor!
Doğum kontrol hapı kullanmış olan kadınlar, bu yöntemi cinsel hayatın kalitesi açısından en iyi yöntem olarak tanımlarken geri çekilme ve prezervatife göre cinsellikten daha çok zevk alınmasını sağladığını da belirtiyor.

Kadınlar Doğal bir Yöntem İstiyor!
Prof. Dr. Erkut Attar ise Doğal Doğum Kontrol Hapı Qlairista’nın kadınlar için getirdiği yenilikleri anlattı. Öncelikle her kadının ihtiyacının kendi bedenine göre farklılık gösterdiğinin altını çizen Attar; doğala özdeş doğum kontrol hapı Qlairista’nın; kadınların kendi vücutları ile uyum içinde olan yepyeni bir doğum kontrol yöntemi olduğunu belirtti.

Doğum Kontrol Hapları arasında bir ilk olan bu doğum kontrol hapının kadın vücudunun ürettiği östrojen hormonuyla aynı yapıya sahip estradiol hormonu içerdiğini anlatan Attar; Qlairista’nın kanama miktarını da önemli ölçüde azaltarak kadınların yaşam kalitesini yükselttiğinin de altını çizdi.

Qlairista Nedir?
Qlairista, ilk kez Almanya’da Qlaira adıyla 2009 yılında piyasaya verilmiş olan, dünyada 2,5 milyon kadın tarafından kullanılan, doğal östrojene özdeş “estradiol” içeren ilk doğum kontrol hapıdır

Ne Yenilik Getiriyor?
• Doğala Özdeş estradiol hormonu içeriyor
• Her gün kadın vücudunda üretilen hormon dozlarına tam olarak eşit miktarda hormon içeriyor
• Kanama miktarını azaltarak ve adetleri düzenleyerek kadınların yaşam kalitesini yükseltiyor
• Anti-androjenik özellikleri ile cildin ve saçların görünümünü iyileştiriyor

Hangi kadınlar için?
• Kullanmasında sakınca bulunmadığı halde doğum kontrol hapları almaktan çekinen
• Daha önce farklı doğum kontrol hapları kullanmış ve yan etkiler nedeniyle bırakmış
• Güvenilir ve doğal bir korunma yöntemi arayışı içinde olan, ilk adetten menopoza kadar tüm kadınlar için.


0 yorum

Ağrı kesici bağımlısı kimdir?

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Babür Dora, migren hastalarının doktor doktor gezerek aşırı dozda ağrı kesiciye yöneldiğini, oysa aşırı ağrı kesici kullanımının bir bağımlılık olduğunu ve tedavi edilmesi gerektiğini söyledi.

Türk Nöroloji Derneği Yönetim Kurulu üyesi Dora, "Migrende ağrı başladığında hemen ağrı kesici kullanılıyor ancak önemli olan ağrı gelmeden bunu önleyici ve sıklığını azaltıcı ilaçlar alınmasıdır" dedi. Prof. Dr. Dora, toplumda sık rastlanan migrenin her 100 kişiden 16'sında görüldüğünü bildirdi.

Migrenin "epizodik" ve "kronik" olmak üzere iki ayrı tipi bulunduğunu, "epizodik" migrenin toplumda daha yaygın ortaya çıktığını ifade eden Dora, şu bilgileri aktardı:

"Epizodik migrende baş ağrısı yılda bir kez ortaya çıkabildiği gibi ayda 10-14 kez tekrarlayabiliyor. Kronik migrende ise ayda 15'den fazla tekrarlayan baş ağrısı söz konusudur. Bu tip migrende baş ağrısı artık müzminleşmiştir ve aşırı ağrı kesici kullanımını beraberinde getirir. Hasta giderek ağrı kesiciye bağımlı hale gelir, bu kısır döngü halinde devam eder. İlerleyen süreçte alınan ilaç yeterli olmadığı için doz giderek artırılır. Migren şekil değiştirerek 'ilaç aşırı kullanımı baş ağrısı'na dönüşür. Aşırı ağrı kesici kullanımı bir bağımlılıktır ve tedavi edilmesi gerekir. Böyle bir durumda ilaç kesilmeli ve hasta ilaçtan arındırılmalıdır."

AĞRI KESİCİ BAĞIMLISI KİMDİR?

Ayda 10 günden fazla ağrı kesici kullanan ve bunu en az 3 ay devam ettiren bir kişinin "bağımlı" olduğunu bildiren Dora, ilacın birden kesilmesi halinde vücudun buna tepki verdiğini, baş ağrısının şiddetlendiğini ve bulantı ortaya çıktığını anlattı. Dora, buna karşı uygulanan tedaviyle ilgili şunları kaydetti:

"Migrende yapılan en önemli yanlış, doktor doktor gezen hastanın aşırı dozda ağrı kesiciye yönelmesidir. Bir hastanın elinde 10 çeşit ağrı kesiciyle geldiği oluyor. Bir çok doktor, ağrı kesiciler aşırı kullanıldığında bağımlılık yaptığını bilmiyor. Tedavide hastaya destek veriyoruz. Ayda 10 gün migren ağrısı çeken bir kişinin hem özel, hem sosyal, hem de iş yaşamı olumsuz etkileniyor. Tedavide bu kişilerin ağrı kesicilere duyarlılığını artırıyoruz. Hedef migreni yok etmek değil, hayat kalitesine olumsuz etkisini azaltmaktır."

Migren için ağrı kesiciler dışında çok etkili alternatifler olduğunu dile getiren Prof. Dr. Dora, "Migrende ağrı başladığında hemen ağrı kesici kullanılıyor ancak önemli olan ağrı gelmeden bunu önleyici ve sıklığını azaltıcı ilaçlar alınmasıdır" diye konuştu.

0 yorum

Çay Diyeti Nasıl Yapılır?



Diyet yapmak genellikler herkese çok zor gelir. Fakat kilo kontrolü bütün insanların istediği bir durumdur. Her zaman bakımlı ve fit görünebilmek için yediğimiz her şeye dikkat etmemiz gerekir. Diyet yapmak her zaman geçici bir çözümdür. Diyet tarzında bir yaşamı benimsemek durumunuzu daha da kolaydır. Hatta yağyakma için belli alışkanlıklar edinmek gerekir. Bunların başında yağeritmeye yarayan çaylar gelmektedir. Diyet sırasında tükettiğiniz çaylar da kolay kilo vermenizi sağlayacaktır. Bu nedenle çay diyeti nasıl yapılır, biraz incelemek gerekmektedir.
Çay Diyetini Nasıl Uygulayabiliriz?
Çay diyeti yapmak için ilk olarak metabolizmanıza uygun diyet çay türünüzü seçmek gerekir. Her metabolizma farklı çalışğı için farklı uygulamalar yapmak gerekir. Metabolizması yavaşolan insanlar hızlandırmak için metabolizma hızlandıran çayları tercih etmek gerekir. Hızlı yağ yakma için tercih edilecek çaylarda oldukça güzel sonuçlar verir. Çay diyeti nasıl yapılır? Şimdi bakalım;
       İlk olarak çay diyetinin tek başına size fayda sağlamayacağını söylemek gerekir. Çay diyeti yaparken mutlaka ne yediğinize de dikkat etmeniz gerekir. Örnek bir listeye bakmak gerekirse;
       Sabah kahvaltı; 1 adet haşlanmış yumurta, 1 dilim yağsız beyaz peynir, 1 dilim tuzsuz tam buğday ekmeği ve 1 bardak diyet çayı içilmesi gerekir.
       Ara öğün; 1 bardak diyet çayı ve 1 adet yeşil elma yemeniz gerekir.
       Öğle yemeği öğünü; 100 gram beyaz et bu duruma göre kırmızı et de olabilir. Tek yapmanız gereken etin ızgarada yağsız pişmesini sağlamaktır. 1 kase yağsız yoğurt ve 1 kase yeşillikleri bol olan salata tüketiniz.
       Ara öğün; 1 adet mevsim meyvesi ve bir fincan diyet çayı tüketiniz.
       Akşam yemeği; bir porsiyon çok pişmemiş sebze yemeği, 1 kase yağsız yoğurt yemeniz gerekir. Asla akşam yemeğini geç saatte yememelisiniz. Geç saatlerde metabolizma yavaşlayarak vücut dinlenmeye geçmektedir. Bu nedenle geç saatte alınan her besin kilo almanıza neden olacaktır.
Çay diyeti nasıl yapılır? Diye incelerken şimdi de bu çayın nasıl hazırlanacağına bakalım;
       Yarım parça limon
       Bir parça zencefil
       10 adet taze karanfil
       1 adet çubuk tarçın
       4 su bardağı su
       Çeyrek demet maydanoz
4 bardak suyu derin bir tencere içerisinde kaynatınız. Kaynayan suyun içerisine bu malzemeleri atarak yaklaşık bir 10 dakika demlemeye bırakınız. Yemeklerden 15 dakika önce ılık olarak içilmesi yağ yakmanızı hızlandırmaktadır. Dilerseniz bal ile tatlandırabilirsiniz. Bu çay metabolizmanızı oldukça hızlandırarak yağyakmanızı arttıracaktır. Gereksiz yağların vücuttan atılması ile birlikte kilo kaybı yaşamaya başlayacaksınız. Yemekler önce tüketilmesinin nedeni ise iştah kapatıcı olmasıdır. Çay yemeklerden önce içilerek iştahınızı kapatacak daha az yemek yemenizi sağlayacaktır.
0 yorum

Çalışan Anne Mutluluğu Hedeflemeli!

Son yıllarda iş hayatında daha sık yer alan kadınların yaşadığı rol çatışmaları da günlük hayatı biraz daha meşakkatli hale getiriyor. Eş, ev hanımı ve anne rollerini de iş hayatıyla birlikte sürdüren kadınlar hayatlarında zaman zaman aksaklıklar ve sorunlar yaşayabiliyorlar. 

Roller arasında sıkışıp kalan kadınlar, hangi role öncelik vereceği konusunda ise çoğu zaman bir karmaşa yaşıyor. Bu süreçte ise kadını duygusal anlamda en fazla annelik rolü yıpratıyor. Üsküdar Üniversitsi Etiler Polikliniği Uzman Psikoloğu Aynur Sayım, roller arasında çatışma yaşayan annelere önemli önerilerde bulundu.

Çalışan kadın rolünün yanında iyi bir de anne olabilme gayretinde olan kadınlar, çocuklarının yanında olamadıkları için çoğu zaman suçluluk duygusu yaşasa da sahip oldukları rollerin sorumluluklarını yerine getirebilmek adına yoğun çaba harcarlar. Bu tempo birçok kadının şikâyetçi olduğu durumdur aslında. Her biri pek çok rol arasında sıkışıp kalmaktan dert yakınır. Yoğun tempo arasında çocuklarını ihmal ettiklerini düşünen anneler çocuklarının her istediğini yaparken bazen de geri kalan tüm vakitlerini onlara ayırdıklarını görebiliriz. Hele eş sorunları ve annenin işiyle ilgili sorunları da var ise sorun daha da işin içinden çıkılmaz hale gelebiliyor.

Üsküdar Üniversitesi Etiler Polikliniği Uzman Psikoloğu Aynur Sayım, doğumun ardından izin süresi biten annenin bir takım kaygılar yaşadığını, bazı sorulara ise cevaplar aradığını vurguluyor. Sayım bu konuların başında ise "Çocuğumdan nasıl ayrılırım, o bensiz ne yapar, başkası ona benim gibi bakabilir mi, ben yanında olmayacağım için çocuğum çok etkilenir mi?" gibi endişeler geldiğini belirtiyor.

Kadının bu endişeyle işe başladığının altını çizen Sayım, asıl önemli olanın annenin olaylara yaklaşımı ve çocukla kurduğu ilişki şeklinde olduğunu kaydediyor. Sayım'a göre eğer anne çocuğuna karşı çok korumacı, kaygılı bir anne ise çocuk da bu kaygıyı alıyor. Eğer anne sakin kalabiliyor ve işe dönme sürelerini kademeli olarak artırabiliyorsa ideali bu oluyor.

Çocuğun ancak bu durumda kendini güvende hissedebileceğinin altını çizen Sayım, ayrılma kaygısı olan çocuklarda anneden ayrılamama, anne giderken ağlama, sonrasında agresivite, uyum güçlükleri gibi birtakım sorunların görülebileceğini ifade ediyor. Sayım bu sorunların tamamen anne-çocuk ilişkisinden kaynaklandığını da söylüyor.

Çocuğun anneye güvenli bağlanmasının önemine dikkat çeken Uzm. Psk. Aynur Sayım ilk 3 yaşın önemini vurguluyor.

Birliktelikte nicelik değil nitelik önemli
"İlk 3 yaş anneye güvenli bağlanma açısından kritik dönemdir. Sağlıklı anne-çocuk ilişkisi sürekli birlikte olmak demek değil, birlikte oldukları zaman dilimlerindeki sağlıklı ilişki demektir. Ve çocuğu değişimlere yavaş yavaş adapte etmektir. Yani anne, çocuğu 6 aylıkken işe dönecekse bakım verecek kişiye bir bağlanma oluşması için daha erken dönemde aynı ortamda bulunmalıdır. Ve kendi stres yönetimini başarabiliyor olması gereklidir. Bu dönemde annede depresyon gelişebilmektedir. Bu konuda bir uzman yardımı almak anneyi rahatlatacaktır."

Çalışma zamanı gelmeden annenin çocuğundan kısa sürelerde ayrılmalarda bulunması gerektiğinin altını çizen Sayım, bu ayrılmaların anneanne, babaanneye bırakmalar şeklinde olabileceğini kaydediyor.

Çocuk çok küçükse bu şekilde alıştırılmanın doğru olacağını vurgulayan Sayım, büyük çocuklarda ise sözlü sözlerle durumu anlatmanın yeterli olacağını belirtiyor. Bu noktaya kadar sürecin sağlıklı işlemesiyle sorunların yaşanmayacağını ifade eden Sayım, eğer sorun çıkıyorsa bunun nedeninin hatalı tutumlar olduğunu dile getiriyor.

Anne kadar babanın da bu süreçte önemli olduğunu belirten Sayım;
"Olumlu ve gerçekçi düşünerek 'Önemli olan benim çocuğuma doğru davranmam. İyi bir anne olmam hep çocuğumun yanında olmam değil, ona karşı davranışlarıma bağlı' düşüncesini benimseyerek, anne bu süreci yönetebilir. Anne bu konuda zorlanıyorsa yardım istemeli ve yardım almalıdır."

Bu süreçte anne kaygılı mı ya da anne her şeye yetişme çabasının içinde gerçekten çocuğu duygusal olarak ihmal ediyor mu? Bunların araştırıp çözümlenmesi gerektiğini kaydeden Sayım çocuklarla kurulacak en iyi iletişim dilinin ise onlarla geçirilen süre ve bu sürede birlikte yapılan aktiviteler olduğunu hatırlatıyor.

Sayım, çocuk sahibi olmadan önce eşlerin kurdukları aile içindeki rolleri, birbirleriyle olan ilişkilerini gözden geçirmeleri ve şu soruları kendilerine sormaları gerektiğini vurguluyor.

 Aile bireyleri özgüven ve bağımsızlık duygusu olan kişiler mi?
 Kendi aralarında yaşanan problemleri çözme becerisini oluşturabildiler mi?
 Dışarıdan gelen olumsuz etkilerden sıyrılıp aile bütünlüklerini koruyabiliyorlar mı?
 Eşler arasında birbirlerinin gelişmesini destekleyen sevgi dolu bir ilişki var mı?
 Sorumluluk alma duygusuna sahipler mi?
 Doğru iletişim dilini kullanıyorlar mı?
 Birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılayabiliyorlar mı?
 Aileye yeni katılacak çocuğun tüm ihtiyaçlarını karşılamaya hazırlar mı?
 Eşler birbirlerine değer veriyorlar mı?
 Ebeveynlik becerilerine sahipler mi?

0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI