işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

Özel Business Esnaf Hastanesi Acil Girişi

Adres: Süleymaniye Mh., 34116 Fatih/İstanbul

Telefon:(0212) 513 9210


0 yorum

Edirne Selimiye Devlet Hastanesi

Adres: 1. Murat Mh., 22030 Edirne

Telefon:(0284) 213 9191

0 yorum

Edirne Göğüs Hastalıkları Hastanesi

Adres: Meydan Mh., 22000 Edirne

Telefon:(0284) 225 1139

0 yorum

Edirne Devlet Hastanesi

Adres: Sarıcapaşa Mh. Edirne Devlet Hastanesi Polikinlikler İç Yol No:22 Pk:22030 Edirne Merkez/edirne, 22030

Telefon:(0284) 214 5510

0 yorum

Tiroid Kanseri Nedenleri ve Türleri


Tiroid kanseri, kanser çeşitleri arasında en az görünen bir hastalık olmasıyla birlikte en çok ölümlere sebeb olan hastalık çeşididir. Bu kanser tipi, tiroid bezinin hücrelerinden köken alan bir kanser türüdür. Her hastalık türünde olduğu gibi erken tanı ve tedavi uygulandıgında kısa bir sürede olumlu neticeler vermektedir.

Tiroid kanseri 4 gruba ayrılır.

Papiller kanseri
Folliküler kanseri
Medüller kanseri
Anaplastik kanseri


Sırlamaya göre sıklıkla görülme sırası da incelenebilir.
Papiler kanseri en iyi seyreden kanser türlerindendir.  40’lı yaşlarda daha çok görülmekle birlikte, her yaşta görülebilen ve gizli özelliği ile bilinen bir kanser türüdür. Bu nedenle uzun bir süre kanserin varlığı anlaşılmayabilir. Bu da kanser türünün ağır seyretmesine neden olur.

Folliküler kanseri,  en sık olarak 50 yaşın üstünde görülmekle birlikte papiler kanserine göre daha risklidir. Akciğer ve kemiğe yayılma riski daha fazla görülür. Aynı zamanda komşu organ olarak bilinen nefes borusuna yayılma riski de yüksek olan bir hastalık olmasının yanı sıra, tekrarlanma ihtimali de yüksek olan bir kanser türüdür.

Medüller kanseri,  Diğer kanser türlerine göre daha riskli ve ameliyatı daha zor olan bir kanser türüdür. Genetik bir hastalık olarak da bilinen kanser, tiroid bezindeki C hücrelerinin gerçekleştirdiği Tiroid bezi kalsitonin hormonu salgılamasından dolayı kanser vakıaları artış göstermiştir.

Anaplastik kanseri, Diğer kanser türlerine göre en düşük görülen kanser tipidir. Ancak en hızlı seyreden kanser türü de budur. Tiroid bezindeki çok hızlı bir şekilde gelişerek büyür. Solunumu zorlaştıran bir kanser türüdür. Bu nedenle kanserin ileri derecede olması, soluk borusunun ameliyatla alınmasını da gerektirebilir. Radyoterapi ve kemoterapi de uygulanması gerekebilen bir kanser türüdür.

Tiroid Kanseri Tedavisi
Tiroid kanserleri operasyonlarının tümünde troid bezi çıkartılmak zorundadır.Çıkartılmadıgı süre içinde ise saglıklı neticeler alınamamaktadır. Ameliyat esnasında çok hızlı bir şekilde mikroskobik inceleme yapıldıktan sonra tiroid bezi çıkartılır. papiller ve folliküler kanseri ne yakalanan hastalar, zırhlı  oda denen yüksek dozda radyoaktif bulunan hastane odalarında tutulurlar. Bunun nedeni vücudun diğer bölgelerinde kalmış olabilen hücrelerin öldürülmesidir.

Medüller kanser hastalığında da diğer hastalıklarda olduğu gibi ameliyatla tiroit bezleri ve lenf bezleri çıkartılır. 2 ya da 3 ay sonra kalsitoin mikartı ölçülür. Yapılan ölçümde kalsitonin miktarı 10pg/ml’den az olursa, ameliyatın başarılı olduğu söylenebilir. Papiller ve folliküler kanseri ameliyatında olduğu gibi, ameliyat sonrasında hasta zırhlı odaya alınır.
0 yorum

D Vitamini Eksikliginin Nedenleri

Son yıllarda özellikle de çocukları etkisi altına alan D vitamini eksikliği sağlık açısından büyük riskleri de beraberinde getirmektedir. Vücudun kemik gelişiminde büyük rol üstlenen D vitaminin asıl görevi alınan kalsiyumun kemiklere yerleşimini sağlamaktır. Anne sütünün tek zayıf kaldığı yan içerisinde yeteri kadar D vitamini barındırmamasıdır. Bu nedenle anne sütü ile beslenen bebeklerin mutlaka bu eksiği tamamlama adına D vitamini damlası alınması gerekmektedir. 

Ancak bağırsaklardan D vitamini emilimini sağlamak adına damlanın verilmesinin hemen ardından kesinlikle bebeğin emzirilmemesi gerekmektedir. D vitamini damlasından verim alabilmek için bebeği emzirdikten sonra en erken yarım saat sonra damla verilmeli ve yine takriben damladan sonra yarım saat bebek emzirilmemelidir.Böylelikle D vitamini damlası bağırsaklardan emilerek kana karışacak ve vücut tarafından bebeğin kemiklerinin gelişiminde kullanılacaktır. D vitamini eksikliğinin nedenleri arasında ilk sırayı tartışmasız yetersiz D vitamini alımıdır. Günümüzde özellikle de çocukların kapalı alanlarda oynaması, insanların gün boyunca güneş görmeyen mekanlarda çalışmaları ve güneşin artık eskisi kadar sağlıklı ışınlarının dünyaya ulaşmaması en büyük D vitamini kaynağı olarak görülen güneş ışınlarından faydalanmayı engellemektedir. Bu da pek çok kişinin D vitamini eksikliği yaşamasına neden olmaktadır. Ayrıca D vitaminini işlemekle görevli olan böbreklerin ve karaciğerin yeteri kadar çalışmaması ve yetersiz kalması da D vitaminin vücutta eksik olmasına neden olmaktadır.

Vücutta önemli pek çok görevi bulunan D vitaminin yetersiz olması pek çok sağlık sorununa neden olduğu için özellikle de çocukluk döneminde kan sayımı yapılarak eksiklik olup olmadığı kontrol edilmeli, D vitamini damlası ve ilacı almak yerine D vitamini yönünden zengin meyve ve sebzelerden ağırlıklı bir beslenme düzeni benimsenmeli ve çocukların bol bol güneş ışını almaları sağlanmalıdır. Çocuklar büyüme ve gelişim açısından ihtiyaç duyduğu D vitamini süt ve tereyağı gibi süt ürünlerinde bol miktarda bulunmakla beraber ayrıca yumurta, balık ve mantarda da yoğun miktarda bulunmaktadır. Sakatat ürünleri tüketen kişiler için ise karaciğer bulunmaz bir D vitamini kaynağıdır. Fazla D vitamini alınması ise böbreklere zarar vermektedir.  
0 yorum

Hafızayı Gelistirmenin Yolları

İnsanların yaşadıkları ve öğrendikleri tüm bilgileri sakladıkları depo hafıza olarak isimlendirilmektedir. Hafıza ne kadar iyi olursa kişinin akademik başarısı da buna paralel olarak o kadar iyi olmaktadır. Bu nedenle özellikle de öğrenim hayatı devam eden çocuklarda ve gençlerde hafızayı geliştirmek çok önemlidir. Hafızayı güçlendirmek mümkündür ve bunun için göstereceğiniz her çaba size olumlu sonuçlar olarak geri dönecektir. Hafızayı geliştirmek adına sözel ve yazılı olarak yapılabilecek pek çok çalışma bulunmaktadır. Ayrıca yine bunlar için açılan özel hafıza kursu gibi etkinlikler ve eğitim programları da bulunmaktadır. 

Bu kurslarda ve eğitim programlarında hafızayı geliştirme teknikleri öğretilmektedir.Örneğin pek çoğumuzun şikayetçi olduğu isim hatırlayama sorunu bu kurslarda öğretilen basit teknikler sayesinde kolaylıkla çözüme kavuşturularak bir sorun olmaktan çıkarılmaktadır. Bunun için uygulanabilecek en kolay çözüm öğrendiğiniz yeni ismi mutlaka hemen çağrışım yapacak bir veri ile ilişkilendirmelidir. Mesela yeni tanıştığınız kişinin ismi Gül olsun. Bu ismi unutmamak için tanıdığınız bu isimli bir başka kişi ile aynı anda düşünerek ve kendi kendinize tekrar ederek daha kolay hatırlayabileceğiniz gibi aynı zamanda çiçek ismi olan gül ile de çağrışım yapabilirsiniz. İsmi tekrar ederken gözlerini kapatarak gülü gözünüzün önüne getirmek ve o an gül kokusunu düşünmek bile size kolaylık sağlayacaktır. Bu yöntemi uygulayarak artık kişilerin isimlerini hatırlarken eskisi kadar zorlanmadığınız ve tanıştığınız yeni kişilerin isimlerini kolaylıkla hatırladığınız görmek sizi şaşırtacaktır.

Yine aynı şekilde hafızayı güçlendiren dua okumanın da manevi etkisi bulunmaktadır. Dini inanca sahip olan kişilerin dua etmeleri kendilerinde manevi bir güç oluşturacağı için hafızalarını güçlendirebilecek olumlu etkisi bulunmaktadır. Hafızayı geliştiren gıdalar ise yararlanabileceğiniz bir başka kaynaktır. Beyin gelişimi için büyük bir kaynak olarak gösterilen Omega 3 aynı zamanda hafızayı da güçlendirmektedir. Hafızayı güçlendirmek için omega 3 yönünden zengin balık, fındık gibi gıdaların tüketimi önerilmektedir. Özellikle de somon balığı hafıza gelişimi açısından çok önemli bir kaynak olarak gösterilmekte ve mevsiminde olmak üzere en az haftada 1 kere tüketimi tavsiye edilmektedir.  
0 yorum

3 Günlük Sok Diyet Programı

Şok diyetleri özellikle yaz aylarında hızla kilo vermek isteyenlerin dertlerine sürekli derman olmuş hızlandırılmış bir diyet programıdır. Belirli bir gün içerisinde vücuda sadece ihtiyacı duyduğu kadar besini alarak fazla kilolarınızdan kurtulmaya yaramaktadır. Bu yazımızda ise size üç günlük bir süreç içerisinde gerçekleştireceğimiz şok diyet programı hakkında bilgi aktarımı ve çeşitli tavsiyeler vereceğiz. Her diyette olduğu gibi şok diyetimizde de ara öğünlerle vücudumuza takviye alacağımız çeşitli zaman dilimleri olacaktır. Bu sayede hem ara ara takviye yapmış olacağız hem de sık sık yediğimizden ötürü metabolizmamızın hızlanmasını sağlayarak bundan sonraki zaman dilimlerimizde de bu sayede hızlı bir şekilde kilo verebilmesi için bir alt yapı oluşturacağız.

Şok Diyet Nasıl Yapılır

Diyetimiz işe şu şekilde olmalıdır; 
  • Sabah uyandığınızda aç karnınıza olacak şekilde iki bardak ılık su için ve öncelikli olarak gün içerisinde yiyeceğiniz besinler ile sindirim sisteminizi uyandırın. 
  • Ilık su içmeniz hem midenize hem de bağırsaklarınıza fayda sağlayacak ve gün içerisinde gerçekleştirecekleri çalışmaları hızlandıracaktır. 
  • Kahvaltıda bir bardak portakal suyu veya çay içebilirsiniz ama eğer çay içiyorsanız kesinlikle şeker kullanmamanız gerekmektedir. 
  • Salatalarla zenginleştirebileceğiniz bir kase salatanın yanında otuz ila kırk gram arasında yağsız bir beyaz peynir tüketiniz. 
  • Tüm bunların yanında bir dilim kepek ekmeği ile kahvaltınızı sonlandırabilirsiniz. 
  • Ara öğün olarak ise bir adet yeşil elma veya da bir kâsenin yarısı kadar köy yoğurdu tüketiniz. 
Öğle yemeğine ise
  • Ispanak ya da tere çorbasının yanında yarım porsiyon balık eti ve yine kahvaltıda yediğiniz gibi bir adet salatalık tüketmeniz gerekmektedir.
  • Yemeğinizden sonra bir adet meyve tüketiniz.
  • Birkaç saat sonra ara öğün olarak diyet karaker atıştırın. 
Akşam yemeği için 
  • Öğle yemeğinde olduğu gibi sebze çorbanızın yanında salatanız ile dört ya da beş adet çok şekerli olmayan sulu bir meyve tüketiniz. 
  • Ara öğün olarak uyumadan önce ilk ara öğündeki gibi bir kâsenin yarısı kadar bir köy yoğurdu ile yarım parça bir meyve tüketiniz. 
  • Öğün ve ara öğünlerinizi her gün aynı saatte yapmanız ciddi bir önem teşkil etmektedir.
0 yorum

Agız Kokusunu Engellemenin 10 Yolu

Günlük hayat içinde pek çoğumuzun başına gelen ağız kokusu son derece rahatsız eden bir sağlık sorundur. Bazen yenilen yiyeceklerden kaynaklanan bu sorun çoğu kez aslında altta yatan hastalıklara bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle ağız kokusunu önlemek için tedbir almaya çalışmadan önce mutlaka ağız kokusunun nedeni araştırılmalıdır. Zaten altta yatan neden ortadan kaldırıldığı anda ağız kokusu da başka hiçbir şey yapmaya gerek kalmadan kendiliğinden geçecektir. 

Zaten ağız kokusundan kurtulanlar ile yapılan görüşmelerde bu gerçek çok net olarak ortaya çıkmaktadır.Ağız kokusundan kurtulmak istiyorum diyorsanız yapmanız gereken ilk şey ağız kokusunun nedenini bulmaktır. Diş çürükleri en çok ağız kokusuna neden olan etkenler olarak görülmektedir. Yine bademcik iltihabı ve mide içerisinde yaşanan rahatsızlıklar da ağız kokusuna neden olabilmektedir. Ancak ağız kokusu yenilen gıdalara ya da açlığa bağlı olarakta oluşabilmektedir. Bu gibi durumlarda ağız kokunu gidermek için alınabilecek bir dizi önlem bulunmaktadır. Bunlardan ilki ve en eski tedavi yöntemi kesinlikle karanfil çiğnemektir. Karanfilin faydaları arasında ilk sırada ağız kokusunu gidermek yer alırken ayrıca antiseptik özelliği de bulunması nedeni ile tüketilmesi hem ağız içerisinde oluşan kötü kokuları hem de bakterileri yok edecektir.

Yine ağız kokusu tedavisi için üretilen medikal ürünlerden de yararlanmanız mümkündür. Medikal ürünler denildiğinde akla ilk gelenler arasında yer alan ağız kokusu spreyleri ve ağız kokusu için gargara en çok tercih edilen iki ürün olarak öne çıkmaktadır. Bu ürünleri kullanarak ağız kokusunu yok etmek mümkün olduğu gibi aynı zamanda ağız kokusu için sakız çiğnemekte iyi bir etki oluşturacaktır. Son dönemde pek çok farklı marka tarafından üretilen naneli sakızlar son derece güçlü formülleri ile size yardımcı olacaktır. Özellikle de hızlı etki veren mentollü sakızlar bu alanda son derece etkilidir ve pek çoğunun etkileri klinik olarak yapılan testler ile de kanıtlanmış durumdadır. Eğer şikayetçi olduğunuz sorun uzun süreli ağız kokusu ise bunun nedenini araştırmadan ağız kokusunu gidermek için bu yöntemleri kullanmamanız ve önce kokunun oluşmasına sebep olan altta yatan nedeni belirlemeye çalışmanız sağlığınız açısından önemli bir zorunluluktur.  
0 yorum

En iyi kilo verme yöntemleri

Kadın, erkek, genç, yaşlı, çocuk fark etmeksizin çağımızın en büyük sıkıntılarından biri fazla kilolardır. Kilo almak kilo verme ye oranla çok daha kolay olup, hem de hissettirmeden sinsice ilerleyen bir rahatsızlıktır adeta. Çağımız da tüm dünyanın sıkıntısı haline gelmiş olan obezite ile mücadele için nerede ise her geçen gün farklı yöntemler uygulanmakta, kamu spotu adı altında çeşitli ülkelerde yayınlar yapılarak halkı bilinçlendirme yollarına başvurulmaktadır. zayıflama en iyi yollarından biri kişinin kendi bedenine uygun diyeti uygulaması ve bunun beraberinde spor yapmasıdır. İkisi mutlaka ki bir arada olmalı ve hızlı kilo verebilmek, daha iyi sonuç alabilmek, sağlıklı kalabilmek ve sarkmaların yaşanmaması adına en uygun yöntem budur.

Bazı kişiler her ne kadar yediklerime dikkat ediyorum deseler de dikkat etmediklerini farkında bile değildirler. Bunun için yapılacak en iyi yöntem diyet degil, bir uzman diyetisyen doktordan yardım almak olacaktır. Çünkü her kişinin kendine uygun bir diyet listesi olmak zorundadır. Bütün gerekli ölçümler yapılıp, tahliller sonuç verdikten sonra kişiye özel diyeti ancak ve ancak diyetisyenler yazabilir. Yine de kilo verme konusunda bazı ufak tefek uygulamalar ve değişimler ile de zayıflamak gerçekten mümkündür. Mesela; akşam saat sekizden sonra yemek yememek, çok fazla abur cubur ve tatlı tüketiminden kurtulmak, fazla su içmek, ekmek özelliklede beyaz undan yapılan ekmek yerine kepek ekmeği ya da tam buğday ekmeği yenilmesi kilo vermede önemli bir yer tutmaktadır. Ayrıca bol hareket etmek, asitli içeceklerden uzak durmak, çok fazla yağ ve tuz tüketiminden uzak durmak, kabız olmaktan kaçınmak gibi birçok yöntem ile de kilo kontrolü yapılabilir hatta kilo verilebilir. Her şeyin aşırısı ve fazlası zararlıdır bu kesinlikle unutulmamalıdır.


0 yorum

Bir Victoria's Secret Meleği Kolay Yetişmiyor

Victoria's Secret... Evet sizin de adını duyunca içiniz bir hoş oldu, aklınıza o görkemli yılbaşı şovları geldi değil mi? Her senenin başında bize kendilerini izletip iç geçirten, erkeklerin bayıldığı, kızlarınsa kıskançlıktan çatlayıp sevgililerinin gözlerini kör etmek istediği Victoria's Secret melekleri...



Tabii ki o kilolarca ağırlıkta kostümleri, pelerinleri taşımaya rağmen dimdik yürüyebilmek, bir gram fazla yağ olmadan gezebilmek her yiğidin harcı değil.

Güzellik dediğimiz şey, genetik potansiyelin üzerine yapılan rötuşlardan ibaret. Yani genlerinizde yoksa ağzınızla kuş tutsanız da olmuyor. İkisi birden gerekli. Fakat bu rötuşları ustalıkla yapmak, genetik potansiyelin doruklarına ulaşmak o kadar da kolay değil. Bakalım Victoria's Secret melekleri dört dörtlük olmak için neler yapıyorlarmış...

Adriana Lima:  Baş mankenden başlayalım. Öncelikle o pürüzsüz cildi koruyabilmek için sadece güneş koruyucu ve nemlendirici sürüyormuş Adriana. Zaten şovlarda ağır makyaja maruz kaldığından günlük hayatında cildine fazla yüklenmemeyi tercih ediyormuş. Beslenme konusuna gelirsek, kendisi kolay kolay kilo almayan şanslı kesimden. Fakat yine de kendini salmıyor, düzenli olarak spor yapıyor. Boks yapmayı çok seviyor ve günde 2,5 litreden fazla su içiyor.

Miranda Kerr:  Çocuk sahibi olmasına rağmen üstün fiziğini koruyanlardan. En önemli güzellik formüllerinden biri sık sık sebze ve balık tüketmek. Biliyoruz ki vitamin ve mineraller gerek organ ve sistemler, gerekse cildi içten beslemek adına en önemli besin maddelerinden. Kendisi bunu iyi kullanıyor:) Ayrıca her fırsat bulduğunda koşuyormuş Miranda. Sıfır selülite sahip olmak işte bu yollardan geçiyor onun için.

Alessandra Ambrosio:  Dövüş sporları ve sambayla oldukça yakından ilgiliymiş Alessandra. Beslenme konusunda kendisine koyduğu kuralsa oldukça zekice; hiçbir yemekten 2 kaşıktan fazla tatmıyormuş. Tam da sağlıklı olanı yapıyor yani, hem her şeyden tadarak zevkini tatmin ediyor, hiçbir yemekte aklı kalmıyor; hem de bir yemekten tabaklarca yiyip aşırıya kaçmıyor.

Rosie Huntington:  Formunu en çok su içmeye borçluymuş Rosie. Çok da doğru yapıyor. Su adeta vücudumuzun benzini. O olmadan ne metabolizma olur ne yağ oksidasyonu. Ayrıca düzenli spor yapıyormuş. Beslenme konusunda ise şöyle bir alışkanlık edinmiş kendine; soslu, şekerli, kızarmış hiçbir şeyi yemiyormuş. (Kendisini en yakın zamanda ülkemize bekleriz, barbunya pilakileri, baklavaları görüp yine de dayanabilirse helal olsun)

Bar Rafaeli:  Kendisinin en en en büyük avantajı tatlı yemeyi sevmemesi. tatlı sevilmez mi ayol? İnsan değil bunlar dediğinizi duyar gibiyim. Tatlıdan alacağı şekeri meyveden almayı yeğliyormuş. Haftanın yarısı sadece salata ve meyve yiyormuş. Düzenli spor yaptığını söylememe gerek yok sanırım.


Sanırım bu beş güzelin güzel ve formda kalma teknikleri kendinize pay çıkarmanıza yetecek de artacaktır bile. Değil beş, on beş tanesinin de sırlarını öğrensek; bu işin püf noktası bol su içmek, spor yapmak ve her besinden ölçülü tüketmekten geçiyor sevgili hemcinslerim. Hepinize sağlıklı günler dilerim!



Gider ayak şu Victoria's Secret Sevgililer Günü Reklam Tanıtım Filmi'ni de şöyle bırakayım. İzleyip iç geçirmek yok, ders almak var ona göre! :)
0 yorum

Cilt Bakımında Kullanılan Bitkisel Yağlar-1


Cildimiz demek, bizi yansıtan aynamız demek. Cildimize en ufak bir özen göstermeye kalksak, ”aman bu parabenlidir, aman şu allerjeniktir” diyerek pahalı ürünlere gidiyor ellerimiz. Plastik şemsiye değil ki bu 5 liraya işportadan alasın! Endüstri ürünlerine paraları dökerken, aktarlarda ”al beni sür beni” diye hazır ve nazır bekleyen bitkisel yağların kıymetini bilmiyoruz. Halbuki fiyat/performans açısından milyarlık kremlere tur bindirebiliyor bazıları.
Sayamayacağım kadar yağın, tahmin edemeyeceğim kadar işlevi varken; bu yazıyı seri haline getirelim, şimdilik bir kısmını inceleyelim dedim. Buyrun!
53ce8zeytin-zeytinyagiZeytinyağı: Bitkisel yağ denince akla ilk gelen belki de. Ege’de yaşayan büyük büyük teyzelerimizin yüzleri nasıl kaymak gibi diye düşünürken, sadece zeytinyağı sürdüklerini öğrenince şoka girmiştim. Zeytinyağı, A ve E vitaminleri açısından oldukça zengindir. Cildi güzelce nemlendirir ve besler, yumuşacık yapar. Aynı zamanda saç için de friksiyon yapıp durulamak suretiyle kullanılabilir.
Avokado Yağı: A, B, D, E vitaminleri içerir. Nemlendirici ve besleyicidir. Kuru ciltler için biçilmiş kaftandır. Asıl cezbedici özelliği ise; masajla uygulandığında sellüliti azaltmaya yardımcı olur! Cildi sıkılaştırır. Bye bye portakal kabuğu!
Kayısı Çekirdeği Yağı: Bol miktarda A vitamini içerir. Her türlü cildin temizliğinde kullanılabilir. Aknelerle savaşta mükemmel bir silahtır. Ayrıca göz çevresi ve kaz ayağı kırışıkları için de kullanılabilir.
jojoba-yagi
Jojoba Yağı: A vitamininden zengindir. Oldukça kolay emilir. Cilt döküntülerinde, tıraş sonrası tahriş olmuş ciltte kullanılabilir. Özellikle atopik ciltler için biçilmiş kaftandır. Göz çevresi kırışıklıklarının giderilmesinde de kullanılabilir. Yapısı, cildimizin salgıladığı sebuma oldukça benzediğinden; akne eğilimli ciltlerde kullanımı cildin yeterince yağ salgıladığı mesajını vererek sebum üretimini dengeler.
Isırgan Tohumu Yağı: Kurumuş, kepeklenmiş saçlarınız var ve şampuanlara para dökmekten helak olmuşsanız bu yağ sizin kurtarıcınız olabilir. Saç diplerine friksiyonla uygulanabilen bu yağ, saç derisini besler, kepek oluşumunu büyük ölçüde azaltır. Ayrıca bölgesel ağrılarda masaj yapmak suretiyle de kullanılabilir.


0 yorum

Cilt Bakımında Kullanılan Bitkisel Yağlar-2


Sarı kantaron yağı: Yaraların, yanıkların tedavisinde haricen kullanımda oldukça etkili bir yağdır. Karın ağrılarında, karın bölgesine masajla uygulanarak ağrıyı hafifletmeye yardımcı olur. Pişiklere çok iyi gelir. Ayrıca cilt temizliğinde de kullanılabilir.
90
Hindistan cevizi yağı: Saç bakımının vazgeçilmezlerinden olan bu yağ, kuruluk ve kepek sorunu yaşayanlarda saç derisine uygulanarak kullanılabilir. Saç köklerini güçlendirir, saçlara parlaklık verir, kırıkları azaltır ve saçı güçlendirir.
Portakal Yağı: Portakal deyince aklınıza eminim ilk gelen şey selülitler olmuştur. Portakal yağıyla selülitli bölgelere yapılan masaj, portakal kabuğu görünümünün giderilmesine yardımcı olur. Kuru ve hassas ciltler için iyi bir nemlendiricidir. Sivilce ve akneler için de kullanılabilir. Cildi sıkılaştırır, canlı bir görünüm kazandırır.
Kakao yağı: Bilmeyen yoktur, kakao yağı cilde mükemmel bir kalıcı bronzluk kazandırır. Ayrıca hamilelik sırasında oluşan çatlaklarla savaşır. Dudak çatlakları için de kullanılabilir. İçerdiği E vitamini ile cildi nemlendirir, cilt bozukluklarının, pütürlü görünümün giderilmesine yardımcı olur.
Çörek otu yağı: Hassas ciltler için iyi bir nemlendiricidir. Kuruluk ve kepek sorunu olan saç diplerini güzelce nemlendirir, yağ dengesini düzenler. Uzun süreli kullanımda, beyazlamış saçların kendi renginde çıkmasına yardımcıdır. Kuru ve egzamalı ciltlere çok faydalıdır.


0 yorum

Dudak Peeling'inizi Kendiniz Yapın

Yüzümüze peeling yapmaya bile son zamanlarda ısınmışken, dudakları es geçmemize şaşırmamalı. Fakat dudaklar da yüzümüzün bir parçası ve soğuktan, kirden onlar da etkileniyor. Üstelik oldukça hassas bir deriye sahip oldukları için düzenli olarak ölü deriyi atmak gerekiyor.

Öncelikle şu konuda uyarayım, yüzünüze uyguladığınız peeling ürünlerini dudaklarınıza uygulamaya kalkışmamalısınız. Tahmin ettiğinizden çok hasara yol açabilir, kaş yapayım derken göz çıkarıp dudaklarınızı çatlatabilirsiniz.




İhtiyacınız olan malzemeler:

-1 çay kaşığı toz şeker (tercihen esmer şeker)
-1 çay kaşığı bal
-1 çay kaşığı vazelin
-Birkaç damla Zeytinyağı
-Birkaç damla jojoba/kakao/portakal yağlarından istediğiniz biri
-Dilerseniz, favori lip balm'ınızdan bir miktar da katabilirsiniz.

Tüm malzemeleri tahta bir çubukla iyice karıştırıp, buzdolabında 1 saat katılaşmasını bekledikten sonra, kullanmadığınız bir diş fırçası yardımıyla dairesel ve nazik hareketlerle dudaklarınızı fırçalayın. (Yaptığınız karışımı 15 günden fazla muhafaza etmeyin, yapısı bozulabilir. 15 günde bir yenisini yapın.)

Şeker, dudakları ölü deriden arındırırken; yağlar, bal ve vazelin de nemlendirme görevini üstlenecektir. Sonra ılık suyla durulayın ve üzerine lip balm'ınızı uygulayın. Ve gelsin, dolgun, pürüzsüz, pespembe dudaklar!


0 yorum

Grip, Sen mi Büyüksün Ben mi?

Havaların ne yapacağını bilemediği, mevsim geçişlerinin adeta göbeğinde olduğumuz şu dönemlerde en çok dikkat edilmesi gereken hastalıklardan biri de grip. Hava bir açıyor bir kapıyor. Önce güneşin altında terliyoruz, sonra rüzgarı yiyip üşütebiliyoruz. E hal böyle olunca dışarı ne giyip çıkacağımızı da şaşırıyoruz. İyisi mi biz işi şansa bırakmadan gribe karşı önlemlerimizi alalım, vücudumuzu kış mı yaz mı olacağını şaşıran havalardan koruyalım.

Öncelikle şunu söylemeliyim ki, gripten korunmak öyle bir iki günlük bir şey değil. Mikrop vücudunuza yerleşiyor ve zayıf anınızı kolluyor. O nedenle bağışıklık sisteminizi yaz kış demeden düzgün beslenerek dinç tutmalısınız.

Şimdi sıkı giyinin, atkı bere takın dememe gerek yok, nasılsa anneniz söylüyordur bunları:) Benim bu yazıyı yazmamın asıl amacı, ne tür besinleri, bitkileri, çayları tüketerek gripten korunuruz, yakalandığımız gribi hafif atlatırız?




-Elma sirkesi & bal: Sabah kalkar kalkmaz içilen elma sirkesinin yağ yakımını artırdığı ilk ortaya çıktığında diyet dünyasını sallamıştı hatırlarsanız. Bilmeyeniniz yoktur. İçine koyacağınız bir kaşık bal hem direncinizi yüksek tutacak hem de zihninizi berraklaştıracaktır. Ayrıca bu karışımı öksürük kesici olarak da kullanabilirsiniz, size kalmış.

-Ayaklara sıcak su banyosu: Büyüklerimiz 'ayağını sıcak, başını serin tut' derler. Ne güzel demişler! Ayaklarınızın ısısı tüm vücudunuza yayılır ve kolay kolay üşümezsiniz. Sıcak suyun içine birkaç damla da okaliptus yağı damlatabilirsiniz. Sıcak su banyosundan sonra bir süre yorgan altında ter atmak da mikroorganizmaları vücuttan uzaklaştırmak için iyi bir yöntem. Dikkat: sakın ola ki terinizin üzerinizde soğumasına izin vermeyin. İyileşeceğim derken daha kötü olursunuz!

-C vitamini: Artık araştırmalar gösteriyor ki gribe yakalandıktan sonra alınan C vitamininin hastalığa bir faydası yok. Fakat öncesinde korunma amaçlı kullanıldığında faydaları saymakla bitmez. O nedenle günde en az 1 adet portakal-mandalina gibi turunçgiller tüketin. Mevsimi değilse yine C vitamininden oldukça zengin olan yeşil biberi, maydonozu, domatesi mutfağınızdan eksik etmeyin.

-Meyve tüketimi: Meyveleri birbirinden ayırmak oldukça güçtür. Hepsinin ayrı faydası ayrı bir hikmeti var. Zararlı meyve görülmemiştir. Hangi meyveyi tüketirseniz tüketin, yeniyorsa mutlaka kabuğuyla, meyvenin kendisini yiyin. Suyunu sıkıp içmeyin. Hem besin değerlerini büyük ölçüde kaybeder, hem de asıl vitaminin gizli olduğu kabuktan faydalanamazsınız. Ayrıca meyvenin kendisini tüketmek daha fazla tokluk hissi verir.

-Uyku: Kış aylarında, soğuk havalarda vücudunuzun uyku ihtiyacı artar. En az 8 saat uyumaya özen gösterin.

-Bitki çayları: Hangi bitkinin çayını içerseniz için, kesinlikle kaynatmayın, demleyin. Önce suyu kaynatın, ardından bitkileri içinde 1-2 dakika beklettikten sonra süzün ve suyunu için. Tatlandırmak istiyorsanız da rafine şeker değil, bal kullanın.


Poşet çaylar kullanım kolaylığı açısından cazip gözüküyor fakat mümkün olduğunca bitkileri aktardan taze taze edinmeye bakın. Hem daha hesaplı olur, hem de poşetten alacağınız verimin daha fazlasını alırsınız.




Gelelim vücudu gripten koruyan çay tariflerine...

Aslan pençesi, hindiba kökü gibi zor bulunur bitkilerdense evinizde günlük olarak tükettiğiniz, keseyi sarsmayacak ve kolay edinilecek bitkiler içeren çayları sizlerle paylaşmaya gayret ettim.

1) 1 çay dolusu kekik, 1 bardak kaynamış suya eklenir. 1-2 dakika beklenip süzüldükten sonra içilir. Günde en fazla 2 bardak tüketilebilir. Bağışıklığı güçlendirirken, vücuttaki ödemi de atmaya yardımcıdır.

2)Aynı şekilde kuşburnu çayını da rahatlıkla tüketebilirsiniz. İçerdiği antioksidan ve C vitamini ile bağışıklığınızı güçlendirmekle kalmayıp hemoroid ve osteoartrit(kireçlenme) tedavisine de yardımcı olur. İltihap giderici etkisi vardır.

3)Ihlamur(yaprağı ve tomurcukları beraber), ebegümeci(öksürüğü keser), meyan kökü(mukus söktürücüdür)zencefil(öksürüğü keser), kuşburnu(antioksidandır) ve kekik(ödem attırıcıdır) 'ten birer tutam alarak kaynamış suda demleyin. Süzüp suyunu için.

4)1 adet kırmızı elmanın kabukları, 1 adet dilimlenmiş limon, 2 çubuk tarçını yarım litre suyla kaynatın. Sıcakken tüketin. Bağışıklığınızı güçlendirmekle kalmayıp, içerdiği çubuk tarçın sayesinde kan şekerinizi de dengeler.

4)Papatya, solunum yollarının tahriş olmasını engeller. Aynı zamanda iltihap gidericidir., sakinleştirici, yorgunluk gidericidir. Aşırıya kaçmamak kaydıyla rahatlıkla çayını demleyip içebilirsiniz.

4)Adaçayı, limon kabuğu rendesi ve kekiği kaynamış suda demleyin. Süzdükten sonra bir tutam toz tarçın ve bal ekleyip için.

5)Aktardan rahatlıkla bulabileceğiiz ekinezya, vücuttaki lökosit(akyuvar)lerin sayısını artırır, böylece enfeksiyon durumunda vücudunuzun savunma direncini artırarak mikroorganizmaların öldürülmesini kolaylaştırır. Yorgunluğun atılmasına yardımcı olur. Çayını demleyip günde 2-3 bardak tüketebilirsiniz.

6) 1 adet soğanın suyunu çıkarın, 1 bardak su ve 1 tatlı kaşığı bal ile karıştırıp için. Öksürüğünüzü büyük ölçüde azalttığını göreceksiniz.


Bu kadar tariften sonra, hala da 'benim vaktim kısıtlı, bunlarla uğraşamam hazır bir şeyler yok mu?' diyorsanız;
özellikle Doğadan A-C-E vitaminli yeşil çay, Doğadan naneli ıhlamur, Doğadan büyülü bohça kuşburnu çayı, Lipton ekinezyalı kış çayı,  Doğuş nane limon çayı, Doğadan beşi bir yerde karışık bitki çaylarını tüketebilirsiniz.


0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI