işü
Son yayınlanan yazılar
print this page
Son yazılar

Kıskançlık Nasıl Oluşur?

Sahiplenme ve kontrol altına alma dürtülerinin yoğun hissedildiği karmaşık bir ruh halidir. Kıskançlık bir duygudan öte bireyin yaşamını ele geçiren ve mantıklı düşünmesini engelleyen bir hastalıktır. Ani tepkiler, agresif tavırlar, kısıtlayıcı talepler gözlemlenir. Kıskançlığın temelinde özgüven eksikliği, karşı tarafa güvenmeme, kaybetme korkusu yatar. Toplumumuzda yaygın bir inanış olan çok sevmek kıskanmayı beraberinde getirir düşüncesi yanlıştır. Zira zamanla kontrolden çıkan sahiplenme dürtüsü ve kaybetme korkusu ilişkileri çıkmaza sürükler. Bu doğrultuda kıskançlık duyan kişi veya çift uzmanlar tarafından destek alarak bu duyguyu ortaya çıkaran nedenleri keşfederek zihinlerinde bu problemleri çözümleyebilirler.
0 yorum

Asabiyetle Birleşince Depresyon Kötüleşiyor



Majör depresyonu (ağır depresyonu) olankişilerde asabiyet ve huzursuzluk depresyonun daha şiddetli olmasına ve başkasağlık problemlerine sebep oluyor. A.B.D. Ulusal Akıl Sağlığı Enstitüsü’nün 31yıl boyunca izlediği 500’den fazla kişinin bilgileri incelendi. Katılımcılar1978 ile 1981 yılları arasında çalışmaya katıldığında majör depresyonhastasıydı.




Dr. Lewis Judd’ın belirttiği üzere aşırıasabiyet ve kızgınlık çalışmaya katıldıklarında katılımcıların yaklaşık%54’ünde mevcuttu. Bu hastalardaki asabiyetin önemli oranda daha şiddetlidepresyonla, daha uzun süren depresyonla ilişkili olduğu görüldü. Asabiyet vekızgınlık duyguları ayrıca daha zayıf tepki kontrolü, daha yüksek oranda hayatboyu süren madde bağımlılığı ve anskiyete bozukluğu, daha fazla antisosyalkişilik bozuklukları, daha az hayat tatmini ve akrabalarda daha yüksek orandabipolar bozukluk ile alakalı bulundu.




Araştırma asabiyet ve kızgınlığın dahaşiddetli depresyonla ilişkili olduğunu gösterse de bu duyguların depresyonunşiddetlenmesine tek başlarına sebep olduğunu kanıtlamadı.




Depresyona eşlik etmesi problem olan tek duyguasabiyet değildir. Depresyon ve anksiyete de beraber görüldüğünde tedavi tekbaşlarına tedavilerinden daha zor olabilir. Çoğu antidepresan anksiyeteyi detedavi eder ancak zaman vermek gerekir. Terapinin işe yaraması için eforsarfetmek gerekir. Bilişsel davranışçı terapi genellikle depresyon ve anksiyetetedavisinde en etkili olmaktadır. Bazı yaşam stili değişiklikleri faydalıgelebilir. Nefes egzersizleri, kas rahatlaması, yoga, iyi uyku, düzenlibeslenme, egzersiz gibi yeni alışkanlıklar edinilebilir. Tedavide atılan küçükadımlara odaklanmak tüm sürecin daha katlanılabilir olmasını sağlar. Zamaniçinde küçük küçük atılan adımlar ve edinilen başarılar büyük değişikliklerinönünü açar.




Tedavinizde aktif olmanız önerilir. Sağlıkuzmanlarıyla iyi ilişkiler kurmak, onlara güvenmek tedavinin daha hızlı veetkili olmasını sağlayacaktır.
0 yorum

Sağlık Bakanlığı'ndan 'sarı toz' açıklaması



İstanbul'da 4 başkonsolosluğa gönderilen "sarı toz" polisi alarma geçirdi. Sağlık Bakanlığı, 16 kişinin kontrol altında olduğunu açıkladı.



İstanbul'da aralarında ABD ve Almanya'nın da bulunduğu 4 başkonsolosluğa zarf içinde gönderilen "sarı toz" polisi alarma geçirdi. Kanada, Belçika ve Almanya'nın İstanbul başkonsoloslukları, sabah saatlerinde açtıkları zarfların içinden sarı renkte toz madde çıkması üzerine durumu polise bildirdi. Buralara gelen İstanbul Emniyet Müdürlüğü ekipleri, şerit çekerek önlem aldı. Başkonsolosluklara, İstanbul İl AFAD Kimyasal, Biyolojik, Radyoloji ve Nükleer ile Sağlık Bakanlığı Ulusal Medikal Kurtarma Ekipleri de geldi.


Alınan numuneler, Ankara'da Hıfzıssıhha laboratuvarlarında incelenmek üzere Sağlık Bakanlığı ekiplerine teslim edildi. Zarf ile temasa geçmiş olabilecek kişilere gerekli tıbbi desteği sağladı.


Kanada'nın İstanbul Başkonsolosluğu'nda gelen zarfı açan bir kişi ile aynı ortamda bulunan 6 kişinin dolaylı olarak maddeye maruz kaldığı öğrenildi.


ABD KONSOLOSLUĞU'NA DABu arada, öğleden sonra ABD'nin İstinye'de bulunan İstanbul Başkonsolosluğu'na da içinde sarı toz bulunan zarf ulaştı. Türk ve Amerikan yetkililer, zarfla ilgili gerekli çalışmaları yaptı. Başkonsolosluğun çalışmalarında herhangi bir aksama yaşanmadığı belirtildi.


EMNİYET'TEN ÇALIŞMAİstanbul Emniyet Müdürlüğü, zarfların kim tarafından ve nereden gönderildiğini tespit etmek amacıyla inceleme başlattı.


KONSOLOSLUKLARDA ÖNLEMBu olay üzerine İstanbul'daki diğer başkonsolosluklar da önlem aldı. Fransa'nın İstanbul Başkonsolosluğu yetkilileri, şu aşamada sadece gelen zarflara dokunmama, elden zarf almama kararını uygulamaya koydu. Konsolosluğa gelen zarfların ayrı ayrı kutulara alındığı belirtildi. İngiltere'nin İstanbul Başkonsolosluğu'nun da olayın ardından binaya gelen paketleri ek güvenlik kontrolünden geçirdiği kaydedildi.


16 KİŞİ KONTROL ALTINDASağlık Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliğinden yapılan yazılı açıklamada, Kanada'nın İstanbul Başkonsolosluğunda açılan bir zarfın içindeki şüpheli toz madde ile teması olan kişilerin bakanlığın Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesine ivedilikle nakledildiği belirtildi.


Açıklamada, "Şüpheli toz maddeye maruz kaldığı bildirilen, Kanada Konsolosluğundan 10 kişi, Belçika Konsolosluğundan 4 kişi ve Almanya Konsolosluğundan 2 kişi olmak üzere toplam 16 kişi Bakırköy Dr. Sadi Konuk EAH Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniğinde gözlem altında tutulmaktadır" denildi.


Hastaların genel durumlarının iyi olduğu, alınan numunenin kesin sonucu çıkana kadar izole bir odada gözlem altında tutulmaya devam edileceği belirtilen açıklamada, ''Şüpheli zarftan alınan numuneler Ankara'daki Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Mikrobiyoloji Referans Laboratuvarı'nda incelemeye alınacaktır. Numune sonuçlarının 27 Ekim 2014 Pazartesi günü ilgili kurumlar ve kamuoyuna açıklanması planlanmaktadır'' ifadeleri kullanıldı.
0 yorum

Obama, ebolayı yenen sağlık görevlisini kabul etti

ABD Başkanı Barack Obama, ölümcül virüs ebolaya yakalanmasının ardından hastalığı yenmeyi başaran ve bugün hastaneden taburcu edilen sağlık görevlisi Nina Pham'ı Beyaz Saray'da kabul etti.



Sadece fotoğraf çekimine izin verilen görüşmede Obama'nın Pham'ı Oval Ofis'te kucakladığı görüldü. Beyaz Saray Sözcüsü Josh Earnest daBaşkan Obama'nın Pham ile görüşmek istemesinin ardından bu ziyareti ayarladıklarını bildirdi.

Earnest, Pham'ın ebola virüsünden tamamen temizlendiğini ve risk teşkil etmediğini belirtti. Basın mensupları ise Obama'nın Pham ile görüşmesinde sadece fotoğraf çekimine izin verilmesi, görüşmenin tüm basına ve kameralara açılmamasını eleştirdi.

'NEW YORKLULAR İÇİN RİSK DÜŞÜK'
Öte yandan Earnest, ebola konusundaki son dönemlerde aldıkları önlemlerin işe yaradığının görüldüğünü, Batı Afrika yolcularının genellikle giriş yaptığı belirlenen havaalanlarında ek izleme monitörlerinin pazartesi devreye gireceğini bildirdi. Earnest, New York'ta en son görülen ebola vakasıyla ilgili olarak da New Yorklular için riskin çok düşük düzeyde kalmaya devam ettiğini söyledi.

Dallas'taki Teksas Sağlık Presbiteryen Hastanesi'nde hemşire olarak görev yapan 26 yaşındaki Pham, ABD 'nin ilk ebola vakası olarak kayıtlara geçen ve hastanede hayatını kaybeden Thomas Duncan'ı tedavi ederken virüse yakalanmıştı. Pham, daha sonra nakledildiği Maryland-Bethesda'daki Ulusal Sağlık Enstitüsü'nde 16 Ekim'den beri tedavi görüyordu. (AA)
0 yorum

Sağlık personeline dil eğitimi verilmeli



Acıkök, bu konuda acil önlemler alınması gerektiğini dile getirdi.








Türk Sağlık Turizmi Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Acıkök, yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye'nin sağlık turizminde özellikle Avrupa Birliği (AB) ülkeleri konusunda yükselen pazar haline gelmesinin sektörde yabancı dil bilen personelin önemini artırdığına işaret etti.

Sektörün en önemli kesimini oluşturan sağlık çalışanlarının yabancı dil eğitiminden, özellikle de İngilizce tıp dili eğitiminden geçirilmesi gerektiğini belirten Acıkök, bu konuda acil önlemler alınması gerektiğini dile getirdi.

Türkiye'nin 2013 yılı turizm gelirinin 32,3 milyar dolar olduğunu aktaran Acıkök, geçen yıl sağlık turizminin Türkiye'ye katkısının 2,5 milyar dolar düzeyinde gerçekleştiğini, ancak Türkiye'nin potansiyelinin en az 2 milyon Avrupalı hasta ve 20 milyar dolar sağlık turizmi geliri olduğunu kaydetti.

Acıkök, sağlık turizmi kapsamında dünyanın dikkatini üzerine çeken Türkiye'de yabancı dil sorununun sektöre zarar verdiğini savunarak, "Ülkemizin turizm potansiyeli çok yüksek. Fakat yabancı dil bilmeyen sağlıkçı sorunu yüzünden hedeflerimize ulaşmak için sıkıntı yaşıyoruz. Yabancı dil bilmeyen sağlıkçı kalmamalı. En azından tıbbi terimlere yönelik hızlandırılmış bir dil eğitimi, sağlık turizminde hızla büyüyen ülkemize büyük yarar sağlayabilir" ifadelerini kullandı.

Sağlık personelinin, özellikle de hemşirelerin İngilizce ve Arapça dillerini iyi konuşmalarının önemine dikkati çeken Acıkök, şunları kaydetti:

"Doktorların çoğunluğu İngilizce'yi biliyor. Fakat gelen hastayla en fazla muhatap olan kişiler hemşireler. Hemşirelerin yanı sıra sağlık personeli, sağlık dış personeli, medikal personeli, sekreter, temizlik personeli ve büyük çoğunluğunun yabancı dil sorunu var. Devlet desteğiyle başta hemşireler olmak üzere tüm sağlık personeline ücretsiz dil eğitimi verilebilir.

Sağlık turizminin gelişimi için Türkiye'deki tüm özel ve kamu hastanelerinde görev yapan sağlık personeline ücretsiz eğitimin yolu açılmalı. Bunun için yabancı dil kurslarıyla anlaşmalar yapılmalı. Hatta iyi bir anlaşmayla yabancı dili çalıştıkları hastanelerde de öğretmek mümkün. Yüz binlerce sağlıkçının bu eğitimleri çalıştıkları yerde almaları halinde maliyetler de düşer, eğitimi aksatma da olmaz. Kısa sürede yabancı dil bilmeyen sağlıkçı kalmaz."

- Sağlık ve turizm aynı potada ilerliyor

Açıklamada, Türkiye Seyehat Acentaları Birliği (TÜRSAB) tarafından sağlık turizmi konusunda hazırlanan raporun sektörün potansiyelini gözler önüne serdiği belirtildi.

TÜRSAB'ın "2014 Sağlık Turizmi Raporu"na göre, 2013'te Türkiye'ye sağlık turizmi için gelenlerin sayısı 300 bin olurken, 2014 yılı için 400 bin kişinin gelmesi hedefleniyor. Ancak saç ekimi, plastik cerrahi gibi sağlık merkezlerine kendi inisiyatifleriyle gelen kişiler de eklendiğinde bu rakam 2013 yılında bile 480 bine ulaştı.

Türkiye'de geçen yıl sağlık turizminden 2,5 milyar dolar gelir elde edilirken, 2023'te bu rakamın 20-25 milyar dolar seviyesine çıkarılması hedefleniyor. Türkiye, diğer ülkelere kıyasla tıbbi operasyon maliyetlerinde yüzde 60'a yakın tasarruf sağlıyor. Örneğin, kalp by-pass'ı olmanın faturası Türkiye'de 8 bin 500 ile 21 bin dolar arasındayken İspanya'da 39 bin ile 43 bin dolar arasında bulunuyor. Almanya'da omurga füzyon ameliyatı 29 bin dolarken Türkiye'de bu ameliyatı 7 bin dolara gerçekleştirmek mümkün olabiliyor.

Türkiye sadece zorunlu tıbbi operasyonlar için değil, saç ekimi ve estetik için de gözde bir destinasyon konumunda bulunuyor. Saç ekimi Türkiye'de ortalama 5 bin lirayken bu rakam Avrupa'da 10 bin avro, ABD'de 30 bin dolar seviyesine çıkıyor. Türkiye plastik cerrah sayısı açısından bin 200 cerrahla dünyada 9. sırada yer alıyor.

Türkiye'de tedavi için gelen hastaların büyük çoğunluğu temmuz ayını tercih ediyor. En çok gelinen şehirler arasında ise Antalya ilk sırada yer alıyor. Bu da sağlık ve turizmin aynı potada ilerlediğini gösteriyor. Hasta başına gelir 2 bin dolardan başlarken, medikal turizmde bu rakam ortalama 12 bin dolara kadar çıkıyor.
0 yorum

Sağlık çalışanlarından Kobani'ye destek yürüyüşü

İstanbul Sağlık Platformu öncülüğünde bir araya gelen sağlık çalışanları, Beyoğlu'nda, Kobani (Ayn el Arap) için destek yürüyüşü gerçekleştirdi.


İSTANBUL - Tünel'de toplanan İstanbul Tabip Odası, İstanbul Dişhekimleri Odası, İstanbul Eczacılar Odası, İstanbul Veteriner Hekimler Odası, DİSK Dev-Sağlık İş İstanbul Şubeleri ve KESK SES İstanbul Şubeleri'ne üye bir grup sağlık çalışanı, "Kobani'ye Sağlık ve Yaşam Koridoru Oluşturulsun, Kobani Halkı Yaşam Bulsun" pankartı açtı.

Beyaz önlük giyen gruptakiler, ellerindeki beyaz bezlerle koridor oluşturarak kortej halinde Galatasaray Lisesi'ne doğru yürüyüşe geçti. Gruptakiler yürüyüş sırasında "Koridor açılsın Kobani yaşasın", "Kobani halkı yalnız değildir", ve "Savaşta, barışta sağlık haktır" sloganları attı.

Galatasaray Lisesi önünde grup adına açıklama yapan Duygu Fidan, Ortadoğu 'nun kan gölüne dönmesi ve milyonlarca göçmenle birlikte yine milyonlara varan can kaybı ve yaralının ortaya çıkmasının bir vebali olduğunu kaydetti.

Sağlık çalışanlarının her yerde hasta ve yaralıların canını kurtaran bir yaklaşımı hayata geçirmeye çalıştıklarını kaydeden Fidan, Kobani'den gelen yaralıların tedavilerinin geciktirilmeden yerinde yapılabilmesi için Suruç'ta tam donanımlı bir sahra hastanesinin açılması gerektiğini söyledi.

Fidan, "Kobani'deki katliamdan kaçarak Suruç'a gelen binlerce sığınmacının başta barınma, su, beslenme, tuvalet, banyo gibi temel ihtiyaçlarının asgari düzeyde giderilmesini, tıbbi hizmetlerin, ilaçların koşulsuz ve ücretsiz bir şekilde sağlanmasını, temel yaşam desteğinin kış bastırmadan ivedilikle verilmesini istiyoruz" diye konuştu.

Kobani'ye sağlık ve yaşam koridoru açılmasını istediklerini aktaran Fidan, Kobani başta olmak üzere Suriye ve Irak'ta mağdur edilen Türk, Kürt, Arap, Ezidi, Türkmen, Alevi, Süryani her din ve dilden insanlar için üzerlerine düşen sorumluluğu çekinmeden yerine getireceklerini kaydetti.

0 yorum

Hareketsiz yaşam öldürüyor



Dünyada her yıl 3,2 milyon kişi, fiziksel hareketsizlik sebebiyle ölüyor.





Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Halk Sağlığı Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Hilal Özcebe, her yıl 3-9 Eylül tarihlerinin Halk Sağlığı Haftası olarak kutlandığını söyledi.

Bu yılın teması olarak büro çalışanlarının hareketsiz yaşamına dikkat çekildiğini ifade eden Özcebe, son yıllarda hareketsizliğin sağlık açısından çok büyük tehdit olduğunu vurguladı.

Özcebe, yetersiz fiziksel aktivitenin birçok hastalığın gelişmesinde etkisinin bulunduğunu, bu sebeple önemli bir halk sağlığı sorunu olarak görüldüğünü vurgulayarak, "Dünyada her üç erişkinden birinin yeterince hareket etmediği ve her yıl 3,2 milyon insanın fiziksel hareketsizlik nedeniyle öldüğü bilinmektedir" dedi.

Özcebe, fiziksel hareketsizliğin, kalp ve damar hastalıkları, kanserler ve şeker hastalığı gibi bulaşıcı olmayan hastalıklara bağlı olarak hem ölümlere hem de yaşam kalitesinin düşmesine yol açtığının altını çizdi.

HAREKETSİZ YAŞAYAN NÜFUS ARTIYOR
Özcebe de Türkiye'de pek çok kişinin büro tipi yerlerde çalıştığını, buna bağlı olarak hareketsizliğin arttığını belirtti.

Türkiye'de 2002 yılında yüzde 42,1 olan hizmet sektörünün toplam istihdam içindeki payının 2012 yılında yüzde 49,4'e yükseldiğini dile getiren Özcebe, toplam istihdamın yaklaşık yarısını hizmet sektörünün oluşturduğunu bildirdi. Özcebe, büro çalışmalarının istihdam içindeki payının yüzde 8,4'e yükseldiğini belirterek, bunun hareketsiz yaşayan nüfusun giderek arttığının göstergesi olduğunu söyledi.

Büro çalışanlarında hareketsiz yaşamın yanı sıra çalışma pozisyonuna bağlı olarak boyun, omuz, bel, diz, el bileği ve parmak kas ve eklemlerinde yakınmalar ortaya çıktığını anlatan Özcebe, şunları kaydetti:

"Hareketsiz kalma ve aynı hareketleri yapma sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Büro çalışanlarının günlük egzersizlerini yapmasının yanı sıra gün boyunca bazı hareketleri yapması bu tür sağlık sorunlarının görülmesini önleyecektir."

MERDİVEN ÇIKARAK KALORİ YAKIN
Spor Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Yardımcı Doçent Nazan Koşar, büro çalışanlarının her saat başı egzersiz için birkaç dakikasını ayırması önerisinde bulundu.

İş yerinde görüşmelerin telefon yerine kişinin yanına gidilerek yapılması tavsiyesinde bulunan Koşar, "İş yerinde asansör yerine merdiven kullanılmalı, çay/kahve molası yerine yürüyüş molası verilmeli, sandalyede otururken kas kuvvetlendirme veya germe egzersizleri yapılmalı, bilgisayar önünde otururken omuzlar öne ve arkaya doğru daireler çizilerek hareket ettirilmeli, öğle yemeğinden önce 10-15 dakikalık tempolu bir yürüyüş yapılmalı ve sohbet ederken oturmak yerine ayakta durulmalı" diye konuştu.

Koşar, asansöre binmek yerine merdiven çıkılarak 5 kat daha fazla kalori yakılabildiğini dile getirdi.
0 yorum

Pilot ve hosteslerde cilt kanseri riski 2 kat fazla



Cilt kanserinin pilot ve hostesleri daha fazla etkilediği belirlendi.





Amerikalı bilim adamlarının araştırması, yüksek rakımda ultraviyole ışınların yoğunluğunun daha fazla olması nedeniyle sık sık uçan ve bu ışınlara maruz kalan pilot ve hosteslerde melanom cilt kanseri riskinin arttığını gösterdi.

California Üniversitesi'nden bilim adamları 2606 bin kişiyi kapsayan 19 araştırmanın sonuçlarını inceledi.

Pilot ve hosteslerde cilt kanserine yakalanma riskinin başka meslek sahiplerinden 2 kat fazla olduğu belirlendi.

Uçakların genellikle 9 bin metre yüksekte uçtuğunu ve bu yükseklikte cilt kanserine yol açan ultraviyole ışınların çok yoğun olduğunu belirten bilim adamlarından Martina Sanlorenzo, üzerinden geçildiğinde bulutların ışınları yansıttığını belirtti.

Sanlorenzo, bulutların ayna görevi görmesinin ışınların etkisinin daha fazla olmasına yol açtığına dikkati çekti.

Araştırmanın sonuçları "Journal of the American Medical Association" dergisinde yayımlandı.

Cilt kanseri erken teşhis halinde kolayca iyileştirilebiliyor. Ancak genellikle ciltteki tümörler benle karıştırıldığından gözden kaçabiliyor.
0 yorum

Bilgisayar ekranı göz sağlığını etkiliyor



Erşan, ”bilgisayar ekranlarının göz sağlığı üzerinde ciddi etkileri var” dedi.





Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. İsmail Erşan, bilgisayar ekranlarının göz sağlığı üzerinde ciddi etkileri olduğunu söyledi.

Bilgisayar kullanımın yaygınlaşması ile birlikte göz ile ilgili rahatsızlıkların ciddi oranda arttığını söyleyen Yrd. Doç. Dr. İsmail Erşan, “Gözlerde ağrı, kuruluk hissi, batma, yanma, kaşıntı, sulanma, kızarıklık, bulanık görme, nesneleri çift görme gibi şikayetler görülmektedir. Bu şikayetlerin bilgisayar kullanıcılarında yaygınlığı yüzde 60-90 kadardır.

Günümüzde, yoğun iş temposu ile birlikte bilgisayar ekranı başında kalma süresi 7-8 saati bulan kişilerde bu şikayetler daha da sık ve şiddetli görülmektedir. Bilgisayar kullanıcılarının bu sıkıntıları ‘Computer Vision Syndrome (bilgisayara bakma sendromu)’ olarak bilinmektedir. Normalde dakikada 14-18 defa gözümüzü kırparken bilgisayar karşısına geçtiğimizde göz kapaklarımızı kırpma sayımız 6-7’lere düşmektedir. Azalan göz kırpmasıyla yeteri miktarda gözyaşı salınamamakta ve göz küresi yeteri miktarda ıslanamamaktadır. Sonuç olarak göz de belirgin şikayetler ortaya çıkmaktadır. Büro gibi klimalı ortamlar, sıcak yaz ayları gibi gözyaşı buharlaşma hızının arttığı ve ortam neminin azaldığı durumlarda bilgisayar kullanıcılarının şikayetleri artmaktadır” dedi.

Bu rahatsızlıkları önlemek için belli başlı kurallara dikkat edilmesi gerektiğini de söyleyen Erşan, “Çalıştığımız ortam iyice havalandırılmalı, ekran başında uzun süre kalınmamalı, 45 dakika ekran karşısında kalındı ise 15 dakika süreyle daha az görsel dikkat gerektiren işle uğraşılmalı, ekran karşısında bilinçli olarak belirli aralıklarla gözlerin kırpılması alışkanlık haline getirilmelidir. Bilgisayarın gözü bozduğu yönündeki düşünce yanlış olup uygun şartlarda kullanılmadığında kullanıcılarda bahsettiğimiz rahatsızlık hissine sebep olmaktadır. Bilgisayar ekranının zararlı etkilerinden korunmak için, uygun çözünürlükte bir ekran kullanılmalı, ekran filtrelerinin veya benzer şekilde filtre özelliği olan gözlüklerin de bir göz doktorunun önerisiyle ekran karşında kullanılması gerekebilir” diye konuştu.

Bilgisayar ekranıyla kişi arasındaki mesafenin önemli olduğunu da belirten Erşan, şunları söyledi; “Kabaca bir kol mesafesi olacak şekilde ayarlanabilir. Bilgisayar ekranının üst seviyesinin, göz seviyesini aşmamasına özen gösterilmeli, bu sayede göz kapakları arasındaki açıklık daha az olacağından gözyaşı etkin bir biçimde gözü ıslatabilmektedir. Bilgisayar klavyesi ekranın hemen önünde olmalıdır. Yana yerleştirilen klavye, gözlerin daha çabuk yorulmasına neden olmaktadır. Aynı sebeple kaynak ve dokümanların da ekranın hemen yanına yerleştirilmesi gerekmektedir. Uygun çözünürlükte ekranın seçilip, doğru şekilde konumlandırılmasına ilave olarak ekran üzerindeki toz ve lekelerin parlama ve yansıma problemine karşı temizliği de önemlidir. Bu koruyucu önlemlere ilave olarak göz doktorunun uygun gördüğü kişilerin mevcut gözyaşına destek olması amacıyla yapay gözyaşı damlalarını kullanması gerekmektedir.
0 yorum

Ders öncesi şeker tüketimi uyku yapar



Okul maratonu başladı, ebeveynlerin ortak temennisi çocuklarının başarılı olması





Okul maratonu başladı, tüm anne-babaların ortak temennisi ise çocuğunun başarılı olması. Genel algı, başarının çocukların elinde olduğu yönünde. Oysa başarının anahtarı çocuklarda olduğu kadar anne-babalarda. Çocuklara düzenli bir beslenme programı oluşturmak okul başarısını ciddi oranda artıran faktörlerin başında geliyor. Yapılan araştırmalar güne dengeli ve sağlıklı bir kahvaltıyla başlayan çocukların derslere daha kolay adapte olduğunu, okul başarısının arttığını söylüyor. Peki, çocuk için en ideal beslenme programı nasıl oluşturulmalı. Beslenme ve Diyet Uzmanı Emel Unutmaz Duman, ideal beslenme programını oluşturdu:

Okul çağındaki çocukların doğru beslenme alışkanlıkları kazanması daha sağlıklı ve kaliteli bir okul hayatının temelini oluşturuyor. Fiziksel ve zihinsel gelişimlerinin yaşlarına uygun olarak tamamlanmasında sağlıklı ve dengeli beslenmenin önemi yadsınamaz. Çocuklar rol model olarak anne - babalarını alırlar. İşe kahvaltı yapmadan giden bir anne baba, çocuğuna her sabah kahvaltı yapmayı öğütlese de başarılı olmayabilir. Bunu alışkanlık haline getirmek için, sofraya birlikte oturmayı deneyin.

Öncelikle öğün sayısı ve sıklığına dikkat edilmelidir. 3 ana öğün - 3 ara öğün tüketecek şekilde dengeli ve yeterli bir beslenme düzeni planlanmalı. Ara öğünlerde hem kan şekerinin ani iniş çıkışlarını hem de konsantrasyonu sağlayacak stresi azaltacak gıdaları seçilmelidir.

KAHVALTI YAPMAYAN ÇOCUK GERGİN OLUR
Kahvaltı her yaş grubu için olmazsa olmazlar arasındadır. Çocuklar içinse ekstra önem taşır. Güne aç başlayan bir çocuk, ilk dersten sonra daha da acıkmış olacak, motivasyonu düşmüş, dikkati dağılmış olarak ilk teneffüste kantine koşarak çikolatalı-şekerli yiyeceklere saldıracaktır. Bunlar şimdilerde masum gözükse de ileride çocuğunuzun obeziteyle karşılaşma riskini önemli derecede arttırmaktadır. Ayrıca okula aç giden bir çocuk gergin olur, sosyal çevresiyle problemler yaşaması muhtemeldir. Uzun süre aç kaldığımızda kan şekerimiz düşer ve vücudumuz eksik olan şekeri bir an önce yerine koymak ister. Bizler de önümüze çıkan ilk tatlı şeyi yeriz. Çocukların bu yaşlarda açlık-tokluk dengesini tek başlarına sağlamaları mümkün olmadığından, anne babalara burada büyük görev düşüyor.

BİR AVUÇ ÜZÜM
Peki sağlıklı bir kahvaltı tabağında neler olmalıdır? Bu dönemde büyüme-gelişme maksimum düzeydedir, bu görevi gerçekleştirecek olanlar ise proteinlerdir. Kahvaltı, muhakkak süt, yumurta, peynir gibi protein kaynaklarından oluşmalıdır. Bunun yanında gerekli vitamin ve mineralleri domates, salatalık, maydanoz gibi çiğ sebzelerden almalı, beynin çalışması içinse sağlıklı karbonhidratlardan tam tahıllı veya çavdar ekmeklerini tercih etmeliyiz. Kepek ekmeği çocuğunuzda var olan kansızlığı daha da arttırabilir, bu yüzden ekmek seçimlerinde de dikkatli olmak lazım. 1 haşlama yumurta, bir avuç üzüm ya da kuru erik.

KAHVALTIDA ŞEKER DERSTE UYKU YAPAR
Sofra şekeri, yani basit karbonhidratlar, kan şekerini hızla yükseltip düşürdüğü için kan şekerinin düşmesine neden olur. Bu durum ise çocukta dikkatte kayma, konsantrasyon eksikliği ve uyku hali yaratır. Ders öncesi basit karbonhidrat içeren gıda (çikolata kaplı drajeler, şekerlemeler vs. ) tüketimi yanlıştır.

TARÇINLI SÜT ŞEKERİ DENGELER
Tarçının kan şekerini düzenleyici etkisi nedeniyle tarçınlı süt içilebilir. Bu, kan şekerinin düşmesini engeller ve konsantrasyonu artırır. Ara öğünlerde kan şekerinin hızla yükselip, düşmesine sebep olan tatlı, çikolata, hazır meyve suları yerine kan şekerini yavaş yükselten, glisemik indeksi düşük ve düşük kalori içeren meyve, yoğurt, ayran gibi gıdalar tercih edilmeli.

6 ÖĞÜN BESLENİLMELİ
Çocuklar, sağlıklı bir şekilde gelişmeleri, büyümeleri, derslerindeki başarılarının, dikkat ve konsantrasyonlarının artması için asla uzun zaman aç kalmamalı, 2. 5 - 3 saat aralıklarla günde 6 öğün şeklinde beslenmelidirler. Öncelikle yemek saatleri, okul saatlerine göre belirlenmelidir. Sabahçı, öğlenci veya tam gün olan okullara göre kahvaltı, öğle, akşam yemek saatlerinin yanı sıra, ara öğünlerinin de ders aralarına, teneffüslere göre planlanmalıdır.

MEYVELERİN KABUĞUNU SOYMAYIN
Çocukların ders aralarında kantinden bir şeyler almak istemesi normaldir. Ancak anne, çocuğunun sevdiği şeylerle dolu bir beslenme çantası hazırlarsa, kantine duyulan ilgi azalacak, daha kontrol edilebilir bir hale gelecektir. Evde ton balığı, ızgara köfte veya tavuk ile hazırlanabilecek sağlıklı sandviçler, iştahın dengelemesine yardımcı olacak, çocukların abur cubura yönlenmesini azaltacaktır. Sade süt tüketmesini sevmeyen çocukların beslenme çantasına kısa bir süre için muzlu, kakaolu, meyveli sütlerden veya meyveli yoğurtlardan konulup sütü sevmesi sağlanabilir. Meyve sularının şeker içeriği oldukça yüksektir. Taze sıkılmış meyve suları haricindekiler tercih edilmemelidir. Meyveleri evde doğramadan beslenme çantasına koyarsanız vitaminleri kaybolmayacaktır. Kabuklu tüketilen meyvelerin iyice yıkanarak kabuğuyla birlikte yenmesi daha iyi olur. Kabuğundaki yüksek lif içeriğiyle sindirim sistemine katkı sağlar.

KEMİK GELİŞİMİ İÇİN KALSİYUM
Bu dönemde çocuğun kemik gelişimi için gerekli olan kalsiyumun da sağlanması önemlidir. Günlük ihtiyaç 800-1300 mg/ gün’dür.* Süt ve süt ürünleri bunu sağlayacak en önemli besin kaynaklarıdır. Ancak sadece sütten değil, yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller, kuruyemişler ve kılçığı ile yenilebilen balıklardan da sağlarız. Sadece kalsiyum alımı yeterli değildir. Kalsiyumun emilimi için yeterli D vitamini alımına da ihtiyaç vardır. Bunun için bol bol güneş ışığından faydalanmalı, yumurta ve balık tüketimine de ekstra özen gösterilmelidir.

AKŞAM YEMEĞİNİ İYİ PLANLAYIN
Sadece okul saatleri değil çocuğun tüm gün doğru beslenmesi önemlidir. Bu nedenle akşam yemeklerinde ne yediğine de dikkat etmek gerekir. Burada tavsiye eğer okulda yemek yeniyor ise okul mönüsüne uygun akşam tercihleri yapmaktır. Yani çocuğunuz öğlen okulda köfte yediyse akşam sebze yemeği yiyerek ihtiyacını karşılamış olur. Veya öğlen yoğurt yemediyse akşam sofrasında mutlaka yoğurt veya yemek sonrası süt ekleyerek günlük alması gereken süt – yoğurt grubu tamamlanmış olur.

0 yorum

Torba tasarıda 'Tüp bebek' için kolaylık



"Torba kanun tasarısı" TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilerek, yasalaştı.




Torba kanun tasarısı görüşmeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabul edilerek yasalaştı. Yeni yasada tüp bebek ile ilgili düzenlemeler de yer aldı.

BAZI ŞARTLARDAN MUAF OLANLAR
Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun'un kapsamına girenler, tüp bebek uygulanmasında verilecek destek için aranan, "Son 3 yıl içinde diğer tedavi yöntemlerinden sonuç alamama" ve "En az 5 yıldır genel sağlık sigortalısı olma" şartlarından muaf olacak.

Kanuna göre bu kişiler; içgüvenlik ve asayişin korunması veya kaçakçılığın men, takip ve tahkiki konularında görevlendirilen Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Sahil Güvenlik Komutanlığı personeli, Türk Silahlı Kuvvetler mensupları, MİT mensupları, çarşı, mahalle ve kır bekçileri, orman memurları ve personeli ile Gümrük Muhafaza memurları; güven ve asayişi ihlal eden eylemlere ve kaçakçılığa ilişkin olayların soruşturma ve kovuşturma işlemlerini yürüten adli ve askeri hakimleri, cumhuriyet savcı ve yardımcılarıyla askeri savcı ve yardımcıları, güvenlik kuvvetleriyle birlikte olay mahallinde bizzat görev yapan mülki idare amirleri; ceza ve tutukevlerinin iç ve dış güvenliğini sağlamakla görevli bulunan personel; güven ve asayişin korunmasında hizmetlerinden yararlanılması zorunlu olan ve yetkililerce kendilerine bu amaca yönelik görev verilen kamu görevlileri ve sivilleri; iç güvenlik ve asayişin korunmasında veya kaçakçılığın men, takip ve tahkiki ile ilgili olarak güvenlik kuvvetlerine kendiliklerinden yardımcı olmuş ve faydalı oldukları yetkililerce tevsik edilmiş kişiler; devlet güçlerini sindirme amacına yönelik olarak yapılan saldırılara maruz kalan kamu görevlileri ile bunların yaptıkları görevler veya yardımlar sebebiyle saldırıya maruz kalan eş, füru, ana, baba ve kardeşlerinden oluşuyor.

YARDIM ORANLARI
Başka tıbbi bir yöntemle mümkün olmaması nedeniyle yapılacak yardımcı üreme yöntemi tedavisi dışındaki, yardımcı üreme yöntemi tedavisinde, katılım payı ilk denemede yüzde 30, ikinci denemede yüzde 25, üçüncü denemede yüzde 20 oranında uygulanacak.

SGK Başkanlığı bünyesinde oluşturulan bilimsel komisyonlara, kurum dışından, alanlarında uzman olan öğretim üyeleri ile tabip, diş tabibi ve eczacılar da katılabilecek.

Sosyal güvenlik sözleşmesi olmayan ülkelerde iş üstlenen işverenlerce yurt dışındaki işyerlerinde çalıştırılmak üzere götürülen Türk işçileri için SGK'ya ödenmesi gereken sigorta primlerinin üst sınırı, asgari ücretin 3 katı olacak.

Sigortalılar adına sonradan tahakkuk ettirilen fark prim tutarları, sigortalılar ile tüzel kişilerin kasıt, kusur, hata ya da yanıltıcı beyanından kaynaklanmaması şartıyla, gecikme cezası ve gecikme zammı uygulanmaksızın tahsil edilecek.

SGK tarafından ödenen gelir ve aylıkların, kuruma iade süresi 6 aydan 12 aya çıkarılacak.

SGK kapsamındaki iş yerlerinin 31 Aralık 2013 tarihi öncesine ait ödenmemiş sigorta primi, işsizlik sigortası primi, sosyal güvenlik destek primi ve idari para cezası ile eğitime katkı payı, özel işlem vergisi ve damga vergisi borçlarından 100 TL'yi aşmayan asli alacakları ve tutarına bakılmaksızın bu asılların gecikme cezası tahsilinden vazgeçilecek. 23 Nisan 1999 ile 14 Şubat 2005 tarihleri arasında tabi oldukları personel mevzuatına göre almış oldukları disiplin cezası sonucu memuriyetleri sona erenlerden, memuriyete dönmesi ve prim borçlanma hakkı kazanması için başvuru hakkını kullanmamış olanlar, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren SGK'ya başvurmaları halinde bu imkandan yararlanabilecek.
0 yorum

Müzik ve sülük tıbbi tedavide kullanılacak



"Sülük tedavisi" bazı hastalıklarda "tamamlayıcı" tedavi olarak uygulanabilecek.





Geçmişte Anadolu'da akıl hastalarının tedavisinde kullanılan müzikle terapi, yaraları iyileştiren sineklerle yapılan "larva uygulaması", kirli kanı emen sülüklerin kullanıldığı "sülük tedavisi" bundan böyle bazı hastalıklarda "tamamlayıcı" tedavi olarak uygulanabilecek.

Sağlık Bakanlığın hazırladığı yönetmelikle bu tür tedaviler, izin verilen sağlık kurumlarında sadece hekimler tarafından yapılabilecek.

Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Geleneksel, Tamamlayıcı, Alternatif Tıp Uygulamaları Daire Başkanı Mehmet Zafer Kalaycı, 15 farklı dalı kapsayan Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Yönetmeliği hazırlandığını ve yakında yürürlüğe gireceğini bildirdi.

Yönetmelikle çok eskilerden bu yana uygulanan ve bir çoğu halk arasında da bilinen yöntemlerinin artık bazı rahatsızlıklarda "Tamamlayıcı" tedavi olarak uygulanabileceğini belirten Kalaycı, bu uygulamaların klasik tıbbi tedavilerin alternatifi değil, tamamlayıcısı olmasının amaçlandığını vurguladı.

Kalaycı, bu nedenle yönetmeliğin "Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp" olarak adlandırıldığını ifade ederek, düzenlemenin dünyadaki uygulamalar dikkate alınarak hazırlandığını, Dünya Sağlık Örgütünün de bu çalışmaları aynı isimle yürüttüğünü kaydetti.

Avrupa'da modern ve geleneksel tıbbın bir arada kullanılması eğiliminin arttığını, modern tıpla uğraşan hekimlerin artık geleneksel tıbba da eğilim duymaya başladığını anlatan Kalaycı, düzenleme yapılırken "Yanıta dayalı tıp mı kanıta dayalı tıp mı?" şeklinde tartışmayı gündeme getirdiklerini söyledi.

Kalaycı, şu bilgileri aktardı:

"Yönetmelikte 15 başlık var. Bunların içerisine tam, net bir kanıt koyma şansı olmamış ama ciddi yanıtlar var. Hastalar iyilik halinden bahsediyorlar. Zaten bu uygulamaların çoğu kulaktan kulağa yayılmış. Biz bunu DSÖ ile de paylaştık. Onlar da bazı sınıflandırmalar içine girmek istiyorlar. Bizim ilk sorduğumuz yeterli kanıtınız var mı elinizde? A sınıf dergilerde 15 başlıkta sonuca ulaşmış bir şey var mı diye baktık. Daha çok buradaki 15 başlıkta kanıt üzerinde çalıştık. Bilimsel yayınlar incelendi, A sınıf dergilerdeki yayınları inceledik. Çıkarttığımız yönetmelik bu yayınlar üzerine oluşturuldu."

Bu uygulamaların hekimler tarafından yapılacağını, diğer sağlık personelinin de yardımcı olarak çalışabileceğini kaydeden Kalaycı, Bakanlığın bu tedaviyi uygulayanlara sertifika vereceğini, merkezleri ise ruhsatlandıracağını vurguladı.

Kalaycı, uygulamaların, "ünite" ve "uygulama merkezleri"nde yapılabileceğini, ünitelerin, özel ve kamuda sağlık hizmeti sunulan hastanelerde birim olarak, uygulama merkezlerinin ise eğitim ve araştırma hastaneleri ile üniversitelerde açılacağını ifade ederek, buralarda hem araştırma geliştirme yapılabileceğini hem de bu işi yapacaklara eğitim verileceğini söyledi.

MÜZİKLE TEDAVİ
Düzenlemenin içerdiği uygulamalardan bazılarıyla ilgili bilgiler de veren Kalaycı, "müzikterapi"nin tarihte "akıl hastaları" için Anadolu'da uygulandığını anımsattı.

Kalaycı, şu bilgileri verdi:

"Müzikterapi, Osmanlılar ve Selçuklular döneminde ve uygulanmış bir tedavi yöntemi. Zamanında ruh sağlığı bozuk kişiler bu yöntemle tedavi edilmiş. Endikasyonlar (Uygulanacak rahatsızlıklar) içinde psikolojik sorunlar da bulunuyor. Türk musikisinin bazı makamlarının hangi rahatsızlıklara iyi geldiğine ilişkin ülkemizde yapılan çalışmalar da var. Hatta geçmişte yapıldığı gibi bu musikinin içinde senfonik su sesi de kullanılıyor. Anadolu topraklarında tıp eğitimi verilen Gevher Nesibe adına kurulan kurumda müzikle terapi uygulanmış. Aynı şekilde Trakya'da Edirne'deki şifahanede de bu uygulamalar yapılmış."

BİTKİSEL TEDAVİ
Türkiye'ye has 3 bin 500-4 bin civarında tıbbi bitki olduğunu, bunun doğru tarım uygulamalarıyla 12 bine kadar çıkarılabileceğini bildiren Kalaycı, bu bitkilerin yönetmelik kapsamındaki uygulamalarda kullanılabileceğini, bunun da ülkenin kalkınmasına katkısı olabileceğini söyledi.

SÜLÜK, LARVA, KUPA
Sağlık Bakanlığının kısa süre içinde yürürlüğe girecek yönetmeliği, uzun yıllardır sağlık kurumlarında uygulanabilen ve bir tedavi yöntemi kabul edilen akapunkturu da kapsayan 15 geleneksel ve tamamlayıcı yöntemle ilgili düzenlemeler içeriyor.

Buna göre, akupunktur iğne veya lazerle vücuttaki belirli noktaların uyarılmasıyla kas, iskelet sistemi, baş, eklem ağrıları, kısırlık tedavisi, doğum ağrılarında, sigara bırakmaya bağlı psikolojik sorunlar, organik soruna bağlı olmayan gece işemesi, kemoterapiye bağlı sorunların ortadan kaldırılması için uygulanabilecek.

"HİPNOZLA DOĞUM"
Arı ve arı ürünlerinin kullanıldığı "Apiterapi", bağışıklık sistemini desteklemekte, geleneksel tıbbi ürünler ve ilaçların kullanıldığı "Fitoterapi", Bakanlığın ruhsat verdiği rahatsızlıklarda, "Hipnoz" belirli cerrahi işlemler öncesinde ameliyat korkusunu yenmek, anksiyete ve ağrıyla baş etmede, kısırlık tedavisinde, gebelik ve doğum süresince ve kadın hastalıklarında, yeme bozukluklarında, alkol ve sigarayı bırakmada, depresyon ve uyku bozukluğunda, "Sülük tedavisi", eklemlerde kireçlenme, bacaklarda damarsal sorunlardan kaynaklanan ağrının giderilmesinde, "Homeopati", kişiye özel seçilmiş ilaçlarla uykusuzluk, egzama, alerjik astım, kemoterapi kaynaklı bulantı ve kusma gibi yan etkilerin azaltılması, dikkat eksikliği ve hiperaktivitede ana tedaviye destek amaçlı, kısırlık ve diş ağrılarında uygulanabilecek.

Mekanik hareketliliğini kaybeden eklemlerin elle uygulanan yöntemlerle düzeltilmesini içeren "Kayropraktik", boyun ve bel ağrılarında, yumuşak doku zorlamalarında; bölgesel vakum uygulamaya dayanan "Kupa uygulaması", bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde, romatizmal hastalıklarda, baş ağrısında, kabızlık, bulantı ve kusmada; laboratuvarda üretilen özel bir sinek türünün kullanıldığı "Larva uygulaması", iyileşmeyen yaralarda; bitkisel ilaçların özel iğnelerle cilt içine enjekte edildiği "Mezoterapi", eklem zedelenmesine bağlı şişlik ve ağrılarda, selülitte, migrene bağlı baş ağrılarında, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde, spora bağlı yumuşak doku yaralanmalarında başvurulabilecek yöntemler arasında yer alabilecek.

Bazı solüsyonların eklem bağı dokusuna enjekte edildiği "Proloterapi"ye eklemlere bağlı şişlik ve ağrılarda, tekrarlayan baş, boyun ve bel ağrılarında, migrende, yumuşak doku spor yaralanmalarında; kas, iskelet sisteminin güçlendirilmesini içeren ve girişimsel bir yöntem olmayan "Osteopati"ye omurga ve iskelet sisteminin hareket bozukluğunda, omurga ve disk kaymalarında, ayaktan ameliyat sonrası rehabilitasyonda, kaza sonrası ağrılarda, uyku bozukluklarında; lokal ve sistemik olarak ozon-oksijen karışımının kullanıldığı "Ozon uygulaması"na eklem ve tendon yaralanmalarında; diyabetik ayakta, el, ayak tabanı, kulakta yönlendirici refleks alanlarının mevcudiyetine dayanan "Refleksoloji"ye psikolojik rahatsızlıklarda, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde, baş ağrılarında ve uyku bozukluklarında başvurulabilecek.

Geçmişte Anadolu'da akıl hastalarının tedavisinde uygulanan, müziğin ve müzik uygulamalarının psikolojik, zihinsel ve sosyal ihtiyaçların karşılanmasında kullanılan "Müzikterapi" ise psikolojik sorunların tedavisinde, sosyal fobiler ve kişilik bozukluklarında, otizmde, zeka geriliğinde, kaygı giderilmesi ve tedaviye uyumda, bazı ağrılarda, felçli hastalarda, doğumhanelerde, yoğun bakımlarda tamamlayıcı bir tedavi yöntemi olabilecek.
0 yorum

'Şişmansın' demek şişmanlatıyor



Şişman olmakla eleştirilen kişilerin obez olma riski 5 kat daha fazla.






İngiltere'de yapılan araştırma, şişman olmakla eleştirilen ve utanç duyan kişilerin obez olma riskinin 5 kat fazla olduğunu gösterdi.

Araştırmaya 50 yaşın üzerinde fazla kilolu 3 bin kişi katıldı. Katılımcılara kiloları nedeniyle alay konusu olmak, lokantalarda, hastanelerde ya da dükkanlarda daha az hizmet almak gibi ayrımcılığa maruz kalıp kalmadıkları soruldu.

Sonuçları "Obesity" dergisinde yayımlanan araştırma, olumsuz muameleye maruz kalanların "kendini yemeye vererek" daha da kilo aldığını ortaya koydu.

Eleştirilmeyen katılımcıların ise kilo vermekte zorlanmadığı belirlendi.

Ayrımcılık ya da farklı muameleye maruz kalanların yaşadığı stresin iştahı artırabileceğini, özellikle sağlıklı olmayan besinleri tüketmeye itebileceğini belirten bilim adamları, "utanan" bu kişilerin kendine güven eksikliği nedeniyle spor yapmaktan da çekinebildiğine dikkati çekti.

Bilim adamları, özellikle doktorların kişinin "şişman" olduğundan bahsetmek yerine tip 2 diyabet, körlük ya da erken ölüm gibi obezitenin sonuçları konusunda uyarabileceğini vurguladı.
0 yorum

Kan grubu AB olanlar bunamaya daha yatkın



Araştırma sonuçları Neurology dergisinde yayımlandı.




Kan grubu AB olanların ileri yaşta hafıza kaybından daha fazla etkilendiği belirlendi.

Amerikalı bilim adamları, kan grubu AB olan kişilerin ileri yaşta bunamaya kadar giden düşünme ve hafıza sorunlarıyla diğer kan grubundan olan kişilerden yüzde 82 fazla karşılaştığını ortaya koydu.

Araştırmaya hafıza sorunu bulunmayan 30 binden fazla kişi katıldı. Yaklaşık 4 yıl boyunca yapılan araştırmada 495 kişide düşünme ve hafıza sorunlarına rastlandı. Bu kişiler sorun yaşamayan 587 kişiyle karşılaştırıldı.

Kan grubu AB olanların hafıza sorunlarının çok daha fazla olduğu belirlendi.

Araştırmanın sonuçları "Neurology" dergisinde yayımlandı.

Daha önceki araştırmalar kan grubu 0 olan kişilerin hafıza kaybı ya da bunamayı artırabilen kalp hastalıkları ve felç riskinin daha az olduğunu göstermişti.

AA

0 yorum

Annenin stresi, bebeğe gaz yapıyor



Bebekteki gaz sancısında, annelerin yaşadığı stresin etkili olduğu belirtildi.




Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Metin Kılınç yaptığı açıklamada, özellikle 0-8 ay arasındaki bebeklerin yaşadığı gaz sancısının, ebeveynleri en çok tedirgin eden konuların başında geldiğini söyledi.

Gaz sancısının adeta bebeklerin ortak derdi olduğunu ifade eden Kılınç, "Bebeklerin bu sıkıntısı karşısında ebeveynlerin yanlış tutumları da eklenince durum daha can sıkıcı hale geliyor. Aslında gaz sancıları zarar verici olmayan, belli süreyle sınırlı fizyolojik bir olaydı" dedi.

Sancının, bebekteki sağlık sorunlarına bağlı gündeme gelebileceğini belirten Kılınç, şöyle konuştu:

"Bebeğinizin bu problemi yaşamasını istemiyorsanız, stresten uzak durun. 20 yıllık meslek hayatımda, stresini ortadan kaldırdığımız annelerin bebeklerinin ancak yüzde 1'inde gaz sancısı devam etti. O da çocuklardaki çeşitli sağlık sorunlarından kaynaklanıyordu. Bugün yaşanan gaz sancılarının neredeyse tamamının altında annenin yaşadığı stres yatıyor. Bu stres de genellikle ilk gebeliğini yaşayan annelerde sıklıkla görülüyor. Çünkü tecrübesiz olan anneler, birçok konuda 'şimdi ne yapacağım' endişesi taşıyor."

Kılınç, stresten uzak duran annelerin ise bu sıkıntıyı yaşamamak için bazı tedbirler alabileceğini vurguladı.

Bebeklerin emerken hava yutabildiklerine işaret eden Kılınç, "Bebeği emzirdikten sonra halk arasında 'tıpışlamak' olarak tabir edilen bebeği omza yatırıp sırtına vurmak gerekir. Her beslenmeden sonra yapacağımız bu işlemi 'gark' sesi gelinceye kadar sürdürmeliyiz. Ayrıca bebeği yatırırken yaklaşık 30 derecelik açıyla dik olacak şekilde arkadan desteklemek, hava yutmasını engelleyecektir" diye konuştu.

Kılınç, halk arasında emziren kadınların "nohut yeme bebeğe gaz yapar" gibi söylemlerle bazı besinlerden mahrum bırakıldığını ifade etti.

Bilimsel olarak nohut yiyen annenin sütünde bebeğe gaz yapacak herhangi bir bulguya rastlanmadığını dile getiren Kılınç, şunları kaydetti:

"Dolayısıyla bu söylem biraz yanlış. Bu gibi yanlış ifadeler anneyi bazen sevdiği yiyeceklerden mahrum bırakabiliyor. Oysa biz, tüm annelere 'sevdiğiniz ve günlük hayatta sizi rahatsız etmeyen herşeyi gebelik ve emzirme döneminde de tüketmeye devam edin' diyoruz. Ayrıca emziren annelerin sıvı besin tüketmeye ve günlük en az 2 litre su tüketmeye dikkat etmeleri de bebek için yararlı olacaktır."
1 yorum
 
Support : Copyright © 2011. saglik8.blogspot.com - All Rights Reserved
Kafes kuşu | Radyomevlana | Yiğit CAMCI