işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

B6 Vitamini Nerelerde Bulunur?




Her vitaminin insan vücuduna belirli bir oranda girmelidir. Doğada bulunan her maddenin insan sağğı açısından büyük bir önemi vardır. Bu nedenle diyet yapılırken hiçbir besinin beslenme programından dışlanmaması gerekmektedir. Sağlıklı bir biçimde kilo vermek isteyen bireyler öncelikle bazı tahliller yaptırmak zorundadır. Gerek kan değerlerine gerek de diğer vücut fonksiyonlarına bakarak genel sağlık durumları hakkında bilgi sahibi olmaları gerekmektedir. Bu bilgiler olmadan diyet yapmak çok yanlışyollara götürebilir. Bunun dışında hızlı yağ yakma özelliği altında satılan haplardan da kesinlikle uzak durulması gerekmektedir. Bu hapların insan sağğını çok olumsuz bir yönde etkilediği bütün uzmanlar tarafından bilinmektedir. Kilo vermek isteyen bireylerin öncelikle dengeli beslenmeyi öğrenmeleri gerekmektedir. Dengeli beslenmenin en önemli ipuçlarından bir tanesi B6 vitaminini gerektiği oranda tüketmekle olmaktadır. B6 vitamini nerelerde bulunur sorusu tam da bu nedenle çok büyük bir öneme sahiptir. 

Hastalıklardan Korunmak İçin En İyi Silah 

Bünyeniz zayıf ise ve çok kolay bir biçimde hastalık kapıyorsanız B6 vitamini açısından bazı yoksunluklar içerisinde olabilirsiniz. Bağışıklık sistemini güçlendiren bir numaralı kaynak olan B6 vitamini alımını durdurursanız hastalıklara yakalanma oranınız yüzde yüz oranında artış gösterebilir. İnsan vücudu çok hassas bir mekanizmadır. Bu hassas mekanizmanın iyi bir biçimde çalışması için besinler ile desteklenmesi gerekmektedir. B6 vitamini nerelerde bulunursorusunun yanıtını bilmek içte tam da bu nedenle çok büyük bir öneme sahiptir. Kilo kontrolü yapmak isteyen kilolu bireyler beslenmelerinden kesinlikle B6 vitaminini çıkartmamalılardır.  Bağışıklık sistemi insan sağğı için en önemli parçalardan bir tanesidir. Eğer bu bağışıklık sistemi yorgun düşer ve gerekli korumayı sağlayamazsa günlük hayat insanlar için çok zor bir hal alabilir. Bunların yaşanmamsı için sağlıklı diyet listesi programları ile beslenmenizi düzenlemeniz gerekmektedir. Bir sağlıklı diyet listesi içerisinde bütün besin öğelerinden bir parça bulunması gerekmektedir. Eğer bazı besinleri almayı tam manası ile bırakırsanız vücudunuz güçsüz düşecektir ve hastalıklara açık hale geleceksiniz. 

B6 Vitamininin Faydaları Nelerdir?

Her vitaminin olduğu gibi B6 vitaminin de vücuda çok büyük bir katkısı bulunmaktadır. B6 vitaminin faydalarından bazıları şu şekilde sıralanmaktadır;
   Düzenli sindirim sistemine kavuşmak
   Böbrek sağğını yeniden kazanmak
   Hücrelere enerji sağlanması
   Kan hücrelerinin sayısının artması
   Anemi ile mücadele 

B6 Vitamini Hangi Besinlerde Bulunur?

B6 vitaminini bolca bulunduğu besinleri tüketmek bireyler için çok önemlidir. B6 vitamini nerelerde bulunur sorusunun cevabı şu şekilde verilmelidir;
   Ayçekirdeği
   Fıstık
   Balık
   Hindi
   Kuru meyve
   Biftek
   Avakado
   Ispanak
   Muz
Bu besinler belirli bir sınır içerisinde tüketilirse insan sağğı açısından büyük yararları içerisinde barındıracaktır. Fazla tüketim durumunda ise bazı sorunlar ortaya çıkabilir bu nedenle bütün besinleri az ve öz olarak yemelisiniz.


0 yorum

Neşter Değmeden Gençleşmek İstiyorsanız

Yaşlandığınızı en çok ele veren ve biyolojik yaşınıza savaş açmanıza neden olan cildinizi,  yenilemeye ne dersiniz? Üstelik neşter değmeden…

Hisar Intercontinental Hospital Dermatoloji Uzmanı Dr. Funda Ataman ile neştersiz cilt gençleştirme yöntemlerini konuştuk…

Acaba cildim neden bu kadar yaşlandı sorusunu sık sık sormaya başladıysanız anketimizi yapmanızda fayda var…

• Yetersiz ve dengesiz mi besleniyorum?
• Sigara ve alkol kullanımını sonlandırma zamanım mı geldi?
• Güneşten yararlanmayı abarttım mı?
• Sağlıksız çevre koşullarım mı var?
• Çok mu stres altındayım?
• Hormonlarıma baktırma zamanım geldi mi?
• Bu aralar çok mu ümitsiz, mutsuz ve karamsarım?

Bu sorulardan birkaçına yanıtınız evetse paniğe kapılmayın! Cildinizi şımartma zamanınız gelmiş demektir.

Yaşlanmanın İpuçlarını Merak Ediyorsanız…
Hastalarımızda yaptığımız fiziksel incelemelerde yaşlanmanın ipuçlarını aşağıdaki maddeleri tek tek inceleyerek gözlemlemeye çalışıyoruz.
• İnce ve derin kırışıklıklar görmeye başladıysanız,
• Cildiniz kurumaya başladıysa,
• Cildinizin esnekliğini kaybettiğini düşünüyorsanız,
• Sarkmalar başladıysa,
• Aynaya baktığınızda kahverengi, beyaz ve mor lekeler görüyorsanız,
• Cildinize dokunduğunda kabalaştığını hissediyorsanız,
• Cildinizin parıltısını kaybettiğini ve matlaştığını görüyorsanız; bu soruların tümüne ya da birkaçına yanıtınız evetse cildiniz yaşlanmaya başladığının ipuçlarını vermiş demektir. Hemen paniklemeyin; ancak bir an önce de önleminizi alın. Çünkü yaşlanma cildinizin görüntüsünü olduğu kadar fonksiyonunu da bozar. Yara iyileşmesi zorlaşır. Fiziksel, kimyasal, mikrobiyolojik etkenler, ciltte daha kolay hasar oluşturur. Deri kanserleri yaşlılık döneminde daha sık görülür.

Neşter Değmeden Gençleşmek İstiyorsanız Bu Yöntemleri Deneyin...
Mikrodermabrasyon: Alüminyum oksit, sodyum klorid gibi kristallerin kullanılarak derinin aşındırılması işlemidir. Kırışık, lekeli, matlaşmış üst deri soyulup giderilirken kollajen ve elastik yapımı da uyarılır. Bu yöntem dövme ve yara izi tedavisinde de kullanılır.
• Kimyasal Soyma İşlemi: Alfa hidroksi asitlerinin her uygulamada artan konsantrasyonlarında deriye uygulanıp, peeling (soyma) işleminin gerçekleştirilmesidir. Öncesinde ve sonrasında retinoik asitli kremlerin kullanımı, yöntemin etkinliğini artırır.
• Deri Gençleştirici Lazer Uygulamaları: Çeşitli lazerler kırışıklık, sarkma, leke ve iz tedavisinde kullanılır. Hastanemizde bu amaçla Pulse-dye lazer kullanmaktayız.
• Hormon Tedavisi: Menopoz sonrası estradiol ve estriol içeren kremlerin keratinosit sayısı ve dermal kalınlıkta artış sağladığı saptanmış.
• Dolgu Maddeleri: Son yıllarda yaygınlaşmakla birlikte dolgu maddeleri yaklaşık 100 yıldır kontur düzeltmek, kırışıklık ve skar gidermek, dudak ve yanak büyütmek amacıyla tercih edilir. Hiyaluranik asit gibi maddeler ya da hastanın kendi yağ dokusu, dolgu maddesi olarak kullanılır.
• Botox: Botilinum ekzotoksini kaş ortası çizgileri, alın çizgileri, burundaki tavşan çizgileri başta olmak üzere yüz ve boyun dinamik kırışıklıkları, tedavisinde kolay, hızlı bir yöntem olarak kullanılır. Gençleştirmede kullanılan prosedürler içinde birinci sırayı alır. Bu yöntemler hastanın gereksinimine göre kombine edilir.

Örneğin botox enjeksiyonu ile dinamik kaşların oluşturduğu kırışıklıklar giderildikten sonra lazer ile deri yenilenip, sonrasında kimyasal peeling yapılabilir.

Evde Cilt Gençleştirme Tüyoları
Cildinizi gençleştirmek istiyorsanız; Sütü ekşitip yüzünüze yarım saat uygulayıp durulayın. Kleopatra’nın ekşimiş sütle yaptığı banyonun antiaging etkisi olduğu biliniyor. Ekşimiş sütteki laktik asit bir alfa hidroksi asittir ve cilt gençleştirmedeki etkisi bilinmektedir.

Cildiniz kuruysa; Eczaneden gliserin alıp 20 mililitreye 10 damla limon sıkın. Yüzünüze sürüp bırakın. Gece yatmadan sürün sabaha kadar bekletin. Böylece cildiniz doğal nemini kazanarak koruyacak, daha sağlıklı ve parlak bir görünüme sahip olacaktır.

Yağlı bir cildiniz varsa; Bir kase yoğurt ve bir tatlı kaşığı balı karıştırın. Yüzünüze yarım saat uygulayın. Cildinizde yağlanmaya bağlı aşırı ve istenmeyen parlaklığı doğal haline getirir.

0 yorum

Fıtık Cinsel Hayatı Olumsuz Etkiliyor

Karın bölgesinde oluşan fıtıkların en sık görülen türü olan kasık fıtığı ağrı oluşturarak günlük aktiviteleri sınırlamasının yanı sıra cinsel yaşamı da olumsuz etkileyebiliyor. Örneğin, cinsel ilişki sırasında ağrıya yol açmak gibi...

Karın iç organların bir kısmının doğumsal veya sonradan oluşan zayıf noktalardan karın dışına çıkmasına fıtık deniliyor. Karın duvarı fıtıkları, yüzde 80 gibi rakamla en sık kasıkta ortaya çıkıyor.  Her 100 kişiden 1-2’sinde görülen kasık bölgesindeki fıtık tedavi edilmezse zamanla büyüyebiliyor. Bunun sonucunda ağrı oluşturarak hayat standartlarını ciddi boyutlarda düşürebiliyor. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi’nden Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Hakan Gök, fıtığın aynı zamanda cinsel hayatı da olumsuz yönde etkilediğine dikkat çekiyor!

Aşırı Kilo ve Sigara Riski Artırıyor

Fıtık herkeste görülebiliyor. Ancak; aşırı kilolularda, ileri yaştakilerde, bağ dokusu hastalığı olanlarda, sigara içenlerde ve diyaliz hastalarında risk artıyor. Kesi fıtıkları ise ameliyat yaralarının çeşitli etkenlerden ötürü tam iyileşmemesi nedeniyle zayıflamasına bağlı oluşuyor. Fıtık genellikle kolay teşhis ediliyor. Karın ön duvarı ya da kasıkta derinin altında bir şişlik ve dolgunluk fıtığın tipik belirtilerini oluşturuyor.

Cinsel İlişkide Ağrı Nedeni

Fıtık tedavi edilmezse büyüyor ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkiliyor. Örneğin ağır şeyler kaldırmak, öksürmek, ıkınmak, uzun süre oturmak ya da ayakta kalmak fıtık bölgesinde ağrıya neden oluyor. Fıtık aynı zamanda cinsel fonksiyonları da olumsuz etkiliyor. Örneğin her iki cinsiyette de cinsel ilişki sırasında ağrıya yol açabiliyor. Ayrıca oluşan şişlik kişileri estetik yönden rahatsız ederek özgüven eksikliği oluşturabiliyor. Bu faktörlerin etkisiyle de zamanla cinsel isteksizlik sorunu başlayabiliyor.

Hayatı Tehdit Edebiliyor

Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Hakan Gök tanı konduğunda fıtığın en yakın zamanda ameliyatla onarılması gerektiğini belirterek nedenlerini şöyle sıralıyor: “Çünkü geç kalındığında zayıf olan alan genişlediği için onarımı daha zor olduğu gibi fıtığın tekrarlama riski de artıyor. Ayrıca fıtığın içine giren bağırsağın boğulmasıyla, şiddetli ağrının yanı sıra delinme sonucu oluşan enfeksiyon gibi hayatı tehdit edebilecek komplikasyonlar oluşabiliyor. Bunun aksine erken tanı ve tedaviyle hasta kısa sürede normal hayatına dönebiliyor.”

Laparoskopik Yöntem Büyük Konfor Sağlıyor

Fıtığın tek tedavisi var, o da cerrahi yöntem. Laparoskopik yöntemle uygulanan operasyonda karın bölgesi, içine özel bir iğne yardımıyla vücut için zararsız bir gaz olan karbondioksit verilerek şişiriliyor. Ardından karın duvarının uygun bir yerine 1 santim gibi küçük bir kesiden endoskop denilen ince bir teleskop benzeri alet sokularak karın içi görüntüleniyor. Endoskop bağlı olduğu kamera yardımıyla görüntüyü bir televizyon ekranına aktarıyor. Fıtık kesesi içine giren organlar yerlerine yerleştirildikten sonra sentetik bir yama zayıf olan yere tespit edilerek onarım tamamlanıyor. Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Hakan Gök operasyonun fıtığın yerine ve büyüklüğüne göre 15 dakika ile 60 dakika arasında tamamlandığını belirterek, hastaların bir gün sonra taburcu olabildiklerini ve 3-5 günde de rutin işlerine dönebildiklerini söylüyor.


0 yorum

Sigara içmek kellik yapıyor!

Sağlığınız, seks hayatınız ve dış görünüşünüz sizin için ne kadar önemli? Önemli değil diyorsanız sorun yok. Sağlığıma ve dış görünüşüme önem veriyorum diyorsanız bu haberi okumalısınız.

Dr. Fizyoterapist Gamze Şenbursa, sigara içenlerin yüzleşmek istemediği konuları sizler için sıraladı. İşte sigarayı bırakmanız için 14 neden:

Gözaltı torbaları: İyi bir gece uykusu uyuyamamaktan nefret etmiyor musunuz? Ve bu ertesi gün yüzünüzden okunuyor. Bir çalışmaya göre eğer sigara içiyor iseniz gece uykunuzun içmeyenlere göre 4 kat daha rahatsız olduğu bulunmuş. Gece sürekli dönmenizin veya kalkmanızın sebebi nikotin olabilir. Ve ne yazık ki zayıf uyku hiçbir zaman güzel bir uykuyla eşit olamaz.

Psöriasis: Psöriasis otoümmin kaynaklı bir cilt problemidir, adil olmak gerekirse hiçbir zaman sigara içmemiş olsanız da bu hastalığa sahip olabilirsiniz. Fakat sigara kullanıyorsanız derinizin pul pul olma ihtimali artar.
Ortalama 10 sene boyunca günde 1 paket sigara içiyorsanız psöriasis riski %20 artar. 11-20 yıl arasında ise bu risk % 60'tır. (Eğer hamilelik ve çocukluk döneminde dumana maruz kalınırsa risk yükselir).

Sararmış dişler: Gözalıcı dişlere sahip olmak istemez misiniz, tıpkı Hollywood yıldızları gibi? Eğer sigara içiyorsanız bu hayale hoşça kal diyebilirsiniz. Nikotin dişlerde lekelenme yapar. Sonuç olarak sigaraya ödediğiniz ücrete artı bir de diş beyazlatmak için doktora vereceğiniz ücreti ekleyin.

Vakitsiz yaşlanma ve kırışıklıklar: Kırışıklık ilerleyen yaşlarda herkezde görülür fakat genç ve sigara içen insanlarda da oluşabilir. Uzmanlar sigaranın yaşlanma etkilerini arttırdığı konusunda hemfikir. Bu sebepten sigara içenler içmeyenlere göre ortalama 1.4 yaş daha fazla gösteriyor.

Neden sigara ciltte kırışıklığa sebep oluyor? Sigara cilt dokusunu esnek ve sağlıklı görünüşünü koruyan kan akışını engelliyor. Cilt yeterince kanlanamadığı için kırışıklıklar oluşuyor.

Sarı parmaklar: Sigaranın içindeki nikotin sadece dişlerinizi kahverengileştirmiyor (ve evinizin duvarlarını), aynı zamanda parmak ve tırnaklarınızı da sarartıyor. İnternette araştırma yaparsanız, limon suyu ve beyazlatıcı solüsyon ile hazırlanan evde uygulanabilecek reçeteler bulabilirsiniz. Sigarayı bırakmak daha kolay ve daha az ağrılı değil mi?

İncelmiş saçlar: Sanki cildinizde yarattığı kırışıklar yetmezmiş gibi sigara saçlarınıza da zarar veriyor. Uzmanlar sigaranın içindeki toksik kimyasalların saç foliküllerindeki DNA'ya ve hücrenin genelindeki serbest radikallere zarar verebileceğini düşünüyor.

Sonuç sigara içenler daha ince saçlara sahip oluyor ve içmeyenlere göre daha önce beyazlıyor. Tabi beyazlayacak saçları kalırsa. Tayvan'da erkekler üzerinde yapılan çalışmada sigara içen erkeklerin içmeyenlere göre saçlarını kaybetme riskinin 2 katı olduğunu göstermiş. Kellik riski daha fazla.

Yara iyileşmesi: Nikotin vazokonstrüksiyona (damarlarda daralmaya) sebep olur, kan damarlarındaki daralma oksijenden zengin kanın yüz ve vücudun diğer bölgelerindeki küçük damarlardaki akışını limitler. Bu da yaralarınızın daha uzun zamanda iyileşeceği anlamına gelir ve sigara içmeyen birine göre daha büyük ve kırmızı yara izine sahip olursunuz.

Sigara içenlerin cerrahi sonrasında optimum iyileşmeye ulaşamadığını gösteren birçok bilimsel çalışma vardır. Hatta sigara içenlerde estetik operasyon sonrası yeterli kanlanma olmamasından ve deride dökülme riski yüksek olduğundan, operasyon sigarayı bırakana kadar yapılmaz.

Diş kaybı: Sigara içmek her türlü diş problemi riskini arttırır; ağız kanseri ve dişeti hastalıkları dahil. 'Journal of Clinical Periodontology'de yayınlanan bir çalışmada sigara içenlerin içmeyenlere göre 6 kat daha fazla dişeti hastalıklarına yakalanma ve bunun sonucunda da diş kaybetme riski olduğu gösterilmiştir.

Doğal parlaklığınız kayboluyor: Sigara içenler tipik, karakteristik bir yüze sahiptir. Kırışık, soluk ve gri görünümlü bir deriye sahip bu kişilere 'Smokers Face' deniyor.

Sigara karbon monoksit içerir, cildinizdeki oksijenin yerine nikotin yerleşmesine sebep olur. Bu da kan akışını azaltır, cildi daha kuru ve renksiz hale getirir. Sigara aynı zamanda cildi tamir eden ve korumaya yardımcı birçok besini bitirir.

Cilt kanseri: Sigara akciğer, boğaz, ağız ve öshafagus kanseri sebeplerinin en başında gelir. Dolasıyla cilt kanseri riskini yükseltmesi şaşırtıcı değildir. Sigara içenlerde içmeyenlere göre 3 kat daha fazla skuamöz hücreli karsinom gelişir. Bu da cilt kanserinin 2. yaygın tipidir.

Esneklik: Sigarada bulunan nikotin cildinizdeki konnektif dokuya ve liflere zarar verir. Bu da kuvvet ve esnekliğin kaybolmasına sebep olur.

Güçsüz karın kasları: Sigara iştahı baskılar, sigara içenler içmeyenlere göre daha zayıftır. Sigara içenlerin iç organlarında yağlanma daha fazladır. Bu derin yağ yastıkçıkları vücudunuzun orta kısmında birikir ve şeker gibi birçok hastalık riskini arttırır.

Katarakt: Amerikalıların yarısından fazlasında 80 yaşından sonra katarakt görülmektedir. Sigara gözün lens kısmındaki oksidatif stresi arttırarak katarakt riskini de arttırır.

0 yorum

Saçlarınızın Sağlıkla Parlamasını İstiyorsanız...

Kadın güzelliğinin önemli bir parçası olan saçlarınızın, sağlıkla parlayan cildinize eşlik etmesini ister misiniz? O zaman bu yazıyı okumanızda fayda var…

Yaz mevsiminde daha çabuk yıpranan saçlarınızın, nasıl daha sağlıklı bir görünüme kavuşabileceğini Hisar Intercontinental Hospital Dermatoloji Uzmanı Dr. Burçak Bozdemir Aral’dan öğrendik.

Kadınların yaklaşık % 40’ının yaşamları boyunca en az bir kez saç dökülmesi problemi yaşadıklarını belirten Uzm. Dr. Burçak Bozdemir Aral; ‘Kıl köküne yeterli maddelerin ulaşamaması sonucu saç beslenemez, incelir, kırılgan hale gelir ve dökülmeye başlar. Dışarıdan uygulanan kozmetikler saçın temizlenmesini, kolay taranmasını ve görüntüsünü etkiler. Ancak unutmamak gerekir ki saçın beslenmesi ve büyümesi yalnızca kökü yoluyla olur.’ diye konuştu.

Yaz Mevsiminde Işıldayan Tek Şey Cildiniz Olmasın!

Yaz mevsiminde UV ışınlarına ve güneşe normalden daha uzun süre maruz kalma, deniz ve havuz suyuna sık temas etme gibi nedenlerle saçlarınız kurur ve yapısı bozulur. Saç kuruluğunu azaltan bakım ürünleri kullanmak ve saçı yıpratan bu etkilerden uzaklaşmak hasarı azaltmakta önemli role sahiptir. Saçınızın yapısını sağlamlaştırmak ve dökülmeleri azaltmak istiyorsanız;

Yaz mevsiminde daha çabuk yıpranan saçlarınızın, nasıl daha sağlıklı bir görünüme kavuşabilir.

• Saçlı deri tipinize uygun ürünler kullanın.

• Saçınızı aşırı taramayın, sıkı toka ve bandajlar kullanmayın.

• Saç derinize uygun boyaları kullanın.

• Deniz ve havuz suyunun zararlarından korunmak için mutlaka saçınızı deniz veya havuza girdikten sonra yıkayın.

• Uv ışınlarına gereğinden fazla maruz kalmayın. Güneş ışınlarında bulunan UV ışınları saçın mat ve kaba görünmesine neden olur. Saç elastik yapısını kaybederek daha kırılgan hale geldiğinden taramak ve şekil vermek zorlaşır, sık sık kırılır.

• Dermatoloğunuza başvurun ve hekiminizin yönlendirmesiyle saçınızın ihtiyaç duyduğu vitaminleri içeren ilaçları kullanın. Bu vitaminleri uygun olan miktarda besinlerle almak zor olduğundan ve dışarıdan uygulanan kozmetikler saçın beslenmesini etkilemediğinden, ağızdan kullanılan bu ilaçlarla saçın ihtiyaç duyduğu destek sağlanmış olur.

0 yorum

Trendy Diyetler Sağlıklı mı?

Yaz tatili heyecanı yaşayanlar, düğün hazırlığı yapanlar, kışın aldığı kiloları vermek isteyenler en hızlı kilo verdiren diyet listesi arayışındalar. Ancak kilo vermek uğruna sağlığımızdan olmak da var…

Beslenme ve Diyet Uzmanı Banu Kazanç, özellikle kısa sürede fit görünüme kavuşmak için uygulanan diyetlerin; kansızlıktan saç dökülmesine, tansiyon düşüklüğünden adet düzensizliğine kadar pek çok ciddi soruna yol açabileceğini belirtiyor.

Sabah kibrit kutusu kadar peynir ye kilometrelerce yürü ya da koş; öğlen yağsız küçük bir salata ye saatlerce spor salonunda kal; akşam hiçbir şey yeme koşu bandında koş… Böyle bir program belki size çok kısa sürede çok kilo verdirir. Peki ya sonrası? Kilo verirken ruh ve beden sağlığının korunması gerektiğine dikkat çeken Beslenme ve Diyet Uzmanı Banu Kazanç, işin sırrının metabolizmayı hızlandıran dengeli bir beslenme programı ve bunu destekleyen bir spor planı olduğunu söylüyor. Aksi takdirde vücut olumsuz etkileniyor, hatta sağlık elden gidiyor...

Hızla Kilo Veren Vücutta Neler Oluyor?

Bilinçsizce yapılan çok düşük kalorili sağlıksız zayıflama diyetleri; baş ağrısı, konsantrasyon bozukluğu, yorgunluk ve kalp ritminde bozukluk, tansiyon düşüklüğü, adet düzensizlikleri, kabızlık, kansızlık, ciltte kuruluk, saç dökülmesi gibi pek çok sağlık sorununa neden olabiliyor. Banu Kazanç’a göre; zayıflama ve kilo kontrolü ancak dengeli bir beslenme programı ile sürdürülebilir. Kısa sürede kilo kaybettireceği söylenen karışımlar; diüretik (idrar söktürücü), laksatif (bağırsak boşaltıcı) özellik taşıyor. Bunun sonucunda da tartı, düşük kiloları göstermesine rağmen kaybedilen, “yağ” değil, “su” oluyor. Diyeti uygulayan kişi vücudundan su ile birlikte mineralleri de kaybediyor. Örneğin kaybedilen sodyum/potasyum dengesinin bozulmasına, kalp kasının olumsuz etkilenmesine neden olur.

Düşük kalori alımı sonucunda vücudun direnci düşer, kas kaybına uğrar, yüksek protein diyetleri (Ketoz gibi) böbrek fonksiyonlarına zarar verebilir, ani şeker ve tansiyon düşmesi gibi sorunlar yaşanması ise ölümlere varan sağlık sorunlarına yol açabilir. Kişilerin bilinçsizce, kulaktan dolma bilgilerle yaptıkları diyetler veya dostlarının uyguladığı diyetleri kendilerine uygulaması sonucu; defalarca kilo alıp vermeler metabolizmayı yavaşlatıyor. Bu da verilen kilolardan daha da fazlasının alınmasına neden oluyor.

Hızlı kilo vermek fiziksel görüntüde olumsuzluklara yol açar; yüzde çöküntü, vücutta sarkma gibi... Yine gençlerin kilo kaybını ciddi olarak takıntı haline getirmeleri ise yeme bozukluğu olarak tanımlanan (Anoreksiya Nevroza veya Bulumia’ya) ciddi psikolojik sorunlara yol açıyor. Ayrıca aşırı kilolu insanların yeterli karbonhidrat, protein, yağ vitamin ve minerallerden yoksun, düşük kalori beslenme eşliğinde, ağır egzersizler yapmaları ise sağlık adına çok ciddi riskler içeriyor. Banu Kazanç, özellikle ailesinde kalple ilgili şikayetleri olanların, bu tür risklere girmelerini hiç doğru bulmuyor.

Banu Kazanç, hızlı ve kolay kilo vermenin bir yolu olmadığını, ancak kişiye uygun bir beslenme programının profesyonel bir yardımla düzenlenmesi ile kilo vermenin mümkün olduğunu belirtiyor. Bunu için de öncelikle kiloya neden olan arka plandaki sağlık sorununu veya ilaç kullanımıyla ilişkili problemi anlayıp çözmek gerekiyor. Bu durum dikkate alınmadan bazı geçici başarılar sağlansa bile etkili ve kalıcı sonuçlar hiç bir zaman elde edilemiyor. Kilo vermek bir süreçtir, zaman ister, emek ister, sabır ister, disiplin ve kararlılık gerektirir. Bir iki kilo fazlası olanlar değil ama çok kilolu olanlar bunu göze almalı…

0 yorum

Obezitenin Nedenleri




Özellikle de bizim toplumuzda ki insanların yaklaşık % 60 oranında obezite hastalığı yaşaması ya da bı hastalığın evresine yaklaşması, pek çok kişiyi obezitenin nedenleri sorusunu araştırmaya yöneltmiştir. Nitekim günümüzde çocuklarda bile sıklıkla görülmekte olan bu hastalık, vücudun sağlıksal açıdan pek çok sıkıntı yaşamasına sebebiyet vermektedir. Böylece de, sağlıklı bir hayat kurmanın ilk yolu, düzenli beslenme ve kilo kontrolü yaptırmaktan geçmektedir.

 Genel olarak bedenin yağ kütlesinin yağsız kütleye oranla aşırı artması sonucunda, kişinin boy uzunluğu ve vücut ağırlığının düzeyinin üzerine çıkması olarak tanımlanan obezite, Türkiye’ de başta erkekler olmak üzere pek çok kişide sıklıkla görülmeye başlamıştır. Özellikle de fast food kültürünün giderek etkin bir hal almaya başlaması, hazmı zor yiyeceklerle doldurulan midelerin genişlemesine sebebiyet vermektedir. Hal böyle olunca da, yaklaşık son on yıl içerisinde obetize oranlarının artması kaçınılmaz olmuştur. Obezitenin nedenleri olarak pek çok sebep madde sıralamamız mümkündür. Keza, insanların günlük yaşamlarını sürdürdükleri esnada maruz kalmış oldukları sert standartlar, onların yemek yeme ve uyuma alışkanlıklarını tamamen değiştirmek zorunda bırakmıştır. Gidişatın bu şekilde ilerlemesi de obezitenin türemesine ön ayak olmuştur.

 
Obezitenin Başlıca Nedenleri
        Kişinin aşırı ve düzensiz bir şekilde beslenme alışkanlığı geliştirmiş olması, obeziteyi tetikleyen en büyük etkendir.
        Gün içerisinde hantal kalmak ve yetersiz bir fiziksel aktivite sergilemekte vücudun şişmanlamasına sebebiyet vermektedir.
        Obeziteyi etkileyen en önemli etmenlerden bir diğeri de, eğitim düzeyi ve sosyo- kültürel faktörlerdir. Kaldı ki, bilinçli bir kişinin yeme düzeni ile bu konu üzerinden hiç eğiyim almamış birinin beslenme alışkanlıkları arasında dağlar kadar fark vardır.
        Hormonal ve metabolik etmenler de obezitenin nedenleri arasında gösterilir. Özellikle de, ergenlik döneminde hormonların dengesiz bir şekilde salgılanması, obezitenin daha aktif bir hale ulaşmasına sebebiyet vermektedir.
        Her ne kadar uzmanlar bu ihtimalin gerçekliği konusunda ikiye ayrılsa da, obezitenin genetik etmenlerden kaynaklandığını da söylememiz mümkündür. Keza anne ve babanın sağlıklı bir vücut yapısına sahip olması, onların çocuklarının gelişimi açısından da oldukça etkilidir.
        Aşırı derecede sigara ve alkol kullanımında obeziteyi tetiklediği apaçık ortadır. Özellikle de yemeklerle birlikte tüketilen alkol, vücudun hızlı yağ yakma eylemini yavaşlatarak, yağ birikimlerinin oluşmasına sebebiyet vermektedir.
        Antidepresan ilaçlarının kullanımı, pek çok fiziksel sıkınıtının yanı sıra, obezitenin de en büyük yardımcısıdır. Bu ilaçların düzenli kullanımı kişinin metabolizmasının yavaşlamasına sebebiyet vermektedir. Bu durumda obezitenin nedenleri sıralamasında önemli bir yer edinmektedir.


Mevcut durumdaki obezitenin nedenlerisıralandığı takdirde, yapılacak olanlarda az çok ortaya çıkmaktadır aslında. Keza uygulanan sağlıklı diyet programı ve kalori hesaplama yöntemleri ile obezitenin önüne geçebilmeniz mümkündür. Bu tarz kilo problemlerini engellemek için atılacak bir diğer önemli adım ise; kişinin kafasında bu sıkıntıyı halletmesi olacaktır. Keza, başarıya gidilecek olan yolun inanmaktan geçtiğini göz önünde bulunduracak olursak, sağlıklı bir ruh yapısı ile dengeli bir beslenme – egzersiz programı sayesinde obeziteden rahatlıkla kurtulabilirsiniz.
0 yorum

Dengeli ve düzenli beslenme ile İnsulin Direncini kırabilirsiniz!

1998 yılında Türkiye’de Tip 2 diyabet hastalığı % 7,2 oranında görülürken bu oran 2010 yılında % 13.7’ye ulaşmıştır. Bozulmuş açlık kan şekeri olan hastalarda 10 yıl içinde diyabet gelişme riskinin %10-15; glikoz tolerans testi bozuk olması halinde ise riskin %35 düzeyinde olduğunu göstermektedir. Bu hastalarda hem glikoz tolerans bozukluğu hem de bozulmuş açlık glikozu bulunması halinde ise 10 yıllık diyabet riski %50’ye ulaşmaktadır.

Kilolu olmak ve kilo almak beslenmeyle ilişkili olduğu kadar vücuttaki bazı fizyolojik olayların sonucu olarak da oluşabilir. Kişide kilo problemi yaratabilen, var olan kiloyu verebilmek için direnç gösteren etkenlerden biri insülin direncidir. İnsülin her insanın pankreasından salınan ve kan şekerinin düşürülmesinden sorumlu bir hormondur. İnsülin yemek yedikten sonra kandaki şekeri vücuttaki hücre ve dokulara taşıma görevini üstlenir. Çeşitli sebeplerden dolayı (başta genetik, obezite, karbonhidrat ve yüksek glisemik indeksli gıdalar içeren yanlış beslenme alışkanlığı, steroid grubu ilaç kullanımı, enfeksiyon, gebelik, alkol kullanımı) insülin görevini yerine getiremediğinde insülin direnci denilen durum ortaya çıkmaktadır. Hipertansiyon, kolesterol yüksekliği ve trigliserit yüksekliği obezite ve insülin direnci ile ilişkili hastalıklardan bazılarıdır.

Kanda bakılan, açlık şekeri ve açlık insülini kullanılarak HOMA-IR (Homeostasis Model of Assessment-Insulin Resistance) değeri hesaplanır ve kişide insülin direncinin olup olmadığı hakkında bilgi verir. HOMA-IR değeri 2.7’den küçük olması insülin direncinin olmadığını, 2.7’den büyük olması ise insülin direncinin varlığını gösterir.

Yemekte doymama ve çabuk acıkma hissi, sürekli tatlı yeme ve gece yemek yeme isteği, terleme, baygınlık hissi ve kilo verememe gibi yakınmalarınız varsa ve bel çevresi kadınlarda 88 cm, erkeklerde 102 cm’in üzerinde ise ilk olarak bir endokrin uzmanına görünmeniz ve insülin direncinizin olup olmadığını öğrenmeniz gerekmektedir.

Beslenmede Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar
Besin seçimine dikkat ediniz. İnsülin direncinde diyette esas olan doğru besin seçimidir. Glisemik indeksi yüksek (kan şekerini hızlı yükseltebilen) basit karbonhidratlardan olan şeker, bal, reçel ve pekmez, şekerleme, rafine edilmiş besinler, fruktoz şurubu içeren içecekler ve hazır gıdalar yerine glisemik indeksi düşük (kan şekerini yavaş yükseltebilen) olan tam tahıllı besinler, posa içeriği yüksek olan sebze ve meyveler, kurubaklagil yemekleri tercih edilmelidir. Posa içeren besinler aynı zamanda diyetin enerji yoğunluğunu azaltarak tokluk duygusu yaratır ve şişmanlığın ve şişmanlığa bağlı oluşabilecek olan insülin direncinin önlenmesine yardımcı olur. Şeker içeriği yüksek olan muz, incir, karpuz, üzüm gibi meyveler tercihlerin dışında tutulması insülin direncinin kırılmasına yardımcı olacaktır.

Öğün saatlerine dikkat ediniz. İnsülin direnci olan hastalarda tek öğünde çok yemek yemek kan şekerinin yükselmesine sebep olacaktır. Bu yüzden günde 3 ana ve 3 ara öğün olmak üzere 6 öğün beslenmek kan şekerinin daha düzenli olmasını sağlayacaktır. 4 saatten daha uzun süre aç kalmadan ara öğünlerinizde meyve; yanında ikinci bir besin olan süt grubundan süt, yoğurt veya ayran tercih edebilirsiniz. Özellikle karın bölgesinde toplanan kilolar yapılan ara öğünler ve karın egzersizleri ile incelmenizi sağlayacaktır. Unutulmamalıdır ki yanlış yapılan ara öğünler kilo almanıza, vücut yağ dokusunun artmasına ve insülin direncinizin daha da güçlenmesine sebep olacaktır.

Posa tüketiminizi arttırın. Diyetin enerji yoğunluğunu azaltarak tokluk duygusu yaratır ve şişmanlığın ve şişmanlığa bağlı oluşabilecek olan insülin direncinin önlenmesine yardımcı olur. Meyve tercihleriniz posa içeriğini arttıracağından hem bağırsak hareketlerinizi arttırır hem de kan şekerinizin bir anda yükselip bir anda düşmesini engeller. Öğünlerinizde tercih edeceğiniz salata ( yağsız ve tuzsuz) posa alımınıza katkıda bulunup kan şekeri profilinizde olumlu sonuçlar gösterecektir. Fazla miktarlarda et tüketmek yerine kurubaklagil alımını artırmalı ve bol miktarda sebze-meyve tüketilmelidir. Kepekli besinler posa içeriğinden dolayı beyaz un ile yapılmış besinlere göre kan şekerinizi daha yavaş yükselteceğinden kepek ekmek, tam tahıllı ekmekler, çavdar ekmeği, kepekli galeta, kepekli diyet bisküviler tercih ediniz.

Alkol tüketimine dikkat ediniz. Alkol kullanmayın, kullanıyorsanız diyetisyeninize mutlaka danışmanız gerekmektedir. Alkol, yüksek miktarda kalori içerir ve kilo kontrolünüzün bozulmasına ve sonucunda insülin direncinizin artmasına sebep olur. Aynı zamanda kan şekerinde ani düşmelerin yaşanmasına sebep olduğu unutulmamalıdır.

İdeal kilonuzu koruyunuz. İdeal kiloda olmanız insülin direncinizin ortadan kalkmasına yardımcı olacaktır. İdeal kilonuzu koruyabilmek ve düzenli kan şekeri profiline ulaşabilmek için doktorunuzun ve diyetisyeninizin önerileri doğrultusunda hafif tempoda spor yapmalısınız. İnsülin direnci olan hastalarda %10 kilo kaybı direncin kırılmasını sağlayıp kilo verilmesinin hızlanmasını sağlar.
İnsülin direnci kırıldığında tatlı krizleri, açlık nöbetleri ve hipoglisemi sorunları ortadan kalkar, kan şekeri yüksekliğinin devamlılığı sonucunda oluşabilecek olan şeker hastalığının önüne geçilmiş olur. Vücut yağları ve kan yağları normal sınırlara gelir. Kan basıncı dengelenir ve karaciğerin yağlanabilme durumu ortadan kalkmış olur. Dengeli ve düzenli beslenme ile var olan insülin direncini kırıp hedeflenen ağırlığa ulaşmış olacaksınız.

Bu ve daha çok bilgiye guventipmerkezi.com.tr sitesinden ulaşabilirsiniz.

0 yorum

Modern hayatın yeni sorunu: Erken ergenlik

İlk keşfedildiği yıllarda çok önemsenmeyen ‘erken ergenlik’ şimdilerde modern çağın en büyük problemleri arasında yer alıyor. 

Pek çok ailenin mücadele ettiği erken ergenlik tedavi edilmediğinde hastalıklara davetiye çıkarıyor. Özellikle erken ergenlik problemine kız çocuklarda daha sık rastlanıyor, kısa boylu kalma ve psikolojik problemler gibi sorunlara neden oluyor.

Liv HOSPITAL Kadın Sağlığı Kliniği’nden Op. Dr. Evrim Aksoy anlattı.

Ergenlik, çocukluktan erişkinliğe adım atılan dönemdir. Çocuğun fizyolojik, psikolojik ve sosyal açıdan bir dizi değişimlerin yaşadığı zamansal bir süreçtir. Hepsinden önemlisi bu dönemin sonunda üreme yeteneği kazanılmış olur. Ergenlik yaşı normalde kız çocuklarında 8-13, erkek çocuklarında ise 9-14 yaş arasıdır. Eğer ergenliğe ait belirtiler kızlarda 8, erkeklerde ise 9 yaşından önce görülüyorsa çocuk erken ergenliğe girmiş demektir. Normalde ergenliğin kızlardaki ilk belirtisi meme dokusunun büyümesidir. Bunu takiben genital bölge ve koltuk altı tüylenmesi görülür. Nihayetinde ilk adet kanamasının başlamasıyla da tamamlanmaya doğru gider. Erkeklerde ise ilk belirti testislerin büyümesidir. Daha sonra bunu penis büyümesi, genital bölge ve koltuk altı tüylenmesi, seste kalınlaşma, vücut kas kitlesinin artışı ve erişkin görünüme ulaşılması izler. Tüm belirtilerin biri veya birden fazlasının kızlarda 8, erkeklerde 9 yaşından önce ortaya çıkması erken ergenlik problemine işaret eder.

Erken ergenliğe kızlarda mı erkeklerde mi daha sık rastlanıyor?
Erken ergenlik kızlarda erkeklerden daha sıktır ve çoğu zaman nedeni ortaya konulamaz. Ancak bazen altta yatan çok önemli bir tıbbi problem olabilir. Özellikle de erkek çocuklarda görülüyorsa daha da şüpheli yaklaşmak gerekir.

Altta yatan ciddi bir problem de olabilir!
Erken ergenliğe giren çocuklar akranlarından önce büyümeye başladıklarından kemiklerdeki büyüme noktaları da daha önce kapanır, akranlarından daha kısa boylu olabilirler. Normalden erken dönemde yaşamak zorunda kaldıkları adet kanaması, erişkin görünüme ulaşmak gibi durumlar çocuğu psikolojik açıdan olumsuz etkileyebilir. Eğer altta yatan tıbbi bir problem bulunuyorsa (beyin tümörleri gibi) ve tanı konulmakta geç kalınırsa hayatı tehdit edebilir.

GDO’lu ve hormon katkılı besinler erken ergenlik sebebi!
Dünyada son 10 yılda, ülkemizde de son 5 yılda özellikle dikkati çeken oranda erken ergenlik problemine rastlanıyor. Yapılan araştırmalar aldığımız gıdalar içinde bulunan hormon ve katkı maddelerinin çocuklarda bu duruma neden olduğunu gösteriyor. Büyüme hormonu eklenerek yetiştirilen meyveler (çilek vs) sebzeler (domates, brokoli vs), yine hormon (özellikle östrojen) eklenerek hızlı büyütülen tavuklar ve yumurtalar, etler ve sütler çocuklarda hormon uyarısına neden olabiliyor. Normal şartlarda çocukluk döneminde bu hormon uyarı sistemi beyinde, ergenliğe kadar sessiz bir bekleme sürecindeyken bu dış uyarıların artışı ile aktif hale geliyor. Aynı zamanda katkı maddeleri kadar olmasa da iklim değişiklikleri ve fiziksel koşullar, kullanılan plastik malzemeler, oyuncaklar içindeki hormon benzeri etki oluşturan kimyasallar da erken ergenliği başlatabiliyor. Fast food tarzı ve yapay endüstri ürünleri ile beslenme alışkanlıkları obeziteye neden olarak vücut yağ oranını arttırmak koşuluyla erken ergenliğe neden olabiliyor.

Erken ergenlik çocukları nasıl etkiliyor?
• Ruhsal ve beyin gelişimi açısından henüz çocuk ancak vücut yapısı olarak erişkin görünümünde olan bu çocuklar kısa boylu kalabiliyor.
• Çocuklar kimlik çatışması yaşıyor.
• Arkadaşları, ailesi ve öğretmenleriyle iletişim problemi yaşayan çocuk okulda başarısız oluyor.
• Agresif, kendine güvensiz, değersizlik duygusuna sahip bu çocuklarda madde bağımlılığı, intihar eğilimi görülebiliyor.

Tedavisi nasıl yapılıyor?
İyi bir değerlendirme ve tanı sonrasında farmakolojik maddeler kullanılarak aktif olmuş sistem baskılanıyor, erken ergenlik durduruluyor. Gerçek ergenlik yaşı beklenip zamanı gelince bu ilaçlar kesilerek ergenliğin gelişmesine izin veriliyor. Çocuğun psikolojik problemleri için de mutlaka yardım alınmalı. Erken ergenlik probleminde çözüm endokrinolog, jinekoloj, psikolog, psikiyatristin de içinde bulunduğu multidisipliner bir yaklaşımla mümkün olabiliyor. Modern hayatın getirdiği bu olumsuz etkileri önlemek şimdilik ancak bireysel çaba ile mümkün. Beslenme alışkanlıkları, kullanılan malzemeler açısından dikkat etmek ve hepsinden önemlisi de erken ergenliğe ait bir belirti varsa gözden kaçırmamak çok önemli. Bu yüzden ailelere büyük görev düşüyor.

Erkeklerde erken ergenlik hangi hastalıkların belirtisi olabilir?
• Beyin tümörleri
• Beyin abseleri ve enfeksiyonları
• Böbreküstü bezlerinin tümörleri
• Yumurtalık-testis tümörleri ve hastalıkları

Yapılan değerlendirmede bu durumların olmadığı belirlendikten sonra erken ergenliğe neden olan dış faktörleri düşünmek gerekir. Özellikle GDO’lu (genetiği değiştirilmiş maddeler) besinlere maruz kalmama konusunda her bireyin daha bilinçli olmalı. Kız çocuklarında problem olsun ya da olmasın ergenlikle ilgili ilk muayeneleri 13 ile 15 yaş arasında mutlaka yapılmalı. Aileler de bu konuda daha dikkatli olmalı.

0 yorum

Horlamadan Kurtulmak İçin 7 Adım

Horluyorsanız ve horlamanız artık aile sohbetlerinin eğlence malzemesi haline geldiyse önlem alma zamanının gelmiş demektir.

Yetişkinlerin yaklaşık %45’inde görülen ve tedavi edilmediğinde uyku apnesi başta olmak üzere pek çok problemi beraberinde getiren horlamadan kurtulmak için yapabileceklerinizi Hisar Intercontinental Hospital Baş Boyun Cerrahisi ve Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Seyhan Alkan’dan öğrendik…

1. Uyku pozisyonunuzu değiştirin. Sırtüstü yattığınızda diliniz boğaz arka duvarına ve damağınıza baskı yaparak titreşimli bir ses oluşturur ve horlamanıza neden olur. Bu nedenle mümkün olduğunca yan yatmaya çalışın.

2. Kilonuzu koruyun. İdeal kilonuzun üzerine çıkmamaya çalışın. Kilo horlamanın da en önemli nedenlerinden biridir. Fazla kilo uyku sırasında boynunuza çok fazla ağırlık yüklenmesine neden olarak nefes alışınızı engeller ve horlamaya neden olur.

3. Alkolden uzak durun. Alkol boğaz kaslarını olumsuz yönde etkilediği için özellikle yatmadan birkaç saat önce alındığında horlamanızı artırır.

4. Uyku düzeninizi oluşturun. Kötü uyku alışkanlıkları horlamayı tetikler.

5. Burnunuzu açık tutun. Burnunuz tıkalı oldukça ağzınızdan nefes alıp vereceğiniz için horlama ihtimaliniz artar. Eğer soğuk algınlığı yaşıyorsanız burun tıkanıklığınızı açmak için gerekli ilaçları kullanın ve ılık bir duş alın.

6. Yastığınızı değiştirin. Yatak ve yastığınızda bulunan alerjenler horlamanıza katkıda bulunabilir. Toz akarları yastıklarda birikerek alerjik reaksiyonlara ve horlamaya neden olabilir. Evcil hayvanlarınızın yatağınızda uyumasına izin vermeyin. Yastığınızı altı aylık periyotta; yastık kılıfınızı ise her hafta değiştirin. Horlamayı önlemek için tasarlanmış yastıkları almadan önce mutlaka hekiminize danışın. Yanlış yastık seçimi horlamanızı azaltırken baş ve boyun ağrıları yaşamanıza neden olabilir.

7. Bol su tüketin. Susuz kaldığınızda burun ve yumuşak damağınızdaki salgılar azaldığı için horlama ihtimaliniz artar. Yapılan araştırmalar kadınların günde yaklaşık 11; erkeklerin ise 16 bardak sıvı tüketmelerinin sağlıklı olduğunu göstermiştir.

Bu önlemleri almanıza rağmen hala horluyorsanız mutlaka ayrıntılı bir kbb muayenesi olun ve hekiminiz gerekli görüyorsa uyku testinizi yaptırın.

0 yorum

Cildinizdeki Değişimler Hastalıkların Habercisi Olabilir!

Cildinizde meydana gelen küçük değişikliklerin aslında birçok hastalığın da habercisi olabileceğini biliyor muydunuz?

Hisar Intercontinental Hospital Dermatoloji Uzmanı Dr. Funda Ataman ile yetişkinlik döneminde görülen cilt problemlerinin altında yatabilen hastalıkları konuştuk…

Zona (Herpes Zoster)
Çok hassas ciltlerde görülen Zona, yanma ve karıncalanma ile başlar. Genellikle gövde ve kalçalarda görülen nokta halindeki döküntüler yaklaşık iki hafta sürecek ağrılı kabarcıklara dönüşür. Antiviral ilaçlar, steroidler, antidepresanlar ve topikal ajanlar ile tedavi edilebilir.

Kurdeşen (Ürtiker)
İlaçlar, gıdalar, gıda katkı maddeleri, aşırı sıcaklıklar ve boğaz ağrısı gibi enfeksiyonlar nedeniyle ortaya çıkabilen ürtiker; genellikle kaşıntılı, bazen batma ve yanma hissiyle belirtilerini gösteren alerjik bir reaksiyondur. Antihistaminikler rahatlama sağlayabilir.

Sedef hastalığı
Genellikle dirsek, diz, kafa derisi gibi alanlarda beyaz veya gümüş pullarla kaplı kalın kırmızı plaklar halinde olan bulaşıcı olmayan döküntülerle seyreden ve nedeni bilinmeyen sedef hastalığı iyileşse bile yaşam boyunca tekrarlayabilir. Cilde uygulanan ilaçlar, ışık terapisi, ağız, enjeksiyon ya da enfüzyon yolu ile alınan ilaçlarla tedavi edilebilir.

Egzama
Kesin nedeni tam olarak bilinemese de stres, sabun gibi tahriş edici alerjenler ve iklim koşullarının tetiklediği egzama, deride görülen iltihaplı, kırmızı, kuru, kaşıntılı ve bulaşıcı olmayan bir hastalıktır. Yetişkinlerde, egzama genellikle dirsek ve ellerin eklem bölgelerinde oluşur. Topikal veya oral ilaçlar ile tedavi edilir.

Rozasea (Gülleme) Hastalığı
Burun, çene, yanaklar, alın ve hatta gözde kızarıklığa neden olan gülleme hastalığında kızarıklık görünür kan damarlarının iyice belirginleşmesiyle şiddetlenebilir. İlaç tedavisinin yanı sıra lazer tedavisi, dermabrazyon ve etkilenen bölgeleri yeniden şekillendirmek için elektrokoter gibi cerrahi işlemleri içeren bir tedavi uygulanması gerekebilir.

Soğuk yaralar (Uçuk)
Herpes Simplex virüsü nedeniyle ağız veya burun üzerinde küçük, acı veren, sıvı dolu kabarcıklar oluşur. Yaklaşık 10 gün süren, uçuk çok bulaşıcıdır. Ateş, çok fazla güneş, stres, ya da adet kanamaları gibi hormonal değişiklikler uçuğu tetikler. Tedavisinde antiviral haplar veya kremler kullanılır. Ancak yaralar irin içeriyorsa mutlaka hekiminize başvurun.

Et benleri
Kadınlarda ve yaşlılarda daha fazla görülen et benleri genellikle meme, kasık, sırt, boyun, göğüs ve koltukaltında çıkar. Tehlikeli olmayan bu benler, giysi ya da sürtünmeyle tahriş olmadığı sürece ağrıya neden olmaz. Hekiminiz yakma ya da dondurma işlemiyle et benlerinizden kurtulmanızı sağlayabilir.

Akne
Genellikle yüz, göğüs ve sırt bölgesinde görülen akneler hormonlar ve bakteriler tarafından tetiklenebilir. Bu bölgeleri temiz tutmak çok önemlidir. Kendiniz aknelerinizi sıkmaya çalışmayın; enfeksiyon ya da yara izine neden olabilirsiniz.

Ayak mantarı
Mantar, soyulma, kızarıklık, kaşıntı, yanma; bazen kabarcıklar ve yaralara neden olabilen bir deri enfeksiyonudur. Ayak mantarı bulaşıcıdır. Enfeksiyon taşıyan kişi tarafından giyilen ayakkabı, ortak kullanılan soyunma odaları gibi alanlarda çıplak ayakla dolaşılmasıyla bulaşır. Genellikle ciddi vakalarda topikal antifungal losyonlar, kremler veya oral ilaçlar ile tedavi edilir. Ayak mantarı problemi yaşıyorsanız ayaklarınızı temiz ve kuru tutmaya çalışın.

Benler
Kahverengi veya siyah benler tek başına veya gruplar halinde, vücudun herhangi bir yerinde olabilir ve genellikle 20 yaşından önce ortaya çıkar. Bazı benlerde kanser olma riski yüksektir. Bu nedenle benlerinizdeki düzensiz sınırlar, renk değişiklikleri, kanama, kaşıntı gibi farklılıkları dikkate alın ve mutlaka bir dermatoloğa danışın.

Kahverengi cilt lekeleri
Yaşlandıkça yaygın hale gelen kahverengi veya gri lekeler gerçekten yaşlanmanın belirtilerinden biri değildir. Bu lekelerin temel nedeni güneşe çok uzun süre maruz kalmaktır. Beyazlatma kremleri, asit peeling ve ışık tabanlı tedaviler lekelerin görünümünü azaltabilir. Ancak doğru tanılama ve öncelikle Melanoma gibi ciddi cilt hastalıklarını ekarte etmek için dermatoloğunuza başvurun.

Melazma (Hamilelik Maskesi)
Yanaklar, burun, alın ve çene üzerinde kahverengi veya kahverengi yamalar şeklinde görülen Melazma hamilelik döneminde daha sık görüldüğü için Hamilelik Maskesi olarak bilinse de erkeklerde de görülebilir. Melazma gebelik sırasında kadınların yarısında ortaya çıkar ve genellikle doğumdan sonra geçer. Doğumdan sonra geçmeyen lekeler için mutlaka dermatoloğunuza başvurun.

Siğiller
Yaygın olarak parmak ve ellerde görülen siğiller temas yoluyla yayılabilir. Çoğu durumda zararsız olan siğiller, kendi kendine yok olabilir. Ancak devam ederse topikal ilaçlar, lazer, kimyasal dondurma ve yakma yöntemleriyle tedavi edilebilir.

0 yorum

Sağlıklı yaşamın olmazsa olmazları

Kalbi korumak, alkol ve sigaradan uzak durmak, beslenmeye özen göstermek ve spor yapmak sağlıklı bir vücut için önemli ama yeterli değil…

Temizlikten uyku düzenine, cinsel yaşamdan stresten uzak durmaya sağlıklı yaşamın birçok kuralı olduğunu belirten TOBB ETÜ Hastanesi kardiyoloji uzmanı Dr. Rahşan Turan, hafta da 1 gün de olsa şehirden uzaklaşmayı ve doğayla baş başa olmayı önerdi.

OLMAZSA OLMAZ…

Vücudun hasta düşmemesi, esenlik ve sıhhat durumu iyiliğinin sağlıklı olmayı anlattığını ifade eden Dr. Rahşan Turan, “Sağlıklı yaşam ise kişinin temizliğine ve beslenmesine dikkat etmesi, spor yapması ile birlikte yaz-kış aylarında hastalıklara yakalanmadan yaşamını idame ettirebilmesidir. Sağlıklı yaşam kişinin olmazsa olmazlarındandır” diye konuştu.

SAĞLIK İÇİN BUNLARA DİKKAT!

Egzersiz, kalp sağlığı ve beslenme ilişkisinin önemine dikkat çeken Dr. Turan, sağlıklı bir yaşam için uyulması gerekenler ve kuralları şöyle sıraladı;

1-Spor yapmaya özen gösterilmeli.
2- Sağlıklı beslenmeli; yağlı yemekler ve aşırı yemek yenmemeli, sabah kahvaltısı mutlaka yapılmalı, meyve-sebze tüketimine özen gösterilmeli.
3- Alkol ve sigara tüketilmemeli.
4- Gün içerisinde sürekli oturulmamalı, aktif olunmalı.
5- Kişisel temizliğe ve çevre temizliğine önem verilmeli.
6- Stresten uzak durulmalı.
7- Cinsel yaşama dikkat edilmeli.
8- Uyku düzenine dikkat edilmeli.
9- Haftada bir bile olsa şehrin stresli yaşamından uzaklaşmanız, doğa ile baş başa kalmanız size ve sağlığınıza iyi gelecektir.

TEDBİR ALIN…

Kalp ve damar hastalıkları, batı ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de en yaygın ölüm nedenlerinden biridir. Kalp sağlığını korumanın yolu önceden tedbir almaktan geçmektedir.

Beslenme
Tansiyonu ve kolesterolü kontrol altına almanın ilk şartı sağlıklı ve dengeli bir diyet uygulamaktır. Bunun için doymuş yağlardan ve tuzdan olabildiğince kaçınmak, meyve, sebze ve lif yönünden zengin besinlere yönelmek gereklidir. Doğru rejimin normal miktarda protein içermesi, bu proteinin ise balık, kümes hayvanları ve az yağlı kırmızı etten (dana eti) alınması önerilmektedir.

Kilo
Yüksek tansiyona yol açan nedenlerin başında fazla kilolar gelmektedir. Fazla kilolu olmak aynı zamanda koroner kalp hastalığı, kalp yetersizliği ve inme için de risk oluşturmaktadır.

Alkol ve sigara
Günümüzde sigara, önlenebilir ölüm sebepleri içinde ilk sırayı almaktadır. Sigara kullanımı, kansere, kalp damarlarının tıkanmasına dolayısıyla kalp krizine sebep olmaktadır.

Fiziksel egzersiz
Düzenli sporun bizi kalp krizi ve inmenin yanı sıra kemik erimesi, şeker hastalığı, kalın bağırsak ve meme kanseri, depresyon ve bunama gibi ciddi birçok kronik hastalıktan koruduğunu gösteren güçlü kanıtlar var. Egzersizin hemen her hücremize olumlu etkisi var desek yanlış olmaz.

KALP SAĞLIĞI VE SPOR

Spor yapmanın kalp ve damar sağlığını doğrudan etkilediğini vurgulayan Dr. Turan, her kas gibi kalp kasının da antrenman yaptıkça daha güçlü ve verimli çalıştığını ifade etti. Dr. Turan, sporun vücutta yarattığı olumlu etkileri şu sözlerle aktardı;

Kalbin çok hızlı çarpmasını önler
Antrenmanlı kalp, sıkıntılı bir durumla karşılaştığı zaman sakin bir tepki verir. Hareketsizliğe alışmış olan kalp ise kolay telaşa kapılır. Örneğin; otobüse yetişmek için koşarken veya çok heyecan uyandırıcı bir durumla karşılaşan kalbin hızı kolayca yükselir, dakikada 180-200'e kadar çıkabilir. Halbuki bir sporcunun kalbi aynı koşullarda daha yavaş atarak tepki verir ve en kısa zamanda normale döner.

Tansiyonu düşürür
Düzenli spor yapanlarda, örneğin günde yarım saat tempolu olarak yürüyenlerde kan basıncının düştüğü biliniyor. Özellikle tansiyon tehlikesi altında olanların her gün yapacakları yürüyüşle bu tehdidi bertaraf etmeleri mümkün. Araştırmalara göre fiziksel egzersiz, yüksek tansiyonu olanlarda tansiyonu kontrol altına almada yardımcı olmakta ve ilaç gereksinimini azaltmaktadır.

Zayıflatır
Düzenli egzersiz sadece spor yapıldığında değil, dinlenme halinde tükettiğimiz enerjiyi de artırdığı için kilo vermeyi kolaylaştırır. Kilo verdikten sonra düzenli spor yapmadan ideal kiloyu korumak çok zordur.

İyi kolesterolü yükseltir
Damar sertliğine karşı koruyucu rol oynayan HDL kolesterolü yükseltmenin yollarından biri egzersiz yapmaktır. Haftada 3 gün 3 kilometre yürüyenlerde bile iyi kolesterolün yükseldiği biliniyor. Egzersizin süresi ve sıklığı arttıkça olumlu etki de artar.

Kanın aşırı pıhtılaşmasını önler
Düzenli egzersiz kanda pıhtılaşmayı başlatan ve güçlendiren maddelerin dengede kalmasına yardımcı olur.

Şeker hastalığını önler
Diyabet olma riski yüksek olanların ellerinde sağlıklı beslenmenin yanı sıra çok güçlü bir silah daha var: düzenli egzersiz. İlaçlardan çok daha etkin, yan etkisi yok, hem de bedava.

Stresi azaltır
Düzenli spor yapanların hareketsiz bir yaşam sürenlere göre daha az endişeli olduklarını, uykularının daha düzenli olduğunu gösteren çalışmalar var.

GEZİNTİ YERİNE HIZLI YÜRÜYÜŞ…

Günde 30 dakika hızlı (saatte 5-6 kilometre hızla) yürümenin ve bunu en az haftada 5 gün yapmanın kalp ve damarlara yararlı olduğu biliniyor. Yarım saat sürekli yürüyemezseniz, günde 3 kere 10 dakika yürüseniz bile yeterli. Yaptığınız egzersiz ağırlaştıkça sağlığa olumlu etkisi artıyor. Buna karşılık gezinti yapar gibi yavaş yürümek aynı yararı sağlamıyor. Unutulmaması gereken bir diğer önemli nokta da 30 dakikalık yürüyüşün normal günlük faaliyetlere ek olarak yapılması gerektiği.

ÖLÜME DAVETİYE ÇIKARMAYIN…

Isınmadan yapılan spor ve ani efor sarf edilmesi, kalbe ani yük getirerek kalp krizi ve ani ölümlere davetiye çıkarır. Gerekli ısınma hareketleri yapılmadan spor yapılması ve böylece kalbe ani yük getirilmesi, kalp duvarlarının kalınlaşmasına, kalbi besleyen damarların sıkışmasına, ritim bozukluğuna ve hatta kalbin durmasına neden olabilir. Doğuştan kalp rahatsızlığı olanlar, ritim bozukluğu sorunu yaşayanlar ve ailesinde kalp rahatsızlığı bulunanlar, bu konuda daha fazla risk altındadır. Bu nedenle bu kişilerin düzenli spor yapmaya başlamadan önce mutlaka bir hekim kontrolünden geçmeleri gerekir.

0 yorum

Erkek yüz bölgesine odaklanır

Sessizliği yırtan çığlık
Seks sırasında hissettikleriniz yüzünüzden okunur. İlişkiden alacağınız zevki ikiye katlamak için önerilerimize kulak verin.

Son zamanlarda duyduğumuz bir araştırmanın sonuçları bizi gerçekten şaşırttı. Buna göre; çoğu kadın seks sırasında vücudunun nasıl görüneceği konusunda kaygılanırken aslında erkekler birlikte oldukları kadının yüzüne, vücudunun diğer yerlerinden çok daha fazla dikkat ediyorlarmış!

Araştırmacılar, erkeğin yüz bölgesine odaklanmasını; yüzdeki ifadenin onun dokunuş ve okşamalarının hoşunuza gidip gitmediğini ve orgazm olup olmadığınızı göstermesine bağlıyorlar. Artık aldığınız zevki erkeğinize göstererek onu heyecanlandırabileceğinizi biliyorsunuz. Bundan sonra yapmanız gereken, aldığınız zevkin tüm benliğinizi sarmasına izin vermek ve bencil olmayıp bunu partnerinizle paylaşmak.

Bunun için başlangıç olarak sevişme sırasındaki yüz ifadenizden utanmayı bırakın. Yüzünüzdeki kan dolaşımının artması yanaklarınızın parlamasına ve terlemenize neden olurken, gözleriniz ve ağzınız gerilmekle gevşemek arasında gider gelir. Bu görkemli anları en iyi şekilde yaşamak için verdiğimiz ipuçlarını takip edin.

Derin nefes alın
"Derin ve yavaş yavaş nefes almak, konsantre olmanızı sağlar. Sizi, dış dünyanın karışıklığından, tüm duyularınızın daha yoğun olduğu ve bu sayede kolayca rahatlayıp, gevşeyebileceğiniz, iç alanınıza doğru çeker" diye anlatıyor Touch Me There! (Buraya Dokun!) adlı kitabın yazarı, cinsellik uzmanı Yvonne Fulbright. Beyniniz tümüyle duygularınızın etkisi altındayken fiziksel kusurlarınıza kafa yormanız da imkansız olacaktır.

Onu takip edin
Fulbright, "Sevgiliniz gözlerini kısıp, dudaklarını ısırdığında ya da herhangi bir keyif belirtisi gösterdiğinde onun yüzüne odaklanın" diyor. Onun aldığı keyfi yaşamak için sevgilinizin tepkilerinden faydalanabilirsiniz. Keyifle karşılayacağı bu durum ayna etkisi yaratarak size heyecan olarak geri dönecektir. Göreceksiniz; mutluluk daha çok mutluluk getirir.

İnlemelerinizi boğmayın
The Complete Idiot's Guide to Amazing Sex (Acemiler İçin İnanılmaz Seksin Rehberi) kitabının yazarı Sari Locker; bazı kadınların zirveye ulaşırken inlemekten ve haykırmaktan utandıklarını söylüyor. Oysa doğal olan hiçbir ses ya da mimiğe ket vurmamak gerektiğini, bunların geri dönüşlerinin müthiş olacağını sözlerine ekliyor.

Son olarak, yapılan ankete katılan erkeklerin yarıdan fazlasının partnerlerinin orgazmsırasındaki yüz ifadesini çekici bulduklarını belirtelim. Geri kalanların çoğu, yüz ifadesindeki değişikliklerin farkında olmadığını söylese de yeni deneyimlere açık olup ilişkinize heyecan katmanızı öneriyoruz.

1 yorum

Yirmilik Dişin mi Var Büyük Derdin Var!

Yirmilik dişler… Çıkmadığında beklediğimiz; çıktığında ise hemen çürüyüp çektirmek zorunda kaldığımız, bazen de niye çıkıyor o zaman dediğimiz dişlerimiz… 

Yirmilik dişlerle ilgili merak edilenleri ve ne zaman çekilmesi gerektiğini Hisar Intercontinental Hospital Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü Uzmanı Dt. Enver Selman Sümer’den öğrendik...

Ağzımızda en son süren ve üçüncü azı dişleri olan 20’lik dişlerin genellikle 17-25 yaşları arasında sürmeye başladığını dile getiren Dt. Sümer; ‘Bu dişlerin ağızda bırakılıp bırakılmaması konusu tartışmalıdır. Eğer doğru pozisyonda sürerlerse ve çevre dokulara zarar vermiyorsa bu dişin yerinde kalmasında bir sakınca yoktur. Çene kemiğine kaynaşmış; anormal pozisyonlu olduğu röntgenle tespit edilmiş bir dişin ileride yol açacağı zararlar göz önüne alınarak çekimine karar verilebilir.’ açıklamasında bulundu.

Yirmilik Dişimi Ne Zaman Çektirmem Gerekir?
Çürük: Tükürük, bakteri ve yiyecek parçacıkları yeni çıkmakta olan dişin açtığı yuvada birikerek hem yirmilik dişi hem de yanındaki azı dişini tehdit eder. Bu tip çürükleri erkenden fark ederek tedavi etmek oldukça zordur. Ağrıyla enfeksiyona yol açan ve apseyle sonuçlanan ağır tablolar meydana gelebilir.

Diş eti hastalığı (perikoronit): Kısmen çıkmış bir yirmilik dişin, dişetinde, bakteri ve yiyecek artıklarının depolandığı bir enfeksiyon odağı oluşur. Bunlar ağız kokusu, ağrı, ödem ve ağzın tam açılamamasına neden olur. Enfeksiyon lenfler aracılığı ile yanak ve boyuna yayılabilir. Yirmilik dişin etrafındaki bu enfeksiyona yatkın zemin her seferinde kolayca enfekte olmaya adaydır.

Basınç Ağrısı: Sürme sırasında komşu dişlere de basınç uygulanıyorsa sıkışmadan dolayı da ağrı hissedilebilir. Bazı durumlarda bu basınç aşınmaya yol açar.

Ortodontik Nedenler: Pek çok genç dişlerindeki çapraşıklıkları düzeltmek için ortodontik tedavi görür. Yirmi yaş dişlerinin sürme basınçları diğer dişlere de yansıyacağından diğer dişlerde de bir hareketlilik olur, çapraşıklıklar artabilir.

Protezle İlgili Nedenler: Protez planlaması yapılan bir ağızda yirmilik dişleri hesaba katmak gerekir. Çünkü, yirmilik diş çekildikten sonra değişen ağız yapısına göre yeni bir protez yapmak gerekecektir.

Kist Oluşumu: Gömük bir diş kiste; kist ise kemik yıkımı, çene genişlemesi, çevredeki dişlerin yer değiştirmesi ya da zarar görmesine neden olur. Kemik yıkımını önlemek için diş çekilerek kist temizlenmelidir.

Hiçbir Rahatsızlık Vermiyor Ama Kötü Pozisyonlu Bir Dişim Var…
• Dişin pozisyonunun bozuk olması enfeksiyon için tek başına yeterli bir sebeptir. Böyle bir durumda basınç ağrısı, diş eti problemleri ve benzeri sorunlar aniden ve beklenmeyen bir zamanda gelişirler.
• Yirmilik dişler, fırça ve diş ipiyle ulaşılması zor alanlarda bulunurlar. Zamanla çürümeye yol açan bakteri, asit ve yiyecek artıkları bu bölgede toplanır. Eğer diş çürür ve dolguyla onarılmazsa diş kısa zamanda iltihaplanır.
• Bu dişleri temiz tutmak zor olduğundan biriken bakteri ve yiyecek artıkları kötü ağız kokusuna sebep olur.
• Dişeti altında yatay pozisyondaki gömük bir diş, diğer dişlerin hareketi, sıklaşması ve çarpıklaşmasına neden olacak bir basınç oluşturur.
• Gömük dişin üzerini kaplayan dişetinin altına toplanan bakteriler enfeksiyona yol açar.

Yirmilik dişlerin çekilmesi için en uygun zaman nedir?
Kötü pozisyonlu bir diş şikayete yol açsın ya da açmasın 14 ila 22 yaşları arasında çekilmelidir. Genç yaşlardaki operasyonlar teknik olarak daha kolaydır ve iyileşme daha çabuk olur. 40 yaşın üstündeki operasyonlar daha zordur. Ayrıca yaşın artmasıyla birlikte yan etkiler de artar ve iyileşme dönemi uzar.

Diğer diş çekimlerinden farklı mıdır?
Yirmilik dişin konum, şekil ve boyutuna bağlı olarak uygulanacak işlemin zorluk derecesi değişir. Basit bir çekimden sonra hafif bir şişlik, ağrı ve kanama olabilir. Daha özel işlemler gerektiren bazı kompleks çekimler de uygulanabilir. Diş hekiminizin alacağı önlemler ve bulunacağı tavsiyeler yan etkileri minimalize eder. Bu çekimi takiben çekim boşluğunda kan birikmez ve ağrı da gelişebilir. Birkaç gün içinde durum düzelir. Ayrıca diş hekimini tavsiyelerine uyulduğu takdirde bu olayla hiç de karşılaşılmayabilir. İleri yaşlarda kemik yapısı yoğunlaştığı ve esneklik azaldığı için çekim zorlaşır, iyileşme yavaşlar.

Operasyon sonrası bakım
• Yara yerini kurcalamayın. Yoksa ağrı, enfeksiyon veya kanama gelişebilir.
• İlk 24 saat boyunca dişinizin çekildiği taraf ile çiğneme yapmayın.
• İlk 24 saat sigara içmeyin. Çünkü sigara kanamayı artırıp iyileşmeyi bozar.
• Tükürmeyin. Tükürürseniz kanama artar ve pıhtı yerinden oynayabilir.
• Kanamanızı kontrol edin. Eğer dikiş atılmamışsa steril gazlı bezle tampon yapılır. Pıhtı oluşumu için tamponu
yarım saat ağızda tutun. Tampon alındıktan sonra kanama devam ediyorsa yeni bir tane koyun.
• Şişkinliği kontrol edin. Operasyon sonrası bölgeye soğuk bir tampon uygulayarak dolaşım yavaşlatılır ve
yüzünüzün şişmesinin önüne geçilir. Uygulama 20 dakika soğuk tampon-20 dakika ara- tekrar 20 dakika soğuk tampon şeklindeki periyotlarla yapılır.
• İlk 24 saatten sonra her 2 saatte bir 1 bardak ılık suya 1 çay kaşığı tuz koyarak hazırladığınız karışımla gargara yapın.

0 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI